Ayələrin Tərcüməs(n)i


ONun kürsüsü, bütün gökleri v



Yüklə 6,43 Mb.
səhifə44/60
tarix28.03.2017
ölçüsü6,43 Mb.
#12706
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   60

ONun kürsüsü, bütün gökleri və yeri kaplayıp-kuşatmıştır.

"Kürsü" herkesçe bilinen bir şeydir (oturulacak yüksekçe yer/yeyər). Bu ismi alması, iskeletini oluşturan parçalarının birbirine eklenmesinden ileri gelir. Bu ad çoğu zaman krallık tahtından kinaye olarak kullanılır və "kürsiyyu'l-melik" denir ki, bununla onun egemenlik alanı, gücünün boyutları kastedilir.

Hangi anlam kastedilmiş olursa olsun, "Göklerde və yerde nə varsa hepsi O'nundur..." diye başlayan cümlelerden, "kürsünün genişliği" ifadesinden ilahi otoritenin kuşatıcılığını anlıyoruz. Buna göre "kürsü" sözcüğü üçün bu anlam belirginleşiyor: Göklerde və yerde bulunan bütün varlıkların dayanağı olan Rabbani makam. Bu bakımdan göklerde və yerde bulunan hər şey, ONun idaresi altındadır, ONun mülküdür və ONun tarafından bilinmektedir.Öyleyse kürsü bilginin bir mertebesidir. "Genişlik" kavramı üçün də bu anlam ön plana çıkıyor: Göklerde və yerde bulunan bütün varlıkların şəxs və etkinlik olarak korunması. Cümlenin sonunda "Onların korunması ONA güc gelmez." deyimi də bunu vurgulamaya yöneliktir.

Onların korunması ONA güc gelmez. O, çox yücedir, çox bü-yüktür.

Araplar, bir şeyin birine ağır geldiğini, onu yorduğunu anlatmak üçün "adehu, yeuduhu evden" derler. "Ona güc gelmez (=la yeuuduhu)" ifadesindeki zamirin, yüce Allah'a dönük olması mümkün olmakla beraber, "kürsü"ye dönük olduğu daha belirgin bir durumdur. Ayetin sonunda, göklerde və yerde bulunanların korunmasının güc gelmeyişi ayetin başında, gökler və yer/yeyər üzerindeki otorite açısından uyuklama və uykunun tutmayışına ilişkin ifadeyle ahəng oluşturmaktadır.

Ayəs(n)i kerimeden edindiğimiz anlamı bu şekilde özetlemek mümkündür: Heç şüphesiz Allah'tan başka ilah yoktur. Bütün hayat O'nundur. Zayıflamaz və savsaklamaz. Mutlak otorite, tartışmasız egemenlik ONun tekelindedir. Ayetin sonundaki, "O, çox yücedir, çox büyüktür." sıfatların yer/yeyər aldığı değerlendirme cümlesi də bu gerçeği vurgulamaktadır. Buna göre Allah çox yüce olduğu üçün, varlıkların etkinliği ONA ulaşmaz; ONun varlığında bir zaaf, egemenliğinde də bir savsaklama meydana getirmez. Çox büyük olduğu üçün də, varlıkların çokluğu ONU yormaz, göklerin və yerin büyüklüğü ONU güçsüz düşürmez.

Kənar yandan, "O, çox yücedir, çox büyüktür." cümlesi bir növ özgü kılma niteliğindedir. Bu özgü kılma, ya gerçeklik ifade edər: Çünkü "yücelik" və "büyüklük" kusursuzluğun, mükemmelliğin nitelikleridir və yüce Allah də hər bakımdan kusursuzdur, mükemmeldir. Ya da iddia türünden bir özgü kılmadır; çünkü nedeni belirtme bağlamında böyle bir iddiaya ihtiyaç vardır. Ki, yücelik və büyüklük iddiası sırf Allah'a özgü kılınabilsin, ONun yüceliği və büyüklüğü karşısında göklerin və yerin yüceliğinden və büyüklüğünden söz edilmesin.

AYETİN hədislər IŞIĞINDA şərhi

Tefsir'ul-Ayyaşi'de, İmam Cəfər Sadiq (ə.s) şöyle deyər: Ebuzer dedi ki: "Ya Resulallah, sana indirilen ayetlerin ən/en üstünü hangisidir?" Resulullah buyurdu ki: Ayet'el-Kürsü. Yedi qat göy və yedi qat yer/yeyər kürsünün yanında uçsuz bucaksız bir çöle atılmış bir halka gibi kalır." Sonra şöyle dedi: "Arşın kürsüden üstünlüğü, çölün halkadan üstün oluşu gibidir."[169]

Bu hadisin baş kısmını Sunu idi, ed-Dürr'ül-Mensur adlı eserinde İbn Raheveyh'den, o da Müsnedinde Avf b. Malik kanalıyla Ebuzerdən rivayet edər. Yine, Ahmet və İbn Dureys və Hakim'den (Hakim, sahih olduğunu belirtmiştir) Beyhakidən (Şuab'ul-İman) kitabında E-buzerdən rivayet ederler.

Yine et-Dürr'ül-Mensur təfsirində, Ahmed və Taberani Əbu Emame'den şöyle rivayet ederler: Dedim ki: "Ya Rasulallah, sana indirilen ayetlerin içinde ən/en büyük olanı hangisidir?" Buyurdu ki: "Allah'tır ki ONdan başka ilah yoktur. Diridir, koruyup yöneticidir." (Ayet'el-Kürsü)

Aynı eserde, bu anlamı pekiştiren bir rivayet Hatib el-Bağdadi'nin tarihle ilgili eserinde, Ənəs kanalıyla Peygamber'den (s. a. a) aktardığı belirtilir.

ed-Dürr'ül-Mensur təfsirində Daremi Eyfa b. Abdullah el-Kelaği'den şöyle rivayet edər: Bir adam Rəsulullaha dedi ki: "Ya Rasulallah, Allah'ın kitabında bulunan hangi ayə daha büyüktür?" Rəsulullah buyurdu ki: "Allah'tır ki, ONdan başka ilah yoktur. Diridir, koruyup yöneticidir..."

Mən deyərəm ki: İncelemekte olduğumuz bu ayetin "Ayet'el-Kürsü" olarak nitelendirilişinin öyküsü, İslamın ilk dönemlerine, hatta Resulullah efendimizin hayatta olduğu günlere hatta bizzat Resulullah'ın də (s. a. a) bu adı ona vermesine dayanır. Resulullah'tan, Ehlibeyt İmamları'ndan və sahabeden aktarılan rivayetlerden bunu rahatlıkla anlayabiliriz.

Bu tərz bir nitelemenin tək gerekçesi, ayeti anlamak üçün gösterilen kusursuz diqqət və onun önemsenmesidir. İşaret ettiği anlamın yüceliği, inceliği və latifliğidir. "Allah'tır ki, O'ndan başka ilah yoktur." ayetinin ifade ettiği içeriği saf və katışıksız tevhiddir. Ayette ulu Allah'ın evren üzerindeki sınırsız otoritesinden, kaimliğinden söz edilir ki, şəxs isimlerin dışındaki bütün güzel isimler bu anlama dönüktür. Yanında, ilahi otoritenin varlıklar aleminin ən/en basitinden, ən/en büyüğüne kadar hər şeyi kuşattığı; başından sonuna kadar bütün gelişmeleri kontrolünde tuttuğu ayrıntılı biçimde dile getiriliyor. İlahi otoritenin dışında cereyan ediyormuş gibi görünen olguların, bu sınırsız otoritenin içinde olacak şekilde dışında olduğu vurgulanıyor. Bu yüzden adı geçen ayetin, Kur'an'daki ən/en büyük ayə olduğu dile getirilmiştir. Bu ayə, ayrıntılı bir açıklama içermesi açısından büyüktür. Çünkü: "Allah; ONdan başka ilah yoktur. Ən/en güzel isimler O'nundur." (Taha, 8) ayeti və benzeri ayetler, Ayet'el-Kürsü'nün içerdiği anlamı içermekle beraber onlardaki ifade öz və topludur. Ayet'el-Kürsü'de isə, ayrıntılı açıklamalar yer/yeyər almaktadır.

Bu yüzden bazı rivayetlerde, Ayet'el-Kürsü'nün Quran ayetlerinin efendisi olduğu belirtilir. et-Dürr'ül-Mensur təfsirində ifadə edildiyinə göre Əbu Hureyre, Peygamber efendimizden rivayet etmiştir. Diğer bazı rivayetlerde isə belə buyurulur: "Hər şeyin bir zirvesi vardır. Quranın zirvesi də Ayet'el-Kürsü'dür." Tefsir'ul-Ayyaşi'de[170] Abdullah b. Senan aracılığı ilə İmam Cəfər Sadiqdən rivayet edər.

Şeyx Tusi, el-Emali adlı eserinde Əbu Emame el-Bahili'ye dayandırarak şöyle deyər: Bahili deyər ki Ali b. Əbu Talib'in (ə.s) şöyle dediğini duydum: "İslamı anlayan ya da Müsəlman bir anne-babadan dünyaya gelen bir kimsenin, gecenin karası boyunca (sözünün burasında araya girdim və 'gecenin karası' nə demektir? diye sordum. Dedi ki: "Gecenin tamamıdır) Allah'tır ki, ONdan başka ilah yoktur. Diridir, koruyup yöneticidir... ayetini okumadan uyuması düşünülemez." sonra ayeti sonuna kadar okudu. Ardından şöyle dedi: "Əgər bu ayetin nə olduğunu [veya bu ayette nə anlatıldığını] bilseydiniz, heç bir durumda onu okumayı ihmal etmezdiniz. Çünkü Rəsulullah şöyle buyurdu: "Ayet'el-Kürsü bana arşın altındaki bir hazineden verildi. Benden önce heç bir peygambere verilmemişti." Hz. Əli (ə.s) dedi ki: "Rəsulullahdan bunu duyduğumdan beri heç bir gece Ayet'el-Kürsü okumadan sabahlamadım..."[171]

Mən deyərəm ki: Aşağı-yukarı aynı anlamı içeren bu rivayet et-Dürr'ül-Mensur təfsirində, Ubeyd İbn Əbi Şeybe, Daremi, Muhammed b. Nəsr və İbn Dureys kanalıyla Hz. Əliyə (ə.s) dayandırılır. Yine aynı eserde, Deylemi kanalıyla Hz. Əlidən (ə.s) rivayet edilir. Gerek Ehlisünnet kaynaklarında və gerekse Şiə kaynaklarında, Ayet'el-Kürsü'nün üstünlüğüne ilişkin bir çox rivayete yer/yeyər verilir. Yukarıda geçen rivayette, Hz. Əlinin şöyle dediğinden söz edildi: Rəsulullah şöyle buyurdu: "Ayet'el-Kürsü bana arşın altındaki bir hazineden verildi." Benzeri bir ifadeye et-Dürr'ül-Mensur təfsirində yer alan və Buxarinin tarihinden nakledilen İbn Dureys'in Ənəs kanalıyla Resulullah'a (s. a. a) dayandırdığı bu rivayette də rastlanmaktadır: "Ayet'el-Kürsü bana arşın altından verildi." Rivayette, kürsünün arşın altında olduğuna, ərş tarafından kuşatıldığına işaret ediliyor. İleride konuya açıklık getireceğiz.

əl-Kafi adlı eserde, Zürare'nin şöyle dediği rivayet edilir: İmam Cəfər Sadiğə (ə.s) "ONun kürsüsü, bütün gökleri və yeri kaplayıp-kuşatmıştır." ifadesi ilə ilgili olarak bu soruyu yönelttim: "Acaba, göklerle yer/yeyərmi kürsüyü kaplamıştır? Yoksa, kürsü mü onları kaplamıştır?" Buyurdu ki: "Hər şey kürsü'nün içindedir."[172]

Mən deyərəm ki: Benzeri bir anlamı içeren və aynı soru-cevap tarzında ifadeler kapsayan bir çox rivayet Ehlibeyt İmamları'na dayandırılmıştır. Ancak ifade, zahiri itibariyle gariptir. Çünkü "kürsiyyuhu" ifadesinin mensup (yani nesne olarak) "es-semavati ve'l-arze" ifadesinin də merfu (yani özne olarak) okunduğuna ilişkin herhangi bir kıraat mevcut değildir. Dolayısıyla bu sorunun sağlam bir dayanağı yox görünmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, bu rivayet, xalq arasında, kürsünün belli bir cisim olduğu və gökler üzerine ya da yedinci göğün (cisimler aleminin) üzerine konulduğu şeklindeki yaygın söylentiye dayanmaktadır. Bu söylentilere göre, maddi aləmə ilişkin hükümler göğün bu ən üst katmanının üzerinde bulunan kürsüden veriliyor. Dolayısıyla göklerle yer/yeyər kürsünün konulduğu, kürsünü kaplayan alan/sahə konumundadır. Çünkü kürsü onların üzerine konulmuştur. Tıpkı yerin üzerine konulmuş bir kürsü gibi. Bu bakımdan yöneltilen soruya ən/en elverişli anlam şudur: Göklerle yer/yeyər kürsünü kaplamalıdır. Öyleyse kürsünün gökler və yeri kaplaması nə anlam ifade edər.

Nitekim "ərş" ilə ilgili olarak də benzeri ifadeler kullanılmıştır. Ve-rilen cevapta isə, konuyla ilişkin olarak kullanılan "kaplama" deyimi ilə herhangi bir cismin bir başka cismi kaplaması gibi maddi alemde alışageldiğimiz şeklinde bir anlam kastedilmediği vurgulanmıştır.

Meani'l-Ahbar adlı eserde, Hafs b. el-Ğıyas'ın şöyle dediği rivayet edilir: İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) "ONun kürsüsü, bütün gökleri və yeri kaplayıp-kuşatmıştır." ifadesinin nə anlama geldiğini sordum, dedi ki: (Burada yüce Allah'ın) ilmi(nin kuşatıcılığı) kastedilmiştir.[173]

Yine aynı eserde, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) söz mövzusu ifadeyle ilgili olarak: Gökler, yer/yeyər və ikisinin arasında bulunan bütün varlıklar müalicəsinin içindedir. Ərş isə, heç kimsenin sınırlarını kavrayıp kuşatamayacağı ilimdir.[174]

Mən deyərəm ki: Bu iki rivayetten bu sonuç anlaşılıyor: Kürsü yüce Allah'ın ilminin bir mertebesidir. Nitekim daha önce, bu yönde bir açıklamada bulunduk. Ayrıca, anlam olarak bu iki rivayeti pekiştiren baş-ka hadisler də rivayet edilmiştir.

İleride daha ayrıntılı biçimde üzerinde duracağımız bir diğer sonuç də çıkıyor karşımıza: Varlık aleminde, heç bir şekilde sınırlandırılamayan bir elm mertebesi vardır. Demek istiyorum ki: İçinde yaşadığımız bu evrenin üstünde bir başka evren yer/yeyər alıyor və bu evrende iştirak edən varlıklar, alışageldiğimiz maddi sınırlarla tasavvur edilecek, sınırlandırılacak türden değildirler. Bizim varoluşumuz üçün geçerli olan tanımlamalar, belirlemeler bu üst evrende iş görmezler. Bu evren sınırlandırılamaz olmakla beraber, ulu Allah tarafından bilinmektedir. Yani söz mövzusu üst evrenin varlığı, ilmin kendisidir. Tıpkı varlık bütününde iştirak edən sınırlı və belli varlıkların, var oluşu merhalesinde Allah tarafından biliniyor olması gibi. Yani varlıklar aleminin varlığı yüce Allah'ın ilminin, ONun katında biliniyor olmanın kendisidir. İleride ələ alacağımız: "Yerde və gökte zerre ağırlığınca heç bir şey Rabbinden uzakta kalmaz." (Yunus, 61) ayetinin tefsiri bağlamında "elmi fili (=pra-tik bilgi)" diye nitelendirilen bu "elm" hakkında daha ayrıntılı açıklamalarda bulunmayı umuyoruz.

"Sınırlandırılmayan elm" diye sözünü ettiğimiz hususu, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s): "Ərş, heç kimsenin sınırlarını kavrayıp kuşatamayacağı ilimdir." açıklamasından algılıyoruz. Bilindiği gibi, ölçülememe, sınırlandırılamama, söz mövzusu ilmin kapsamına giren olguların sayısal çokluğundan ileri gelen bir durum değildir. Çünkü, sonsuz bir sayının varlığı imkansızdır. Varlığa bürünen hər sayı sonludur. Çünkü kendisinden bir sayı daha fazla olandan daha azdır.

Əgər elm, yani arşın sonsuz olmayışı, kapsamına giren olguların çokluk itibariyle sonsuz olmayışından ileri geliyorsa, bu durumda kürsü arşın bir parçası olarak belirginleşir. Çünkü o da, sınırlı da olsa ilimdir. Aksine, sonsuz olmama və ölçülebilir olma, varlığın kemali ilə ilgili bir durumdur. Yani, varlık bütünü ilə ilgili sınırlar və kayıtlar çokluk, belirginlik və bizim maddi evrenimizde yer alan varlıklar arasında olduğu gibi ayrıcalık gerektirir. Bu da türlerin sınıflara və fertlere, fertlerin da durumlara və mevcut olmayan izafiliklere bölünmesini doğurur. Bu durum də bu ayəs(n)i kerimede işaret edilen hususla uygunluk arz etmektedir: "Heç bir şey yoktur ki, hazineleri Bizim katımızda olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz." (Hicr, 21) İnşaallah, ileride daha doyurucu açıklamalarda bulunacağız.

Bu varlıklar bütünü, miktarı bilinmeyen bir ilmin kapsamına giren malum olgular olmaları, yani, ölçülemez bir varoluşla bir ilmin kapsamı içinde varolmaları gibi, sınırlarıyla də birlikte bilinmektedirler. Kendi miktarlarını də kuşatan bir bilgi tarafından kuşatılan malum olgulardır. İşte açıklamaya çalıştığımız kürsü budur.

"O, önlerindekini və arkalarındakini bilir." ifadesiyle də buna işaret edilmiş olsa gerektir. Çünkü burada, bilinen şeyler "önlerindeki və arkalarındaki" olarak nitelendirilmiştir. Bu ikisi isə, yani, "önlerindeki və arkalarındaki" şeyler, bu maddi alemde bir araya gelmiş değildirler. Bu halda, zamana və başka şeylere bağlı olarak bölünmüş və parçalanmış olan olguların tümünün toplandığı bir makam bulunmalıdır. Bu varlıklarsa, kemali sonsuz, sınırsız, miktarı bilinmez varlıklar değildirler. Öyle olsaydı, "Onlar isə dilediği kadarının dışında, ONun ilminden bir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar." ifadesindeki kuşatıcılıkla ilgili istisna sahih olmayacaktı. Bu halda, ister istemez, şefaat edenlerin bir kısmını kavrayıp kuşatabildikleri bir makamın varlığı aklımıza geliyor. Bu, sınırlı və miktarı belli olması bakımından sınırlı və miktarı belli varlıkları bilme aşamasıdır. Bununla beraber, doğrusunu yüce Allah herkesten daha yaxşı bilir.

et-Tevhid adlı eserde rivayet edildiğine göre Hannan şöyle deyər: İmam Cəfər Sadiğə (ə.s) ərş və kürsü hakkında bir soru sordum. Bana bu cevabı verdi: Arşın çox və çeşitli sıfatları vardır. Quranı Kerim'de, hər sebeple ilgili olarak farklı bir sıfatı kastedilmiştir. Söz gelimi: "Büyük arşın Rabbi." ifadesi ilə "Büyük mülkün Rabbi" anlamı, "Rahman arşa istiva etti." ifadesi ilə də "mülkü ihtiva etti." anlamı kastedilmiştir. Bu, eşyaya nitelik verme bilgisidir. Ərş və kürsü'nün birlikte yer aldıkları ifadelerde, hər biriyle ayrı anlamlar kastedilmiştir. Çünkü bunlar, gaybın ən/en büyük kapılarındandır. İkisi birlikte gayptır. Gaybın kap-samında yanaşıktırlar. Çünkü kürsü, gaybın xarici kapısıdır. Görülmemiş varlıklar oradan doğar və bütün varlıklar buradan başlar. Ərş isə, gaybın iç kapısıdır. Nitelik bilgisi, meydana gəl, miktar, sınır, istek, iradenin niteliği, lafızları, hareketleri, yapıp etmeleri və etmemeleri bilme, ilk dəfə var etme və yeniden yaratma bunda bulunur. Dolayısıyla kürsü və ərş elm içinde yanaşıktır. Çünkü ərşin mülkü, kürsünün mülkünden ayrıdır. Yine ərşin ilmi kürsünün ilminden daha gizli, daha gaybidir. Bu yüzden yüce Allah "Büyük arşın Rabbi" demiştir. Yani, bunlar bu hususta birbirlerine yakın və yanaşık olmalarıyla birlikte ərşin sıfatı, kürsünün sıfatından daha büyüktür.

Bu sırada İmam Cəfər Sadiğə (ə.s) şöyle dedim: Sana feda olayım. Neden ərş üstünlükte kürsü'ye komşu olmuştur ki? Bana bu cevabı verdi: "Ərş kürsü'ye komşu olmuştur. Çünkü nitelikler bilgisi ərşdədir. Yine bir etkenin ötesine galip gelip eserini yox etme kapıları və nihayet kapılarından hər şey və yine bitiştirme və ayırma sınırları kürsüde belirginleşir. Bu iki komşudan biri ötekisini kendi mekanına taşır. Yüce Allah bu örnekle bilgi sahiplerini yönlendirir ki, bu ikisinin iddialarını kanıtlamış olsunlar. Kuşku yox ki, Allah, dilediği kimseyi rahmetinin kapsamına al/götürər. O, güçlüdür, üstün iradelidir."[175]

Mən deyərəm ki: İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) "Çünkü kürsü gaybın zahiri, xarici kapısıdır." sözünün nə anlamı ifade ettiğini ana hatlarıyla öğrenmiş bulunuyorsunuz. Şöyle ki: Miktarı belli və sınırlı olan bilgi mer-tebesi, miktarı ölçülemeyen və sınırlandırılamayan alemden çox bu bizim miktarı ölçülebilen və sınırlandırılan cismani evrenimize yakındır. İmamın sözlerinin geri kalan kısımlarına ilişkin değerlendirmelerimize: "Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri və yeri yaratandır." (Ə'RAF, 54) ayetini incelerken yer/yeyər vereceğiz. "Bu örnekle bilgi sahiplerini yönlendirir." sözü ilə bu anlama işaret ediliyor: Ərş, kürsü və benzeri lafızlar insanlara örnek olarak sunulur, sadece bilgi sahibi olanlar bunlar üzerinde düşünürler.

el-İhticac adlı eserde, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) şöyle dediği rivayet edilir: Yüce Allah hər şeyi kürsünün içinde yarattı. Arşı hariç. Çün-kü ərş, kürsünün içine sığmayacak kadar büyüktür.[176]

Mən deyərəm ki: Bu hususla ilgili açıklamalara daha önce yer/yeyər verdik. Bu rivayet, diğer hadislerle də uyuşmaktadır. Bazı rivayetlerde: "Ərş, yüce Allah'ın nebi və resullerine açtığı bilgidir. Kürsü isə, heç kimseye açmadığı bilgidir." deniliyor. Bunu Şeyx Saduk, Mufazzal kanalıyla İ-mam Cəfər Sadiqdən (ə.s) rivayet etmiştir. Bana öyle geliyor ki, ərş və kürsü lafızlarının yer/yeyər değiştirmiş olması, ravinin yaptığı bir şeydir. Ya da Zeyneb el-Attare'ye dayandırılan rivayet gibi uydurmadır.

Tefsir'ul-Ayyaşi'de Hz. Əlinin (ə.s) şöyle dediği rivayet edilir: "Göy, yer/yeyər və ikisi arasında bulunan bütün varlıklar kürsünün içinde yaratılmışlardır. Bu kürsünü, Allah'ın emri uyarınca dörd melek taşımaktadır."[177]

Mən deyərəm ki: Bu hadisi Şeyx Saduk, Asbağ b. Nebate kanalıyla Hz. Əlidən (ə.s) rivayet edər. Bunun dışında, Ehlibeyt İmamları'ndan aktarılan rivayetlerde, meleklerin kürsünü taşıdıklarından söz edilmez. Bilakis, Allah'ın kitabına uygun olarak ərşin taşıyıcısı meleklerden bahsedilir. Nitekim ulu Allah şöyle buyurur: "Arşı yüklenmekte olanlar və çevresinde bulunanlar..." (Mömin, 7) "O gün, Rabbinin arşını onların də üstünde sekiz melek taşır." (Hakka, 17) Hz. Əlidən (ə.s) gelen bu haberi şöyle tashih etmek mümkündür: Kürsü -ileride açıklanacağı gibi- ərş ilə birleşir. Bir şeyin dışının içi ilə birleşmesi gibi. Bu şekilde, bunlardan birini taşıyan melekleri, ötekisinin taşıyıcıları olarak nitelemek doğrudur.

Tefsir'ul-Ayyaşi'de Muaviye b. Ammar'ın İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) şöyle rivayet ettiği bildirilir: İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) "İzni olmaksızın ONun katında şefaatte bulunacak kimdir?" cümlesinin nə anlama geldiğini sordum. Dedi ki: "Şefaatte bulunacak o kimseler biziz."[178]

Mən deyərəm ki: Berki də el-Mehasin adlı eserde aynı hadisi rivayet etmiştir. Bundan önce də vurguladığımız gibi, ayəs(n)i kerimede işaret e-dilen şefaat, mutlaktır. Yani həm yaratma, həm də teşrii aracılığı kapsamaktadır. Dolayısıyla Ehlibeyt İmamları'nın şefaatçilikleri də ifadenin içerdiği bir husustur. Bu bakımdan rivayette, genel bir anlam, xüsusi bir örneğe uyarlanmıştır.

Yüklə 6,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin