187- Oruc gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak, size halal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz də onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, rahmetiyle size dönüp tövbenizi kabul etti və sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın və Allah'ın sizin üçün yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, üçün. Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, onlara yanaşmayın. İşte Allah ayetlerini insanlara böyle açıklar ki onlar sakınsınlar.
"İhlal" kavramı, icazə verme anlamına gelir. Kelimenin aslı "el-hill"dir. Və akdin, düğümlemenin karşıtıdır. Yine ayette geçen "er-refes" isə, doğrudan doğruya zikredilmesi ayıb kaçacak olan şeyleri ifade etmek amacı ilə kullanılan kinayeli bir kavramdır. Kapsamında kadınlarla cinsel birleşme anlamı də bulunan kelimelerden biridir. Nitekim bu ayəs(n)i kerimedeki kullanılış də aynı anlama dönüktür. Doğrudan söz edilmesi ayıb kaçacak şeyleri bu cür kinayeli ifadelerle dile getirmek Quran ifade tarzının ön planda tuttuğu ədəb elementinin bir gereğidir. Aynı şey Quranda aynı anlamda kullanılan diğer kelimeler üçün də geçerlidir. "el-mubaşere, ed-duhul, əl-mess, əl-lems, el-ityan və əl-kurb" gi-bi. Bu deyimlerin tümü, kinaye sanatının birer örneği olarak "cinsel birleşme" anlamında kullanılmışlardır. Yine Quran terminolojisi dışında "cinsel ilişki" anlamında kullanılan "əl-vaty" və "el-cima" kavramları də kinayeli deyimlerdir. Ancak bunların bir kısmı, çox kullanımdan dolayı, kinaye sanatının sınırlarını aşıb artık doğrudan doğruya söz mövzusu anlamı birinci elden ifade etmek durumundadır. Nitekim "əl-ferc" (kadının cinsel organı) və "el-ğait" (ayaq yolu) kelimeleri də bu gün üçün kinaye sanatının kapsamını aşmış artık işaret ettikleri şeyi doğrudan ifade ediyorlar. Cümle içinde "er-rafes" kelimesinin "elə" har-f-i cerri ilə geçişli kılınması, (denildiğine göre) genişletme anlamını kapsıyor olmasından dolayıdır.
Onlar, sizin örtüleriniz, siz də onlara örtüsünüz.
Ayetin orijinalinde geçen "libas" kelimesi, bildiğimiz elbise anlamını ifade edər. İnsanın bedenini örtmede kullanıldığı giysi yani. Bu iki cümle, istiare sanatına örnek oluşturmaktadır. Çünkü eşlerden hər biri, ötekisini günahların peşinden gitmekten alıkoymakta və bu olumsuzluğu türünün fertleri arasında yaymasına engel olmaktadır. Bu halda eşlerden hər biri eşinin ayıb yerlerini perdeleyen, avret mahallini örten bir giysi konumundadır.
İstiare sanatının bu xoş örneği, "Oruc gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size halal kılındı." ifadesi ilə birlikte sunulunca də daha belirgin bir letafet kazanmaktadır. Çünkü insan, ayıb yerlerini diğerlerine karşı elbise aracılığı ilə örter. Fakat ayıb yerlerini elbisenin kendisine karşı örtmez. Aynı şekilde, eşlerden hər biri, eşini başkası ilə cinsel ilişkiye girmekten alıkoyuyor, amma kendisi ilə ilişkiye girmesini engellemiyor. Çünkü kendisi eşinin elbisesi konumundadır. Onun nefsi ilə direk temas halindedir və arada bir aracı olmaksızın onunla birliktedir.
Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, rahmetiyle size dönüp tövbenizi kabul etti və sizi bağışladı.
"el-ihtiyan" və "el-hiyane" aynı anlama gelen iki mastardır. Bunda bir görüşe göre "noksanlık" anlamı də vardır. "ihanet etmekte olduğunuz" ifadesinde, sürekliliğe işaret etmektedir. Dolayısıyla, ayəs(n)i keri-me, oruc tutmaya ilişkin hükmün yürürlüğe girdiği andan itibaren, Müslümanlar arasında bu ihanetin sürekli gündeme geldiğini vurgulamaktadır. Müslümanlar, gizlice nefislerine ihanet ederek Allah'ın emrine karşı çıkmış oluyorlardı. Əgər bu karşı çıkışları, bu ihanet, günah düzeyinde olmasaydı, tövbe və bağışlama kavramlarını içeren bir ifade indirilmeyecekti. Bu iki kavram, öncesinde bir günahın var olduğuna dəqiq olarak işaret etmeseler də, ikisi özellikle bir arada olduğu zaman, bu cür bir duruma ilişkin mesajları açıq olar.
Buna göre, tefsirini sunmakta olduğumuz bu ayetin inişinden önce, oruc tutmaya ilişkin hüküm, oruc gecesinde cinsel birleşme yasağını də içeriyordu. Bu ayəs(n)i kerime, inmesi ilə oruc gecesinde cinsel birleşmenin halal olduğunu elan etmiş və haram oluşuna ilişkin hükmü yürürlükten kaldırmıştır (neshetmiştir) Nitekim, bir qrup müfessir də buna işaret etmişlerdir. Ayrıca "Size halal kılındı." və "ihanet etmekte olduğunuzu...", rahmetiyle size dönüp tövbenizi kabul etti və sizi bağışladı." və "artık onlara yaklaşın." ifadeleri də bunu eyham etmekte veya bunu kanıtlamaktadır. Çünkü, əgər daha önce, haramlığa ilişkin bir hüküm olmasaydı, ifade şöyle olmalıydı: "Oruc gecesinde kadınlarınıza yaklaşmanızın bir sakıncası yoktur. Veya bu anlama gelebilecek bir başka ifade kullanılmalıydı. Bu səbəbdən, ayəs(n)i kerimenin verdiği mesaj gayet açıktır.
Denebilir ki: Ayəs(n)i kerime herhangi bir hükmü neshetmiş değildir. Çünkü, oruçla ilgili ayetlerde cinsel birleşmenin, yeme və içmenin haramlığına ilişkin bir hükmün varlığı söz mövzusu değildir. Bilakis, Ehlisünnet vəl-Camaat kanallarınca rivayet edilen hadislerde də işaret edildiği gibi meselenin özü şudur: Oruca ilişkin hükmü içeren ayə indiğinde, "Sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruc, size də yazıldı." sözünü işiten Müslümanlar, önceki milletlerin tuttuğu oruçla kendilerinin tutacağı oruc arasında hər bakımdan benzerlik olduğunu anladılar. Nitekim Hıristiyanlar, oruc zamanı ancak gecenin başlangıcında eşleriyle ilişkiye giriyor, bir şeyler yiyip içiyorlardı. Sonra ertesi günün akşamına kadar bunlardan kaçınıyorlardı. Dolayısıyla Müslümanlar də bu geleneğe aynen uydular. Ancak bu uygulama onlara ağır geldi. Gençler bunun bir günah və nefse ihanet olduğunu düşündükleri halda, gizlice cinsel ilişkiye girmekten kendilerini alamıyorlardı. Yaşlılara də, kimi zaman uykudan sonra yemekten içmekten kaçınmak çətin geliyordu. Bazıları də kendilerini tutamayıp uyuyakalıyordu: Dolayısıyla, kendi varsayımına göre, yemesi içmesi haram oluyordu. Bunun üzerine söz mövzusu ayə indi və oruc gecesinde cinsel ilişkiye girmenin, yemenin və içmenin haram olmadığını açıkladı. Böylece, "Sizden öncekilere yazıldığı gibi," ifadesindeki benzetmenin orucun farzlığı temeline yönelik bir benzetme olduğu, orucun nitelikleri ilə ilgili olmadığı açıklığa kavuştu.
Kaldı ki: "Size halal kılındı." ifadesi də, daha önce bir şeyin haram kılınmış olduğuna delalet etmez. Sadece söz mövzusu şeylerin bu anda halal olduğunu ifade edər. Nitekim yüce Allah bir ayəs(n)i kerimede şöyle buyuruyor. "Deniz ovu size halal kılındı." (Maidə, 96) oysa, deniz avının bu ayetin inişinden önce, ayete muhatap olan ihramlı olanlara haram kılınmış değildi. Aynı şekilde "Allah, gerçekten sizin nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi." ifadesi də bu tarzda ələ alınmalıdır. Bu arada demek isteniyor ki: Onlar, bu işi ihanet və günah saymaları varsayımı ilə kendilerine ihanet ediyorlardı. Bu yüzden "nefislerine ihanet etmekte olduğunuz." buyruluyor də "Allah'a ihanet etmekte olduğunuz." şeklinde bir ifade kullanılmıyor, halbuki bir ayəs(n)i kerimede şöyle buyuruluyor: "Allah'a və Resulüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize də ihanet etmeyin." (Ənfal, 27) [Yani günah, Allah'a və Resulüne karşı ihanet sayılmaktadır.]
Kaldı ki, ihanet etme kavramı ilə noksanlık anlamı də kastedilmiş olabilir. Bu durumda ifadenin anlamı bu şekilde belirginleşir: "Allah, sizin cinsel birleşme və başka arzulardan pay almakta nefislerinize kusur işlettiğinizi bildi." Aynı şekilde: "Rahmetiyle size dönüp tövbenizi kabul etti və sizi bağışladı." sözünün də, daha önce oruc gecesinde cinsel ilişkiye girmenin haram olduğuna yönelik işareti də sanıldığı kadar belirgin değildir.
Daha önceki açıklamalarımızın ışığında diyebiliriz ki: Bu yaklaşım, ayetin zahirine tərs düşmektedir. Çünkü ayəs(n)i kerimede, yüce Allah "size halal kılındı... nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu... rahmetiyle size dönüp tövbenizi kabul etti və sizi affetti." gibi ifadeler kullanıyor. Bunlar, açıkça neshetme olgusuna işaret etmeseler də, bu ifadelerde böyle bir durumun varlığına yönelik açıkça və güçlü belirtiler vardır.
Kaldı ki, "Artık onlara yaklaşın" diye başlayan ifadenin bu yönü son derece belirgindir. Çünkü, əgər ayetin inişinden öncesinden başlayıp sonrasında devam edən bir "cinsel ilişki" cevazı söz mövzusu olsaydı, böyle bir ifade kullanmanın heç bir mantıklı izahı olmazdı. Daha önce inmiş olan oruc ayetlerinin, söz mövzusu haramlığı ifade edən ayeti kapsamamış olmaları, bu ayetin içerdiği hükmün önceki bir uygulamayı yürürlükten kaldırma, neshetme özelliğini ortadan kaldırmaz. Çünkü, oruca ilişkin olarak önceden enən ayetler, gündüz vakti cinsel birleşme, yeme və içme yasağı gibi, orucun diğer hükümlerini də içermemektedirler. Bilindiği gibi Resulullah efendimiz (s. a. a) bu hükümleri, tefsirini sunduğumuz bu ayetin inişinden önce, Müslümanlara açıklamıştı. Resulullah efendimiz bu açıklaması esnasında oruc gecesi cinsel birleşme yasağını də vurgulamış olabilir. Dolayısıyla, ayetlerde açıkça böyle bir yasaktan söze dilmese də, ələ aldığımız bu ayə, Resulullah'ın vurguladığı bir yasağı yürürlükten kaldırmış olabilir.
Əgər desen ki: "Onlar sizin örtüleriniz, siz də onlara örtüsünüz." ifadesi, cinsel birleşme cevazına ilişkin yasamanın gerekçesini gösteriyor. Bu yüzden nasih və mensuha genelleştirilmemesi bir zorunluluk-tur. Çünkü, həm nasihe və həm də mensuha genelleştirilebilen bir şeyin neshin kendisinin gerekçesi olarak öngörülmesi yakışık almaz. Hatta hükümlerin ilgili oldukları hususlara ilişkin olarak gündeme gelen bu gerekçelendirmeler, hikmet və maslahat türündendir, illet değil. Bu durumda "Hikmetin, tıpkı illetler gibi olumlu şeyleri kapsayıcı, və olumsuz şeyleri də dışlayıcı olması gerekmez." desek bile durum aynıdır. Bu yüzden əgər oruc gecesinde cinsel ilişkiye girme, bu ayetin inişinden önce haram, bu ayetle də halal kılınarak, önceki hüküm neshedilmiş olsaydı haramlık ifade edən hükmün neshedilişinin, "erkeklerin kadınlar üçün, kadınların də erkekler üçün örtü." olması ilə gerekçelendirilmesi uygun düşmezdi.
Buna karşılık olarak Mən deyərəm ki: Bir kere; bu değerlendirme, "size halal kılındı" ifadesinin "oruc gecesi" ifadesi ilə kayıtlı olması durumuyla çelişmektedir. Oysa ki eşlerin birbirlerine elbise və örtü olmaları durumu həm gündüz, həm də gece üçün geçerlidir. Amma, cinsel birleşme yasağı sadece gündüz üçün geçerlidir.
İkincisi; "Oruc gecesi... "onlar, sizin örtülerinizdir... "nefislerinize ihanet etmekte olduğunuz..." gibi kayıtlar birbirini zorunlu kılan üç gerekçeyi bize göstermektedir. Nasih mensuh hükmü də buna dayanır. Çünkü, eşlerden birinin ötekisine caiz olması, mutlak olarak aralarında cinsel birleşmenin caiz olmasını gerektirir. Sonra "oruc gecesi" sözüyle işaret edilen oruc tutma hükmü -ki oruc, nefsin temel arzuları olan cinsel birleşme, yeme və içmeden belli bir süre üçün əl çekme, bu faaliyetlerden kaçınma demektir- cinsel birleşme cevazını sınırlandırmayı və bunu oruc dışında uyarlamayı gerektirir. Ayrıca, bir ay boyunca cinsel ilişkiye girmemenin insanlara ağır gelmesi, dolayısıyla, arxa peşe tekrarlanacak şekilde günaha girmeleri və kesintisiz bir ihanetin gündeme gelmesi bu işə geceleyin icazə vermek suretiyle bir kolaylaştırma girişimine başvurmayı gerektirir. Böylece, oruc ilə kayıtlı, eşlerin birbirlerine örtü olma hükmünün mutlak niteliği, bir kısmının mutlak oluşuna dönüşmüş oluyor. Yani, bu işin gece yapılmasına icazə verilmiş oluyor, gündüz değil.
Allah, doğrusunu herkesten daha yaxşı bilir, amma bu durumda şöyle bir anlam elde etmiş oluruz: Oruc kaydını getirdiğimiz eşlerden birinin diğerine örtü olmasına ilişkin hükmün gece və gündüzü kapsayacak şekilde mutlak olması, dolayısıyla cinsel birleşmeyi həm gündüz, həm də gece yasaklamış olmamıza bir sınırlandırma getiriyoruz və cinsel birleşme yasağını oruc gecesi kaldırıyoruz. Çünkü sizin bu hususta nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildik və size yönelik şefkat və merhametimizin bir göstergesi olarak, sizin üçün belli ölçüde bir hafifletmeye gittik. Eşlerden birinin diğerine örtü olmalarının mutlak niteliğini oruc gecesi hususunda iade ettik (və söz mövzusu hükmün, oruc gecesini də kapsamasına ilişkin yönünü yürürlükten kaldırdık) və oruc hükmünün sırf gündüz üçün geçerli olmasını öngördük. Dolayısıyla, orucu geceye kadar tutun.
Kısacası; "Onlar, sizin örtüleriniz, siz də onlara örtüsünüz." ifadesi, gerçi kadınlarla cinsel ilişki kurmanın aslında halal kılınışının gerekçesi ya da hikmetini vurguluyor, ancak bu ayette yer/yeyər alışı, söz mövzusu amacı vurgulamaya yönelik değildir. Bilakis, ifadenin kullanımı, oruc gecesi kadınlarla cinsel ilişkiye girmenin caizliğinin altındaki hikmeti açıklamaya dönüktür. Adı geçen açıklama də "onlar, sizin örtüleriniz..." ifadesiyle başlar "sizi bağışladı." ifadesine kadar sürer. De-ğindiğimiz bu hikmet sadece nesheden hükme özgüdür, kesinlikle men-suh hükmü kapsamaz.
Artık onlara yaklaşın və Allah'ın sizin üçün yazdıklarını dileyin.
Cinsel ilişki yasağının bir zaman dilimine hasr kılınışının ardından gündeme gelen və cevaz bildiren bir emirdir bu. Bundan önce ayetin başında "size halal kılındı" şeklinde bir ifadeye yer/yeyər verilmiştir. Buna göre şöyle bir anlam elde etmiş oluyoruz: Bu andan itibaren, kadınlara yaklaşmanız sizin üçün caizdir. Ayetin orijinalinde geçen "el-ibtiğa" kelimesi "istemek, talep etmek" demektir. "Allah'ın yazdığını diləmək"-bədən maksat, yüce Allah'ın insan türüne cinsel birleşme yoluyla yazdığı çocuğa sahip olmayı istemektir. Yüce Allah, insan türünü, öz yaratılış olarak çocuk sahibi olmayı isteyecek donanımda yaratmıştır; içlerine cinsel birleşme arzusunu, içgüdüsünü yerleştirmiştir. Bu içgüdü aracılığı ilə, insan türünü adı geçen eylemi kendi isteğiyle yapmak durumunda bırakmıştır. Dolayısıyla insanlar, görünümde şehevi duygularını tatmin etmeyi cinsel birleşme zevkini tatmayı istiyor olsalar də, aslında onlar, yüce Allah'ın kendileri üçün yazdığı (çocuğu) talep ediyorlar. Nitekim yüce Allah hayatın devamını və gelişimini yeme və içme eylemlerine bağlı tutmuştur. Bu, fitri bir istektir. Amma insanlar yerken, içerken sadece dad alma duygularını tatmin etmek karınlarını doyurmak və susuzluklarını gidermeyi isterler. Oysa bunun ötesinde hayatın devamını sağlama isteği gizlidir. İşte bu, yüce Allah'ın yaratılış yasası ilə, insanları kendi öntasarımı doğrultusunda, yine kendisinin öngördüğü bir hedefe yöneltmesidir.
Şöyle bir görüş ileri sürülebilir: "Ayette geçen 'Allah'ın yazdığı' ifadesinden maksat cinsel birleşmenin halal oluşu və buna ruhsat verilmiş olmasıdır. Çünkü yüce Allah, insanların azimete sarılmalarını istediği gibi, ruhsata də sarılmalarını ister..."
Quranı Kerim'de "yazma" fiilinin "halal" və "ruhsat" konularıyla ilgili olarak kullanıldığına rastlamadığımız üçün, bize göre, bu değerlendirme ihtimal dışıdır.
Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, üçün.
İki fecir vardır. Birine fəcri kazip (yalancı fecir) denir. Belirdiğinde az bir süre sonra ufukta kayboluşundan dolayı bu adı almıştır. Yalancı fecrin bir diğer adı da "qurd kuyruğu" dayan. Çünkü dikilmiş qurd kuyruğunu andırır. Gecenin sonunda güneş kursu üfüq dairesinden ufkun altındaki on sekizinci dereceye ulaştığında ufkun doğu tarafından beliren bir işıq huzmesidir. Ardından enine doğru yayılarak gözden kaybolmaya başlar. Tıpkı üfüq üzerinde uzatılmış bir beyaz ipi andırır. İşte ufuktaki bu duruma ikinci fecir denir. Bunun bir diğer adı da fəcri sadık (doğru fecir)dir. Çünkü gündüzün gelişini və güneşin ışınlarının etrafı aydınlatmak üzere olduğunu gerçek bir haber olarak aktarıyor.
Bundan də anlaşılıyor ki, "beyaz ip"dən maksat fəcri sadıktır. Yenə ifade içindeki "min" edatı də "beyaniye"dir (açıklamaya dönüktür.) Buna göre, "Siyah iplikten ayırt edilinceye kadar" ifadesi, ədəbi sanatlardan "istiare"nin kapsamına girer. Çünkü, fecir vakti gecenin karanlığı ilə paralel olarak, üfüq çizgisi boyunca uzanan beyazlık, siyah iplikten ayırt edilen beyaz ipliğe benzetilmiştir.
Yine bununla anlaşılıyor ki, maksat, fəcri sadiğin belirdiği ilk anı/xatirə tespit etmektir. Çünkü gündüzün ışınları yükselmeye başlayınca iki ipi görünmez kılar. Nə beyaz ip, nə də siyah ip kalır.
Sonra geceye kadar orucu tamamlayın.
Fecri təsbit etmek, onun iyice ışıması ilə birlikte geceye kadar oruc tutma, zorunluluğuna, zaten delalet ettiği üçün, icaz sanatının bir gereği olarak, detaylandırma yönüne gidilmemiştir (yani orucun başlangıç vaktine yeniden değinilmemiştir). Bilakis, geceye kadar, tamamlanmasına ilişkin bir tespite yer/yeyər verilmiştir. "tamamlayın..." sözünde, orucun bir və birleşik, tam və bütünsel bir ibadet olduğuna yönelik bir işaret vardır. Hər biri ayrı bir ibadet olan, değişik olgulardan mürekkep bir ibadetler bütünü değildir. Bu noktada "tamamlama" ilə "ikmal etme" fiilleri arasındaki fərq gündeme geliyor. Birinci fiil, hər birinin değişik sonuçları olan cüzlerden oluşmayan bir şeyin var meydana gəl sürecinin sona erdiğini ifade ederken, ikinci fiil, hər bir cüzünün kendine özgü ayrı bir etkinliği və sonucu söz konusu olan mürekkep bir şeyin var oluşu sürecinin sona erdiğini ifade edər. Bir ayəs(n)i kerimede yüce Allah şöyle buyuruyor: "Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım." (Maidə, 3) Bilindiği gibi din, hər biri bağımsız bir sonuç öngören namaz, oruc, həcc gibi ibadetlerin toplamıdır. Amma nimet öyle değildir. İnşaallah, adı geçen ayeti incelediğimizde ayrıntılı açıklamalarda bulunacağız.
Mescitlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara yaklaşmayın.
"əl-Ukuf" və "əl-itikaf" devam etmek anlamına gelen mastarlardır. İtikaf kavramı, kök itibariyle bir yerde devamlı ikamet etmek demektir.
İslam literatüründe itikaf, xüsusi bir ibadetin adıdır. Bu ibadetin bir şartı, mescitte sürekli oturmak və ancak bir mazeret üçün dışarı çıxmaqdır. Bu arada oruc tutmak də gerekir. Bu yüzden oruc gecesi, kadınlarla birleşmeye cevaz veren hükmün yürürlüğe girmesi, mescitte itikaflıyken də kadınlarla ilişki kurulabileceğine ilişkin bir düşünceyi akla getirebilir. Yüce Allah, bu ihtimali və bu düşünceyi ortadan kaldırmak üçün şöyle buyuruyor: "Mescitlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara yaklaşmayın."