|
|
səhifə | 14/36 | tarix | 29.03.2017 | ölçüsü | 3,33 Mb. | | #12849 |
|
Türkçe Transcript (*)
|
İnnemâ nut’imukum livechi(A)llâhi lâ nurîdu minkum cezâen velâ şukûrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
'Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür.'
|
Edip Yüksel Meali
|
"Biz sizi ALLAH rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür beklemiyoruz."
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
"Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz."
|
Süleyman Ateş Meali
|
Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
"Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz;
|
Yusuf Ali (English)
|
(Saying),"We feed you for the sake of Allah alone: no reward do we desire from you, nor thanks.(5840) *
|
M. Pickthall (English)
|
(Saying): We feed you, for the sake of Allah only. We wish for no reward nor thanks from you;
|
İnsan Suresi
10
إِنَّا
çünkü biz
|
نَخَافُ
korkarız
|
مِنْ رَبِّنَا
Rabbimizden
|
يَوْمًا
bir günde
|
عَبُوسًا
suratsız
|
قَمْطَرِيرًا
çok katı
|
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
İnnâ neḣâfu min rabbinâ yevmen ‘abûsen kamtarîrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
'Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz.'
|
Edip Yüksel Meali
|
"Biz, suratsız ve belalı bir günden ötürü Rabbimizden çekiniriz."
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
"Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız." derler.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Çünkü biz suratsız, çok katı bir gün(ün azabın)dan ötürü Rabbimizden korkarız. (derler).
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Çünkü biz, asık suratlı, sert bir gün yüzünden Rabbimizden korkarız." derler.
|
Yusuf Ali (English)
|
"We only fear a Day of distressful Wrath from the side of our Lord."(5841) *
|
M. Pickthall (English)
|
Lo! we fear from our Lord a day of frowning and of fate.
|
İnsan Suresi
11
فَوَقَاهُمُ
onları korumuştur
|
اللَّهُ
Allah
|
شَرَّ
şerrinden
|
ذَٰلِكَ
o
|
الْيَوْمِ
günün
|
وَلَقَّاهُمْ
ve onlara vermiştir
|
نَضْرَةً
parlaklık
|
وَسُرُورًا
ve sevinç
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Fevekâhumu(A)llâhu şerra żâlike-lyevmi ve lakkâhum nadraten ve surûrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.
|
Edip Yüksel Meali
|
Nitekim, ALLAH onları o günün kötülüğünden korur ve onlara neşe ve sevinç verir.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Allah da onları o günün fenalığından korur, yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Allah da onları, o günün şerrinden korumuş, onlar(ın yüzlerin)e parlaklık ve (gönüllerine) sevinç vermiştir.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Allah da onları o gününün şerrinden korumuş ve kendilerini bir parlaklığa, bir sevince ulaştırmıştır.
|
Yusuf Ali (English)
|
But Allah will deliver them from the evil of that Day, and will shed over them a Light(5842) of Beauty and (blissful) Joy. *
|
M. Pickthall (English)
|
Therefor Allah hath warded from them the evil of that day, and hath made them find brightness and joy;
|
İnsan Suresi
12
وَجَزَاهُمْ
onların ödülleri
|
بِمَا
dolayı
|
صَبَرُوا
sabrettiklerinden
|
جَنَّةً
cennettir
|
وَحَرِيرًا
ve ipektir
|
Türkçe Transcript (*)
|
Ve cezâhum bimâ saberû cenneten ve harîrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.
|
Edip Yüksel Meali
|
Direndikleri için onları bahçe ve ipekle ödüllendirir.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Sabırlarına karşılık onlara bir cennet ve ipekten elbiseler verir.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Sabrettiklerinden dolayı onları cennet ve ipekle ödüllendirmiştir!
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Sabretmelerine karşılık olarak da onları bir bahçe ve ipekle ödüllendirmiştir.
|
Yusuf Ali (English)
|
And because they were patient and constant, He will reward them with a Garden and (garments of) silk.(5843) *
|
M. Pickthall (English)
|
And hath awarded them for all that they endured, a Garden and silk attire;
|
İnsan Suresi
13
مُتَّكِئِينَ
yaslanırlar
|
فِيهَا
orada
|
عَلَى
üzerinde
|
الْأَرَائِكِۖ
divanlar
|
لَا يَرَوْنَ
görmezler
|
فِيهَا
orada
|
شَمْسًا
(yakıcı) güneş
|
وَلَا زَمْهَرِيرًا
ne de dondurucu soğuk
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Mutteki-îne fîhâ ‘alâ-l-erâ-ik(i)(s) lâ yeravne fîhâ şemsen velâ zemherîrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne dondurucu bir soğuk görürler.
|
Edip Yüksel Meali
|
Orada koltuklara yaslanırlar; orada ne (yakıcı) güneş ne de dondurucu soğuk görürler.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Orada divanlar üzerinde yastıklara dayanırlar. Orada ne (yakıcı) güneş görürler, ne de dondurucu soğuk.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Koltuklar üzerine yaslanarak otururlar orada. Ne bir güneş görürler orada ne de kavurucu bir soğuk...
|
Yusuf Ali (English)
|
Reclining in the (Garden) on raised thrones,(5844) they will see there neither the sun´s (excessive heat) nor (the moon´s) excessive cold.(5845) *
|
M. Pickthall (English)
|
Reclining therein upon couches, they will find there neither (heat of) a sun nor bitter cold.
|
İnsan Suresi
14
وَدَانِيَةً
ve yaklaşmıştır
|
عَلَيْهِمْ
üzerlerine
|
ظِلَالُهَا
onun gölgeleri
|
وَذُلِّلَتْ
ve eğdirilmiştir
|
قُطُوفُهَا
meyvaları
|
تَذْلِيلًا
aşağı eğdirilerek
|
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Ve dâniyeten ‘aleyhim zilâluhâ ve żullilet kutûfuhâ teżlîlâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
(Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış.
|
Edip Yüksel Meali
|
Ağaçların gölgesi üzerlerine sarkmış ve meyveler yaklaştırılarak koparılmaları kolaylaştırılmıştır.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Üzerlerine cennet gölgeleri sarkmış, meyveleri bol bol önlerine konmuştur.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Cennetin gölgeleri, üzerlerine yaklaşmış, meyvaları da aşağı eğdirildikçe eğdirilmiştir.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Bahçenin gölgeleri üzerlerine eğilmiştir. Ve bahçenin meyveleri iyice yaklaştırılmıştır.
|
Yusuf Ali (English)
|
And the shades of the (Garden) will come low over them, and the bunches (of fruit), there, will hang low in humility.(5846) *
|
M. Pickthall (English)
|
The shade thereof is close upon them and the clustered fruits thereof bow down.
|
İnsan Suresi
15
وَيُطَافُ
ve dolaştırılır
|
عَلَيْهِمْ
yanlarında
|
بِآنِيَةٍ
kablar
|
مِنْ فِضَّةٍ
gümüşten
|
وَأَكْوَابٍ
ve kupalar
|
كَانَتْ
olan
|
قَوَارِيرَا
billur
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Ve yutâfu ‘aleyhim bi-âniyetin min fiddatin ve ekvâbin kânet kavârîrâ
|
Ali Bulaç Meali
|
Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır.
|
Edip Yüksel Meali
|
Onlara gümüş tepsiler ve şeffaf bardaklarda sunulur.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Yanlarında gümüş kablar, billur kupalar dolaştırılır.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Çevrelerinde, gümüşten ve billurdan kaplar dolaştırılır. Kupalardır onlar.
|
Yusuf Ali (English)
|
And amongst them will be passed round vessels of silver(5847) and goblets of crystal,- *
|
M. Pickthall (English)
|
Goblets of silver are brought round for them, and beakers (as) of glass
|
İnsan Suresi
16
قَوَارِيرَ
kadehler
|
مِنْ فِضَّةٍ
gümüş
|
قَدَّرُوهَا
onları takdir etmişlerdir
|
تَقْدِيرًا
istedikleri ölçüde
|
Türkçe Transcript (*)
|
Kavârîra min fiddatin kadderûhâ takdîrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir.
|
Edip Yüksel Meali
|
Gümüşten yapılmış şeffaf bardaklar... Onları tam olarak haketmişlerdir. *
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Gümüşten öyle kadehler ki onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Öyle gümüş kadehler ki onları istedikleri ölçüde takdir etmişlerdir (istedikleri kadar içki alırlar).
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Gümüşten kupalar ki, tam diledikleri ölçüde belirlemişlerdir onları.
|
Yusuf Ali (English)
|
Crystal-clear, made of silver:(5848) they will determine the measure thereof (according to their wishes). *
|
M. Pickthall (English)
|
(Bright as) glass but (made) of silver, which they (themselves) have measured to the measure (of their deeds).
|
İnsan Suresi
17
وَيُسْقَوْنَ
ve onlara içirilir
|
فِيهَا
orada
|
كَأْسًا
kadehten
|
كَانَ
olan
|
مِزَاجُهَا
karışımı
|
زَنْجَبِيلًا
zencefil
|
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Ve yuskavne fîhâ ke/sen kâne mizâcuhâ zencebîlâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir.
|
Edip Yüksel Meali
|
Orada zencefil (ginger) karıştırılmış bir kadehten içirilirler.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Onlara orada bir dolu kadeh sunulur ki, karışımı zencefildir.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Onlara orada, karışımı zencefil olan kadehten içirilir.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Orada kendilerine karışımı zencefil olan bir kadehten içirilir.
|
Yusuf Ali (English)
|
And they will be given to drink there of a Cup (of Wine) mixed(5849) with Zanjabil,- *
|
M. Pickthall (English)
|
There are they watered with a cup whereof the mixture is of Zanjabil,
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|