IV INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1360
Qafqaz University 29-30 April 2016, Baku, Azerbaijan
and segregated in Russian international words. For instance, general – general/itet, suveren –
suveren/itet.
Also, in early periods of development of Turkic languages, there were also used forms of plural
and aggregation formed by affixes -an/-ən . For instance, er (botir) – er/an (botirlar), og‘ul (bola) –
og‘l/an (bolalar) [2, p. 77].
Arabic prefix g‘ayri - (
ریغ
) expressing the meaning of “other”, “alien”, “foreign”, “strange”.
This prefix was normally attached to words belonging to the category of adjectives from Arabic, and
formed an adjective with opposite meaning from a base. For instance: g‘ayri/adabiy, g‘ayri/qonuniy,
g‘ayri/lisoniy. Also, this prefix can form words belonging to the category of nouns from Arabic: din-
g‘ayri/din, arab- g‘ayri/arab.
This prefix in fact was a word in form g‘ayrun (
نوریغ
), and in Persian it turned into a preposition
g‘ayri - (
ریغ
).
We can conclude from the above said that a particular language cannot develop based only on
internal sources. Languages live and develop in interrelation. Also, non-language factors have great
importance in language development.
ON BAŞLIKTA AZERBAYCAN ve TÜRKİYE ORTAK
ATASÖZÜNDEBİLMEK ve ÖĞRENMEK
Seyran QAYIBOV
Qafqaz Universiteti
sqayibov@qu.edu.az
AZƏRBAYCAN
En basit tanımıyla atasözleri yaşanmış olaylardan doğduğuna inanılan, ilk söyleyeni tespit
edilemediğinden ortak düşüncenin ürünü sayılan, sosyal hayatın her alanını konu eden, ahlak, nasihat
gibi iyi değerleri aşılayan kısa ve öz anlatılardır.
Şinasi, “Durûb-ı emsâl ki hikmetü’l-avâmdır, lisânından sâdır olduğu bir milletin mâhiyet-i
efkârına delâlet eder” ifadesi ile atasözlerini halkın hikmeti olarak görür ve atasözlerini söyleyen
milletin nasıl düşündüğünü bildirir. Özkul Çobanoğlu`nun tabiriyle atasözlerinde yer alan kelimelerin
seçiminde ve cümledeki yerlerinin bulmalarındaki büyük bir halk kitlesinin yüzyıllarca süren zevki ve
sağduyusu söz sahibidir.
Ömer Asım Aksoy`a göre “az ve öz söyleme ilkesine” sahip atasözlerinde ulusal değerlerin
kuşaktan kuşağa aktarılması ve yaşanmış deneyimlerden ders alma söz konusudur. Söz tasarrufunun
en iyi örneği ve “akıl hocası” olma özelliği ile toplumsal hayatın her alanı; aile, akrabalık, komşuluk,
dostluk, konukseverlik, sosyal hayat, sağlık, kahramanlık, düşmanlık, töre, sosyal değerler, tabiat,
hayvanlar, vatan sevgisi vb. ile ilgili yargıda bulunan atasözlerinde ilim, öğrenmek, okumak
bağlamında söylenenler oldukça dikkat çekicidir. Bu bildiride Türkiye ve Azerbaycan’da kullanılan on
ortak atasözünde bilimin, eğitimin, okuma ve yazmanın ne kadar değerli olduğunun üzerinde
durulacaktır
׃
1.
“Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp”
/ “Bilməmək ayıb deyil, soruşmamaq
ayıbdır.” Atasözünde insanlara bilemediğini öğrenebileceği gibi, bilgi alış verişi yapmaları da teşvik
edilir.
2.
“Bileği kuvvetli, bir kişiyi, bilgisi kuvvetli bin kişiyi yener”/ “ Biləyi güclü olan birini
yıxar, biliyi güclü olan minin.” Bu atasözleri başka bir atasözü ile şöyle izah edilebilir: “
Bilgi
kuvvettir.”
3.
“Bin bilsen de, gene bir bilene danış” / “Min bilsən, bir biləndən xəbər al.” Karar verme
sürecinde zorluk yaşayan insanı bilen birinden yardım almaya yönlendirir. Bu konu başka bir
atasözünde “Bilməsən, bir biləndən sor” şeklinde tezahür eder. Yapılacak iş hakkında yetkili birisine
danışmak, onların bilgi ve tecrübelerinden yararlanmak “Gənəşəkli don gen olar” atasözüyle
özetlenebilir niteliktedir. “Bildiğini bilmeyenlere öğret, bilmediğini bilenlerden öğren” atasözü de
bu bağlamda söylenmiştir.
IV INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1361
Qafqaz University 29-30 April 2016, Baku, Azerbaijan
4.
“Bilene bir söylesen yeter, bilmeze bin söylesen yetmez” / “Bilənə bir, bilməyənə min
oxu.” Bu atasözübilgin olmanın bir değer olduğunu gösterir. Bilgi insana düşünme, idrak etme özelliği
kazandırır. “Qanana bir söz yetər, qanmayana yüz oxu” atasözü bu bağlamdadır. Atasözü
okumanın anlamayla orantılı olduğunu gösterir. “Oxuduğunu demə, anladığını de” atasözü de bu
minvalde söylenmiştir.
5.
“Bilgisiz insan meyvesiz ağaca benzer” / “Elmsiz adam meyvəsiz ağaç kimidir.” Bilgi
insanlığın meyvesidir. Meyvesiz ağacın faydasız olduğu gibi bilgisiz insanın da topluma verebileceği
bir şey yoktur. “Cahil adam meyve vermeyen ağaca benzer” ve yahut “Amelsiz âlim, yemişsiz
ağaç gibidir” şeklinde söylenmiş atasözleri de bu konudadır.
6.
“Bildiğin dokuz, bilmediğin doksan dokuz” / “
Bilmədiyin bildiyindən çoxdur.” Bu
atasözü insana bildiklerinin bilemediklerinin yanında daha fazla olduğunu gösterir.
7.
“Kalem kılıçtan keskindir” / “Qələm qılıncdan itidir.” Güç ve yahut benzer zorbalıklarla
yapılan uygulamaların kalıcı olamayacağı, kalemin temsil ettiği bilimin güçten daha tesirli olduğu
bildirilir. Benzer düşünce “Kalemin yaptığını kılıç yapmaz”/ “Qələm yazanı qılınc poza bilməz”
atasözleri için de geçerlidir.
8.
“Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.” / “Səhrada gül bitməz,
cahilə söz yetməz.” Cahil, öğrenim görmemiş, bilgisiz kimsedir. Bu bakımdan cahil söylenenin ne
maksatla söylendiğini, ne anlama geldiğini kavramakta güçlük çeker. Her bildiğini doğru kabul eder.
Bu bakımdan hendek atlamaya direnen deveyi eğitmek cahile söz anlatmaktan daha kolaydır. Başka
bir atasözünde bu durum “Cahil ilə bal yemə, aqil ilə daş daşı” şeklinde özetlenir.
9.
“Söz uçar yazı kalır” / “Zaman keçər söz qalar.” İnsan ne kadar zeki olursa olsun, her
şeyi aklında tutamaz, birçoğunu unutur. “Âlim unutmuş, kalem unutmamış” atasözü örneğinde
olduğu gibi yazılamayanlar unutulur. Bir başka atasözünde bu konu “İlim çok, ömür az, gerekeni al,
taşa yaz” şeklindedir.
10.
“Ağaç yaş iken eğilir” / “Yaş ağac tez əyilər.”Bu atasözünden çocukların mutlaka küçük
yaşta eğitilmeli olduğu, istenen bilgiyle bu yıllarda donatılmalı gerektiği ifade edilir. “Ağac yaş ikən
əyilməzsə əyilməz” atasözünde deinsanın küçük yaştayken eğitilemezse zaman geçince eğitilmesinin
zor olacağı bildirilir. Bu atasözünde bildirilen fikir “Çocuğunu küçükken eğit ki, büyüyünce
yitirmeyesin” tabirinde daha açık şekilde verilir.
Çünkü “
Küçük yaşta öğrenilen unutulmaz.”
Bildirisonucunu şuikisavda özetlemekmümkündür: Birincisi, atasözleri toplumumuzun nezdinde
yüksekdeğereve özelbiryeresahiptir. Saygınlığı ileedebiyatımızında önemli ürünleriarasındayeralan
atasözlerindehayatınheralanı
ileilgiliverilenmesajların,
söylenennasihatlerinyerinegetirilmesikabul
edilmesigerekenbirdüşüncedir. Bu, “Atalarsözü Quranagirməz, ammaQuranyanındagedər” veyahut
“Atalarsözünü tutmayanyabanaatılır, ahrettetamuehlinekatılır” örnekleriiledetescillenmiştir, bundan
dolaybazı örnekleri verilenatasözlerimizdebilim, okumak, yazmak, düşünmek, genel olarak eğitim
hakkındasöylenenbuyruklarınyerineyetirilmesi önemlidir.
İkincisibinlerceatasözünesahipTürktoplumununsadeceikilehçesindebilmekve öğrenmek üzerine
söylenmiş örnekatasözlerindenTürktoplumuilime, sanata, okumaya, eğitimeuzaktır, fikrinin doğru
olmadığı anlaşılmaktadır.
CENTRAL ASIAN CULTURE RELATED PRECEDENT
NAMES AND THEIR LINGUAL POETICS
Dilrabo ANDANIYOZOVA
Academy of Science of the Republic of Uzbekistan
dilrabo1406@gmail.ru
ÖZBEKİSTAN
It is well-known that appellations and place names have a specific value in the culture of each
nation. Well-known and familiar to everyone denominations are called precedent names in the
linguistics. In the literal texture they are used with a particular aim, namely, to implement a similitude
function. For instance, denomination Suqrot (Socrates) is used for embodiment of a man of wisdom in
IV INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1362
Qafqaz University 29-30 April 2016, Baku, Azerbaijan
the literal texture. Uning yuzidan Suqrotona nur yorilardi(A Socratic beam would gleam from-out his
face.(Nazar Eshonqul). So that in the culture of Central Asian countries there are row of widely
spread denominations, which are represented in various forms in literal textures. Concepts of bravery
and courage are assimilated with Alpomish (Uzbek folklore character) denomination by
Uzbeks. Namely: Alpomishdek uglonlaring bor (You have got sons like Alpomish)... (poem extract).
I.e., in order to provide a concept of “mard uglonlaring bor" (You have got brave sons) they referred
to and figuratively represented Alpomish.
In the text linguistic related researches "precedent names" are recorded as a case accumulating
an information on a particular nations' culture. “Appellatives familiar to a particular language
speakers, reserved in their lingual remembrance and reiteratively used within their colloquial spoken
language" are the precedent names. Precedent names vary with their motives of origination, which can
be related to literal textures, religious texts, famous and entertaining stories, legend, rivoyats (fables),
tales, jokes and movies as well. For example, there are particular imaginations in the minds of the
Central Asia residents on the famous places of Central Asia as Samarqand, Bukhara, Khiva (cities of
Uzbekistan); Turkistan (Қозоғистон), as
well
as anthroponyms (personal
names)
as Otabek, Kumush(names
of
Abdulla
Kadiriy's
"Utgan
Kunlar" (Passed
Days), Amir
Temur (historical person), Alpomish, Barchin, Nasriddin Afandi, Hotamitoy (famous names in
Uzbek folklore), whereas these denomination are considered to be precedent names for
them. Precedent names implement few roles in the literal text: first of all, being associated with the
culture of a particular nation, authoritative denominations do represent spacious mentality of the
nation of their adherence. For example, if Uzbeks have a comic hero Nasriddin Afandi, so that
Kazakhs avail Aldar Kosa. In case if representatives of other nation do not avail information on such
denominations, they would not be able to perceive a literal aim represented by means of authoritative
denominations within the literal text. In this context, an alternate knowledge of a reader is vital in
apprehension of the authoritative denominations. Moreover, there are universal precedent
names as Robinson Cruso, Charley Chaplin etc, whereas popularities if these denominations are not
limited to a particular nations, indeed, other nations apprehend them easily.
Not only anthroponyms, but toponyms also can implement a vital aesthetic function as
authoritative unit within a literal texture. In various nations such case occurs differently. For
example, toponyms
denominating holy
places are
compared
and
assimilated
with
a
particular onim within a concise text. For instance, as a holy place Kaaba is compared with a "family"
concept by Uzbeks. We should note that one may not observe such assimilation in other nations.
Thus, though various personal names and place denominations, which are considered to be a vital
opulence of a language of an each nation, one can note a associate mentality type peculiar to the
concrete nation. Along with being a convenient means for definition of a large scale information in
small clearance gages in the literal text, precedent names are considered to be an affluent source
accumulating cultural information in themselves.
ORXON -YENİSEY ABİDƏLƏRİNİN DİLİNDƏ
İŞLƏNƏN “KƏRGƏK BOL” İFADƏSİ
Dilbər CAMALİ
AMEA-nın Nəsimi adına Dilçilik İnstitutu
dilber.mehdiyeva@gmail.com
AZƏRBAYCAN
Bu yazıda əski türkcənin zəngin söz varlığını göstərən sözlərdən biri olan “kərgək bol” ifadəsi
üzərində dayanacağıq. Orxon –Yenisey abidələrində hörmət və ehtiram göstərilən şəxslərin ölümünü
ifadə etmək üçün kərgək bol [K.T, ş, 4,30, şm, 12, 3], uçmaq, yok bolk, yoğla, yoğlat, adırılmak və s.
kimi əski türkcə sözlərdən istifadə edilmişdir. Türklər ölümdən qorxmazmışlar, çünki ölümün birinci
səbəbi tanrıdır. Tanrı diləyərsə öldürər və bütün canlılar onun əmrinə tabedir. Ölüm anlayışını
bildirmək üçün işlənən bu sözə abidələrdə nəzər salaq:
IV INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1363
Qafqaz University 29-30 April 2016, Baku, Azerbaijan
Mətn : İnim Kül tigin özi ança kərgək boltı. Ka
ɳ
ım kağan uçdukda inim Kül tigin yiti yaşda kaltı.
Tərcümə : İşini gücünü verərək bu qədər qanun qazanıb kiçik qardaşım Kül tigin özü elə vəfat
etdi. Atam xaqan vəfat etdikdə kiçik qardaşım Kül tigin yeddi yaşda qaldı. (K.T, ş,30)
Mətn : Altun kümis kərgəksiz kəlürti. Yoğ yıparığ kəlürip tikə birti.
Tərcümə: Qızıl, gümüş saysız –hesabsız qədər gətirdi. Dəfn şamları gətirib qoydu [KT, şm, 12]
DTS –da da [Древнетюркский словаръ, 1969] kərgək bol – ölmək, kərgək –lazımlı, kərgəklə -
lazım olmaq kimi tərcümə olunmuşdur [DTS, 300]. “Kergek bolmak” ifadəsini T. Təkin gərəksiz,yox
olmaq kimi mənalandırmış [T. Təkin 2014], kergeksiz sözünü, bol –bol, bolluca,artıqlaması ilə
şəklində türkcəyə tərcümə etmişdir. T. Təkinin bu ikinci tərcüməsi yuxarıda verdiyimiz ikinci
nümunənin tərcüməsinə uyğun gəlməkdədir. Çünki, Kül tiginin dəfn mərasiminə gələnlərin qızılı,
gümüşü artıqlaması ilə bolluca gətirilməsi mənaya uyğun gəlir. Ancaq bu da sözün tam mənasını
açıqlamır. Digər tətəfdən isə, birinci nümunədə Bilgə xaqan, Kül tiginin ölümündən danışarkən
“kergek bolti” ifadəsini işlədir. Kök etibari ilə eyni olan sözün iki ayrı məqamda iki ayrı məna verməsi
və günümüzdə heç bir türk dilində “ölmək” mənasında işlənməməsi və ən əsası isə sözün olmamamsı
bizi düşündürsə də, məsələyə aydınlıq gətirməyə çalışacağıq. Belə ki, həm DLT –də, həm də DTS –
da söz iki mənada verilmişdir. 1. Kerek –gərək olmalı, lazımlı, vacib, 2. Yoxluğu səbəbilə aramaq
araşdırmaq [DLT, IV, 302], 1. kergək – lazımlı, 2. kergək. Qıpçaq türkcəsi sölüyündə kərək bol yəni
gərəkli olmaq sözü verilmişdir [KTS, 139]
-Küli çor abidəsinin 23 –cü sətirində [digər adı Uhe-Huşat] belə bir cümlə var:
Mətn:Yağıqa yal
ɳ
us otlayu təgip onulu kiripözi qısğakərgək boltı
Tərcümə : Yağıya yalnız surətlə girib özü qəfil həlak oldu) [Ə.Rəcəbli 2009, 393)] O.N. Tuna
buradakı “kergek” sözünü quş adı kimi tərcümə edir və əsas kimi qədim türk mifologiyasındakı
“ölənin ruhunun çıxarkən bir quş cildinə bürünüb göyə çəkilməsi yəni uçması” məsələsini qəbul edib,
burada, Kül tiginin və Küli Çor abidəsində ölən şəxsin ruhunun kərgək adlı bir quş cildinə girməsini
qeyd edir [O.N.Tuna, 1960]. Bizim fikrimizcə, bu söz tam ölmək mənasında olmasa da, yox olmaq,
məhv olmaq anlamını daşıyır. O.N.Tunanın fikri inandırıcı görünsə də, digər türk dillərində və
abidələrdə kərgək və ya ona fonetik baxımdan bənzəyən hər hansı quş adına rast gəlmirik. Türklərin
“akbaba” adlandırdıqları quş növü olan kərkəs kök etibarilə ərəb mənşəlidir. Üstəlik qeyd edək ki, nə
“Divani –lüğət –it –türk”də [DLT], nə Qaraxanlı türkcəsi lüğətində kərgək sözü ilə qarşılaşmırıq.
Əvəzində, DLT–də kərək yəni ehtiyac, lazımlı [DLT, III, 44, 216, 371], kereklig – gərəkli [DLT, I,
509] sözləri qeyd olunmuş ancaq kərgək sözü verilməmişdir. Gələk, bu sözün DTS –da verilməsinə,
bu isə lüğətin qədim abidələrin materiallarına əsaslanması ilə izah etmək olar. Çünki, lüğətdə ancaq
əski türk abidələrinə istinad edilir. B.Ögəl “vacib olma”, yəni ölümün tanrı tərəfindən təyin
edilməsini ilk dəfə Göytürklərdə görürük” deyir [Ögəl, 756]. T. Təkin isə eyni sözü müxtəlif
abidələrdə müxtəlif mənalarda vermişdir. Fikrimizcə, sözün açıqlamalı mənası belədir: türk
mofologiyasından danışarkərn qəzavü –qədər, alın yazısı, taledən bəhs edən J. P. Raux yazır: Kergek
bol və ya bul ifadələri “ölmək” üçün işlədilən sözlərdən biridir. Qutadqu–Bilig və sonrakı qaynaqlarda
“zərurət” kimi qeyd olunur” [Raux, Mit. 82]. Nəzərə alsaq ki, ölüm tanrı tərəfindən buyrulur və bu bir
zərurətdir, bu zaman sözün əsil mənası üzə çıxır. Abidələrdə həm kərgək, həm də kərək sözünün -sız
şəkilçili variantı olan kərgəksiz yəni gərəksiz (lazımsız) sözü ilə qarşılaşırıq. Sözlərin belə paralel
şəkildə işlənməsi onların heç də, fərqli sözlər olduğu demək deyil. Çünki, Orxon–Yenisey
abidələrində bən/mən, piçin/biçin və s. kimi fərqli fonetik fərqlərlə yazılmış sözlər vardır. Bizim
qənaətimizcə, çağdaş dilimizdə və ya digər türk dillərində ölmək mənasında olan kərgək sözünü
axtarmağa ehtiyac yoxdur. Sözün özü elə məhz ölümün vacib və gərəkli olduğunu bildirən “gərək” və
“vacib” sözünün ilkin variantıdır. Zənnimizcə, söz kərgək/gərgək/gərək şəklində günümüzə qədər
dəyişmişdir. Protürkdə sözlərin kar samitlə başlaması türkologiyada hər kəsə bəllidir. Geriyə isə “g”
səsinin necə düşməsi məsələsi qalır. Çağdaş Türk dilində tarixən söz ortasında samit səsin düşməsinə
rast gəlirik: Eşgek>eşek, tirgek>direk, taşqaru>taşaru>dışarı, kulgak>kulak, belgülük>belli və s.
Semantik daralmaya məruz qalması isə artıq sözün ölüm məzmunu ifadə etməməsi və yalnızca
gərəklilik bildirmə ilə kifayətlənməsidir. Bütün bunlardan da aydın olur ki, kərgək sözü tarixən fonetik
dəyişməyə və semantik daralmaya məruz qalmışdır.
IV INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1364
Qafqaz University 29-30 April 2016, Baku, Azerbaijan
RIFKI KAYMAZ’IN SEVGİ TOMURCUKLARI ADLI ESERİNİN
ÇOCUK EDEBİYATI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Aycan GÜLTEKİN
Qafqaz Üniversitesi
AZƏRBAYCAN
“Çocuklar geleceğin evinde otururlar. Sizler birer yay, çocuklarınız da geleceğe fırlattığınız
oklardır.” diyen Lübnanlı yazar ve ozan Halil Cibran, çocukların geleceğe fırlatılan birer canlı ok
olduğunu dile getirmiştir. Bu okların hedeflerini bulabilmesi onların iyi yetiştirilmesiyle sağlanır.
Çocuklara geleceğin yetişkin bireyleri olarak bakınca edebiyattan yararlanmayı düşünmemek doğru
olmaz. Edebiyat, çocuğu geleceğe, yaşama hazırlarken, eğlendiren, düşündüren, çocuğa yeni bilgiler
öğreten bir yardımcıdır. Başlangıçta çocuğun gereksinimleri dar bir çerçeve içindedir ve tamamıyla
kişiseldir ama çocuk büyüyüp geliştikçe bu gereksinimlerin alanı da genişler ve genellikle toplumsal
bir nitelik kazanır. Bu gereksinimlerini karşılamaya çalışan çocuğa kitaplar doğrudan veya dolaylı
olarak yardım eder, yol gösterir. Kısaca çocukların yaşamı tanımak için edebiyata olan ihtiyaçları
şüphesizdir.
Rıfkı Kaymaz’ın ‘Sevgi Tomurcukları’ adlı eseri çocuklara sevgi dolu, tüm insanlığı kucaklayan
bir dünyanın kapılarını açarak, onların en temel ihtiyaçlarını karşılamaya hazır bir hazine niteliği
taşımaktadır. Eserde yer alan şiirler çocukların hafızalarında rahat kalabilecek uzunlukta ve okul
öncesi ve ilköğretim üçüncü sınıf çocuklarının yaş seviyelerine uygun bir dil ve içerikle kaleme
alınmıştır. Sanatçı, çocukların toplumsal yaşamda sahip olmaları gereken ahlaki ve evrensel değerlere
‘Sevgi Tomurcukları’ adlı eserinde yer vermiştir. Şiirler çocukları okurken düşündürmekte, onların
hem edebi bir zevk hem de bilgi sahibi olmalarına olanak sağlamaktadır. Sanatçı şiirlerinde, “sevgi,
barış, hoşgörü, mutluluk, bilgi, iyilik, güzellik, kitapları sevmek, yurt sevgisi, sevme ve sevilmenin
vermiş olduğu güzel hisler, anne-baba, okul, kardeşlik, doğa sevgisi, temiz dünya, birbirini karşılık
beklemeden sevmek, aile, yuva, huzur, komşuluk ilişkileri, komşu sevgisi, temizlik, umut, çevre,
büyüklere saygı-sevgi, öğretmen sevgisi, verilen sözü tutmanın önemi, çalışkanlık, iyi huylu ve
sevimli bir çocuk olmanın güzelliği, annelerin her zaman sevilmesi gerektiği, öğretmenlerin örnek
alındığı” gibi yalnızca bulunduğu coğrafyayı değil tüm insanlığı kucaklayan şiirler dermiştir. Ayrıca
çocuklara hayvan ve doğa sevgisini hissettirmek adına şair kuşların öterken çıkardığı cıvıltıların
verdiği huzurdan, maviliğe süzülüşünün insanı şenlendirdiğinden, kelebeğin rengarenk oluşundaki
mükemmellikten, arının bal yapmak için ne kadar çok çalıştığından, mevsimlerin özellikleri ve
meyvelerinden bahsederek öğretici niteliklere yer vermiştir.
Dostları ilə paylaş: |