РЕЗЮМЕ
Арабоязычные источники в изучении истории
Азербайджана и один из них Белязури
Тариель РАСУЛОВ
Институт Рукописей Национальной
Академии Наук Азербайджана.
В середине VII века новообразованные войска арабского халифата,
завоевав множество стран, начали контролировать территорию Азер-
байджана. Победив такое могущественное государство, как Сасанид-
ская империя, нанеся последовательные разрушительные удары по Ви-
зантийской империи, армия халифата овладела обширными террито-
риями от Атлантического океана до Индии и Китая. Вместе с бойцами
на завоеванные территории отправлялись также и деятели науки, чтобы
проследить за пропагандой Ислама, изучить новые территории, изло-
жить сведения о местных источниках, в том числе о том как соблюда-
ются законы Ислама на завоеванных территориях.
Kur’ân-i Kerim’de insan ve insan-tefekkür ilişkisi
293
KUR’ÂN-I KERİM’DE İNSAN VE
İNSAN-TEFEKKÜR İLİŞKİSİ
İbrahim MEMİŞ
1
Biz bu çalışmamızda, Kur’an-ı Kerim ayetlerini esas alarak Allah’ın yer-
yüzünde en mükemmel bir şekilde yarattığını söylediği insan ve ona verilen
aklın görevi olan tefekkür kavramları üzerinde düşünmeye gayret ettik. Çün-
kü her iki kavram da birbiriyle ilişkili olan kavramlardır. İnsan Allah’ın yer-
yüzünde yaratmış olduğu en şerefli varlıktır. Kur’an’ın insanın değeri konu-
sunda kullandığı kavram ‘’En güzel şekilde yaratılış’’tır.‘ يف ناسنلإا انقلخ دقل
ِ َ َ ِ ْ َ ََْ
ََْ
ميوقت نسحأ
ِ ْ َ ِ َ ْ َ ’’Biz, gerçekten insanı çok güzel bir biçimde yarattık.’’
2
Bu şekilde
yaratılan insana, Allah’ın vermiş olduğu en büyük nimetlerden biri de akıldır
ki, insanın vahye muhatap olması ve sorumluluk taşıması ancak bu şekilde
olur. Allah, ancak akıl sahiplerinin gerektiği gibi imana sahip olabileceğini
vurgulamaktadır. بابللأا اولوأ لاإ ركذي امو
ِ َ
َ
ْ
ْ ُ ْ ُ ﱠ ِ ُ ﱠ ﱠ َ َ ‘’Ancak akıl sahipleri düşünüp an-
lar.’’
3
ayeti bu gerçeği ifade eder. Akıllı olan insan, kâinatın ve nefsinin yara-
tılış hikmetlerini kavrayarak,
4
hayır kazanmış olacaktır. Bir başka deyişle in-
san, aklını kullandığı ölçüde ilahi gerçekleri kavrar ve hayatı anlamlı hale
gelmiş olur.
A. KUR’ÂN-I KERİM’DE İNSAN
A.1- Kur’ân-ı Kerim’de İnsan Problemi
İnsan kavramı, kadın ve erkek ayrımı yapmaksızın, tür’ün adıdır ve
Arapça ‘’ins’’ kökünden türemiştir.
5
Kur’ân’ın insana verdiği en büyük de-
ğer, ona hitap etmesi onu kendisini anlayacak seviyeye yükseltmesidir. İn-
sanoğlu, diğer canlı varlıklar gibi su ve topraktan yaratılmıştır. Allah, insana
1
T.C.Bakü Büyükelçiliği, Din Hizmetleri Müşavirliği, Şehitlik Mescidi Din Görev-
lisi , ibramemis@hotmail.com/ ibrmemis@yahoo.com
2
Tin,95/4
3
Al-i İmran, 3/7; Bakara, 2/269
4
Bakara,2/269
5
Lisan’ül-Arab,‘’İns’’md.
İbrahim MEMİŞ
294
kendi ruhundan üfleyerek, onu diğer bütün varlıklardan ayırmıştır ve âlemi
insanın emrine musahhar kılmıştır. Ona, ‘’Ey İnsan! Ey Ademoğlu! ve Ey
İnsanlar!’’diye seslenmiştir. Bu, insana en büyük değeri vermektir. Allah’ın
insanı kendisine muhatap olmasında, onu kendisine halife yapıp yeryüzünün
imarını ona havale etmesi yatmaktadır. Allah’ın yerine dünya da iş yapacak
insana Allah nasıl iş yapılacağını bildirir ki, onun istediğine göre hareket
etsin ve halifeliği iyi gerçekleştirsin. Kur’an-ı Kerim’de insan kavramı bütün
yönleriyle ele alınmış ve insanın yaratılışı, yaratılış gayesi, hususiyetleri,
zafiyetleri vb. hususlar açık bir şekilde anlatılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’in 76. suresi, 31 ayetten oluşan ‘’İnsan Suresi’’dir. Bu
surede, insanın Rabbini anlayıp kavraması gerektiği, insanın yaratılış
serüveni ve yaratılışın hikmetleri, Allah’ın verdiği nimetlere şükredip, Onun
emir ve yasaklarına tam bir titizlikle riayet eden insanoğlunun, ahiret
âleminde sonsuz nimetlere kavuşacağı, haşrin gerçekliği ve insanın ahiretteki
hallerinden bahsedilmektedir. Yeryüzünde her hürlü nimetlerden istifade
eden insanı Allah’ü Teala yeryüzüne halife olarak göndermiş, ona varlığın
isimlerini öğretmiş ve onu değerli kılmıştır.
İnsanın, Allah’ın halifesi olmasının tek şartının ilim olduğunu, Kur’ân
açıklamaktadır.
6
Çünkü Hz. Adem meleklere ilmiyle üstün gelmiştir.A
llah’ın halifesi olmakta iman şart kılınmamış ve Hz. Adem imanında
imtihana çekilerek Allah’ın halifesi olmamıştır. Diğer tüm ibadetler imandan
sonraki mertebe olduklarından onlar da Allah’ın halifesi olmakta şart
değildir. O halde bir insan ne kadar ilim sahibiyse, o kadar Allah’ın halifesi
olmakta hissesi vardır. Allah tek insanı halife yapmamış, tüm insanları buna
şamil kılmıştır. Allah’ın hilafetinden hisseler ilmin derecesine göre dağıtılır.
Bugün dünyada Allah’ın hilafetine en çok layık olan ve en çok hisse sahibi
bulunan millet, ilimde en ileri olan millettir.
İnsan diğer yaratılan varlıklar gibi Allah’ın yarattığı bir varlıktır.
7
Haddi
zatında insan tabii bir yaratıktır. Çünkü Allah, Adem’i pişmiş çamurdan yarat-
6
Bakara,2/30-33
7
İnsanın Yaratılışı İle İlg. Ayetler İçin Bkz:3/6,59; 4/1 ; 6/2-98; 7/11,189; 10/4;
15/26-27; 16/70; 18/37,51; 21/37; 22/5; 26/75-78; 30/20,40; 31/28; 36/20,22, 77-
79;37/11; 39/6; 40/57,64; 41/21,47; 42/11; 43/87; 45/3-4; 49/13; 50/16; 51/56;
53/42-46; 55/4-4,14/15; 56/57-59; 64/2-3; 67/22-24; 70/19-22,36-39; 76/28;
78/6-8; 86/5-8; 90/1-10; 91/7-9; 92/1-4; 95/1-5; 96/1-2
Kur’ân-i Kerim’de insan ve insan-tefekkür ilişkisi
295
tı. Kur’an’da, “Andolsun biz insanı pişmiş çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan
yarattık.”
8
buyurulur. Bu çamur insan şeklinde tanzim edilince bir hülasayı
meydana getirir ve “sülale” (çoğalmayı sağlayan su, meni) çoğalmayı sağlayan
bu su, ana rahminde yaratılış safhalarını geçirmeye başlar. Ayetler bu hadiseyi
şöyle tasvir eder: “Biz insanı çamurdan gelen bir sudan (sülale) yarattık. Sonra
onu bir sperm (nutfe) olarak sağlam bir dinleme yerine koyduk. Sonra spermi,
embriyoya (alaka) çevirdik, embriyoyu bir tutam et parçasına çevirdik, bu et
parçasını kemiklere çevirdik ve kemiklere et giydirdik, sonra onu bambaşka
bir yaratık yaptık; yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir.”
9
Kur’an-ı Kerim,
insanın yaratılış safhalarını,
10
ayrıntılı bir şekilde izah etmektedir.
İnsan için ezeli bir mücadele meydanı açan ve insan hayatını bitmeyen
ahlâkî bir cihada çeviren, bu derinlere kök salmış ahlâkî gerçektir. Eğer in-
san gereken çabayı gösterirse, Allah bu yolda onunla beraberdir. İnsan, keli-
menin tam anlamıyla işte bu mücadele ile yükümlü kılınmıştır. Çünkü o, Al-
lah’ın halifesi sıfatıyla gereğini yerine getirebilmek için hür iradeyle donatıl-
mış olarak bütün yaratılmışlar içerisinde benzersiz bir yer işgal etmektedir.
İşte insana yüklenen bu görevi Kur’ân, “emanet” olarak tasvir etmiştir.
11
Bu
görevi Allah, göklere ve dağlara teklife ettiği halde, bunun yükünden çekine-
rek kabul etmediler, ama insan bu sorumluluğu üstüne almıştır. Fakat Kur’ân
gayet nazikçe insanın bu durumunu eleştirip ona kendisi için adaletsiz ve de-
lice cesur (zelum ve cehül) der.
12
Allah tarafından verilen emaneti yüklenmiş
olan insan, gerektiği gibi emanete sahip çıkmadığı ve bazı nankörlüklerde
bulunduğu için Allah, insan hakkında bu kelimeleri kullanmaktadır.
Şeytan, “insanı her yönden tuzağa düşürmek için çalışmasına” rağmen
onun tüm tuzakları gerçekten samimi ve ihlaslı olanlara karşı başarısızdır.
Gerçekte hiçbir insan, şeytanın desiselerinden emin değildir. Hatta Peygam-
berimiz (sav) de dâhil, diğer tüm peygamberler de
13
şeytanın desiselerine
8
Hicr, 15/26
9
Mü’minûn, 23/12-14
10
İnsanın Yaratılış Safhaları Hak.Ayetler İçin.Bkz: 2/28; 16/70,78; 18/37; 22/5;
23/12-16; 30/20,54; 32/5-9; 35/11; 36/68; 39/6; 40/67; 46/15; 71/13-14; 75/36-39;
76/1-2; 77/20-23; 80/17-20
11
Ahzab, 33/72
12
Ahzab, 33/72
13
Hac, 22/52
İbrahim MEMİŞ
296
maruz kalmışlardır.
14
“Ne zaman şeytandan kötü bir düşünce sana arız olursa
Allah’a sığın. Çünkü inananlara ve Rablerine dayananlara şeytanın gücü yet-
mez.”
15
Bunun sebebi şudur; bu insanlar her türlü kötülüge olan teşviklere
rağmen “asli tabiatlarını”, Allah’ın yarattığı şekilde sağlam korumaktadırlar.
“Bu fıtrat, (mantıken) değiştirilemez.” (ama geçici olarak da olsa düzeni bo-
zulabilir).
16
Gerçekten bütün yaratılışın üst tabakası bu insanlardır melekleri
bile geçen, onları bilgi ve fazilette aşan bu insanlardır. İnsanın bir eğlence
için yaratılmadığını, tam anlamıyla bilen ve onun çok ciddi bir görev oldu-
ğunu
17
anlayan; işlediği her suçtan ve başarıdan dolayı sorumlu olduğunu
gören yine bu insanlardır
İnsanların çoğunun, ahiret hayatının gerçeğini idrakte zayıf kalmaları ve
geleceğe dönük ahlâkî amaçlara hiçbir katkılarının olmaması, bunları
anlamamaları ve anlamak için bir gayret sarf etmemeleri bu güne kadar
insanlığın felaketi olmuştur. Kur’an-ı Kerim, genel olarak, insanın
psikolojisini de yansıtan bir ayette bu gerçeği “Hayır! Siz dünyayı
seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.’’
18
şeklinde ifade eder. Böyle
kimseler günlük hayatlarını yaşamakla hatta sadece içinde bulundukları saati
düşünmekle yetinirler. Kur’an’ın ifadesiyle, “Onlar hayvanlar gibidir. Hatta
daha da kötü. Kalpleri var, fakat anlamazlar; gözleri var, ama göremezler;
kulakları var, fakat işitmezler.”
19
Bunların fıtratları artık tanınmayacak kadar
bozulmuştur. Allah’ın kendi rûhunu Adem’e üflemiş olmasına rağmen,
bunlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır.
20
“Biz insanı en güzel biçimde
yarattık, sonra onu aşağılasın aşağısı bir duruma soktuk. Yalnız inanıp iyi
amel işleyenler hariç.”
21
Kur’ân-ı Kerim, “asli günah” diye bir görüşü
benimsememiştir, ayrıca açıkça belirtilmiştir ki, Adem ile Havva işledikleri
günahtan sonra” Rabbinden kelimeler alıp (tevbe ettikten sonra) Allah
tarafından affedildiler”.
22
14
İsra, 17/65; Nahl, 16/99
15
Fussilet 41/36; Araf, 7/200)
16
Rum, 30/30
17
Mü’minûn, 23/45
18
Kıyame, 75/20-21
19
A’raf,7/179
20
Hicr, 29; Secde32/9; Sâd, 38/72,
21
Tin,95/4–6
22
Bakara 2/37
Kur’ân-i Kerim’de insan ve insan-tefekkür ilişkisi
297
Kur’ân, Allah’ın insan için ne kadar zorunlu olduğunu geniş ufuklar
içersinde sergiler. Nasıl ki Allah’ı hatırlama ve huzur, hayatın anlam ve ga-
yesi demekse, aynı şekilde Allah’ın insan şuurundan kaldırılması da insan
hayatındaki anlam ve gâyenin yok edilmesi demektir. “Allah’ı unuttukları
için onlara kendileri de unutturulan kimselerden olmayın. Onlar doğru yol-
dan sapanlardır.”
23
Bu, ferdi hayat için doğru olduğu kadar toplum hayati
için de doğrudur. Kur’an-ı Kerim’de bunun ileri noktası, ‘ ’Allaha Düşman-
lık’’sözleriyle ifade edilir.’’O insanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böy-
le iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir.’’
24
, bir başka ayette,
‘’İnsan, bizim kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki,
kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.’’
25
“(Ey Muhammed) onlara şu ada-
mın haberini de oku; ona ayetlerimizi verdik de onlardan ayrılıp çıktı. Şeytan
onu peşine taktı. Böylece azgınlardan oldu. Dileseydik elbette onu ayetlerle
yükseltirdik, fakat o yere saplandı ve hevesinin peşine düştü”
26
İnsanın
iradesini inkar ederek, Kur’ân’ın mutlak olarak insan davranışının cebrini
savunduğunu söylemek, yalnız Kur’ân’ın tümünü reddetmek değil, aynı
zamanda bizzat temelini yok etmek demektir. Kur’ân, kendi tabiriyle, insanı
doğru yola (Sırat-ı mustakime) çağıran bir davettir.
A2.1-İnsanın Zayıf Yaratılmış Olması
Kur’an’da, Allah’ü Teala, insanı en mükemmel bir şekilde yarattığını
ama bu yaratmış olduğu insanın birtakım zaafiyetlerinin olduğuna da işaret
etmiştir ki
27
insan bu yönlerini iyi tanısın ve istikametini belirlemede hatala-
rını anlamasına yardımcı olsun. “İnsanın şahsiyetine (nefse) ve onu şekillen-
direne andolsun ki, Allah ona bozukluğunu ve iyiliğini işlemiştir ki insan
böylece ahlâkî tehlikelerden sakınsın. Nefsini temizleyen kurtulur, ama onu
kirletip örten ziyana uğramıştır.’’
28
Aradaki fark şudur; diğer tüm mahlûkat
23
Haşr, 59/19
24
Nahl,16/4
25
Yasin, 36/77
26
Araf, 7/175–176
27
İnsan ve Nitelikleri Hak.Ayetler İçin Bknz: 2/204-207; 4/27-28; 7/181; 10/19;
11/118-119; 12/53; 14/34; 17/11,67,100; 18/54; 21/37; 30/8,36 ; 31/6,20; 42/48;
43/15; 70/19-23, 76/2-3; 80/17-19; 82/6-7; 89/15-20; 90/4; 96/6-7; 100/1-8; 103/1-3
28
Şems, 91/7-10
İbrahim MEMİŞ
298
kendi mahiyetinin gereğini otomatik olarak yerine getirdiği halde insan, ma-
hiyetinin gereklerini bizzat kendi iradesiyle ifa etmelidir İşte buradaki” oto-
matikliği” bir “ahlâkî buyruk” a çevirmek, hem insan için çok yüksek ve na-
dir bir yetkidir, hem de onun yegâne riskidir. İşte bunun için şeytanın entri-
kalarına rağmen kendi mahiyetine kulak vermek, ama iyice kulak vermek in-
san için çok önemlidir.
Yine insanın kendini yok edici benliği, devamlı yem olabileceği hırsı,
aceleci ve telaşlı davranışı kendine olan güvensizliği ve kendini mahveden
korkuları hep zihninin darlığından kaynaklanmaktadır: “Doğrusu insan
mahiyeti itibariyle dengesizdir; kendisine kötülük dokundu mu hemen
telaşlanır ve kendisine iyilik gelince başkalarına da gitmesini engeller.’’
29
İnsanın tüm kötü hasletlerinin çıktığı temel güçsüzlüğü, Kur’an tarafından
“zafiyet” ve “zihindarlığı” olarak tanımlanmaktadır. Kur’ân, bunu devamlı
değişik şekil ve durumlarda tekrarlamaktadır. İnsanın gururu, kendisini daha
yüce bir kanunla özdeşleştirmesi ve insanın ümitsizliği ve şevkinin kırılması
bu zafiyetten kaynaklanmaktadır.
A2.2-İnsanın Hırslı Bir Varlık Oluşu
"Gerçekten insan, pek hırslı (ve dar gönüllü) yaratılmıştır. Kendisine fe-
nalık dokunduğunda sızlanır, feryad eder, iyilik dokunduğunda ise, pinti ke-
silir. Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar ki onlar namazlarında de-
vamlıdır,(ihmal göstermezler), mallarında, isteyene ve (istemeyen) mahrum
kalmışa belli bir hak tanıyanlar; Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna ina-
nanlar; Rabblerinin azabından korkanlar ki rablerinin azabına karşı) emin
olunamaz; Mahrem yerlerini koruyanlar-ancak eşlerine ve cariyelerine karşı
müstesna- çünkü onlara bir şey denmez. Bundan öteye (geçmek) isteyenler
ise, onlar taşkınların ta kendileridir."
30
Hırs, daima nimetlerin kaybına sebe-
biyet verir; bu dünyanın değişmez yasasıdır. Çünkü hırs, kişinin basiretini
yok etmekte ve onu sağırlaştırmaktadır Bu sebepten dolayı kişi mantıktan
mahrum kalmak suretiyle hata yapmakta ve maksadına ulaşamamaktadır. Ni-
tekim, Adem ve Havva (a.s.)’nın ölümsüzlük hırsı, kendilerini cennetten
mahrum etmiştir.
29
Mearic 19-21
30
Meâric, 70/19-34
Kur’ân-i Kerim’de insan ve insan-tefekkür ilişkisi
299
"Andolsun ki size sizden bir peygamber geldi; meşakkat ve sıkıntıya uğra-
manız ona ağır gelir; (doğru yolu bulup iman nimeti içinde hayra yönelmenizi)
çok arzular; mü'minlere karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir."
31
Ayrıca
Kur'ân, peygamberin insanların iman etmeleri hususundaki hırsının bir tesiri-
nin olamayacağını, çoğunun iman etmeyeceklerini belirtmektedir
.
32
Kur’an-ı
Kerim’de mü'minleri gözetme bakımından, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) çok haris
olduğuna işaret edilerek, ümmetine olan düşkünlüğü vurgulanmak istenmiştir.
A2.3-İnsanın Boş Şeylere İltifat Etmesi
"Onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve 'Bizim işlerimiz
bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş
edinmek) istemeyiz.' derler."
33
İlahi mesajı duyup da buna bigane kalan in-
san için Kur’an-ı Kerim, her türlü güzelliğe karşı nefsini kapatan ifadesini
kullanır ki, bu da kalplerinde basiret olmayan insanlar için geçerli olan bir
haslettir.
A2.4-İnsanın Vesveseli Bir Varlık Oluşu
"De ki: cinden olsun insandan olsun, İnsanların kalplerine şüphe ve
tereddüt sokan vesveseci ve sinsi (şeytanın ve insanın) şerrinden, insanların
rabbine, insanların melikine, insanların ilâhına sığınırım!"
34
Şeytandan gelen
ve insanı değişik sıkıntılara maruz bırakan vesveseden her zaman Allah’a
sığınmalı ve yardım istenmelidir. Allahı zikretmekle şeytanın vesveselerin-
den kurtulacak, şüpheden ve vesveseden arınmış bir hayat sürecektir.
A2.5-İnsanın Hırslı ve Sefeh Bir Varlık Oluşu
"(Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı
elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki,
gözler kör olmaz; lâkin sinelerdeki kalpler kör olur."
35
Dünya tarihi boyunca
nice milletler gelmiştir ki adeta kalpleri katılaşmış bir halde olmuşlardır ve
31
Tevbe, 9/I28
32
Yusuf, 12/103; Nahl, 16/37)
33
Kasas, 29/55
34
Nas, 111/1-6
35
Hac, 22/46
İbrahim MEMİŞ
300
Allah, o milletlerin ıslahına vesile olması için peygamberler göndermiş ve
onların hidayetine vesile olmasını takdir etmiştir.
"Ne var ki bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. İşte onlar (yani
kalpleriniz) şimdi katılıkta taş gibi, yahut daha da ileri. Çünkü taşlardan
öylesi var ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su
kaynar. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan aşağı düşer..."
36
Yahudilerin kalplerinin, bir takım mu'cizelerden sonra dâhi, hakkı kabul
etmeme ve nasihatten etkilenmeme hususunda gösterdiği katılığın ve
sertliğin, taştan daha katı bir hal aldığı vurgulanmaktadır.
Yine insanların inananlar hakkında kullandıkları terimlerden bir tanesi
de ‘’sefeh’’tir."Allah'ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı sefihlere (aklı
ermezlere) vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz
söyleyin. Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer
onlarda bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin.
Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile tez elden
yemeyin.’’
37
"Onlara, insanların iman ettikleri gibi siz de iman ediniz,
denildiği vakit 'biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri
gibi iman eder miyiz? derler. Dikkat ediniz ki, akılsız, ahmaklar yalnızca
onların kendileridir, fakat (bunu) bilmezler."
38
Hakikati görme konusunda
basireti körelmiş insanlar Allah’tan gelen hidayetle şereflenmiş olan
müslümanları akılsıslık ve beyinsizlikle suçlamışlardır. Ama Kur’an-ı
Kerim, asıl beyinsiz(sefih) olanların onlar olduğunu vurgular.
A2.6-İnsanın İsraf Eden Bir Varlık Oluşu
"Yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."
39
,
"Onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta
bir yol tutarlar."
40
Müslüman her işinde orta yolu tutan ifrat ve tefrit
noktalarından uzak duran, sade bir şekilde islamı yaşama gayreti içinde olan
bir vasfa sahip olmalıdır ki inanın bu zayıf özelliğini bertaraf edebilsin.
36
Bakara, 2/74
37
Nisa, 4/5
38
Bakara, 2/13
39
A'râf, 7/31
40
Furkan, 25/67
Kur’ân-i Kerim’de insan ve insan-tefekkür ilişkisi
301
A2.7-İnsanın Heva ve Hevesine Uyan Bir Varlık Oluşu
İnsan, dış dünyanın çekiciliğine ve cazibesine aldanarak hata yapmaya
müsait bir varlıktır." Bunlar (Putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden
başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar
zanna ve nefislerinin hevasına (kötü heveslerine) uyuyorlar."
41
Şehvette,
nefsin zevk duyduğu şeylere karşı, kalpte mevcut bulunan meyil ile atılışıdır.
"Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister; şehvetlerine uyanlar (kötü arzuların,
hevanın esiri olanlar) ise büsbütün yoldan çıkmanızı isterler."
42
"Ne varki zulmedenler, bilgisizce kendi hevalarına (heveslerine) uy-
muşlar..."
43
"Sen onların dinine uyuncaya kadar ne yahudîler ne de hırıstiyanlar
senden razı olurlar. De ki, "Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. "Sana gelen
ilimden sonra eğer onların hevalarına (arzularına) bilfarz uyacak olursan,
andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır."
44
Dünya
hayatında insana süslü gösterilen bazı nimetler yaratılmış bir varlık olan
insanoğlunu gaflete düşürebilmekte ve o kendisine sonsuz nimetler bahşeden
yaratanını unutabilmektedir. Bu da kendisine verilen aklın ve dolayısıyla
tefekkür nimetinin yerinde kullanılmamasından kaynaklanmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |