Monte Cristo Kontu (epsilon)



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/44
tarix02.01.2022
ölçüsü0,64 Mb.
#37205
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   44
3913-Monte Cristo Kontu-Alexandre Dumas-Elchin Gen-2002-133s

ALTINCI BÖLÜM
Dantes  hücresine  götürüldüğünde  saat  dördü  gösteriyordu.  Martın  ilk  gününe  girildiğindeyse,  hücresi
tamamen  karanlığa  gömülmüştü.  Çevresini  göremeyen  Dantes’nin  kulağı  keskinleşmişti.  Hücreye  doğru
yaklaşan  her  ayak  sesinde  serbest  bırakılmak  üzere  olduğunu  düşünüyor,  ama  sesler  uzaklaştığında
yeniden  karanlıkla  başbaşa  kalıyordu.  Sonunda,  saat  onda,  tam  bütün  umudunu  yitirmeye  başlamışken
kapısına doğru gelen ayak seslerini duydu. Kilit döndürüldü, ağır meşe kapı gıcırdayarak açıldı ve hücre
iki meşaleden yayılan ışıkla aydınlandı. Dantes parlayan kılıçlarıyla, tüfekleriyle dört jandarma gördü.
“Beni götürmeye mi geldiniz?” diye sordu Dantes.
“Evet,” dedi adamlardan biri.
Onların savcı yardımcısının emri üzerine geldiklerini düşünen Dantes rahatlayarak dışarı çıktı. Kapıda
bekleyen polis arabasına bindirildi. Direnmek için ne gücü ne de isteği vardı. Kendisini iki jandarmanın
arasında buldu. Diğer ikisi de karşısında oturuyordu.
Araba  rıhtımın  önünde  durdu.  Dantes,  jandarmalarla  çevrilmiş  bir  halde  indiği  arabadan  bir  kayığa
götürüldü. Kürekçiler olanca güçleriyle küreklere sarıldılar ve rıhtımdan uzaklaşmaya başladılar.
Yeniden açık havada olmak güzeldi. Ama Dantes kendisini neyin beklediğini bilmiyordu.
“Beni nereye götürüyorsunuz?” diye sordu.
“Biraz sonra öğrenirsin.”
“Ama…”
“Sana açıklama yapmamız yasak.”
Dantes,  soruları  yanıtlamamak  konusunda  emir  almış  birini  sorgulamanın  yararsız  olduğunu
bildiğinden, sustu.
Orada otururken kafasından bir yığın düşünce geçti. Küçük bir kayıkla uzak bir yere gidilemezdi.
O sırada jandarmaların konuşmalarını duydu.
“Bildiğim kadarıyla bir müdür, birkaç gardiyan, bir de kalın duvarlar var.”
“Bay Villefort’un sözü ne olacak peki?”
“Benim  Bay  Villefort’un  sözünden  falan  haberim  yok.  Bütün  bildiğim  şu  an  D’If  şatosu’na  gidiyor
olduğumuz.”
Dantes  ansızın  ayağa  fırlayarak  denize  atlamaya  yeltendi,  ama  daha  ayakları  doğru  dürüst  yere
değmeden dört güçlü kol tarafından yerine oturtuldu. O sırada kayık ani bir darbeyle sarsıldı ve Dantes
kıyıya geldiklerini anladı. Gardiyanlar onu kayıktan indirerek kalenin kapısına doğru sürüklediler.
Dantes direnmenin anlamsız olduğunu gördü. Ayaklarını sürüye sürüye çıktığı merdivenlerden sonra bir
kapıdan içeri girdiğini anladı. Sisler içindeymişçesine, hiçbir şeyi algılayamıyordu.
Kendini  toplamaya  çalışarak  çevresine  bakındı.  Dört  duvarın  çevrelediği  bir  avlu  içindeydi.
Gözcülerin  ağır  ayak  sesleri  işitiliyordu.  şatonun  içinden  gelen  ışığın  önünden  her  geçişlerinde
tüfeklerinin namlusu parıldıyordu.
On dakika kadar kapıda beklediler. Sonunda bir ses duyuldu:
“Tutuklu nerede?”


“Burada,” diye yanıtladı jandarmalardan biri.
“Beni izlesin. Onu hücresine götüreceğim.”
“Yürü!” dedi jandarma, Dantes’yi iterek.
Dantes  kendisini  yerin  altında,  çıplak  ve  nemli  duvarları  gözyaşlarıyla  örülmüşe  benzeyen  odaya
götüren  adamı  izledi.  Taburenin  üstünde,  kokmuş  yağın  içinde  yüzen  fitiliyle  ışığa  benzer  bir  şey  odayı
aydınlatıyor, gardiyanın pis görünümünü ortaya çıkarıyordu.
“Bu  akşamlık  burada  kalacaksın,”  dedi  adam.  “Geç  oldu,  müdür  de  yatağında.  Yarın  burada  kalıp
kalmayacağına  karar  verir.  İşte  ekmeğin,  testinin  içinde  de  biraz  su  var.  şurada  yatman  için  saman
bulacaksın. İyi geceler.”
Dantes’nin  bir  şey  söylemesine  fırsat  vermeden  ışığı  alıp  ardından  kapıyı  kapatarak,  genç  adamı
karanlık hücrenin sessizliğiyle başbaşa bıraktı.
Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte gardiyan, Dantes’nin hücresinin değişmeyeceği haberini getirdi. Önceki
akşamdan  beri  aynı  noktaya  mıhlanmışçasına  duran  Dantes,  gözlerini  yere  dikmiş,  bütün  bir  gece
uyumadan beklemişti. Kendisine yaklaşarak omzuna dokunan gardiyanı görmemiş gibiydi.
“Uyumadın mı sen?” diye sordu gardiyan.
“Bilmiyorum,” dedi Dantes.
Gardiyan ona şaşkınlıkla baktı.
“Aç değil misin?”
“Bilmiyorum.”
“İstediğin bir şey var mı?”
“Müdürü görmek istiyorum.”
Gardiyan omuzlarını silkip dışarı çıktı. Dantes bir süre onun arkasından bakakaldı. Bütün bedeni tek bir
hıçkırıkla sarsıldı. Yanağından süzülen yaşlarla, alnını yere dayayıp dua etmeye başladı.
Gün  sona  ermek  üzereydi.  Dantes  ekmeğiyle  suyuna  dokunmamıştı  bile.  Oturup  kendini  düşüncelere
kaptırmadığı  zamanlarda,  kafese  kapatılmış  vahşi  bir  hayvan  gibi  hücresinde  bir  aşağı  bir  yukarı
yürüyordu.
Ertesi sabah gardiyan yine geldi.
“Eh,” dedi, “bu sabah dünküne göre biraz daha uslandın mı?”
Dantes yanıt vermedi.
“Haydi ama, böyle yapma! Benden istediğin bir şey yok mu?”
“Müdürle konuşmak istiyorum.”
“Bunun olanaksız olduğunu söyledim,” dedi gardiyan sabrı taşarak.
“Ama neden?”
“Çünkü hapishane kuralları buna izin vermiyor.”
“Hapishane kuralları neye izin veriyor peki?”
“Parasını ödersen biraz daha iyi yemek, avluda biraz gezinti, arada sırada da belki bir kitap…”
“Ne gezinti istiyorum ne de kitap, yemeğim de yeterince iyi. Tek istediğim müdürü görmek.”
“Bana bak,” dedi, gardiyan. “Böyle gidersen iki haftayı bulmadan çıldırırsın.”
“O halde başka bir şey isteyeyim,” dedi Dantes. “Sana yüz altın vereceğime söz verirsem, Marsilya’ya
bir dahaki gidişinde, Katalanlar arasında Mercedes adlı bir kıza benden bir mektup verir misin?”
“O  mektupla  yakalanırsam  işimden  olurum.  Yılda  bin  frank  maaş  verip  yemek  masraflarımı  da
karşılayan bir işi, yüz altın için tehlikeye atmam sence de aptallık olmaz mı?”


“Olabilir,”  dedi  Dantes.  “Ama  şunu  da  unutma.  Mercedes’e  mektubu  ulaştırmazsan,  günün  birinde  şu
kapının arkasına saklanıp bu tabureyle beynini dağıtırım!”
“Tehditler!” dedi gardiyan bir adım gerileyerek. “Neyse ki burada zindanlarımız var.”
Dantes tabureyi kaldırıp gardiyana doğru yürümeye başladı.
“Tamam, yeter!” diye bağırdı gardiyan. “Madem ısrar ediyorsun, gidip müdürle görüşeceğim.”
“Aferin!” dedi Dantes, tabureyi yerine koyup üzerine otururken. Gerçekten aklı başından gitmiş gibiydi.
Gardiyan birkaç dakika sonra yanında dört asker ile bir onbaşıyla birlikte döndü.
“Müdür tutuklunun zindana atılmasını emretti. Delileri diğerlerinden uzak tutmak gerek.”
Dört  asker,  kendinden  geçmiş  bir  halde  olan  Dantes’yi  yakalayarak  aşağı  indirdiler.  Zindanın  kapısı
açılırken Dantes mırıldandı: “Doğru, delileri uzaklaştırmak gerek.”



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin