Devrimci Şiddet 19. Yüzyıl’da anarşist liderler “ezilen kitleleri” ayaklanma ve devrim için harekete geçirmeye çalıştı.
Örneğin gizli bir birlik olan “Sosyal Demokrasi İçin Birlik” grubunu yöneten Michael Bakunin
(bkz. s. 198), Fransa’da ve İtalya’da anarşizmin yükselmesinde etkili oldu. İtalya’da Malesta, Rus
Halkçılar ve Meksika’daki Zapata devrimcileri bir köylü devrimi için çalıştılar. Anarşist yükseliş,
devrimin planlı bir şekilde değil kendiliğinden geçekleşeceğine inanıyordu. 19. Yüzyıl’ın son bul
masıyla birlikte birçok anarşistin ilgisi sendikalist hareketin devrimci potansiyeline yöneldi ve 20.
Yüzyılda anarşizm, desteğini kaybederek yerini daha iyi organize olmuş, daha disiplinli bir hareket
olan komünist harekete bırakmıştı.
Bazı anarşistler terörizm (bkz. s. 290) ve şiddetin devrimci potansiyeline önem vermeyi
sürdürmüşlerdir. Anarşist şiddet, özellikle iki dönemde, kısmen 19. Yüzyıl’ın sonlarında, en üst
seviyeye 1890’larda ulaşarak ve daha sonra 1970’lerde etkili olmuştur. Anarşistler terör veya en
dişe atmosferi yaratmayı amaçlayan bombalama, suikast gibi “gizli şiddet” yöntemlerini kullan
mışlardır. Çar II. Alexander, İtalya Kralı Humbert, Avusturya İmparatoriçesi Elizabeth, Fransa’nın
Carnot başkanları ve Amerika’da M cKinley gizli şiddetin mağdurlarıdır. Paris’te Café Terminus’a
bomba yerleştirdikten sonra 1894 yılında giyotinle cezalandırılan Emile Henry veya II. Alexan
der’a suikast düzenleyen Rusya’daki Halkın İradesi gibi gizli gruplar genelde tek başlarına çalışırlar.
Doğu Almanyadaki Baader Meinhof, İtalya’daki Kızıl Tugaylar, Japon Kızıl Ordusu ve İngiltere’de
ki Kızgın Tugaylar gibi gruplar 1970’lerde anarşist şiddeti üstlenmişlerdir.
Politik hedeflere ulaşabilmek için şiddet kullanımı siyasî gruplar ve çeşitli hareketler tarafın
dan kabul edilerek desteklendi. Bombalama ve suikastlarda anarşist şiddet sadece politik hedeflere
ulaşmak için bir yol değil aynı zamanda adâleti sağlamanın bir yöntemi olarak belirgin olmuştur.
Anarşist bakış açısıyla şiddet intikam veya misilleme biçimidir. Şiddet, çalışan kitlelere siyasetçiler,
sanayiciler, hâkimler ve polisler tarafından uygulanan baskı ve sömürüden kaynaklanır. Anarşist
şiddet, toplumda her gün gözlenen şiddeti yansıtır ve şiddeti gerçek suçlulara yönelten “devrimci
adâletin” bir biçimidir. Örneğin, Kızıl Tugaylar kurbanlarına suikast düzenlemeden önce, İtalya
Başbakanı Aldo M oro örneğinde olduğu gibi “ halk mahkemeleri” ve “proleter duruşmaları” tertip
etmişlerdir. Şiddet, yönetici sınıfın hâkim olduğu gücü ve imtiyazı kaybettiğini göstermeyi amaç
layan bir moral bozma yöntemi olarak da görülür. Ayrıca şiddet, politik bilinci artıran ve kitleleri
devrim için uyaran bir yöntemdir. Rus Hakçılar, yönetici sınıfı zayıf ve savunmasız gösterecek bir
gösterinin köylülerin ayaklanmasına sebep olacağına, şiddetin de “fiilî propaganda’ nın bir biçimi
olduğuna inanıyorlardı.
Fakat anarşist şiddet amaca zarar vermiştir. Kitleleri baskıdan kurtarmanın ötesinde kamu
oyunda korku ve öfkeyi körüklemiştir. Anarşizm ve şiddet arasındaki işbirliğinin anarşist ideolo
jinin popüler câzibesine zarar verdiği konusunda neredeyse hiç şüphe yoktur. Bunun da ötesinde
şiddet, yönetici sınıfın iktidarını bırakmasını sağlayacak umutsuz bir yöntemdir. Devletin açıkça
üstünlüğünün olduğu bölgede şiddet ve baskı devlete meydan okur. 1790’larda ve 1890’lardaki
terörist saldırılar, devletin halk desteğini arkasına alarak baskıcı mekanizmalarını güçlendirmesini
ve genişletmesine imkân vermiştir.