Bir Kumarbaz
Nikola Tesla tam olarak, 1856 yılının 9
Temmuz gününü 10 Temmuza bağlayan gece
yarısında, Yugoslavya'nın Velebit Dağları ile
Adriyatik Denizi arasındaki Hırvatistan'ın Lika
bölgesinin Smiljan köyünde doğmuştu. Evleri,
babası Papaz Milutin Tesla'nın yönetimindeki
Sırp Ortodoks Kilisesi'nin hemen bitişiğindeydi.
Babası zaman zaman "Adil İnsan" takma
adıyla makaleler yayınlardı.
Etnik gelenekler, genellikle, baskı gören
azınlıklar tarafından en sıkı şekliyle devam
ettirilirler. Tesla ailesi de bu duruma bir örnek
teşkil ediyordu. Sırp marşları, şiirleri, dansları
ve masalları, aziz günlerinin yaşatılması ve
kutlanması ile birlikte hayatlarında önemli bir
yer tutuyordu.
Okuma yazma bilmeyenlerin oranı oldukça
fazla olmasına karşın, insanlar hafızalarını
olağanüstü bir ustalıkla kullanıyor ve bu
sayede
de
geleneklerini
canlı
tutuyorlardı.
Tesla'nın
çocukluğunda
Hırvatistan'daki iş olanakları üç aşağı beş
yukarı belirlenmişti: Çiftçilik, askerlik ya da din
adamlığı. Milutin Tesla'nın ve karısı Duka
Mandiç'in aslen Batı Sırbistanlı olan aileleri
kuşaklar boyunca erkek çocuklarını kilisenin
ya da ordunun hizmetine göndermişler,
kızlarını da papazlara ya da subaylara
vermişlerdi.
Milutin aslında subay okuluna gönderilmişti
ama o bu karara sonradan karşı gelmiş ve
okuldan ayrılarak kiliseye yönelmişti. Oğulları
Dane (ya da Daniel) ve Nikola için de bunu
gelecekteki tek seçenek olarak görüyordu.
Kızları Milka, Angelina ve Marica için esirgeyen
yüce Tanrı'dan dilediği tek şey de kendisi gibi
dini görevlerle iştigal eden birer kocaya
varmalarıydı.
Kendisinden yalnızca çiftliğin ağır işlerini
yüklenmesi değil, bunun yanında çocukların,
evin, tüm ailenin bütün sorumluluklarını
üstlenmesi beklenen Yugoslav kadını için
hayat hiç de güllük gülistanlık değildi. Tesla her
zaman, fotoğrafik hafızasının ve yaratıcı
dehasının
kendisine
annesinden
miras
kaldığını söylerdi. Ayrıca annesinin, kadınların
yeteneklerinin adil bir şekilde değerlendirilen bir
ülkede ve zamanda yaşamış olmamasından
dolayı hep üzüntü duyardı. Annesi yedi
çocuklu bir ailenin en büyük kızıydı ve annesi
görme yeteneğini yitirdiğinde ailenin tüm
sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmıştı. Bu
nedenle okula asla gidememişti. Ama buna
karşın, belki tam da bu nedenle inanılmaz bir
hafızaya sahipti, ciltler dolusu yerli ve klasik
Avrupa şiiri külliyatını ezbere okuyabiliyordu.
Evlendikten pek kısa bir süre sonra beş
çocuk doğurdu. En büyükleri Daniel'di. Nikola
ise dördüncü çocuktu. Papaz Milutin Tesla da
boş zamanlarında şiir yazmaya meraklı
olduğundan çocuklar İncil'den ve şiirlerden
pasajlar okumanın közde mısır patlatmak
kadar
doğal
olduğu
bir
ev
ortamında
büyüdüler. Nikola da gençliğinde şiir yazmaya
başladı ve bunların bir kısmını yanında
Amerika'ya da taşıdı. Ancak bu şiirlerin çok
özel olduklarını düşünüyordu, bu nedenle de
yayınlanmalarına asla izin vermedi. Arkadaş
toplantılarında yeni tanıştığı insanları, kendi
dillerinde (ister İngilizce, ister Fransızca,
Almanca, isterse İtalyanca) yazılmış şiirler
okuyarak hayrete düşürmekten büyük bir zevk
alıyordu. Hayatı boyunca da arada sırada şiir
yazmaya devam etti.
Daha çocukken, beş yaşında, icatlarına
başlamıştı bile. Beş yaşındayken, köyde
gördüklerinden çok farklı bir su çarkı icat
etmişti.
Sarsıntısızdı,
kısa
çarkların
kullanılmasına gerek kalmıyordu ve akıntıda
tıkır tıkır işliyordu. Yıllar sonra bunları dahiyane
pervanesiz türbini yaratırken de hatırlayacaktı.
Yine de diğer bazı deneylerinde ufak tefek
başarısızlıklar yaşadığı da oluyordu. Bir
keresinde ahırın çatısına tünemiş ve evden
yürüttüğü şemsiyeyi taze dağ havasına karşı,
kendisini
hafiflemiş
hissedene,
kafası
dumanlanana ve uçabildiğine ikna olana dek
hızla
açıp
kapamaya
başlamıştı.
Yere
çakıldığında bilincini yitirmişti ve annesi onu
yatağına kadar taşımak zorunda kalmıştı.
Ürettiği on altı böcek gücündeki motorun da
pek başarılı olduğu söylenemezdi. Bu hafif
tasarım
kürdanlardan
oluşan
bir
yel
değirmeniydi. Bir dingilin ve kasnağın ucuna
canlı haziran böcekleri koşulmuştu. Yere
zamkla
sabitlenmiş
böcekler
kanatlarını
çırpmaya başladıklarında ki bunu er geç
umutsuzca
yapacaklardı,
böcek
gücüyle
çalışan motor hazır demekti. Gel gör ki ortaya
haziran
böceklerinin
tadından
fazlasıyla
hoşlanan bir arkadaş çıkınca deney sonsuza
dek kızağa alınmak zorunda kalacaktı.
Arkadaşı bir kavanoz dolusu haziran böceğini
mideye indirmeye başlamıştı bile. Genç
mucidin midesi ise bu sahneyi kaldıramayacak
kadar hassastı.
Bir sonraki teşebbüsü büyükbabasının
saatlerini parçalara ayırmak ve yeniden
toplamak olacaktı. Ancak bundan da bir süre
sonra vazgeçmek zorunda kalacaktı: "İlk
aşamada oldukça başarılı oluyordum da, ikinci
kısma gelince hep tökezliyordum." Bir saati
yeniden birleştirebilmesi için otuz yıl geçmesi
gerekecekti.
Tabii gençliğinde uğradığı tüm hayal
kırıklıkları bilimle ilgili değildi. "Kasabada varlıklı
bir hanımefendi yaşıyordu" diye anlatır kısa bir
otobiyografisinde, "iyi fakat fazlaca kendini
beğenmiş birisiydi, kiliseye hep aşırı süslenip,
giyinip kuşanıp gelirdi; kendisine bir hizmetçi
ordusu eşlik ederdi. Bir gün çan kulesindeki
çanı çalmayı henüz bitirmiştim ve hızla
merdivenleri inmeye başlamıştım, tam o sırada
bu hanımefendi kapıda belirdi ve ben de
kadıncağızın üstüne atlayıverdim. Elbisesinin o
uzun kuyruğu orta yerinden öyle bir patırtıyla
yırtıldı ki, bir dizi asker yaylım ateşi açtı
sanırdınız."
Babası öfkeden mosmor olmuştu ama yine
de yanağına hafif bir şamar indirmekle yetindi.
"Bu bana verdiği tek fiziki cezaydı ama acısını
neredeyse
şimdi
bile
yanağımda
hissedebiliyorum." Tesla duyduğu utancın ve
allak bullak oluşunun tasvir edilemeyecek
kadar ağır olduğunu söyler. Tam anlamıyla
aforoz edilmiştir. Fakat, talihi ona tekrar
gülecek ve köy ahalisinin gözündeki yerine
yeniden kavuşacaktır. İtfaiye teşkilatı için yeni
üniformalarla birlikte yeni bir yangın söndürme
makinesi de alınmıştı ve bunun için bir de
kutlama düzenlenecekti. Bir geçit töreni
düzenlenmiş, nutuklar çekilmiş ve artık sıra su
pompasından suların fışkırtılmasına gelmişti.
Ama bırakın fışkırmayı, hortumun ucundan tek
bir damlanın sesi bile gelmiyordu. Tam köyün
ileri
gelenleri
mücadeleden
vazgeçmek
üzereyken
genç
adam
nehrin
sularına
atlayacak ve tahmin ettiği gibi hortumun dirsek
yaptığını keşfedecekti. Sorunu kısa bir sürede
halledecek ve köyün mesut ileri gelenlerini bir
anda iliklerine kadar sırılsıklam edecekti.
Sonraları bu olayı şöyle anacaktı: "Siraküs'ün
sokaklarında çırılçıplak koşuşturan Arşimet
dahi benim o an olduğum kadar etkileyici
olamamıştır. Omuzlarda taşınıyordum, tam
anlamıyla bir kahraman olmuştum."
Hayatının ilk yıllarını geçirdiği Smiljan'ın
pastoral ortamında bu ateşli, solgun ve uzun
yüzlü, kapkara saçlı çocuk sihirli bir hayat
yaşamaktaydı. Tıpkı yıllar sonra yüksek voltajlı
elektrikli ortamlarda çalıştığında olduğu gibi,
sıra dışı tehlikeli durumlardan kendisini büyük
bir beceriyle sıyırıp kurtarıyordu.
Teleskopik bir hafızası vardı. Üç kez
doktorların
artık
iflah
olmaz
dedikleri
durumlardan sağ kurtulduğunu anımsıyordu.
Pek çok kereler boğulmaktan son anda
kurtulmuştu, bir keresinde kaynayan süt dolu
bir fıçıda neredeyse canlı canlı haşlanıyordu,
bir
yangında
kavrulmaktan
paçayı
zor
sıyırmıştı, bir keresinde de diri diri gömülmüştü
(aniden
eski
bir
mezarın
içine
düşüvermişti).
Köpeklerle
gırtlak
gırtlağa
gelmiş, karga sürülerinin hışmına uğramış ve
keskin dişli bir yabandomuzu neredeyse
felaketi olmuştu.
Yine de baba ocağı ona doğayla kucak
kucağa bir hayat bahsetmişti. Küçük bir
çocuğun
hayallerini
süsleyen
kuzuların,
tavukların, güvercinlerin hepsi bahçelerinde
yaşıyordu. Yaban kazlarının bulutlar arasında
yitip
gitmelerini
büyülenerek
izliyordu;
günbatımında hepsi "bugünün en düzenli
ordularını bile geride bırakacak bir düzen
içerisinde" geri dönüyordu.
Tüm bu görünüşteki güzelliğe karşın
çocuğun zihninde, ailenin yaşadığı bir trajedinin
süregelen travmaları olan karabasanlar yer
edecekti. Nikola'dan yedi yaş büyük olan
Daniel, on iki yaşında geçirdiği bir kaza
sonucunda ölecekti.
Bu beklenmedik trajediye sevilen bir
ahbapları tarafından kendilerine hediye edilen
bir Arap atının neden olduğu sanılıyor. Aslında
çok iyi eğitilmiş, neredeyse insan zekasına
sahip güzel bir attı bu. Hatta bir keresinde
ailenin reisini dağlarda ölümden kurtarmıştı.
Ancak Tesla'nın otobiyografisine göre Daniel
bu atın sebep olduğu yaralar nedeniyle
ölmüştü. Kazanın ayrıntılarına dair elimizde
olan bilgilerin tümü de ne yazık ki bundan
ibaret. Anlattığına bakılırsa ölen ağabeyinin
hatırası yanında Nikola'nın tüm yaptıkları
sönük kalıyordu. Başarıları anne babasının
kayıplarını daha derinden hissetmelerine yol
açıyordu. "Bu nedenle kendime karşı güvensiz
olan bir çocuk olarak büyüdüm. Ama aptal bir
çocuk değildim kesinlikle... "
Psikolojik
açıdan
işi
daha
da
karmaşıklaştıran ikinci bir iddiaya göre Daniel
evin kilerine düşmüş ve bu nedenle ölmüştü.
Kendisinden geçmiş bir halde yatarken yarı
bilinçsiz
bir
şekilde
Nikola'yı
kendisini
merdivenlerden aşağı itmekle suçlamıştı.
Elimizde iki iddiayı da doğrulayacak yeterlilikte
veri yok.
Tesla
hayatının
çok
daha
sonraki
dönemlerinde bile ağabeyinin ölümünün neden
olduğu kabuslar ve halisünasyonlar görecekti.
Yaşadığı deneyimin ayrıntıları hiçbir zaman
tam olarak aydınlığa kavuşmadı ama denilebilir
ki beş yaşındaki bir çocuğun yaşadığı bu
suçluluk duygusu kaldırabileceğinden daha
ağır gelmişti. Bu olay zihninin derinliklerinde
tekrar
tekrar
değişik
şekillerde
canlanmaktaydı.
Sadece şu kadarını varsayabiliriz ki
ağabeyi Daniel'ın ölümü Nikola'da daha
sonraları ortaya çıkan fobilerin ve takıntıların
gelişiminde
etkili
olmuştur.
Kesinlikle
söyleyebileceğimiz tek şey ise egzantrik
yönünün çok erken yaşlarda kendini belli
etmeye başladığıdır. Örneğin, kristal ya da
pırlanta gibi mücevherlerin ışıltılarından mest
olmasına karşın kadınların taktığı küpelerden,
özellikle de incilerden aşırı derecede nefret
ediyordu. Evin herhangi bir yerinde en ufak
kafur kokusu alsa şiddetli bir rahatsızlık
yaşıyordu. Araştırma yaparken su dolu bir
lavaboya bir sayfa kağıt düşse ağzında
dayanılmaz bir tat oluşuyordu. Yürürken
adımlarını sayıyordu, çorba kasesinin, kahve
fincanının, yemeklerin kübik parçacıklarını
hesaplıyordu. Bunu başaramadığı zaman iştahı
kaçıveriyordu -böylece tek başına yeme
şansını
da
yitiriyordu.
Fiziksel
ilişkileri
açısından en ciddisi de başkalarının saçlarına
dokunamıyor olmasıydı, "silah zoruyla belki".
Fakat bu fobilerin ilk olarak ne zaman
başladıklarını kesin olarak bilemiyoruz.
Anlattığına göre Tesla, Daniel'ın kaybından
sonra anne babası için bir teselli olur umuduyla
çok erken yaşlarda kendisini katı bir disiplin
altına almaya başlamıştı. Diğer çocuklara
nazaran çok daha alçakgönüllü, çok daha
çalışkan ve cömert, her açıdan çok daha üstün
olacaktı. Ancak kendini inkar etmeye ve doğal
itkilerini bastırmaya başladıktan sonra içinde
garip tutkular kök salmaya başlayacaktı.
Tesla'nın kişiliği o zamanlar değişmeye
başlamıştı ancak Daniel'ın ölümünün üzerinden
belli bir süre geçmeden bu değişiklikler tam
anlamıyla kendilerini belli etmemişlerdi. "Sekiz
yaşıma değin zayıf ve çekingen bir kişiliğim
vardı" diye anlatıyordu. Düşlerinde hayaletler
ve gulyabaniler görüyor, yaşamdan, ölümden
ve tanrıdan korkuyordu. Fakat sonra bir çeşit
değişiklik yaşayıp sürekli babasının hatırı
sayılır büyüklükteki kütüphanesindeki kitapları
hatmetmeye başladı. Babası Milutin Tesla bir
süre sonra, oğlunun mum ışığında kitap
okumaktan gözlerini harap edeceği korkusuyla
Nikola'ya mum verilmesini yasaklayacaktı.
Ama Nikola bunun da bir çaresini düşünmüştü,
elindeki paçavralarla anahtar deliklerini ve kapı
boşluklarındaki delikleri tıkadıktan sonra tüm
gece boyunca okumaya devam ediyordu. Ta ki
annesi şafakla birlikte işlerinin başına geçmek
için ortalıkta dolaşmaya başlayıncaya dek.
Çocuğun çekingen mizacını değiştirecek
olan kitap ünlü bir Macar yazarın "Abafi ya da
Aba'nın Oğlu" adlı romanıydı. "Uyumakta olan
irademi uyandırmış ve beni özdenetim üzerine
çalışmaya sevk etmişti." Daha sonraları bir
bilim insanı olarak ulaşacağı başarıları,
geliştirdiği bu katı öz disipline atfedecekti.
Doğar doğmaz bir din görevlisi olacağı
belirlenmişti. Her ne kadar çocuğun bir
mühendis olacağı ortada olsa da babası bu
konuda ısrarcı bir tutum sergiliyordu. Oğlunu
bu göreve hazırlamak için Papaz Tesla her gün
tekrarlanacak bir egzersiz uyguluyordu. "Bu
her türlü çalışmayı kapsıyordu: bir başkasının
düşüncelerini
tahmin
etmeye
çalışmak,
ifadelerdeki hataları bulmak, uzun cümleleri
tekrar etmek ya da zihinden hesaplar yapmak.
Bu günlük çalışmaların amacı hafızayı ve
düşünme gücünü geliştirmek ve özellikle de
eleştirel bir düşünce sistemine sahip olmaktı.
Hiç şüphe yok ki hepsi de çok yararlı
çalışmalardı."
Annesi
hakkında
şunları
yazmıştı: "O birinci sınıf bir mucitti ve
inanıyorum ki, modern hayattan ve onun geniş
olanaklarından bu denli uzak yaşamasaydı
birçok büyük başarının altında onun da imzası
bulunurdu. İhtiyaç duyduğu her türlü aleti
kendisi tasarlayabiliyor, üretebiliyordu; kendi
eğirdiği iplikten harika desenlerle kumaşlar
dokuyabiliyordu. Tohumları ekme, büyütme ve
en sonunda da bitkiyi liflerine ayırma işini bile
kendi hallediyordu. Sabahtan akşama kadar
hummalı bir tempo ile çalışıyordu. Ev halkının
giysilerinin ve ev eşyalarının çoğu onun hünerli
ellerinden çıkmaydı."
Çok zeki bir çocuk olan Daniel'ın,
heyecanlandığı zamanlarda, gözünde ışıklar
patlıyordu.
Buna
benzer
bir
durum
çocukluğundan itibaren Tesla'ya da tüm hayatı
boyunca musallat olacaktı .
Bunu yıllar sonra şöyle anlatacaktı:
"Düşüncelerimin ve hareketlerimin önünü
kesen,
gerçek
nesnelerin
görünümünü
çarpıtan, genellikle ışık patlamalarıyla birlikte
ortaya çıkan görüntülerin neden olduğu bir
duygu bu. Bunlar hep daha önce görmüş
olduğum şeyler, şahit olduğum sahnelerdi,
kesinlikle hayal ürünü değillerdi. Bir sözcük
duyduğumda bunun bana ifade ettiği nesne
gözlerimin önünde bütün canlılığı ile ortaya
çıkıyordu ve elimi uzattığım takdirde ona
dokunup dokunamayacağımdan bir türlü emin
olamıyordum. Bu bende büyük bir huzursuzluk
ve kaygı yaratıyordu. Başvurduğum hiçbir
psikoloji ya da fizyoloji uzmanı bu durumu tam
anlamıyla açıklayamıyordu... "
Bu durumu beynin, aşırı heyecanlanma
anlarında retina üzerinde refleks etkileri
yaratması
şeklinde
açıklıyordu.
Bunlar
halusinasyon değildi. Gecenin karanlığında bir
cenaze ya da başka rahatsız edici bir görüntü,
gözlerinin önünde beliriveriyordu ve elleri ile
gözlerini
kapatsa
dahi
bu
görüntüden
kurtulamıyordu.
"Eğer yanlış anlamıyorsam" diye yazıyor
Tesla, "bir insanın tasavvur ettiği bir nesnenin
imgesini bir perdeye yansıtmak ve böylece de
bunu görünür kılmak mümkün olabilir. Böylesi
bir ilerleme tüm insan ilişkilerinde bir devrim
yapacaktır. Şuna inanıyorum ki bu mucize
gelecekte
gerçekleştirilebilir
ve
gerçekleştirilecektir
de;
şu
kadarını
söyleyebilirim ki, ben düşünce gücümün büyük
bir oranını bu problemin çözülmesine adamış
durumdayım."
Tesla'dan sonra birçok parapsikolog, banyo
edilmemiş fotoğraf filmlerinin üzerine zihinsel
imgelerini yansıtabildiklerini iddia eden birçok
insan
üzerinde
çalıştılar.
Düşüncenin
elektronik yazıcılara doğrudan gönderilebilmesi
de yeni araştırmalara konu olmakta.
Genç Tesla bu yıpratıcı imgelerden
kurtulabilmek ve kendisine geçici de olsa bir
rahatlama sağlayabilmek için hayal ürünü
dünyalar kurmaya başladı. Her gece kendisini
seyahatlere çıktığına, yeni yerler, şehirler,
ülkeler gördüğüne, oralarda yaşadığına, yeni
insanlarla tanıştığına, arkadaşlar edindiğine
inandırıyordu ve "Her ne kadar inanılmaz da
olsa bunlar bana gerçek hayattakiler kadar
yakındı ve gerçeklerden bir nebze bile daha az
canlı değildi."
Bu, zihninin ciddi bir şekilde yeni icatlarla
meşgul olmaya başlayacağı on yedi yaşına
kadar devam edecekti. Daha sonra, bu
yeteneği sayesinde tasarımlarını bir modele,
çizime ya da deneye ihtiyaç duymadan
zihninde
sanki
gerçekmiş
gibi
canlandırabildiğini fark edecekti.
Bu yöntemin, tamamıyla deneysel olanlara
nazaran, çok daha etkili ve ilerlemeye açık
olduğunu düşünüyordu. Tesla'ya göre bir
model
inşa
etmeye
çalışırken
detaylar
arasında boğulma ve kullanılan aletlerin
azizliğine uğrama riski oldukça yüksekti.
Bunların yanı sıra tasarımcı işini geliştirirken
asıl üzerinde çalışmakta olduğu tasarımın
temel ilkesini göz ardı etmeye başlayabilirdi.
"Benim yöntemim ise farklı. Hemen işi
eyleme dökmeye kalkışmam. Aklıma bir fikir
geldiğinde
bunu
ilk
önce
kafamda
şekillendirmeye başlarım. Yapıyı değiştiririm,
eklemeler
yaparım
ve
aygıtı
zihnimde
çalıştırırım. Yaptığım bir türbini düşüncelerimde
işletmem ile atölyemde test etmem arasında
benim için bir fark yoktur. Eğer bir dengesizlik
varsa bunu bir yerlere not bile edebilirim."
Yani, bir kavramı hiçbir şeye elini dahi
sürmeden
mükemmelleştirebileceğini
öne
sürüyordu. Aygıtı ancak tüm hataları beyninin
içerisinde düzelttikten sonra cisimleştiriyordu.
"Makine kesinlikle düşündüğüm şekilde
çalışacaktır
ve
deney
tam
anlamıyla
planladığım doğrultuda yürüyecektir. Yirmi yıllık
çalışma hayatım boyunca bunun tek bir
istisnasıyla bile karşılaşmadım. Neden başka
türlü olsun ki? Mühendislik, elektriksel ve
mekanik şekillerde pozitif sonuçlar verir.
Matematiksel işleme tabi olmayacak ve etkileri
ya da sonuçları uygun teorik ve pratik veriler
doğrultusunda hesaplanamayacak çok az
konu vardır... "
Bu iddialarına karşın, Tesla tasarımlarının
en azından bazı parçalarının taslaklarını
önceden çiziyordu. Hayatının daha ileri
safhalarında
çalışma
yöntemi
Edison'un
deneysel yaklaşımına daha fazla benzemeye
başlayacaktı.
Tesla'nın
çocukluğundaki
gelişiminin
ayrıntılarını öğrenmek oldukça güç. Çünkü
hem böylesine yetenekli hem de kendisini
zihinsel açıdan bu denli sıkı bir disiplin altına
alabilen bir çocuğun, hangi becerilerinin
doğuştan
olduğunu,
hangilerini
sonradan
kazandığını anlamak zor. Yine de bir insanın
bir sayfa yazıyı ya da bu sayfa üzerindeki
belirli ilişkileri ve sayısız örneği bir bakışta
ezberleyebilmesi için -buna ister fotoğrafik
hafıza, ister formal hafıza deyin- özel bir
beceriye sahip olması gerekir. Bu tip bir hafıza
ilk olarak kendisini ergenlik çağında belli
etmeye başlar. Bu da insan vücudundaki
kimyasal değişikliklerin bunda etkili olduğunu
akla getirmektedir.
Tesla'nın durumunda da bu olağanüstü
hatırlama gücü hayatının büyük bir bölümünde
ona
yardımcı
oldu.
Belki
de
bunda
çocukluğunda aldığı özel eğitimin ve kendisine
uyguladığı sürekli disiplinin de etkisi vardı.
Colorado'da araştırma gereçlerinde deneme
yanılma yöntemi ile yaptığı değişiklikler bu
olağanüstü gücün belirtileridir.
Görsel buluşlarının tek bir kötü yanı
olduğunu, bunun da kendisini zihnen ulaşılmaz
bir zenginliğe karşın parasal açıdan yoksul
bırakması olduğunu iddia ederdi. Aslında çok
değerli
olan
icatları
son
bir
düzeltme
yapılmadan, yani ticari bir hale getirilmeden
hayata geçiriliyordu. Edison ise buna asla izin
vermezdi ve bunun için de yanında birçok
asistan çalıştırırdı. Doğrusu Edison'un diğer
mucitlerin fikirlerini topladığını ve bunları patent
bürosuna sattığını iddia edenler de vardır.
Tesla'nın durumunda bu tam tersi yönde
işliyordu. Fikirler zihninden öyle hızlı geçiyordu
ki bunları oldukları yerde tutamıyordu. Her
saniye kendisini heyecanlandıracak yeni bir
şeyler oluşmaya başlıyordu kafasının içinde.
Fotoğrafik hafızası diğer mühendislerle
çalışmasını güçleştiriyordu. Diğerleri elle tutulur
planlar
istiyorlardı,
Tesla
ise
zihniyle
çalışıyordu.
Okulda
neredeyse
sınıfta
kalıyordu
çünkü
matematikte
harikalar
yaratmasına karşın zorunlu resim derslerine
girmek istemiyordu.
Korkunç görüntüleri zihninden silip atabildiği
zaman on iki yaşındaydı ancak tehlikeli ya da
stresli durumlarda, ya da çok mutlu olduğu
zamanlarda ortaya çıkan kaçınılmaz ışık
patlamalarından asla kurtulamayacaktı. Bazı
bazı, çevresindeki atmosferi canlı alevlerin
yaladığını görüyordu. Bu durum etkisini yavaş
yavaş yitireceğine daha da artırdı ve o yirmi
beş yaşına geldiğinde doruk noktasına ulaştı.
Altmış yaşına geldiğinde şöyle diyecekti:
"Bu ışık patlamalarını hala zaman zaman
yaşıyorum.
Yeni
bir
fikrin
zihnimde
parıldayıvermesi
gibi
durumlarda
ortaya
çıkıyor. Ama artık eskisi kadar heyecan verici
değil bu, eskiye nazaran daha etkisiz.
Gözlerimi kapattığımda, ilk önce mutlaka çok
koyu ve tek tonlu bir mavi fon görüyorum. Tıpkı
açık ama yıldızsız bir gecede olduğu gibi.
Birkaç saniye içinde bu alan parıltılar saçan ve
bana doğru ilerleyen yeşil ışıltılarla doluyor.
Neden sonra sağ tarafımda birbirine paralel ve
yakın ışınların oluşturduğu iki ayrı sistem
görüyorum. Bu iki sistem birbirleri ile dik açı
oluşturacak şekilde duruyorlar; sarı, yeşil ve
altın renklerinin hakim olmasına karşın, her
türlü rengi içeriyorlar. Sonra bu çizgiler daha da
parlaklaşmaya başlıyor ve her yere parıltılar
saçan belirgin noktalar serpiliyor. Bu resim
yavaş yavaş görüntü alanımdan çıkıyor ve
sola doğru kayarak yok olup gidiyor, yerini pek
de hoş olmayan ölü bir griliğe bırakıyor. Burayı
çabucak kabaran ve kendilerine canlı formlar
vermeye çalışıyormuş gibi duran bulutlar
doldurmaya başlıyor. İşin ilginç yanı şu ki,
ikinci aşamaya geçilinceye değin bu griliği
belirgin bir şekle benzetemiyorum. Her
seferinde,
uyuya
kalmadan
az
önce,
gözlerimde kimi şeylerin ya da insanların
görüntüleri canlanıyor. Onları gördüğüm anda
anlıyorum ki bilincimi yitirmek üzereyim. Eğer
ortaya
çıkmıyorlarsa
ya
da
bunu
reddediyorlarsa biliyorum ki bu uykusuz bir
gece geçireceğim anlamına geliyor."
Okulda yabancı dil öğreniminde üstün
başarı göstermişti. Slav diyalektlerinin yanı sıra
İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca'ya
hakimdi. Ama asıl matematikte yıldızlaşmıştı.
Öğretmen soruyu tahtaya yazarken pusuya
yatan ve yazması biter bitmez yanıtı patlatan
cesaret kırıcı öğrencilerden biriydi.
Başlarda bunun bir kandırmaca olduğu
zannedilmişti. Ama kısa bir süre sonra bunun
da cisimleri görselleştiren bir yetenek olduğu
anlaşılacaktı. Zihninin optik ekranında tüm
logaritmik tabloları depolayabiliyor ve gerektiği
zaman da bunları kullanıma açabiliyordu. Yine
de bir bilim insanı olduktan sonra tek bir
bilimsel problemi çözebilmek uğruna uzun süre
çaba sarf edeceği zamanlar gelecekti.
Birçok yaratıcı insanın yabancısı olmadığı
bir durumu o da sıkça yaşıyordu. Bir türlü
konsantre olamadığı, yanıtı bildiği halde somut
bir hale getiremediği o anlar için, "İşin harika
olan
yanı"
diyordu,
"eğer
bu
şekilde
hissediyorsam şundan kesinlikle emindim ki
bu, problemi aslında çözmüş olduğum ve kısa
bir süre sonra peşinde olduğum şeyi elde
edeceğim anlamına geliyordu."
Elle tutulur sonuçlar da bu sezgiyi
doğruluyordu. Şu bir gerçek ki Tesla'nın hayatı
boyunca yaptığı makinelerin hemen hepsi
kusursuz
işlemiştir.
Bilimsel
ilkelerde
yanılabilirdi, ya da yapım sırasında kullanılan
malzemenin niteliği konusunda dahi hata
yapabilirdi ancak zihninde evrim geçiren ve
sonradan metale dökülen makineler tam
anlamıyla istediği şekilde çalışırdı.
Belki
de
onun
çocukluğunda
okul
psikologları olsaydı gerçeklikle bağını koparan
bu görüntüler nedeniyle ona hemen şizofreni
tanısı konulacaktı; hızla terapilere ve ilaç
tedavilerine başlanacaktı -belki de böylece
yaratıcılığının kaynağı 'tedavi' edilecekti.
Zihninde yer eden imgelerin daha önce
yaşadığı
sahnelerden
kaynaklandığını
keşfettiğinde, çok önemli bir gerçeğe parmak
bastığına inanmıştı. Her zaman için dışsal
kaynağı bulmaya çalışmaya karar verdi. Yani
uzun lafın kısası, Freud'un yöntemleri daha
yaygınlaşmaya başlamadan çok önceleri bir
çeşit otoanaliz yöntemi geliştirmişti ve bunu
neredeyse bir refleks haline dönüştürmüştü.
"Neden ve sonuç arasında bağlantı
kurmada önemli becerilere sahip oldum"
diyordu. "Kısa bir süre sonra, şaşkınlıkla,
aklımdan geçen tüm düşüncelerin dışsal bir
izlenimden etkilendiğini fark ettim."
Bu egzersizlerden çıkardığı sonuçların
tümü o kadar da yüreklendirici değildi. Özgür
iradesine dayandığını düşündüğü eylemlerinin
aslında dış koşulların ve olayların bir sonucu
olduğunu düşünmeye başlamıştı. Ve eğer bu
doğru ise insan bir robottan pek de farklı bir
şey değildi. Ya da farklı bir deyişle, bir insanın
yaptığı her şey, buna deneyimlere dayanan
hükümler doğrultusunda hareket etmek de
dahil, bir makineye de yaptırılabilirdi.
Bu düşüncelerden yola çıkarak Tesla
hayatında daha sonraları önemli bir yer tutacak
-farklı
açılardan
da
olsa-
iki
anlayış
geliştirecekti.
Birincisi
insanların
"etten
kemikten yapılma makineler" olduğu idi. Diğeri
de makinelerin, her türlü pratik amaç uğruna,
insanlaştırılabileceği idi. Birincisinin sosyal
hayatına pek bir değişiklik getirdiği söylenemez
ama ikincisi onu "tele-otomatik" ya da robot
dediği garip bir dünyaya sürükleyecekti.
Tesla ailesi, Nikola altı yaşındayken,
Gospiç şehrinin yakınlarına taşınmıştı. Orada
okula başlayacaktı ve hayatında ilk defa
mekanik
modeller
ve
su
türbinleri
ile
tanışacaktı. Bunlardan bir sürü yapacak ve
hepsini çalışıyor görmekten büyük bir zevk
almaya
başlayacaktı.
Niagara
Çağlayanı
hakkında okuduğu bir yazı da onu büyülemeye
yetecekti. Hemen hayalinde çağlayan sularının
döndürdüğü devasa bir tekerlek canlanmıştı.
Amcasına bir gün Amerika'ya gideceğini ve bu
hayalini gerçekleştireceğini anlatıyordu. Otuz
yıl sonra bu fikrinin hayata geçirildiğini
gördüğünde "zihnin çözülemez gizemi" üzerine
uzun uzun düşünmeye fırsat bulacaktı.
On yaşındayken, yeni bir kurum olan ve iyi
bir fizik bölümüne sahip olan Jimnasyum'a
yazıldı. Öğretmenlerinin sergilediği gösteriler
onu büyülüyordu. Burada matematiğe olan
yetkinliği parıldamaya başlamıştı ama babası
"onu bir sınıftan diğerine geçirebilmek için hatırı
sayılır bir çaba sarf ediyordu" çünkü resim
derslerinde bir türlü dikiş tutturamıyordu.
İkinci yılında, saplantı derecesinde, sabit
hava basıncı ve vakum olanağı ile sürekli
hareket
üretebilme
sevdasına
kapıldı.
Çılgıncasına
bu
güçlere
gem
vurmaya
çalışıyordu ama uzun süre ne yapacağını
bilemedi. En sonunda, "Çabalarım beni, daha
önce hiçbir ölümlünün başaramadığı bir icadın
eşiğine getirdi." Bu en büyük düşlerinden
biriydi: uçabilmek.
"Her gün, kendimi havanın içinde uzak
mesafelere taşıyabiliyordum ama bunu nasıl
başarabildiğimi bir türlü anlayamıyordum...
Şimdi elimde somut bir veri vardı: bir eksen
etrafında dönen bir şaft, çırpınan kanatlar ve
sınırsız bir gücün vakumundan ibaret bir uçma
makinesi!"
Yaptığı, iki taşıyıcı üzerinde serbestçe
dönebilen bir silindir ve buna mükemmel bir
şekilde oturan ve kısmen de kapatan bir
dörtgendi. Gövdenin açık kısmı bir bölme ile
kapatılmıştı ve silindirik parça hava geçirmez
döner eklemler ile birbirinden tamamen
bağımsız iki bölüme ayrılmıştı. Bu bölümlerden
biri contalanmıştı ve içinde hava yoktu, diğer
bölüm ise açıktı ve bu da silindiri sürekli
hareket
halinde
tutacaktı
-en
azından
mucidimiz böyle düşünüyordu. Ve gerçekten
de, yapımı bittikten sonra şaft hafifçe dönmeye
başlayacaktı.
"Bundarn sonra, rahatlığı ve lüksü ile Kral
Süleyman'a yaraşacak bir taşıtla her gün hava
gezintilerine çıkmaya başladım... Atmosfer
basıncının silindir yüzeyine dik açı ile etki
ettiğini ve yavaş dönme hareketinin bir
sızıntıdan kaynaklandığını fark etmem için çok
zaman geçmesi gerekecekti. Bu bilgiye
zamanla ulaşmış olmama rağmen bu benim
için acı verici bir deneyim olacaktı."
Kendisine birkaç numara küçük gelen bu
okula devam ederken: "Tehlikeli bir hastalığa,
daha doğrusu bir dizi hastalığa yakalandım,
durumum o derece kötüleşmişti ki doktorlar
beni tanrıya havale etmişlerdi." Kendisini biraz
toparlayınca
iyileşmesine
yardımcı
olur
umuduyla okumaya başlamasına izin verildi.
En sonunda yerel kütüphanedeki kitapların bir
katalogunu hazırlaması istendi kendisinden. Bu
görev sayesinde Mark Twain'in ilk eserleriyle
tanışma şansını yakalayacaktı. Bu tanışmanın
verdiği mutluluğun etkisiyle mucizevi bir
iyileşme gösterecekti. Fakat ne yazık ki bu
anekdot pek de akla yakın gözükmemektedir,
zira Mark Twain o zamanlarda henüz
okyanusu aşıp Hırvatistan'daki küçük bir
kütüphaneye
kadar
ulaşacak
bir
kitap
yazmamıştı. Hikayenin doğrusu her ne ise,
Tesla bu kitaplardan çok hoşlanmış ve
etkilenmişti. Bundan yirmi beş yıl sonra büyük
mizah ustası ile New York'ta karşılaşacaktı ve
bu hikayeyi kendisine anlattığı zaman Twain'in
gözyaşlarına boğulması karşısında hayrete
düşecekti.
Nikola öğrenimine Hırvatistan'ın Karlstadt
şehrindeki daha yüksek bir okulda devam
edecekti. Burası oldukça kasvetli, bataklıklarla
kaplı bir bölgeydi ve sonuç olarak çocuk birkaç
kere sıtma illetinin pençesine düşecekti. Ama
bu hastalık fizik profesörünün de etkisiyle
elektriğe
yoğun
bir
ilgi
duymasını
engelleyemeyecekti.
Gördüğü
her
deney
zihninde binlerce yankı buluyordu, onu
deneylerle ve araştırmalarla dolu bir geleceğe
yöneltiyordu.
Eve döndüğünde bölge kolera salgınından
kırılmaktaydı
ve
o
da
bu
hastalığa
yakalanmakta gecikmedi. Dokuz ay yatakta
kaldı. Zar zor hareket edebiliyordu ve bir kez
daha
kendisinden
umut
kesilmişti.
Bir
keresinde babasının onu bir nebze olsun
neşelendirebilmek
için
yanına
oturup
konuşmaya çalıştığını hatırlıyordu, o da bütün
gücünü toplayıp babasına şöyle diyebilmişti:
"Belki mühendislik okumama izin verirseniz
kendimi daha iyi hissedebilirim." Nikola'nın ne
olursa olsun din adamı olması gerektiğini
düşünen
papaz
Tesla
bu
defa
kendi
merhametinin kapanına kıstırılmıştı ve boyun
eğmek zorunda kalacaktı.
Bundan sonra olanlar biraz karışık.
Görünen o ki Tesla'ya ordudan üç yıllık hizmet
için bir celp gelmiş, bu görev ona din
adamlığından daha da korkunç görünmüştü.
Bu konuya sonraları fazla değinmemişti. Tek
söylediği
babasının
sağlığına
yeniden
kavuşması için dağlarda bir süre kamp
yapmasının iyi olacağı konusunda ısrarcı
davranmış olması. Anlaşılan olay bu yönde
gelişmiş ve Tesla orduya hizmet etmek
zorunda
kalmamıştı.
Babasının
ailesinde
birçok yüksek rütbeli subay vardı ve anlaşılan
onlar bilinen sağlık nedenlerini öne sürerek
Tesla'nın
ordu
hizmetinden
kurtulmasını
sağlamışlardı.
Dağlarda geçen inişli çıkışlı bir yıl doğurgan
hayal gücünü dizginlemeye yeterli olmamıştı.
Atlantik Okyanusu altından mektup alışverişini
sağlayacak bir tüp geçit fikri musallat olmuştu
bu defa da kafasına. Tüpün içinden küresel
mektup kutularının ittirilmesini sağlayacak suyu
pompalama ünitesinin matematiksel hesapları
üzerinde çalışmıştı. Ancak tüpün, akan su ile
sürtünmesinden
kaynaklanacak
direncini
hesaplamayı başaramamıştı. Sürtünme o denli
büyük çıkıyordu ki planı iptal etmek zorunda
kalmıştı. Ama bundan da sonraki icatlarında
kullanabileceği bir sonuç çıkarmıştı.
Ivır
zıvır
işlere
harcayacak
vakti
olmadığından hemen ekvatorun çevresinde
dönecek devasa bir çember inşa etme projesi
üzerine düşünmeye başlamıştı. Çember başta
bir iskeleye bağlı duracaktı ama iskele
düşürüldükten sonra Dünya'nın hızına eşit bir
hızla dönmeye başlayacaktı. Bu açıdan
bakılınca proje yirminci yüzyılın sonlarında
ortaya çıkan senkronize uyduları getirmektedir
insanın aklına. Tesla bununla daha bile
fazlasını hedeflemişti. Bu aşamadan sonra
çemberi dünyanın çevresinde sabit tutacak
tepkisel bir güç harekete geçirilecekti. Böylece
yolcular çembere tırmanabilecek ve saatte beş
yüz kilometreye yakın bir hızla seyahat
edebileceklerdi, ya da Dünya onların altında
dönecek ve böylece dünyanın çevresini bir
günde dolaşma şansını yakalayacaklardı.
Bu bir yıllık, pratik olmasa da muhteşem
olan düşünme ve düşleme döneminden sonra
Avusturya
Graz'daki
Politeknik
Okulu'na
yazılacaktı. İlk yılında Ordu Öncü Birliği'nin
bursunu kazanacaktı ve böylece parasal
kaygılardan uzak bir yıl yaşayabilecekti. Buna
karşılık sabah saat üçten akşam dokuza değin
aralıksız çalışmak ve iki yıllık işi bir yıla
sığdırmak zorunda kalacaktı. Çalıştığı temel
konular fizik, matematik ve mekanikti.
Bir işe başladı mı mutlaka sonunu getirme
isteğinin
Voltaire'in
kitaplarını
okumaya
başlaması ile birlikte neredeyse kendi sonunu
getirdiğini anımsıyor. Küçük puntolarla yazılmış
yüz cilde yakın kitabı olduğunu dehşete
düşerek öğrendiğinde "bu devin yazdığı
kitapları okuyabilmek için günde yetmiş iki
fincan koyu kahve içerek" iç huzurunu
yakalamaya gayret edecekti.
Öğrenim yılının sonunda girdiği dokuz
sınavdan da kolaylıkla yakasını sıyıracaktı.
Ama ertesi sene okula döndüğünde ekonomik
rahatlığının yerinde yeller estiğini görecekti.
Ordu Öncü Bursu iptal edilmişti ve bir din
görevlisinin maaşı, yüksek meblağdaki harçları
karşılayabilmekten çok uzaktı. Bu nedenle okul
yılı bitmeden Tesla derslerini bırakmak
zorunda kalacaktı. Ama elinde kalan kısıtlı
zamanı çok iyi değerlendirecek ve bu ikinci
yılında alternatif bir doğru-akım elektrik aleti
fikri geliştirmeye başlayacaktı.
Elektrik mekanizmasını Tesla ile tanıştıran
kişi teorik ve deneysel fizik derslerini veren bir
Alman, Profesör Poeschl'dı. Adamın "elleri ve
ayaklan bir ayının pençeleri kadar devasa"
olmasına karşın Tesla için bu deneyler
fazlasıyla ilham kaynağı oluyordu. Bir gün
Paris'ten Gramme Makinesi denilen ve hem
motor hem de dinamo işlevi görebilen bir doğru-
akım aygıtı geldi. Tesla bu makineyi kendinden
geçmiş bir halde incelerken tarif edilemez bir
haz duymuştu. Komütatörü ve tele dolanmış bir
armatürü
vardı.
Çalışırken
kıvılcımlar
saçıyordu. Bunun üzerine Tesla acemice
Profesör Poeschl'e komütatörü kaldırarak ve
alternatif
akıma
bağlayarak
tasarımın
geliştirilebileceğini söyleyecekti.
"Bay Tesla büyük işler başaracak" diye
yanıtlayacaktı Alman profesör, ağır ağır ve sert
bir tavırla. "Ama bunu asla yapamayacak. Bu
yerçekimi gibi sabit bir çekim kuvvetini
merkezkaç kuvvetine çevirmeye çalışmakla
aynı şey olurdu."
Genç
Sırp
bu
fikrin
nasıl
hayata
geçirilebileceğini bilemiyordu ama cevabın
zihninde bir yerlerde gizli olduğunu, çözümü
bulana dek rahat yüzü göremeyeceğini de
biliyordu. Ama Tesla'nın parası suyunu
çekmişti. Borç para bulmaya çalıştı, bunu da
başaramayınca kumar oynamaya başladı.
Kağıt oyunlarında pek başarılı değildi ama
bilardoda harikalar yaratıyordu.
Ne yazık ki onu bu yeni keşfettiği becerisi
de kurtaramayacaktı. Tesla'nın yeğeni Nikola
Trbojeviç diğer aile üyelerine, Tesla'nın
kolejden ve "kağıt oyunları oynamak ve
düzensiz bir hayat sürmekten dolayı" da polis
tarafından şehirden "atıldığını" öğrendiğini
anlatır.
Annesi gerekli parayı zar zor toparlamış ve
onunla buluşmak için Prag'a gitmişti. Babası
ise onunla konuşmayı dahi reddediyordu. İki
yılını geçirdiği Prag'da bir üniversitedeki
derslere gayri resmi bir şekilde devam etmiş
olabilir
ama
Çekoslovak
hükümetinin
kayıtlarına
göre
Çekoslovakya'daki
dört
üniversiteden
hiçbirine
kayıtlı
değilmiş.
Muhtemelen Tesla kendi kendinin öğretmeni
olmuştu ki bu onun değerinden hiçbir şey
eksiltmez.
Faraday
da
kendi
kendinin
öğretmeni olmuş bir insandı.
1879 yılında Tesla, Maribor'da bir iş
bulmaya çalışacak ama bunda da başarısız
olacaktı. En sonunda eve dönmek zorunda
kalmıştı. Aynı yıl babası da ölecekti ve bu
olaydan kısa bir süre sonra çalışmalarına
devam
edebilmek
ümidiyle
Prag'a
geri
dönecekti. Yirmi dört yaşına kadar orada
kaldığına, dersleri izlediğine, çalışmalarına
kütüphanede devam ettiğine ve bu şekilde
kendisini
fizik
ve
elektrik
mühendisliği
alanlarında geliştirdiğine inanılıyor.
Büyük
olasılıkla
kendine
bir
gelir
sağlayabilmek umuduyla kumar oynamaya
yine devam etmişti. Ancak bu defa müptela
olma tehlikesi yoktu. Tesla nasıl bir kumarbaz
haline geldiğini ve daha sonra bundan nasıl
kurtulduğunu şöyle anlatır: "Oturup kağıt
oynamak benim için mükemmel bir zevk
kaynağıydı. Babam örnek bir yaşam timsaliydi
ve asla benim yaptığım gibi, boş yere para ve
zaman harcamaya katlanamazdı... Ona şöyle
derdim:
'İstediğim
zaman
bundan
vazgeçebilirim ama cennetin nimetlerini satın
almamı sağlayacak bu oyunu neden bırakmam
gereksin ki?' Zaman zaman öfkeye kapılır ve
beni aşağılardı. Oysa annem farklıydı. O
erkeklerin karakterini iyi tanırdı ve bir insanın
kurtuluşunun ancak ve ancak kendi çabaları
sayesinde olabileceğine inanırdı. Bir ikindi
vakti, tüm paramı kaybetmiştim ve oyuna
devam edebilmek için para arıyordum, sonra o
yanıma geldi. Elinde fişler olduğu halde bana
şöyle dedi: 'Git keyfine bak. Pek yakında
elimizdeki her şeyi kaybedeceksin ve bu çok
daha
iyi
olacak.
Bunun
üstesinden
gelebileceğini biliyorum.' Haklıydı. O zaman,
orada arzumun üstesinden geldim...Yalnızca
vazgeçmedim,
küçük
bir
izini
dahi
bırakmayacak şekilde bu şehveti yüreğimden
söküp attım..."
Hayatının geri kalan bölümünde haddinden
fazla sigara içmeye başladı, kahve de kalbini
zayıf düşürüyordu. Ama irade gücü bir kez
daha üstün gelecekti ve her iki kötü
alışkanlıktan da kurtaracaktı onu. Çay içmeyi
bile bırakmıştı. Tesla açıkça ("etten kemikten
yapılma makineler" olan insanların sahip
olmadığı) özgür irade ile irade gücünü ya da
azmi, birbirinden ayırmaya başlamıştı.
|