Uzaklardan Göçüp Gelenler
Amerika
ve
Avrupa'da
telgraflar
tıkırdamaya başlamıştı. Transatlantik kablo
hattı döşenmişti. Alexander Graham Bell'in
telefonları
hızla
tüm
kıtaya
yayılmaya
başlamıştı ki 1881 yılında Budapeşte'de de bir
santral kurulacağı haberi duyuldu. Bu şehir,
Thomas Alva Edison'ın şubesi olma şerefine
ulaşacak dört Avrupa şehrinden biriydi.
Tesla o yıl ocak ayında Budapeşte'ye
doğru yola çıktı. Amcasının sözü geçen bir
arkadaşı sayesinde Macaristan Hükümeti
Merkez Telgraf Ofisi'nde bir iş bulmuştu
kendisine. Elbette ki oldukça düşük ücretli bir
görevli olarak çalışmak genç mühendisin
hayallerini süslemiyordu. Ama o bu işe de
büyük bir mutlulukla sarılacaktı.
Kısa bir süre sonra, doktorların başka
şekilde açıklayamadıkları için sinir bozukluğu
adını
verdikleri
bir
hastalığa
yakalanacaktı.
Tesla'nın
hisleri
oldukça
kuvvetliydi. Birçok kere alevler çatırdamaya
başlar
başlamaz
uykusundan
uyanarak
komşularını kendi evlerinde çıkmak üzere olan
yangınlardan kurtarmıştı.
Kırk yaşlarında, Colorado'da bir şimşek
deneyi üzerinde çalışırken neredeyse bin
kilometre ötedeki gök gürlemelerini duyduğunu
iddia etmişti, asistanları ise ancak üç yüz
kilometre uzaklıktakileri duyabiliyorlardı. Ama
hastalığı sırasında hissettikleri Tesla'nın bile
standartlarının
üzerindeydi.
Birkaç
oda
uzaklıktaki bir saatin tik tak seslerini bile
duyabiliyordu. Odasında dolanan bir sineğin
vızıltısı kulak zarlarını patlatacak gibi oluyordu.
Birkaç kilometre öteden geçen bir at arabası
neredeyse bütün vücudunu titretiyordu. Elli
kilometre öteden geçen bir trenin düdüğü
oturduğu sandalyeyi öylesine titretiyordu ki
duyduğu acı dayanılmaz oluyordu. Ayaklarının
altındaki
zemin
sürekli
oynuyordu.
Dinlenebilmek için yatağının altına kauçuk
minderler koyuyordu.
"Yakından ve uzaklardan gelen kükreyen
sesler beni korkuya sürüklüyordu ve bunların
ne olduğunu bir türlü ayırt edemiyordum.
Güneş
ışınlarının
önü
periyodik
olarak
kesildiğinde bu beynim üzerinde öylesine
büyük bir güç alanı yaratıyordu ki kendimden
geçiyordum. Bir köprü ya da bunun gibi bir
yapının altından geçebilmek için tüm irademi
zorlamam
gerekiyordu
çünkü
kafatasım
üzerinde dayanılmaz bir basınç hissediyordum.
Karanlıkta
bir
yarasa
kadar
duyarlı
olabiliyordum,
metrelerce
uzaklıktaki
bir
nesnenin varlığını alnımda hissettiğim bir
ürperti sayesinde fark edebiliyordum."
Bu dönemde nabız atışları normalin altından
dakikada iki yüz altmışa kadar aniden inip
çıkabiliyordu. Kendi bedenindeki seğirmeler ve
titremeler
bile
neredeyse
başlı
başına
dayanılmaz bir ıstırap kaynağı haline gelmişti.
Doğal olarak Budapeşte'deki tıp uzmanları
bu durum karşısında hayrete düşmüşlerdi.
Adını yeni yeni duyurmaya başlamış bir doktor
hem Tesla'ya yüksek dozda potasyum salık
veriyor hem de hastalığının tedavisinin
mümkün olmadığını söylüyordu.
Tesla o zamanlar için şöyle söylüyor: "O
zamanlarda fizyoloji ve psikoloji uzmanlarının
incelemelerine tabi olamadığım için ölene dek
kişisel bir pişmanlık duyacağım. Hayata
umarsızca sarılmıştım ama iyileşebileceğimi
hiç ümit etmiyordum."
Buna karşın sağlığına kavuşmakla kalmadı,
bir arkadaşının yardımı ile o güne kadar hiç
sahip olamadığı bir güce ulaştı. Arkadaşının
adı Anital Szigety idi. Bir makinist, aynı
zamanda da bir atletti. Szigety Tesla'yı sürekli
egzersiz yapmanın faydalarına inandırmıştı ve
ikisi
sık
sık
birlikte
şehir
turlarına
çıkıyorlardı. Graz Politeknik'ten ayrılmasının
üzerinden yıllar geçmiş olmasına karşın iyi
çalışmayan doğru akım mekanizması Tesla'nın
aklından bir an bile çıkmamıştı. Daha sonraları
her zamanki gösterişli üslubuyla bu konu
hakkında şunları yazacaktı: "Bu konuyu basit
bir çözümle geçiştirmek istemiyordum. Bu
konu içimde kalmıştı, bu bir ölüm kalım
meselesiydi. Muvaffak olamadığım takdirde
yok olup gideceğimi biliyordum."
Ama, aslında savaşı kazanmış olduğunu
hissediyordu. "Beynimin kıvrımları arasında bir
yerde yatıyordu yanıt ama henüz bunu
kelimelere dökememiştim."
Bir ikindi vakti arkadaşı Szigety ile birlikte
şehir parkında günbatımına doğru yürüyorlardı
ve Tesla Goethe'nin Faust'undan pasajlar
okuyordu.
O an, "Fikir bir şimşek gibi çaktı ve bir anda
gerçek tüm çıplaklığıyla karşımda parıldamaya
başladı."
Tesla'nın çırpınan uzun kollan nöbet
geçiriyor gibi öne doğru uzanmıştı. Szigety
telaşlanmış, arkadaşını bir banka oturtmaya
çalışıyordu ama Tesla bir dal parçası bulana
kadar rahat edemeyecekti. Oturur oturmaz
toprağın üzerine bir diyagram çizmeye başladı.
"Bak işte motor burada, bak da gör nasıl da
tersyüz ediyorum onu."
Tozların üzerine çiziktirdiği bu diyagram altı
yıl sonra Amerika Elektrik Mühendisleri
Enstitüsü'ndeki
söylevinde
gösterilecek,
dünyaya yepyeni basit ve kullanışlı bir bilimsel
ilke olarak sunulacaktı. Uygulamaları teknoloji
dünyasında tam anlamıyla bir çığır açacaktı.
Tesla'nın aklında sadece yeni bir motor
değil, tamamıyla yeni bir sistem vardı çünkü
düzensiz salınım yapan iki ya da daha fazla
dalgalı akımın ürettiği sabit bir eksen etrafında
dönen manyetik alan ilkesini bulmuştu. Uyumlu
akımların yarattığı bu kasırga sayesinde hem
komütatör (bir elektrik akımının yönünü
değiştirmekte kullanılan aygıt) hem de akıma
yol işlevi gören armatürler devre dışı kalıyordu.
Profesör Poeschl'in tezini çürütmüştü.
Bunca hareketliliğe karşın Tesla'nınki
ortaya çıkana değin tam anlamıyla başarılı bir
AC motoru üretilememişti. Bu indüksiyon
motoru yepyeni bir sistemin atar damarıydı ve
bilim dünyası için çok büyük bir adımdı.
Tabii büyük bir icada hayat vermekle bunu
insanlara duyurmak arasında dağlar kadar fark
vardır. Tesla çoktan kendisini zengin ve ünlü
bir adam olarak görmeye başlamış, hayal
gücünün meyvelerini verdiğini düşünmüştü;
tabii bunlar aldığı çekin kendisine ne kadar
süre yeteceğine bağlı idi. En sonunda buruk bir
şekilde, "Ayın son yirmi dokuz günü en zor
geçenleri" diye itiraf edecekti. Ama artık bu
zorluklar bile ona daha katlanılabilir geliyordu
çünkü en sonunda kendisine bir mucit gözüyle
bakabiliyordu.
"Bu olmak istediğim şeydi... Arşimet benim
idealimdeki insandı. Sanatçıların eserlerine de
hayranlık duyuyordum ama bunlar benim
zihnim için gölgelerden ve biçimlerden ibaretti.
Bir mucit ise dünyaya somut yaratılar verirdi,
yaşayan ve işleyen eserler."
Bunu
takip
eden
günlerde
kendini
tamamıyla
yeni
alternatif
akım
aletleri
geliştirmeye adadı.
"Bu, hayatımda hissettiğim en eksiksiz
zihinsel mutluluk haliydi... Fikirler sakin bir
akışla zihnime doluyordu, çektiğim tek zorluk
onları oldukları yerde tutamamamdı.
"Tasarladığım aygıtın parçaları zihnimde en
ince ayrıntılarına değin bütün somutluğuyla
canlanıyordu. Sürekli çalışan makineler hayal
etmekten büyük bir zevk alıyordum... Doğal bir
esin arzulu bir isteğe dönüştüğünde insan
hedefine dev adımlarla koşmaya başlar. Ben
de iki aydan daha kısa bir süre içinde bu
sistem dahilinde akla hayale gelebilecek her
türden değişikliği ve motoru üretebildim... "
Çok fazlı indüksiyon, yarı fazlı indüksiyon
ve çok fazlı sinkronus gibi kullanışlı alternatif
akım motorları; ayrıca elektrik üretecek,
aktaracak ve kullanacak tüm çok fazlı ve tek
fazlı motorları tasarlamıştı. Ve gerçekten de
zamanla dünyadaki tüm elektrik, Tesla Çok
Fazlı Sistemi ile üretilmeye, aktarılmaya,
dağıtılmaya
ve
mekanik
enerjiye
dönüştürülmeye başlanacaktı. Yıl 1882 idi ve
fikirler hala Tesla'nın zihninin içinde patlamaya
devam ediyordu. Prototip üretecek ne zamanı
ne de yeterli parası olduğundan telgraf
ofisindeki işinde yoğunlaşacak ve kısa bir süre
sonra mühendisliğe terfi edecekti. Merkez
istasyondaki aygıtlarda çeşitli değişiklikler
yapmıştı. Bunların arasında patentini almayı
unuttuğu bir telefon amplifikatörü de (yükselteç)
vardı ve bu iş sayesinde değerli pratik
deneyimler kazanıyordu.
Aile dostları sayesinde -Puskas denilen iki
kardeş-
Edison'un
Paris'teki
telefon
şubelerinden birinden bir iş teklifi alacak ve
1882 güzünde Paris'e doğru yola çıkacaktı.
İlgi alanının doruk noktasında Continental
Edison Şirketi'ndeki görevlilere alternatif akımın
muhteşem potansiyel faydalarını tanıtmak
vardı. Fakat genç Sırp, Edison'un bu konuda
konuşulmasından nefret ettiğini öğrendiğinde
derin bir hayal kırıklığı yaşayacaktı.
Genç ve Paris'te yaşıyor olmanın sağladığı
olanaklar onu kısa sürede teselli edecekti.
Amerikalı ve Fransız yeni arkadaşlar ediniyor,
bilardodaki üstün becerisini geliştiriyor, her gün
kilometrelerce yürüyor ve Sen nehrinde
yüzüyordu.
İşteki görevi sorun çözücülüğü idi. Fransa
ve
Almanya'da
kurulan
Edison
enerji
şebekelerindeki aksaklıkları düzeltiyordu. Bir
gün şirket tarafından bir iş için Alsas'a
gönderilince yanına gerekli malzemeleri de
alacak ve ilk defa burada alternatif akım
indüksiyon motorunu inşa edecekti. "Kaba
taslak kurulmuş bir aletti ama alternatif
akımların komütatöre gerek olmadan rotasyon
sağladığını ilk defa görmek bana tarifi mümkün
olmayan bir mutluluk yaşatmıştı."
1883 yılı yazında, bir asistanın da
yardımıyla aynı deneyi iki kere daha tekrarladı.
Kendi ürettiği AC'nin Edison'un DC'sine olan
üstünlüğü o derece belirgindi ki hiç kimsenin
bunu
görmezden
gelemeyeceğini
düşünüyordu.
Tesla'dan, Alman Hükümetinin devralmayı
reddettiği, Strasburg'daki bir Tren İstasyonu
Aydınlatma Şebekesi konusunda bir şeyler
yapması istenmişti. Ve Alman Hükümeti'nin bu
konudaki şikayetlerinde oldukça büyük bir
haklılık payı vardı. İmparator I. Wilhelm'in de
hazır bulunduğu açılış töreni sırasında koca bir
duvar kısa devre nedeniyle havaya uçmuştu.
Büyük bir ekonomik kayıp tehlikesiyle karşı
karşıya
kalan
Fransa
şubesi
Tesla'ya
dinamoyu
tamir
etmesi
ve
Almanları
yatıştırması karşılığında yüklüce miktarda bir
prim vaat etmişti.
İşini başarıyla tamamlayan Tesla primini
almak ümidiyle Paris'e dönmüştü. Ama
üzülerek görecekti ki bu vaat asla yerine
getirilmeyecekti. Amiri olan üç yönetici de en
sonunda Tesla'nın tepesi atana ve istifasını
verene
dek
işi
birbirlerine
havale
edecekti. Şebekenin yöneticisi ve Edison'un
yakın arkadaşlarından biri olan Charles
Batchelor genç Sırp'ın yeteneklerinin farkına
varmıştı. Tesla'ya kırların da, paraların da daha
yeşil olduğu Amerika'ya gitmesini tavsiye
edecekti.
"Sermayeyi kediye yüklemiştim, güvenli
işimi bırakmıştım ve şimdi tren hareket etmek
üzereyken
ellerim
cebimde
öylece
kalakalmıştım" diye anlatıyor Tesla. "Biletim ve
param yoktu, ne yapacağımı şaşırmıştım.
Hareket halindeki trenin yanında koşmaya
başlamıştım ve beynimin içi birbirine zıt
düşüncelerle doluydu. Karar verdim, elimin
çabukluğu bana yardım etti ve işte son anda
kompartımanın içerisindeydim... "
Amerika'ya doğru yola çıkmıştı. Cebinde
birkaç kuruş para, yanında çiziktirdiği birkaç
şiir ve makale taslağı -fazla açıklamaya gerek
duymadan- çözümsüz bir problem olarak
adlandırdığı bir dizi hesap ve bir uçuş
makinesinin çizimleriyle beraber... Şurası
kesindi ki, henüz yirmi sekizinde olmasına
karşın dünyanın en büyük mucitlerinden
birisiydi. Ama bundan, kendisinden başka,
Tanrının tek bir kulunun haberi yoktu.
|