Summary
There are many studies on dār al-shifās or bīmāristāns [hospitals] and their waqfs,
which are one of the main subject related to our history of medicine in the literature
of Turkish medical history. Ünver also dealt with hospitals established in Anatolia
in his several studies, and informed us that one of them was founded in
Mayyāfāriqīn (Silvan) during Artuqids era. He explained that abovementioned
hospital was constructed by specifying its waqfs by Abū al-Muẓaffar Alb Īnalc
Qutluġ Beg, referencing the manuscript of Kitāb al-Ḥashāyish, one of the Arabic
translations of Dioscorides’ Materia Medica, which is in Istanbul, Library of
Topkapı Palace, Collection of Ahmed III, Nr: 2147, in his book entitled Selçuk
Tababeti (The art of medicine of Seljuk). He also stated that a hospital was built in
Mayyāfāriqīn by Naṣīr al-dawla ibn Marwān, ruler of Diyar Bakr, during the era of
Caliph al-Qā’im bi-amrillah, with the money, which was vowed by Naṣīr al-dawla
so that her daughter could be recovered her illness, on recommendation of physician
Zāhid al-‘ulamā who treated her, referencing the book named Tārīḫ al-Bīmāristān in
Islām (History of Hospitals in Islam) by Dr. Ahmad ‘Īsā. Ünver completed his
explanation with the knowledge of the hospital founded by Abū al-Muẓaffar Alb
Īnalc Qutluġ Beg was a different hospital later established. Hamarneh gave us an
invaluable knowledge on Mayyāfāriqīn hospital, referencing the book Bustān
al-Aṭibbā by Ibn al-Maṭrān, in his English book on famous physician and surgeon
Ibn al-Quff and he notified that Mayyāfāriqīn hospital was completed and patients
were admitted to it on the first of Shawwāl, 417 [1027].
Aims of this study are to reach the primary sources that the quoted knowledge that
was encountered in secondary sources on Mayyāfāriqīn Hospital, and to transfer
this knowledge to digital context in its original language, and to give their complete
texts and Turkish translations, and to review the history of Mayyāfāriqīn Hospital in
the light of this knowledge.
72
Meyyāfāriḳīn Bīmāristānı Üzerine Bazı Yeni Bilgiler
Işığında Bir Değerlendirme
An Evaluation on Mayyāfāriqīn Hospital in The Light of
Some New Data
Ahmet ACIDUMAN, Kemal TUZCU
Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim
Dalı, Ankara, Türkiye; aciduman@medicine.ankara.edu.tr;
ahmetaciduman@yahoo.com; ahmetaciduman@gmail.com
2Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Doğu Dilleri
ve Edebiyatları Bölümü, Arap Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Ankara,
Türkiye; ktuzcu@ankara.edu.tr; kemaltuzcu@yahoo.com
Özet
Tıp tarihimizle ilgili ana konulardan birisi olan dārü’ş-şifālar ya da diğer bir
deyişle bīmāristānlar ve vakıfları hakkında Türk tıp tarihi literatüründe çok sayıda
çalışma bulunmaktadır. Ünver de çeşitli yazılarında Anadolu’da tesis edilen
hastaneler konusunu ele almış, bu hastanelerden birisinin de Meyyāfāriḳīn’de
(Silvan) Artuklular döneminde kurulduğunu bildirmiştir. Selçuk Tababeti adlı
kitabında, adı geçen bu hastanenin Ebū’l-Muẓaffer Alb İnalc Ḳutluġ Beg tarafından
vakıfları tayin edilerek yaptırıldığını Dioscorides’in Materia Medica’sının
Kitābu’l-Ḥaşāyiş olarak adlandırılmış Arapça çevirilerinden birisi olan ve İstanbul,
Topkapı Sarayı Kütüphanesi, III. Ahmed Koleksiyonu, No: 2147’de bulunan
nüshasını kaynak göstererek açıklamaktadır. Yine bu çalışmasında Dr. Aḥmed ‘Īsā
Beg’in Tārīḫu’l-Bīmāristān fī’l-İslām adlı Arapça eserini kaynak göstererek, Halīfe
el-Ḳā’im bi-emrillah döneminde Meyyāfāriḳīn’de Diyarbakır Valisi Naṣīru’d-devle
bin Mervān’ın hasta olan kızını tedavi eden hekim Zāhidu’l-‘ulemā’nın
Naṣīru’d-devle bin Mervān’ın kızının iyileşmesi için nezr ettiği parayla hastane
yapılmasını tavsiye etmesi üzerine bir hastane yaptırıldığı bilgisini vermektedir.
Ünver Ebū’l-Muẓaffer Alb İnalc Ḳutluġ Beg tarafından yaptırılan hastanenin ise
bundan ayrı ve sonra tesis edilmiş olduğu bilgisiyle açıklamasını sonlandırmaktadır.
Hamarneh ise ünlü hekim ve cerrah İbnü’l-Ḳuff üzerinde yazdığı İngilizce
kitabında İbnü’l-Maṭrān’ın Bustanu’l-Eṭibbā adlı eserini kaynak göstererek
Meyyāfāriḳīn hastanesi hakkında çok değerli bir bilgi vermekte, Meyyāfāriḳīn
hastanesinin tamamlandıktan sonra, 417 [1027] yılının Şevvāl ayının 1. günü
hastaların buraya kabul edildiğini haber vermektedir.
Meyyāfāriḳīn Bīmāristan’ı hakkında ikincil kaynaklarda karşılaşılan bu
bilgilerin alıntılandığı birincil kaynaklara ulaşılarak, bunların yayınlandıkları dilde
dijital ortama aktarılması, tam metinlerinin ve Türkçe çevirilerinin verilmesi ve
elde edilen bu bilgiler ışığında Meyyāfāriḳīn Bīmāristanı tarihinin yeniden gözden
geçirilmesi bu çalışmanın amaçlarını oluşturmaktadır.
Summary
There are many studies on dār al-shifās or bīmāristāns [hospitals] and their waqfs,
which are one of the main subject related to our history of medicine in the literature
of Turkish medical history. Ünver also dealt with hospitals established in Anatolia
in his several studies, and informed us that one of them was founded in
Mayyāfāriqīn (Silvan) during Artuqids era. He explained that abovementioned
hospital was constructed by specifying its waqfs by Abū al-Muẓaffar Alb Īnalc
Qutluġ Beg, referencing the manuscript of Kitāb al-Ḥashāyish, one of the Arabic
translations of Dioscorides’ Materia Medica, which is in Istanbul, Library of
Topkapı Palace, Collection of Ahmed III, Nr: 2147, in his book entitled Selçuk
Tababeti (The art of medicine of Seljuk). He also stated that a hospital was built in
Mayyāfāriqīn by Naṣīr al-dawla ibn Marwān, ruler of Diyar Bakr, during the era of
Caliph al-Qā’im bi-amrillah, with the money, which was vowed by Naṣīr al-dawla
so that her daughter could be recovered her illness, on recommendation of physician
Zāhid al-‘ulamā who treated her, referencing the book named Tārīḫ al-Bīmāristān in
Islām (History of Hospitals in Islam) by Dr. Ahmad ‘Īsā. Ünver completed his
explanation with the knowledge of the hospital founded by Abū al-Muẓaffar Alb
Īnalc Qutluġ Beg was a different hospital later established. Hamarneh gave us an
invaluable knowledge on Mayyāfāriqīn hospital, referencing the book Bustān
al-Aṭibbā by Ibn al-Maṭrān, in his English book on famous physician and surgeon
Ibn al-Quff and he notified that Mayyāfāriqīn hospital was completed and patients
were admitted to it on the first of Shawwāl, 417 [1027].
Aims of this study are to reach the primary sources that the quoted knowledge that
was encountered in secondary sources on Mayyāfāriqīn Hospital, and to transfer
this knowledge to digital context in its original language, and to give their complete
texts and Turkish translations, and to review the history of Mayyāfāriqīn Hospital in
the light of this knowledge.
73
“Health Establishments and Medical Practices in India
during Islamic Period”
Tafseer ALI
Dr. Associate Professor, Department of Jarahat (Surgery) &
Deputy Medical Superintendent, Ajmal Khan Tibbiya College & Hospital,
Aligarh Muslim University, Aligarh. 202002 INDIA.
e-mail:dr_ali-jafry@hotmail.com
The Ayurveda was the main medical system prevailing in India. There were hospi-
tals and physicians of this system. After the arrival of Muslim Traders and Rulers, a
big change was witnessed in social, cultural and political aspects in India. There
were positive impacts and changes in medical field also. The health establishments
and medical practices witnessed gross changes. The scientific knowledge of Mus-
lims was shared and integrated with locals. This not only impacted on the teaching
and training of medical science but also helped in the establishments of new medi-
cal centers and hospitals in India. Jarahat (Surgery) which had almost vanished was
revived by the Muslim Scientists in India. Human Anatomy was also given impor-
tance during Islamic period in India. Few medical schools and health establish-
ments are worth mentioning.
74
“Türkiye’de Harf Devrimi Sonrası İslam Tıp Tarihine İlişkin
Yazma ve Eski Harfli Eserlerin Serüveni”
“The Adventure of Manuscripts and Works Printed in Non-
Latin on Islamic Medical History After the Alphabet Reform
in Turkey”
Hayrünisa ALP
Yrd.Doç.Dr. İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
Enstitüsü
hyralp@istanbul.edu.tr
Özet
Türkiye Cumhuriyeti’ nin ilanından kısa bir süre sonra kültürel reform hareketleri
kapsamında gerçekleştirilen en önemli inkılap hareketlerinden biri Harf İnkılabıdır.
Türklerin İslamiyeti kabulunden 1928’e kadar Müslümanların ortak alfabesi
özelliğini taşıyan Arap harfleri yerini Latin alfabesine bırakmıştır. Dolayısıyla o
güne kadar yazılmış bütün yazma ve matbu eski harfli eserler atıl durumda
kalmıştır. Latin alfabesiyle büyüyecek kuşakların, özellikle araştırmacıların arşiv
ve kütüphanelerde bulunan eski eserlerden faydalanabilmesi amacıyla kütüphane
kataloglarının Türkçe transkripsiyonlarının yapılması, mevcut katalogu olmayanlar
içinse kataloglar hazırlanmasına yine o yıllarda başlanılmıştır. Müellifi bilinen
Anadolu’da yazılmış en eski kitap Harezm asıllı tabip Hakim Bereket’in “Tuhfe-i
Mubarizi” adlı tıp yazmasından, 1849’da basılan ilk Tıp Mecmuası “Vekai-i
Tıbbiye’ye” kadar tıp tarihine ait pek çok eser bugün Anadolu topraklarında mevcut
208.562 el yazması ve 56.550 Türkçe basma kitaplar içinde azımsanmayacak
ölçüde bir bölümünü oluşturmaktadır.
Tıp tarihine ilişkin eserlerin ve künyelerinin günümüze ulaşmasında ne gibi iş ve
işlemler gerçekleşmiştir? Bugün elimizde mevcut fakat zaman zaman bulmakta
zorluklar yaşadığımız mevcut İslam Tıp Tarihine ilişkin yazma ve eski harfli basma
eserler bugünlere nasıl gelmişlerdir? Çok değerleri tıp bilginlerinin eserlerinin
akıbeti ne olmuştur? Bu bildiride Harf İnkılabı’nın hemen ardından 1978 yılında
yayımlanan TUYATOK(Türkiye Yazmaları Toplu Katalogu) ve 1986’da basılan
Arap Harfli Türkçe Eserler Bibliyografyası’nın basılmasına kadar olan süreçte tıp
tarihine ilişkin eski harfli yazma ve basma eserlerin geçirdiği serüven tartışılacaktır.
Milli Kütüphane, yazma kütüphaneleri, müze kütüphaneleri, halk kütüphaneleri
gibi kütüphanelerde ve özel koleksiyonlarda tarihten yüzyılımıza ulaşmayı
başarmış bu belki içlerinde hazineler barındıran eserlerin nitelik ve nicelik
açısından geçirdiği evrim bildiri konusu kapsamındadır.
Summary
One of the most important reforms within the cultural reform movements immedi-
ately after the declaration of the Republic of Turkey is the Alphabet Revolution. The
Arabic letters that had been the shared alphabet for the Muslim world since the
Islamisation of Turks till 1928 was replaced by the Latin alphabet. Therefore all the
manuscripts and printed non - Latin works have become idle. This period also saw
the effort to transliterate the library catalogues and create new catalogues for miss-
ing ones in order to able the new generations, especially the researchers that will
grow up with the Latin alphabet to use the old works in the archives and the librar-
ies. Numerous works in the history of medicine from the oldest book with an identi-
fied author that is written in the Anatolia, Khwarezm origin physician Hekim
Bereket’s manuscript on medicine “Tuhfe – i Mubarizi ” to the 1849 print, first
Journal of Medicine “Vekai – i Tibbiye” constitutes a considerable amount of
208,562 manuscript and 56,550 printed Turkish books present in Anatolia.
What kind of procedures and processes has been implemented for the historical
works on medicine and their tags to reach the present day? How did the available
but occasionally hard-to-reach manuscripts and Turkish works printed in non-Latin
on Islamic Medical History reach to modern times? What is the fate of the works of
prominent medical scholars? In this paper, the history of Turkish manuscripts and
printed works in non-Latin on medical history within a period from the Alphabet
Reform in 1928 to the publication of TUYATOK (The Union Catalogues of Manu-
scripts in Turkey) in 1978 and The Bibliography of Turkish Works in Arabic Letters
in 1986 will be discussed. The qualitative and quantitative evolution of these works
which may possibly contain invaluable information and which have managed to
endure in time from ancient history to our century in the libraries such as the
National Library, manuscripts libraries, museum libraries, and public libraries and
in private collections will be included within the scope of this paper.
75
“Türkiye’de Harf Devrimi Sonrası İslam Tıp Tarihine İlişkin
Yazma ve Eski Harfli Eserlerin Serüveni”
“The Adventure of Manuscripts and Works Printed in Non-
Latin on Islamic Medical History After the Alphabet Reform
in Turkey”
Hayrünisa ALP
Yrd.Doç.Dr. İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
Enstitüsü
hyralp@istanbul.edu.tr
Özet
Türkiye Cumhuriyeti’ nin ilanından kısa bir süre sonra kültürel reform hareketleri
kapsamında gerçekleştirilen en önemli inkılap hareketlerinden biri Harf İnkılabıdır.
Türklerin İslamiyeti kabulunden 1928’e kadar Müslümanların ortak alfabesi
özelliğini taşıyan Arap harfleri yerini Latin alfabesine bırakmıştır. Dolayısıyla o
güne kadar yazılmış bütün yazma ve matbu eski harfli eserler atıl durumda
kalmıştır. Latin alfabesiyle büyüyecek kuşakların, özellikle araştırmacıların arşiv
ve kütüphanelerde bulunan eski eserlerden faydalanabilmesi amacıyla kütüphane
kataloglarının Türkçe transkripsiyonlarının yapılması, mevcut katalogu olmayanlar
içinse kataloglar hazırlanmasına yine o yıllarda başlanılmıştır. Müellifi bilinen
Anadolu’da yazılmış en eski kitap Harezm asıllı tabip Hakim Bereket’in “Tuhfe-i
Mubarizi” adlı tıp yazmasından, 1849’da basılan ilk Tıp Mecmuası “Vekai-i
Tıbbiye’ye” kadar tıp tarihine ait pek çok eser bugün Anadolu topraklarında mevcut
208.562 el yazması ve 56.550 Türkçe basma kitaplar içinde azımsanmayacak
ölçüde bir bölümünü oluşturmaktadır.
Tıp tarihine ilişkin eserlerin ve künyelerinin günümüze ulaşmasında ne gibi iş ve
işlemler gerçekleşmiştir? Bugün elimizde mevcut fakat zaman zaman bulmakta
zorluklar yaşadığımız mevcut İslam Tıp Tarihine ilişkin yazma ve eski harfli basma
eserler bugünlere nasıl gelmişlerdir? Çok değerleri tıp bilginlerinin eserlerinin
akıbeti ne olmuştur? Bu bildiride Harf İnkılabı’nın hemen ardından 1978 yılında
yayımlanan TUYATOK(Türkiye Yazmaları Toplu Katalogu) ve 1986’da basılan
Arap Harfli Türkçe Eserler Bibliyografyası’nın basılmasına kadar olan süreçte tıp
tarihine ilişkin eski harfli yazma ve basma eserlerin geçirdiği serüven tartışılacaktır.
Milli Kütüphane, yazma kütüphaneleri, müze kütüphaneleri, halk kütüphaneleri
gibi kütüphanelerde ve özel koleksiyonlarda tarihten yüzyılımıza ulaşmayı
başarmış bu belki içlerinde hazineler barındıran eserlerin nitelik ve nicelik
açısından geçirdiği evrim bildiri konusu kapsamındadır.
Summary
One of the most important reforms within the cultural reform movements immedi-
ately after the declaration of the Republic of Turkey is the Alphabet Revolution. The
Arabic letters that had been the shared alphabet for the Muslim world since the
Islamisation of Turks till 1928 was replaced by the Latin alphabet. Therefore all the
manuscripts and printed non - Latin works have become idle. This period also saw
the effort to transliterate the library catalogues and create new catalogues for miss-
ing ones in order to able the new generations, especially the researchers that will
grow up with the Latin alphabet to use the old works in the archives and the librar-
ies. Numerous works in the history of medicine from the oldest book with an identi-
fied author that is written in the Anatolia, Khwarezm origin physician Hekim
Bereket’s manuscript on medicine “Tuhfe – i Mubarizi ” to the 1849 print, first
Journal of Medicine “Vekai – i Tibbiye” constitutes a considerable amount of
208,562 manuscript and 56,550 printed Turkish books present in Anatolia.
What kind of procedures and processes has been implemented for the historical
works on medicine and their tags to reach the present day? How did the available
but occasionally hard-to-reach manuscripts and Turkish works printed in non-Latin
on Islamic Medical History reach to modern times? What is the fate of the works of
prominent medical scholars? In this paper, the history of Turkish manuscripts and
printed works in non-Latin on medical history within a period from the Alphabet
Reform in 1928 to the publication of TUYATOK (The Union Catalogues of Manu-
scripts in Turkey) in 1978 and The Bibliography of Turkish Works in Arabic Letters
in 1986 will be discussed. The qualitative and quantitative evolution of these works
which may possibly contain invaluable information and which have managed to
endure in time from ancient history to our century in the libraries such as the
National Library, manuscripts libraries, museum libraries, and public libraries and
in private collections will be included within the scope of this paper.
76
“Ta’dil-i Emzice” ve Müellifi Hakkında Bilinenler,
İncelenmeyenler ve Gözden Kaçırılanlar
Commons, Uninvestigated and Missed Data on
“Tadil-i Emzice”and Its Author
Peruzat ALTINAY
Yüksek Lisans Öğrencisi
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul Araştırmaları Anabilim Dalı
neyperaltinay@gmail.com
Özet
“Ta’dil-i Emzice”, 61a sayfasındaki “Allah-ı celle şanuhu ve amme nevaluhu abes
nesne halk etmemiştir.” cümlesinden anlaşılacağı üzere, Yüce Allah’ın
bahşettiklerinin insanların mizaçlarına etkilerinin anlatıldığı, halk sağlığına ve
tedavilere yönelik nesir bir kitaptır. Şuuri Hasan Çelebi tesbitlerine, kelime kadro-
sundaki müzikaliteye de önem verdiği beyit ve kıt’alarla şevahit getirdiği için, eser
hafızalarda nazım olarak yer etmiştir.
Kitabın sonundaki kayda göre H.1088/M.1672-1673’ de telif edilen eserde geçen
“Vezir-i A’zam u Ekrem Cenab-ı Mustafa Paşa” cümlesinden, eserin, Merzifonlu
Kara Mustafa Paşa için ikmal edildiği anlaşılmaktadır.
Eserin telif tarihi ile Şuuri’nin bazı eserlerde beyan edilen vefat tarihi 1639 da
çelişkilidir. Manfred Götz, yazmanın nüshalarını tanıtırken, müellifin vefat tarihini
H.1105/2 Eylül 1693 olarak kaydetmiştir. 1639-1693 farkı transkripsiyon
esnasındaki takdim-tehirden kaynaklanabilir.
Şuuri Hasan Çelebi’nin “Ferheng-i Şuuri” namıyla maruf, dönemine kadar yazılmış
en kapsamlı Farsça- Türkçe sözlüğün sahibi, edip ve şair olduğu sözlükteki mukad-
dime ve diğer yazılarından anlaşılmaktadır.
Edirne’deki Darüşşifa’da musiki ile tedaviye yöneldiği kaydedilen Şuuri Hasan
Çelebi’nin, “Ta’dil-i Emzice’de de kayıtlı, musikiye yönelik bilgilerini ihtiva eden
yazı Darüşşifa’daki duvarda asılıdır. Fakat; “Darüşşifa’da görev alan meşhur
hekimler” listesinde adı geçmemektedir.
Osmanlı’da, hekim olmayan münevver kesimin de tıbba yönelik eserler telif
ettikleri bilinir. “Tervihü’l-Ervah” adlı manzum tıp kitabı Ahmedi (şair),
“Müfredat-ı Tıbb (Feraidü’l-Müfredat)” Yirmi Sekiz Çelebi Mehmed Efendi,
“Risaletü’t-Tıbb” Selahaddin Efendi (matematikçi), “Menafi-i Bişumar” Mahmud
Paşa b. Hüseyin Paşa tarafından kaleme alınmıştır.
“Ta’dil- Emzice” içerdiği geleneksel tıp değerleri ve tesbitlerin dayandırıldığı
kaynaklar bakımından nazmı kudretli bir hekimin kaleminden çıktığı izlenimi
uyandırmaktadır. Şuuri lakabının ve hekim zannının da bu eserden mülhem
olduğunu düşünmekteyiz.
“Aczin ikrar eylemek hayli hünerdir arife,
Bilmediğin bilmemek cehliyle olur şöhreti.”
beyti nazmının kudretine misaldir.
Eserin müellif nüshasının 4a sayfasında: “Ta’dil-i Emzice”ismiyle mülakkap ve
mükenna kılındı.” ibaresi bulunmaktadır. “Ta’dil’ül-Emzice” olarak transkripti
hatalıdır.
Günümüzde sadece musikiye yönelik bölümleri üzerinde kapsamlı çalışmalar
yapılan eserin, günümüzde gözden kaçırılmış bazı bölümlerinden bazılarına
değinilecektir.
Anahtar Kelimeler: Halk sağlığı, hamam, mücevher, çiçek, beslenme, bitki.
Summary
As understood from the phrase in page 61a of “Ta’dil-i Emzice, “Allah Hu’s glory
is the Mighty, the Supreme, has not created any unnecessary object among Hu’s
deigned things to the universe.” It is a book written in prose, on the effects of the
things that the All-mighty Allah has deigned, on the temperaments of the humans.
Since Şuuri Hasan Çelebi has brought proofs with couplets and quatrains of which
he gives importance to the musiquality of their vocabulary, the work has taken place
in the minds as poetry.
According to the record at the end of the book that was written in H. (according to
islamic calender)1088/Greg.1672-1673, it is understood from the phrase “Very
Generous Grand Vizier, Honourable Mustafa Paşa” that the work has been com-
pleted for the Merzifonlu Kara Mustafa Paşa.
The copyright date of this work and the death date of Şuuri which has been declared
as 1639 in some other works is contradictory. Manfred Götz, while introducing
copies of writing, has recorded the author's death date as H.(according to islamic
calender) 1105 / Greg. September 2, 1693. 1639-1693 difference may be caused by
a typing error during transcription.
It is understood from the foreword of his dictionary and other texts that Şuuri Hasan
Çelebi is a writer, poet and the author of the most comprehensive Persian-Turkish
dictionary up to his period which is well known under the name "Ferheng-i Şuuri".
The text of Şuuri Hasan Çelebi (who is recorded to direct his studies toward musical
therapy in the Darüşşifa in Edirne) containing information related to music,
recorded in “Ta’dil-i Emzice as well, is hanging on the wall of Daruşşifa. However,
he is not mentioned in the list of “Famous physicians who has worked in Daruşşifa".
In the Ottoman Empire, the non-physician intellectuals have known to have
authored works on medicine. “Tervihü’l-Ervah” which is a medical book written in
verse was written by Ahmedi (poet), “Müfredat-ı Tıbb (Feraidü’l-Müfredat)” was
written by Yirmi Sekiz Çelebi Mehmed Efendi, “Risaletü’t-Tıbb” by Selahaddin
Efendi (mathematician) and “Menafi-i Bişumar” by Mahmud Paşa b. Hüseyin Paşa.
From the point of traditional medicine values and the resources that the determina-
tions are based on,“Ta’dil- Emzice” gives the impression that it comes from the pen
of a physician whose poetry is strong. We think that the sobriquet “Şuuri” and the
presumption that he was a physician is inspired from this work.
“The profess of insolvency is a highly skill for the wise, His fame occurs with the
ignorance of not knowing what he doesn’t know”
Couplet above is a sample to the strength of Şuuri’s poetry. The expression; “Its
named and tagged as: Ta’dil-i Emzice.”, exists on page 4a of the author copy of the
work. Transcription as "Ta'dil'ül-Emzice" is incorrect.
Some portions of the work (on which comprehensive studies were carried out only
on the sections that are related to music), which has been missed or overlooked
recently, will be referred to.
Dostları ilə paylaş: |