Geçmişten Günümüze Homeopati
Homeopathy; From the Past to the Present
Zeynep SÜMER* Gülay YILDIRIM **
*Prof.Dr.Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji AD,SİVAS.
drzeynepsumer@gmail.com
**Yrd.Doç.Dr.Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik
AD,SİVAS.gyildirimg@gmail.com
Özet
Homeopati vücudun doğal şifa sistemini tetikleme amacı ile yüksek oranda
seyreltilmiş maddelerin tablet formlarının verilerek bireysel tedaviyi içeren tıbbı bir
sistemdir. Özellikli semptomlara bağlı olarak, bir homeopat her hasta için ona en
uygun ilacı eşleştirir.
Tedavi Prensibi "benzer benzeri tedavi eder" kuralı hipokrata kadar uzanmaktadır
(460-377BC) ama mevcut haliyle homeopati yaygın olarak dünyada 200 yıldan
buyana kullanılmaktadır.
Basit bir deyişle herhangi bir madde sağlıklı insan verildiğinde görülen semptomlar,
benzer belirtiler gösteren hastaları tedavi edebilir demektir.
Homeopati 'nin temelleri Dr Samuel Hahnemann’nın (1755-1843) bulguları,
öğretileri ve yazılarına dayanmaktadır. Hahnemann 1779 yılında tıp fakültesinden
mezun ve kendi tıbbi tecrübelerini uygulamaya başladı. ilk homeopatik
uygulamalarına 1790 yılında başladı.
Başkalarınada bu yeni şifa yöntemini öğretti ve homeopati hızla Almanya'dan
kıtanın geri kalana yayıldı. 1829 tarafından Hahnemann Avrupa çapında ünlü oldu.
1813 yılında tifüs salgını sırasında Hahnemann 180 olgudan 179’unu tedavi etti.
WHO, Dünya Sağlık Teşkilatı tahminlerine göre günümüzde 500 milyon kişi
homeopati ile tedavi olmaktadir. Homeopati çağdaş tıpdan sonra en çok tercih
edilen tedavi sistemi olarak 2. sıradadır.
1800 lerin sonlarına doğru Amerika’da ilk homeopatik tıp fakültesi kuruldu.
Ülkemiz homeopatiyle yeni yeni tanışmaktadır. Bu yöntemin hasta sağlığının neres-
inde yer alacağını bilmiyoruz.
Summary
Homeopathy is a system of medicine which involves treating the individual with
highly diluted substances, given mainly in tablet form, with the aim of triggering the
body’s natural system of healing. Based on their specific symptoms, a homeopath
will match the most appropriate medicine to each patient.
The principle of treating “like with like” dates back to Hippocrates (460-377BC)
but in its current form, homeopathy has been widely used worldwide for more than
200 years.
In simple words, it means that any substance, which can produce symptoms in a
healthy person, can cure similar symptoms in a person who is sick.
Homeopathy's roots emerge from the findings, teachings and writings of Dr. Samuel
Hahnemann (1755-1843). Hahnemann graduated from medical school in 1779 and
started his own medical practice. He soon began his first
homeopathic experiments
in 1790
He taught others his new method of healing and soon homeopathy spread from
Germany to the rest of the continent. By 1829, Hahnemann was famous throughout
Europe. During a typhus epidemic in 1813, Hahnemann cured 179 of 180 cases.
The World Health Organization estimates that homeopathy is used by 500 million
people worldwide, making it the second most widely used medicine in the world.
The first homeopathic medical school has been established in the United States
towards the end of 1800.
Our country newly introduced with homeopathy. We don't know where this would
take place in the treatment of.
El- Kanun fi’t Tıbb’ın 1000. Yılında İbn-i Sina’nın Milliyeti
ile İlgili Devam Eden Tartışmalar Hakkında…
About the Ongoing Discussions of Avicenna’s Nationality on
the 1000th Year of El- Kanun fi’t Tıbb
Çağrı Zeybek ÜNSAL, Nüket Örnek BÜKEN*
**Prof.Dr.Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Hacettepe Biyoetik Merkezi
06100 Sıhhiye - Ankara/ Türkiye
e-mails:
Prof. Dr. Nüket Örnek Büken: nuketbuken@hotmail.com
Çağrı Zeybek Ünsal: zeybek.cagri@gmail.com
Özet
Bilindiği üzere Batı’ da Hekimlerin Prensi “Avicenna” olarak anılan İbn-i Sina ile
ilgili dünya literatüründe pek çok makale yazılmıştır. İbn- i Sina’ nın Türk mü yoksa
İranlı mı olduğu konusundaki tartışmalar günümüze kadar süregelmiştir. Sosyal
bilimler açısından yapılan çalışmalara bakıldığında İbn-i Sina’ nın 980’de Buhara
yakınlarında Afşana Köyü’nde doğmuş olması ve o dönem o bölgede Türk
hükümetlerinin hakim olması, Ali Emiri Kütüphanesi’nde 685 numaradaki yazma
eserde varak 219 a’da Türkçe bir şiir yazmış olması ve İbn- i Sina’ nın kafatası
incelenerek antropolojik karakterinin Alpli insan (homo alpinus) olduğunun tespit
edilmiş olması gibi nedenler İbn-i Sina’ nın Türk olduğuna dair birer kanıt olarak
gösterilmiştir. Aynı zamanda Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu tarafından 1970
yılında İbn-i Sina’ nın kafatasının bir fotoğrafı üzerinden yapılan antropolojik
çalışma sonucunda, İbn-i Sina’ nın Türk olduğuna 1976 yılındaki bildirisinde yer
verilmiştir. Öte yandan, İbn-i Sina’ nın yaşadığı dönemde bilim dilinin Arapça
olması ve İbn- i Sina’ nın Hamedan’ da 1037 yılında ölmüş olması İbn- i Sina’ nın
İranlı olduğunun kabulü için yeterli görülmemiş ve tartışılmıştır.
Bu çalışmamızda İbn-i Sina’ nın yüzünün neye benzediğine ilişkin 2014 yılında
yapılan bir yeniden yüzlendirme çalışması, uzman görüşleri ile birlikte
değerlendirilmiş, yeniden yüzlendirme ile ortaya çıkarılan İbn-i Sina’ nın resmi
dikkate alınarak, farklı yöntemler kullanıldığında aynı sonucun elde edilip
edilemeyeceği tartışılmıştır.
“Kanun” un 1000. Yılını kutladığımız bu yıl bu tartışmaları gündeme getirmek ve
açıklamak arzusundayız.
Summary
It is well known that there are many articles in the literature related to Avicenna who
is also known as “The prince of Physicians” in Western Culture.It has been
discussed for many years and yet even today is still a point of dispute whether
Avicenna is a Persian or a Turk. For a long time Ibni Sina was considered an Arab,
at the present the most widely accepted opinion seems to be that he is Iranian. The
contemporary Turkish scholars consider him to be a Turk.
According to the findings of social studies about Avicenna, it has determined that
there are evidence about the nationality of Avicenna. Borning in a village of Afşana
near Bukhara,Turkish governments’ sovereignty during his life time period in that
geographical area, having a Turkish poem written in a book 685no, 219a at the Ali
Emiri Library, Avicenna’s skull which has an antropological character just as
Alpine people (homo alpinus) have all been shown as evidences for Avicenna being
a Turk. He has also been mentioned as a Turk in a presentation of Prof. Dr. Şevket
Aziz Kansu in 1976 according to his antropological studies on the photograph of
Avicenna’s skull that was obtained in 1970s. On the other hand, the facts that Arabic
was used during his lifetime period as a scientific language, and that he died in 1037
in Hamedan was not found to be sufficient to conclude that he was a Persian and
thus has been discussed for years.
In this study, a facial reconstruction study of Avicenna’s skull that was completed in
2014, together with expert opinions were evaluated in order to define if it is possible
or not to draw the same picture when different methods were used.
Since we are celebrating the thousandth year of El-Kanun fi't-Tıbb this year, we
would like to remind and explain these discussions mentioned above.
176
El- Kanun fi’t Tıbb’ın 1000. Yılında İbn-i Sina’nın Milliyeti
ile İlgili Devam Eden Tartışmalar Hakkında…
About the Ongoing Discussions of Avicenna’s Nationality on
the 1000th Year of El- Kanun fi’t Tıbb
Çağrı Zeybek ÜNSAL, Nüket Örnek BÜKEN*
**Prof.Dr.Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Hacettepe Biyoetik Merkezi
06100 Sıhhiye - Ankara/ Türkiye
e-mails:
Prof. Dr. Nüket Örnek Büken: nuketbuken@hotmail.com
Çağrı Zeybek Ünsal: zeybek.cagri@gmail.com
Özet
Bilindiği üzere Batı’ da Hekimlerin Prensi “Avicenna” olarak anılan İbn-i Sina ile
ilgili dünya literatüründe pek çok makale yazılmıştır. İbn- i Sina’ nın Türk mü yoksa
İranlı mı olduğu konusundaki tartışmalar günümüze kadar süregelmiştir. Sosyal
bilimler açısından yapılan çalışmalara bakıldığında İbn-i Sina’ nın 980’de Buhara
yakınlarında Afşana Köyü’nde doğmuş olması ve o dönem o bölgede Türk
hükümetlerinin hakim olması, Ali Emiri Kütüphanesi’nde 685 numaradaki yazma
eserde varak 219 a’da Türkçe bir şiir yazmış olması ve İbn- i Sina’ nın kafatası
incelenerek antropolojik karakterinin Alpli insan (homo alpinus) olduğunun tespit
edilmiş olması gibi nedenler İbn-i Sina’ nın Türk olduğuna dair birer kanıt olarak
gösterilmiştir. Aynı zamanda Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu tarafından 1970
yılında İbn-i Sina’ nın kafatasının bir fotoğrafı üzerinden yapılan antropolojik
çalışma sonucunda, İbn-i Sina’ nın Türk olduğuna 1976 yılındaki bildirisinde yer
verilmiştir. Öte yandan, İbn-i Sina’ nın yaşadığı dönemde bilim dilinin Arapça
olması ve İbn- i Sina’ nın Hamedan’ da 1037 yılında ölmüş olması İbn- i Sina’ nın
İranlı olduğunun kabulü için yeterli görülmemiş ve tartışılmıştır.
Bu çalışmamızda İbn-i Sina’ nın yüzünün neye benzediğine ilişkin 2014 yılında
yapılan bir yeniden yüzlendirme çalışması, uzman görüşleri ile birlikte
değerlendirilmiş, yeniden yüzlendirme ile ortaya çıkarılan İbn-i Sina’ nın resmi
dikkate alınarak, farklı yöntemler kullanıldığında aynı sonucun elde edilip
edilemeyeceği tartışılmıştır.
“Kanun” un 1000. Yılını kutladığımız bu yıl bu tartışmaları gündeme getirmek ve
açıklamak arzusundayız.
Historical Development of Pharmacy in the Era of Islamic
Medicinal Science
Tajuddin TAJUDDIN
Professor Dr. and Chairman, Dept. of Saidla (Pharmacy), Faculty of Unani
Medicine, Aligarh Muslim University, Aligarh-202002 (INDIA)
e-mail:drtajuddinamua@yahoo.com
Summary
It is evident from the history of Islamic Science that pharmaceutical knowledge was
also developed as one of the most important theme of Islamic Medicine. Alongwith
the progress of medicine there were remarkable developments in Pharmacy. As
expert organizers of knowledge these were the Arabs who laid the foundation which
subsequently helped develop foundry techniques and chemical processes of present
day pharmaceutical sciences. Manuscripts of Greek on the subject were translated
into Arabic. The first Pharmacopoeia was written by Sabur bin Sahl (d 869).
Another physician Al-Kindi (d 873) made important contribution and created easy
to use table that pharmacists could refer to when filling out prescriptions. The first
Pharmacy was established in Baghdad in 754 CE with the system of inspecting the
apothecaries to ensure purity and quality of manufacturing drugs.
Jabir Ibn Hayyan (d 815) who contributed to pharmacy as a chemist introduced
many chemical substances like Tincture, Nitric acid,
Hydrochloric acid and Aquar-
egia alongwith the laboratory equipments like Alembic and Retort. The famous
physician and compiler of Pharmacy Zakaria Razi (d 925) introduced many tools
such as mortar and pestle that are still used by pharmacist. His last two Alchemical
texts are example of his rational approach and knowledge of technical procedures.
Al-Biruni (d 1048) defined the pharmacists and their profession. He wrote a magnus
opus on the subject Kitabus Saidna Fit Tib and firstly promoted the idea of
academic training of students to possess pharmacy knowledge. Al-Zahrawi of Spain
made pioneering development in the preparation of medicines by using Sublimation
and Distillation methods. Saeed ibn Rabbihi (d 960) was a pharmacist physician of
Cordoba.
The works of Arabian Scholar on the subject is available either as separate
treatise or as sections of large encyclopedia of Medicine.The paper shall focus on
brief historical overview of the progressive development of pharmacy particularly
in the Arabian period and the familiar works of Islamic Scholars that influenced the
pharmaceutical science will be discussed in detail.
Summary
It is well known that there are many articles in the literature related to Avicenna who
is also known as “The prince of Physicians” in Western Culture.It has been
discussed for many years and yet even today is still a point of dispute whether
Avicenna is a Persian or a Turk. For a long time Ibni Sina was considered an Arab,
at the present the most widely accepted opinion seems to be that he is Iranian. The
contemporary Turkish scholars consider him to be a Turk.
According to the findings of social studies about Avicenna, it has determined that
there are evidence about the nationality of Avicenna. Borning in a village of Afşana
near Bukhara,Turkish governments’ sovereignty during his life time period in that
geographical area, having a Turkish poem written in a book 685no, 219a at the Ali
Emiri Library, Avicenna’s skull which has an antropological character just as
Alpine people (homo alpinus) have all been shown as evidences for Avicenna being
a Turk. He has also been mentioned as a Turk in a presentation of Prof. Dr. Şevket
Aziz Kansu in 1976 according to his antropological studies on the photograph of
Avicenna’s skull that was obtained in 1970s. On the other hand, the facts that Arabic
was used during his lifetime period as a scientific language, and that he died in 1037
in Hamedan was not found to be sufficient to conclude that he was a Persian and
thus has been discussed for years.
In this study, a facial reconstruction study of Avicenna’s skull that was completed in
2014, together with expert opinions were evaluated in order to define if it is possible
or not to draw the same picture when different methods were used.
Since we are celebrating the thousandth year of El-Kanun fi't-Tıbb this year, we
would like to remind and explain these discussions mentioned above.
177