VAKA-2: 51 yaşında kadın hasta adet düzensizliği, sırt ve bel
ağrısı şikayeti ile kadın doğum kliniğine başvurdu. Uterusta
ve servikste kitle saptanarak endoserviks biyopsisi yapıldı.
Patolojisi non-Hodgkin lenfoma, diffüz büyük B hücreli,
CD 20 (+), bcl-6 (+), keratin (-), CD 10 (-), MUM 1 (-) olarak
saptandı. Bilateral hidroureteronefroz nedeniyle nefrostomi
uygulandı. PET/BT’de tüm iskelet sisteminde, her iki akciğer
parankiminde ve karaciğerde metastazla uyumlu multipl
odaklar, parasternal, sol hiler, batında paraaortik ve inguinal
bölgelerde çok sayıda hipermetabolik lenf nodları, pelvisin
tamamamını dolduran alt abdominal bölgeye uzanım gösteren
dev kitle (şekil 1) saptandı. Kemik iliği biyopsisinde de tutulum
olması üzerine hastaya R-CHOP kemoterapisi başlandı. 3 kür
sonra bilateral nefrostomileri kapatıldı ve 4 kür sonraki PET/
BT’sinde regresyon (şekil 1) saptandı.
Sonuç:
Hematolojik maligniteler pek çok organda tutulum yapabilir ve
özellikle kadın hastalarda jinekolojik acil tablolar ile hastaları
doktora getirebilir.
EP-144
OTOLOG PERİFERİK KAN KÖK HÜCRE TRANSPLANTASYONU
SONRASINDA RELAPS GELİŞEN HODGKİN LENFOMA
OLGULARINDA BRENTUXİMAB VEDOTİN (SGN-35)
KULLANIMI
GÖKHAN ERDEM
1
, NURİ KARADURMUŞ
1
, ŞÜKRÜ ÖZAYDIN
1
,
ALPER ÖZGÜR KARACALİOĞLU
2
, CENK YEĞİNER
3
, MUSTAFA
ÖZTÜRK
1
, SELMİN ATAERGİN
1
, OKAN KUZHAN
1
, ERKAN
ARPACI
1
, TÜRKER ÇETİN
4
, ORAL NEVRUZ
4
, FİKRET ARPACI
1
1
KEMİK İLİĞİ TRANSPLANTASYON MERKEZİ, GÜLHANE ASKERİ
TIP AKADEMİSİ, ETLİK, ANKARA
2
NÜKLEER TIP BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK,
ANKARA
3
HALK SAĞLIĞI BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK,
ANKARA
4
HEMATOLOJİ BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK,
ANKARA
Amaç:
Hodgkin lenfoma (HL) hastalarının %15-30’da konvansiyonel
tedavilerle uzun süreli remisyon sağlanamamaktadır.
Başlangıçtaki kombine kemoterapiye yanıt vermeyen nüks
ya da progresyon gösteren bazı vakalar için, Otolog periferal
kan kök hücre transplantasyonu (OPKKHT) küratif bir tedavi
olabilmektedir. Ancak OPKKHT bu tür vakaların yaklaşık %50’de
etkili olabilmektedir. Brentuximab vedotin seçici olarak, CD30
pozitif hücrelerin apopitotik ölümünü uyarmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
OPKKHT sonrası relaps olan HL hastalarında Brentuximab
vedotinin etkinlik ve güvenilirliğini değerlendirdik. Hastalara
1.8 mg/kg Brentuximab vedotin 30 dakikalık infüzyonla her 3
haftada bir 10 siklusa kadar verildi. Çalışmanın primer sonlanım
noktası objektif yanıt ve toksisiteyi saptamaktır.
Bulgular:
Çalışmaya median yaşı 25 olan (18-25 yaş) 4’ü erkek 5 hasta
katıldı. Hastalar daha önceden OPKKHT hariç median 4 farklı
hat (3-5) kemoterapi kullanmışlardı. Hastaların %80’i primer
refrakter hastalığa sahipken, %80’i en son tedavilerine
yanıt vermeyen olgulardı. %80 hastada tümörde regresyon
saptanırken, total objektif yanıt oranı % 40 (n=2), parsiyel
remisyon (PR) 2 hastada görüldü. Tedaviyle ilişkili en sık yan
etki olarak alopesi, karın ağrısı, yorgunluk, uykusuzluk ve ishal
gözlendi. Grad 3 ve üzeri düzeyinde görülen yan etkiler olarak,
≥ % 60 hastada görülen yorgunluk, uykusuzluk, artralji ve ishal
saptandı.
Sonuç:
Tolere edilebilir yan etki profiliyle Brentuximab vedotin,
OPKKHT sonrası relaps gelişen HL olgularında tek ajan olarak
kullanıldığında hastaların %40’da objektif tedavi yanıtını
sağlamıştır. Daha önceden yoğun tedavi almış bu çalışma
grubunda, 5 hastanın 2’de (%40) PR ve tümör regresyonu
ayrıca hastaların %80’de klinik düzelme sağlandı.
EP-145
RICHTER SENDROMU
MERAL GÜNALDI
1
, MELEK ERKİŞİ
1
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR
1
,
BERNA BOZKURT DUMAN
2
, VEHBİ ERÇOLAK
1
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BİLİM DALI
2
ADANA NUMUNE EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ ONKOLOJİ
BÖLÜMÜ
Amaç:
Kronik lenfositik lösemi/küçük hücreli lenfoma (KLL/SLL),
düşük gradeli malign lenfomalardır. Zamanla yüksek gradeli
lenfomalara dönüşebilirler. En yaygın dönüşüm diffüz büyük
B hücreli lenfomaya olabilmektedir. Bazen %0.1-0.5’inde
multipl myelom veya Hodgkin lenfomaya (HL) dönüşüm
olabilir ve Richter Sendromu (RS) olarak adlandırılır. Biz Richter
Sendromu olan bir olguyu ve yönetimini paylaşmak istedik.
Kronik lenfositik lösemi/küçük hücreli lenfoma (KLL/SLL),
düşük gradeli malign lenfomalardır. Zamanla yüksek gradeli
lenfomalara dönüşebilirler. En yaygın dönüşüm diffüz büyük B
hücreli lenfomaya olabilmektedir. Bazen %0.1-0.5’inde multipl
myelom veya Hodgkin lenfomaya (HL) dönüşüm olabilir ve
Richter Sendromu (RS) olarak adlandırılır.
206
Gereç ve Yöntem:
Biz Richter Sendromu olan bir olguyu ve yönetimini paylaşmak
istedik.
Bulgular:
61 yaşında erkek hasta, halsizlik, kemik ağrıları, terleme
şikayetiyle başvurdu. Muayenesinde dev splenomegali
saptandı. Hastanın WBC: 36.5, Lym: 30.1 -%82, Neu: 4.4,
Hb:5.9 gr/dl, Hct:21, Plt: 157. Kemik iliği biyopsisinde; Kronik
Lenfoproliferatif hastalık, KLL ile uyumlu, CD20, CD5 ve
CD23 (+) saptandı. Flow sitometrisi yapıldı (Tablo 1). 3 kür
CVP (Siklofosfamid 400 mg/m2, Vinkristin 1.4 mg/m2,
Prednisolone 100 mg/m2) uygulandı. Yanıt olmaması üzerine
Fludarabin 830mg/m2+Rituksimab 375mg/m2 6 kür tedavi
uygulanarak remisyon sağlandı. Takipteki hasta, 6. yılda
boyunda kitleyle başvurdu. Tetkiklerinde: WBC: 5.1 , Neu:3.83,
Lym:0.82, Hb:11.4, Hct:33.8, Plt:249 bin. PET-BT sinde; Sol
servikalde konglemere LAP’ler (Suv-Max: 20), dalakta multipl
lezyonlar (Suv: 5-13), Kemiklerde fokal hiperaktif alanlar
saptandı. LN biyopsisi; HL, klasik, mikst sellüler tip, CD20: (-),
CD5(-), CD23: (-), LCA: (-), CD30: (+), CD15(-), CD21: (-), PAX-
5: (+) saptandı. Flow sitometri yapıldı (Tablo 2). HL için ABVD
başlandı. 4 kür tedavi sonrasındaki BT’lerinde; Boyundaki LAP
lerde ve dalaktaki hipodens lezyonlarda regresyon izlendi.
Tedavinin 6 küre tamamlanması planlandı.
Tablo 1:
Yüzey markerları
2005 (%)
2011 (%)
CD20
80
0
CD4
8.2
0.4
CD7
42
0
CD5
91
0.05
CD10
1.0
0.02
CD33
0.07
0.07
Sonuç:
KLL’den HL’ya dönüşüm sık olmaması nedeniyle, bu hastaların
laboratuar, patoloji, klinik ve tedavisinde standart bir yaklaşım
yoktur. Normal HL’lı olgulara göre RS’nda prognozun daha kötü
olduğu bilinmektedir. Bu olgularda kemoterapiye yanıt oranı
%34-%47’dir. MD Anderson Kanser merkezinin retrospektif
verilerinde bu hastalarda; median sağkalımın 8 ay, hastalıksız
sağ kalımın 7 ay olduğu hesaplanmıştır.
Bir çalışmada, öncesinde Fludarabinle tedavi edilen olgularda
transformasyon riski yüksek görülmezken, başka bir çalışmada
Fludarabinin
transformasyonu
arttırdığı
belirtilmiştir.
Ayrıca RS’lu vakalardaki EBV (+)’liğinin tedaviye yön verip
vermeyeceği (Antiviral tedavi?)araştırmaya açık diğer bir
konudur.
EP-146
BİLATERAL PRİMER ADRENAL NON-HODGKİN LENFOMA
VEHBİ ERÇOLAK
1
, İ. OĞUZ KARA
1
, MERAL GÜNALDI
1
,
ÇİĞDEM USUL AFŞAR
1
, ŞEYDA ERDOĞAN
2
, MELEK ERGİN
2
,
ARBİL AVCI AÇIKALIN
2
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BİLİM DALI
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ ANA
BİLİM DALI
Amaç:
Non-Hodgkin Lenfomanın (NHL) adrenal bezi hastalık seyri
esnasında sekonder olarak yaklaşık %25 tuttuğu bilinmektedir.
Adrenal bezi tutan primer lenfoma ise nonsekretuvar adrenal
tümörlerin oldukça nadir bir nedenidir. Sekonder adrenal bez
tutulumları genelde unilateral iken, primer adrenal lenfomalar
sıklıkla bilateraldir. Primer adrenal bez lenfomaları arasında en
sık diffüz büyük B hücreli lenfomadır.
Gereç ve Yöntem:
Nadir görünmesi nedeniyle Primer Adrenal Lenfomalı bir
olguyu paylaştık.
Bulgular:
62 yaşında erkek hastaya karın ağrısı nedeniyle araştırılırken
yapılan batın USG’de sağ sürrenal54 mm, sol sürrenal66
mmhipoekojen kitleler saptanmış. Hastaya bu USG sonucuna
göre batın CT yapılmış, sol sürrenal glandda 93x60 mm, sağ
sürrenal glandda58 mmçapa ulaşan düzensiz sınırlı hipodens
kitle lezyonu saptanmış. Hormon tetkiklerinde nonfonksiyone
olduğu anlaşılan sürrenal kitleler için sol sürrenalektomi yapıldı.
Hastanın patoloji sonucu NHL, Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma
olarak raporlandı (LCA(+),CD20(+) CD3(-)(şekil1-2). PET-CT’de
sol taraftaki dev boyutlu olmak üzere her iki sürrenalde
bezde ileri derecede hipermetabolik kitle lezyonu, sol
mezenterik bölgede ve retrocrural alanda metastazlarla
uyumlu hipermetabolik LAP’lar saptandı (Şekil-3). Hastaya
R-CHOP kemoterapisi 6 kür verildi. 4 kür sonrasında yapılan
PET-CT’de malignite lehine bulgu saptanmadı (Şekil-4).
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
207
Sonuç:
Primer Adrenal NHL’lar nadir, daha çok ileri yaşta (ortalama
yaş:68 ) ve erkeklerde biraz daha baskın görülmektedir. Prognoz
genelde kötüdür. Kötü prognostik faktörler ileri yaş, tümöral
kitlenin büyüklüğü, bilateral adrenal tutulum, LDH düzeyi,
diğer organların tutulumu ve başvuru esnasında adrenal
yetmezliktir. Tedavisinde cerrahi, kombinasyon kemoterapisi
ve radyaterapi modaliteleri olsada bilateral adrenalektomi,
adjuvan radyoterapi yeri tartışmalı ve net değildir. Diğer
malignensilerin yokluğunda ve nodal tutulum olmaksızın
sürrenal kitlelerde primer adrenal lenfoma akılda tutulması
gereken bir tanı olmalıdır.
EP-147
BURKİTT VE LENFOBLASTİK LENFOMALI HASTALARDA
1.NCİ REMİSYONDA KONVANSİYONEL KEMOTERAPİ İLE
KONSOLİDASYON AMAÇLI YÜKSEK DOZ KEMOTERAPİ VE
OTOLOG PERİFERİK KÖK HÜCRE NAKİL SONUÇLARININ
KARŞILAŞTIRILMASI: LENFOMA MYELOMA ÇALIŞMA GRUBU
RETROSPEKTİF ÇALIŞMA SONUÇLARI
ŞÜKRÜ ÖZAYDIN
1
, MUSTAFA ÖZTÜRK
1
, BAŞAK OYAN
2
,
MURAT ÖZBALAK
3
, FİKRET ARPACI
1
, SEMRA PAYDAŞ
4
,
SELMİN ATAERGİN
1
, BURHAN FERHANOĞLU
3
, NECMETTİN
KOÇAK
5
, EMEL GÜRKAN
4
, AHMET ÖZET
6
, İBRAHİM BARIŞTA
2
1
GATA TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TİBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI
3
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BİLİM DALI
4
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI
5
GATA HALK SAĞLIĞI ABD.
6
GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:_Overin_transizyonel_hücreli_tümörü_oldukça_nadir_olarak_saptanmaktadır_ve_tüm_over_tümörlerinin_%2-3’ünü_oluşturmaktadır._Gereç_ve_Yöntem'>Amaç:
Erişkin hastalarda Burkitt lenfoma ve lenfoblastik lenfomanın
optimal tedavisi hala bilinmemektedir. Uzun süreli ve yoğun
kemoterapi protokollerine rağmen kemoterapi sonrası
relapslar sık olmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
Bu retrospektif çalışmada Burkitt ve lenfoblastik lenfomalı
santral sinir sistemi ve kemik iliği tutulumu olmayan
olgularda indüksiyon ve konsolidasyon kemoterapisi sonrası
yüksek doz tedavi(YDT) ve otolog periferik kök hücre
transplantasyonu(OPKHT)(n=21) ile uzun süreli konvansiyonel
kemoterapi(n=39) sonuçları karşılaştırıldı. Yüksek doz kolunda
hastalar indüksiyon kemoterapisi olarak siklofosfamid,
vinkristin, prednisolon, adriamisin, ve/veya L-asparajinazdan
oluşan rejim ardından 2 kür DHAP protokolü ve hazırlama
rejimi siklofosfamid+ total vücut ışınlama uygulamasıyla YDT
protokolü izledi. Konvansiyonel kemoterapi olarak heterojen
1-2 yıl süren protokoller uygulandı.
Bulgular:
Her iki grupta da hastaların %60’dan fazlası Uluslararası
prognostik indekse göre indermediate ve yüksek riskli grupta
yer alıyordu. Her iki grupta yaş, cinsiyet, bulki hastalık, evre,
Burkitt ve lenfoblastik lenfoma oranları arasında anlamlı fark
yoktu. Median takip süresi 32,3 aydı (min-maks: 0-229 ay). YDT
ve uzun süreli yoğun kemoterapi alan grup karşılaştırıldığında;
Tedavi sonrası tam remisyon oranları %76,3 ve %82,1; median
hastalıksız sağkalım 10,4 ay(min-maks:6,1-20,3) ve 10,1 ay(min-
mak:6,3-69,0); bir yıllık genel sağkalım oranı %64,7 ve %74,4 ve
5 yıllık genel sağkalım oranı %50,1 ve %56,7 farklı bulunmadı.
Sonuç:
Yetişkinlerde agresif lenfomalarda 3 aylık sürede uygulanan
yüksek doz kemoterapi seçeneğinin diğer konvansiyonel
yöntemler kadar etkili olduğu ve tedavi süresinin kısalması
açısından daha avantajlı olduğu dikkati çekmektedir.
EP-148
KEMOTERAPİ ALAN LENFOMALI HASTALARDA YAŞAM
KALİTESİ
SAADETTİN KILIÇKAP
1
, DENİZ YÜCE
2
, MUSTAFA ERMAN
2
,
İSMAİL ÇELİK
2
, MUTLU HAYRAN
2
1
CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ PREVANTİF ONKOLOJİ
Amaç:
Kemoterapi yaşam kalitesini olumsuz olarak etkileyebilmektedir.
Çalışmada kemoterapi ile tedavi edilen lenfomalı hastalarda
tedavinin yaşam kalitesi üzerine etkisi araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Tüm lenfomalı hastalara EORTC yaşam kalitesi ölçeği uygulandı.
Aktif olarak kemoterapi ile tedavi edilen hastalar, tedavisi
tamamlanmış lenfomalı hastalar ile karşılaştırıldı.
Bulgular:
Çalışmaya 70’i (%32) aktif kemoterapi alan toplam 218 hasta
alındı. Kemoterapi alan grupta yaş ortalaması 50±16, almayan
grupta ise 50±17 idi. Cinsiyet, komorbid hastalık, serum
albumin düzeyleri gruplar arasında benzer bulundu (p>0.05).
Kemoterapi alan hastalarda performans status (p=0,005)
ve hemoglobin düzeyi (p=0,017) daha düşük idi. Yatarak
tedavi edilen hastaların oranı kemoterapi alan hastalarda
daha fazla idi (%63 vs %32; p<0,001). Yaşam kalitesi skorları
incelendiğinde kognitif, finansal, diyare ve bulantı gibi yaşam
kalitesi skorları kemoterapi ile aktif tedavi edilen ve edilmeyen
grupta benzer bulundu. Genel yaşam kalitesi skoru tedavi alan
grupta anlamlı derecede daha düşük idi (p=0,021). Aynı şekilde
fiziksel (p=0,043), rol, emosyonel, ve sosyal yaşam kalitesi
skoru tedavi verilen hastalarda daha düşük bulundu (p=0,001).
Yorgunluk, dispne ve konstipasyon gibi semptomatik yaşam
kalitesi skorları tedavi almayan grupta daha iyi idi.
Sonuç:
Kemoterapi lenfomalı hastalarda global yaşam kalitesi skoru
yanı sıra hemen hemen tüm yaşam kalitesi skorlarını olumsuz
yönde etkilemektedir.
208
EP-149
UTERUS ADENOSARKOMU : OLGU SUNUMU
SEVİL GÖKTAŞ
1
, MUSTAFA YILDIRIM
1
, UTKU DÖNEM DİLLİ
1
,
DİNÇ SÜREN
2
, BİRSEL TUTUŞ
2
, MUSTAFA YILDIZ
1
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Uterus adenosarkomları uterusun nadir görülen
maligniteleridir. Tüm uterus maligniteleri içerisinde oranı
%2-3 olarak bildirilmektedir. Histolojik olarak bening
karakterde fakat atipik glandular epitel ve sarkomatöz stromal
komponent içerirler.
Gereç ve Yöntem:
Bu yazımızda postmenopozal dönemde vajinal kanama nedeni
ile başvuran ve adenosarkom tespit ettiğimiz hasta nadir
görülen bir olgu olması nedeni ile güncel literatür eşliğinde
tartışılacaktır.
Bulgular:
Post menopozal dönemde bir yıldır zaman zaman lekelenme
şeklinde kanaması ve son zamanlarda olan pelvik ağrı
ile kliniğimize başvuran 67 yaşındaki hastanın jinekolojik
muayenesinde uterus normalden büyük saptandı. Hastaya
total abdominal histerektomi ve bilateral salfingoooferektomi
yapıldı. Patolojik değerlendirmede uterin korpusa sınırlı tümör
izlendi. Mitotik aktivitesi büyük büyütme alanında 14/10 olarak
saptandı. Tümörde %5-10 oranında nekroz, myometriuma fokal
invazyon izlendi. İmmunhistokimyasal incelemede desmin ve
SMA (+) saptandı. Bu bulgularla histopatolojik olarak uterus
adenosarkomu tanısı kondu. Hastanın evreleme amaçlı yapılan
toraks ve abdomen tomografilerinde patoloji tespit edilmedi.
Hasta tedavisiz takip edilmektedir.
Sonuç:
Uterus adenosarkomlarının nadir görülmesine rağmen farklı
klinik seyirleri nedeniyle uterus malignitelerinin ayrıcı tanısında
göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyoruz.
EP-150
PRİMER OVER TRANSİZYONEL HÜCRELİ TÜMÖRÜ
UTKU DÖNEM DİLLİ
1
, MUSTAFA YILDIRIM
1
, MUSTAFA YILDIZ
1
,
SEVİL GÖKTAŞ
1
, MÜJGAN YAZ
2
, MEHMET KARACA
1
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Overin transizyonel hücreli tümörü oldukça nadir olarak
saptanmaktadır ve tüm over tümörlerinin %2-3’ünü
oluşturmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
Pelvik kitle nedeniyle opere edilen hastamızda tespit ettiğimiz
primer over transizyonel hücreli tümör nadir görülen bu tümöre
dikkat çekmek için güncel literatür eşliğinde tartışılacaktır.
Bulgular:
Kasıklarına yansıyan karın ağrısı nedeniyle hastanemize
başvuran 60 yaşında bayan hastaya yapılan pelvik
ultrasonografisinde pelvik bölgede 7,5*9 cm boyutunda
heterojen solid kitle lezyonu saptandı. Rutin laboratuar
değerleri normal sınırlarda olan hastaya hastanemizde
TAH+BSO+regional LND+ omentektomi+ parsiyel barsak
rezeksiyonu operasyonu yapıldı. Histopatolojik incelemede aynı
taraf tubayı invaze ederek içine alan uterin korpus serozasında
ve seroza altı yüzeyel miyometriyumda invazyon göstern
maling karakterde lezyon tespit edildi. İmmunhistokimyasal
incelemede CK7, EMA, Cyclin D1, CA125 WT-1, pozitif olarak
saptandı. P-53 %50-70 (+/++/+++) olup retikulum ile adalar
halinde yerleşim izlendi.Paraaortik 1 adet lenf nodunda
metastaz tespit edildi. İmmunhistokimyasal boyanma paterni
ve histopatolojik bulgular ile primer over transizyonel hücreli
tümörü olarak değerlendirildi. Hastaya paklitaksel karboplatin
kombinasyon kemoterapisi başlandı. Hastanın tedavisi devam
etmektedir.
Sonuç:
Primer over transizyonel hücreli tümörü nadiren görülmekle
birlikte over malingnitelerinin ayrıcı tanısında göz önünde
bulundurulmalıdır.
EP-151
OVER KANSERİNİN CİLT METASTAZI: NADİR BİR
PREZENTASYON
İDRİS YÜCEL
1
, DİLEK ERDEM
1
, BAHİDDİN YILMAZ
1
, GÜZİN
DEMİRAĞ
1
, MEHMET KEFELİ
2
, YASEMİN KEMAL
1
, FATİH
TEKER
1
1
ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
2
ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ
ANABİLİM DALI
Amaç:
Cilt, metastaz açısından nadir yerlerden biridir. Bu vakanın
amacı; over kanserinin cilde metastazının olduğu bir olguyu
sunmaktır.
Gereç ve Yöntem:
Vaka: 63 yaşında postmenapozal kadın hasta; 07/2006 ‘da yaygın
asit ve tomografide omental kek hali ile tetkik edildi. Laparatomi
yapılan ve yaygın peritoneal karsinomatozis nedeniyle yalnızca
peritoneal biopsi alınan hastanın patolojik tanısı overden
kaynaklandığı düşünülen seröz adenokarsinom infiltrasyonu
olarak geldi, tümör kötü diferansiye idi. Over kanseri tanısı ile 6
kür cisplatin+cyclophosphamide kemoterapisi sonrası optimal
sitoredüksiyon yapılan hastanın patolojisinde yalnızca sağ
overde seröz adenokarsinom infiltrasyonu saptandı; omentum
bulguları tümör regresyonu ile uyumluydu. İntraperitoneal
kemoterapinin ardından takibe alınan hasta, 05/2009’da
progrese oldu. 12 hafta haftalık topotekan tedavisi sonrası
görüntülemelerinde tümör saptanmadı ancak 10/2009’da CA-
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
209
125 yükselmesi ve batın CT’de nüks saptanması üzerine 12
hafta haftalık paklitaksel verildi. 3 ay takip edildi. 03/2010’da
progrese olan hastaya, lipozomal doxorubicine verildi ancak
hasta 3 kür sonra progrese oldu ve 6 kür cisplatin+gemcitabine
verildi. Kontrol görüntülemeleri tümörsüz olan hasta
04/2011’de nüks sonrası haftalık carboplatin aldı; 12 haftanın
sonunda stabil hastalık olması üzerine toplam 24 haftaya
tamamlandı. Tanıdan itibaren 62 ay sonra sol inguinal bölgede,
ciltten kabarık papüler mor renkli herpetiform şeklinde her
biri 3-5 mm multipl lezyonlar belirdi. Alınan biopsi, overin
seröz adenokarsinomu metastazı ile uyumlu geldi. Hastada
son tedavi sonrası progresyon devam etmesi üzerine ve
tüm tedavileri alıp, performansı uygun olmadığından tedavi
kesilerek palyatif izlem önerildi. Hasta, cilt metastazları sonrası
5 aydır hayatta ve destek tedavisi altındadır.
Dostları ilə paylaş: |