Siyasi Bİr fiGÜr olarak cemal abdül nasir kabyl Yerkiman Giriş


Süveyş Kanalı’nın Millîleştirilmesi ve Süveyş Krizi



Yüklə 51,22 Kb.
səhifə7/9
tarix28.04.2022
ölçüsü51,22 Kb.
#56603
1   2   3   4   5   6   7   8   9
nasır 2

1956 Süveyş Kanalı’nın Millîleştirilmesi ve Süveyş Krizi

Süveyş Kanalı neden önemli ve Cemal Abdül Nasır için neden önemlidir. Asılında Süveyş Kanalı bir Fransız şirketi tarafından yapılmış ve 17 Kasım 1869’da deniz trafiğine açılmıştır. İşletmesini de Fransız şirketinin yapmış olduğu kanalın diğer ortağı Mısır Devletidir. Ekonomik sıkıntıya giren Mısır Hükümeti hisselerini İngiltere’ye satınca Fransızların Kanal’daki ortağı İngilizler olmuştur. İngiltere’nin 1882’de Mısır’ı işgali Kanal’daki konumunu daha da güçlendirmiştir (Armaoglu, 2005, s.492). 1888 Yılında ise Süveyş kanalı savaş ve ticaret gemilerine açık hale gelecek yine de Osmanlı denetiminde kalacak şeklinde bir karar alınmıştır. Akdeniz’i Kızıldeniz’ine bağlayan bu kanal önemi sebebiyle İngiltere’nin Ortadoğu’dan çekilmesi gündeme gelince İngiltere burayı gözden çıkaramamış, 1951 yılında BM’nin İsrail’e bu kanalı açması da Nasır’ın buraya önem vermesinin bir sebebidir. Ayrıca bu körfezin önemi gelişen sanayi ve teknoloji ile petrolün değer kazanması ve buradan Birleşik Arap emirliği Fransa gibi birçok Avrupa devletinin petrol yolu olmasıdır.

Süveyş Kanalı her zaman stratejik öneme sahip olmuştur. Ancak esas önemi 1947’e kadar İngiltere’nin Hindistan’a giden yolunu korumaktan geçerken, günümüzde basta petrol olmak üzere uluslararası gemi taşımacılığı ve ticaret açısından Avrupa ve Asya arasındaki trafiğin yükünü taşımaktadır. Bir kritik tıkanıklık olabileceği nokta olarak görülmektedir. Nasır’ın Batılı güçlerle karsı karsıya gelmesinin en önemli sebeplerinden biri de millîleştirme politikasıdır. 1956 Süveyş Kanalı millîleştirmesi de en başlıca meseleydi. (Diriöz, 2012, s.85).

Süveyş konusundaki anlaşma 19 Ekim 1954’te imzalandı. Buna göre 1936 antlaşması sona eriyordu ve İngiliz kuvvetleri 20 ay içinde Mısır topraklarından “tamamen” çekileceklerdi. Ancak bu antlaşma fazla uzun sürmemiş Bağdat Paktı ile beraber başlayan gelişmeler Süveyş konusunda yeni bir patlamaya sebep olmuştur. (Armaoğlu, 1994, s.496). Sovyet ile yakın ilişkilere girmesine zemin hazırlayan İngiltere ve ABD Nasır’ın silah yardımını komünizm ideolojisine destek olduğu gerekçesiyle reddetmeye devam etmiş. Nasır’ın Arap ülkeleri üzerindeki olumlu etkisi de aynı zamanda bu emperyalist güçleri rahatsız etmiştir. Çünkü Cezayir’in bağımsızlık savasını desteklediği gibi çevre coğrafyada bulunan ve emperyalizm altında yaşayan Arap ülkelerinin de kurtuluşlarına bir yeşil ışık yakması bu devletler üzerinde hegemonya kurmaya çalışan Fransa, İngiltere ve ABD’nin hoşuna gitmemiştir.

Aynı şekilde Birleşik Arap emirliğinin de İsrail karşıtı militanlara destek sağladığı için yardımda bulunmadığı da söylenebilir. Bu sebeplerle Nasır Rusya aracılığı ile Çekoslovakya’dan yardım almıştır. Aynı zaman içerisinde ülke ekonomisinin kalkınması için de uğrasan Nasır bir yandan da Avsan Barajı’nın yapımını devam ettirmek istemiştir. Stenden yardımı tam anlamıyla alamayan Nasır mantıklı bir karar vererek Süveyş Kanalı’nı millîleştirmiştir. Tabi bu durum çıkarları olan kimsenin hoşuna gitmemiştir. Nasır bu gücü kendinde bulmuş, SSCB’ye de güvenmiştir. Bu millîleştirme politikası ile verdiği doğru karar ülkesinin kendinden sonraki yıllara yaptığı en büyük yatırım ve ileri görüşlülüğünün bir ispatıdır. Atılılar bu yeni gelişmeden çok endişe etmekle beraber, tutumları farklı olmuştur. En büyük tepki İngiltere’den gelmiş ve İngiltere Nasır’a karşı birtakım tedbirler alınmasını istemiştir.

Nasır, Arap toplumuna vermiş olduğu mesajlarda Batı’nın samimiyetine olan inancının kalmadığını işaret ederek, Çekoslovakya aracılığı ile SSCB’den almış olduğu silahları, mısır, pirinç gibi Mısır mallarıyla ödemek üzere aldıklarını ifade etmiştir. Silahların Demirperde ülkesinden temin edilmesinin Mısır’a komünizm getirmeyeceğinin altını çizerek;

“Ben Rusları tanırım, Mısır’ı İngiliz boyunduruğundan kurtarıp Rus boyunduruğuna vurmak için kurtarmadım. Rusya’ya değil ülkeme hizmet ediyorum.” diyerek mevcut kaygıları yok etmeye yönelik gayretlerde bulunmuştur. (Kiremitçi, 2012, s.60).

Haziran 1956’da Nasır’ın Süveyş Kanalı’nı millîleştirdiğini açıklamasının ardından İngiltere, Fransa ve İsrail kuvvetleri Mısır’a saldırmıştır. 1956 Süveyş Krizi, Eisenhower başkanlığında ABD’nin, Soğuk Savaşın ortasında olunmasına karşı Fransa’yı, İsrail’i ve İngiltere’yi ciddi şekilde uyarıp onlara karsı bir tutum sergilemiştir. Doğu ve Asya- Afrika ülkelerinin de Mısır’ın yanında yer alması, bu gelişmelerin Sovyetler Birliği’nin bölgedeki etkisini arttıracağından kaygı duyan ABD’nin İngiltere ve Fransa’ya baskı yapmasına neden oldu. (Tayyar,2014, s.183).

İsrail’de Ben-Gurion hükümeti 1957’de Sina’dan geri çekilme karşılığında İsrail’in sınır güvenliğini arttırmak amacıyla Sinan’ın bazı bölgelerinin silahsızlandırılmış olması gibi bazı garantiler talep etmiştir. Bu İsrail’in Mısır ile ilerde Camp David’de yürüteceği müzakerelerdeki “Barış’a karşılık Toprak iadesi” prensibinin ilk örneği sayılır. Süveyş krizinden sonraki İsrail ile olan Altı Gün Savaşı (1967) ve Yom Kippur Savaşlarında (1973) da İsrail yeniden Sina yarımadasını hedef alıp Kanal üzerinde de baskı kurmaya çalışmıştır. (Diriöz, 2012, s.85).

Mısır, savaş sonrasında ülkede var olan ve özel sektörün temelini oluşturan tüm İngiliz ve Fransız şirketlerini millîleştirmiştir. Savaş sonrasında eline geçen pek çok banka, şirket ve malla birlikte Mısır devleti kendini bu kaynakların idare edilmesi sorumluluğuyla da karsı karsıya bulmuştur. 1957-1960 arası dönem için Başkan Cemal Abdül Nasır ‘kontrollü kapitalist ekonomi’ kavramını kullanmaya başlamışsa da ve devletin ekonomiye müdahalesi giderek artmıştır ve bu durum bazı yazarlar tarafından Mısır ekonomisinin ‘sosyalist’ bir yola girdiği seklinde yorumlanmıştır. Özellikle bu dönemde ülkede özel sektöre karşıtlık güçlenmeye başlamıştır. (Tür, 2009, s.187).

Bu davranışla Avrupa’nın petrol yolu artık Nasır’ın denetimi altına girmiş ve özellikle Fransa ve İngiltere için çok kârlı olan Kanal Şirketi elden çıkmıştır. Üstelik eğer Avsan barajı bu gelirle yapılacak ise Kanaldan geçiş ücreti de artacak demektir. (Sander, 1989, s.238).

Nasır’ın Süveyş Krizinden başarıyla çıkmasının ardından Araplar aradıkları lideri bulmuşlardır. Süveyş kanalını millîleştirmesi Nasır’ın Arap dünyasındaki imajını parlatmış kahraman lider pozisyonunu güçlendirmiştir. Kaybedilen Sina Yarımadasına karşı Nasır Arap ülkeleri için parlayan bir yıldız haline gelmiştir.

Süveyş Savaşı’yla Mısır üzerindeki İngiliz ve Fransız etkisini ortadan kaldırmayı başaran Nasır döneminde Arabî Pasa da tarih kitaplarında ulusal bir halk kahramanı ve Mısır devriminin öncüsü rolünü Nasır’dan sonra alan ikinci bir lider olarak yerini almıştır. Nasır döneminde Mısır’ın hem SSCB hem de Batı’dan bağımsız politikalar geliştirme çabası kısa sürede Kahire’nin dönemin en önemli politik aktörleri arasında yer almasına yol açmıştır. (Ayhan, 2011, s.9).

Süveyş Krizinin en önemli sonucu Avrupa Devletlerinin yaptırım uygulayamamasıdır. Bu onların zayıf olduğunun bir göstergesi olarak açığa çıkmıştır. Fakat bunda etken olarak SSCB’nin tepki vermeleri halinde nükleer silah kullanma tehdidinde bulunması da bir faktördür. ABD ise bu savaştan sonra Arap ülkelerinin SSCB’ye yaklaşmasından çekinmiştir.



    1. Yüklə 51,22 Kb.

      Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin