.
23
Bununla ilgili Chekel’in 22. dipnotta gösterilen birinci makalesinden alıntı yapılarak çevrilmiş bir
cümlesi bu konudaki kanaati desteklemektedir: (...) Konstrüktivistler, rasyonalistler tarafından ihmal
edilen sosyal karşılıklı etkileşim mekanizmalarını araştırmak için iknaetme/argümantasyonla ilgili
sosyal psikoloji, politik sosyalizasyon ve iletişime ilişkin daha çok kaynak taramalıdırlar.
22
“survey data”, mülakat sürdürme, mülakat
verilerinin değerlendirilmesi, birincil
resmi belgelerin incelenmesi gibi.
Konstrüktivist literatürle ilgili üçüncü örnek ise Ruggie’nin çalışmalarından
alınmıştır. Ruggie’ye göre Konstrüktivizm, uluslararası yapıyı “ilişkisel sosyal
realizm” (bu kavramı sosyolog Wallwork’tan ödünç aldığını belirtmektedir) kavramı
çerçevesinde ele almaktadır
24
. Bu bağlamda Ruggie’nin konstrüktivist epistemoloji
ve metodoloji ile ilgili görüşleri aşağıdaki iki madde kapsamında biçimlenmektedir:
a) Öncelikle Konstrüktivizm, örneğin güç dengesi gibi,
bir Uluslararası İlişkiler
Teorisi değildir. Sadece, uluslararası ilişkiler çalışmaları çerçevesinde
kuramsal olarak bilgilendirilmiş bir yaklaşımdır (
theoretically informed
approach). Diğer bir deyişle, Realizm ve Liberalizm’den farklı olarak
Konstrüktivizm’in Uluslararası İlişkiler kuramları ile doğrudan ilintili
olmaması ona
sui generis niteliği kazandırmıştır. Üstelik konstrüktivizm,
teori inşasında hipotetiko-dedüktif yöntemden esinlenmemiştir. Nitekim,
buna göre konstrüktivist araştırmalarda tümevarım yöntemi daha ağır
basmaktadır.
b) Konstrüktivizm kendi açıklama biçimi ile de farklılık arz etmektedir.
Naturalistik tekilciliğin içerdiği Nömolojik (kanunlarla belirlenmiş) –
Tümdengelim Açıklamalar (
Nomological-deductive Explanations) yerine,
Nedensel Açıklamaları (
Casual Explanations) yeğlemektedir
25
.
24
Ruggie,
Constructing the Global Polity…, s.34; John G.Ruggie, 'What Makes the World Hang
Together? Neo-utilitarianism and the Social Constructivist Challenge',
International Organization,
52/4, (Autumn 1998) s. 855–886.
25
Nömolojik-tümdengelim, doğa bilimlerinde olduğu gibi sosyal bilimlerde
sosyal gerçekleri genel
kanunlarla ifade etme çabasıdır.
23
Peki, bütün bu eksiklikleri de hesaba katarak Konstrüktivizm, yerleşik
kuramlara (neorealist, neoliberal) nasıl meydan okumaktadır? Onu söz konusu
kuramlardan farklı kılan başlıca yönleri nelerdir? Uluslararası İlişkiler kuramına
getirdiği yenilikler nelerdir? Tüm bu soruların yanıtlanması halinde,
Konstrüktivizmin Uluslararası İlişkiler disiplinine sağladığı katkılar ve bu doğrultuda
kat ettiği mesafe hakkında genel bir görüş sahibi olmak mümkündür.
Jepperson, Wendt ve Katzenstein’in birlikte kaleme aldıkları bir makalede
yerleşik kuramlara yönelik eleştirileri yer almakta ve bu kuramların bir takım
noktalarda uluslararası ilişkileri açıklamakta yetersiz kaldıkları iddia edilmektedir
26
.
Yazarların konstrüktivist olmayan diğer Uluslararası İlişkiler kuramları ile ilgili
yaklaşımları özetle aşağıdaki gibidir:
i)
Neorealizm’e karşı: Yazarlara göre, bir klasik neorealist olan Kenneth
Waltz, uluslararası sistemin anarşik mantığının “benzer birimler”i nasıl
ürettiğinden bahsederken, devletlerin “bencil” ve egemen karakterlerini a
priori olarak almaktadır. Burada, devletlerin kimlik ve çıkarlarının
sorunsallaştırılmadığı belirtilmektedir. Buna göre Waltz, maddi
yetenekleri, yapının belirleyici unsuru olarak algılamaktadır. Waltz’ın
oyun kuramına dayanan modeller kullanarak maddi yapının, özgün
davranış türlerinin oluşumundaki teşvik edici yönlerine odaklandığı ileri
sürülmektedir. Bu perspektifle çatışmaların nasıl yönetileceği üzerine
yoğunlaşırken, kimlik ve çıkarların dönüştürülmesi ile sağlanabilecek
çözüm stratejilerini ihmal ettiği belirtilmektedir. Kısacası, çatışma
yönetimi ile ilgili analitik problemin, dışsal olarak verilen yarışmacılar
26
Jepperson, Wendt ve Katzenstein, “Norms, Identity, and Culture in National Security”, s.42 .
24
arasında dengeleme veya işbirliği sorunsalına
indirgendiği iddia
edilmektedir.
ii)
Neoliberaller’e karşı: Buna göre, neorealistlere oranla neoliberal
literatürde norm, kurum ve diğer kültürel faktörler daha çok önem
kazanmıştır. Bununla birlikte, aktörlerin kimliklerinin inşasının onların
çıkar ve davranışları üzerindeki etkilerine yeterli düzeyde
yoğunlaşmadıklarını belirtmektedirler.
iii)
İngiliz Okulu’na karşı: Hedley Bull tarafından geliştirilen
Grotiyen
gelenek ve
İngiliz Okulu da eleştirilerden kurtulamamıştır. Adı geçen
konstrüktivist yazarlara göre İngiliz Okulu, uluslararası sistemi bir
“toplum” olarak ele alsa da, hatta bu konudaki sosyolojik betimleme
yeteneği diğer yerleşik kuramlara oranla daha güçlü olsa da, norm ile
devletin kimlik ve çıkarlarının inşa edilme süreci arasındaki bağıntıları
yeterli düzeyde ele almamıştır.
iv)
Post-yapısalcılığa karşı: Yazarlar, post-yapısalcı Uluslararası İlişkiler
kuramının radikal bir konstrüktivist pozisyonda durduğunu kabul etmekle
birlikte, post-yapısalcıların (başta R. Ashley olmak üzere) esasen devlet
kimliklerinin söylemsel pratikleri üzerine yoğunlaştıklarını
belirtmektedirler.
25
III. Özneler Arası Analiz Düzeyinde Birim Olarak Norm, Kültür ve Kimlik
Realist ve liberal yaklaşımların önerdiği geleneksel analiz düzeylerinden
(birey, devlet ve sistem) farklı olarak Konstrüktivizm, daha çok
özneler arası
(intersubjective) analiz düzeyi’nden bahsetmektedir
27
. Bu bağlamda konstrüktivist
çözümlemeleri realist veya liberal dış politika analizlerinden ayıran
önemli fark,
Konstrüktivizmin adı geçen ekollerin savunduğu fayda-artırıcı (
utility-maximizing)
homo oeconomicus kavramına yönelttiği eleştirileridir. Rugguie’nin tanımıyla,
neo-
faydacıların genel görüşüne göre idealar, değerler veya normlar sadece çıkarların
değerlendirilmesinde yada meşrulaştırılmasında rol alabilirler
28
. Buna karşılık
konstrüktivist yaklaşım, bu değişkenlerin (norm, değer, kimlik gibi) bağımsız
etkilere sahip olduğunu savunmaktadır. Konstrüktivist görüşe göre aktörlerin
eylemleri norm, kültür, kimlik ve diğer değer esaslı faktörler tarafından
yönlendirilmektedir. Bu tür sosyo-kültürel unsurların bağımsız etkilere sahip olduğu
iddiasının ise egoist, rasyonel
homo oeconomicus kavramı ile
örtüşmeyeceği
belirtilmektedir. Bu kavram konstrüktivizimde
homo sociologicus konsepti ile yer
değiştirmiş bulunmaktadır. Konstrüktivist yaklaşıma göre aktörler, kararlarını öznel
faktörler, tarihsel-kültürel tecrübeler ve kurumsal unsurlar geçmişine dayanan norm
ve kurallar ile kimlikleri temelinde almaktadırlar
29
.
Konstrüktivist ontolojiye göre devletin çıkarları, “kendini düşünen”,
“bencil”, rasyonel aktörler tarafından “keşfedilen” bir kavram değildir. Çıkarlar,
karşılıklı sosyal etkileşim süreci sonucunda, diğer bir deyişle özneler arası düzeyde
inşa edilmektedir. Ancak burada adı geçen sosyal karşılıklı etkileşim, diğer adıyla
27
Guzzini,
A Reconstruction..., s. 6
28
Ruggie, neorealist ve neoliberal kuramcıları
neo-faydacı olarak tanımlamaktadır. Bkz: Ruggie,
Constructing the Global Polity…, s.10
29
Boekle, a.g.y.
26
öznelerarasılık kavramı, bireysel algılama psikolojisine indirgenmemelidir
30
.
Habermasçı ifadeyle, tinsel faktörler (norm, değer, kimlik, kültür gibi algılama ve
değerlendirme standartları kümesi) temelinde inşa edilen “iletişimsel çıkar” söz
konusudur
31
. Rasyonel kuramlarda olduğu gibi
a priori ve dışsal değildir.
Konstrüktivist epistemoloji çerçevesinde özneler arası düzeyde bağımsız
değişken
olarak kabul edilen norm,
kültür ve
kimlik gibi sosyolojik kavramlar, söz
konusu analiz düzeyinde birim sıfatıyla kullanılmaktadır. Yerleşik Uluslararası
İlişkiler kuramlarından farklı olarak konstrüktivist çalışmalarda norm, kültür ve
kimlik, birer bağımsız değişken olarak ele alınmaktadır. Uygunluk mantığının bu
gibi bağımsız değişkenlerle, devletin dış politika davranışı arasında bağıntı
kurduğuna inanılmaktadır. Diğer bir deyişle, bu birimlerin dış politika parametreleri
ve tercihlerinin formülasyonunda, stratejik öngörülerin oluşturulmasında hafife
alınamayacak ölçüde etkiye sahip oldukları ileri sürülmektedir
32
.
Konstrüktivist yaklaşımlara göre
norm, belirli kimlik taşıyan bir aktörden
kolektif şekilde beklenen davranışı tanımlayan kavramdır. Normların ilgili aktörün
kimliğini tanımladığı ve/veya oluşturduğu, onun davranışlarını düzenlediği veya
herhangi bir davranışı ona emrettiği veya yasakladığı belirtilmektedir.
Konstürktivist analiz düzeyinin ikinci birimi sayılan
kültür, bir ulus devlet
otoritesinin veya kimliğinin gelenek ve hukukla düzenlenmiş kolektif model
belirteci (
determinant) olarak ele alınmaktadır. İlgili aktöre değerlendirme ve
algılama standartları sağladığı ileri sürülmektedir.
30
Checkel, a.g.y.
31
“İletişimsel Çıkar” kavramı için bkz: Kaveh L. Afrasiabi,
After Khomeini: New Directions in Iran’s
Foreign Policy,
Westview Press, Oxford, 1994, s.17.
32
Michael N. Barnett, “Identity and Alliances in the Middle East”, Peter Katzenstein J., (ed.),
The
Culture of National Security: Norms, and Identity in World Politics, Columbia University Press, New
York, 1996, s.400-432
27
Konstrüktivist analiz düzeyinin üçüncü birimi olarak tanımlanan ve bu
çalışmanın da odak noktasını oluşturan
kimlik ise dar anlamıyla,
bir devletin veya
ulusun tarihsel ve bir siyasal süreç içerisinde oluşan inşa etiketi olarak ele
alınmaktadır. Bireyselcilik ve farklılığın imgelerine işaret ettiği belirtilmektedir.
Buna göre
kimlik, “ötekilerle” ilişkiler sonucunda tasarlanmakta ve
biçimlendirilmekte, zamanla modifiye edilmektedir.
Konstrüktivizmin; dış politika ve toplumsal normlar arasındaki ilişkiler,
devletlerin sahip olduğu tarihsel-kültürel tecrübeleri ile izlediği dış politika
uygulamaları arasındaki tutarlılık, ve nihayet, devletin kimliği ve ulusal çıkarı
arasındaki bağıntıya ilişkin iddialarını göz önünde bulundurarak aşağıdaki gibi genel
bir tablo çizmek mümkündür. Buna göre bir devletin kimliği, ulusal ve uluslararası
olmak üzere iki boyutta oluşmakta, aynı zamanda söz konusu her boyuta uygun
değişimlere paralel olarak zamanla evrim geçirebilmektedir. Devlet kimliğinin
ulusal boyutu, başlıca olarak ülkesel düzeyde mevcut olan sosyo-kültürel değer
yargılarına ve temel siyasal rejim kriterlerine tekabül etmektedir. Kimliğin
uluslararası boyutu ise bir devletin, ulusal düzeyde hakim toplumsal ve siyasal
görüşlere dayanan dış politika perspektifiyle uluslararası düzeyde çeşitli sosyal
çevrelerle girdiği karşılıklı etkileşim sürecini ve bu süreç sonucunda kimliğine
yansıyan yeni özellikleri kapsamaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, her iki boyuta
ait unsurlar ve zamanla her iki boyutta ortaya çıkan değişimler birbirinden bağımsız
olmayıp, karşılıklı etkileşim şeklinde birbirini
besleyerek devlet kimliğinin,
dolayısıyla da devlet çıkarlarının formülasyonunda ve yeniden biçimlendirilmesinde
eş-oluşturucu rolünü oynamaktadır. Konstrüktivist kimlik tanımının temelinde yatan
da bu husustur. Diğer bir deyişle, rasyonalist yaklaşımlardan farklı olarak
28
konstrüktivist kimlik kavramı, devletlerin ulusal çıkar adına izlediği politikalarda
ikinci dereceli stratejik kaldıraç (leverage) ve bağımlı değişken değil, aksine, söz
konusu çıkarların oluşumunda bizzat görev alan temel öğedir.
Soğuk Savaş döneminde iki kutuplu dünya ortamında baskın ideolojik üst
kimlikler, bu dönemin sona ermesiyle kendi yerini çeşitli temellere dayanan alt
kolektif kimliklere bırakmak durumunda kaldı. Ayrıca, küreselleşme süreci
kapsamında bölgesel ve küresel düzeyde entegrasyon eğilimleri hızlanırken, buna
paralel olarak bir çok geleneksel ulus devletler yeni kimliklerin ortaya çıkması
sonucunda parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar
33
. Üstelik bu yeni dönemde
ortaya çıkan kimlikler sadece geleneksel milliyetçilik kavramlarıyla sınırlı kalmayıp,
dinsel ve kültürel alanlarda da yaşam buldular. Yerleşik rasyonalist kuramların söz
konusu yeni gelişmelere ayak uyduramaması ve yeni sorunlara karşı çözüm
üretememesi Uluslararası İlişkilerin yeni nesil yaklaşımlarından sayılan
Konstrüktivizmin disiplin içindeki konumunu güçlendirdi. Konstrüktivist yazarlar
kendi çalışmalarında neorealist ve neoliberal yaklaşımlardan farklı olarak devletlerin
izledikleri dış politika uygulamalarında ve ulusal güvenlik çıkarlarının
tanımlanmasında sosyal faktörlerin, özellikle de kimliğin rolünü ön plana çıkardılar.
33
Bölgesel ve küresel düzeyde ilerleyen entegrasyon sürecine karşın, söz konusu parçalanma
eğilimini James Rosenau “global-fragmentation” süreci olarak tanımlamaktadır.
29
IV. Konstrüktivist Dış Politika Analizi Açısından Kimlik
Yukarıda da belirtildiği gibi yerleşik Uluslararası İlişkiler kuramcılarına
karşın konstrüktivist yazarlar, kimliği ulus devletin kendi çıkarlarını artırmak için
kullandığı bir stratejik faktör olarak değil, çıkarların oluşumunda doğrudan rol alan
bir unsur olarak ele almaktadırlar. Uluslararası politikanın
temel birimlerinin
devletler (eden) olduğu ve devletlerin içinde bulundukları ortamların (yapı) maddi
özellikten çok kültürel-kurumsal niteliğe sahip olduğu varsayımından yola çıkarak,
ulus devletin dış politika davranışlarıyla kimlikleri arasında ilişkisellik kurmaya
çalışmaktadırlar
34
. Buna göre, etkili bir dış politika uygulaması ulusal kimlik, ulus
devletin “dünyadaki yeri” ve onun dost ve düşman tanımlama kalıpları ile ilgili
ulusal düzeyde ortak paylaşılan görüşlerin niteliğine doğrudan bağlıdır
35
. Diğer bir
deyişle buradaki analitik çerçeve, dış politikadaki genel davranış profilinin
belirlenmesinde, kararların motive edilmesi ve meşrulaştırılmasında kimlik
kavramının birinci derecede etkili olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda bir
siyasal kültür içerisinde oluşturulan ve kurumsallaştırılan kimlik söylemlerinin, dış
politika karar vericilerine siyasal gerçekliği algılama ve yorumlama çerçevesi
sağladığı savunulmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, tarihsel olması nedeniyle
gerek iç, gerek dış politikada kimliğin ve buna bağlı olarak da dış politika
çıkarlarının yeniden tanımlandığı ileri sürülmektedir.
Öte yandan konstrüktivistlere göre, kimlik gibi toplumsal-kültürel faktörlerin
devlet çıkarlarının tanımlanmasında ve dış politika stratejilerinin belirlenmesinde
34
Jorge Larrain,
İdeoloji ve Kültürel Kimlik: Modernite ve Üçüncü Dünyanın Varlığı, çev. Neşe Nur
Domaniç, Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1995, s.195-198; William E. Connolly,
Kimlik ve Farklılık, çev.
Ferma Lekesizalın, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1995, s.24-81.
35
Alexander Wendt, "Collective Identity Formation and the International State",
American Political
Science Review, 88 (June 1994), s. 385; Jeffrey T. Checkel, “Role Conceptions and the Politics of
Identity in Foreign Policy”,
<http://www.arena.uio.no/publications/wp99_8.htm>.
30
etkili olması ile, dolayısıyla, bu konuda kararverme seçkinlerine genel
değerlendirme ve algılama çerçevesi sağlamasıyla beraber, devletin yönetim
mekanizmasında yer alan farklı birey ve grupların da çıkar ve kimlikleri göz ardı
edilmemelidir.
Başka bir ifadeyle, devlet çıkarları ve bu çıkarlara yönelik
politikaların belirlenmesinde ve uygulanmasında etkili olan kimlik gibi tarihsel-
kültürel kavramlar kadar, bu kavramların kurumsallaştırılmasına katkı sağlayan
bireysel (kişi ve grup düzeyinde) kimlikler de önemlidir. Devlet yönetiminde
hükümetlerin değişmesiyle dış politika davranışlarında gözlemlenen yeni eğilimler
ve yeni politika çizgileri buna bir örnek olarak gösterilebilir.
Bu çalışmanın izleyen bölümlerinde norm ve kültür gibi konstrüktivist
analiz birimleri, konunun daha açık izahı için destekleyici nitelikte kullanılsa da,
esas ilgi, kimlik ve İran İslam Cumhuriyeti dış politikası arasındaki ilişkiselliğe
yoğunlaşacaktır. Bu bağlamda araştırma konusunun sorunsallaştırılması, kimlik
kavramı ile ilintili olmak üzere genel hatlarıyla aşağıdaki sorular kapsamında ele
alınacaktır:
-
İran politikasının kültürel-kurumsal içeriği başlıca hangi öğelerden
oluşmaktadır?
-
İran İslam Cumhuriyeti dış politikasında uygulanan kimlik kavramı hangi
tinsel faktörlere dayanılarak oluşturulmaktadır?
-
Kimliğin tarihselliği varsayımı kabul edilerek, eden ve yapı arasındaki
karşılıklı etkileşim bağlamında, İran kimliğinin uluslararası sistemdeki
gelişmelere paralel olarak geçirdiği modifikasyon sürecinin özelliği nelerdir?
Yine, eden ve yapı arasındaki karşılıklı etkileşim bağlamında İran kimliğinin
31
bölgesel ve küresel düzeyde uluslararası politikaya etkileri var mıdır ? Varsa,
nelerdir?
-
İran dış politikasında, kimlik ile ulusal güvenlik çıkar ve politikaları
arasındaki ilişkisellik hangi düzeydedir?
-
İran dış politikasındaki dostluk ve düşmanlık kalıpları hangi bileşenlerden
oluşmaktadır? Kimlik unsurunun tehlike ve işbirliği inşasındaki etkisi hangi
düzeydedir?
-
İleride sözü edilen Humeyni sonrası İran dış politikasında kimlik evriminin
iç ve dış etmenleri nelerdir?
32
İkinci Bölüm: İran’ın Siyasal ve Sosyo-Kültürel Yapısının Tarihsel
Analizi
I. İran ve İslam
A. İslam Devrimine kadar İran’ın Tarihsel Siyasal Geçmişine Genel
Bakış
Kelime anlamı bakımından İran, “Arya ülkesi” demektir. Eski İran dillerinden
olan Pehlevice’den türemiştir. Bu ad, belli bir kavmin veya
devletin yurduna tekabül
etmediği halde, XIX. yüzyıldan bu yana siyasi amaçlarla kullanılmıştır. Aslında
coğrafi bakımdan İran olarak bilinen platoda, tarih boyunca çeşitli kavimler yaşamış
ve devletler kumuşlardır.
İran Platosu’nda insan varlığına ilişkin bulguların geçmişi yaklaşık yüz bin
yıl önceye kadar (Alt Paleolitik Çağ) gider. 691’de Müslüman Araplar tarafından
fethedilen İran, İslam İmparatorluğu’nun eyaletlerinden birine dönüştürüldü. Bu
dönemden itibaren İslam, İran’da hakim din konumuna gelmeye başladı. XI. yy.da
Selçuklu egemenliğine giren İran toprakları, uzun süre Türk kökenli hanedanların
yönetiminde kaldı. Uzun bir parçalanma döneminden sonra, XVI. yy.’da Şah
İsmail’in kurduğu Safevi hanedanı, ülkede siyasal bütünlüğü yeniden sağlayıp Şiiliği
resmi din haline getirdi. 1925’te ülkenin içinde bulunduğu kaostan yararlanan albay
Rıza Han, Türk kökenli Kaçar Hanedanını devirerek Pehlevi Hanedanlığını kurdu
36
.
36
Abdullah Razi,
Tarih-e Kamil-e İran:ez Tesis-e Silsile-ye Mad ta Engeraz-e Kacariye”, Çap ve
Enteşarat-e Ekbal, Tahran, 1376 (Hicri); s.17-135; Grant M.Farr,
Modern Iran, Mcgraw-Hill, Boston,
1999, s.1-29; Juan R.I. Cole, “Marking Boundaries, Marking Time: The Iranian Past and the
Construction of the Self by Qajar Thinkers”,
Dostları ilə paylaş: