T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ uluslararasi iLİŞKİler anabiLİm dali



Yüklə 0,86 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/15
tarix26.11.2019
ölçüsü0,86 Mb.
#29695
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15
İRANDA İSLAM KİMLİK VE

; Jeffrey T. Checkel, “Social 
Construction and Integration”,.  
23
 Bununla ilgili Chekel’in 22. dipnotta gösterilen birinci makalesinden alıntı yapılarak çevrilmiş bir 
cümlesi bu konudaki kanaati desteklemektedir: (...) Konstrüktivistler, rasyonalistler tarafından ihmal 
edilen sosyal karşılıklı etkileşim mekanizmalarını araştırmak için iknaetme/argümantasyonla ilgili 
sosyal psikoloji, politik sosyalizasyon ve iletişime ilişkin  daha çok kaynak taramalıdırlar.  

 
                                                                                                                                                 22 
“survey data”, mülakat sürdürme, mülakat verilerinin değerlendirilmesi, birincil 
resmi belgelerin incelenmesi gibi.  
 
Konstrüktivist literatürle ilgili üçüncü örnek ise Ruggie’nin çalışmalarından 
alınmıştır. Ruggie’ye göre Konstrüktivizm, uluslararası yapıyı “ilişkisel sosyal 
realizm” (bu kavramı sosyolog Wallwork’tan ödünç aldığını belirtmektedir) kavramı 
çerçevesinde ele almaktadır
24
. Bu bağlamda Ruggie’nin konstrüktivist epistemoloji 
ve metodoloji ile ilgili görüşleri aşağıdaki iki madde kapsamında biçimlenmektedir: 
a)  Öncelikle Konstrüktivizm, örneğin güç dengesi gibi, bir Uluslararası İlişkiler 
Teorisi  değildir.  Sadece, uluslararası ilişkiler çalışmaları çerçevesinde 
kuramsal olarak bilgilendirilmiş bir yaklaşımdır (theoretically informed 
approach). Diğer bir deyişle, Realizm ve Liberalizm’den farklı olarak 
Konstrüktivizm’in Uluslararası  İlişkiler kuramları ile doğrudan ilintili 
olmaması ona  sui generis  niteliği kazandırmıştır.  Üstelik konstrüktivizm, 
teori inşasında hipotetiko-dedüktif yöntemden esinlenmemiştir. Nitekim, 
buna göre konstrüktivist araştırmalarda tümevarım yöntemi daha ağır 
basmaktadır. 
b)    Konstrüktivizm  kendi  açıklama biçimi ile de farklılık arz etmektedir. 
Naturalistik tekilciliğin içerdiği Nömolojik (kanunlarla belirlenmiş) – 
Tümdengelim Açıklamalar (Nomological-deductive Explanations) yerine, 
Nedensel Açıklamaları (Casual Explanations) yeğlemektedir
25
.  
 
                                                           
24
 Ruggie, Constructing the Global Polity…, s.34; John G.Ruggie, 'What Makes the World Hang 
Together? Neo-utilitarianism and the Social Constructivist Challenge', International Organization
52/4, (Autumn 1998) s. 855–886. 
25
 Nömolojik-tümdengelim, doğa bilimlerinde olduğu gibi sosyal bilimlerde sosyal gerçekleri genel 
kanunlarla ifade etme çabasıdır.  

 
                                                                                                                                                 23 
Peki, bütün bu eksiklikleri de hesaba katarak Konstrüktivizm, yerleşik 
kuramlara (neorealist, neoliberal) nasıl meydan okumaktadır? Onu söz konusu 
kuramlardan farklı  kılan başlıca yönleri nelerdir? Uluslararası  İlişkiler kuramına 
getirdiği yenilikler nelerdir? Tüm bu soruların yanıtlanması halinde, 
Konstrüktivizmin Uluslararası İlişkiler disiplinine sağladığı katkılar ve bu doğrultuda 
kat ettiği mesafe hakkında genel bir görüş sahibi olmak mümkündür.    
 
Jepperson, Wendt ve Katzenstein’in birlikte kaleme aldıkları bir makalede 
yerleşik kuramlara yönelik eleştirileri yer almakta ve bu kuramların bir takım 
noktalarda uluslararası ilişkileri açıklamakta yetersiz kaldıkları iddia edilmektedir
26

Yazarların konstrüktivist olmayan diğer Uluslararası  İlişkiler kuramları ile ilgili 
yaklaşımları özetle aşağıdaki gibidir: 
i) 
Neorealizm’e karşı: Yazarlara göre, bir klasik neorealist olan Kenneth 
Waltz, uluslararası sistemin anarşik mantığının “benzer birimler”i nasıl 
ürettiğinden bahsederken, devletlerin “bencil” ve egemen karakterlerini 
priori  olarak almaktadır. Burada, devletlerin kimlik ve çıkarlarının 
sorunsallaştırılmadığı belirtilmektedir. Buna göre Waltz, maddi 
yetenekleri, yapının belirleyici unsuru olarak algılamaktadır. Waltz’ın 
oyun kuramına dayanan modeller kullanarak maddi yapının, özgün 
davranış türlerinin oluşumundaki teşvik edici yönlerine odaklandığı   ileri 
sürülmektedir. Bu perspektifle çatışmaların nasıl yönetileceği üzerine 
yoğunlaşırken,  kimlik ve çıkarların dönüştürülmesi ile sağlanabilecek 
çözüm stratejilerini ihmal ettiği belirtilmektedir. Kısacası, çatışma 
yönetimi ile ilgili analitik problemin, dışsal olarak verilen yarışmacılar 
                                                           
26
 Jepperson, Wendt ve Katzenstein, “Norms, Identity, and Culture in National Security”, s.42 . 

 
                                                                                                                                                 24 
arasında dengeleme veya işbirliği sorunsalına indirgendiği iddia 
edilmektedir.   
ii) 
Neoliberaller’e karşı:  Buna göre, neorealistlere oranla neoliberal 
literatürde norm, kurum ve diğer kültürel faktörler daha çok önem 
kazanmıştır. Bununla birlikte, aktörlerin kimliklerinin inşasının onların 
çıkar ve davranışları üzerindeki etkilerine yeterli düzeyde 
yoğunlaşmadıklarını belirtmektedirler.  
iii) 
İngiliz Okulu’na karşı: Hedley Bull tarafından geliştirilen  Grotiyen 
gelenek ve İngiliz Okulu da eleştirilerden kurtulamamıştır. Adı geçen 
konstrüktivist yazarlara göre İngiliz Okulu, uluslararası sistemi bir 
“toplum” olarak ele alsa da, hatta bu konudaki sosyolojik betimleme 
yeteneği diğer yerleşik kuramlara oranla daha güçlü olsa da, norm ile 
devletin kimlik ve çıkarlarının inşa edilme süreci arasındaki bağıntıları 
yeterli düzeyde ele almamıştır.  
iv) 
Post-yapısalcılığa karşı: Yazarlar, post-yapısalcı Uluslararası  İlişkiler 
kuramının radikal bir konstrüktivist pozisyonda durduğunu kabul etmekle 
birlikte, post-yapısalcıların (başta R. Ashley olmak üzere) esasen devlet 
kimliklerinin söylemsel pratikleri üzerine yoğunlaştıklarını 
belirtmektedirler.  
 
 
 
 

 
                                                                                                                                                 25 
III. Özneler Arası Analiz  Düzeyinde Birim Olarak Norm, Kültür ve Kimlik  
Realist ve liberal yaklaşımların önerdiği geleneksel analiz düzeylerinden 
(birey, devlet ve sistem) farklı olarak Konstrüktivizm, daha çok özneler arası 
(intersubjective) analiz düzeyi’nden bahsetmektedir
27
. Bu bağlamda konstrüktivist 
çözümlemeleri realist veya liberal dış politika analizlerinden ayıran önemli fark
Konstrüktivizmin adı geçen ekollerin savunduğu fayda-artırıcı  (utility-maximizing
homo oeconomicus kavramına yönelttiği eleştirileridir. Rugguie’nin tanımıyla, neo-
faydacıların genel görüşüne göre idealar, değerler veya normlar sadece çıkarların 
değerlendirilmesinde yada meşrulaştırılmasında rol alabilirler
28
. Buna karşılık 
konstrüktivist yaklaşım, bu değişkenlerin (norm, değer, kimlik gibi) bağımsız 
etkilere sahip olduğunu savunmaktadır. Konstrüktivist görüşe göre aktörlerin 
eylemleri norm, kültür, kimlik ve diğer değer esaslı faktörler tarafından 
yönlendirilmektedir. Bu tür sosyo-kültürel unsurların bağımsız etkilere sahip olduğu 
iddiasının ise egoist, rasyonel homo oeconomicus kavramı ile  örtüşmeyeceği 
belirtilmektedir. Bu kavram konstrüktivizimde homo sociologicus konsepti ile yer 
değiştirmiş bulunmaktadır. Konstrüktivist yaklaşıma göre aktörler, kararlarını öznel 
faktörler, tarihsel-kültürel tecrübeler ve kurumsal unsurlar geçmişine dayanan norm 
ve kurallar ile kimlikleri temelinde almaktadırlar
29

Konstrüktivist ontolojiye göre devletin çıkarları, “kendini düşünen”, 
“bencil”, rasyonel aktörler tarafından “keşfedilen” bir kavram değildir. Çıkarlar, 
karşılıklı sosyal etkileşim süreci sonucunda, diğer bir deyişle özneler arası düzeyde 
inşa edilmektedir. Ancak burada adı geçen sosyal karşılıklı etkileşim, diğer adıyla 
                                                           
27
 Guzzini, A Reconstruction..., s. 6 
28
 Ruggie, neorealist ve neoliberal kuramcıları neo-faydacı olarak tanımlamaktadır. Bkz: Ruggie, 
Constructing the Global Polity…, s.10  
29
 Boekle, a.g.y.  

 
                                                                                                                                                 26 
öznelerarasılık kavramı, bireysel algılama psikolojisine indirgenmemelidir
30

Habermasçı ifadeyle, tinsel faktörler (norm, değer, kimlik, kültür gibi algılama ve 
değerlendirme standartları kümesi) temelinde inşa edilen “iletişimsel çıkar” söz 
konusudur
31
. Rasyonel kuramlarda olduğu gibi a priori ve dışsal değildir.  
 Konstrüktivist epistemoloji çerçevesinde özneler arası düzeyde bağımsız 
değişken olarak kabul edilen normkültür ve kimlik gibi sosyolojik kavramlar, söz 
konusu analiz düzeyinde birim sıfatıyla  kullanılmaktadır. Yerleşik Uluslararası 
İlişkiler kuramlarından farklı olarak konstrüktivist çalışmalarda norm, kültür ve 
kimlik, birer bağımsız değişken olarak ele alınmaktadır. Uygunluk mantığının bu 
gibi bağımsız değişkenlerle, devletin dış politika davranışı arasında bağıntı 
kurduğuna inanılmaktadır. Diğer bir deyişle, bu birimlerin dış politika parametreleri 
ve tercihlerinin formülasyonunda, stratejik öngörülerin oluşturulmasında hafife 
alınamayacak ölçüde etkiye sahip oldukları ileri sürülmektedir
32

 Konstrüktivist  yaklaşımlara göre norm, belirli kimlik taşıyan bir aktörden 
kolektif  şekilde beklenen davranışı tanımlayan kavramdır. Normların ilgili aktörün 
kimliğini tanımladığı ve/veya oluşturduğu, onun davranışlarını düzenlediği veya 
herhangi bir davranışı ona emrettiği veya yasakladığı belirtilmektedir.   
Konstürktivist analiz düzeyinin ikinci birimi sayılan  kültür, bir ulus devlet 
otoritesinin veya kimliğinin gelenek ve hukukla düzenlenmiş kolektif model 
belirteci (determinant) olarak ele alınmaktadır.  İlgili aktöre değerlendirme ve 
algılama standartları sağladığı ileri sürülmektedir.  
                                                           
30
 Checkel, a.g.y. 
31
 “İletişimsel Çıkar” kavramı için bkz: Kaveh L. Afrasiabi, After Khomeini: New Directions in Iran’s 
Foreign Policy,  Westview Press, Oxford, 1994, s.17.     
32
 Michael N. Barnett, “Identity and Alliances in the Middle East”, Peter Katzenstein J., (ed.), The 
Culture of National Security: Norms, and Identity in World Politics, Columbia University Press, New 
York, 1996, s.400-432 

 
                                                                                                                                                 27 
Konstrüktivist analiz düzeyinin üçüncü birimi olarak tanımlanan ve bu 
çalışmanın da odak noktasını oluşturan  kimlik ise dar anlamıyla, bir devletin veya 
ulusun tarihsel ve bir siyasal süreç içerisinde oluşan inşa etiketi olarak ele 
alınmaktadır. Bireyselcilik ve farklılığın imgelerine işaret ettiği belirtilmektedir. 
Buna göre kimlik, “ötekilerle” ilişkiler sonucunda tasarlanmakta ve 
biçimlendirilmekte, zamanla modifiye edilmektedir.  
Konstrüktivizmin; dış politika ve toplumsal normlar arasındaki ilişkiler, 
devletlerin sahip olduğu tarihsel-kültürel tecrübeleri ile izlediği dış politika 
uygulamaları arasındaki tutarlılık, ve nihayet, devletin kimliği ve ulusal çıkarı 
arasındaki bağıntıya ilişkin iddialarını göz önünde bulundurarak aşağıdaki gibi genel 
bir tablo çizmek mümkündür.  Buna göre bir devletin kimliği, ulusal ve uluslararası 
olmak üzere iki boyutta oluşmakta, aynı zamanda söz konusu her boyuta uygun 
değişimlere paralel olarak zamanla evrim geçirebilmektedir. Devlet kimliğinin 
ulusal boyutu, başlıca olarak ülkesel düzeyde mevcut olan sosyo-kültürel değer 
yargılarına ve temel siyasal rejim kriterlerine tekabül etmektedir. Kimliğin 
uluslararası boyutu ise bir devletin, ulusal düzeyde hakim toplumsal ve siyasal 
görüşlere dayanan dış politika perspektifiyle uluslararası düzeyde çeşitli sosyal 
çevrelerle girdiği karşılıklı etkileşim sürecini ve bu süreç sonucunda kimliğine 
yansıyan yeni özellikleri kapsamaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, her iki boyuta 
ait unsurlar ve zamanla her iki boyutta ortaya çıkan değişimler birbirinden bağımsız 
olmayıp, karşılıklı etkileşim  şeklinde birbirini besleyerek devlet kimliğinin
dolayısıyla da devlet çıkarlarının formülasyonunda ve yeniden biçimlendirilmesinde 
eş-oluşturucu rolünü oynamaktadır. Konstrüktivist kimlik tanımının temelinde yatan 
da bu husustur. Diğer bir deyişle, rasyonalist yaklaşımlardan farklı olarak 

 
                                                                                                                                                 28 
konstrüktivist kimlik kavramı, devletlerin ulusal çıkar adına izlediği politikalarda 
ikinci dereceli stratejik kaldıraç (leverage) ve bağımlı değişken değil, aksine, söz 
konusu çıkarların oluşumunda bizzat görev alan temel öğedir.  
      Soğuk Savaş döneminde iki kutuplu dünya ortamında baskın ideolojik üst 
kimlikler, bu dönemin sona ermesiyle kendi yerini çeşitli temellere dayanan alt 
kolektif kimliklere bırakmak durumunda kaldı. Ayrıca, küreselleşme süreci 
kapsamında bölgesel ve küresel düzeyde entegrasyon eğilimleri hızlanırken, buna 
paralel olarak bir çok geleneksel ulus devletler yeni kimliklerin ortaya çıkması 
sonucunda parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar
33
. Üstelik bu yeni dönemde  
ortaya çıkan kimlikler sadece geleneksel milliyetçilik kavramlarıyla sınırlı kalmayıp, 
dinsel ve kültürel alanlarda da yaşam buldular. Yerleşik rasyonalist kuramların söz 
konusu yeni gelişmelere ayak uyduramaması ve yeni sorunlara karşı çözüm 
üretememesi Uluslararası  İlişkilerin yeni nesil yaklaşımlarından sayılan 
Konstrüktivizmin disiplin içindeki konumunu güçlendirdi. Konstrüktivist yazarlar 
kendi çalışmalarında neorealist ve neoliberal yaklaşımlardan farklı olarak devletlerin 
izledikleri dış politika uygulamalarında ve ulusal güvenlik çıkarlarının 
tanımlanmasında sosyal faktörlerin, özellikle de kimliğin rolünü ön plana çıkardılar.          
 
 
 
 
 
 
                                                           
33
 Bölgesel ve küresel düzeyde ilerleyen entegrasyon sürecine karşın, söz konusu parçalanma 
eğilimini James Rosenau “global-fragmentation” süreci olarak tanımlamaktadır.  

 
                                                                                                                                                 29 
IV. Konstrüktivist Dış Politika Analizi Açısından Kimlik 
Yukarıda da belirtildiği gibi yerleşik Uluslararası  İlişkiler kuramcılarına 
karşın konstrüktivist yazarlar,  kimliği ulus devletin kendi çıkarlarını artırmak için 
kullandığı bir stratejik faktör olarak değil, çıkarların oluşumunda doğrudan rol alan 
bir unsur olarak ele almaktadırlar. Uluslararası politikanın temel birimlerinin 
devletler (eden) olduğu ve  devletlerin içinde bulundukları ortamların (yapı) maddi 
özellikten çok kültürel-kurumsal niteliğe sahip olduğu varsayımından yola çıkarak, 
ulus devletin dış politika davranışlarıyla kimlikleri arasında ilişkisellik kurmaya 
çalışmaktadırlar
34
. Buna göre, etkili bir dış politika uygulaması ulusal kimlik, ulus 
devletin “dünyadaki yeri” ve onun dost ve düşman tanımlama kalıpları ile ilgili 
ulusal düzeyde ortak paylaşılan görüşlerin niteliğine doğrudan bağlıdır
35
. Diğer bir 
deyişle buradaki analitik çerçeve, dış politikadaki genel davranış profilinin 
belirlenmesinde, kararların motive edilmesi ve meşrulaştırılmasında kimlik 
kavramının birinci derecede etkili olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda bir 
siyasal kültür içerisinde oluşturulan ve kurumsallaştırılan kimlik söylemlerinin, dış 
politika karar vericilerine siyasal gerçekliği algılama ve yorumlama çerçevesi 
sağladığı savunulmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, tarihsel olması nedeniyle 
gerek iç, gerek dış politikada kimliğin ve buna bağlı olarak da dış politika 
çıkarlarının yeniden tanımlandığı ileri sürülmektedir.  
Öte yandan konstrüktivistlere göre, kimlik gibi toplumsal-kültürel faktörlerin 
devlet çıkarlarının tanımlanmasında ve dış politika stratejilerinin belirlenmesinde 
                                                           
34
 Jorge Larrain,  İdeoloji ve Kültürel Kimlik: Modernite ve Üçüncü Dünyanın Varlığı, çev. Neşe Nur 
Domaniç, Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1995, s.195-198; William E. Connolly,  Kimlik ve Farklılık, çev. 
Ferma Lekesizalın, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1995, s.24-81. 
35
 Alexander Wendt, "Collective Identity Formation and the International State", American Political 
Science Review, 88 (June 1994), s. 385; Jeffrey T. Checkel, “Role Conceptions and the Politics of 
Identity in Foreign Policy”, <http://www.arena.uio.no/publications/wp99_8.htm>. 

 
                                                                                                                                                 30 
etkili olması ile, dolayısıyla, bu konuda kararverme seçkinlerine genel 
değerlendirme ve algılama çerçevesi sağlamasıyla beraber, devletin yönetim 
mekanizmasında yer alan farklı birey ve grupların da çıkar ve kimlikleri göz ardı 
edilmemelidir. Başka bir ifadeyle, devlet çıkarları ve bu çıkarlara yönelik 
politikaların belirlenmesinde ve uygulanmasında etkili olan kimlik gibi tarihsel-
kültürel kavramlar kadar, bu kavramların kurumsallaştırılmasına katkı sağlayan 
bireysel (kişi ve grup düzeyinde) kimlikler de önemlidir. Devlet yönetiminde 
hükümetlerin değişmesiyle dış politika davranışlarında gözlemlenen yeni eğilimler 
ve yeni politika çizgileri buna bir örnek olarak gösterilebilir.  
Bu çalışmanın izleyen bölümlerinde  norm ve kültür gibi konstrüktivist 
analiz birimleri, konunun daha açık izahı için destekleyici nitelikte kullanılsa da, 
esas ilgi, kimlik ve İran  İslam Cumhuriyeti dış politikası arasındaki ilişkiselliğe 
yoğunlaşacaktır.    Bu  bağlamda araştırma konusunun sorunsallaştırılması, kimlik 
kavramı ile ilintili olmak üzere genel hatlarıyla aşağıdaki sorular kapsamında ele 
alınacaktır: 

İran politikasının kültürel-kurumsal içeriği başlıca hangi öğelerden 
oluşmaktadır? 

İran  İslam Cumhuriyeti dış politikasında uygulanan kimlik kavramı hangi 
tinsel faktörlere dayanılarak oluşturulmaktadır? 

Kimliğin tarihselliği varsayımı kabul edilerek, eden ve yapı arasındaki 
karşılıklı etkileşim bağlamında,  İran kimliğinin uluslararası sistemdeki 
gelişmelere paralel olarak geçirdiği modifikasyon sürecinin özelliği nelerdir? 
Yine, eden ve yapı arasındaki karşılıklı etkileşim bağlamında İran kimliğinin 

 
                                                                                                                                                 31 
bölgesel ve küresel düzeyde uluslararası politikaya etkileri var mıdır ? Varsa, 
nelerdir?    

İran dış politikasında, kimlik ile ulusal güvenlik çıkar ve politikaları 
arasındaki ilişkisellik hangi düzeydedir?   

İran dış politikasındaki dostluk ve düşmanlık kalıpları hangi bileşenlerden 
oluşmaktadır? Kimlik unsurunun tehlike ve işbirliği inşasındaki etkisi hangi 
düzeydedir? 

İleride sözü edilen Humeyni sonrası İran dış politikasında kimlik evriminin 
iç ve dış etmenleri nelerdir? 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 
                                                                                                                                                 32 
İkinci Bölüm: İran’ın Siyasal ve Sosyo-Kültürel Yapısının Tarihsel 
Analizi   
 
I. İran ve İslam 
A.  İslam Devrimine kadar İran’ın Tarihsel Siyasal Geçmişine Genel 
Bakış 
Kelime anlamı bakımından İran, “Arya ülkesi” demektir. Eski İran dillerinden 
olan Pehlevice’den türemiştir. Bu ad, belli bir kavmin veya devletin yurduna tekabül 
etmediği halde, XIX. yüzyıldan bu yana siyasi amaçlarla kullanılmıştır. Aslında  
coğrafi bakımdan İran olarak bilinen platoda, tarih boyunca çeşitli kavimler yaşamış 
ve devletler kumuşlardır.  
 İran Platosu’nda insan varlığına ilişkin bulguların geçmişi yaklaşık yüz bin 
yıl önceye kadar (Alt Paleolitik Çağ) gider. 691’de Müslüman Araplar tarafından 
fethedilen  İran,  İslam  İmparatorluğu’nun eyaletlerinden birine dönüştürüldü. Bu 
dönemden itibaren İslam,  İran’da hakim din konumuna gelmeye başladı. XI. yy.da 
Selçuklu egemenliğine giren İran toprakları, uzun süre Türk kökenli hanedanların 
yönetiminde kaldı. Uzun bir parçalanma döneminden sonra, XVI. yy.’da  Şah 
İsmail’in kurduğu Safevi hanedanı, ülkede siyasal bütünlüğü yeniden sağlayıp Şiiliği 
resmi din haline getirdi. 1925’te ülkenin içinde bulunduğu kaostan yararlanan albay 
Rıza Han, Türk kökenli Kaçar Hanedanını devirerek Pehlevi Hanedanlığını kurdu
36

                                                           
36
 Abdullah Razi, Tarih-e Kamil-e İran:ez Tesis-e Silsile-ye Mad ta Engeraz-e Kacariye”, Çap ve 
Enteşarat-e Ekbal, Tahran, 1376 (Hicri); s.17-135; Grant M.Farr, Modern Iran, Mcgraw-Hill, Boston, 
1999, s.1-29; Juan R.I. Cole, “Marking Boundaries, Marking Time: The Iranian Past and the 
Construction of the Self by Qajar Thinkers”, 

Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin