T. C. Erciyes üNİversitesi eczacilik faküLtesi Dİyabet tedaviSİ GÖren hastalarin hastalik ve tedavileri hakkindaki BİLGİ DÜZEYleriNİn değerlendiRİlmesi Hazırlayan


Sınıf 0  Preülser, ayakta açık lezyon yok, sağlam deri  Sınıf 1



Yüklə 473,44 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/7
tarix24.01.2017
ölçüsü473,44 Kb.
#6284
1   2   3   4   5   6   7

Sınıf 0 

Preülser, ayakta açık lezyon yok, sağlam deri 



Sınıf 1 

Yüzeyel ülser varlığı 



Sınıf 2 

Tendon ve kemiğe kadar penetre ülser, osteomylit yok 



Sınıf 3 

Derin ülser ve osteomyelit 



Sınıf 4 

Belli bir bölgede lokalize gangren 



Sınıf 5 

Büyük ampütasyon gerektiren geniş gangren 

 

Ayak ülserlerinin ve olumsuz sonuçlarının ortadan kaldırılmasında ilk hedef 



enfeksiyonun tedavisi ve yaranın kapanmasının sağlanmasıdır. Böylece yaranın 

genişleme hızı kesilir ve ampütasyon olasılığı azaltılır. Diyabetik ayak tedavisinde 

izlenen sıra: 

 



Yara debridamanı 

 



Kallus üzerinde basınçla oluşan tekrarlayan travmaları önlemek için basıyı kaldırma 

 



Yara bakımı 

 



Enfeksiyon tedavisi 

26 

 



İskemi tedavisi 

 



Medikal tedavi 

 



Cerrahi yaklaşım şeklindedir (55, 56). 

Diabetik ayak gelişiminde nöropati önemli bir yer tuttuğu için, nöropati komplikasyonu 

saptanan hastaların devamlı ayak bakımına dikkat etmeleri gerekir. Bu hastalar her 

zaman ayağı rahat ettirecek özel ayakkabılar kullanmalı, ayak travmalarından sakınmalı, 

günlük ayak muayenesi yapmalı, oluşan herhangi bir değişikliği sağlık danışmanına 

bildirmeli ve ayak bakımı, glisemik kontrolün önemi hakkında eğitilmelidir. Bu sayede 

ülserler önlenebilir (57). 

2.7. TİP 1 VE TİP 2 DİABETTE KULLANILAN TEDAVİ YÖNTEMLERİ 

Diabetes mellitus dünyada milyonlarca kişiyi etkileyen kronik bir hastalıktır. Son 10 yıl 

içerisinde Tip 1 ve Tip 2 diyabetin patofizyolojisinde büyük ilerlemeler olmuş, buna 

karşılık tedavide yeni yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Ancak günümüzde diyabet için tam 

bir iyileşmeden bahsedilemez. Özellikle Tip 1 DM‘da immünolojide, moleküler 

biyolojide ve immünoterapide belirgin ilerlemeler olduğu için tamamen iyileşme 

geleceğe yönelik hedef olmalıdır. Tip 2 DM‘lu hastalarda makrovasküler hastalık 

gelişme riski büyük oranda artmıştır. Tedavide sadece glisemi kontrolü yeterli değildir. 

Aynı zamanda obezite, glikoz intoleransı, lipit anormallikleri, hipertansiyon (HT) ve 

sigara gibi risk faktörlerini de düzeltmeye gayret edilmelidir (14). 

Diyabetli hastalar için tedavi planını, farklı ırk ve etnik gruplar arasında değişen diyabet 

prevalansı da etkiler. Bu gruplarda birçok diyabetli hastaya iyi bir tedavi 

uygulanmasında, sosyo-ekonomik durum, kültürel seviye, dil sorunu, sağlık 

alışkanlıkları ve eğitim seviyesi gibi faktörler etkili olur.  

Diyabet tanısı konulduktan sonra hemen tedaviye geçilmelidir. Diyabetik ketoasidozu 

olan veya belirgin hiperglisemisi ve semptomları olan hastalar bir hastaneye 

yatırılmalıdır.  İlk tanı esnasında hastaneye yatırılma ihtiyacı esas olarak ketoasidozise 

daha yatkın olan Tip 1 DM‘lu hastalarda olurken, Tip 2 DM‘lu hastalar genellikle 

poliklinik şartlarında tedavi edilir. Tedavinin başlangıç safhasında ilgili doktor, ayrıntılı 

bir hikaye almalı ve uygun labaratuar testleri ile birlikte tam bir fizik muayene 



27 

yapmalıdır. Doktor, diyetisyen ve hemşireden oluşan sağlık ekibinin tedavi planının 

geliştirilip uygulanmasında birlikte hareket etmesinin tedavi başarısında büyük önemi 

vardır. Hastaya sadece uygulanacak tedavi yönünden değil, tam bir hasta kişi olarak 

yaklaşılmalıdır: açık hikayesi, aldığı tedavi, diğer sağlık sorunları araştırılmalı; hastanın 

ailesi, diyet alışkanlıkları, öğün zamanları ve yedikleri gıdaların miktarı ve tipleri 

incelenmelidir (58). 

2.7.1. Tedavinin Amaç Ve Hedefleri 

Uygulanan tedavi modeli diyabetin tipine göre ayarlanmalıdır. Yeni başlayan akut 

kontrolsüz Tip 1 DM‘lu veya diyabeti daha önce başlamış, fakat kötü kontrolü olan 

hastalarda tedavinin amaçları; 

 

Ketozisin giderilmesi 



 

Hiperglisemiye bağlı semptomların (polidipsi, poliüri, kaşıntı, vajinit, 



yorgunluk, görme bozukluğu vb) ortadan kaldırılması 

 



Biyokimyasal kan değerlerinin normale getirilmesi 

 



Kilo kaybının giderilmesi 

 



Kendini iyi hissetme duygusunun yeniden oluşturulması 

 



Yaşam kalitesini korumak ve mortaliteyi azaltmaktır (58, 59). 

Hasta arzu ettiği yaşam tarzı içerisinde mümkün olduğunca diyabetini kontrol 

altında tutabilmelidir. Bu durumun sağlanması özellikle oynak diyabette çok zordur. 

Burada hastaya ve ailesine yapılacak psikososyal destek çok önemlidir. 

Çocuklarda normal büyüme ve gelişmenin devam ettirilmesi hedef olmalıdır. 

Evlenme ve çocuk sahibi olma diyabetli kadınlar için çok önemlidir. Başarılı bir 

hamilelik için gerekli destek sağlanmalıdır (7). 

 

 


28 

Tablo 2.6. Hedeflenen Biyokimyasal Kan Değerleri (59) 

Parametre Hedef 

Değerler Başlangıçta Veya 

Terapötik Tedavi 

Değişikliğinde 

Kan glukoz değerleri 

     Preprandial glisemi mg/dl 

     Postprandial glisemi mg/dl 

     HbA

1c

 % 



 

80-120 


80-140 

<7 

 

<80 / >140 

>140 

>8 


Lipid değerleri 

     LDL mg/dl 

     HDL mg/dl 

 

≤100 



>45 (erkek) 

 

>100 / >130* 



55 (kadın) 

Trigliserid mg/dl 



<200 

>200-400 

Kan basıncı mm Hg 

<130 / 80 

>140 / 90 

*önceden KVH olması durumu ve önceden KVH olmayan ancak diğer risk faktörlerinin 

olduğu durum  



2.7.2. Yaşam Tarzı Değişikliği Ve Non-Farmakolojik Tedavi 

Diyabet, ömür boyu süren bir hastalıktır. Tedavisi mümkün, ama tam iyilişme söz 

konusu değildir. Bu nedenle tedavi ömür boyu sürer. Diyabetin tedavisinde olumlu 

yönde uygulanacak yaşam tarzı değişikliğinin yerini tutacak hiçbir ilaç yoktur. Yaşam 

tarzı değişiklikleri yalnız kan şekeri üzerine değil diğer tüm risk faktörleri üzerine de 

olumlu etki gösterir (60). 

Diyabetin önlenmesinde yaşam tarzı değişikliklerinin ve non-farmakolojik tedavinin 

sağladığı olumlu sonuçlar şunlardır: 



29 

 



Yaşam tarzı değişikliği diyabet tedavisinin yerleşmiş temel taşlarından birisidir ve 

diyabet gelişme riski yüksek olan bireylerde bu yaklaşım hastalığın seyrinin erken 

bir noktasındaki başlangıç tedavisi olarak görülebilir. 

 



Her ne kadar diyabet tanısında belli glukoz değerleri tanımlanmışsada, diyabetik 

komplikasyon riskinin bu değerlere ulaşmadan önceki prediyabetik evrede başladığı 

açıktır. Tedaviye başlamak için, diyabet tanı kriterlerine uygun değerlere ulaşana 

kadar beklemek hastalığın doğal seyri içinde geç kalmak anlamına gelmektedir. 

 

Yaşam tarzı ile ilgili olarak alınacak önlemler, başlıca kilo kaybını artırarak ve 



insülin duyarlılığını iyileştirerek Tip 2 diyabet gelişiminden sorumlu temel 

fizyopatolojik mekanizmaları hedef almaktadır. 

 

Yaşam tarzı değişiklikleri dislipidemi, artmış kan basıncı, obezite, prokoagülan ve 



proinflamatuar aktivite de artış gibi hem diyabetin hem de komplikasyonlarının 

gelişimi ile ilişkili metabolik bozukluklarda olumlu değişikliklere yol açmaktadır  

(61). 

2.7.2.1. Eğitim  

Eğitim hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabet tedavisinin bel kemiğini oluşturur. Diyabet 

tanısını takiben hastalar bir diyabet merkezine sevk edilmeli ve glisemi kontrolü 

sağlandıktan sonra hekim, hemşire ve beslenme uzmanının vereceği eğitim 

programlarına dahil edilmelidir. Eğitim düzenli aralıklarla tekrarlanmalıdır.  

Eğitimde hastaya basitçe diyabet anlatılır. Hastalığın sebepleri, belirtileri, 

komplikasyonları hakkında bilgi verilir. Tedavi konusunda, diyet hakkında, yapacağı 

egzersizler konusunda bilgiler verilir. Kullanacağı ilaçların dozları, ne zaman alınacağı, 

insülinin nasıl ve ne zaman yapılacağına ilişkin bilgiler verilir. Hasta hipoglisemi 

konusunda aydınlatılır. Ayak bakımı  öğretilir. Hastaya kan şekerini evde kendisinin 

ölçmesi öğretilir. Eğitim ayrıca hasta yakınlarına da verilir (62). 

 

 


30 

2.7.2.2. Tıbbi Beslenme Tedavisi (TBT) 

Diyabet tedavisinin en önemli öğesi olarak tanımlanan’Diyet tedavisi’ ve’diyet 

önerileri’ ifadeleri, 1994 yılı içinde Amerikan Diyetisyenler Birliği (ADA) ve Amerikan 

Diyabet Birliği (ADA)’nin ortak yayınları ile değiştirilmiş,’Diyet tedavisi’ yerine ‘Tıbbi 

Beslenme Tedavisi (TBT)’ ifadesinin kullanılmasına karar verilmiştir (63). 

Diyabetin tedavisinde kişinin kültürel geçmişi, yaşam tarzı ve tercihlerine göre 

bireyselleştirilmiş diyet uygulaması çok büyük bir öneme sahiptir. Birçok diyabetik 

hastada uygun bir diyet, egzersiz ve kalori ayarıyla, antidiyabetik ilaca ihtiyaç olmadan 

metabolik kontrol sağlanabilir. Önerilecek kalori miktarı, hastanın ideal ağırlığı ve 

aktivitesi esas alınarak; beceri ve deneyime sahip diyetisyen ve sağlık ekibi üyelerinin 

birlikte çalışması ile ayarlanır (64). 

Tıbbi beslenme tedavisinde hedefler şunlardır: 

 

Normal kan glukoz ve lipit konsantrasyonları sağlanmalıdır. Mümkün olabilen 



fizyolojik seviyelere yakın kan glukoz konsantrasyonları devam ettirilmelidir. 

Böylece; 

1-

 

Hiperglisemi ve hipoglisemi önlenmelidir. 



2-

 

Diyabetin kardiyovasküler, retinal ve nörolojik komplikasyonları önlenmeli 



veya geciktirilmelidir. 

3-

 



Diyabetli kadınların gebeliklerinin normal olarak sonuçlanmasına katkıda 

bulunmalıdır. 

 

Yetişkinde ideal vücut ağırlığı sağlanmalı ve devam ettirilmelidir. Çocuklarda 



normal büyüme ve gelişme devam ettirilmelidir. 

 



Hamile kadın, fetüs ve laktasyon için uygun beslenme sağlanmalıdır. 

 



İnsülin kullanan kadınlarda kan glukoz seviyelerindeki dalgalanmaları önlemek için 

ana ve ara öğünler zamanında alınmalıdır. 



31 

 



Tip 2 DM’lu obez hastalarda kilo verme sağlanmalı ve fiziksel aktivite de artma ile 

birlikte gıda alım ve yeme alışkanlıklarında özel değişiklikler kazandırılmalıdır. 

 

Uygun beslenme ile kişilerin genel olarak sağlığında iyileşme sağlanmalıdır (65). 



Karbonhidrat (KH) 

Günlük KH miktarı günlük total kalorinin % 50-60’ını teşkil eder. Karbonhidrat alımı 

kan  şekerinin kontrolünde odak noktadır. Bireyim glikoz ihtiyaçları, ağırlık durumu, 

lipid profili ve yeme alışkanlıklarına göre karbonhidrat alımı bireyselleştirilmelidir. 

Günümüzde diyabetli hastanın beslenmesinde karbonhidrat kısıtlaması 

önerilmemektedir. Günlük enerji gereksinmesi, alınan karbonhidrat miktarından çok 

alınan enerji miktarı ile ilişkilidir. Karaciğerin protein, yağ ve karbonhidrat gibi değişik 

besin öğelerinden glikoz oluşturma özelliği bulunmaktadır. Diyette karbonhidrat alımı 

sınırlandığı zaman hastada kan lipid ve kolesterol düzeyleri artmakta ve koroner kalp 

hastalığına yatkınlık ortaya çıkmaktadır. Karbonhidratların kompleks karbonhidratlar 

olması önerilir (15, 41). 

Protein  

DM‘lu kişilerde de protein oranı normal kişiye önerilen kadardır. Günlük total kalorinin 

%10-20’sini protein oluşturur ancak nefropati durumunda bu oran %10‘a kadar indirilir. 

Gebeler ve çocuklarda protein miktarı yüksek tutulur (64).  



Yağ  

Total yağ günlük kalori ihtiyacının %30’undan azını teşkil etmelidir. Diyabetli 

bireylerin aterosklerotik hastalık gelişme riskleri, genel popülasyona göre önemli 

derecede yüksektir. İyi kontrol edilmeyen Tip 1 DM’lu bireylerde plazma lipid ve 

lipoprotein konsantrasyonları yüksektir ve DM, koroner arter hastalık riskini 3-4 kat 

daha arttırmaktadır. Diyabetli bireylerin beslenme programında yağlarla ilgili temel 

hedef doymuş yağ ve kolesterolü kısıtlamaktır  (65). 

Posa (Fiber) 

Günde 40 grama kadar verilir. Glisemik ayarı düzenler, aterojenik lipitleri düşürür. Suda 

erimeyen posalar gastrointestinal sistemden geçiş zamanını ve fekal kitleyi etkilerken, 


32 

kan glukoz ve kolesterol üzerine çok hafif etkilere sahiptir. Suda eriyen posalar ise dışkı 

miktarı üzerine hafif etkiye sahipken, saf halde yenildiklerinde serum glukoz ve insülin 

seviyelerini düşürürler. Kan basıncını düşürürler. Doygunluk hissi sağlar ve kilo 

verdirir. Gaz, diyare gibi yan etkileri olabilir (14, 15). 

Tuz (sodyum) 

Günlük sodyum alımının 3 gramı geçmemesi tavsiye edilmektedir. Ancak nefropati ve 

hipertansiyon varlığında <2000 mg/gün olarak kısıtlanmalıdır. Aşırı derecede sodyum 

kısıtlaması ise kontrolsüz, sıvı dengesi bozuk veya postural hipotansiyonlu 

diyabetiklerde zararlı olabilir (66). 

Alkol  

Kontrolsüz,  şişman, hiperlipidemili diyabetiklerde alkol yasaklanmalıdır. Diyabeti 

ayarlı sayılan, komplikasyonları gelişmemiş hastalar bilinçli olmak koşuluyla ölçülü 

olarak alkol alabilirler. Alkol yemeklerle birlikte alınmalıdır, aksi halde hipoglisemi 

olur (66). 

Tatlandırıcılar  

Tatlandırıcılar kalori içeren ve içermeyenler olarak 2 gruba ayrılırlar. Kalori içeren 

tatlandırıcıların 1 gramı 4 kalori verir. En çok duyulanı fruktozdur. Glukoz ve sukroza 

göre kan şekerinde daha az dalgalanmaya neden olduğu için diyette kontrollü bir şekilde 

kullanılır. Aspartam, sakkarin, acesulfame K gibi kalori içermeyen tatlandırıcılar yaygın 

olarak kullanılır (66). 



Vitamin ve minareler 

Bunların yeterli miktarda alımı sağlığın iyi şekilde devamı için gereklidir. Diyabetli 

veya diyabetli olmayan hastaların vitamin ve mineral ihtiyacı farklı değildir. Bu nedenle 

kalori alımı düşük olmadıkça ve birçok gıda kısıtlanmadıkça diyabetlilerde vitamin ve 

mineral desteğine gerek yoktur. Ancak yaşlı, hamile veya emziren kadınlar ile sıkı 

vejeteryanlarda multivitamin takviyesi yararlı olabilir. Ayrıca diyabette artmış oksidatif 

strese karşı multivitaminlere olan ilgi her geçen gün artmaktadır (65). 

 


33 

2.7.2.3. Egzersiz 

Onlarca yıldır egzersiz de diyabet yönetiminin temel taşlarından kabul edilmiştir. 

Yürüyüş, koşma, bisiklete binme gibi egzersiz tipleri maksimal oksijen tüketimini 

artırarak kalp atım hızını yavaşlatır ve total yağ kitlesi küçülür. Düzenli egzersiz ömrü 

uzatır ve komplikasyonları azaltır. Nondiyabetik gençlerde egzersiz ileride gelişebilecek 

Tip 2 DM’u %35-40 azaltır.  

Egzersiz sırasında ihtiyaç duyulan enerji önce kas glikojeninden sonra kan glukoz ve 

serbest yağ asitlerinden sağlanır. Kas glukoz ihtiyacı artar ancak insülin gereksinimi 

artmaz. Artan kas glukoz gereksinimini karşılayabilmek için hepatik glukoz yapımı 

artar. Hepatik glukoz yapımı glukojenoliz ve glukoneogenez yoluyla sağlanır. Kişide 

enerji alımı gerçekleşmez ancak egzersiz uzar ise 2-3 saat içinde hipoglisemi gelişir. 

Hipoglisemi gelişimini önlemek için, kan glukozu egzersiz öncesi ve sonrası ölçülmeli, 

anormal bir durum varsa egzersize ara verilmeli, egzersiz öncesi insülin dozu azaltılmalı 

ve insülin egzersiz yapılmayacak bir bölgeye uygulanmalı, egzersizin şiddet ve süresine 

bağlı olarak egzersiz sonrası 24 saate kadar yiyecek alımı artırılmalıdır (67). 

Diyabetli hastalarda düzenli egzersizin birçok faydası vardır. Bunlar:  

 

Kendine özgüven ve iyi hissetme duygusu 



 

Kardiyovasküler risk faktörlerinde iyileşme 



 

Kan basıncının azalması 



 

İdeal kiloya ulaşma ve sürdürme 



 

Plazma lipitlerinin azalması 



 

Kalp performansının yükselmesi 



 

Trombosit agregasyonu  



 

İnsülin duyarlılığında artma 



 

Tip 2 DM hastalarında iyi glisemik kontrol 



34 

 



HDL’de artmadır. 

Bunların yanında egzersizin metabolik, vasküler, nörolojik ve kas-iskelet sistemiyle 

ilgili bir takım zararları vardır. Bunlar: 

 



Metabolik dekompansasyon 

o

 



Hipoglisemi 

o

 



Paradoksal hiperglisemi 

o

 



Ketozis 

 



Mikrovasküler komplikasyonlar 

o

 



Proliferatif retinopati 

o

 



Vitreus kanaması 

 



Makrovasküler komplikasyonlar 

o

 



Miyokard iskemisi, infarktüs 

o

 



Aritmi oluşması 

 



Periferik nöropati 

 



Ayak travması 

 



Ortostotik hipotansiyondur (41). 

2.7.3. Farmakolojik Tedavi 

2.7.3.1. İnsülin 

İnsülin doğrudan veya dolaylı olarak vücuttaki bütün dokuları etkileyen ve glukoz

aminoasitler ve lipitler gibi besin olarak alınan maddelerin çoğunun hücreler içine alınıp 

depo edilmesini sağlayan ve homeostazına katkıda bulunan anti-katabolik ve anabolik 

hormondur (37). 


35 

Tıp tarihinde yalnız birkaç olay insülinin keşfinden daha çarpıcıdır. 1869 yılında Alman 

bir tıp öğrencisi, Paul Langerhans, pankreasın 2 farklı tip hücre içerdiğini, bunlardan 

birinci grubun sindirim enzimleri salgıladığını, ikinci grup hücrelerin ise ada veya 

adacıklar oluşturduğunu rapor etmiştir. 1889 yılında Minkowski ve von Mering 

pankreası çıkarılan köpeklerin diyabet benzeri bir sendrom sergilediklerini göstermiştir. 

Daha sonraki yıllarda diyabet tedavisinde pankreas ekstreleri kullanılmış ancak hiçbir 

çalışma tam olarak olumlu sonuçlanmamış ancak yapılan çalışmalar yıllar sonra takdir 

edilmiştir. (68)  İnsülinin keşfinden sonra ortopedi cerrahı Frederck Banting ve tıp 

öğrencisi Charles Best köpek pankreasından küçük ölçekte insülin üretmeye başladılar, 

ancak tedavide kullanılmak üzere büyük ölçekte ticari insülin üretiminde büyük sorunlar 

yaşadılar. Sonraları yapılan çalışmalarla insanların ihtiyaçlarını karşılayacak miktarlarda 

insülin üretimi mümkün oldu ve 1922 yılında insülin ilaç olarak tedaviye girdi. 

Keşfinden bu yana klinisyenler, araştırmacılar ve ilaç şirketleri arasındaki yakın işbirliği 

ile insülin ve insülin enjeksiyonu cihazlarına pek çok yenilik getirildi (69). 

İnsülin polipeptid yapılı ve yaklaşık 6000 dalton molekül ağırlığında bir hormondur.  

Molekül iki amino asit zincirinden oluşur. Kısa olan A zincirinde 21 amino asit, daha 

uzun olan B zincirinde 30 amino asit bulunur. Zircirler birbirine iki disülfür (S-S-) 

köprüsü ile bağlanır. İnsan insülini yapıca domuz insülinine çok benzer; aralarındaki tek 

fark domuz insülininin B zincirinin karboksi ucunda B 30 pozisyonun treonin yerine 

alanin rezidüsü içermesidir. Sığır insülini ise bir amino asit rezidüsü bakımından değil, 

üç amino asit rezidüsü bakımından insan insülininden farklıdır ve bu nedenle insanda, 

domuz insülininden daha fazla alerjeniktir (37). 

1980’li yıllarda sentetik insan insulinin üretimine dek, tedavide kullanılan insulinin ana 

kaynağı domuz ve sığır olmuştur. 1982 yılında rekombinant DNA (rDNA) teknolojisi 

ile saf insan insülini sentezlenmesi insülin tedavisinde önemli bir gelişme sağlanmıştır 

(70). 

Günümüzde kullanılan insülin tipleri tabloda gösterilmiştir. 



 

 

36 

Tablo 2.7. İnsülin Preparatlarının Etki Sürelerine Göre Sınıflandırılması Ve Bazı 

Özellikleri (21) 



Tür/ preparat 

Etki başlangıcı 

Pik etki (saat) 

Etki süresi (saat)

Kısa etkili insülinler 

 



Nötral regüler 

insülin 

 



Semilente insülin 

 

15-30 dk 



 

30-60 dk 

 

1-3 


 

4-6 


 

5-7 


 

12-16 


Orta etkili insülinler 

 



NPH (izofan) 

insülin 

 



Karma lente 

insülin 

2-4 saat 

2-4 saat 

 

 



8-10 

8-10 


 

18-24 


18-24 

Uzun etkili insülinler 

 



Protamin çinko 

insülin 

 



Ultralente insülin 

 

7 saat 



 

7 saat 


 

16-18 


 

8-14 


 

32-36 


 

25-36 


Hızlı etkili insülinler 

 



Lispro insülin 

 



Aspart insülin 

 

10-15 dk 



10-15 dk 

 

30-60 dk 



45 dk 

 

4-5 



3-5 

 

 

37 

Kısa Etkili İnsülinler 

Nötral Regüler İnsülin:  Berrak solüsyon halindedir. Solüsyonun pH‘sı 7‘dir. 

Ciltaltından enjekte edilir. İntravenöz verilebilen tek insülin çeşididir. Modifiye insülin 

preparatlarıda aynı pH‘da olduğu için, onlarla istenilen her oranda karıştırılabilir. Kısa 

etkili analog insülinlere göre fiyatı daha uygundur (37, 71). 



Semilente İnsülin: Amorf lente insülin preparatıdır. Solüsyonu bulanıktır. Sadece diğer 

lente insülinler ve regüler insülin ile karıştırılabilir (37). 



Yüklə 473,44 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin