T. C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı



Yüklə 2,72 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə15/23
tarix09.04.2020
ölçüsü2,72 Mb.
#30799
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   23

2.5 Yaşar Kemal Kimdir? 
Ülkemizde Yaşar Kemal’le ilgili en kapsamlı akademik çalışmalardan birisi, Ramazan 
Çiftlikçi’nin 1993’te doktora tezi olarak sunduğu Yazar-Eser-Üslup
491
 alt başlıklı çalışması ile 
Yaşar  Kemal  incelemesidir.  Çiftikçi  eserin  önsözünde  yazarın  yaklaşık  13  bin  sayfa  tutan 
yayımlanmış  33  eserinin  yanı  sıra  şahsı  ve  eserleri  hakkında  yazılanların  çokluğu,  yazarın 
sanatından ayırmadığı politikası vs. gibi nedenlerle Yaşar Kemal’i konu sınırlaması olmadan 
incelemenin güçlüğü üzerinde durmaktadır. 
Kültür  Bakanlığınca  1997’de  yayımlanan  Çiftlikçi’nin  bu  çalışmasından  sonra  da 
Yaşar Kemal edebiyatımıza eserler kazandırmaya devam etmiştir. 2015’te vefatının ardından 
yazara ait çeşitli yayınevlerinden neşredilmiş eserlerin sayısı elliyi geçmiştir.
492
 Şiir, derleme, 
deneme,  hikâye,  roman,  masal,  röportaj,  köşe  yazarlığı  ve  tiyatro  gibi  hemen  hemen 
edebiyatın tüm dallarında eserler veren Yaşar Kemal, üretkenlik anlamında Türk Edebiyatının 
en önemli figürlerinden biridir.  
16-18 Mayıs 2002 tarihleri arasında Bilkent Üniversitesi’nde düzenlenen Uluslararası 
Yaşar  Kemal  Sempozyumu’nda  sunulan  bildiriler  ve  yapılan  konuşmalar  da  yine  ülkemizde 
yazar  hakkında  yapılan  en  kapsamlı  bilimsel/eleştirel  inceleme-derleme  olma  özelliğini 
taşımaktadır. Talat Halman, programın açılış  konuşmasında Yaşar Kemal’in eserlerinin kırk 
farklı dile çevrildiğini ve iki yüz ülkeye ulaştığını dile getirirken ondan “yalnızca Türkiye’nin 
en büyük romancısı değil, dünya edebiyatının da bir devidir” diye bahseder. Yaşar Kemal’in 
                                                           
490
  Bkz.  Muhiddin  Nalbantoğlu,  Yaşar  Kemal’in  Dünyaya  Mesajı,  Yeniçağ  Gazetesi,  04.03.2015  tarihli  yazısı; 
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yasar-kemalin-dunyaya-mesaji-33733yy.htm
, 17.03.2017. 
491
  Bkz. 
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp
;  Ramazan  Çiftlikçi,  Yaşar  Kemal 
Yazar-Eser-Üslup, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1997. 
492
  Eserler  ve  hangi  edebiyat  dalına  ait  oldukları  hakkında  bkz. 
http://www.yasarkemal.net/bibli/index.html

19.03.2017. 

141 
 
de bizzat katılımı ile gerçekleştirilen bu sempozyumun bildirileri Adam Yayınları tarafından 
derlenip “Geçmişten Geleceğe Yaşar Kemal”
493
 adıyla kitaplaştırılmıştır.  
Yaşar  Kemal’i  siyasi  duruş  nedeniyle  sivil  itaatsizlik  bakımından  incelemenin 
imkânını müzakereye açıyoruz. Yaşar Kemal, yazdıklarıyla sıradışı bir edebiyat adamı olduğu 
kadar  politik  eğilimleri  nedeniyle  de  istisnai  bir  şahsiyettir,  bir  siyaset  adamıdır.  Bütün 
dünyada  tanınmasına  vesile  olan  dört  ciltlik  İnce  Memed  serisi  dâhil  hemen  hemen  tüm 
eserlerinde halkı ezen, sömüren, aşağılayan, hor gören, eziyet  eden varsıl toprak sahiplerine, 
ağalara,  derebeylerine  karşı  işçilerin,  emekçilerin,  köylülerin  amansız  direnişini  konu 
edinmektedir.  Çukurova  köylüleri  “İnce  Memed”i  okuduktan  sonra  bilinçlendiklerini  ve 
kurulu düzene karşı koyabildiklerini dile getirmişlerdir. Osman Şahin, İnce Memed’de geçen 
Anavarza yakınlarındaki Sarıbahçe köyünde, Mehmet Çakır isimli topraksız bir ırgatla yaptığı 
söyleşide köylünün kendisine şunları söylediğini dile getirir: 
“Zaten  Çukurova  demek  başlı  başına  ağa-ırgat  mücadelesi  demektir.  Ve  bu  olaylar 
bugün de olmaktadır. Yani İnce Memed’in ağalarla savaşı günümüzde de sürmektedir. Mesela 
biz  Sarıbahçe  köylüleri,  yakınımızdaki  Andırın  ağalarının  topraklarından  bir  kısmını  işgal 
ettik. Yani biz köylülerin ağalara karşı olan mücadelesi bugün de sürüyor. Böyle durumlarda 
ortaya İnce Memedler gibi yiğitler çıkmasın da ne yapsın. İnce Memed bizim gibi yoksul ırgat 
milletinin, köylü milletinin ağaların zulmüne karşı toprak talebiyle dirilttiği bir kahramandır 
bence.”
494
 
Yaşar  Kemal  sanatı  ile  politikasını  hiçbir zaman  birbirinden  ayırmadığını  her  fırsatta 
dile getirir. Eski  çağlardan beri karamsarlığa, karanlığa  ve umutsuzluğa karşı  hep  edebiyatla 
savaş açılmış, direnilmiştir. Sanatla politikayı birbirinden ayırmak suni bir çabadır. Edebiyat 
bir  kötülüğe,  karanlığa,  karamsarlığa,  umutsuzluğa  bir  karşı  koyma  olmuş  ve  böylece  de 
sürüp  gidecektir.
495
  Yazara  göre  sanatçılar  da  bu  gerçeğin  bilincinde  oldukları  için 
mücadelelerini hep bu yolla sürdürmüşlerdir: 
Edebiyat,  bazı  amaçları  gerçekleştirmek  için  her  zaman  politik  bir  silah  olarak 
kullanılmaya  çalışılmıştır.  Ve  sanatçılar  da  çoğu  zaman  kimin  yanında  olacaklarını 
bilmişlerdir. Günümüze bakalım, çok kaba verirsek bunu, derdimizi daha iyi anlatmış oluruz, 
atomun,  ölümün  yanında  mıyız,  barışın,  kardeşliğin  yaşama  sevincinin  yanında  mıyız? 
                                                           
493
  Geçmişten  Geleceğe  Yaşar  Kemal,  Bilkent  Üniversitesi  Türk  Edebiyatı  Merkezi  Uluslararası  Yaşar  Kemal 
Sempozyumu, Adam Yayınları, İstanbul, 2003. 
494
 Osman Şahin, Yaşar Kemal Geniş Bir Nehrin Akışı Yaşar Kemal, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2013, s.23. 
495
 Yaşar Kemal, “İşçi Gazetesi Arbeet’in Sorularına Yanıtlar”, Zulmün Artsın, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 
2002, s.183 

142 
 
Nikbinliğin yanında mıyız, bedbinliğin yanında mı? Karanlığın mı aydınlığın mı? Sevginin mi 
düşmanlığın mı?”
496
 
Yaşar  Kemal,  “Benim  romanlarımı  okuyanlar  katil,  savaş  hayranı,  ırkçı  olmasınlar, 
savaşların  nerede  olursa  olsun  can  düşmanı  olsunlar.  Bir  ağacı  kesmek  değil  bir  yaprağına 
dokunamasınlar, bir karıncayı ezemesinler, bir kelebeği tahtaya çivileyemesinler. Ben angaje 
bir yazarım. Benim içimdeki bu damarı kim söküp alabilir? Ben buyum, bütün benliğimden 
ayrılır  da  nasıl  bir  başka  insan  olabilirim.  Edebiyat  adına  bunu  kim  benden  isteyebilir.”
497
 
sözleriyle yazma gerekçesini açıklar.  
Osman  Şahin,  İnce  Memed  karakterini  okuyan  köylülerin  bu  karakteri  nasıl 
kendileriyle özdeşleştirdiklerini şu ifadelerle dile getirir: 
1975  yılında  Andırın  ağalarının  topraklarını  işgal  eden  Sarıbahçe  köylüleri  “Biz  bu 
işgali  İnce  Memed’i  örnek  alarak  yaptık.  O  da  vaktiyle  bizler  gibi  toprak  mağduruymuş. 
Ağalar  toprağın  çıbanlarıdır.  Onlara  karşı  İnce  Memed  nasıl  mücadele  ettiyse  biz  de 
edeceğiz.” diyorlardı. İnce Memed adıyla bu denli özdeşleşmişlerdi.
498
 
Usta yazar Çiftlikçi’nin belirttiği üzere konu sınırlandırılması yapılsa dâhi işin içinden 
kolayca çıkılabilecek bir şahsiyet değildir. Onun fikir dünyasına doğru nüfuz edebilmek için 
Özcan Yeniçeri’nin yukarıda değindi kültür çevresini iyi tanımamız gerekir. Çünkü itiraz ve 
itaat kişinin yaratılışı ile ilgili olduğu kadar hangi kültür çevresinde yetiştiği ile de ilgilidir. 
2.5.1. Hayatı ve Eserleri 
Yaşar  Kemal  (1923-  2015)  yahut  asıl  ismiyle  Kemal  Sadık  Gökçeli’nin  öz  yaşam 
öyküsüne ilişkin bilgileri onun Fransız yazar Alain Bosquet’le yapmış olduğu görüşmelerden 
yola çıkarak hazırlanan “Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor”
499
  kitabının  rehberliğinde  vermek 
daha doğru olacaktır. İrfan Can’ın deyişiyle kişiyi kendisinden daha iyi tanıyan ve anlatacak 
olan başka bir kimse bulunmaz.
500
 Bu nedenle muhtelif araştırmalarla destekleyecek olsak da 
çalışmamızdaki en önemli kaynak, birinci ağızdan Yaşar Kemal’in kendisi olacaktır.  
Usta yazar, pek çok eserinin de anavatanı konumunda olan Çukurova’da (o zamanlar 
Kadirli’ye  bağlı  bulunan)  Hemite  köyünde,  1923  yılında  dünyaya  gelmiştir.  Babası  Luvan 
                                                           
496
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.184. 
497
 Yaşar Kemal, “Katalunya Uluslararası Ödülü Konuşması”, Binbir Çiçekli Bahçe, YKY, İstanbul, 2013, s.63.
 
498
 Osman Şahin, A.g.e., s.195-196. 
499
 Yaşar Kemal, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor Alain Bosquet ile Görüşmeler, Yapı Kredi Yayınları, İst, 2013. 
500
 Bkz. Kadirlili Edebiyat Öğretmeni İrfan Can, emekli olduktan sonra Yaşar Kemal ile ilgili bir yazı dizisi 
başlatmış ve bunu Kadirli’nin yerel basın olan “Sıla” gazetesinde neşretmiştir. 
http://www.silagazetesi.com.tr/2017/02/23/yasar-kemal-teneke-ince-memed-yasar-kemal-iki-romani/
 15.03.2017 

143 
 
Aşireti  önderi  Gülihan  Bey’in  yeğeni  Sadık  Bey,  annesi  ise  Türkiye-İran  sınırındaki 
köylerden birinde oturan Kızıkan aşiretine mensup Nigâr Hanım’dır.  
Yaşar  Kemal,  babası  Sadık  Bey’in  Kürt;  annesi  Nigâr  Hanım’ın  Türkmen  olduğunu 
dile  getirir.
501
  Kendisi  de  Kadirlili  olan  emekli  Edebiyat  Öğretmeni  İrfan  Can,  Yaşar 
Kemal’in  yakın  akrabaları  ile  gerçekleştirilen  görüşmelerin  izlerini  takip  ederek  hazırladığı 
yazı  dizisinde  usta  yazarla  ilgili  ilginç  ayrıntılara  ulaşır.
502
  Bu  bilgiler  Yaşar  Kemal’in 
ifadeleriyle  çelişmektedir.  Öncelikle  şunu  belirtmeliyiz  ki  Yaşar  Kemal,  Alain  Bosquet  ile 
yaptığı görüşmelerde ailenin soy kütüğünün epeyce karışık olduğunu ifade etmiştir. Bir kısım 
söylenti  ailesinin  Van’a  Orta  Anadolu’dan,  Seydişehir’den  geldiği  ile  ilgiliyken  bir  kısım 
söylenti de İstanbul yakınındaki Bursa’dan geldiği ile ilgilidir.
503
 Aile, daha çok bu ikincisinin 
doğruluğu üzerinde fikir beyan etmiştir. 
İrfan Can, Kızıkan aşiretinden olan Yaşar Kemal’in annesi Nigar Hanım’ın Oğuzların 
“Kızık” boyundan olduğunu öne sürer. Yine aynı yazı dizisinde Orhan Türkdoğan’ın 1990’lı 
yıllarda  Ernis’e  (Ünseli)  kadar  gittiği  ve  Yaşar  Kemal’in  amcaoğlu  Mehmet  Yaşar  ile 
görüştüğü hususunda bilgiler de bulunmaktadır. Bu bilgilere göre 28 Eylül 2003’te vefat eden 
Mehmet  Yaşar,  “atalarının  Söğüt’ten  Yavuz  Selim  zamanında  Ernis’e  iskân  edildiklerini” 
anlatmıştır.  Orhan  Türkdoğan  ile  yapılan  bu  görüşmede  Mehmet  Yaşar,  Yaşar  Kemal  için 
“Kürt” denmesine içerler: “Biz nerden Kürt oluyok. Biz öz be öz Türk’ük. Yavuz Selim bizi 
Söğüt’ten Ernis’e iskân etmiştir. Elimizde vesikamız bile var.”
504
  diye cevap verir.  Gazeteci 
yazar Macit Gürbüz’ün Kürtleşen Türkler
505
  adlı  kitabında  da  aynı  bilgiler  yer  alır.  Gürbüz, 
Türkdoğan’ın  1997  yılında  Van’a  gidip  o  zamanlar  102  yaşında  olan  Yaşar  Kemal’in 
amcaoğlu Mehmet Kemal ile görüştüğü bilgisini verir. Mehmet Kemal, yukarıda aşiret reisi 
olarak değindiğimiz Gülihan Bey’in aynı zamanda 10. Alay kumandanı olup, rütbesinin albay 
olduğu bilgisini vermiştir. Orhan Türkdoğan da bu görüşmeden  yola çıkarak “Yaşar Kemal, 
hem anadan hem de babadan özbeöz Türkmen.”
506
 demiştir.  
                                                           
501
  Bkz.  Muhittin  Nalbantoğlu,  04.03.2015  tarihinde  Yeniçağ  gazetesinde  çıkan  “Yaşar  Kemal’in  Dünyaya 
Mesajı”  başlıklı  yazısında  “Ben iki  yaşındayken  öldürülen babam Kürt,  annem ise  Türkmen’dir dediğini ifade 
etmiştir.  Bir  Türk  milliyetçisi  olan  Muhittin  Nalbantoğlu  bu  duruma  sevindiğini  dile  getirip  raftan  bir  hadis 
kitabı  alır  ve  Yaşar  Kemal’e  “Çocuklarınız  annelerinizin  kavmindendir.”  adlı  hadisi  gösterir.  Yaşar  Kemal’in 
Nalbantoğlu’na  tepkisi  ise  “Beni  en  hassas  yerimden  yakaladın.  Gel  seni  öpeyim.”  şeklinde  olmuştur. 
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yasar-kemalin-dunyaya-mesaji-33733yy.htm
, 16.03.2017. 
502
 Bkz. 
http://www.silagazetesi.com.tr/2017/02/23/yasar-kemal-teneke-ince-memed-yasar-kemal-iki-romani
. 15.03.2017. 
503
 Yaşar Kemal, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor, Alain Bosquet ile Görüşmeler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 
2013, s.25. 
504
 Bkz. 
http://www.silagazetesi.com.tr/2017/02/23/yasar-kemal-teneke-ince-memed-yasar-kemal-iki-romani

16.03.2017. 
505
 Macit Gürbüz, Kürtleşen Türkler, Yayın B, İstanbul, 2009, s.234-235. 
506
 Macit Gürbüz, A.g.e., s.235. 

144 
 
Yaşar Kemal  de Doğu ve Güneydoğu Anadolu  Bölgesindeki pek çok Kürt aşiretinin 
aslında  Türkmen  menşeili  olduğuna  değinmektedir.  1865  Kozanoğlu  başkaldırısı  sonrası 
Türkmenlerin  Çukurova  toprağından  Diyarbakır’a  sürülmeleri  buna  bir  örnektir.  Yine 
gazetecilik  yaptığı  yıllarda  Diyarbakır’ın  Köprü  köyünde  karşılaştığı  göçmenler  de  yazara 
Balkanlardan  göç  edip  bu  köyü  kurduklarını  söylemişlerdir.  Köyün  tamamının  Kürtçe 
konuştuğuna  işaret  eden  yazar,  dillerinin  bu  coğrafyada  asimile  olduğuna  vurguda  bulunur. 
Dillerini  ve  kültürlerini  muhafaza  edenler  ise  1865  Kozanoğlu  sürgünü  sonrası  buraya 
yerleştirilen  Toroslardaki  Avşar  Türkmenleridir.  Alevi  olmalarından  ötürü  sünni  Kürtlerden 
kız alıp vermeyen Avşar Türkmenleri Kürtçe bilmemekte, dillerini ve kültürlerini muhafaza 
etmektedirler.
507
 
İrfan  Can,  bununla  birlikte  Yaşar  Kemal’in  ailesinden  kiminle  görüştü  ise  hepsinin 
kendisine  aynı  şekilde  ağız  birliği  etmişçesine  “Söğüt’ten  Ernis’e  gittiklerini  ve  Türk 
olduklarını”  kesin  bir  dille  ifade  ettiklerini  vurgular.
508
  Görünüşe  göre  ailede  Yaşar  Kemal 
haricinde Kürt kimliğini öne çıkaran başkaca hiç kimse olmamıştır. Hatta yazarın Kadirli’deki 
akrabalarından  olan  Hasan  Yücel,  1985  yılında  Kadirli’ye  gelen  Yaşar  Kemal’e  bu  durumu 
“Anan  Kürt  değil,  baban  Kürt  değil,  şimdi  bu  nereden  çıktı?”  diye  sorar.  Bu  soruya  Yaşar 
Kemal’in  verdiği  cevap  hayli  ilginçtir:  “Dünya  bizi  böyle  tanıdı,  şimdi  kendimizin  ne 
olduğunu  söylesek  dünya  bizi  taşa  tutar.”  Hasan  Yücel,  kendilerine  hiçbir  zaman  “biz 
Kürt’üz” demediklerini ancak Kadirli’de onları Kürt ilan ettiklerini dile getirir.
509
 
Yaşar Kemal’i kutsama adına herhangi bir sınıfa yahut etnik zümreye ait kılma çabası 
asla  bu  çalışmanın  gayesi  değildir.  Yaşar  Kemal  için  aslolan  insandır.  O,  Kürt  olmaktan  da 
Türk  olmaktan  da  aynı  derecede  kıvanç  duymuştur.  Bu  nedenle  Sait  Faik  ona  bir  kitabını 
imzalarken “Kürtlerin en Türkü; Türklerin en Kürdü” ifadesini kullanmıştır. Zülfü Livaneli’ye 
göre  yıllardır  bu  ülkeyi  yönetenler  sadece  bu  cümleyi  bile  anlasalardı,  bu  kadar  acı 
                                                           
507
 Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne Yaşar Kemalle Söyleşi” Yavuz Baydar, Zulmün Artsın
YKY, İstanbul, 2013, s.222. 
508
 Bkz. İrfan Can, Yaşar Kemal’in Kadirli’de bulunan akrabaları ile bu konuda yapılan görüşmeler hakkında da 
bilgiler aktarır. Buna  göre  1947 yılında  Hasan Yücel,  Zeynep nenesinden (Öl. 1956) edindiği bilgiler ışığında 
kardeşi  Cemil’den  birtakım  araştırmalar  yapmasını  ister.  Cemil’in  araştırmalarına  göre  aile,  Yavuz  Selim 
zamanında  Bilecik  Sancağı’na  bağlı  Dodurga  Obası’ndan  Van  -  Hakkari  bölgesine  devlet  hizmetleri  için 
gönderilmiştir. Van’da  oturan Kemal  Beydoğan isimli kişide  bu anlatılanlarla  ilgili bilgiler bulunmaktadır. Bu 
bilgilere  göre  Kazım  Karabekir  bölgede  katliam  yapan  Ermeni  -  Rus  çetelerine  karşı  sivil  halkı  oradan 
boşaltmaları  için  aşiretin  lideri  Gülhan  Bey’e  telgraf  çekmiştir.  Bolşevik  ihtilalinin  patlak  vermesine  kadar  da 
Luvan  aşireti  Rus-Ermeni  çeteleri  ile  savaşmış  ve  büyük  zayiatlar  vermiştir.  Hasan  Yücel’e  göre  bölgedeki 
herkes ailenin Türk olduğunu bilir ve bey ailesi olmalarından ötürü onları “Beyler” diye  tanırlar. Aşiret Yavuz 
Sultan  Selim’den  beri  Türkiye-İran  sınırını  beklemektedir. 
http://www.silagazetesi.com.tr/2017/02/23/yasar-
kemal-teneke-ince-memed-yasar-kemal-iki-romani
 17.05.2017 
509
 Yazının tamamı için Bkz. 
http://www.silagazetesi.com.tr/2017/02/23/yasar-kemal-teneke-ince-memed-yasar-
kemal-iki-romani
, 17.03.2017. 

145 
 
çekilmezdi.
510
  Yaşar  Kemal’in  Kürt  meselesine  yaklaşımına  ileride  değineceğiz.  Ancak  yeri 
gelmişken  burada  Muhittin  Nalbantoğlu’nun  dile  getirdiği  ve  Paris  Büyükelçisi  Tanşuğ 
Bleda’nın  “Maskeli  Balo”  adındaki  hatıratında  da  yer  alan  şu  hadiseden  söz  açmadan 
geçmeyelim: 
Strasbourg Üniversitesi fahri doktoralık payesi verirken Yaşar Kemal’in yanındaydım. 
Salonun  gerisinde  oturan  PKK’nın  Fransa  sorumlusu,  “Romanlarınızı  niye  Kürtçe  değil  de 
Türkçe  yazıyorsunuz”  diye  sorduğunda  o  dev  vücudu  ile  ayağa  kalkıp,  “Hergele,  ben  Türk 
oğlu Türk’üm, oraya gelirsem seni doğduğuna pişman ederim” demesini hatırlıyorum.
511
 
Nalbantoğlu,  Yaşar  Kemal’in  bu  tavrının  hem  o  zaman  Türkiye’de  bölücülük 
hareketlerini  destekleyen  dünyaya  hem  de  hemen  vefatının  ardından  Türkiye’de  sözde 
“çözüm  süreci”  ile  ilişkilendirilme  gayretlerine  verilmiş  en  güzel  cevap  olduğunu  düşünür. 
Çünkü Nalbantoğlu’na göre Yaşar Kemal, hiçbir zaman bölücü olmamıştır, hep bütünleştirici 
olmuştur.
512
 
Yazarın  dünyaya  gözlerini  açtığı  Ceyhan  Irmağı  kıyısında  yer  alan  Hemite  köyü 
günümüzde  Osmaniye  ili  sınırları  içerisinde  bulunmaktadır.  Yaşar  Kemal,  doğduğu  vakit 
altmış evlik bir yer olan bu Türkmen köyü için “Çukurova’nın karnına doğru yürümüş kayalık 
bir dağın koyağında”
513
 ifadesini kullanır. Köyün sırtını verdiği tepede bulunan ve yazarın pek 
çok  eserinde  de  motif  olarak  kullandığı  ortaçağa  ait  bir  kale,  buranın  çok  eski  bir  yerleşim 
yeri olduğuna delalet etmektedir.  
Çukurova,  her  ne  kadar  usta  yazarın  eserlerinin  anavatanı  olsa  da  gerçekte  Yaşar 
Kemal’in  anavatanı  değildir.  Çünkü  ailesi,  henüz  o  doğmadan  kısa  süre  önce  patlak  veren 
1915  olayları  sırasında  Van’ı  muhasara  altına  alan  Ruslar’ın  bombardımanından  kaçarak 
buraya  yerleşmiştir.  Yaklaşık  bir  buçuk  yıl  süren  bu  zorunlu  göçün  hikâyesi  yazar  için  son 
derece  mühimdir.  Sergüzeştini  çok  güçlü  bir  hafızaya  sahip  olduğunu  dile  getirdiği
514
 
annesinden  öğrenen  Yaşar  Kemal,  bu  göçün  ailede  açtığı  derin  yaraların  içine  doğmuş  ve 
doksan iki yıllık uzunca yaşamında bu yaralarla baş etmek zorunda kalmıştır. 
 
                                                           
510
 Zülfü Livaneli, Gözüyle Kartal Avlayan Yazar Yaşar Kemal, Doğan Kitap Yayınları, İstanbul, 2016, s.97. 
511
 
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yasar-kemalin-dunyaya-mesaji-33733yy.htm
, 16.03.2017. 
512
 
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yasar-kemalin-dunyaya-mesaji-33733yy.htm
, 16.03.2017. 
513
 Yaşar Kemal, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor, Alain Bosquet ile Görüşmeler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 
2013, s.24. 
514
 Bkz. Yaşar Kemal, annesinin çok güçlü bir belleğe sahip olduğunu dile getirir. Kürtçeyi belki bir destancıdan 
daha  iyi  konuşan annesinin  “ne  yazık  ki Türkçesi  kıttır.”  Babasının amca çocuğu Yusuf  Ağa  ile annesi Nigâr 
Hanım’ın tutuştuğu bir lades tam on dört yıl sürmüş, sonunda annesi kazanmıştır. Yaşar Kemal, A.g.e., s.10. 

146 
 
2.5.1.1 Göç 
Günümüzde  Muradiye  ilçesinin  sınırlarında,  Van  Gölü’nün  kıyısında  yer  alan  Ernis 
köyü  (şimdilerde  Günseli  kasabası)  Esrük  Dağı  eteklerinde  ve  Süphan  Dağı’nın 
yakınlarındadır.  Yaşar  Kemal’in  bütün  ailesinin  ikamet  ettiği  köy,  1915  baharında  Ruslar 
tarafından  kuşatılır.  Süphan  Dağı’ndan  atılan  top  gülleleri  köyün  orta  yerine  düştüğü  vakit 
köyde  mecburi  bir  kaçış  başlar.  Bu  güllelerden  bir  tanesi,  el  ele  tutuşmuş  yürüyen  ve  aynı 
zamanda  yazarında  yakın  akrabaları  olan  Hazalla  Zübeyde’nin  ellerini  birbirinden  ayırıp 
götürür. Bir eli olmayan Zübeyde daha sonradan Tahir amcasının karısı olacak ve Kadirli’ye 
yerleştiklerinde iki aile tek bir hanede ikamet edeceklerdir. 
Babası  Sadık  Bey’in  amca  çocuklarından  birisi  olan  Hüseyin  Bey  (o  zamanlar  kara 
sevdalı)  köyü  terk  etmez.  Aşiret  reisi  Gülihan  Bey,  onun  da  derhal  kafileye  dâhil  olmasını 
ister. Hüseyin Bey’i kendileri ile gelmeye ikna etmek için Sadık Bey’i peşinden gönderir. Ne 
var  ki  yazarın  babası  Sadık  Bey,  gölde  Hüseyin  Bey’in  ölüsünü  yüzer  görür,  lakin  yeterli 
vakti  olmadığı  için  ölüyü  defnetmeden  oradan  ayrılır  ve  kafileye  dâhil  olur.
515
  Van’a  kadar 
ilerleyen aile, bu bomboş “ürkünç şehir”de bir başka şoku daha yaşayacaktır. Nigâr Hanım’ın 
öldürülen  eşkıya  amcasının  kanlı  giyitleri  Van  Hapishanesinin  avlusundaki  çırılçıplak  bir 
ağaçta asılıdır. Annesi Nigâr Hanım, bu hadiseyi Yaşar Kemal’e şöyle anlatır: 
Hapishanenin  önüne  geldik,  hapishanenin  büyük  kapısında  bir  ağaca  bir  adamın 
giyitleri  asılıydı.  Akrabaları  gelip  görsünler  de  giyitleri  gelsinler  alsınlar  diye.  Babam, 
amcamı tanıyan herkes ağaçta asılı giyitlerin amcamın giyitleri olduğunu hemen bilmişlerdi. 
Yalnız giyitlere sahip çıkamadılar. Bunun, hükümetin bir tuzağı olduğundan kuşkulandılar ve 
amcamın giyitleri orada, ağaçta asılı kaldı.
516
 
Yaşar  Kemal,  anne  tarafından  akrabalarının  eşkıya  olduğunu  sık  sık  dile  getirir. 
Özellikle  dayısı  Mahiro  bütün  yörede  tanınan  bir  kişidir.  Ünlü  yazar  onu,  “Dayım,  Doğu 
Anadolu’nun, İran’dan Kafkasya’ya kadar en ünlü eşkıyası Mahiro’ydu. Sanırsam  yirmi beş 
yaşlarında vuruldu. Onun üstüne çıkarılmış çok destan dinledim.”
517
 sözleriyle tanımlar.  
Van’da bir hafta kalan aile yolunu önce Diyarbakır’a daha sonra da Mardin’e çevirir, 
ancak her ne hikmetse bir türlü anlam veremedikleri bir şekilde Mardin’den aşağı çöle inerler. 
                                                           
515
  Bkz.  Bir  Kürt  destancısı  olan  Abdal  Musa  adındaki  dengbej,  Hüseyin  Bey  ile  Peri  kızına  ağıt  yakar.  Yaşar 
Kemal bu destanı çokça dinlediğini dile getirir. Yaşar Kemal, A.g.e., s.12. 
516
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.26. 
517
  Nigâr  Hanım’ın  babası  ve  ağabeyi  eşkıyadır.  Babası  bu  kaçış  sırasında  eşkıyalığı  bırakıp  çetesini  dağıtır; 
ancak  ağabeyi  Mahiro  dağdan  inmez,  Mahiro  çok  ünlü  bir  eşkıyadır,  öldüğünde  hakkında  çokça  ağıt  söylenir 
ileride  Sadık  Bey’in  amca  çocuklarından  olan  Yüzbaşı  Reşit  Bey’in  birliğine  katılır  ve  Ruslara  karşı  savaşır. 
Kurmay  Yüzbaşı  olan  Reşit  Bey,  Bitlis’te  Ruslara  karşı  savaşırken  alnından  vurularak  şehit  olur.  Bkz.  A.g.e., 
s.13; “Dayım Doğu Anadolu’nun, İran’dan Kafkasya’ya kadar en ünlü eşkıyası Mahiro’ydu. Sanırsam yirmi beş 
yaşlarında vuruldu. Onun üstüne çıkarılmış çok destan dinledim.” A.g.e., s.25. 

147 
 
Aşiret  lideri  Gülihan  Bey  Diyarbakır’da  kalır.  Zor  şartlarda  gerçekleştirilen  yolculuk  aşireti 
günden güne eritir, sayıları git gide azalır. Önce annesinin babası Aco, ardından da babasının 
iki erkek kardeşinden birisi olan -ortancaları- Salih’i kumlara gömüp
518
 yola devam ederler. 
Bir doksan boyunda babayiğit bir adam olan Sadık Bey, bütün göç boyunca (Van’dan 
Çukurova’ya  kadar)  yazarın  hasta  olan  babaannesini  sırtında  taşır.  Oğluna  yük  olmak 
istemeyen  koca  ana  sık  sık  çölde  yiter,  köyüne  geri  dönmek  ister,  ancak  Sadık  Bey  onu  bir 
türlü bırakmaz, inadı anasından çoktur. Bu uzun ve zorlu seyahat sürecinde aile mal varlığını 
da  yavaş  yavaş  tüketir.  Yine  de  bütün  bu  olumsuzluklara  rağmen  hırsızlık  yapmadan, 
kimsenin  malına  zerrece  zarar  vermeden  yollarına  devam  ederler.  Bu  durum  aile  için  bir 
övünç  kaynağıdır.
519
  Yol  boyunca  uğradıkları  yerleşim  yerlerinde  sahipsiz  köpek  ve  çocuk 
sürüleri ile karşılaşırlar: 
Mezopotamya  çölü,  Güney  Doğu,  Doğu  Anadolu  savaşta  öldürülmüş,  sürülmüş 
Ermenilerin,  Kürtlerin,  Türkmenlerin,  Azerilerin,  Yezidilerin,  Nasturilerin,  Asurilerin, 
Süryanilerin  sürüleri  yok  olmuş  köpekleri,  babasız  anasız  kalmış  çocuklarıyla  dolup 
taşmıştı.
520
 
Göç sırasında  -yani Yaşar Kemal henüz hayatta değilken- ileride onun bütün yaşamını 
derinden  etkileyecek  olan  olaylar  zincirinden  bir  tanesi  de  ailenin  yolda  bu  başıboş 
çocuklardan bir tanesine tesadüf etmesi ile ilgilidir. Yazarın, “babamı camide vuran çocuğun 
bulunuşu”
521
 olarak adlandırdığı bu hadise şöyledir: 
Urfa  cehenneminden  çıkıp  İslahiye’ye  vardıklarında  aile  bütün  varlığını  tüketmiştir. 
Nigâr  Hanım,  kendisine  düğün  hediyesi  olarak  verilen  paha  biçilmez  altın  kemerini  Sadık 
Bey’in  önüne  atar  ve  götürüp  onu  satmasını  ister.  Çaresiz  kalan  Sadık  Bey,  yüreği  hiç 
elvermese de  bu eşi  benzeri olmayan  altın  kemeri  Pazarcık  Beyi  Hurşit Bey’e zorla satar.
522
 
Hurşit Bey, altın kemere karşılık Sadık Ağa’ya üç kese altınla bir de mektup verir. Kadirli’de 
bir  tanıdığa  yazılan  bu  mektupta  hamiline  sahip  çıkılması  salık  verilmektedir.  Kadirli 
                                                           
518
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.13. 
519
  Bkz.  Yaşar  Kemal,  ailesindeki  herkesin  bu  erdemli  davranışları  ile  övündüğünü  dile  getirmektedir.  Luvan 
Aşireti  büyüklerinden  Hacı  Süleyman  (Yaşar  Kemal’in  dedesi)  defalarca  Hacca  gitmiş  mübarek  bir  kişiydi; 
babası Mehmet Ağa’nın kendisine verdiği beylik mührünü dahi kabul etmek istemeyen bu haneden başkalarının 
malına  tamah  edecek  kişi  asla  çıkmazdı.  Yolda  herkesin  hırsızlık  yaptığı,  yalnızca  Yaşar  Kemal’in  ailesinin 
hırsızlık yapmadığı akrabaları tarafından da yazara anlatılmıştır. Yaşar Kemal, A.g.e., s.15.  
520
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.16. 
521
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.19. 
522
 Bkz. Yaşar Kemal, Hurşit Bey’in bu altın kemeri bir türlü almak istemediğini bildirir. Çünkü Hurşit Bey, bu 
eşi benzeri olmayan altın kemerin ederini veremeyeceğini söyler. Ancak Sadık Bey’in ısrarı üzerine elindeki üç 
kese  altını  ona  verir.  Aldıklarını  ne  zaman  geri  getirirse  kemeri  ona  geri  iade  edeceğini  söyler.  Yaşar  Kemal, 
A.g.e., s.21. 

148 
 
toprağından  çekilen  Ermenilerin  boşalttıkları  arazilerden  birinin  yerine  bu  ailenin 
yerleştirilmesi rica edilmektedir. 
“Kadirli’de  çok  Ermeni  varmış,  Ermeniler  gidince  tarlaları,  evleri,  hazineye  kalmış. 
Bu  tarlalar,  evler  de  göçmenlere  veriliyormuş.  Babam  mektubu  okuyunca  bu  evler  bir  süre 
için  kendilerine  verilecek  sanıyor.  Öyle  bedavadan  evlere,  tarlalara  konacakları  hiç  aklına 
gelmiyor.”
523
 
Kemer satılır satılmaz kafile tekrar yola koyulur. Bir yarım saatlik mesafe kat edilir ki 
yol  kenarındaki  çalılıklardan  birinde  bir  inilti  işitilir.  Ses,  baygın,  yarı  canlı  halde  (isminin 
Yusuf olduğunu söyleyen) bir Yezidi çocuğa aittir. Büyükannenin merhameti ile çocuğa sahip 
çıkılır, Yusuf bir doktora gösterilir, yaraları sağaltılıp iyileştirilir ve nihayetinde de bu Yezidi 
çocuk Sadık Bey tarafından evlat edinilir. Ne yazık ki evlat edinilen Yusuf, Yaşar Kemal dört 
buçuk  yaşında  iken  onun  gözleri  önünde  (camide)  babası  Sadık  Bey’i  hançerleyip 
öldürecektir. Öz yaşam öyküsel romanı olarak bilinen Kimsecik Serisi’nde (Yağmurcuk Kuşu, 
Kale Kapısı, Kanın Sesi) Yaşar Kemal, bu olayla ilgili ayrıntılara derinlemesine inmiştir. Her 
ne  kadar  kurmacada  isimler  değiştirilmiş  ve  içerik  hayal  gücü  ile  zenginleştirilip  süslenmiş 
olsa  da  anlatılanlar  usta  yazarın  Alain  Bosquet’e  vermiş  olduğu  bilgilerle  birebir 
uyuşmaktadır:
524
 
Yusuf babamı camide öldürdükten sonra anam, durmadan bir  kargışta bulunuyordu: 
“Büyük ana mezarında yatmasın, kemikleri çatırdasın da cehennemde yansın. Her şey onun 
yüzünden  oldu.”  Bu  kargışını  da  Nigâr  Hatun  ölünceye,  son  soluğunu  verinceye  kadar 
yineledi.
525
 
Kadirli’ye  varmadan  evvel  ailenin  son  durağı  Toprakkale  olur.  Sadık  Bey’in  annesi 
Hırde Hatun da burada vefat eder.
526
 Toprakkale mezarlığına defnolunur. 
Pazarcık  Beyi  Hurşit  Ağa’nın  Sadık  Bey’e  verdiği  mektup,  Kadirli’de  İskân 
Komisyonu Başkanlığını yürüten Karamüftüoğlu Arif Bey’edir. Sadık Bey mektubu götürüp 
ona  iletir.  Mektubu  okuyan  Arif  Bey,  Hurşit  Ağa’nın  hürmetine  binaen  Sadık  Bey’i  çok  iyi 
                                                           
523
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.22. 
524
  Bkz.  Yaşar  Kemal,  Kimsecik  serisinde  kendisini  Mustafa;  Babası  Sadık  Bey’i  İsmail  Ağa;  annesi  Nigâr 
Hanım’ı Zero; evlat edindikleri Yusuf’u Salman; amcası Tahir’i Hasan; yengesi Zübeyde’yi ise Pero karakterleri 
ile  özdeşleştirmiştir.  Yaşar  Kemal,  Yağmurcuk  Kuşu,  Yapı  Kredi  Yayınları,  9.  Baskı,  İstanbul,  2016;  Yaşar 
Kemal,  Kale  Kapısı,  Yapı  Kredi  yayınları,  7.  Baskı,  İstanbul,  2015;  Yaşar  Kemal,  Kanın  Sesi,  Yapı  Kredi 
Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2015.. 
525
 Yaşar Kemal, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor, Alain Bosquet ile Görüşmeler, YKY, İstanbul, 2013, s.21-22. 
526
  Nigâr  Hanım’ın  Yaşar  Kemal’e  anlattıklarına  göre  Hırde  Hatun’a  ömrünün  buraya  kadar  vefa  ettiği  ayan 
olmuştur.  Oğlu  Sadık  Bey’den  beyaz  badanalı  bir  ev  tutmasını  ister.  Bir  Türkmen  Beyinin  konağı  tutulur.  İçi 
güzelce  dayanıp döşenir. Hırde  Hatun  gelininde  kendisini  bir gelin  gibi süslemesini ister. Dileği derhal  yerine 
getirilir.  Akşam  namazını  kılar,  yatsı  namazı  için  hazırlanırken  hane  halkından  gidip  yatmalarını  ister.  Sabah 
uyandıklarında Hırde Hatun’u secdeye varmış öylece kıpırdamadan durur bulurlar. A.g.e., s.22. 

149 
 
ağırlar.  Onun  önüne  kasabanın  en  güzel  konaklarını,  tarlalarını,  bereketli  topraklarını  serer. 
Fakat Sadık Bey, kendisine sunulanların hiçbirisini kabul etmez. Ermeni de olsa toprağından 
atılanın  yerine  yerleşmeyi  ar  sayar.  Yalnızca  kendilerine  küçük  bir  toprak  parçası 
göstermelerini ister. Yaşar Kemal, annesinden öğrenebildiği kadarıyla Sadık Bey’in ağzından 
bu olayı şöyle anlatır: 
“Ben ev istemem” 
“Niçin?” 
“Anam dedi ki?” 
Arif Bey küplere biniyor 
“Anan sana ne dedi?” 
“Anam dedi ki, yuvasından atılmış kuşun yuvası başka kuşa hayretmez.” 
“Onlar kuş değil Ermeni.” 
Babam: 
“Kuş.” 
Arif Bey 
“Ermeni.”
527
 
… 
Arif  Bey,  bu  Ermeni-kuş  tartışmasından  sonra  küplere  biner.  İki  jandarma  çağırıp 
onları  bol  kayalıklı  Hemite  köyüne  götürmelerini  ister.  Uçsuz  bucaksız  bir  düzlük  olan 
Çukurova’da, aileyi bu kayalığa hapsetmek onlara verilmiş bir cezadır. Sadık Bey, kendisine 
sunulan  onca  konağı,  tarlayı-tapanı,  toprağı  elinin  tersiyle  itmiştir.  Bedelini  veremeyeceği 
hiçbir  mülke  tamahı  yoktur.  Aldığı  aile  terbiyesi,  gelenek-görenekleri,  yüreğindeki  Allah 
korkusu böylesi bir haksızlığa müsaade etmez:  
Babam  her  zaman,  her  yerde  söylermiş,  “Allah  anamdan,  Ermeni’den,  kuştan  razı 
olsun, beni bol kayalıklı Hemite köyüne gönderdiler, ben bol insanlıklı bir köye düştüm.
528
 
Çukurovalının  Ermenilere  yaklaşımına  Sadık Bey  bir anlam veremez. Göçüp  geldiği 
Ernis’te Kürtlerle Ermeniler iç içe yaşamaktadırlar. 1915 olaylarına kadar da ayrıları gayrıları 
yoktur.  Sadık  Bey’in  (öz  yaşam  öyküsel  romanında  İsmail  Bey’in)  muhayyilesinde  hep  bir 
arada bulundukları günlerin özlemi olacaktır: 
Köyün  yarısı  Ermeni’ydi.  Ama  onlar  da  Kürtçe  konuşuyorlardı.  Kırıma,  düşmanlığa 
kadar aralarında su sızmıyordu. Müslüman Kürtler Paskalyada tıpkı Ermeniler gibi yumurta 
boyayarak  onların  bayramlarına,  Ermeniler  de  kurban  bayramlarında  kurbanlar  keserek 
                                                           
527
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.23. 
528
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.23. 

150 
 
bunların bayramlarına katılıyorlardı. Yüzyıllardan bu yana bu kardeşlik, dostluk hiçbir ayrı 
gayrı gözetilmeden sürüp gelmişti. Ermeniler camilerde Tanrılarına dua ediyor, Müslümanlar 
kiliselerde namaz kılıyorlardı.
529
 
Sadık  Bey’in  çok  kültürlü  bir  yapıda  büyüyüp  yetişmesi  onun  kendi  inancından 
olmayan topluluklara hoşgörüyle bakabilmesine olanak sağlamıştır. Yaşar Kemal’e de sirayet 
eden bu anlayış yazarın hayat görüşünü şekillendiren bir başka etken olacaktır. 
Yüklə 2,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin