1.3.4. Rahmi Karakuş, Türk Felsefesinin İmkânı Üzerine
Rahmi Karakuş da Türkiye’de farklı tarzlarda nitelendirilmekle birlikte bir felsefe
etkinliğinin varlığına
161
inanmaktadır. Ona göre var olan bu felsefe etkinliği dayandığı
zeminler, ilgilendiği sorunlar, elde ettiği birikimler ve yöneldiği hedefler bakımından yaklaşık
bir asırdır da düzenli olmamakla birlikte sorgulanmaktadır.
162
Aşağıda Rahmi Karakuş’un
“Türk Felsefesinin İmkânı Üzerine” başlıklı yazısında konuya ilişkin mülahazalarına yer
verilmiştir:
‘Türk felsefesi’ başlığı ile yapılan bir soruşturmada felsefe adına belli bir kararın
zemin alınmasını Karakuş normal karşılamaktadır. Çünkü ona göre felsefenin ne tür bir
160
Poyraz, A.g.m., s.124.
161
Rahmi Karakuş, “Türk Felsefesinin İmkânı Üzerine”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, ISSN: 1303-5137,
Cilt
2,
Sayı
2,
Yıl
2005
Yayın
Tarihi:
14
Kasım
2005;
Web
adresi:
https://.j-
humansciences.com/ojs/index.php/IJHS/article/download/24/35.
162
Karakuş, konuya ilişkin olarak bu görüşünün altına tuttuğu dipnotta Türkiye’de gerçekleştirilen felsefi
çalışmalarla ilgili genel bir tablo çizmek amacıyla ayrıntılı olarak şu değerlendirmelere yer vermiştir: “Felsefe
etkinliği bakımından Türk felsefesinin durumunu genel olarak ilk değerlendiren biri M. Ali Ayni’dir.
‘Darülfünun Tarihi, İstanbul 1927’ ve ‘İntikad ve Mülahazalar, İstanbul 1923’ adlı çalışmalarında felsefe
yayınları ile birlikte felsefe alanındaki durumumuz değerlendirilmektedir. Ayni daha sonra bu değerlendirmelere,
katıldığı dünya felsefe kongreleri sonrasında izlenimlerini kaleme aldığı yazılarla devam etmiştir. Bkz., M. A.
Aynî, ‘Altıncı Beynelminel Felsefe Kongresi’ Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul-1928, S-7. Bu
yıllarda M. İzzet de ‘Türkiye’de Felsefe’, Hayat Mecmuası, Ankara 1928, C.3, S67 ve M.E.Erişgil ‘Felsefe
Adamı’, Millî Mecmua, İstanbul-1939, S-1; ‘Felsefe Neşriyatında Bir Terakki Hatvesi’, Mihrab Mecmuası,
İstanbul-1339, S-3; ‘Hakikaten Felsefe Züğürdüyüz’, Mihrab Mecmuası, İstanbul-1341, S.30 gibi çalışmalarla
Türkiye’deki felsefe etkinliğini değerlendirirler. Türk felsefe etkinliğini değerlendirme sadece Türk yazarlara ait
kalmamış ülkemizde kuruculuk görevi olan E.V.Aster de benzer değerlendirme yazıları yayınlamıştır. Bkz. E.v.
Aster, Felsefe Tarihinde Türkler, Türk Tarih Kongresi’nden ayrı basım, İstanbul-1937; ‘Felsefe ve İstanbul
Üniversitesinde Felsefe Tedrisatı’, Felsefe Semineri Dergisi I, İstanbul-1939.
Bu ve benzeri değerlendirmelerin kapsamlı örneklerini H. Z. Ülken’in Türk Tefekkür Tarihi, (İstanbul, 1933);
Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, (İstanbul-1935); Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, (İstanbul-1966) adlı
çalışmaları oluşturur. Daha sonra bilhassa Cumhuriyetin bilhassa 50. yılı ile birlikte M. Türker-Küyel’in
Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe Eylemi, (Ankara-1976) ve ‘Türkiye’de Felsefe Eğitimi (1975)’
(Felsefe Kurumu Seminerleri, Ankara 1977)ni saymak gerekir. Yine bu dönemde N. Uygur da Türk Felsefesinin
Boyutları, (İstanbul-1974) adlı çalışması ile bu değerlendirmelere katılmıştır. Kurumlaşma ile ilgili ilk
değerlendirmelerden biri H. Ziya Ülken’in ‘Yeni Felsefe Cemiyeti ve Türkiye’de Felsefe Cemiyeti’nin
Tarihçesi’, İ.Ü.E.F. Sosyoloji Dergisi, S.2, İstanbul 1943 adlı çalışmasıdır. Türk felsefe hayatını takip hususunda
birçok çalışmaları olan A. Kaynardağ (Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe-Ankara 2002) başta olmak
üzere 1980’li yıllarla birlikte birçok Türk felsefecisinin konu ile ilgili değerlendirme çalışmaları olmuş ve
olmaya devam etmektedir.” Bkz. Karakuş, agm., S.1
41
etkinlik olduğu, neleri nasıl ele aldığı, diğer alanlardan, gerek konu gerekse işleyiş olarak
farkının ne olduğu açık veya dolaylı bir biçimde bu tür soruşturmalarda görülebilir. Ancak
burada; Türk felsefesi deyimi ile bir gelenek oluşturmak veya bir geleneğe eklemlenmek
hedeflenirken, bir yandan da ‘bindiği dalı kesme riski’yle karşı karşıya bulunulmaktadır. Buna
dikkat edilmesi gerekir. Burada bindiği dalı kesmek ifadesi ile felsefe çalışmalarının dar bir
özellikler alanına hapsedilmesine göndermede bulunulur. Bu durum belli bir ekolü
geliştirebilir belki ama bir gelenek oluşturmak için lazım olan fikri çoğunluğu da
imkânsızlaştırır.
163
Karakuş’a göre, Türk felsefe hayatının bugünü için birtakım sıkıntılardan söz
edilebilir. Bunların başında -farklı anlaşılmakla birlikte- terimler ve dil gelmektedir. Diğer
sorunlar da bunlarla bağlantılı veya aynı gerekçelerin zamanla ortaya çıkardığı sonuçlar
olarak anlaşılabilir.
164
“Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak” projesi kapsamında
kavramlar ve terimler üzerine İslam filozoflarının tanım kitapları bu amaçla Mevlüt Uyanık,
Aygün Akyol ve İclal Arslan tarafından tercüme edilip literatüre kazandırılmaktadır.
165
Karakuş’a göre Özellikle Batı’ya karşı yenilmişliğin yarattığı olumsuzlukları gidermek
maksadıyla yönelinmiş bulunulan Batı dünyasının müspet bilim ve teknolojisine talip
olunurken aynı zamanda değerler dünyasına da uzak durulmamıştır. Bu yakınlaşmada felsefe
ve bilim etkinliğini Türkçenin o günkü terim dünyası ile sürdürmesini ve geleneğin içinde yer
alan Arapçanın imkânlarını kullanarak bir çözüm üretilmesini savunanlar olmuştur; buna
yakın bir diğer görüşe göre ise de mevcudu korumak gerektiğini ve yeninin de Türkçenin
kendi içinden üretilmesi gerektiğini bildirmiştir. Karşıt görüş ise Cumhuriyet yıllarında politik
gücü de arkasına alarak dili baştan sona ‘öz’ veya ‘arı’laştırmayı tercih etmiş ve Arapça ve
Farsça kaynaklı terimleri bugün kullanılmayan İslamlık öncesi Türkçeden veya mevcut
Türkçe kelimelerden türetmek yoluna gitmiştir. Hatta bilim felsefe terimlerinin dünya ile
ortaklığını sağlamak düşüncesi ile Latince ve Grekçenin esas alınması gerektiğini savunanlar
da olmuştur. Karakuş’a göre bu durum Türk felsefesinde büyük bir anlama sorunu yaratmıştır.
Bazen ‘bizde felsefe olmadığı için terimlerimiz yetersiz’ bazen de ‘terimlerimiz yetersiz
163
Karakuş, A.g.m., s.2.
164
Karakuş, Türkiye’de yaklaşık iki yüz yıldır süren batılılaşma çabalarının, kendi kültürel geçmişimizle
ilişkisini kopardığını veya bazen de kutsallaştırılmasına sebebiyet verdiğini düşünmektedir. Felsefe
hayatımızdaki her sorun (burada ifade edilen terim ve dil sorunu da dâhil) bu konunun bir parçası olarak ortaya
çıkmaktadır. Bkz. Karakuş, A.g.m., s.3.
165
Bkz.: İbn Sînâ, Tanımlar Kitâbı, Ed. Mevlüt Uyanık, Çev. Aygün Akyol - İclal Arslan, Elis Yayınları Ankara
2013; Cabir B. Hayyân, Tanımlar Kitabı, Ed. Mevlüt Uyanık, Çev. Aygün Akyol - İclal Arslan, Elis Yayınları,
Ankara, 2015; Hârizmî, Felsefî Tanımlar, Editör Mevlüt Uyanık, Çev. Aygün Akyol - İclal Arslan, Elis
Yayınları, Ankara, 2015.
42
olduğu için felsefe yapamıyoruz’ gibi garip bir çaresizlik veya duygu karmaşası hali
yaratılmıştır.
166
Karakuş, ‘Türk felsefesi’ adlandırmasındaki Türk kelimesi ile Türkiye ve Türkçe
merkezli bir değerlendirmenin kastedildiğini dile getirmektedir. Ayrıca buradaki Türk
kelimesinin vurgusu ile herhangi bir ideolojinin emrine verilmeksizin yirminci yüzyıl Türkiye
Türkçesini ve bu dilde yetişenlerin felsefî ürünlerini kapsaması anlatılmaktadır. Karakuş’a
göre Türk felsefesi etkinliğini Türkçenin doğu kolundaki dil ve düşünce ürünleri ile
zenginleştirmek mümkündür. Ancak Türkiye’deki felsefe etkinliği yönünü tamamen batıya
çevirmiş görünmektedir.
167
XI ve XII. yüzyıllarda ortaya çıkan bir yaklaşımın felsefeye kültür içinde verdiği (dinî)
değeri de Karakuş, Türk felsefe hayatının bir diğer problemi olarak görmektedir. Felsefede
mütevazı bir seviyede düşünülen ‘philosophia’ ile Kur’an’ın ‘hikmet’inin birbirinin yerine
kullanılması dinle felsefeyi eşit konuma getirmiştir. Felsefe/filozof ve din/peygamber
mukayeseleri özellikle Farabî, İbn Sina ve Gazali sonrasında İbn Rüşd ile felsefe din
mücadelesi halini almıştır. Gazali ile özdeşleştirilmiş ünlü felsefe karşıtlığı, zamanla
kalıcılaşmış ve ‘felasife’ veya ‘feylosof’ küfür ya da en azından hafifmeşrep, kalender
anlamına gelir olmuştur.
168
Felsefe ile uğraşanlar da bu nedenle toplum nezdinde hoş
karşılanmamıştır. Yunan tarzı felsefe veya Meşşailik veya Aristoculuk olarak adlandırılan bu
akımın dışında tasavvufta yürütülen felsefe de henüz işlenilmemiş, sorgulanmamıştır. Yine
felsefenin dine karşı veya zararlı bir etkinlik olduğu anlayışı Karakuş’a göre bugün ortadan
kalkmamıştır belki ama etkili değildir.
Ele alınan bir diğer sorun da Batı’da gelişen bazı felsefe akımları ile bilim çevrelerinin
felsefeye yaptıkları eleştiriler neticesinde ortaya çıkan yanlış bir anlayıştan
kaynaklanmaktadır. Bu durum, ‘bilim insanlık sorunlarını çözmeye yeter, metafizik
saçmalıklara gerek yok’ şeklinde algılanmıştır. Felsefe yerine bilimin yeterli görülmesi, en
hafifinden felsefenin bilimin yardımcı disiplini gibi algılanması felsefecileri ve felsefe
çalışmalarını önemsizleştirmiştir.
169
Türk felsefesinin önünde duran sorunlardan bir diğeri de felsefî düşüncenin kökleri
meselesidir. Karakuş’a göre bu durum genel olarak felsefenin de bir problemini teşkil
etmektedir. Özellikle on dokuz ve yirminci yüzyıllar boyunca hararetle savunulan ana tez
166
Karakuş, A.g.m., s.4.
167
Karakuş, A.g.m., s.4.
168
Karakuş, A.g.m., s.4.
169
Karakuş, A.g.m., s.5.
43
felsefenin bir Yunan medeniyeti eseri olduğu şeklindedir. Karakuş, Z. Direk’in, R.
Bernasconi’ye dayanarak şunları söylediğini dile getirmektedir: “Eski Yunanlıların felsefeyi
Mısırlılardan öğrendikleri görüşü, Warburton’un 1738 tarihinde dediği gibi, ‘Antik Çağ’la
ilgili bilinen en sağlam olguydu.’ Oysa Hegel, bu tarihin üstünden henüz bir yüzyıl dahi
geçmeden yeni ortodoks pozisyonu, felsefenin Eski Yunan’da başladığını ilan eder. On
sekizinci yüzyılın son çeyreğinde geçerli uzlaşma, Yunanlıların başka halklardan hiçbir şey
öğrenmiş olamayacaklarıdır. Felsefenin Eski Yunan’da başladığı fikri, 18. yüzyılın sonunda
yerleşti. Yunan felsefesinin özerkliğini savunan Dietrich Tiedemann’ın Geist der spekulativen
Philosophhie von Thales bis Socrates 1791yılında yayınlandı ve bu eserin ardından, Wilhelm
Tennemann’ın on bir ciltlik Geschichte der Philosophie adlı felsefe tarihi piyasaya çıktı.
Tennemann, Tiedemann’ın projesini tüm Batı tarihine yaymaktaydı. Felsefe tarihinin yeniden
yazıldığı bu an, Avrupalıların diğer kültürleri inşa ettiği andır. Diğer kültürlerin inşa
edilmesini takip eden son iki yüz yıldır felsefe aile içi bir mesele olarak anlatılır. Oysa Batı
felsefesinin yeniden kurulmasını başka kültürlerle karşılaşmalar tetiklemiştir.”
170
Bu
satırlardan da anlaşılacağı üzere felsefenin Yunan’dan bugünkü Batı’ya intikal ederek gelmiş
bir Batı medeniyeti ürünü olarak lanse edilişini Karakuş, gerçeği yansıtmayan yapay bir kurgu
olarak değerlendirmektedir. Bu durumda ne yapılırsa yapılsın felsefi düşüncenin dışında
kalınacaktır. Diğer kültür çevreleri içinde ortaya konmuş ürünlerin felsefe olarak
görülmemesi, daima geride kalmayı da beraberinde getirmekte ve felsefe etkinliğine katılmak
için bu Batılı birikime bağlı kalma zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Yani Batı dışındaki
kültür çevrelerinin düşünce ürünleri dinî, mistik özelliktedir ve onlar felsefî düşüncenin ortaya
çıkardığı bilim-teknoloji, siyaset vb. sonuçları ortaya çıkaramadıklarından insanlığın
gelişmemiş aşamasını yansıtırlar.
171
Karakuş’a göre Türk felsefesi deyimi için de benzer
durum söz konusudur. Türklerin de bütün İslam dünyası gibi on ikinci yüzyılla birlikte
felsefeden uzaklaştığı kanaati hâkimdir. Karakuş kişisel olarak bu yargılara katılmaz. Ona
göre felsefe eylemi belli bir felsefe tarzına kilitlenmeksizin ele alınırsa felsefî düşüncenin
kültürel geçmişimizde olmadığı söylenemez.
Karakuş’a göre, Türk felsefesi deyimi ile batı felsefesine bağlanmanın, dolayısıyla
İslam felsefesi adlandırmasının kapsamından çıkmanın ortaya çıkardığı durumun bilincinde
olunmalıdır. İslam felsefesi deyimi ortaçağlara bağlı zaman sınırları ile düşünülmeyecekse
yirminci yüzyılın başına kadar Türk felsefesi kavramı içindedir. Diğer taraftan yirminci
170
Bkz. Rahmi Karakuş, Zeynep Direk’ten alıntı için şu dipnotu vermiştir: Zeynep Direk, Felsefenin Başlangıcı
Sorusu, Anlama ve Yorum Doğan Özlem Armağan Kitabı, Haz. A. Kadir Çüçen, H. Nur Erkızan, Güçlü
Ateşoğlu, İstanbul, 2004, s.223
171
Karakuş, A.g.m., s.6.
44
yüzyılın başlarına kadar gelen bu birikimin içine ilk ve ortaçağ itibarıyla batı ve doğal olarak
bütün İslam dünyası varken Türk felsefesini yirminci yüzyılla -özellikle Cumhuriyetle-
başlatmak ve bunu modern felsefe ile istikamet kazanmış batı felsefesinin bir kolu ile
bütünleştirmeye çalışmak düşünce evrenini daraltmak anlamına gelecektir. Oysa Karakuş’a
göre Türk felsefesi adlandırmasında ilkçağdan başlayarak bugünkü batı felsefesi ile İslam
felsefesinin birikiminin bir arada olduğunu unutmamak gerekir.
Türk felsefesinin bir diğer sorunu da ülkemizdeki felsefe eğitimi ile ilgilidir.
172
Karakuş’a göre orta dereceli okullarda okutulan felsefe eğitimi içerik olarak bir tarafa
üniversite giriş sınavı için değeri açısından tam bir itibarsızlık örneği sunmaktadır.
Yükseköğretimde ise felsefe bölümlerinin her ne kadar programları birbirine yakın olsa da
bölümlerin felsefe içinde belli bir akıma veya döneme bağlı kalmaları söz konusudur. Ayrıca
felsefe derslerinin başta sosyal bilimler olmak üzere felsefe dışındaki bölümlere sınırlı
derecede açık oluşu da başka bir sorun teşkil etmektedir. Karakuş, üniversitelerde bilim ve
akademik kavrayışın yüzeysel bir pozitivizm sergilediğini düşündüğünden felsefi düşünceye
en çok ihtiyaç duyulan bölümlerde dâhil felsefe derslerinin yeterli olmadığını
düşünmektedir.
173
1.3.5 Muzaffer Metintaş, Bir Türk Felsefesi Mümkün mü?
Muzaffer Metintaş da “Türklüğü Felsefenin Diliyle Anlatmak: Bir Türk Felsefesi
Mümkün mü?”
174
; “Bir Türk Felsefesi Oluşturulmasının Önündeki Zorluklar”
175
ve “Bir Türk
Felsefesi ya da Milli Felsefe İhtiyacı; Tam da Zamanı mı?”
176
başlıklı yazıları ile
soruşturmamıza dahil edilmiştir. Aşağıda onun adı geçen makalelerinde üzerinde durduğu
mülahazalarına yer verilmiştir.
Metintaş, toplumların cemiyet düzenlerini, hayat sistemlerini; o toplumların
varlık/hakikat anlayışları’nın belirlediğini dile getirmektedir.
177
Bu nedenle felsefe “hakikat”i
aramak ve manalandırmak olarak tanımlandığında cemiyet sistemi bir felsefeye ya da felsefe
diliyle bir anlatışa dayanır. Metintaş, Felsefenin üç temel konusu olarak varlık, bilgi ve değer
172
Karakuş, A.g.m., s.8.
173
Karakuş, A.g.m., s.7.
174
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/739-t%C3%BCrkl%C3%BC%C4%9F%C3%BC-
felsefenin-diliyle-anlatmak-t%C3%BCrk-felsefesi
Erişim tarihi 26.04.2017
175
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/918-bir-turk-felsefesi-olusturulmasinin-onundeki-zorluklar
Erişim Tarihi 26.04.2017
176
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/822-bir-t%C3%BCrk-felsefesi-ya-da-milli-felsefe-
ihtiyac%C4%B1-tam-da-zaman%C4%B1-m%C4%B1
Erişim Tarihi 26.04.2017
177
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/739-t%C3%BCrkl%C3%BC%C4%9F%C3%BC-
felsefenin-diliyle-anlatmak-t%C3%BCrk-felsefesi
Erişim tarihi 26.04.2017
45
alanlarına vurguda bulunur. Ona göre her üç konuda da beklenen; felsefe yapanın/filozofun,
düşünce, yargı, hüküm ve kabullerinden etkilenmemesidir. Ancak doğaları gereği her üç
konuda da felsefe yapılırken bu durum kaçınılmaz bir hal olarak yaşanır. Yani felsefe yapan
filozof/düşünür, içinde yaşadığı cemiyetten kendini soyutlayamaz; çünkü o, bir paradigma
içerisinde yaşar. Paradigma ise Thomas Kuhn’dan mülhem; aslında filozofun içinden çıktığı
ve yaşadığı cemiyetin “kültür-medeniyet iklimi”dir. Metintaş’a göre felsefe, eşyaya, varlığa
mana verirken bilimsel bilgiyi, nesnel gerçekleri kullanır; ama sadece onlarla yetinmez, bu
gerçeklere san’at bilgisinin, sezginin, din bilgisinin ürünlerini de dilediği gibi katarak ve
kullanarak üstüne düştüğü her konuya şekil ve mana verir. Yani felsefe, içinde felsefe yapılan
toplumun kültürünü de güçlü şekilde kullanır. Felsefe yapanın varlık ve hayat hakkında
kabulleri-kanaatleri felsefe yaparken çok işlektir.
178
Öyleyse felsefe, belirleyici şekilde,
felsefe yapılan çevrede kabul edilen anlayıştan, coğrafyadan, kültürden, medeniyet
unsurlarından, inançlardan, yerellikten, yani o toplum için o topluma ait olandan-milli
olandan kaynak alma ve özellikle ahlaki değerler olarak bu yerel halleri kullanma halindedir.
Bundan dolayı da Metintaş, bir “milli felsefe”den bahsedilmesini imkân dâhilinde
görmektedir.
Felsefe alanları, yani alt disiplinleri de (bilim felsefesi, tarih felsefesi, din felsefesi,
siyaset felsefesi, dil felsefesi) Metintaş’a göre kendi konuları üzerinde çalışırken aslında
konunun o cemiyet içinde yaşanan haliyle uğraşır. Filozof, kendine ait düşünce kuramlarını
geliştirirken, kullandığı “kıyaslama işi” bir yöntem de olsa, onun cemiyetinin anlayış ve
değerlerinden kendini kurtaramaz. Nitekim felsefe geleneklerinde, Alman felsefesi, Fransız
felsefesi, Çin felsefesi, Hint felsefesi, Afrika felsefesi; inanç sistemleriyle ilgili İslam
felsefesi, Hıristiyanlık, Taoizm, Hinduizm, Budizm, Yahudilik gibi din felsefelerinde taraf
olmak bu yüzden doğal bir durumdur.
179
Milli bir felsefe -biraz önce de değinildiği üzere her ne kadar içerisinde neşet ettiği
toplumun değer yargılarından kendini kurtaramasa da- yerel bir anlayış olarak kabul
edilemez. Çünkü “değerler” felsefe yapmanın üç ana konusundan birisidir ve üretildiği
cemiyete yaşattığı yüksek insani değerler ile evrensel mesajlara da sahip olabilir; bu
mesajlarla tüm insanlığa evrensel nitelikte değerler sunabilir (inanç anlayışı, ahlaki değerler,
bilim tanımları, tarih şuuru, estetik anlayış, san’at açılımları, eşitlik ve adalet değerleri
178
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/739-t%C3%BCrkl%C3%BC%C4%9F%C3%BC-
felsefenin-diliyle-anlatmak-t%C3%BCrk-felsefesi
Erişim tarihi 26.04.2017
179
Web adres:
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/739-
t%C3%BCrkl%C3%BC%C4%9F%C3%BC-felsefenin-diliyle-anlatmak-t%C3%BCrk-felsefesi
Erişim tarihi
26.04.2017
46
gibi).
180
Bu durum Metintaş’a göre bir “Türk felsefesi” için de geçerlidir. Türklerin çok
eskilerden gelen “tek Tanrı” inancı ve ona uygun varlık anlayışı, bu anlayışın geliştiricisi olan
İslam’a girişle yarattıkları muazzam Tasavvuf geleneği, insanlık hayatında örneği pek de
olmayan çok özgün bir varlık/hakikat tarifleri ve kabulleri sağlamıştır. İşte Metintaş bu
varlık/hakikat tariflerini bir “Türk felsefesi” olarak nitelendirir. Bu felsefe, Selçuklu-Osmanlı
gibi medeniyetlerin doğmasına kaynaklık etmiş bir ahlak sistemidir. Yani Türk felsefesi ona
göre zaten vardır, ama mütecanis halde değildir; dağınıktır, kopuktur, durgundur; yaratıcı bir
halde değildir. Ya da bir başka ifade ile felsefenin diliyle anlatılan bir “Türk felsefesi” yoktur.
Bu yüzden de, muazzam birikimleri ile büyük bir potansiyel oluşturan memleketsever, milli
nitelikli aydınlar Metintaş’a göre bütün işlerini güçlerini bir kenara koyup, öncelikli olarak bir
“Türk felsefesi” oluşturmak işiyle uğraşmalıdır. Yani yapılması gereken, zaten var olanı
bütünlük içinde yeniden ortaya çıkarmaktır; ortaya çıkarılacak olan bu “Türk felsefesi” ile de
bir dünya görüşü oluşturulacak ve bütün sorunlara/arayışlara cevap üretilebilecektir.
181
Varlık, bilgi ve değerler üzerinden inşa edilecek olan “Türk felsefesi” sorgulama ve
yorumlama sürecinde kozmolojiden tarihe, biyolojiden ilahiyata, edebiyattan iktisada,
san’attan siyasete kadar hiç de küçümsenmeyecek engellerle karşılaşılacaktır. Metintaş, bu
engelleri “cemiyetimizin oluşumu boyunca ortaya çıkan zihni ve yapısal sorunlar” ile
“içerden entelektüel sorunlar” olmak üzere iki gruba ayırarak değerlendirir.
182
Bu iki engele
sırasıyla bir göz atalım:
a) Cemiyetin oluşumunda ortaya çıkan zihni ve yapısal sorunlar, modern cemiyet
yapısının gelişimi sırasında hem ekonomik ilişkiler hem de fikir hayatı olarak edilgen bir
halde kalınması nedeniyle ortaya çıkan ve halen Türkiye’de hâkim konumda olan fikir ve
düşünce hayatındaki çarpıklığı ifade eder.
183
Bu çarpıklık Metintaş tarafından şöyle analiz
edilir: Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, 19. yüzyıldan itibaren Avrupa’da ortaya çıkan
ve yaygın kabul gören aydınlanma hareketlerine koşut olarak dünya ölçeğinde ticaret
yapılması sayesinde biriken sermaye “kapitalizmi” doğurdu. Kapitalizm de yeni bir sosyal-
ekonomik sınıfı, “burjuvaziyi” ortaya çıkardı. Hem sermaye hem sanayii hem de ticaret
alanına sahip olan burjuvazi, ana üretici durumuna ulaştı, bu haliyle de siyasi ve idari
180
Web adres:
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/739-
t%C3%BCrkl%C3%BC%C4%9F%C3%BC-felsefenin-diliyle-anlatmak-t%C3%BCrk-felsefesi
Erişim tarihi
26.04.2017
181
Web adres:
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/739-
t%C3%BCrkl%C3%BC%C4%9F%C3%BC-felsefenin-diliyle-anlatmak-t%C3%BCrk-felsefesi
Erişim tarihi
26.04.2017
182
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/918-bir-turk-felsefesi-olusturulmasinin-onundeki-zorluklar
Erişim Tarihi 26.04.2017
183
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/918-bir-turk-felsefesi-olusturulmasinin-onundeki-zorluklar
Erişim Tarihi 26.04.2017
47
yönetimde belirleyici oldu. Kapitalist burjuvazi, hem ana topraklarında kabul görme hem de
sömürgeci emperyalist ilişkilerini yayabilmek ve ona haklılıklar kazandırabilmek için milli bir
karakter içinde oluştu; İngiliz, Fransız, Alman ve hatta diğer Batılı ülke burjuvazileri bu
nedenledir ki milli birer karakter taşırlar. Bunlar sömürgelerindeki tahakkümleri
sürdürebilmek amacıyla, kendi içlerinde başka bir burjuvazi yarattılar. Metintaş’ın “işbirlikçi
burjuvazi” olarak nitelendirdiği bu yapı bulunduğu coğrafyanın sömürülmesine aracı olmak
için kendi kültürüne yabancı, milletin halkın değerlerine karşıt ve tahrip edici bir işlev
üstlendi. Halkın güçsüzleştirilmesi için siyasi, dini, etnik ve ekonomik karşıtlıklara ayrılması
ve hiç durmadan değişik nedenlerle çatıştırılması gerekiyordu. “Küçük Burjuvazi” toplumsal
uyanış ve farkındalığa engel olmak; halkın birlik ve beraberliğini önlemek; ekonomik ve
siyasi yapının istenildiği gibi oluşturulmasını sağlamak için elinden ne geldiyse yaptı.
184
Metintaş’a göre Türkiye’de yapılanan bu küçük burjuvazi Batı’dakinin aksine milli
değerleri korumak ve geliştirmekle değil, bilakis, bunun tam aksine onları (halkın değerlerini)
unutturmakla vazifelendirildiği için konumlanmaları da muhafazakârlık ve milliyetçilik
üzerinden olmadı. Bu zihni ve davranışsal yapıya “sol” yakıştırması yapıldı. Bu yapı isminde
Türk olabilecek her şeye ve her akıma karşı çıktı, karşıtlıkları da tahrip etmek, yok etmek
üzerine kurguladı. İşte Metintaş’a göre bu durum Türkiye’de neşv-ü nema bulacak milli
hareketler için büyük bir sorun; üzerinde durulması, düşünülmesi bilimsel yöntemlerle
çözümlemeler yapılması gereken ciddi bir engeldir.
185
Yine gelişmiş Batı sermayelerinde
burjuvazinin “sağ muhafazakâr” olması, sistematik eleştirinin “sol” muhalefetten gelmesi;
Türkiye’de ise işbirlikçi burjuvazinin ve onun küçük burjuvazisinin “sol muhafazakâr”
olması, eleştirinin ise daha çok milli kanattan gelmesi ya da en azından beklenmesi yaşanan
sosyal bir gerçektir.
186
Metintaş’a göre “Türk felsefesi” oluşturma çabalarındaki bir başka
engel de bu yaman çelişkinin sağ-muhafazakâr kanatta oluşan şaşırtmalarıdır. Bu kanat
sermayeyi “ekmek kapısı” ve “velinimet” olarak gördüğü için işbirlikçi burjuvazinin istediği
şekilde hareket etmektedir. “Burjuvazi”, “kapitalist”, “emperyalist”, “sömürü” gibi işlevsel
tanımlamaları “sol jargon” kabul edip bu yüzden ayırt edici eleştiriye toptan karşı
çıkabilmektedir.
187
Türk halkına modernitenin gerçekleri dayatıldı ve ülke yarı sömürge
184
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/918-bir-turk-felsefesi-olusturulmasinin-onundeki-zorluklar
Erişim Tarihi 26.04.2017
185
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/918-bir-turk-felsefesi-olusturulmasinin-onundeki-zorluklar
Erişim Tarihi 26.04.2017
186
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/918-bir-turk-felsefesi-olusturulmasinin-onundeki-zorluklar
Erişim Tarihi 26.04.2017
187
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/918-bir-turk-felsefesi-olusturulmasinin-onundeki-zorluklar
Erişim Tarihi 26.04.2017
48
haline getirildi. Ancak halk iki çıkmaz arasında sıkışıp kaldı. Bundan dolayı da ne Batılı
olabildik ne de biz olabildik. İşbirlikçi burjuvazi ve küçük burjuvazi mevcut İslamcı
yaklaşımla biraz hırpalanmış olsa da bu duruma çözüm üretmekte gecikmedi. Metintaş’a göre
bu yeni çözüm: “Dindar zenginler, Müslümanın zengin olanın peygamberce sevilmesi
anlayışı, Anadolu Kaplanları, siyaset destekli yeni yetme orta çaplı zenginler…” dir. “
İslamcı” diye addedilen sermaye, ona göre İslamcı ya da ideolojik bir sermaye değildir.
Bunlar sadece cemiyetler için emperyalizmin bir çözümüdür. İşte bu düşünceyi aşamamış
muhafazakârların hayata ve dine karşı safdil görüşleriyle takındıkları haller, yeni hayat
tarzları geliştirilecek bir Türk Felsefesi önündeki engellerden birisidir.
b) İçerden entelektüel sorunlar, Metintaş’ın bir Türk Felsefesinin geliştirilmesinin
önünde gördüğü ikinci grup engellerdir. Bunlar, sözü edilen felsefi işlevi ve medeniyet
tasavvurunu oluşturacak aydın grubunun taşıdığı sorunlardır. Bu sorunlarda sorumluluk
doğrudan doğruya ülkenin aydınlarına aittir. Bu sorunların başında da Türkiye’de bilim ve
sözde bilim; bilim-ilim, bilim-felsefe ilişki tanımlamalarının tam olarak yapılmayışı, ayırt
edici kriterlerin ortaya konulmamış olması gelir. Durum böyle olunca da neyin bilimsel neyin
sözde bilim olduğu; sosyal bilimler ile fen bilimlerinin arasındaki ilişki, birliktelik ve
ayrılıklar tam olarak görülememekte, ortak zeminlerde buluşulamamaktadır. Doğal olarak da
sözü edilen bu bilimlerin tamamını kapsayan ve anlamlandıran bir ortak işlev olarak kabul
edilen felsefenin nasıl yapılacağı ve felsefe işini kimin yapacağı hususu sorun teşkil
edecektir.
188
Aynı makalede Metintaş, Türkiye’de henüz fen ve sosyal bilimleri bir zeminde
okutacak araştırma merkezleri, enstitüler, üniversite birimleri ya da güçlü sivil kurumlarının
olmayışını Türk düşünce hayatı için çok büyük bir eksiklik olarak değerlendirir.
Bir Türk Felsefesi oluşturma çabasının önündeki bir diğer engel de bu çaba içerisinde
yer alabilecek aydınların detayda çok oyalanmaları riskidir. Çünkü detayda çok zengin olmayı
beklemek de milli felsefe çabalarının önünde bir engeldir.
189
Küçümsenmeyecek sayıdaki
entelektüelin siyasal hayatla aktif biçimde iç içe olmaları da yine bir Türk Felsefesi
oluşturulmasının önündeki engellerden birisidir.
188
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/918-bir-turk-felsefesi-olusturulmasinin-onundeki-zorluklar
Erişim Tarihi 26.04.2017
189
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/918-bir-turk-felsefesi-olusturulmasinin-onundeki-zorluklar
Erişim Tarihi 26.04.2017
|