Robotlar
1898 yılında Edison ve Tesla kendilerini,
sıradan
insanları
en
sıradışı
buluşlarla
etkilemeye çalıştıkları kıyasıya bir çekişmenin
içinde bulmuşlardı. Haberler San Francisco'ya
kadar
yayılmıştı.
"Edison
düşüncenin
fotoğrafını çekebildiğini duyurdu. Tesla da
güneş ışınlarını kullanarak çalışan bir makine
yaptığını. Bu icadın halen deney aşamasında
olduğu söyleniyor ancak mucit başarısızlık
olasılığının sıfır olduğunu da sözlerine ekliyor.
Güneş ışınlarından enerji elde ettiğini öne
sürüyor. Bu enerji de elektrik üreten bir buharlı
makineyi çalıştırıyor."
Tesla'nın güneş enerjisi istasyonu olarak
kullandığı odanın tavanı camla kaplıydı. Asbest
ve taştan bir yatağın üzerinde kalın camdan
devasa bir çubuk vardı. Çevresinde de
güneşin ışığını yansıtacak şekilde asbestle
kaplı aynalar vardı. Söylediğine göre sistemin
tek karmaşık yanı, daima gizli bir kimyasal
işlemden geçirilmiş su ile dolu olan silindirin
içiydi.
Özel kimyasal işlem sayesinde bütün gün
boyunca güneşin ışınları ile kolayca ısınan su
buhar makinesini işletmeye başlayacaktı. Bu
da evlere ve fabrikalara - bulutlu günler için
depolamaya
yetecek
kadar-
elektirik
üretecekti.
Bu kadar basit bir sistem geliştirdiği için
yine kendisiyle alay edileceğini zannettiğini
söylüyordu. Daha sonraki deneyler tersini
gösterdi ama Tesla bu enerjinin üretim
maliyetinin en alt seviyeye çekileceğini ve olası
jeneratör kazalarına karşı bataryalarda bir yıllık
enerji
ihtiyacının
depolanabileceğim
iddia
ediyordu. Bu sistem sayesinde "insanlar,
hayatları pahasına yerin altına girerek, buharlı
makineleri
ancak
kısa
bir
süre
için
çalıştırabilecek kömürü çıkarma zahmetinden
kurtulacaklardı. Gerçekten de güneş enerjisi ile
çalışan motorun, hem kömür, hem de diğer
yakıtlarla çalışan motorun yerini alacağına
inanıyordu. İcatlarını çalışan makineler haline
getirmek, çoğunlukla yalnız çalışmayı tercih
eden ve yeni fikirlerin istilasına kapılıp giden
Tesla için gittikçe daha büyük bir sorun
oluşturmaya başlıyordu. Bu durum yeni vakum
tüp fotoğrafçılık ışıklarında da yaşanıyordu.
Robert
Johnson'a
şunları
yazmıştı:
"Fotoğrafçılık için güneşten daha iyi bir ışık
kaynağına sahip olduğuma inanıyorum ama
bunun üzerinde çalışacak vaktim yok... "
Gizemli yeni ışığının maharetlerini göstermek
amacıyla aktör John Jefferson'un birkaç
fotoğrafını
çekmişti.
(Fosforlu
ışıkla
ilk
fotoğrafları çekmesinden beş yıl önce.) Bu,
New York Times'da şu sözlerle duyurulacaktı:
"Eğer Nikola Tesla'nın vakum-tüpler üzerine
fikirleri sağlam temeller üzerine oturuyorsa,
fotoğrafçılık bundan sonra güneş ışığına
muhtaç kalmayacak demektir." Electrical
Review'da bunun vakum tüpler konusunda
daha önce hiç araştırılmamış bir gelişme
olduğunu
bildiriyordu.
Tüpün
desteğinde
çekilen fotoğraflar gazetelerde boy boy
yayınlanmışlardı. Ama daha sonra uzun bir
süre bu konuda pek ses çıkmayacaktı.
Başka pratik icatlar aklını çeliyor, onu
üzerinde çalışmak istediği temel araştırma
konusuna eğilmekten alıkoyuyordu. George
Westinghouse hararetle kendisinden "alternatif
akımı basit ve ekonomik bir yoldan sürekli DC
akıma çevirecek bir aygıt" geliştirmesini
istiyordu. Pittsburglu sanayicinin akımların
dönüştürülmesini
istemesinin
temel
nedenlerinden biri de elektrikli tren sahasına
atılmak istemesiydi. Tesla cevaben bu konu
üzerine kafasını fazlasıyla yorduğunu ve elinde
bu amaca hizmet edebilecek bir değil birden
çok aygıt olduğunu ve hepsi için de büyük bir
talep olduğunu yazacaktı.
İkna olmuştu ve AC/DC ile çalışan trenlerle
güvenli bir şekilde saatte iki yüz mile varan
hızlarda seyahat edilebileceğini duyuracaktı.
Her zaman olduğu gibi, bu iddiası da tüm halkın
olduğu kadar meslektaşlarının da dikkatini
hemen
bu
konu
üzerinde
toplayacaktı.
Westinghouse, Tesla ile konvertörlerinden biri
için kontrat imzalamıştı. Bu arada Tesla'ya
icadının daha gelişmiş modelleri için de
peşinen 6 bin dolar vermişti. Bu sıralarda
Tesla'nın eline pek fazla para geçmiyordu.
Ama en azından borcu da yoktu.
Mayıs ayında Belçika Prensi Albert, ABD'yi
ziyarete
geldiğinde
programına
Tesla'nın
laboratuvarını da dahil etmişti. Laboratuvarın
kendisini "derinden etkilediğini" belirten Prens,
mucidin de, görüştüğü Amerikalılar arasında
üzerinde en çok etki bırakan kişi olduğunu
sözlerine ekliyordu.
Asaletin
erdemlerini
asla
göz
ardı
edemeyen Tesla da Westinghouse'a bir telgraf
çekerek prensi Pittsburg'daki evine davet
etmesini önerecekti. Westinghouse da bunun
harika bir fikir olduğunu düşünerek bu
tavsiyeye uyacaktı. Daha sonra da birlikte
Niagara Şelalesi'ndeki enerji şebekesini ziyaret
edeceklerdi.
Bu
arada
yayıncı
William
Randolph ulusu İspanya'ya karşı girilecek bir
savaşa
doğru
ustaca
kışkırtıyordu.
İspanyollar'a, "nazik Küba halkına" acımasız
davranışlarından dolayı medyatik bir yaylım
ateşi açmıştı. Maine savaş gemisinin Havana
limanına doğru seyrederken esrarengiz bir
biçimde batması da tüm ülkeyi intikam hırsına
sürüklemek için bulunmaz bir fırsattı. Basının
yaygarasına kapılan ABD Kongresi de
İspanya'ya
savaş
ilan
etmekte
gecikmeyecekti.
Bu ulusal feveranın ortasında bir bahar
akşamı, Tesla, Johnsonlar ve kardeşleri Agnes
ile yakışıklı deniz subayı Teğmen Richmond
Pearson
Hobson,
Waldorf
otelinde
yemekteydiler.
Bu,
Johnson'ın
kardeşi
Agnes'in toplum içine ilk esaslı çıkışı ve
Teğmen Hobson'ın Tesla'ya laboratuvarında
son defa veda etmesi için bir fırsattı. Bu arada
bir donanma sırrı hakkında konuşmaktaydılar.
Tam o sırada içeriye, sunduğu kartvizitinde
Philedelphia Press adına çalıştığı yazılı olan bir
muhabir dalacaktı.
"Savaş gemileri ile yüz mil uzaklıktan
haberleşmeyi
olanaklı
kılan
bir
telsiz
geliştirdiğinizi duyduk Dr. Tesla."
"Bu doğru" diye cevapladı mucit, "ama size
bunu ayrıntılarıyla açıklayamam. Şu kadarını
söyleyebilirim ki eğer bu cihazlar gemilerimize
avantaj
sağlayacak
bir
şekilde
kullanılabilirlerse
ülkeme
hizmet
etmiş
olmaktan gurur duyacağım."
"O halde kendinizi iyi bir Amerikalı olarak mı
görüyorsunuz?" diye kurcalamaya devam etti
muhabir.
"Ben mi, iyi bir Amerikalı mı? Ben daha bu
ülkeyi görmeden iyi bir Amerikalı olmuştum.
Hükümeti üzerine çalıştım, bazı vatandaşları
ile tanıştım, Amerika'ya hayrandım. Buraya
yaşamak için gelip yerleşmeden çok önce
kalben bir Amerikalı idim ben."
Muhabir not almaya devam ettikçe Tesla da
coşuyordu.
"Bu ülkenin bir insana sunduğu fırsatlara bir
bakın! Halkı dünyanın herhangi bir yerindeki
insanlardan bin yıl daha ileride yaşıyor. Büyük
bir halk, açık fikirli, cömert. Bu ülkede ulaştığım
başarıları
başka
hiçbir
ülkede
elde
edemezdim."
Sözleri samimiydi. Bunların hepsi doğruydu.
Amerikalı iş adamları tarafından atlatıldığı,
kandırıldığı,
akademisyenleri
tarafından
küçümsendiği, varsayımlarına gülünüp geçildiği
zamanlar tamamen aklından çıkmış, silinmişti.
Bu, eskidendi. Ama Madison Square'deki
gösteriye hükümetin ilgisini çekmeye çalıştığı
da doğruydu.
"Amerikan halkı yardım elini uzatmak ve
kabul etmek için hiç tereddüt etmez" diye
devam etti sözlerine. "Evet, ben olabilecek en
iyi Amerikan vatandaşlarından birisiyim. Benim
Birleşik Devletler Hükümeti'ne satılacak hiçbir
icadım yok çünkü benim gözümde ihtiyaç
duyacakları zaman istediklerini almakta ve
kullanmakta özgürdürler."
Gerçi o sıralar esmer tenli ve yabancı
aksanlı insanların Amerikalı olarak kolayca
toplumsal kabul görebildiği günlerden değildi.
Polis sokak ortasında dayak yiyen bir İspanyol
asıllı Amerikalı görse olaya tersinden bakmayı
tercih ederdi. Bazen "casuslar" yakalanıyor ve
sınırdışı edilmek üzere içeri tıkılıyorlardı.
Mucit Tesla tüm bu karmaşanın ortasında
çalışmaya
ve
sergi
gününün
gelmesini
beklemeye devam ediyordu. Madison Square
Garden'daki gösteri ileri bir tarihe ertelenmişti.
Demiryolları askeri donanımın nakliyesi için
kullanılmaktaydı ve bilimsel malzemelerin
gelmesi de bu nedenle gecikmekteydi. Daha
büyük olayların gölgesinde kalan gösteri de
gazetelerde çok küçük bir yer bulabiliyordu
kendisine. Her şeyin üzerine havanın yağmurlu
olması da tuz biber ekiyordu. Tüm bunlara
karşın şovu izlemeye elli bin kişi gelecekti.
Radyo
dalgaları
ile
kumanda
edilen
dünyanın
ilk
robot
teknesi
kendisinden
beklenen çıkışı yapamamıştı. Bunun tek
nedeni
şovun
üstüne
askeri
olayların
gölgesinin düşmesi değildi. Tesla yanlış bir
hesaplama yapmış, kamuoyuna bir kerede
sindirebileceğinden fazlasını ikram etmişti.
Telsizin gelişiminde ulaştığı nokta, modern
radyonun ilk örneği yeterli bir malzemeydi. Ama
aynı anda otomasyonun da sahnede belirmesi
insanlık için biraz fazlaca büyük bir adımdı.
1898 yılında sergilediği modern güdümlü
taşıtların ve silahların öncüleri, otomasyon
teknolojisi ve robotlar dünyanın daha uzun
yıllar boyunca kendini hazır hissedemeyeceği
bir ilerlemeydi.
İcadın
tüm
kapasitesi
gözler
önüne
serilmemişti çünkü Tesla donanmanın bunu bir
savaş tekniği olarak kullanabileceğini ümit
ediyordu.
"Ortaya konulmayan özelliklerden bir tanesi
de" sonradan bilim yazarı Kenneth M.
Sweezey'in keşfettiği gibi, "tamamıyla farklı
frekanslardan oluşan çeşitli radyo dalgalarının
bir kombinasyonuna tepki veren koordine bir
ayar
aygıtı
sayesinde
diğer
araçların
müdahalesini önleyen bir sistemdi. Bir diğeri ise
geminin bakır güvertesi içine yerleştirilebilen
antendi. Böylece anten görünmez olacak ve
taşıt da tamamıyla su altına girebilecekti."
Mucit
patentindeki
temel
fikirlerin
dışındakileri açık etmemişti, keşiflerini korumak
için başvurduğu bir yöntemdi bu.
Patentinin içeriğinde olup da Madison
Square'dekilerin göremediği bir diğer özellik
ise, mürettebata ihtiyaç duymayan bir torpido
gemisinin ayrıntılarıydı. Pervaneyi döndüren
bataryalı bir motor, dümen çarkını hareket
ettiren daha küçük motorlar, piller ve elektrikli
sinyalizasyon lambalarını çalıştıran ve geminin
suda aşağılara inmesini ya da yukarılara
çıkmasını sağlayan diğer motorlar ve piller. Altı
adet 4 metrelik torpido yatay durumda iki sıra
halinde
dizilmişti,
böylece
bir
tanesi
ateşlendiğinde bir diğeri boşluğu anında
dolduracaktı. Tesla böyle bir geminin 50 bin
dolar civarında bir maliyetle inşa edilebileceğini
bildirmişti donanmaya.
Bu tip bir gemi "tüm bir filoyu, düşman daha
saldıranın kim ya da ne olduğunu anlayamadan
bir saat içinde tahrip edebilirdi."
O sırada Avusturya'da bulunan Mark
Twain, bu sözleri duyduğunda mucit dostuna
şunları yazacaktı: "Şu söz ettiğin korkunç
makinenin İngiltere ve Avusturya patent
haklarını da satın aldın mı? Eğer aldıysan,
İngiltere
ve
Avusturya
hükümetlerinde
tanıdığım önemli insanlar var, hemen onlarla bir
pazarlığa
oturabilirim.
Almanya'da
da
tanıdıklarım var. Mesela II. Wilhelm."
"Avrupa'da
bir
yıl
kadar
kalmayı
düşünüyorum.
"Burada, otelde, geçen gece bazı ilginç
tipler Çar'a karşı ulusların birleşmesi ve
silahlarını bırakmaya zorlaması gerektiğinden
bahsediyordu. Ben de onlara bunun yırtılıp
atılabilecek bir kağıt üzerindeki ateşkesten
daha etkili bir yolu olduğundan bahsettim.
Filoların ve orduların karşısında çaresiz
kalacağı
icatlar
geliştirmek
üzere
bilim
insanlarını
harekete
geçirin,
onlar
da
savaşamayacak bir duruma düşsünler. Senin
bu tip konu üzerinde, kalıcı bir ateşkesi pratik
ve zorunlu kılacak icatlar üzerinde çalıştığını
biliyordum.
"Çok meşgul bir adam olduğunu biliyorum
ama beni arayabilecek kadar zaman ayırabilir
misin acaba?"
Ama bu yaklaşım fazlasıyla ileri bir
teknolojiye işaret ediyordu ve Amerikan
savunma
birimlerindeki
görevliler
bunun
gerçekleştirilmesinin
imkansız
olduğunu
belirtiyorlardı. Bir tank içindeki milimetrik
denizcilik manevralarını izleyen subaylar dahi
çalışmanın
gerçek
savaş
alanlarında
kullanılamayacağını,
henüz
"laboratuvar
deneyi" safhasında olduğunu ileri sürüyorlardı.
Tesla'nın Square Garden'daki gösterisi
gelecek için çok şey vaat ediyordu.
Ama diğer gösteriler de halkı oldukça
etkilemişti. Marconi farkında olmadan bir Tesla
osilatörü
kullanarak,
maden
ocaklarının
Marconi'nin telsiz telgraf sistemi ve "Küba
dinamiti" ile nasıl havaya uçurulabileceğini
sergilemişti. Edison da, baş belası haline
gelecek, 'Manyetik Maden Cevheri Ayırt
Edici'sini sergiliyordu.
New York Elektrik Cemiyeti'nin başkanı
Pupin, Edison ve Marconi güçlü bir beyin
üçlüsü oluşturuyorlardı. Ve telsiz telgrafın vaat
ettiği ticari gelecek çerçevesinde, en az Tesla
kadar hırslı bir şekilde bir araya gelmişlerdi.
Diğer bir ortak özellikleri de üçünün birden
Tesla'ya hınç besliyor olmalarıydı.
Bu
arada
Tesla
kendisini
uyaran
muhasebecisi George Scherff sayesinde
gerçek dünyaya dönecek ve paranın suyunu
çekmek üzere olduğunu, hiçbir icadının henüz
tam olarak tamamlanamadığını fark edecekti.
Söylediğine
bakılırsa
insanların
ihtiyaç
duyacağı türden malzemeler vardı elinde
aslında. Örneğin bir çeşit ısı işlemcisi olan
Tesla Pedi doktorların ve hastabakıcıların işine
yarıyordu ama bunun üzerinde de çalışması ve
piyasaya
sürülecek
bir
hale
getirmesi
gerekiyordu.
Ama bu tip şeyler üzerinde çalışacak
zamanı nereden bulabilirdi ki?
1898 kışında yeniden Johnsonlar'la beraber
sosyalleşmenin tadını çıkartıyordu ve katıldığı
davetlerin sayısı da gitgide artıyordu.
3 Kasım tarihinde "Sevgili Kate"e yazdığı
davet mektubunda şu sözler yer alacaktı: "Tüm
o avam.tabakasına -davulcular, satıcılar ve
Yahudiler- ve diğer kuyruklulara rağmen güzel
bir gece geçireceğimizi umuyorum."
Kısa bir süre sonra Katharine'den bir davet
alacak ve bir eş için önerisi olup olmadığı
sorulduğunda da, tahmin edilebileceği gibi yine
Marguerite'in adını verecekti.
Tesla'nın robot taşıtlar ile ilgili iddiaları kısa
bir süre içerisinde bilim insanlarının saldırısına
uğramaya başlayacaktı. Electrical Review'da
"Tesla'nın Elektrikle Kontrol Edilen Gemileri
Üzerine Bir Araştırma" başlıklı yazısında N. G.
Worth kontrol mekanizmasının düşmanın
kumandası altına da girebileceğine dikkat
çekiyordu.
Tesla Century'nin editörü olan Johnson'dan
bu tip yazılara tepki vermemesini istiyordu:
"Biliyorum ki, soylu bir insan, vefalı bir
dostsun ve bunun gibi duyulmamış saldırılara
karşı sen de bir şeyler söylemek isteyeceksin.
Senden -hiçbir koşulda- böyle bir şey
yapmamanı
rica
ediyorum,
yoksa
beni
incitirsin. Bırak 'dostlarımız' ellerinden geleni
ardlarına koymasınlar. Ben böyle olmasını
tercih ederim. Bırak ileri geri konuşsunlar,
büyük şeyler görebilenlerin gözlerine kum
atsınlar, zaman eninde sonunda onları hak
ettikleri şekilde ödüllendirecektir...
"Bu
tip
iddiaları
benim
emeklerimin
meyvelerini toplayan Lort Kelvin, Sir William
Crookes, Lort Rayleigh, Röntgen gibi insanların
sözlerini
kaynak
göstererek
kolayca
çürütebilirim. Ama buna gerek görmüyorum
çünkü saldırı muhatap alınamayacak kadar
seviyesiz... "
1919 yılında, o zamanların ilk robotlarının
teleotomatiğin gelişiminin başlangıcında önemli
bir aşama oluşturduğuna inandığını yazıyordu.
"Bir sonraki adım bunların kumanda merkezine
çok
uzak,
görülemeyen
otomatik
mekanizmalarla kullanılmasıydı, o zamandan
beri
bu
sistemin
savaş
teknolojisinde
kullanılabileceğini savunuyordum... Şu an
sahip olunan eksik donanımlı şebekelerle dahi
bir uçağın telsizle kumanda edilebilmesi ve çok
uzak mesafelerde operasyonlar düzenlenmesi
mümkündür."
Kolej
yıllarında
düşündüğü
uçak
modellerinin mevcut olanlara hiç benzemediğini
hatırlıyordu.
"Temel prensip doğruydu ama pratiğe
geçirilemiyordu çünkü yüksek aktiviteji bir
harekete geçiriciyi gerekli kılıyordu. Son
zamanlarda bu sorunun üstesinden de gelmiş
bulunuyorum, bu uçakların bugünkülerin yerini
alacağına ve gelecekte barışın korunmasında
çok önemli roller oynayacağına inanıyorum."
Gelecek için tasarladığı uçak mekanik
olarak ya da telsiz yolu ile kumanda
edilebiliyordu.
"Uygun düzeneğin kurulması ile bu tip bir
füzenin fırlatılması ve tam hedeflenen bölgeye,
bu binlerce kilometre ötesi de olabilir,
düşürülmesi mümkün olabilecektir. Ama bu
noktada da durmayacağız ve tamamen kendi
zekası varmışçasına hareket edebilen ve bu
özelliği ile bir devrim yaratacak teleotomatı da
yapacağız."
Daha 1898 yılında sanayicilere "kendi
başına karar verme yeteneğine sahipmiş gibi
hareket edebilen" otomobiller üretme teklifini
götürecekti. Ama teklifi "komik bulunmuş" ve
sonuç vermemişti.
Robotların savaştan çok öte alanlarda,
insanlığın
yararına
hizmet
edebileceğine
inanmaktaydı. Prude Üniversitesi profesörü B.
F. Meissner'a o zamanki çalışmalarını şöyle
anlatacaktı: "Tüm sahayı geniş bir açı ile idrak
etmeye çalışıyor, kendimi uzaktan kumanda
edilebilen mekanizmalarla sınırlamıyor, kendi
zekasına sahip olacak makineler üzerinde de
çalışıyordum.
Çalışmalarımda
ulaştığım
noktaya baktığımda kendi zekasına sahip ve
uzaktaki hiçbir iradeye tabi olmayan robotlar
geliştirebileceğim zamanların uzak olmadığını
düşünüyordum. Bu çalışmanın sonuçları ne tür
pratik olanaklar sağlarsa sağlasın, mekanikte
yeni bir çağın açılacağına inanıyordum."
Şöyle
devam
ediyordu:
"Yukarıda
bahsettiğim alanda üzerine eğildiğim noktanın
basit düzenekli bir devre, bireyselleşmiş
kumanda olduğuna dikkatinizi çekerim; yani bu
sistem 1903 Mart'ında patentini aldığım değişik
titreşim periyotlarından oluşan birden çok
devrenin
ortaklaşa
çalışması
mantığına
dayanıyordu.
Patent
İnceleme
Kurulu
Başmüfettişi Seeley huzurunda sergilediğim
makine de, Mekanizmaları Uzaktan Kumanda
Etmenin Yöntem ve Aygıtları patentimin
onaylanmasından önce, bu sistem uyarınca
çalışmaktaydı. Swezey'nin 'yalnızca tamamen
değişik frekanslarda radyo dalgalarına tepki
veren birlikte çalışmaya uyumlu cihazlar'
sözleri ile ima ettiği de buydu."
Yüzyılımızın
son
yarısında
bilgisayar
teknolojisi
üzerine
çalışmalar
yapan
mühendislerin
patent
alma
arayışına
girdiklerinde
dosyalarda
Tesla'nın
adının
çoktan yer aldığını görerek hayrete düşmeleri
bu koşullar altında şaşırtıcı olmamalı. Leland
Anderson
da
bir
araştırma
geliştirme
çalışmasının nihayetinde elde ettiği sonuçlan
bir bilgisayar şirketine patentleri alınmak üzere
sunduğunda kendisine Tesla'nın uzun yıllar
öncesinde bu alanı parsellediği gösterilen
uzmanlardan
birisiydi.
Anderson
şunları
söylüyordu: "Messr'e layık görülen övgüleri
Tesla'nın
çok
öncesinden
hak
ettiğini
gördüğümde
hayrete
düşmüştüm.
O,
bilgisayarı olanaklı kılan transistörün ortaya
çıkarılmasında Brattain'den de, Bardeen'den
de, Shockley'den de önce geliyordu."
Onların
patentlerinin
de,
Tesla'nın
patentlerinin de iletişim alanındaki uygulamaları
içerdiğine dikkat çekiyor. Patentlerde, VE'nin
fiziksel bir varlığa bürünmesini sağlayan
sistemler tanımlanıyordu. Bilgisayar sistemleri,
VE'ler ve VEYA'lar denilen binlerce mantıksal
döngü içerirler. Bilgisayarda gerçekleştirilen
her işlem bu mantıksal birimlerin kullanılması
yolu ile gerçekleştirilir.
Anderson, Tesla'nın 1903 yılında aldığı
patentlerin mantıksal VE devre biriminin temel
ilkelerini içerdiğini anlatıyor. "Komut olarak
gönderilen iki ya da daha çok sinyalin
eşzamanlı olarak aygıt birimine girdi yapması,
aygıt biriminde üretilen bir çıktının elde
edilmesini sağlıyordu."
Tesla'nın patentlerinde AC sisteminin,
bugünkü bilgisayar teknolojisinde ise DC
sisteminin kullanılıyor olmasına karşın, birlikte
hareket
eden
sinyallerin
komutlu
kombinezonunun bir çıktı üretmesi ilkesi
burada temel olarak açıklanıyordu.
"Bu nedenle" diye sözlerine devam ediyor
Anderson, "Tesla'nın o dönemde uzaktan
radyo dalgaları ile kumanda edilebilen silahları
dış etkileşimlerden koruma sistemi için aldığı
patentler bugün, modern bilgisayar çağında,
temel mantıksal VE devre birimi üzerinde
çalışanların herhangi bir patent almasını
engellemektedir."
1956 Nobel Ödülü, birçok uygulamada
elektronik tüplerin yerini alan transistör üzerine
yürüttükleri
çalışmalar
nedeniyle
John
Bardeen, Walter H. Brattain ve William B.
Shockley'ye layık görülmüştü. Tesla'nın bu
alanda çok öncelerden beri öncülük yapmakta
olduğu ise henüz yeni fark edilmekte olan bir
konu.
Bugün askeri amaçlı RPV'ler -uzaktan
kumanda edilen taşıtlar- olarak bilinen yeni
teknolojide
Tesla'ya
borçlu
olduklarımız
konusunda Times dergisinde şu sözlere yer
verilmişti:
"Aygıtların radyo ile kumanda edilmesi
kavramının geçmişi bir zamanlar buna 'telsiz'
adı verilen günlere kadar dayanıyor. Bu
şehirde kırk yıl önce ilk defa düzenlenen
elektrik fuannda Nikola Tesla bir tankın içindeki
torpidoya manevralar yaptırmış ve onu infilak
ettirmişti. Bunu pek kısa bir süre içerisinde,
güvertesinde tek bir insanın dahi bulunmadığı
gemileri, torpidoları ve diğer motorlu taşıtları
radyo dalgalan ile kumanda edebilen bir dizi
uluslararası mucidin çalışmaları izledi... "
Ama otomasyon çağını dünyaya takdim
eden Tesla, insanlığın henüz hazır olmadığı bu
alandaki çalışmalarını devam ettirebilecek
kadar zamanı olmadığını hissedecekti. Fakat
gözlerini daha büyük hedeflere dikmişti. New
York'taki laboratuvarının da deneyleri için
yeteri kadar güvenli bir yer olmadığını, ya da
başka bir deyişle deneylerinin bu kalabalık
şehir için fazla tekin olmadığını fark etmişti.
Akımlar Savaşı sırasında Tesla'nın ve
Westinghouse'un haklarını savunan avukat
Leonard Curtis'e şunları yazmıştı: "Bobinlerim
4 milyon volt üretiyor, duvarlardan tavana
sıçrayan kıvılcımlar büyük bir tehlike teşkil
ediyor. Bu gizli bir test. Elektrik enerjisine, suya
ve kendime ait bir laboratuvara ihtiyacım var.
Söylediklerimi yapacak iyi bir marangoz
bulmam gerekiyor. Bu çalışmamı Astor,
Crawford
ve
Simpson
finanse
ediyor.
Çalışmalarımı yüklenmenin en az olacağı gece
saatlerinde devam ettireceğim."
Colorado Springs Elektrik Şirketi ile
bağlantıları olan avukat, mucidin bu sorununu
çözmek için derhal harekete geçecekti.
Bulduğu çözümün de etkisi uzun vadede
görülecek sonuçları olacaktı.
|