HORMONLAR
Hormon tanımı ve hormonların temel özellikleri
Hormon terimi, yunanca kökenden gelmektedir; uyarmak, canlandırmak anlamındadır.
Hormonlar, klasik anlamda, endokrin organlar diye bilinen hipofiz, böbrek üstü bezleri, tiroit,
paratiroit, gonatlar gibi kanalsız iç salgı bezlerinde sentez edilen ve kanla taşınarak gittikleri
belli hedef doku hücrelerinde etki gösteren organik bileşiklerdir.
Klasik hormon tanımına uymayan, fakat hormon etkisi gösteren bileşikler de vardır:
Hipotalamik düzenleyici hormonlar, hipotalamusta sentez edilirler, hipofizer portal sistem
vasıtasıyla taşınırlar ve kısa mesafedeki hipofizin sekretuvar hücrelerini etkilerler.
Antidiüretik hormon (ADH) ve oksitosin, hipotalamusta sentez edilirler, nöronlarla hipofize
taşınırlar ve gerektiğinde salgılanmak üzere burada depolanırlar. Prostaglandinler, hemen
hemen tüm dokularda sentezlenirler, yakında ve uzakta etkili olurlar. Gastrin, sekretin,
somatostatin gibi bazı hormonlar gastrointestinal sistemin spesial hücrelerinde sentezlenirler,
lokal diffüzyonla parakrin etki gösterirler. Anjiotensin, karaciğer kökenli prekürsörden
spesifik enzimatik etki ile oluşur:
Hormonların kimyasal yapıları heterojendir. Tirotropin salıverici hormon (TRH, TRF) ve
diğer hipotalamus hormon veya faktörleri, adrenokortikotropik hormon (ACTH,
1
kortikotropin) ve diğer hipofiz ön lop hormonları, antidiüretik hormon (ADH, vazopressin),
oksitosin, insülin, glukagon, parathormon, kalsitonin, hormon olarak kabul edilen
gastrointestinal polipeptitler, peptit veya protein yapısında hormonlardır. Katekolaminler
(adrenalin, noradrenalin, dopamin), tiroit hormonları (tiroksin, triiyodotironin), amino asit
türevi hormonlardır. Glukokortikoidler (kortizol, kortizon), mineralokortikoidler
(aldosteron), cinsiyet hormonları (östrojenler, progesteron, testosteron), steroid yapıda
hormonlardır. Prostaglandinler, lökotrienler, tromboksanlar, eikozanoid yapıda
hormonlardır.
Hormonların, biyolojik etkinlikleri için düşük konsantrasyonları yeterlidir; serumda nmol,
pmol düzeylerinde bulunurlar; serum düzeyleri ancak çok hassas metotlarla ölçülebilir. Serum
hormon düzeyini ölçmek için sık kullanılan bir metod RIA’dir.
Hormonların hepsi uyarıcı değildir; bazıları inhibitör etkilidir. Örneğin somatostatin, diğer
bazı hormonların sekresyonunu azaltır; epinefrin (adrenalin), bazen stimulatör bazen inhibitör
etkilidir.
Hormonların sekresyon hızı sabit değildir; hormona duyulan gereksinim ve hormonun
inaktivasyon hızı ile düzenlenir:
Hormonların bazıları depolanma özelliği gösterir. Katekolaminler (adrenalin ve noradrenalin),
adrenal medülla ve sinir uçlarında hormon-kromogranin a-ATP kompleksi şeklinde
depolanırlar; tiroit hormonları, tiroit bezinde depolanırlar. Steroid hormonlar depolanma
özelliği göstermezler.
Hormonlar, dolaşımda serbest veya transport proteinlere bağlı olarak bulunurlar; peptit yapıda
hormonlar ve katekolaminler serbest formdadırlar, steroidler ve tiroit hormonları transport
proteinlere bağlı olarak taşınırlar. Hormonun sadece serbest formu biyolojik olayları regüle
edebilir.
Hormonların bazı etkileri, büyüme faktörleri, histamin, serotonin gibi bazı biyolojik aktif
maddeler tarafından gösterilebilir ki endokrin organlardan salgılanmayan fakat hormon etkisi
gösteren böyle maddeler doku hormonları olarak adlandırılırlar.
Hormonların başlattıkları yanıt uzun sürelidir; hormon ortadan kaybolduktan sonra da devam
eder.
Hedef dokuların hormona fizyolojik yanıtı, yaş ve genetik yapıya bağlıdır.
Hormonların hekimlik yönünden önemi
Hormonlar, metabolizmanın, su ve elektrolit alış verişinin, büyümenin, seksüel gelişimin ve
seksüel fonksiyonların regülatörleri olarak hayati öneme sahiptirler. Hormonların yokluk,
azlık ve fazlalıkları çeşitli hastalık belirtilerine yol açar; bazılarının yokluğu ölüme neden
olur. Bu nedenle hekimlikte bir endokrin organın hipofonksiyonunu veya bir hormonun
eksikliğini zamanında saptayarak eksik hormonu yerine koymak (replasman tedavisi)
önemlidir.
2
Bir endokrin organın hiperfonksiyonu da hastalık belirtilerine neden olabilir
Hormon üretiminde patoloji, kandaki hormon miktarının veya karakteristik hormon yıkılım
ürünlerinin kantitatif tayini ile saptanabilir. Ayrıca kan plazmasındaki inorganik veya organik
maddelerin normal konsantrasyonlarında değişiklik de ilgili maddenin metabolizması üzerine
etkili hormonun etkisindeki patolojileri tanımaya yardımcı olur.
Bir hormonun azlığında veya yokluğunda, buna karşı gelen hayvansal organdan saf halde
hazırlanan hormonun verilmesi suretiyle tedavi mümkündür. Bu durumda genellikle hayat
boyunca süren devamlı tedavi yapılması gerekir. Hormon tedavisinde, protein yapısındaki
hormonların parenteral yani enjeksiyon gibi sindirim yolu dışı bir yoldan verilmesi
zorunluluğu vardır; çünkü, protein yapısındaki hormonların ağız yoluyla alınması halinde,
sindirim kanalında parçalanmaları ve emilmemeleri söz konusudur.
Evcil hayvanlarda verim kabiliyetinin ve büyüme hızının önemli ölçüde artması, endokrin
sistem aktivitesinin yüksekliği ile paralel seyreder.
Hormonların salgılandıkları yere göre sınıflandırılmaları
1) Hipotalamus hormonları
Supraoptik paraventriküler çekirdekte oluşanlar: Antidiüretik hormon (ADH, vazopressin),
Oksitosin (pitosin). ADH ve oksitosin, hipotalamusun supraoptik paraventriküler
çekirdeğinde oluştuktan sonra nörofizin denilen taşıyıcı proteinlere bağlanırlar, aksonlar
boyunca hipofiz arka lobuna taşınırlar ve gerektiğinde salıverilmek üzere burada
depolanırlar.
Adenohipofiz hormonlarının sekresyonunu düzenleyen hormon veya faktörler:
Kortikotropin salıverici hormon (CRH, CRF), Tirotropin salıverici hormon (TRH, TRF),
Follikül stimüle edici hormonu salıverici hormon (FSHRH, FSHRF), Lüteinize edici hormonu
salıverici hormon (LHRH, LHRF), Büyüme hormonu salıverici hormon (GHRH, GHRF),
Büyüme hormonu salıverilişini inhibe edici hormon (somatostatin), Prolaktin salıverilişini
stimüle edici hormon (PRH, PRF), Prolaktin salıverilişini inhibe edici hormon (PIH, PIF),
MSH salıverilişini stimüle edici hormon (MSHSH), MSH salıverilişini inhibe edici hormon
(MIH, MIF).
2) Hipofiz hormonları
Ön lop hormonları: Gonadotropinler [Follikül stimüle edici hormon (FSH), Lüteinize edici
hormon (LH), Prolaktin (PRL, LTH)], Adrenokortikotrop hormon (ACTH), Tiroit stimüle
edici hormon(TSH), Büyüme hormonu (GH, STH).
İnsan koryonik gonadotropin (hCG), gebelikte plasentadan salgılanan bir gonadotropik
hormondur.
Orta lop hormonu: Melanosit stimüle edici hormon (MSH).
Arka lop hormonları: Antidiüretik hormon (ADH, vazopressin) ve Oksitosin (pitosin).
3) Epifiz (pineal bez) hormonu: Melatonin.
4) Timus hormonları: Timik hormonlar.
5) Tiroit hormonları: Tiroksin (T
4
), triiyodotironin (T
3
), Kalsitonin.
6) Paratiroit hormonu: Parathormon (PTH, PH). Paratiroit hormonu ve kalsitonin, hormon
olarak da kabul edilen 1,25-dihidroksikolekalsiferol (Aktif vitamin D
3
) ile birlikte kalsiyum ve
fosfor metabolizmasını etkileyen hormonlar olarak bilinirler.
7) Pankreas hormonları: İnsülin, glukagon.
3
8) Böbrek üstü bezi (sürrenal) hormonları
Korteks hormonları: Glukokortikoidler [Kortizon, Kortizol (Hidrokortizon), Kortikosteron],
Mineralokortikoidler (aldosteron), Sürrenal korteks androjenleri [Androstenedion,
Dehidroepiandrosteron (DHEA)].
Medülla hormonları: Katekolaminler [Adrenalin (Epinefrin), Noradrenalin (Norepinefrin)].
9) Cinsiyet bezleri hormonları
Erkek cinsiyet hormonları: Androjenler (Testosteron, Dehidroepiandrosteron (DHEA),
Androstenedion).
Dişi cinsiyet hormonları: Östrojenler [Östradiol (E
2
), Östriol (E
3
)], Gestajenler (Progestron).
10) Doku hormonları: Eikozanoidler, gastrin, sekretin, kolesistokinin-pankreozimin (CCK-
PZ) gibi bazı gastrointestinal polipeptidler.
Hormonların kimyasal yapılarına göre sınıflandırılmaları
1) Peptid veya protein yapısındaki hormonlar: Hipotalamus hormonları, hipofiz ön lop ve
arka lop hormonları, pankreas hormonları, parathormon, kalsitonin, hormon olarak kabul
edilen gastrointestinal polipeptidler.
2) Amino asit türevi hormonlar: Adrenal medülla hormonları (Katekolaminler), tiroit
hormonları (T
4
ve T
3
)
3) Steroid hormonlar: Adrenal korteks hormonları (Kortikosteroidler), cinsiyet hormonları.
4) Eikozanoidler: Prostaglandinler, lökotrienler, tromboksanlar.
Hormonların etki mekanizmalarına göre sınıflandırılmaları
Bazı hormonlar, etkilerini hücre yüzeyindeki reseptörlere bağlanarak gösterirler; bazı
hormonlar ise nükleer düzeyde veya gen aktivasyonu suretiyle gösterirler:
Etkilerini hücre yüzeyindeki reseptörlere bağlanarak gösteren hormonlar
Etkilerini hücre yüzeyindeki reseptörlere bağlanarak gösteren hormonların etkileri
çeşitli şekillerde ortaya çıkar:
4
Etkilerini hücre yüzeyindeki reseptörlere bağlanarak gösteren hormonların bazıları
intrasellüler ikinci haberci olarak cAMP üzerinden etkili olurlar, bazıları intrasellüler ikinci
haberci olarak Ca
2+
üzerinden etkili olurlar. cAMP ile Ca
2+
ilişkisi de gösterilmiştir; cAMP,
mitokondri gibi hücre içi Ca
2+
depolarından sitozole Ca
2+
mobilize eder; dolayısıyla adenil
siklazı aktive eden bazı hormonlar cAMP üzerinden etkili oldukları gibi Ca
2+
üzerinden de
etkili olurlar. Etkilerini hücre yüzeyindeki reseptörlere bağlanarak gösteren hormonların
bazılarının ise intrasellüler ikinci habercisi kesin değildir. Ancak, bu hormonların etkilerinin
ortaya çıkmasında, G proteinler denen proteinler önemli rol oynar:
İntrasellüler ikinci haberci olarak cAMP üzerinden etkili olan hormonlar
ACTH, TSH, FSH, LH, ADH, parathormon, kalsitonin, glukagon ve katekolaminler,
intrasellüler ikinci haberci olarak cAMP üzerinden etkili
olurlar:
5
cAMP üzerinden etkili olan hormon, hedef hücreye gelir ve hedef hücrenin plazma
membranındaki spesifik reseprörle birleşir. Hedef hücre plazma membranındaki adenilat
siklaz enzimi aktive olur. Aktif adenilat siklaz, Mg
2+
varlığında ATP’den cAMP oluşturur.
cAMP, hormonal etki oluşturmak üzere ikinci haberci olarak hücre içine girer. Hücre içine
6
giren ikinci haberci cAMP, kendine özgü protein kinazları aktive eder. Aktif protein kinaz,
enzim ve transport proteinleri gibi sellüler substratları fosfatlayarak aktifler. Aktif son enzim
etkisiyle ilgili reaksiyon yürür ve böylece hormona özgü biyolojik etkiler ortaya çıkmış olur.
İkinci haberci olarak Ca
2+
üzerinden etkili hormonlar
ADH (vazopressin), glukagon, katekolaminler, TRH, GRH, intrasellüler ikinci haberci olarak
Ca
2+
üzerinden etkili olurlar:
İntrasellüler ikinci haberci olarak Ca
2+
üzerinden etkili olan hormonun uyarısıyla
ekstrasellülerden intrasellülere Ca
2+
geçişi olur veya intrasellüler Ca
2+
depolarından sitozole
Ca
2+
mobilizasyonu olur ve böylece intrasellüler Ca
2+
konsantrasyonu artar. İntrasellülerde
artan Ca
2+
, kalmodulin denen reseptör proteinle birleşir. Oluşan kompleks, ilgili Ca
2+
bağımlı enzimin aktivitesini modifiye etmek üzere enzim ile etkileşir. Kalsiyuma bağımlı
protein kinaz, adenilat kinaz, Ca
2+
/Mg
2+
ATPaz, Ca
2+
/fosfolipid bağımlı protein kinaz,
glikojen sentaz, gliserol-3-fosfat dehidrojenaz, pirüvat kinaz gibi enzimlerin etkili olduğu
metabolik olaylar etkilenir.
İntrasellüler ikinci habercisi kesin olmayan hormonlar
İnsülin benzeri büyüme faktörleri, prolaktin, oksitosin, insülin gibi bazı hormonlar için
intrasellüler ikinci haberci kesin değildir. İntrasellüler ikinci haberci olarak cGMP,
diaçilgliserol (DAG), inozitol-1,4,5-trifosfat (InsP
3
) tartışılmaktadır:
7
cGMP, ince bağırsaklar, kalp, kan damarları, beyin ve böbreğin toplayıcı kanallarındaki bazı
hücrelerde intrasellüler ikinci haberci olarak fonksiyon görür.
Diaçilgliserol, membrana bağlı Ca
2+
bağımlı enzim olan protein kinaz C’yi aktifleyerek
intrasellüler ikinci haberci olarak görev görür. Protein kinaz C, spesifik hedef proteinlerin
serin ve treonin kalıntılarını fosforiller ve katalitik aktivitelerini değiştirerek hücrenin
hormona yanıtını oluşturur.
İnozitol-1,4,5-trifosfat, plazma membranında fosfolipaz C etkisiyle oluşur; plazma
membranından endoplazmik retikuluma diffüze olur; endoplazmik retikulumda spesifik
reseptörlere bağlanır ve Ca
2+
kanallarını açarak depo Ca
2+
’un sitozole geçmesine neden olur;
sitozolik Ca
2+
konsantrasyonu 100 kat artarak yaklaşık 10
−8
M’dan 10
−6
M’a yükselir ki bunun
bir etkisi protein kinaz C aktivasyonudur.
İnsülin reseptörünün kendisi bir protein kinazdır; ATP’den bir fosfat grubunu tirozin
kalıntılarının hidroksil gruplarına transfer edebilir. İnsülin reseptörü, plazma membranının dış
yüzünden dışarı uzanan iki idantik
α zinciri ve sitozolik yüzdeki karboksil uçları ile
membranı geçen iki
β zincirine sahiptir. α zincirleri insülin bağlayan bölge içerir; β zincirleri
tirozin kinaz bölgesi içerir.
α zincirlerine bağlanan insülin, β zincirlerinin tirozin kinaz
aktivitesini aktive eder. Tirozin kinaz, önce
β zincirinde, kritik tirozin kalıntılarında kendini
fosforiller; bu otofosforilasyon sonunda enzim, başka membran veya sitozol proteinlerini
fosforillemek için aktive olur; hedef proteinlerin fosforillenmesinden sonra intrasellüler
insülin etkileri ortaya çıkar:
Etkilerini nükleer düzeyde vaya gen aktivasyonu suretiyle gösteren hormonlar
Etkilerini nükleer düzeyde vaya gen aktivasyonu suretiyle gösteren hormonlar, steroid
hormonlar, 1,25-dihidroksi vitamin D
3
ve tiroit hormonlarıdır:
8
Etkilerini nükleer düzeyde vaya gen aktivasyonu suretiyle gösteren hormon, plazma
membranından diffüzyon yoluyla hücre içine girer. Hormon, spesifik sitoplazmik reseptör ile
birleşir ve hormon-reseptör kompleksi oluşur. Hormon-reseptör kompleksi aktive olur. Aktif
9
hormon-reseptör kompleksi nükleusa transfer olur ve nükleer kromatin ile reaksiyonlaşarak
genoma bağlanır. Spesifik protein sentezi için mRNA uyarılır. Ribozomlarda spesifik protein
sentezi artar. Yeni sentezlenen proteinler ile, sellüler işlevlerde değişiklikler ve böylece
hücrenin hormona yanıtı oluşur. Tiroit hormonları, nükleer düzeyde hormonal etkiyi kısa
yoldan başarırlar; sitozoldeki basamağı atlarlar; hormon-reseptör kompleksi oluşmaz ve
hormon, nükleer kromatindeki genoma direkt bağlanır.
Hormon salgılanmasının düzenlenmesi
Hormon salgılanmasının düzenlenmesi, feedback düzenlenme ve sinir sistemi ile olur:
Hormon salgılanmasının feedback düzenlenmesi
Hormon salgılanmasının feedback düzenlenmesi, kandaki kimyasal maddelerle ve tropik
hormonlar ile olabilir.
Hormon salgılanmasının kandaki kimyasal maddelerle feedback düzenlenmesinin iki güzel
örneği, parathormon salgılanmasının plazma Ca
2+
düzeyi ile düzenlenmesi ve insülin
salgılanmasının plazma glukoz düzeyi ile düzenlenmesidir.
Plazma Ca
2+
düzeyinin düşmesi durumunda paratiroit bezleri bunu algılar ve uyarılarak
parathormon salgılamayı artırırlar; sonuçta plazma Ca
2+
düzeyi normal değere yükseltilmeye
çalışılır. Plazma Ca
2+
düzeyinin düşmesi paratiroit bezlerinin uyarılmasına ve parathormon
salgılanmasının artışına neden olur. Plazma Ca
2+
düzeyinin yükselmesi de parathormon
salgılanışını baskılar.
Plazma glukoz düzeyinin yükselmesi durumunda pankreasın Langerhans adacıklarının
β
hücreleri bunu algılar ve uyarılarak insülin salgılamayı artırırlar; sonuçta plazma glukoz
10
düzeyi normal değere düşürülmeye çalışılır. Plazma glukoz düzeyinin düşmesiyle insülin
salgılanması azalır ve bu defa pankreasın
α-hücreleri uyarılarak glukagon salgılanışı artar.
Hormon salgılanmasının tropik hormonlar ile feedback düzenlenmesinin örnekleri, tiroit,
sürrenal korteks ve gonat hormonlarının sentez ve salgılanışıdır. Bu hormonların plazmada
azalışı, ilgili tropik hormonun salgılanmasını uyarır ve sonuçta hormonun kendisinin düzeyi
de plazmada artar. Bu hormonların plazmada artışları ilgili tropik hormonun salgılanmasını
baskılar ve sonuçta hormonun kendisinin düzeyi de plazmada azalır.:
Hormon salgılanmasının sinir sistemi ile düzenlenmesi
Hormon salgılanmasının sinir sistemi ile düzenlenmesi pek çok hormon için geçerlidir:
11
Hipofiz hormonları
Büyüme hormonu (GH, somatotropik hormon)
Büyüme hormonu, hipofiz ön lobundaki eozinofilik hücrelerden salgılanan, protein yapısında
bir hormondur. GH’un yapısında sığırlarda 396, maymunlarda 241, insanda 191 amino asit
bulunur; 53-145.ve 182.-189.amimo asitler arasında disülfit köprüleri vardır. GH, prolaktin ve
insan plasental laktojen hormonu ile yapısal benzerlik gösterir; bu nedenle de bu hormonların
etkilerinin bir kısmını oluşturabilir.
Büyüme hormonu salıverilişinin kontrolü
Büyüme hormonunun salıverilişi, büyüme hormonu salıverici hormon (GHRH, GHRF) ve
büyüme hormonu salıverilişini inhibe edici hormon (Somatostatin) vasıtasıyla düzenlenir.
Büyüme hormonu salıverici hormon (GHRH, GHRF), hipotalamusun median çıkıntısında
oluşturulur; büyüme hormonu salıverilişini artırır. Büyüme hormonu salıverilişini inhibe edici
hormon (Somatostatin), hipotalamus, pankreas, mide, duodenum ve jejunumda oluşturulur;
büyüme hormonu salıverilişini inhibe eder. GHRH ve Somatostatinin salıverilişlerinin
düzenlenmesi de hipotalamusun ventromedial çekirdeğinden çıkan sinyallerle olur; bu
çekirdeğin çeşitli etkilerle uyarılması, büyüme hormonu salıverilişini başlatır.
GH salıverilişi ritmiktir. Yetişkinlerde plazma büyüme hormonu düzeyi, ağrı, korku, soğuk,
cerrahi stres ve egzersizden sonra artar. Stres sonrası büyüme hormonu artışı, hipotalamus
12
düzeyinde etki eden katekolaminlerin artışına bağlı olabilir. Hipotalamustaki düzenleme
merkezlerinde glukoz kullanılabilirliğini azaltan faktörler, büyüme hormonu salıverilişini
uyarabilirler.
Proteinli besinler ve özellikle arjinin olmak üzere amino asitler, büyüme hormonu
salıverilişini uyarabilirler. Kwashiorkor denen protein yetersizliği tablosunda büyüme
hormonu, glukoz metabolizmasında anormalliğe ve kontrol yerlerinde kullanılabilecek
glukozun azalmış olmasına bağlı olarak yükselir.
Büyüme hormonunun etkileri
Büyüme hormonu, direkt olarak veya sülfatlama faktörleri olan somatomedinler aracılığı ile
kaslar, yağ dokusu ve karaciğer dahil çeşitli dokular üzerine çeşitli etkilere sahiptir. Büyüme
hormonu, olasılıkla intrasellüler reseptörlere bağlanarak gen aktivasyonu ve ribozomların
faaliyetini artırma suretiyle etki gösterir.
Aç hayvanlara büyüme hormonu enjekte edildikten sonra, birkaç saat içinde kanda ve
dokularda serbest amino asitlerde azalma, doku proteinlerinde artma, kan ve idrar üre
miktarında azalma görülür; bu bakımdan insülin ile sinerjik etkilidir.
Büyüme hormonunun büyük miktarları devamlı olarak verilirse, önce hiperglisemi meydana
getirmek suretiyle pankreasın
β hücrelerini uyarır; daha sonra bunların dejenere olmasına
sebep olarak devamlı diyabet meydana getirir. Büyüme hormonunun hiperglisemi yapıcı
etkisi, glukozun periferik kullanılışında azalma ve karaciğerde meydana gelişinde artmanın
kombine bir sonucudur.
Büyüme hormonu, prolaktinin birçok etkilerini gösterebilir; meme bezlerini ve süt oluşumunu
uyarır.
Büyüme hormonu, total büyümeyi artırır. Büyüme hormonunun büyümeyi teşvik edici etkisi,
tiroit hormonları ve insülin tarafından desteklenir; ACTH ise büyüme hormonunun büyüme
üzerine etkisinin zıddı etki gösterir.
Çocukluk çağı ve ergenlik çağında epifizler kapanmadan hipofizin eozinofilik adenomunun
meydana çıkması gigantizme neden olur. Gigantizmde uzun kemiklerin boyunun artışı ile
aşırı büyüme ve hipofiz hiperfonksiyonuna bağlı metabolik değişiklikler gözlenir. Erişkinlerde
epifizler kapandıktan sonra büyüme hormonunun fazla salıverilişi akromegaliye neden olur.
Akromegalide eller ve ayaklar gibi uçlarda aşırı büyüme görülür.
Çocukluk çağında büyüme hormonunun eksikliği ya da büyüme hormonuna karşı hedef doku
duyarsızlığı cüceliğe neden olur.
Büyüme hormonu, kalsiyum absorpsiyonunu artırır; serum kalsiyum, fosfat, sodyum,
potasyum, magnezyum, klorür düzeylerinde artmaya neden olur. Akromegali şüphesinde,
büyüme hormonu aktivitesinde artışın bir göstergesi olarak serum fosfat düzeyi ölçülür.
Dostları ilə paylaş: |