: o gün, izin günü
|
yevme tecidu
|
: o gün, bulur
|
yevme vulide
|
: doğduğu gün
|
yevme vulidtu
|
: benim doğduğum gün
|
yevme ye'tî-him
|
: onlara geldiği gün
|
yevme ye'tûne-nâ
|
: bize gelecekleri gün
|
yevme-hum
|
: onların günü
|
yevmeizin
|
: izin günü, o gün
|
yevmeyni
|
: iki gün
|
yevmi
|
: gün
|
yevmi ed dîni
|
: dîn günü
|
yevmi el ahzâbi
|
: ahzab günü, fırkalara ayrılmış olanların günü
|
yevmi el hisâbi
|
: hesap günü
|
yevmi el kıyâmeti
|
: kıyâmet günü
|
yevmi izin
|
: izin günü
|
yevmi yub'asûne
|
: beas günü, yeniden dirilme günü, kıyâmet günü
|
yevmid dîne (yevme ed dîne)
|
: dîn günü,
(kişinin mürşidine ulaştığı ve ruhunun Allah'a doğru yola çıktığı gün)
|
yevmi-kum
|
: sizin gününüz
|
yevmin
|
: bir günün: bir gün
|
yevmin azîmin
|
: büyük gün
|
yevmin kebîrin
|
: büyük gün
|
yevmin muhîtin
|
: ihata eden (kuşatan) gün
|
yevmu
|
: gün
|
yevmu ed dîni
|
: dîn günü, hesap ve ceza günü
|
yevmu ez zîneti
|
: ziynet (bayram) günü
|
yevmu-kum
|
: sizin gününüz
|
yevmun
|
: gün: bir gün: o gün
|
yevmun asîrun
|
: zor gün
|
yevmun mecmûun
|
: toplanma günü
|
yevmun meşhûdun
|
: şahadet günü
|
ye'yesi
|
: ümidini kesiyor
|
ye'zene
|
: izin verir
|
yezeru-hâ
|
: onu bırakacak
|
yezhebu
|
: giderir
|
yezhebû
(izhebû)
|
: götürün
: (gidin)
|
yezîdu
|
: artırır
|
yezîdu allâhu
|
: Allah artırır
|
yezîdûne
|
: daha fazla
|
yeziffûne
|
: birbirine karışmış olarak, hızlı hızlı koşarak
|
yezıg
|
: çıkar, sapar
|
yezkuru-hum
|
: onları zikrediyor
|
yezkurûne allâhe
|
: Allah'ı zikrederler
|
yezreu-kum
|
: sizi çoğaltıp yayar
|
yezunnu
|
: zanneder
|
yezunnûne
|
: bilirler, yakîn derecesinde inanırlar
|
yezzekkâ
|
: tezkiye olur, şirk ve günahlardan temizlenir
|
yezzekkeru
|
: tezekkür eder, düşünür, öğüt alır
|
yezzekkerûne
|
: zikrederler
|
yûadûne
|
: vaadolunuyor
|
yuahhira allâhu
|
: Allah ertelemez
|
yuahhiru-hum
|
: onları tehir eder (erteler)
|
yuâhızu
|
: sorgular, suçlar
|
yuâhızu-hum
|
: onları muaheze eder, sorgular
|
yuâhızu-kum
|
: sizi muaheze eder, sorgular
|
yuallimu-hu
|
: ona öğretiyor
|
yuallimûne
|
: öğretiyorlar
|
yûazu
|
: vazediliyor, öğüt veriliyor
|
yuazzibe
|
: azaplandırsın
|
yuazzib-hu
|
: onu azaplandırır, ona azap eder
|
yuazzib-kum
|
: sizi azaplandırır, azap eder
|
yuazzibu-hu
|
: onu azaplandırır
|
yuazzibu-nâ
|
: bize azap eder
|
yubassarûne-hum
|
: birbirlerine gösterilirler
|
yub'asû
|
: diriltilecekler
|
yub'asûne
|
: beas olunacaklar, yeniden diriltilecekler
|
yub'asûne
|
: beas edilecekler, yeniden diriltilecekler
|
yub'asûne
|
: beas olunurlar (yeniden diriltilirler)
|
yub'asûne
|
: diriltilecekler
|
yûb'asûne
|
: beas edilirler, diriltilirler
|
yubâyı'ne-ke
|
: sana biat ederler
|
yubâyiûne allâhe
|
: Allah'a biat ederler, tâbî olurlar
|
yubâyiûne-ke
|
: sana biat ederler, tâbî olurlar
|
yubdiû
|
: ilk defa yaratır, yoktan var eder
|
yubdiullâhu (yubdiu allâhu)
|
: Allah ilk defa yaratıyor
|
yubeddil
|
: değiştirir
|
yubeddilu
|
: çevirir
|
yubeddilûne-hu
|
: onu değiştirirler
|
yu'bedûne
|
: ibadet edilir, tapılır
|
yubelligûne
|
: tebliğ ederler
|
yubeşşiru
|
: müjdeliyor
|
yubeşşiru-ke bi yahyâ
|
: seni Yahya ile müjdeliyor
|
yubeşşiru-ki
|
: seni müjdeliyor
|
yubeyyin
|
: açıklasın
|
yubeyyine allâhu
|
: Allah beyan ediyor, açıklıyor
|
yubeyyinu
|
: beyan ediyor, açıklıyor
|
yubeyyinu allâhu
|
: Allah beyan eder, açıklar
|
yubeyyinu-hâ
|
: onu açıklıyor
|
yûbık-hunne
(vebeka)
|
: onları helâk eder, helâke sürükler : (helâk etti)
|
yubînu
|
: beyan ediyor, açıklıyor
|
yublisu
|
: ümidi keserler
|
yubsirûne
|
: görüyorlar (basar hassaları çalışıyor)
|
yucâdilu
|
: mücâdele eder
|
yucâdilu-nâ
|
: bizimle mücâdele ediyor
|
yucâdilûne
|
: mücâdele ediyorlar, çekişiyorlar
|
yucâdilûne
|
: mücâdele ediyorlar, tartışıyorlar
|
yucâhidu
|
: cihad eder
|
yucbâ
|
: toplanır
|
yucîbu
|
: icabet eder, cevap verir
|
yu'cibu-ke
|
: seni hoşnut eder, senin hoşuna gider
|
yu'cibu-ke
|
: seni hoşnut eder, senin hoşuna gider
|
yucîru
|
: korur, himaye eder
|
yucîru
|
: kurtarır
|
yuczâhu
|
: ona karşılık ödenecektir
|
yuczevne
|
: mükâfatlandırılır
|
yuczevne
|
: cezalandırılırlar
|
yud'â
|
: davet edilir
|
yudâaf
|
: kat kat artar
|
yudâaf
|
: artırılır
|
yudâafu
|
: kat kat ziyadeleştirilir, arttırılır
|
yudâfiu
|
: defeder (uzaklaştırır)
|
yudâife-hu
|
: o artırılır, o ödenir, verilir
|
yudâif-hu
|
: onu kat kat artırarak öder
|
yudâifu
|
: kat kat arttırıp, verir
|
yudâifu
|
: kat kat arttırıp, verir
|
yud'avne
|
: davet edilirler, çağrılırlar
|
yudebbiru
|
: tedbir eder, düzenler
|
yudebbiru el emre
|
: işleri düzenleyip dizayn eder, idare eder
|
yude'ûne
|
: atılırlar
|
yudhıle allâhu
|
: Allah dahil eder
|
yudhil-hu
|
: onu dahil eder, koyar
|
yudhilu
|
: dahil eder, sokar, koyar
|
yudhılu ellezîne
|
: o kimseleri dahil eder
|
yudhılu-hum
|
: onları dahil eder, koyar
|
yudhinûne
|
: onlar müsamaha gösterecekler
|
yudılle-ke
|
: seni dalâlete düşürür, saptırır
|
yudillu
|
: saptırır (dalâlette bırakır)
|
yudillu allâhu
|
: Allah dalâlette bırakır
|
yudıllu-hu
|
: onu dalâlete düşürür
|
yudıllullâhu
|
: (yudıllu allâhu)
|
yudıllu-nâ
|
: bizi saptıracak, saptırıyor
|
yudıllûne-hum
|
: onları saptırırlar (dalâlette bırakırlar)
|
yudillûne-kum
|
: sizi dalâlete düşürür
|
yudîu
|
: ışık verir
|
yudlil
|
: dalâlette bırakır
|
yudlilillâhu (yudlili allâhu)
|
: Allah dalâlette bırakır
|
yudnîne
|
: sarınsınlar, örtünsünler
|
yueddihî
|
: onu iade eder, geri verir
|
yuellifu
|
: birleştirir
|
yuellifu
|
: siz
|
yûeyyidu
|
: destekler, kuvvetlendirir
|
yuf'alu
|
: yapılır, yapılacak
|
yufassılu el âyâti
|
: âyetleri ayrı ayrı açıklar
|
yufeccirûne-hâ
|
: onu akıtırlar
|
yu'feku
|
: döndürülürler
|
yû'feku
|
: çevrilir, döndürülür
|
yû'fekûne
|
: çevriliyorlar, döndürülüyorlar
|
yuferrikûne
|
: ayırıyorlar, ayırırlar
|
yûfîdûne
|
: koşanlar
|
yufreku
|
: ayırt edilir, belirtilir, belirlenir
|
yufsidu
|
: fesat çıkarır, bozgunculuk yapar
|
yufsidûne
|
: fesat çıkarıyorlar, fesat çıkarırlar
|
yuftenûne
|
: fitnelenirler, fitnelerinin karşılığı olarak, azaba maruz bırakılırlar
|
yûfûne
|
: yerine getirirler, ifa ederler
|
yûfûne bi
|
: ifa ederler, yerine getirirler
|
yugâsû
|
: yağmur yağdırılır
|
yugâsu en nâsu
|
: insanlara yardım edilecek, yardım görecekler, yağmur verilecek, verimli, bol mahsullü olacak
|
yugayyirû
|
: bozarlar
|
yugnî
|
: kâfi gelir, fayda verir, giderir
|
yugnî-hi
|
: ona kâfi gelen, onu meşgul eden
|
yugnihimullâhu (yugni-him allâhu)
|
: Allah onları zengin kılar
|
yugniyehumullâhu
|
: Allah onları gani (zengin) kılar
|
yugrika-kum
|
: sizi (suda) boğar
|
yugşâ
|
: baygınlık çöker
|
yugşi
|
: örter
|
yûhâ
|
: vahyolunuyor
|
yuhâccû-kum
|
: size (hüccet) delil gösteriyorlar
|
yuhâccûne
|
: tartışıyorlar
|
yuhâddûne
|
: haddi aşarlar
|
yuhâdiûne
|
: aldatırlar
|
yuhaffif
|
: hafifletsin
|
yuhâfızûne
|
: muhafaza ederler, devam ettirirler
|
yuhallevne
|
: süslenirler, takarlar
|
yuharrifûne-hu
|
: onu tahrif ederler, değiştirirler
|
yuhâsebu
|
: hesaba çekilecek
|
yuhâsib-kum
|
: sizi hesaba çeker
|
yuhâviru-hu
|
: onunla konuşuyor, sohbet ediyor
|
yuhavvifu
|
: korkutuyor, korkutur
|
yuhayyelu
|
: öyle görünüyor (hayal olarak görünüyor)
|
yu'hazu
|
: yakalanır
|
yuhberune
|
: sevindirilirler
|
yuhbib-kum(u) allâhu
|
: Allah sizi sever
|
yuhdısu
|
: ihdas eder, husule getirir, meydana getirir
|
yuhfûne
|
: gizliyorlar, saklıyorlar
|
yûhî
|
: vahyedillir
|
yuhibbu
|
: sever
|
yuhibbu es sâbirîne
|
: sabredenleri sever
|
yuhibbûne
|
|