kendileriyle buluşmak istediğini söyledi. Beauchamp da Chateau-Renaud’ya haber verecekti. Sonra
Albert annesinin yanına çıktı. Son iki gündür olanlardan sonra yıkılmış bir halde olan Kontes,
oğlunu
görür görmez gözyaşlarına boğularak onun ellerine sarıldı.
“Anne,” dedi Albert, “bir keresinde bana Monte Cristo Kontu’nun babamın evinde bir şey yemekten
özellikle kaçındığını söylemiştin.”
“Bu da nereden aklına geldi şimdi?” dedi Mercedes.
“Biliyorsun, Kont neredeyse Doğulu sayılır. Doğulular düşmanlarının evinde hiçbir şey yemezler.”
“Kont’un babana karşı düşmanlık beslediğini mi söylemeye çalışıyorsun? Böyle bir şeyi nasıl
düşünebilirsin? Kont senin yaşamını kurtardı. Onu bizimle sen tanıştırdın. Kont’un sana ne zararı dokundu
ki?”
Albert hiçbir şey söylemeden alaycı bir biçimde gülümsedi. Mercedes kadın içgüdüleriyle bütün
olacakları sezmişti, ama gücünü toparlayıp üzüntüsünü göstermedi.
Albert odasına çıkıp giyindikten sonra arabasına binip operaya gitti. Beauchamp
ile Chateau-Renaud
da oradaydı. İkinci yarı sona erdiğinde Albert Monte Cristo Kontu’nun locasına girdi. Kont’un yanında
Morrel oturuyordu. Bütün bir akşam boyunca gözlerini Albert’ten ayırmamış olan Kont, bu ziyareti
bekliyordu.
“Hoş geldiniz,” dedi son derece sakin bir sesle. “İyi akşamlar Bay Morcerf.”
“Buraya sahte birtakım dostluk oyunları oynamaya gelmedim,” dedi Albert. “Sizden bir açıklama
bekliyorum.”
“Açıklama mı? Operanın ortasında mı? Parislilerin alışkanlıklarına pek alışamadım galiba,” dedi
Kont, kendine ne kadar güvendiği sesinden anlaşılıyordu.
“Ne yazık ki insanlar banyoda olma bahanesiyle kendilerini evlerine kapatıp konuklarını
kabul
etmediklerinde, ilk fırsatta bu kimselerle görüşmeyi bekleme hakkına sahip oluyoruz,” dedi Albert. Bu
sözleri söylerken sesini o kadar yükseltmişti ki yan localarda oturan herkes onu duydu.
“Bir derdiniz mi var bayım?” dedi Kont sakin görünerek. “Sağduyunuzu yitirmiş gibi davranıyorsunuz.”
“Sizden intikam almak istediğimi anlamanızı sağlamaya çalışmak dışında son derece sağduyuluyum.”
“Sizi hiç anlamıyorum, anlasam bile burası benim locam ve burada yüksek sesle konuşma hakkına
sahip biri varsa o da benim. şimdi locamı terk edin Bay Morcerf!”
Albert bu sözler üzerine eldivenlerini Kont’un yüzüne fırlatmaya yeltendi, ancak Morrel hızlı davranıp
onun elini yakaladı.
“Eldiveninizi attığınızı kabul ediyorum bayım; onu kurşuna sarılmış bir halde size geri vereceğime
emin olabilirsiniz. şimdi beni yalnız bırakın!” dedi Kont.
Albert öfkeden deliye dönmüş bir halde locadan çıktı. Kont hiçbir şey olmamış gibi operayı izlemeye
başladı.
“Onu aşağıladınız mı?” diye sordu Morrel. “Neden sizi düelloya çağırdı?”
“Babasının serüvenleri genç adamı biraz kızdırmış olacak,” dedi Kont.
“Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?”
“Ne yapmamı beklerdiniz? Yarın
sabah gidip onu öldüreceğim, bu kadar basit.”
Morrel bir şey söylemenin yararsız olduğunun farkındaydı; bu yüzden sustu. O sırada locanın kapısı
çalındı.
“Girin,” dedi Kont.
Gelen Beauchamp’tı.
“Gördüğünüz gibi sayın Kont, bu akşam Bay Morcerf’in yanındaydım. Düello için gerekli hazırlıkların
yapılması için geldim,” dedi.
“Beni bunun için rahatsız etmenize gerek yoktu. Her ne kadar küçük düşürülen ben olsam da silah
seçimini Bay Morcerf’e bırakıyorum. Bu akşama kadar bana düellonun yerini ve vaktini bildirin, yeter.”
“Silahınız tüfek, saat sekizde Bois Vincennes’te.”
“Güzel,” dedi Kont. “Her şey ayarlandığına göre artık operayı izlememe izin verirsiniz herhalde.
Arkadaşınız Albert’e de eve gidip uyumasını söyleyin.”
Beauchamp şaşkınlık içinde Kont’un locasından çıktı.
“Size güvenebilir miyim Bay Morrel?” dedi Kont, Maximilian’a dönerek.
“Rica
ederim Kont,” dedi Morrel. “ İkinci tanığınız kim olacak?”
“Paris’te sizden başka güvendiğim tek kişi Emmanuel. Sizce kabul eder mi?”
“Edeceğinden hiç kuşkum yok.”
“O halde anlaştık. Yarın sabah yedide buluşacağız.”
“Orada olacağız Kontum.”