Sonuç:
Sternum kırığının tespit edilmesinde hastanın klinik durumu ve direk grafilerde
şüphede kaldığımızda ya da ilk değerlendirme esnasında hastanın stabilizasyonu sağlandıktan
sonra non-
invaziv bir yöntem olan ultrasonografi ile inceleme akılda bulundurulmalıdır.
146
Resim 1:
Sternum kırığı
Sorumlu Yazar
Yrd. Doç. Dr. Ayhan SARITAŞ
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi
Acil Tıp AD-DÜZCE
Tel: 0531 904 1000
e-mail: a_saritas_@hotmail.com
147
P110-
ASANSÖR KAPISINDA SIKIŞMAYA BAĞLI VENA CAVA SUPERİOR
SENDROMU: OLGU SUNUMU
Aytül AKSELİ*, Aykut AKSELİ**, Fatih TÜRKMEN**, Mücahit AVCİL**, Recep
DURSUN****
*Dr, Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın
**Dr, Adnan Menderes Üniversitesi
Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın
***Dr,
Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis, Van
GİRİŞ ve AMAÇ: Vena Cava Superior (VCS) Sendromu VCS kompresyonu sonucunda
oluşan vücudun boyun ve baş bölgelerindeki venöz kan dönüşünün basıya bağlı obstrüksiyonu
ile
kanın bu bölgede göllenmesiyle karakterize olan bir sendromdur. Ancak genellikle tümör
vb oluşumlar sonucu meydana gelirken bizim vakamızda VCS un travmatik olarak 15 dakika
kadar mekanik
basıya uğraması sonucunda oldukça demonstratif bir VCS sendromu vakası
ortaya çıkmıştır.
OLGU SUNUMU:
9 yaşında erkek hasta asansörden inmeye çalışırken asansörün iki katın
arasında kaldığını fark etmemiş bu sırada asansörün hareket etmesi ile sağ omzu ve sağ
göğsünden asansör ve kat arasına sıkışmış ve yaklaşık 15 dakika kadar bu şekilde kaldıktan
sonra kurtarılarak hastaneye getirilmiştir. Hastanın sağ klavikulasında fraktür ve sağ 4.
kostasındaki fraktür haricinde lezyonu bulunmamaktadır. Sağ akciğerde üst lobda hafif
kontüzyonu ilerlememiş ve zamanla gerilemişitir. Hastanın vital bulguları stabil olup damar
yaralanması da yoktur. Figür 1,2 ve 3 de görüldüğü gibi hastanın skleralaları tamamen
hemorajik, dil altı hemorajik, boyun ve başta venöz konjesyona bağlı olarak pek çok purpura
peteşi benzeri mor renkli cilt lezyonları mevcuttur. Hasta 7 gün kadar acilde müşahade altında
tutulmuş olup sadece destek tedavisi uygulanmış, klavikula fraktürü velpau bandajına
alınmıştır. Günden güne cilt rengi düzelmiş skleraları düzelen hasat sonrasında taburcu
edilmiştir.
SONUÇ:
Tıpta hiçbir şey iki kere iki dört eder diye kesin değildir. VCS sendromuna illaki
tümör ve benzeri oluşumlar yol açar diye bir kuralın olmadığı travmaya bağlı basılarla da
VCS sendromu olabileceğinin en güzel örneği bu vakadır.
148
Figür 1
149
Figür 2
150
Figür 3
151
P111- Antikoagülan Tedavi
Altındaki Bir Hastada İskemik İnme
Hızır Ufuk AKDEMİR, Canan ŞAHİN, Yahya ŞAHİN, Meltem İNCE, Yücel YAVUZ
GİRİŞ-AMAÇ: Dünyada en sık üçüncü ölüm nedeni olan İnme, tedavi maliyeti ve iş gücü
kaybının yüksek olması nedeniyle önemli bir hastalıktır. Tüm inmelerin %80’ini iskemik
inmeler, bu grubun da önemli bir kısmını antikoagülan tedavi endikasyonu olan hastalar
oluşturur. Bu makalede acil servisimize konuşamama şikayeti ile başvuran, kalp kapak
replasmanı nedeni ile varfarin kullanan ve yapılan tetkikler sonucunda iskemik inme tanısı
alan bir hasta
sunulmuştur.
OLGU:
Yetmiş üç yaşında erkek hasta acil servisimize ani gelişen konuşamama şikayeti ile
başvurdu. Hasta ve yakınlarından; konuşulanları anlayabildiği, taraf bulgusu, ağızda kayma ve
görme
kaybı şikayeti olmadığı ve beş dakika içinde kendiliğinden düzeldiği öğrenildi.
Özgeçmişinde hipertaniyon ve kalp kapak replasmanı mevcuttu. Hasta düzenli olarak
silazapril 2.5 mg tablet 1x1 ve varfarin
(bir gün tam, bir gün yarım) kullanmakta idi. Fizik
muayene
de; kan basıncı: 150/90 mmHg, nabız: 88/dakika (aritmik), solunum sayısı:
20/dakika ve ateş: 36 ºC idi. Hastanın genel durumu iyi, bilinci açık, koopere ve oryante idi.
Nörolojik muayenesi normal sınırlarda olan hastanın rutin laboratuvar tetkiklerinde özellik
yoktu.
INR değeri 2.5 olarak ölçülen hastanın elektrokardiyografi (EKG)’sinde kalp hızı
yaklaşık olarak 115/dakika ve ritim atrial fibrilasyon idi. Hastanın beyin bilgisayarlı
tomografi (BBT)’sinde özellik saptanmazken çekilen diffüzyon magnetik rezonans
görüntüleme (MRG)’de sol frontotemporalde akut enfarktla uyumlu diff
üzyon kısıtlanması
olduğu görüldü (Şekil 1,2). Hastanın yapılan ekokardiyografisinde patolojik bulguya
rastlanmadı. Nöroloji ve Kardiyoloji ile konsülte edilen hasta INR düzeyinin 3-3.5 arasında
tutulması ve nöroloji-kardiyoloji poliklinik kontrolü önerisi ile taburcu edildi.
Şekil 1
Şekil 2
152
SONUÇ:
İnme acil servise sık başvuru nedenlerindendir ve hemorajik-iskemik ayırımı
görüntüleme yöntemleri ile ya
pılır. Mekanik prostetik kalp kapağı bulunan hastalarda emboli
riski çok yüksektir, uygun antikoagülan tedavi altındaki hastalarda bile bu oran %2–4
civarındadır. Acil servis hekimi antikoagülan tedavi alan hastalarda, anamnez ve/veya fizik
muayene bulgula
rının varlığında inme düşünmeli, hemorajik-iskemik ayırımı açısından
gerekli görüntüleme yöntemlerini kullanma
lı ve kesin tanıya ulaşmalıdır.
Yazışma Adresi:
Hızır Ufuk AKDEMİR
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı,
Samsun, Türkiye
GSM: 0532 333 17 43
e-mail: hufukakdemir@hotmail.com
153
P112-
HER YÜZ KESİSİNE MUTLAKA PLASTİK CERRAHİ KONSÜLTASYONU
GEREKİRMİ: OLGU SUNUMU
Aytül AKSELİ*, Aykut AKSELİ**, İsmail Murat OK**, Emine MARÇIL***, Recep
DURSUN***
*Dr, Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın
**Dr, Adnan Menderes Üniversitesi
Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın
***Dr, Konya Numune Devlet Hastanesi Acil Servis, Konya
****Dr, Van
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis, Van
GİRİŞ ve AMAÇ: Genellikle acildeki yüz kesilerinde acil hekimleri hemen plastik cerrahi
konsültasyonu istemeye meyillidir. Oysa pek çok vaka acil hekimleri tarafından süture
edilebilir yeterki doğru sütürasyon teknikleri uygulansın.
OLGU SUNUMU:
28 yaşında erkek hasta sürücü olduğu kendi aracında kaza geçirerek
yüzünü ön
cama çarpmış. Sağ göz çevresi, kaş ve alnı içine alan parçalı düzensiz bir cam
kesisi ile acile
getirimiştir. (Figür 1) Hastanın Glaskow koma skoru 15 olup nörolojik
muayenesi normal, yüzündekinin haricinde vücudunda herhangi bir lezyonu yok. Göz
muayenesinde glob hareketleri ve göz kapağı hareketleri doğal. Sistemik fizik muayene
bulguları doğal. TA:125/75 mmHg. Hasta için multitravmaya yönelik rutin tetkikler istenmiş
olup tüm tetkik sonuçları normal gelmiştir. Hasta plastik cerrahinin gelmesini istemediğini
biran önce
acilde yüzünün dikilmesini istediğini söylemiştir (Figür 1) Hastanın yarası acil
hekimi tarafından 35 dakikalık bir sürede süture edilmiştir. Önce yara içindeki yabancı
cisimler çıkartılmış ve yara serum fizyolojik ile yıkanmıştır. Yara 5/0 prolen ile süture
edilirken cilt çizgilerinin tam karşı karşıya getirilmesine dikkat edilerek basit süturasyon
tekniği uygulanmış, köşelerde ise cilt altından geçen köşe süturasyonu uygulanmıştır.Göz
kapağı süture edilirken penset ile göz kapağı askıya alınmıştır. (Figür 2) Hastaya
antibiyoterapi başlanarak günlük pansumanlarını düzenli yapması ve 7 gün sonra süturlarının
alımı için gelmesi söylenerek taburcu edilmiştir. Hasta 7 gün sonra acile geldiğinde lezyonun
tamamen kapanmış olduğu, anormal bir kontraksiyonun olmadığı ve göz kapağı hareketlerinin
de tamamen normal olduğu görülmüştür. (Figür 3)
SONUÇ:
Acile başvuran yüz kesilerininçoğu acil hekimi tarafından süture edilebilir
kesilerdir. Eğer sinir ve damarlarda kesi yoksa yüz kesileri acil hekimleri tarafından süture
edilmelidir.
154
Figür 1: Süture edilmeden önce lezyonun görünümü
155
Figür 2: Süture edilirken lezyonun görünümü
Figür 3: Süturasyondan 7 gün sonra lezyonun görünümü
156
P113-
Acil Servise Başvuran Travmaya Bağlı Ölümlerin Değerlendirilmesi
Yücel Yavuz
, Bülent Şişman, Celal Katı, Latif Duran, Hızır Ufuk Akdemir, Mehmet Altuntaş
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD.
Giriş-Amaç: Travma genç yaştaki mortalite ve morbiditenin önde gelen nedenidir. Bu
çalışmada acil servise başvuran ve acil serviste ölen travma hastalarının geriye dönük olarak
değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntem: Geriye dönük
olarak yapılan bu çalışmada, 1 Haziran 2008 ve 31 Mayıs 2011
tarihleri
arasında hastanemizin acil servisine getirilen ve acil serviste ölen travma hastalarının
dosyaları incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, travma nedeni, travmanın oluş zamanı ve acile
getiriliş saati, travma yeri, Gloskow Koma Skalası(GKS) değerleri, yaralanma şiddet ölçeği
(ISS) değeri, vücuttaki yaralanma bölgesi, Sistolik tansiyon arteriyeli, nabız ve solunum sayısı
yönünden değerlendirildiler.
Bulgular: T
oplam 64 hastanın acil tıp kliniğimizde travma nedeni ile öldüğü belirlendi.
Hastaların 48’i (% 75) erkek ve yaş ortalamaları 46.2±18.2 (min:18- max: 95) idi. En fazla
hastanın 26 (% 40.6) hasta ile yaz mevsiminde geldiği saptandı. Hastaların 47’sinin (%73.4)
acil tıp kliniğimize geldiğinde GKS skorunun üç olduğu tespit edildi. Travmaya bağlı ölüm
nedenleri arasında trafik kazalarının ilk sırada (% 71.9), yüksekten düşmelerin ise ikinci (%
17.2)
sırada olduğu belirlendi. Hastaların acil servise getiriliş saatleri incelendiğinde; %
48.4’ünün 16.00-23.59
saatleri arasında olduğu saptandı. En sık yaralanmaya maruz kalan
bölge kafa bölgesi idi. Hastaların 31’inin (% 48.4) acil servise geldiğinde nabzı alınamıyordu.
Diğer hastalardan 17’sinin (%26.6) geldiğinde sistolik TA değerinin 90 mmHg’nın altında
olduğu, 16’sının (% 25.0) 90 mmHg’nın üzerinde olduğu tespit edildi. Hastaların 14’ünün
(%21.8)
nabzı 61-100 atım/dk arasında, 10’u (% 15.6) 121-140 atım/dk arasında ve
dokuzunun ise 140 atım/dk’nın üzerinde olduğu belirlendi.
157
Sonuç:
Travmaya bağlı ölümler sıklıkla genç ve erkek hastaları etkilemekte ve trafik
kazalarının en sık görülen sebep olduğu görülmektedir. Hastanemize ulaştırılan hastaların
yarısı acil servislere gelmeden hayatını kaybetmektedir.
İletişim adresi:
Doç.Dr. Yücel Yavuz
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD.
158
P114-
ACİL SERVİSTE GEÇİCİ TARNSVENÖZ PACEMAKER TAKILAN HASTALARIN
ANALİZİ
Yücel Yavuz1, Mehmet Ekiz1,
Celal Katı1, Halit Zengin2, Latif Duran1, Metehan Yılman1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, SAMSUN
2 Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, SAMSUN
Giriş ve Amaç: Endokardiyal pace elektrotları ilk defa 1958 yılında tam kalp bloğunda uygulandıktan
sonra transvenöz pace (TVP) bradidisritmilerde
tedavi seçeneği haline gelmiştir. TVP'in amacı
dolaşım bütünlüğünü ve uygun kalp hızını sağlamaktır. Bu makalenin amacı Acil servise başvuran ve
TVP takılan hastaların bazı demografik ve klinik özelliklerini değerlendirmektir..
Yöntem:
Çalışmamız, Ocak 2008 ile Aralık 2010 tarihleri arasında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp
Fakültesi Acil Servisine çeşitli yakınmalarla başvuran ve geçici transvenöz pacemaker uygulanan
hastaların hastane kayıtlarının geriye dönük olarak incelenmesi ile yapıldı. Hastaların
sosyodemografik özellikleri (yaş, cinsiyet), başvuru yakınması, eşlik eden yandaş hastalıkları, çekilen
elektrokardiyografi (EKG)'de tespit edilen kalp rit
mi, laboratuar değerleri, uygulanan tedavi, acil
serviste kalış süresi ve hastanın tedavi sonrasında ki durumu çalışma formuna kaydedildi.
Bulgular:
Çalışmamıza altı aylık dönem boyunca acil servise çeşitli yakınmalarla başvurup
kardiyologlar ve acil servis hekimleri tarafından geçici TVP takılan 42 hasta dahil edildi. Bu
hastaların yaş ortalaması 72±11.5 yıl idi. Çalışmaya alınan hastaların %54.8 (n:23)'i kadın, %45.2
(n:19)'si erkekti. E
n sık başvuru yakınması olarak 16 hastada bayılma/bayılayazma tespit edildi.
Hastaların acil servise başvuru anında çekilen EKG'lerinde en sık rastlanan kardiyak ritm 25 (%59.5)
hastada 3. Derece AV blok olarak tespit edildi.
Vakaların 12 (%28.5)’sinde disritmi nedeni kan
potasyum seviyesinde ki yükseklik olarak belirlendi. Acil serviste hastaların 26 (61.9)’sına TVP
öncesinde intravenöz (İV) atropin uygulandı. İV atropin uygulanan hastaların takibinde TVP ihtiyacı
oldu.
TVP uygulanırken hastaların hepsinde internal juguler ven tercih edildi. Acil serviste gözlem
süresince hiçbir hastada komplikasyon gelişmedi. Hastalarda mortalite oranı % 7.1 (n:3) idi.
Sonuç:
TVP sıkça görülen birçok disritminin tedavisinde oldukça etkin bir yöntemdir. Literatürde
hastane öncesi kullanımı tartışılmaktadır. TVP ile ilgili gerek hastane öncesi uygulanması gerekse acil
serviste uygulanması ve gelişecek komplikasyonlar açısından kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
159
P115- AKUT
APANDİSİT Mİ DİVERTİKÜLİT Mİ?
Taner Kıvılcım
1
, Fatih Altıntoprak
1
, Enis Dikicier
1
, Kıyasettin Asil
2
, Murat Yücel
3
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim
ve
Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye
3
Sakarya Üniversitesi Eğitim
ve Ara
ştırma H
astanesi, Radyoloji
Kliniğ
i, Sakarya, Türkiye
4
Sakarya Üniversitesi Eğitim
v
e Araştırma H
astanesi
, Acil Tıp Kliniğ
i, Sakarya, Türkiye
GİRİŞ VE
AMAÇ: B
u yazıda klinik semptomları akut apandisiti taklit eden fakat ameliyat
bulgusu olarak çekum divertiküliti
saptanan iki olgunun sunulması amaçlandı.
OLGU SUNUMU 1:
Otuzaltı yaşında erkek hasta
iki
gündür olan karın ağrısı şikayeti ile acil
polikliniğe başvurdu. Fizik muayenede; sağ alt kadranda belirgin hassasiyet, defans ve
rebaund mevcuttu. Lökosit
düzeyi 15.000/dL olan hastanın abdominal USG’sinde; periçekal
alanda inflamasyon bulguları ve serbest sıvı saptandı. Hasta akut apandisit öntanısı ile acil
şartlarda ameliyata alındı. Eksplorasyonda; çekumda 2x2 cm boyutunda, inflamasyon
bulguları gösteren fakat nekroz ve perforasyon bulgusu olmayan divertikül saptandı.
Apendektomi yapılarak ameliyat sonlandırıldı. Ameliyat sonrası antibiyotik tedavisine beş
gün
devam edilen hasta sorunsuz taburcu edildi.
OLGU SUNUMU 2:
Otuzsekiz yaşında erkek hasta
bir g
ündür olan karın ağrısı şikayeti ile
acil polikliniğe başvurdu. Fizik muayenede; karında yaygın hassasiyetle birlikte sağ alt
kadranda belirgin defans ve rebaund saptandı. Lökosit düzeyi 11.000/dL olan hastanın USG
incelemesinde çekum duvarında belirgin ödem ve etrafında serbest sıvı saptandı. Abdominal
BT incelemesinde; periçekal alanda inflamasyon bulguları ile birlikte çekum ve çıkan kolon
duvarında belirgin kalınlaşma olduğu saptandı (Resim 1). BT bulguları ile malignite ayırımı
yapılamayan hasta acil şartlarda ameliyata alındı. Eksplorasyonda; çekumda 3x2 cm
boyutunda ve inflamasyona bağlı olarak nekroz gelişmiş divertikül olduğu belirlendi (Resim 2).
BT’deki çıkan kolon duvar kalınlaşmasının kolon duvarındaki inflamasyona bağlı olduğu
görüldü. Sağ hemikolektomi yapılan hasta ameliyat sonrası 5. gün sorunsuz taburcu edildi
.
TARTIŞMA ve SONUÇ
:
Divertiküler hastalık sıklıkla sol kolon yerleşimli olup olguların
sadece %7-
15‘i sağ kolon yerleşimlidir. Soliter çekum divertikülleri nadir rastlanan ve
genellikle asemptomatik
seyreden lezyonlardır.
Divertikül orifisinin fekalit gibi bir nedenle
tıkanmasına bağlı gelişen divertikülit tablosu klinik olarak her yönüyle akut appandisiti taklit
edebilir ve ameliyat öncesi tanı koymak zordur. Bu nedenle tedavi şekli sıklıkla başvuru
anındaki klinik bulguların derecesine ve ameliyat bulgularına göre belirlenmektedir. Nadir bir
tablo olmakla beraber sağ alt kadran ağrısı ayırıcı tanısında soliter çekum divertiküliti akılda
tutulmalıdır.
160
P116-
EL TRAVMALARINDA YABANCI CİSİMLER
Murat YÜCEL, Yusuf YÜRÜMEZ
Sakarya Üniversitesi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği
, Sakarya, Türkiye
GİRİŞ
VE AMAÇ:
Acil serviste el travmalarına
sıklıkla rastlanır. Ancak yaralanmanın şekli ve
yaralanmaya neden olan cisimlere yönelik yaklaşımlar
farklılıklar arz edebilir. Bu yazıda farklı
nesnelerle
meydana gelmiş üç farklı olgu
sunul
arak el travmalarına ve tedavi yaklaşımlarına dikkat
çekilmek istendi.
OLGU SUNUMU 1: Otuz
dört yaşında erkek hasta işyerinde eline tel batması nedeni ile
Acil
S
ervisimize başvurdu. Yatak imalatında kullanılan spiral
bir telin
çevirerek yerleştirmede
kullanılan
cihaz ile kazara eline battığı öğrenildi. Cismin sol el tenar bölgede 1. ve 2. parmaklar arasından
saplanmış olduğu görüldü (Resim 1). X
-Ray grafide spiral telin el içinde uzun bir yol kat
ettiği gözlendi
(Resim 2). Tel, lokal
anestezi sonrasında yavaşça çevrilmek sureti ile yerinden çıkarıldı
(Resim 3).
Motor ve duyu muayenesi normal olan hasta
tetanoz profilaksisi sonrasında
önerilerle taburcu edildi.
Resim 1
Resim 2
Resim 3
OLGU SUNUMU 2: On
sekiz yaşında inşaat işçisi erkek hasta düşme sonrasında eline çivilerin
batması nedeni ile Acil Servisimize başvurdu. Üzerinde çiviler olan bir tahta parçasının üzerine düşen
hastanın sağ eline çivilerin saplandığı görüldü
(Resim 4). X-Ray grafide üç çivinin de el içinde
yumuşak dokuya saplandıkları görüldü
(Resim 5,6). Çiviler lokal anestezi so
nrasında
çekilerek
çıkarıldı. Motor ve duyu muayenesi normal olan hasta tetanoz profilaksisi sonrasında önerilerle
taburcu edildi.
Resim 1
Resim 2
Resim 3
OLGU SUNUMU 3:
Yirmi yedi yaşında kanepe imalatçısı erkek hasta
eline
zımba batması nedeni ile
Acil Servisimize başvurdu. Havalı zımba makinası ile kazara sol el ikinci
parmak dış yanına batmış
zımba teli görüldü
(Resim 7). X-Ray grafide
ikinci parmak proksimal falanksa saplanmış tel gözlendi
161
(Resim 8).
Zımba teli
lokal anes
tezi sonrasında çekilerek çıkarıldı. Motor ve duyu muayenesi normal
olan hasta tetanoz profilaksisi sonrasında önerilerle taburcu edildi.
Resim 1
Resim 2
TARTIŞMA VE
SONUÇ:
El, yabancı cisim batmaları sonucunda sıklıkla yaralanan bir bölgedir.
Damar, sinir veya tendon yaralanması olmadığı
durumlarda lokal anestezi sonrasında yabancı cisimler
Acil Servis hekimlerince kolaylıkla çıkarılabilir.
162
P117-
FEKALİTE BAĞLI KOLON OBSTRÜKSİYONU: İKİ
OLGU SUNUMU
Fatih Altıntoprak
1
, Taner Kıvılcım
1
, Enis Dikicier
1
, Murat Yücel
2
, Osman Nuri Dilek
1
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye
2
Sakarya Üniversi
tesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Acil Tıp Kliniği
, Türkiye
GİRİŞ VE
AMAÇ:
Bu yazıda fekalite bağlı in
testinal obstrüksiyon saptanan iki olgunun
sunulması amaçlandı.
OLGU SUNUMU 1:
Yetmişsekiz yaşında erkek hasta genel durum bozukluğu, karında
distansiyon ve 10 gündür devam eden gaz-
gayta çıkaramama şikayetleri ile acil servise
getirildi. Başvuru anından 10 dakika sonra kardiyopulmoner arrest gelişmesi üzerine entübe
edilerek yoğun bakım ünitesine alındı. Resüsitasyon sonrası hemodinamik parametreleri
st
abil olarak seyreden hastanın abdominal BT incelemesinde intestinal obstrüksiyon bulguları
saptanması üzerine (Resim 1a ve b) acil şartlarda ameliyata alındı. Eksplorasyonda; intestinal
obstrüksiyon nedeninin rektosigmoid bileşke düzeyinde lümen içerisinde
ileri derecede
sertleşmiş gayta olduğu saptandı. Hartman prosedürü uygulanarak ameliyat sonlandırıldı.
Resim 1. Abdominal BT; a)
Distal kolon seviyesinde obstrüksiyon düşündüren çekum, çıkan
kolon, transvers kolon ve sigmoid kolonda dilatasyon olduğ
u b) Obstrüksiyonun rektosigmoid
bölgede lümen içerisinde s
ertleşmiş gayta olduğu görülmektedir.
OLGU SUNUMU 2:
Serebrovasküler hastalık nedeniyle nöroloji kliniğinde yatmakta olan 82
yaşındaki kadın hasta karın ağrısı, şişklinlik, bulantı kusma ve 10 gündür gaz
-gayta
çıkaramama şikayetleri nedeniyle değerlendirildi. Fizik muayenede; karın distansiyon ve
yaygın has
sasiyet mevcuttu. Abdominal BT incelemesinde; kolon segmentlerinde ileri
derecede dilatasyon olan (Resim 2) hastanın rektal muayenesinde sertleşmiş gayta
mevcuttu. Rektal tuşe yardımıyla fekalit tıkacın çıkartılmasını takiben bol miktarda
defekasyonu ola
n hastanın karın bulguları normale geldi ve takiplerinde abdominal şikayetleri
tekrarlamadı.
163
Resim 2.
Rektum ve rektosigmoid bileşke düzeyinde ileri derecede dilatasyon görül
mektedir.
TARTIŞMA ve SONU
Ç:
Fekalite bağlı barsak tıkanması; özellikle güçsüz,
hareket kısıtlılığı
olan yaşlı hastalarda ve immobil
-
yatağa bağımlı olan hastalarda sık görülen bir durumdur.
Genellikle basit müdahalelerle düzeltilebilen bir tablo iken, nadiren sertleşen fekalitler
doğrudan mekanik obstrüksiyon yaparak veya kolon duvarına olan bası ülserasyon
-
perforasyon ile sonuçlanarak intestinal obstrüksiyon klinik tablosunun ortaya çıkmasına
neden olabilirler. Tedavide; akut karın bulguları gelişmemişse rektal yolla fekalitin çıkartılması
yeterliyken, akut karın bulgularında cerrah
i müdahale gerekli olabilmektedir. Sonuç olarak;
yaşlı ve/veya yatağa bağımlı hastalarda intestinal obstrüksiyon bulguları varlığında fekalite
bağlı obstrüksiyon ilk düşünülecek tanılar arasında akılda bulundurulmalıdır.
164
P118-
FOURNİER GANGRENİ VE SPONTAN İNCE BARSAK PERFORASYONU BİRLİKTELİĞİ
-
OLGU SUNUMU
Fatih Altıntoprak
1
, Ömer Yalkın
1
, Yusuf Arslan
1
, Murat Yücel
2
, Fehmi Çelebi
1
Anabilim Dalı
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim
ve
Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye
2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı
, Sakarya, Türkiye
GİRİŞ VE AMAÇ
:
Ayrı ayrı bile çok sık görülmeyen Fournier gangreni ve spontan ince barsak
perforasyonu tanılarının birarada olduğu nadir bir olgu
nun sun
ulması amaçlandı.
OLGU SUNUMU:
Üst astrointestinal sistem kanaması tanısı ile dış bir merkezde 7 gün takip edilip 2
gün önce taburcu edilmiş olan 55 yaşında erkek hasta halsizlik, ateş ve perianal bölgeden kötü kokulu
akıntı şikayetleri ile acil servise başvurdu.
Genel durumu kötü ve laterjik olan hastanın fizik
muayenesinde; karında yaygın hassasiyet, skrotumda ileri drecede ödem
-hiperemi ve perianal
bölgede spontan drene olmuş fluktuasyon veren abse mevcuttu. Acil şartlarda ameliyata alınan
hastanın eksplorasyonunda; karın içerisinde pürülan ve safralı mayi olduğu saptandı. İleri
eksplorasyonda; Treitz seviyesinden itibaren 30.cm de spontan ince barsak perforasyonu olduğu
(Resim 1)
, umblikus altı seviyede ise yaygın retroperitoneal nekroz nedeniyle intraabdominal bölgenin
perianal bölge ile iştirakli olduğu belirlendi. Skrotal ve bilateral inguinal bölgeye agresif debridman
(Resim 2), intraabdominal abse drenajı ve perforasyon bölgesinden jejunostomi açılması ameliyatı
yapıldı. Gün aşırı cerrahi debridmanlara devam edilen hasta ameliyat sonrası 10.
günde sepsise bağlı
multiorgan yetmezliği nedeniyle kaybedildi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:
Fournier Gangreni nadir karşılaşılan, perianal ve
ya genital gölgeden
başlayarak karın duvarına doğru yumuşak dokularda nekroz yaparak hızla ilerleyen, polimikrobiyal
enfeksiyonun eşlik ettiği, morbidite ve mortalitesi yüksek bir hastalıktır. 50
-
60 yaş arası erkeklerde
daha sık görülmekle birlikte her iki
cinsiyette de görülebilir. Diabetes Mellitus, uzun süre alkol kullanımı
ve immün yetmezlik mevcudiyeti hazırlayıcı faktörlerdir. Spontan ince barsak perforasyonlarının birçok
nedeni olmakla birlikte enfeksiyonlar ve maligniteler en sık nedenlerdir. Olgumu
zdaki ince barsak
perforasyonunun; daha önceki yatış nedeni olan GIS kanama etyolojisinden sorumlu kanamayla
seyreden bir lezyon nedenli olduğu düşünülmekle birlikte, etyolojik nedeni ve Fournier gangreni ile
birlikteliği açıklanamadı.
165
P119-
İZOLE İLİAK ARTER ANEVRİZMASI
Yusuf YÜRÜMEZ, Murat YÜCEL, Egemen KÜÇÜK, Abidin KARAASLAN
Sakarya Üniversitesi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği
, Sakarya, Türkiye
GİRİŞ
VE AMAÇ:
Karın ağrısı acil servislere en sık başvuru nedenleri arasında yer alır ve karın ağrısı
nedenleri arasında yer alan Aort ve aortla ilişkili afetler erken
tanı ve tedavi edilmedikleri takdirde
ölümcül sonuçlar açısından dramatik bir tablo çizerler. Bu yazıda alışılmışın dışın
da izole iliak arter
anevrizma olguları
ve yaşanılan süreç
ler
anlatılarak konuya dikkat çekilmek istenmiştir.
OLGU SUNUMU 1:
Yetmiş
beş yaşında kadı
n hasta
karın ağrısı şikayeti ile
acil servisimize
ambulansla getirildi. Hast
anın alınan
hikâyesinde ilçe Devlet Hastanesine
yaklaşık altı
saat önce
başlayan karın ağrısı şikâyetiyle
başvurduğu,
kendisine analjezik ve spazmolitik
yapıldığı ve
şikayetleri
nin düzelmemesi üzerine de ileri tetkik ve
tedavi amacıyla sevk edildiği öğreni
ldi.
Tıbbi
öz
geçmişinde ve aile hikâyesinde
özellik olmayan
hastanın yapılan fizik muayenesinde anksiyoz, ajite
ve huzursuz
olduğu görüldü. Aynı zamanda
hafif soluk ve de t
erliydi. Kan basıncı 90/50 mmHg, nabız
110/dakika (düzensiz),
solunum sayısı 25/dakika, ateş 36.2
o
C ve SaO
2
90 idi.
Baş
ve boyun
muayenesinde konjuktivalar soluktu
. Batın
muayenesinde sol alt kadranda p
alpasyonla şüpheli pulsatil
kitle mevcut idi. Her iki üst ek
stremite nabız muayenesi normal olarak değerlendirildi. Her iki
alt
ekstremite
nabız muayenesinde ise sol femoral, popliteal ve tibialis posterior nabızları
zayıf
olarak
değerlendirildi.
Hastanın lab
oratuar tetkiklerinde lökosit: 12.9, eritrosit: 3.4, Hemoglobin: 8.8 gr/dl, Htc:
27.3, Plt: 139.0, glukoz: 385 mg/dl, Üre: 56, Kreatinin: 1.21, Ca: 8.8, ALT: 10, AST: 19, ALP: 62,
Amilaz: 37, Na: 148 ve K:
4.8 olarak saptandı. Elektrokardiyogramında hızlı ventrikuler cevaplı at
raial
fibrilasyonu vardı ancak
ak
ut iskemik değişiklikler saptanmadı
.
Akut dissekan aort anevrizması ve a
ni
başlayan karın ağrısının diğer muhtemel nedenlerini dışlamak için hastaya batın tomografisi çekildi.
Batın tomo
grafisinde sol ana iliak
arterde yaklaşık 102 mm çapa ulaşan fu
siform anevrizmatik
dilatasyon
, batında yaygın serbest mayii ve anevrizma etrafında yaygın serbest sıvı gözlendi
(resim
1,2). Sol
l ana iliak arter anevrizması rüptürü tanısıyla
konsültasyon istendiği süreçte
hastada kardiyak
arrest gelişti. Hastadan t
üm müdahal
elere rağmen yanıt alınamadı ve eksitus olarak kabul edildi.
Resim 1
Resim 2
OLGU SUNUMU 2: A
ltmış beş yaşında erkek hasta karın ağrısı
ve
idrar yapmakta zorluk ş
ikayetiyle
acil servise başvurdu. Anamnez kendisinden alındı. Ş
ikâyetlerinin 4-
5 saat önce başladığını, ağrısının
özellikle alt kadranlarda daha belirgin olmak üzere üst kadranlara da yayıldığını söyledi.
Hastanın tıbbi
özgeçm
işinde Hiperta
n
siyon (10 yıl önce tanı konmuş) ve periferik arter hastalıklarının olduğu ve
sigara kulland
ığı öğrenildi. Soy geçmişinde
ise özellik yoktu
. Ölçülen vital bulgularında
kan
basıncı
166
150/100 mmHg,
nabzı
75/dakika,
Ateş 37
o
C
, solunum sayısı 18/dakika ve Sa
O
2
95 idi. Fizik
muayenesinde batın solunuma iştirakli
ve barsak sesleri normokinetik olarak de
ğerlendirildi.
P
alpasyonda suprapubik bölgede daha belirgin olmak üzere yaygın hassasiyet tespit edildi.
Her iki üst
extremite nabız muayenesi nabızlar normal
olarak değerlendirildi
. H
er iki alt extremite nabız
muyenesinde ise femo
ral ve poplieal nabızlar
normal, her iki arteria tibialis posterior
nabızları ise zayıf
olarak değerlendirildi
.
Diğer sistem muayeneleri ise anormal bulguya rastlanmadı. Ayakta direk batın
grafisi normal değerlendirildi.
Hastanın acil serviste yapılan ultrasonografisinde
iliak arterlerde 8-9’cm
lik
çapa ulaşan
ve
mesaneye bası yapan anevrizma
izlenmesi üzerine
kontrastlı batın tomografisi
çekildi.
Her iki iliak arterde bifürkasyondan itibaren sağda en geniş yerinde 5 cm, solda ise en geniş
yerinde 8.5 cm çapa ulaşan anevrimatik dilatasyon saptandı
(Resim 1,2,3). Hasta bilateral izole iliak
arter anevrizması
ön
tanısıyla kalp
ve damar cerrahisi kliniğine konsülte edilerek bir başka sağlık
kuruluşuna sevk edildi.
Resim 1
Resim 2
Resim 3
TARTIŞMA VE
SONUÇ
: Aort anevrizması ve diseksiyonu ölümle sonuçlanabilir ve bu durum hiçte az
değildir. Önemli olan erken tanı ve erken müdahaledir. Bu yüzden acil hekimleri özellikle
ileri yaş
grubundaki hastaların karın ağrısı nedenli ayırıcı tanıları yaparken
aort ve aortla ilgili afetleri de
mutlaka göz önünde
bulundurmaları gereklidir
.
167
P120-
ACİL SERVİSTE FARKLI BİR AKUT SOLUNUM SIKINTISI NEDENİ:
MEDİASTİNAL KİTLE
Murat YÜCEL, Yusuf YÜRÜMEZ,
Attila BEŞTEMİR
Sakarya Üniversitesi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği
, Sakarya, Türkiye
GİRİŞ
VE AMAÇ: Mediastinal
kitleler Acil Serviste saptanabilecek nadir solunum sıkıntısı
nedenlerindendir
. Özellikle dikkatli bir muayene ve tanısal yaklaşımın sergilenmediği hastalarda
rahatlıkla atlanabilirler. Bu olgu sunumunda akut sonum sıkıntısı nedeni ile başvuran bir hastad
aki
mediastinal kitle sunularak konuya dikkat çekilmek istemiştir.
OLGU SUNUMU:
Yetmiş
yedi yaşında erkek hasta Acil Servise solunum sıkıntısı
nedeni
ile başvurdu.
Daha önce hipertansiyon dışında başka bir hastalığı olmayan ve sadece anti
hipertansif ilaç tedavisi
kullanan hastanın solunum sıkıntısının yaklaşık üç hafta önce başladığı, zamanla arttığı ve ilk kez bu
kadar şiddetlendiği öğrenildi. Son bir haftadır öksürüğü olduğu öğrenilen hastanın balgam çıkarma
hikayesi yoktu.
İlk bakıda ciddi dispnesi ve
interkostal çekilmeleri gözlenen hastaya rezerv
uarlı maske
ile oksijen tedavisi
başlandı
. K
an basıncı 150/100 mmHg, nabzı 112, solunum sayısı 22
/dk
ve ateşi
36
o
C ölçüldü. N
abız oksimetre ile
ölçülen oksijen satürasyonunun ise 90
olduğu belirlendi.
Fizik
muayenesinde orofarinks
normal olarak değerlendirildi.
Dinlemekle
bilateral akciğer seslerinin azaldığı
ancak ral ve ronküsünün ise
olmadığı saptandı.
Siyanozu olmayan hastanın trakeası bir
cm sağa
deviye idi. Hastaya bronkodilatatör tedavi uygulanara
k gözleme alındı. Tedavi sırasında yapılan
kan
gazı incelemesinde PH:7.36, PO
2
92, PCO
2
34 ve SaO
2
%96 olarak saptandı.
Akciğer grafisinde
trakeanın sağa belirgin deviasyonu ve mediastinal kitle imajı
izlendi (Resim 1). Bunun üzerine toraks
BT ile
değerlendirilen hastada
mediastinal bölgede 7,66 X
6,51 cm çapında düzgün kontürlü, trakeayı
sağa doğru komprese eden kitle saptandı
(Resim 2).
Tedavi ile solunum sıkıntısı azalan hasta Göğüs
Hastalıkları bölümü ile konsülte edildi ve
ileri tetkik ve tedavi için
hospitalizasyon kararı verildi.
Resim 1
Resim 2
TARTIŞMA VE
SONUÇ: Acil serviste
çalışan hekimlerin
hızla
ilerleyen solunum sıkıntısı nedeni ile
başvuran hastalarda özellikle trakeanın deviye
olup olmadığına dikkat edilmeleri ve
akut solunum
sıkıntısı ayırıcı tanısında
mediastinal kitleleri de akla getirilmeleri gereklidir.
168
P121-
MULTIPL BEZOARA BAĞLI İNCE BARSAK OBSTRÜKSİYONU
- OLGU SUNUMU
, Fatih Altıntoprak
1
,
Kemal Gündoğdu
1
, Murat Yücel
2
, Kıyasettin Asil
3
, Osman Nuri Dilek
1
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim
ve
Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye
2
Sakarya Üniversitesi
Eğitim
ve
Araştırma Hastanesi,
Acil Tıp Kliniği,
Sakarya, Türkiye
3
Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği,
Sakarya, Türkiye
GİRİŞ VE
AMAÇ:
İntestinal obstrüksiyon
lar
acil serviste sık karşılaşılan durumlar arasında yer alır.
Etiyolojisinde alışılagelen nedenlerin dışındaki
patolojilerin ortaya konm
ası zaman zaman ciddi güçlüklere
neden olabilir
ve de ileri tanısal yaklaşımları gerektirebilir. Bu olguda i
ntestinal obstrüksiyonlar
ın
nadir bir
nedeni olan ince barsakta multipl bezoar
olgusu ve yaklaşım stratejilerinin
sunulması amaçlanmıştır.
OLGU SUNUMU:
Altmış
iki yaşında kadın hasta
dört
gündür devam eden karın ağrısı ve kusma şikayetleri
ile acil polikliniğe başvurdu. Fizik muayenede; karında distansiyon mev
cuttu ve barsak sesleri hiperaktifti.
Geçirilmiş abdominal girişim hikayesi olmayan hastanın abdominal BT incelemesinde; proksimal ince barsak
segmentlerinde dilatasyon olduğu ve obstrüksiyon etyolojisinin jejenum segmentleri içerisinde yerleşmiş 2
adet be
zoar olduğu belirlendi (Resim 1). Acil şartlarda ameliyata alınan hastada jejenumda yerleşmiş olan
bezo
arlar enterotomi ile çıkartıldı. Ameliyat sonrası dönemi sorunsuz seyreden hasta 5.
gün taburcu edildi.
Resim 1. Abdominal BT
; jejenum segmentlerinde, lümen içiyerleşimli, düzgün sınırlı ve içerisinde hava
habbecikleri içeren 2 adet bezoar görünümü
TARTIŞMA ve SONUÇ
:
Sindirilmemiş gıda artıklarının birikmesi ile oluşan fitobezoarlar belli coğrafi
bölgelerde daha sık görülürler.
Gastrointestinal sistem anatomisinin değiştirilmesi (peptik ülser ameliyatları)
ve
Diabetes Mellitus gibi intestinal motiliteyi etkileyen hastalıkların varlığı bezoar gelişimini kolaylaştıran
faktörlerdir. İnce barsak obstrüksiyon sebepleri arasında bezoarlar son sıralarda yer almaktadırlar. Spesifik
klinik bulguları olmamakla birlikte radyolojik olarak, özellikle abdominal BT, tanı koyulmasını sağlayan
spesifik görünümleri mevcuttur.
Tedavi seçenekleri olarak cerrahi ve cerrahi dışı birçok yöntem
tanımlanmıştır. İntestinal obstrüksiyona neden olduklarında ise seçenekler; enterotomi ile bezoarın
çıkartılması veya parçalanarak çekuma ilerletilmesidir. Sonuç olarak; intestinal obstrüksiyon nedenleri
araştırılırken nadir de olsa bezoar olasılığı akılda bulundurulmalıdır.
169
P122-
NADİR BİR ÜST GASTROİNTESTİNAL SİSTEM ACİLİ: AKUT MİDE VOLVULUSU
- 2 OLGU
SUNUMU
Fatih Altıntoprak
1
, Ömer Yalkın
1
, Enis Dikicier
1
, Murat Yücel
2
, Orhan Veli Özkan
1
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim
ve
Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye
2
Sakarya üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Kliniği, Sakarya, Türkiye
GİRİŞ VE
AMAÇ:
Nadir görülen bir akut karın sendromu etyolojisi olan akut mide vo
lvulusu saptanan
2 olgunun sunulması amaçlandı.
OLGU SUNUMU 1:
Ondokuz yaşında erkek hasta, ani gelişen karın ağrısı ve öğürme şikayetleriyle
başvurduğu hastanede abdominal BT incelemesi sırasında solunum arresti gelişmesi üzerine entübe
edilerek kliniğimize refere edildi. BT incelemesinde; karın içi serbest hava ve sıvı ile birlikte
intraabdomina
l bölgeyi dolduran büyük bir içi boş organ görünümü (Resim 1) mevcuttu. Acil şartlarda
ameliyata alınan hastanın eksplorasyonunda; midenin ileri derecede genişlemiş olduğu, küçük
-büyük
kurvatura ekseninde rotasyona uğramış olduğu ve fundus lokalizasyonundan perfore olduğu
belirlendi. Mide detorsiyone edildi ve perfore alan cerrahi olarak tamir edildi.Yoğun bakım takibine
alınan hasta amaliyat sonrası 8. saatte ex oldu.
OLGU SUNUMU 2:
Elli yaşında kadın hasta; son bir gün içerisinde ani gelişen karın ağrısı; karın
şişkinliği ve şiddetli öğürme şikayetleri ile başvurdu. Fizik muayenede karında ileri derecede
distansiyon mevcuttu. Abdominal BT incelemesinde; midenin ileri derecede dilate olduğu ve küçük
-
büyük kurvatura ekseninde rotasyona uğramış olduğu belirlendi (Resim 2). Acil şartlarda ameliyata
alınan hastanın karın eksplorasyonunda; midenin küçük
-büyük kurvatura ekseninde rotasyona
uğramış olduğu ve rotasyon alanından perfore olduğu belirlendi. Mide detorsiyone edildi ve
perforasyon alanı cerrahi olarak tamir
edildi. Ameliyat sonrası yoğun bakımda takip edilen hasta
ameliyat s
onrası 26. günde ex oldu.
Resim 1. M
ide ileri derecede dilate, karın
içerisinde serbest hava ve sıvı mevcut
Resim 2. M
idenin ileri derecede dilate olduğu
ve volvulus ekseni görülüyor
TARTIŞMA ve SONUÇ
:
Mide volvulusu terimi, midenin kısa veya uzun ekseni etrafında rotasyona
uğraması sonucu oluşan durumu tanımlar. Tanıda Borchardt triadı anlamlıdır fakat her hastada
saptanamayabilir. Midenin vaskülaritesi oldukça zendin olduğu için nekroz ve perforasyon gelişmesi
oldukça nadir olmasına rağmen her iki olguda da perforasyon gelişmiş olduğunu saptadık. Akut mide
170
volvusunun tedavisinin cerrahi detorsiyon ve fiksasyon olduğu bildirilmesine rağmen uygulanacak
cerrahi prosedüre ameliyat
bulgularına göre karar verilmelmelidir. Sonuç olarak; akut mide
volvulusunun nadir görülen, ameliyat öncesi tanısı genellikle mümkün olmayan, yüksek morbidite
-
mortalite ile seyreden ve gerçekten acil cerrahi tedavi gerektiren bir klinik durum olduğu
hatırlanmalıdır.
171
P123-
TRAVMA AYNI, DİSLOKASYON FARKLI
Murat YÜCEL, Yusuf YÜRÜMEZ
, Şebnem KILIÇ
Sakarya Üniversitesi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği
, Sakarya, Türkiye
GİRİŞ
VE AMAÇ:
Nadir olarak karşılaşı
lan travmatik patella dislokasyonu genellikle uyluk adaleleri
gevşek durumda iken meydana gelen ş
iddetli bir
travma sonucunda oluş
ur. Ancak
travmanın
mekanizması aynı olsa
dahi
patella dislokasyonu farklı şekil
ler
de karşımıza çıkabilir. Bu yazıda
y
üksekten diz üzerine düşmeye bağlı iki farklı hastadak
i süperior ve lateral patella dislokasyonu
olguları
sunularak
acil servis hekimlerine tedavi açısından önerilerde bulunulması amaçlandı.
OLGU SUNUMU 1: Yirmi
yaşında erkek hasta
evde merdivenden
düşme nedeni ile
Acil Servisimize
başvurdu.
Dizinde
şiddetli ağrı ve eklem
hareketlerinde kısıtlılık şikayetleri olan hastanın dizinde lokal
ödem ve patella lokalizasyonunda hassasiyet saptandı (Resim 1).
X-Ray grafide
patellanın süperiora
doğru yer değiştirdiği gözlendi, fraktür saptanmadı
(Resim 2).
Kapalı redüksi
yon uygulanan hasta uzun
bacak ateli uygulanarak önerilerle taburcu edildi.
Resim 1
Resim 2
OLGU SUNUMU 2:
Yirmi beş
yaşında erkek hasta
merdivenden
düşme
nedeni ile Acil Servisimize
başvurdu. Dizinde
ağrı, deformite ve
eklem hareketinde
kısıtlılık
saptanan
hastanın
sol dizinde
patellanın laterale deviasyonu gözlendi (Resim 3
). X-
Ray grafide patellanın laterale doğru yer
değiştirdiği gözlendi, fraktür saptanmadı (Resim 4). Kapalı redüksiyon uygulanan hasta uzun bacak
ateli uygulanarak önerilerle taburcu edildi.
Resim 3
Resim 4
TARTIŞMA VE
SONUÇ:
Patella, benzer travmalar sonucunda farklı şekillerde disloke olabilir.
Çoğunlukla laterale dislokasyon olur ve kendiliğinden redükte olabilir
(2). Süperior dislokasyonun
redüksiyonu ise mutlaka müdahale gerektirir (3)
. Her iki dislokasyon şekli de Acil Servis hekimi
tarafından kolaylıkla
redükte edilebilir.
172
P124-
DƏRMAN VƏ QİDA MƏNŞƏLİ KƏSKİN ALLERGİYALARIN MÜALİCƏSİNDƏ
PLAZMAFEREZİN TƏTBİQİ
M.M.Ağayev, C. T.Məmmədov, E.İ.Həziyev
Az
ərbaycan Tibb Universitetininun Tədris Terapevtik Klinikasınının Efferent Terapiya Mərkəzi,
I v
ə II Daxili xəstəliklərin propedevtikası kafedraları
Aktuallıq. Dərman və qida mənşəli allergiyaların ağır gedişli, kəskin formaları zamanı xəstələrin
h
əyatı təhlükə altinda olduğu üçün effektiv təcili və təxirəsalınmaz yardımın işlənməsi aktual
problem olaraq qalır.
M
əqsəd. Dərman və qida mənşəəli kəskin, ağır gedişli allergiyalı xəstələrin müalicəsində
plazmaferezin t
ətbiqinin effektivliyini araşdırılması tədqiq edilmişdir.
Material v
ə metod. Müşahidə altında dərmanlara və müxtəlif qidalara qarşı kəskin allergiyası
olan 72 x
əstə (14-73 yaşında, 37 qadın və 35 kişi) olmuşdur. Bunlardan 10 nəfərdə generalizə
olunmuş kəskin allergik övrə; 36 xəstədə udma və tənəffüs aktlarının pisləşməsi ilə qırtlağın
k
əskin Kvinke ödemi; 12 - xroniki sağalmayan atopik dermatit ( məişət gənələri və bəzi qida
m
əhsullarına allergiya ilə); 14 müşahidədə səbəbi məlum olmayan Kvinke ödemi (əsasən,
dodaqların, gözlərin və bədənin digər nahiyyələrinin ödemi ilə) müşahidə edilmişdir. Dərman
allergiyası olan xəstələrinin əksəriyyətində allergik reaksiyalar qeyri steroid iltihab əleyhinə
preparatların və antibiotiklərin istifadəsindən sonra başlamışdır.
N
əticə. Bütün xəstələrin qanında müalicədən öncə ümumi İgE 300-1000 Uİ/L arasında tərəddüd
etmişdir. Seçilmiş müalicə taktikasına görə xəstələr 2 qrupa bölünmüşdür. 1-ci qrup xəstələrdə
d
ərman preperatların tətbiqi ilə konservativ müalicə vasitələri tətbiq olunmuşdur. Digər qrupdan
olan x
əstələrə isə (2-ci qrup) dərman müalicəsi fonunda həmçinin diskret (sentrofuqa)
plazmaferezi t
ətbiq edilmişdir.
Plazmaferez t
ətbiq olunmuş xəstələrdə 500 ml plazmanın bədəndən çıxarılması ümumi
qanda
İgE səviyyəsinin enərək normal göstəricilərə çatması və təzahür etmiş simptomların ilk 2-
4 saat
ərzində aradan qalxması müşahidə edilmişdir. Həkim tövsiyələrinə əməl etmiş, dərman
vasit
ələrini qəbul etmiş, pəhriz və qoruyucu rejimə riayət edən xəstələrdə 6 aydan 1 ilə qədər
müdd
ətdə remissiya müşahidə edilmişdir.
Dig
ər qrupdan olan xəstələrdə qanda ümumi İgE 100-300 Uİ/L səviyyəsi arasında variasiya
etmiş, müşahidə olunan simptomların 8-12 saatdan sonra yox olmasına baxmayaraq remissiya
müdd
əti 1-3 ay təşkil etmişdir.
Aparılan digər tədqiqat nəticələrinin analizınə əsasən belə qənaətə gəlmək olar ki,
plazmaferez zamanı patogenetik həlqənin hər 3 ünsürü proseduradan sonra müsbət tərəfə
d
əyişmişdir. Bunlardan qanda antigenin konsentrasiyasının aşağı düşməsi, periferik qanda
eozinofil v
ə bazofillərin sayının azalması, qanda İgE və digər immunoqlobulinlərin o cümlədən
immun kompleksl
ərin, iltihab mediatorlarının, damar keçiriciliyini artıran bioloji aktiv
madd
ələrin (histamin, bradikinin və s.) səviyyələrinin qısa müddət ərzində, kəskin enməsi
orqanizmin allergik z
ədələnmədən təcili və daha effektiv azad olmasını təmin etmiş və bununla
da müalic
ə nəticələrinin effektivliyini daha nəzərə çarpan dərəcədə yaxşılaşdırmışdır.
Yekun. D
ərman və qida mənşəli həyat üçün təhlükə yaradan kəskin allergiyaların müalicəsində
plazmaferezin t
ətbiqi allergik vəziyyətlərdə təcili və təxirəsalınmaz yardımın daha effektiv
aparılmasına kömək edir.
173
P125-
SİSTEM QIRMIZI QÜRDEŞƏNƏYININ İNTENSİV TERAPİYASI
Sahib Musayev
ATU.Ped-Fak.Daxili x
əstəliklər kafedrası.
Son 30-40 ill
ərdə sistem gırmizi gurdeşənəyının müalicəsində innovasion müalıcə metodlarinin
t
ədbiqinə baxmayarag xəstələrin 20-30% xəstəliyin ilkin dövrlərində həyatlarını itirirlər.
X
əstəlıyın əsas patogenezində Th1 immun cavabla əlaqədar olaraq iltihabyönlü sitokinlərin
sintezi il
ə antiiltihabi sitokinlər arasındakı balansın pozulması durur.Eyni zamanda
orqanospesifik autoantitell
ərin hiperproduksiyası immun komplekslərin əmələ gəlməsi ilə
müşaiyət olunur.Bu isə öz növbəsində poliorqan yetərsizliyinə gətirib çıxarır ki, göstərilən
v
əziyyət təxirəsalinmaz tibbi yardımı qachılmaz edir.
Sistem girmizi qurdeşənəyininin proqnostik ciddi faktorları:tez proqressivləşən Lupus
nefrit,i
ldırımvari vaskulit,katastrofik fosfolipid sindromu,pnevmanit(hemorragik alveolit)
m
ərkəzi sinir sisteminin zədələnməsi və poliserozitdir.
Material v
ə metodlar: Tədqiqata 23 nəfər sistem qırmızı qurdeşənəyinə (ACR 1999)tutulmuş
x
əstə cəlb olunmuşdur.Bunlardan 14/23-lupus nefrit:mərkəzi sinir sistemininin
z
ədələnməsi 5/23: lupus pnevmanit 11/23: lupus artrit 17/23:livedo
retukularis5/23:fosfolipid sindromu7/23: immunoloji d
əyışikliklər21/23 və 19 səstə
hematoloji d
əyişiklıklərlə xarekterizə olunmuşlar.İntensiv terapiya vena daxili 1000 mq
Metilprednizolon(MP)
N3./ORİON/ Tsiklofosfan 1000mqN1/TF/.üç gun ərzində
aparılmışdır. Sonra ayda bir dəfə vena daxıli 1000mqMP+TF1000mq altı ay ay ərzində
h
əyata keçirilmişdir.Terapiyanın effektivliyi sistem qırmızı qurdeşənəyinin aktivlik
ideksin
ə(SLEDAI), autoimmun göstəricilərə və hematoloji musbət dəyişikliklərə əsasən
d
əyərləndirilmişdir.
N
əticə:Sistem qırmızi qurdeşənəyinin proqramlı intensiv terapiyası effektiv mualicə metodu
olaraq h
əyati vacib orqanların funksional vəziyyətinin saxlanılması uçun adekvat mualicə usulu
sayila bil
ər.
174
P126-
Çocuklarda bronşiyal astım atağı
için nebülizör terapisi
Eyubova, A.A. Panahova T.T.
Azerbaycan Tıp Üniversites
Çocuk Hastal
ıklar Bölümü 2
Bakü, Azerbaycan
Son yıllarda, nebülizör terapisi bronşiyal astım tedavisinde daha geniş bir yer kaplıyor.
Küçük yaşlı çocuklarda nebülizör ile tedavi ulusal programda önemli bir yere tutmuştur.
Bronşiyal astımın tedavisinde tekrar B
-
2 kullanımı, hafif atakta salbutamol sülfat 0,1 mg/kg, orta
-
ağır
ve ağırda 0,15 mg/kg (5 mg’dan çok olmamak şartı ile), fenoterol
hidrobromid-0,25-1 mg (5-20 damla).
Bromür-M-
kolinejik reseptör bloker ipratropium bromid dozu yaşına bağlı olarak 125 mkg’dan 250
mkg’a kadar kullanılır. Ağır atakta ipratropium bromidi B
-2 agonistlerle kombinasyon yaparak bir saat
esnasında 3 defa 250 mkg’lık dozlarla tekrarlanabilir. Sonrasındaki dozlar ise 4
-6 saat sonra verilir.
Hafif atak için, spazmolitik ilacın bir inhalasyonu yeterlidir. Ancak orta/ağır ve ağırda ise, inhalasyonu 1
saat süre ile 20 dakikada bir tekrarlamak gereklidir.
İnhalasyonun olumlu sonuçları arasında nefes darlığının, hırıltılı nefesin azalması ve çocuğun önceki
aktifliğinin tekrar kazanılması vardır. Spazmolitikler etki göstermediğinde terapiye glükokortikosteroit
ler
ilave edilir.
Nebülizörün kullanımı kolay ve kendisi portatiftir. Bu nedenle ev, poliklinik ve stasyoner şekillerinde
kullanılabilir.
Ailenin nebülizör tedavisi ile ilgili bilgilendirilmesi ağır astım ataklarını önlemeye ve ebeveyn ve
çocuğun stres düzeyinin azalmasına yardımcı olur. Nebülizör tedavisinin geliştirilip, acil yardıma dahil
edilmesi, hastaneye yatırılan bronşiyal astımlı çocukların sayısını azaltmanın yanı sıra parenteral
terapiye duyulan ihtiyacı azaltır.
175
P127-
ACİL SEVİSTE NADİR BİR DURUM:
POSTERIOR REVERSIBLE ENCEPHALOPATHY
SYNDROME ( PRES )
Mehmet Fatih Yetkin*, Omer Salt**, Polat Durukan**, Fusun Ferda Erdogan*, Seda Ozkan**
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji AD* , Acil Tıp AD**
Giriş:
Posterior reversible encephalopathy syndrome (PRES);
T2 ağırlıklı MRI sekanslarında bilateral
parietooksipital loblarda yüksek sinyal yoğunluğunun görüldüğü tipik semptomları olan bir kliniko
-
nöröradyolojik durumdur. Bu durumu tetikleyen pekçok mekanizma olma
sına rağmen esas
patofizyolojik nedenin kan-
beyin bariyerindeki yetersizlik olduğu düşünülmektedir.
Bu vakayı
sunmaktaki amacımız hipertansiyonla ilişkili nörolojik semptomlar hakkında acil tıp hekiminin her
zaman uyanık olması gerektiğini vurgulamaktır.
Olgu:
30 yaşında bayan hasta acil servisimize generalize tonik
-
klonik nöbet geçirme sonrası şuur
değişikliği şikayeti ile getirildi. Böbrek yetmezliği nedeniyle 6 yıldır hemodiyalize giren ve hipertansiyon
öyküsü olan hasta son 2 gündür antihipertansif ila
çlarını almamakta imiş. Başvuru anında tansiyonu
200\
120 mmHg idi. Hasta postiktal durumda idi. Fizik muayenesinde patoloji saptanmadı. Nörolojik
muayenede pupiller izokorik, ışık refleksi bilateral pozitif, ense sertliği ve patolojik refleks yok idi.
Hemogram ve biyokimya parametreleri BUN –
kreatinin hariç normal sınırlarda ve kan gazında patoloji
yok idi.
Hastanın çekilen kraniyal bilgisayarlı tomografisinde bilateral oksipital bölgelerde ılımlı
hipodens alanlar tespit edilmesi üzerine hastaya magnetik r
ezonans görüntüleme uygulandı. MRI da
T2 ağırlıklı sekansta bilateral oksipital lob beyaz cevherinde hiperintens lezyonlar tespit edilmesi ve
klinik semptomlar ışığında hastaya PRES tanısı konulup rekürren konvülziyondan hastayı korumak
amaçlı 20mg
\kg sodi
um valproat yüklemesi yapıldı. Nitrogliserin serebral vazodilatasyon yapıp ödeme
neden olduğu ve PRES’i
tetiklediği belirtildiği için hastaya esmolol infüzyonu başlandı.
Sonuç:
Nöroloji yoğun bakıma yatırılan hastanın kan basıncı regülasyonu ile kliniğind
e tam düzelme
sonrası şifa ile eksterne edildi.
176
Şekil 1 : Bilgisayarlı tomografide her iki oksipital lobda ılımlı hipointens alanlar
177
Şekil 2 : T2 ağırlıklı MRI görüntülemede her iki oksipital lobda subkortikal beyaz
cevherde hiperintens lezyonlar
178
P128-
TRAKEOSTOMİDEN YABANCI CİSİM ASPİRASYONU
Polat Durukan*, Ali Duman*, Seda Özkan*, Ömer Salt*,
Leyla Hasdıraz**, Fahri Oğuzkaya**
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD*, Göğüs Cerrahisi AD**
Giriş
:
Trakeobronşial yabancı cisim aspirasyonu hayati tehlikesi olan ve acil girişim gerektiren önemli
bir klinik tablodur. Yabancı cisim aspirasyonları çocuklara oranla yetişkinlerde daha nadir görülen ve
bazen ölümle sonuçlanabilen ciddi bir sorundur
En sık görülen semptom, aspirasyon sonrasında boğulurcasına devam eden şiddetli öksürüktür.
Hışıltılı solunum, kronik öksürük, ses değişikliği veya kısıklığı, tekrarlayan akciğer enfeksiyonu olan
olgularda yabancı cisim aspirasyonu daima akılda tutulmalıdır.
Olgu:
Dokuz yıl önce larenks kanseri nedeniyle trakeostomi açılan 78 yaşın
daki erkek hasta, acil
servise trakeostomi kanülünü temizlerken öksürük sonrası cımbızı aspire etmesi nedeniyle başvurdu.
Hastanın nefes darlığı ve öksürük şikayeti mevcuttu. Hastanın fizik muayenesinde sağ tarafta solunum
sesleri azalmış, siyanotik ve dispneikti. Çekilen PA akciğer grafisinde karina üzerinde, bir ucu sağ ana
bronşa uzanan,
radyoopak yabancı cisme ait homojen dansite artışı izlendi.
Ameliyathanede trakeostomi stomasından aerosol lidokain verildikten sonra rijit bronkoskopi
uygulandı. Bronkoskopide karina üzerinde parlak refle veren yabancı cisim görüldü. Yabancı cisim
forseps yardımıyla çekilerek çıkarıldı.
Sonuç: Bu
olgu, trakeostomili hastaların ve yakınlarının stoma bakımı konusunda iyi eğitilmelerinin
gerektiğini göstermiştir.
Deneyimli
uzman tarafında yapılan rijit bronkoskopi yabancı cisim
aspirasyonunda güvenilir ve etkili bir tanı ve tedavi yöntemidir.
179
180
Dostları ilə paylaş: |