SONUÇ:
Aort diseksiyonunda
en önemli nokta, geniş bir spektruma sahip olan bu acil durumdan
şüphelenmek ve erken tanı ile mortalite oranlarında bir azalma sağlayabilmektir. Ancak erken
tanı ve tedaviye rağmen yüksek mortaliteye sahip olması nedeniyle hem hastalığı tanımlayıcı
hem d
e risk faktörlerine yönelik geniş toplumsal tarama çalışmalarına gereksinim vardır.
133
P102-
DOĞRU TANISI ACİLDE KONULAN BİR PSEUDOANEVRİZMA VAKASI :
OLGU SUNUMU
Aytül AKSELİ*, Aykut AKSELİ**, Ekim GÜRMEN**, Hakan ARMAĞAN***,
Recep DURSUN***
*Dr, Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın
**Dr, Adnan
Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın
***Dr, Isparta Gülkent Devlet Hastanesi Acil Servis, Isparta
****
Dr, Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis, Van
GİRİŞ VE AMAÇ: Delici kesici alet yaralanmaları sonucunda oluşmuş ağrı, şişme ve
kızarıklık olan her lezyona hemen abse tanısı konmamalı bunu pseudo anevrizma olabileceği
de
düşünülmelidir. Bizim vakamız abse tanısı ile takip edilirken doğru tanısı acil hekimi
tarafından konulan bir delici kesici alet yaralanması olduğundan olgu sunumu yapılmaya
değer görülmüştür.
OLGU SUNUMU:
22 yaşında erkek hastaya 14 gün önce acilde yapılan ilk müdahalesin sol
uyluk 1/3 proksimalde ön yüzdeki delici kesici alet
yarası acilde sütüre edilmiş ve
antibiy
oterapi başlanarak ortopedi polikliniğine kontrole çağırılan hasta evine taburcu
edilmiştir. 14 gün sonra ise acile sol uyluk bölgesinde şişme ve şiddetli ağrı şikayetleri ile
tekrar başvuran hasta “Uylukta Abse” ön tanısı ile ortopedistlerce acilde müşahadeye alınmış
ve abse derinde
olduğu için ameliyathanede açılacağı belirtilmiştir. Ancak ağrıları opiadlarla
da kesilmeyen hastanın acil hekimince tekrarlanan muayenesinde lezyonun olduğu bölgede
hassasiyet, sertlik ve kızarıklık olduğu ancak sıcaklık farkının olmadığı ve çok zayıf da olsa
pulsatil üfürüm duyulduğu tespit edilmşitir. Bunun üzerine iğne ile ponksiyon yapılmış fakat
herhanghi bir
mayi gelmemiştir. Bunun üzerine lezyonun üzerine bir cilt kesisi yapılmış
(Figür 1) ve lezyondan
kan pıhtıları çıkartılmıştır. 14 gün önce olan bir lezyonda kan
pıhtılarına rastlanması anormal olduğundan hastaya renkli doppler USG yapılmış ve pseudo
anevrizma saptanmıştır. (Figür 2) Kalp damar cerrahi konsültasyonu istenen hasta o gece acil
ameliyata alınmıştır.
SONUÇ:
Acilde başka bir klinik adına yatmakta olan hastaların da takibinden primer sorumlu
olan acil hekimidir.
Bu nedenle acil hekimi acil servisteki her hastayı kendi hastası olarak
sahiplenmeli gere
kirse mevcut tanıdaki eksiklik ya da yanlışları düzeltmek için gereken
invazif girişimleri de yapmalıdır.
134
Figür 1:
Cilt kesisi yapılarak kan pıhtıları çıkartılan lezyon bölgesi
135
Figür 2: Renkli doppler ultrasonografide 11 mm lik pseudoanevrizma lezyonunun görünümü
136
P103- PSÖDONÖBET
Mehmet ÇIKMAN
1
,
Süber DİKİCİ
2
, Ayhan SARITAŞ
1
, Davut BALTACI
3
, Melik
ÇANDAR
1
,
Hayati KANDİŞ
1
, Mücahit EMET
4
1
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Düzce, TÜRKİYE
2
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji AD, Düzce, TÜRKİYE
3
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği AD, Düzce, TÜRKİYE
4
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Erzurum, TÜRKİYE
Giriş: Psödonöbetler, santral sinir sistemi disfonksiyonu ile ilişkisi olmayan, epileptik atak-
lara benzeyen klinik dur
umlardır. Psödonöbetlerin epileptik nöbetlerden ayırımı zordur.
Psödonöbetlerin epileptik nöbet gibi tedavi edilmesi gereksiz ve uygunsuz antiepileptik
kullanımına neden olmaktadır.
Olgu:
20 Yaşında bayan hasta tüm vücudunda kasılmaların olması sebebiyle acil servisimize
getirildi. Bilinen başka bir hastalığı olmayan hastanın daha önce de kasılmalarının olduğu ve
bu kasılmalarının iki ay önce erkek arkadaşı ile evlenmesine müsaade edilmemesi sonrasında
başladığı bilgisine ulaşıldı. Hastanın kasılmalarının acile gelişinden yaklaşık 40 dakika önce
başlamış. Hastada alt ve üst extremitelerde düzensiz, asimetrik ve asenkronize klonik
hareketler ile
pelvik itme hareketi belirgindi. Gözler kapalı ve göz hareketi yoktu. Dilini
ısırmayan ve üriner inkontinansı olmayan hastanın, nöbet öncesinde ve sırasında herhangi bir
ses veya çığlığı olmadığı öğrenildi, acile geldikten sonra da herhangi bir vokalizasyonu
olmadı. Vital bulguları; TA: 130/70 mmHg, Nb: 80/dk, SS: 14/dk, Ateş:36.8
0
C.
Elektrokardiyografi normal sinüs ritminde idi.
Atipik kasılmaları olan hastadan istenen tam
kan sayımı, böbrek fonksiyon testleri, karaciğer fonksiyon testleri normal sınırlarda idi.
Prolaktin seviyesi normalin minimal üzerinde ölçüldü.
İnteriktal ve postiktal
elektroensefalografi çekildi. elektroensefalografide epilepsi lehine herhangi bir bulguya
rastlanmayan hasta
nöroloji konsültasyonu sonrasında psödonöbet tanısı ile psikiyatriye
yönlendirildi.
Sonuç:
Her gün acil servislere nöbet geçirme şikayeti ile bir çok hasta getirilmektedir. Bu
hastaların bir kısmı psödonöbet hastalarıdır. Psödonöbeti olan hastaların gereksiz antiepileptik
tedavi
aldıkları ve gereksiz girişimlere ile karşı karşıya kaldıkları bilinmektedir.
Psödonöbetlerin epileptik nöbet
lerden doğru bir şekilde ayırt edilmesi, doğru tanı ve
dolayısıyla da doğru tedavi yapılabilmesi için büyük önem arz etmektedir.
Sorumlu Yazar
Yrd. Doç. Dr. Ayhan SARITAŞ
Düzce Ün
iversitesi Tıp Fakültesi
Acil Tıp AD-DÜZCE
Tel: 0531 904 1000
e-mail: a_saritas_@hotmail.com
137
P104-
İNKARSERE FEMORAL HERNİYLE KARIŞAN NADİR BİR OLGU:
RETROPERİTONEAL LENFOMA
Dr. Yusuf TANRIKULU
1
, Dr. Ethem ACAR
2
, Dr.
Ceren ŞEN TANRIKULU
2
,
Dr.
Ayetullah TEMİZ
1
1
Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Erzurum
2
Erzu
rum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, Erzurum
Giriş ve amaç:
Femoral herni nadir görülen bir fıtık türü olup bayanlarda daha sık görülmektedir. İnguinal
herniler içerisinde inkarserasyon riski daha yüksektir. Fıtık kesesi içerisinde ince barsak,
apandiks, meckel divertikülü, sigmoid kolon, over ve tubalar gibi birçok organ girebilir ve
inkarsere olabilir. Bu çalışmada inkarsere femoral herni bulgusu veren reteroperitoneal
kaynaklı bir lenfoma olgusu sunulmaktadır.
Olgu:
62 yaşında bayan hasta sol kasıkta ağrı ve ele gelen şişlik şikayeti ile acilde başvurdu.
Anamnezinden şişlik şikayetinin 10 gündür olduğu öğrenildi. Yapılan fizik muayenesinde sol
femoral bölgede redükte olmayan 6x8 cm lik kitle palpe edildi. Yapılan ultrasonografisinde
içerisinde srangüle barsak ve mezenter segmentlerinin olduğu inkarsere femoral herni tespit
edildi. Doppler ultrasonda kanlanmasının olmadığı görüldü. Hasta inkarsere femoral herni
tanısıyla ameliyata alındı. Gözlemde direkt-indirekt herni saptanmadı. Femoral bölgede
yaklaşık 10x8 cmlik kitlesel oluşumlar saptandı. Transvers faysa açılarak kitlenin devamı
görülmeye çalışıldı. Kitlenin batınla bağlantısının olmadığı retroperitondan kaynaklanan kitle
olduğu görüldü. Kitle parsiyel eksize edildi. Ardından fıtık onarımı yapıldı. Patoloji sonucu
non-
hodgkin lenfoma olarak geldi. Takiplerinde kliniği düzelen hasta hematoloji kliniğine
sevkedildi.
Tartışma ve Sonuç:
Femoral herni bayanlarda sık görülen bir fıtık türü olup inkarserasyon riski oldukça yüksektir.
İnkaresere hernilerde tedavi yöntemi cerrahi olup tedavide gecikmelere morbidite ve
mortalitelere neden olmaktadır. Femoral hernilerin ayırıcı tanısında retorpetioneal kaynaklı
kitleler çok nadir olarak görül
mekte olup yine de akılda tutulmalıdır. Şüphelenilen vakalarda
iyi bir anamnez alınmalı ve ileri görüntüleme yöntemlerine başvurulmalıdır.
Sorumlu Yazar: Dr. Ethem ACAR
Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Servisi
Erzurum, 25070-Türkiye
Tel: +90 0442 232 5555/5116
Fax: 0442-232 50 25
e-mail: dr.ethemacar@hotmail.com
138
P105-
ACİL SERVİSTE RENAL İNFARKT: OLGU SUNUMU
Zeynep GÖKCAN ÇAKIR*, Tuna AKGÖL GÜR
*
, Atıf BAYRAMOĞLU
*
, Murat
SARITEMUR*
*Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D-Erzurum
GİRİŞ: Renalinfarkt nadir görülen bir klinik problemdir. Acil servis başvurularının ortalama
%0.007’si
civarındadır. Ateroskleroz, polisitemi, lupus, travma ve mitral stenoz,
atrialfibrilasyon, miyokardiyalinfarktüs gibi kardiyak faktörler
çoğunlukla primer sebeptir.
Hastalar genellikle karın, yan ve sırt ağrısı (sırasıyla sıklık %65, %53, %29)şikayetleriyle
başvururlar. Bu silik ve spesifik olmayan semptomları nedeniyle sıklıkla geç ve/veya yanlış
teşhis edilir. Son yıllarda kontrastlı bilgisayarlı tomografi görüntülemesi tanının doğrulanması
ya da dışlanmasını kolaylaştırmıştır.
OLGU:
İki gündür devam eden sol yan ağrısı nedeniyle acil servise başvuran 43 yaşında
erkek hastaya tedaviye dirençli ağrı nedeniyle yapılan kontrastlı batın bilgisayarlı tomografi
görüntülemesinde
sol renal arterde stenoz ve buna bağlı sol böbrekte segmentalinfarktteşhis
edildi.(Resim). Hastada
renalinfarktın sebebi olabilecek primer patoloji tespit edilemedi.
Konservatif olarak takip edilen hasta, böbrek fonksiyonları açısından komplikasyon
gelişmemesi üzerine taburcu edildi. Hastanın takibinde de altı aylık sürede herhangi bir
komplikasyona rastlanmadı.
SONUÇ:
Renalinfarkt tanısı genellikle klinik şüpheye dayanır.Renal kolik gibi yan ve karın
ağrısı yapan birçok sebebi taklit edebildiği için acil serviste atlanılması kolay tanılardandır.
Acil servis hekimleri karın, bel ve yan ağrısı şikayeti olan hastaların klinik yönetimi sırasında
renal
infarkt tanısını da aklında bulundurmalıdır.
Anahtar Kelimeler:
Renalinfarkt, karın ağrısı, yan ağrısı
İletişim Bilgileri: Doç. Dr. Zeynep GÖKCAN ÇAKIR
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D-Erzurum
Tlf: 0442 3166303-1463
E- mail: zeynepgcakir@gmail.com
139
P106-
ACİLE KAFA TRAVMASI İLE BAŞVURAN HASTADA EPİDURAL
HEMATOM VE SUBARA
KNOİD HEMORAJİ: OLGU SUNUMU
Aytül AKSELİ*, Aykut AKSELİ**, Bekir DAĞLI**, Hakan ARMAĞAN***, Recep
DURSUN****
*Dr, Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın
**Dr, Adnan Menderes Üniversitesi
Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın
***Dr, Isparta Gülkent Devlet Hastanesi Acil Servis, Isparta
****
Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis, Van
GİRİŞ ve AMAÇ: Dünya literatüründe kranial travma hastalarının Bilgisayarlı Beyin
Tomografilerinde (Beyin BT) Epidural Hematom ve Subaraknoid Hemorajinin (SAK) birlikte
görüldüğü vaka sayısı çok azdır. Bizim vakamızda Beyin BT de Epidural kanama ve epidural
kanma olan bölgenin sanki kontur-
kup lezyonuymuş gibi görülen SAK bulunduğundan
vakamız olgu sunumu yapılmaya değer görülmüştür.
OLGU SUNUMU:
Araç Dışı Trafik Kazası vakası olarak ambulansla acil servise
getirilen 79 yaşındaki bayan hastanın Fizik Muayenesinde uyukuya meyilli, GKS 13
(E3M6V4). TA: 240/120 mmHg. SpO2:95, Sol parieto-o
ksipitalde yaklaşık 10x10 cm
boyutunda ödem, abrazyon ve ekimoz mevcut. Tetkik
sonuçlarını beklerken hastanın GKS 11
(E3M5V3) olması üzerine nöroşirurji ve anestezi konsültasyonları istenen hasta yoğun
bakım ünitesine (YBÜ) yatırılıyor. Hastanın Beyin BT sinde sol parieto-oksipital bölgedeki
cilt altı hematomun altında bir Epidural hematom ve bu bölgenin karşısına uyan Sağ frontal
bölgede Subaraknoid Hemoraji (SAK) olduğu, kemik pencerede ise fraktür olmadığı
görülüyor. (Figür 1 ve Figür 2) YBÜ ndeki
beşinci gününde fenalaşarak kardiopulmoner
arrest olan hasta entübe ediliyor ancak ilerleyen saatlerde ex oluyor. Bu hasta bir
hipertansiyon hastası olup geçirdiği bir hipertansiyon atağı sonucu sağ frontal bölgedeki
silvian fissür ile uyumlu alanda SAK geçirmektedir.
Hastamız SAK ın getirdiği denge
bozukluğu nedeniyle kaldırımdaki bir arabanın park yerinden çıkmak için geri manevra
yap
tığını fark edememiş ve bu araba hastamıza hafifçe vurarak yere düşmesine ve kafasını
sert zemine çarpmasına neden olmuştur.
SONUÇ:
Şiddetli kafa travması vakalarının Beyin BT lerinde kontur-kup lezyon
görülebilir. Ancak kontur-kup lezyonlar
genellikle “kontüzyon” şeklindedir. Kontur-kup
lezyonla uyumlu olabilecek bir lokasyonda SAK varsa bunun bir anevrizma rüptürü
olabileceği de mutlaka düşünülmelidir.
140
Figür 1: Beyin BT de Parenkim görüntüsü
141
Figür 2:Beyin BT de kemik pencere görüntüsü
142
P107- SPONTAN HEMOPNÖMOTORAKS
Semih KORKUT
1
, Ayhan
SARITAŞ
1
, M. Ercüment
FİLİK
2
,
Leyla Yılmaz AYDIN
3
, Davut
BALTACI
4
, Zeynep Gökcan ÇAKIR
5
1
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Düzce, TÜRKİYE
2
Düzce Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği, Düzce, TÜRKİYE
3
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları AD, Düzce, TÜRKİYE
4
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği AD, Düzce, TÜRKİYE
5
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Erzurum, TÜRKİYE
Giriş: Hemotoraks, spontan pnömotoraksa nadiren eşlik eden bir hastalık olup, klinik tablo
spontan hemopnömotoraks olarak adlandırılır. Spontan pnömotorakslı olguların %1-12’sinde
spontan hemopnömotoraks gözlenebilir. Genellikle viss
eral ve pariyetal plevra arasındaki
yapışık alanlarında bulunan küçük damarların rüptürü sonucunda oluşur.
Olgu:
22 yaşında erkek hasta acil servise bir haftadır göğsünün sağ tarafında ağrı ve birkaç
gündür olan
nefes darlığı şikayetiyle başvurdu. Bir gece önce oturarak uyuyabildiğini yatarak
uyuyamadığını ifade etti. Hastanın anamnezi derinleştirildiğinde son bir hafta içerisinde aynı
şikayetlerle üç farklı doktora gittiğini söyledi. Hastanın özgeçmişinde bilinen bir hastalığı
yok.
Sigara dışında kötü alışkanlığı bulunmuyor. Hastanın fizik muayenesinde sağ akciğerde
solunum sesleri orta zonlara kadar alınmıyor. Hastanın oksijen saturasyonu %96, tansiyon
arteriyel 102/66 mmHg,
nabız 154/dk, ateş 36.2
0
C. Elektrokardiyografi normal sinüs ritminde,
PA
akciğer grafisinde sağ akciğerde hemopnömotoraks saptandı (Resim 1). Spontan
hemopnömotoraks tanısı ile hastaya lokal anestezi altında toraks tüpü yerleştirildi ve kapalı su
altı drenajına alındı. Göğüs tüpünden 2000 cc’ye yakın hemorajik mayi boşaltıldı. Hastanın
toraks tüpünden gelen hemorojik mayinin artması üzerine torakomiye alındı. Torakotomide
apeks bölgesinde
plevral alandaki damarların genişlemiş olduğu ve brid kopmasına bağlı
kanadığı görüldü. Kanama kontrol altına alındı. Hasta göğüs cerrahisi servisinde takip sonrası
salah ile taburcu edildi.
Sonuç: Spont
an hemopnömotoraksta akciğer kollabe olduğu için tamponlama yeteneği
yoktur. Küçük bir kanama odağı bile hayatı tehdit edecek kan kayıplarına neden olabilir.
S
olunum sıkıntısı, ani başlayan batar tarzda göğüs ağrısı ile başvuran hastalarda ayırıcı tanıda
s
pontan pnömotoraksa eşlik eden hemotoraksın olabileceği de düşünülmelidir. Spontan
hemopnömotoraks olgularında konservatif tedavi sonrası torakotomi tedavi ihtimalinin
yüksek olduğu akılda tutulmalıdır.
143
Resim 1:
Sağ Akciğerde Hemopnömotoraks Görüntüsü
Sorumlu Yazar
Yrd. Doç. Dr. Ayhan SARITAŞ
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi
Acil Tıp AD-DÜZCE
Tel: 0531 904 1000
e-mail: a_saritas_@hotmail.com
144
P108- TETANOZ
AKÖZ A.
*
, BAYRAMOĞLU A.*, SARITEMUR M.*.,AKGÖL GÜR S. T*.,
ASLAN S.*
*Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D-Erzurum
GİRİŞ: Tetanoz, sporlu bir basil olan ClostridiumTetani tarafından salgılanan nörotoksin
ile oluşan, ölümcül seyreden, tonik kasılmalarla karakterize bir enfeksiyon hastalığıdır.
Tetanozun kuluçka dönemi birkaç günden birkaç haftaya
kadar uzayabilir. Hastalığın ön
belirtile
ri huzursuzluk, aşırı duyarlılık ve baş ağrısıdır.En önemli belirtileri;çiğneme
kaslarından başlayarak çene kilitlenmesine (trismus) ve yutma güçlüğüne yol açan, sonra da
ense ve sırtayayılan kas kasılmalarıdır. Yüz kasları kasılmasıyla risussardonicus (sürekli
sırıtma) ifadesi belirir. Gövde ve ense kaslarının kasılması ile baş geriye gelirken, gövde yay
biçiminde öne doğru çıkar (opistotonus). Başlangıçta hastanın bilinci yerindedir.İlk belirtilerin
ortaya çıkmasından yaklaşık üç gün sonra zihinsel etkinlik azalmaya başlar. Daha sonra
görece hafif ol
gularda krizler gittikçe seyrekleşir ve birkaç hafta içinde kaybolur.
Tetanoz
tanısı anemnez ile birlikte klinik bulgularla konur, yarada Clostridiumtetani
bakterisine
olguların üçte birinde rastlanır. Tedavide anaeroplara etkili antibiyotikler, tetanoz
aşısı, tetanozimmünglobulin,tetanik spazmlarıönleyici ilaçlar uygulanmalı.İyileşme
sonrasında hastalık bağışıklık bırakmadığı için hasta aşılanmalıdır.
VAKA:
40 yaşında erkek hasta çenede kilitlenme, tüm vücutta kasılma ve ajitasyonladış
merkezde bir hastaneye başvurmuş. Anamnez derinleştirildiğinde yaklaşık 20 gün önce
hastanın sol ayağına çivi battığı öğreniliyor.İntaniye uzmanı tarafından tetanoz düşünülen
hasta merkezimize sevk ediliyor. Hasta geldiğinde genel durumu kötü, oryantasyon ve
kooperasyon bozuk, bilinç konfü idi.
Vitalleri;ateş: 37.9
O
C, tansiyon arteriyel: 130-85
mm/Hg,
nabız: 105/dk, solunum sayısı: 26/dkidi. Ense sertliği pozitifti. Hastanın 5-6 dakikada
bir gelen 30-
40 saniye kadar süren yaygın kasılmaları oluyordu. Diğer sistem muayeneleri
doğaldı. Laboratuvarında; beyaz küre: 13.900/mm3, eritrosit sedimantasyon hızı:68 mm/saat
idi.Hastaya tetanoz aşısı ve tetanozimmunglobulini uygulandı. Penisilin ve IV metranidazol
başlandı. Kasılmaları için Diazem verilmesine rağmen yeterli etki sağlanamayınca propofolve
verkuronyum IV verildi.
Hasta entübe edildi. İntaniye konsültasyonu sonrası Anestezi yoğun
bakıma yatırıldı. Hasta bir gün sonra yoğun bakımda arrest oldu.
SONUÇ:Tetanoz
nadir görülmesine rağmen mortalitesi yüksek olduğundan tedavide gereken
hassasiyetin gösterilmesinin yanında korunma amaçlı aşılama mümkün olduğunca
yaygınlaştırılmalı.
Anahtar sözcük:Tetanoz,
aşı, immunglobulin
İletişim Bilgileri: Doç. Dr. Şahin ASLAN
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D-Erzurum
Tlf: 0442 3166303-1463
E- mail: saslan29@gmail.com
145
P109-
ULTRASONOGRAFİ İLE TESPİT EDİLEN STERNUM KIRIĞI
Melik ÇANDAR
1
,
Ayhan SARITAŞ
1
, Ramazan BÜYÜKKAYA
2
,
Hayati KANDİŞ
1
, Harun
GÜNEŞ
1
, Mücahit EMET
3
1
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Düzce, TÜRKİYE
2
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, Düzce, TÜRKİYE
3
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Erzurum, TÜRKİYE
Giriş: Özellikle künt toraks travmalarında ileri yaşla birlikte elastisitesini kaybeden toraks
duvarı nedeniyle sternum kırıkları yaşanabilir. Ancak Sternum kırığı şüphesinde, kırığın
klinik bulgularının yanında görüntülenmesi de gerekir. Bu amaçla çekilen lateral sternal grafi
çoğu zaman görüntüyü kirleten artefaktlar nedeniyle tanı koydurucu olmaz. Bu durumlarda
sıklıkla başvurulan yöntem ise bilgisayarlı tomografidir. Ancak kırık şüphesinin güçlü
olmayışı, tomografinin hazırlığı, radyasyonu, hastanın stabilizasyonu gibi birçok neden bizi
daha kolay ulaşılabilir ve daha hızlı bir görüntüleme yöntemine iter. Bunun da günümüzdeki
yeni yolu ultrasonografidir.
Olgu: 75
yaşında erkek hasta araç içi trafik kazası nedeniyle acil servise kabul edildi. Vital
bulguları stabildi; Tansiyon Arteriyel: 140/90 mmHg, Nabız: 110 atım/dk, Solunum sayısı:
20/dk idi. Dinlemekle her iki hemitoraks
solunuma eşit katılmakta, ancak hastanın solunum
esnasında ağrısı mevcuttu. PA akciğer grafisinde hemopnömotoraks izlenmedi. Lateral torakal
grafide ise
sternum net değerlendirilemiyordu. Acil serviste hastanın yüzeyel ultrasonografi
probu ile sternum dikkatle vizualize
edildi. Periostun bütünlüğü hiperekoik hat takip edilerek
kontrol edildi. Manibrium sterninin 5 cm üstünde
periostun bütünlüğünün bir anda kesildiği
ve takip eden periostta devamlılığın yeniden sağlandığı görüldü. Tam bu noktada sternum
içinde ve yumuşak dokuda hipoekoik alanlar da izlendi ve hematom ile uyumlu olarak
değerlendirildi. Hastanın gerekli medikal tedavisi ve müşahedesi tamamlandıktan sonra
poliklinik kontrolleri önerilerek taburcu edildi.
Dostları ilə paylaş: |