(singulier)
şeyleri yönelten Tabiatın sonsuz gücünden demek isterim. Fakat
birinci hipotez (kanıtlaması tümel olan ve bütün tekil şeylere uygulana
bilen önceki önerme ile) saçmadır. Öyle ise eğer insanın, yalnızca kendi
tabiatı ile tanınabilen ve bunun sonucu olarak (göstermiş olduğumuz
gibi) daima var olan değişmelerden başka değişmeler tecrübe edebilmesi
mümkün olsaydı, bunun Tanrının sonsuz gücüne bağlı olması gerekirdi;
ve bunun sonucu olarak (önerme 16, bölüm I) tanrısal Tabiatın zorunlu
luğuna bağlı olması gerekirdi. Bir insanın fikriyle duygulanmış gibi görül
mesi bakımından, onun Uzam ve Düşünce sıfatları altında tasarlanmış
olan bütün Tabiat düzeninden sonuçlanması gerekirdi, buradan da şu
sonuç çıkar ki, (önerme 21, bölüm 1) insan sonsuz olacaktı, bu ise (bu
kanıtlamanın ilk kısmı ile sabit olduğu üzere) saçmadır, insanın upuygun
nedeni olduğu değişmelerden başka değişmeler duyması imkânsızdır.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, insan zorunlu olarak daima pasiyonlara
(edilgilere) bağlıdır. Tabiatın ortak düzeni ardından gider ve ona boyun
eğer ve şeylerin tabiatının gerektirdiği kadar ona uyar (intibak eder).
Önerme V
Herhangi bir pasif halin (edilginin) kuvveti ve artışı ve onun var olma
daki sebatı (persévérence), bizim var olmadaki sebatımız ve devamımızın
gücü ile asla tanımlanamaz, fakat bizimki ile karşılaştırılan dış nedenin
gücü ile tanımlanır.
Kanıtlama
Pasif bir halin (bir edilginin) özü yalnızca bizim özümüzle açıklanamaz
(tanım 1 ve 2, bölüm III) yani (önerme 7, bölüm III) pasif bir halin gücü,
bizim kendi varlığımızda sürüp gitmemizi sağlayan güç ile tanımlanamaz,
fakat (önerme 16, bölüm II'’de göstermiş olduğumuz gibi) zorunlu olarak
bizimkiyle karşılaştırılan dış nedenin gücü ile tanımlanmalıdır.
Önerme VI
Pasif bir halin ya da bir duygulanışın kuvveti insanın başka etkilerini
ya da gücünü aşabilir, o suretle ki bu duygulanış insana bağlı kalır.
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
205
Kanıtlama
Herhangi bir pasif halin kuvveti ve artışı ve onun var olmadan devam
edişi bizimki ile karşılaştırılan dış nedenin gücü ile tanımlanır (önceki
önerme); öyle ise (önerme 3) insanın gücünü aşabilir, vb...
Önerme VII
Bir duygulanış ancak karşıt bir duygulanış ile ve azaltılacak duygula
nıştan daha kuvvetli olan tarafından azaltılabilir ya da kaldırılabilir.
Kanıtlama
Bir duygulanış Ruha nispet edilmesi bakımından, Ruhun Bedeninde
eskisinden daha büyük ya da daha küçük bir kuvvetin var olmasını tas
dik etmesine (olumlamasına) yarayan bir fikirdir (üçüncü bölümün so
nunda duygulanışların genel tanımı). Öyle ise Ruh bu duygulanışın hükmü
altında bulunduğu zaman, Beden aynı zamanda onun işleme gücünü ar
tıran ya da eksilten bir duygulanışla duygulanmıştır. Bundan başka, Be
denin bu duygulanışı (önerme 5) kendi nedeninden varlığında devam
etme kuvvetini alır; öyle ise o ancak bir maddi (cismani) nedenle azaltı
labilir ve kaldırılabilir (önerme 6, bölüm II) ki bu Bedeni kendisine karşı
olan (önerme 5, bölüm III) ve kendisinden daha kuvvetli (aksiyom) bir
duygulanışla duygular ve o zaman (önerme 12, bölüm II) Ruh daha kuv
vetli ve birinciye karşı bir duygulanışın fikrinden duygulanmış olacaktır,
yani (duygulanışların genel tanımı) Ruh daha kuvvetli ve birinciye karşıt
bir duygulanış duyacaktır ki bu birincinin varlığını ortadan kaldıracak ve
dışarıda bırakacaktır ve bundan dolayı bir duygulanış ancak karşıt ve
kendisinden daha kuvvetli bir duygulanış tarafından kaldırılabilir ve azal
tılabilir.
Önerme sonucu
Ruha nispet edilmesi bakımından bir duygulanış ancak yaşadığımız
duygulanışa karşıt ve ondan kuvvetli bir duygulanışın fikri ile azaltılabi
lir ya da kaldırılabilir. Zira bize etki yapan ya da bizim edilgin olmamıza
sebep olan bir duygulanış ancak kendisine karşıt (önceki önerme) ve
ondan daha kuvvetli bir duygulanışla yani (duygulanışların genel tanımı)
etki aldığımız (edilgin olduğumuz) ve kendisine karşıt duygulanıştan daha
kuvvetli bir duygulanışın fikriyle azaltılabilir ya da kaldırılabilir.
206 ETİKA
Önerme VIII
İyi ve kötü bilgisi, haklarında şuur sahibi olmamız bakımından sevinç
veya keder duygulanışından başka bir şey değildir.
Kanıtlama
Varlığımızın korunması için faydalı veya zararlı olan (tanım 1 ve 2)
yani işleme, etki gücümüzü ya artıran ya da eksilten, ya tamamlayan ya
indiren (önerme 7, bölüm III) şeye iyi veya kötü diyorum, öyle ise (sevinç
ve keder tanımı, önerme 11, bölüm III, scolie’si) bir şeyin bizi sevinç veya
kederle duygulandırması bakımından biz ona iyi veya kötü deriz; ve böyle
ce iyi ve kötü bilgisi ya sevinç ya keder fikrinden başka bir şey değildir ki
o da zorunlu olarak (önerme 22, bölüm II) ya sevinç ya keder duygulanı
şından çıkar, fakat bu fikir duygulanışla, Ruhun Bedenle bir olduğu tarz
da birdir (önerme 21, bölüm II); yani (aynı önermenin scolie’sinde göster
miş olduğumuz gibi) bu fikir, gerçekte, asıl duygulanıştan veya (duygula
nışların genel tanımı) birçok duygulanışın fikrinden ancak onun hakkın
daki görüşümüzle ayrılır; öyle ise iyi ve kötü hakkındaki bir bilgi, hakkında
şuur edinmemiz bakımından, duygulanıştan başka bir şey değildir.
Önerme IX
Nedeninin şimdi (actuel olarak) hazır olduğunu hayal ettiğimiz bir
duygulanış bu nedenin bulunuşunu (hazır oluşunu) hayal ettiğimiz hal
den daha kuvvetlidir.
Kanıtlama
Bir hayal gücü, kendisiyle bir şeyi hazır diye gördüğümüz (scolie, öner
me 17, bölüm II) fakat dış şeyin tabiatından çok insan Bedeninin halini
işaret eden (önerme sonucu, önerme 16, bölüm II) bir fikirdir; bir duygu
lanış öyle ise, bedenin halini işaret etmesi bakımından bir hayal gücüdür
(duygulanışların genel tanımı). Fakat bir hayal gücü, dış şeyin hazır olan
varlığını hariç bırakan hiçbir şeyi hayal etmediğimiz sürece daha şiddetlidir
(önerme 17, bölüm II). Öyle ise nedenin şimdi (actuel olarak) hazır oldu
ğunu hayal ettiğimiz zamandan daha şiddetli ve daha kuvvetlidir.
Scolie
Geçmiş ya da gelecek bir şeyin hayali ile aynı duygulanıştan duygulan
mış olduğumuzu söylediğim zaman (önerme 18, bölüm III) eğer hayal
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
207
edilen şey hazır idi ise, açıkça gösterdim ki bu asıl şeyin yalnız hayalini
göz önüne aldığımız zaman (almamız bakımından) doğrudur: gerçi şeyleri
ya hazırmış gibi hayal edelim ya da etmeyelim, o aynı tabiattadır; bunun
la birlikte, ben gelecek şeyin hazır olan varlığını dışta bırakan başka şey
lerin bulunuşunu göz önüne aldığımız zaman bu hayalin daha zayıf bir hale
geldiğini inkâr etmem; bu anda onu gösteriyorum, çünkü onu duygulanış
ların kuvvetleri kısmında incelemeye karar vermiştim.
Önerme sonucu
Gelecek ya da geçmiş bir şeyin hayali, yani gelecek veya geçmiş zamana
nispetle tasarladığımız bir şeyin hayali, şimdiki hal bir yana bırakılırsa, eşit
şartlar içerisinde hazır olan bir şeyin hayalinden daha zayıftır; ve bunun
sonucu olarak, gelecek ya da geçmiş bir şeye nispet edilen bir duygulanış,
eşit şartlar altında, şimdi hazır bir şeye nispet edilen bir duygulanıştan
daha gevşektir.
Önerme X
Yakında olması gerektiğini hayal ettiğimiz gelecekteki bir şeyden,
varoluş zamanının şimdiki halden çok daha uzak olduğunu hayal ettiğimiz
bir şeye göre daha şiddetli duygulanırız; ve geçtiğine uzun zaman olma
dığını hayal ettiğimiz bir şeyin hatırası, uzun zaman önce geçtiğini hayal
ettiğimiz bir şeyden daha şiddetli surette bizi duygulandırır.
Kanıtlama
Vakaa, bir şeyin yakında olacağını ya da geçeli çok olmadığını hayal
etmemiz halinde, onu varoluş zamanının şimdiki halden daha uzak oldu
ğunu ya da geçerli uzun bir süre olduğunu hayal ettiğimiz bir şeye göre
daha çok olabilecek olan bir şey diye hayal edebiliriz (ki bu kendiliğinden
bilinir) ve bunun sonucu olarak (önceki önerme) biz ondan daha şiddetli
duygulanmış bulunuruz.
Scolie
6’ncı tanıma bağlı olan gözlemden şu sonuç çıkar: Biz, şimdiki zaman
dan hayal gücünde gerektirebileceğimizden daha büyük bir aralıkla ayrılmış
olan objelerden, onların uzun bir zaman aralığı ile birbirlerinden ayrılmış
olduklarını bilsek bile, aynı derecede ölçülü (ılımlı) duygulanmış oluruz.
208 ETİKA
Önerme XI
Zorunlu diye hayal ettiğimiz bir şeye nispet edilen bir duygulanış, eşit
şartlar içerisinde, mümkün ya da zorunsuz, yani zorunlu olmayan bir şeye
nispet edildiğinden daha şiddetlidir.
Kanıtlama
Bir şeyin zorunlu olduğunu hayal ettiğimiz halde, onun varoluşunu
kabul ederiz ve tersine, bir şeyin zorunlu olmadığını hayal ettiğimiz zaman
o şeyin varlığını inkâr ederiz (33’üncü önermenin l’inci scolie’si, bölüm
I) ve bundan dolayı (önerme 9) zorunlu bir şeye nispet edilen bir duygu
lanış, eşit şartlar altında, onun zorunlu olmayan bir şeye nispet edildiği
halden daha şiddetli olacaktır.
Önerme XII
Şimdiki halde var olmadığını bildiğimiz bir şeye nispet edilen ve müm
kün diye hayal ettiğimiz bir duygulanış, eşit şartlar altında, onun zorun
suz bir şeye nispet edildiği halden daha şiddetlidir.
Kanıtlama
Bir şeyi zorunsuz diye hayal etmemiz bakımından, bu şeyin varlığını
verebilecek hayalden başka hiçbir hayalle duygulanmayız (tanım 3); buna
karşı (hipoteze göre) şimdiki varlığı hariç bırakan bazı şeyler hayal ede
riz, tersine, bir şeyin gelecekte mümkün olduğunu hayal etmemiz bakımın
dan onun varlığını veren bazı şeyleri (tanım 4): yani (önerme 18, bölüm
III) umut ya da korkuyu besleyen bazı şeyleri hayal ederiz ve bundan
dolayı mümkün olan bir şeye nispet edilen duygulanış daha canlıdır.
Önerme sonucu
Şimdi var olmadığını ve yalnızca zorunsuz olduğunu bildiğimiz bir
şeye nispet edilen duygulanış, bir şeyi şimdi hazırmış gibi hayal ettiğimiz
zamanki duygulanıştan çok daha gevşektir.
Kanıtlama
Şimdi var olduğunu hayal ettiğimiz bir şeye nispet edilen bir duygulanış,
objesini gelecekte diye hayal ettiğimiz duygulanıştan daha şiddetlidir (öner
me sonucu, önerme 9). Varoluş zamanı şimdiki halden çok uzak olduğunu
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
2 0 9
hayal ettiğimiz bir şeye ait olan bir duygulanış, bu objeyi hazırmış gibi hayal
ettiğimiz zamanki duygulanıştan çok daha gevşektir; bununla birlikte eğer
zorunsuz diye hayal edersek o daha az şiddetlidir (önceki önerme); ve böy
lece zorunsuz bir şeye nispet edilen bir duygulanış o şeyi şimdiki halde
hazır diye hayal ettiğimiz zamanki duygulanıştan daha gevşek olacaktır.
Önerme XIII
Şimdi var olmadığını bildiğimiz zorunsuz bir şeye nispet edilen bir duy
gulanış, eşit şartlar altında, geçmiş bir şeye nispet edilen bir duygulanıştan
daha gevşektir.
Kanıtlama
Bir şeyi zorunsuz diye hayal etmemiz bakımından, birincinin varoluşu
nu veren hayalden başka bir hayalle duygulanmış olmayız (tanım 3) fakat
tersine, (hipoteze göre) şimdiki varlığı dışta bırakan bazı şeyleri hayal
ederiz. Bununla birlikte onu geçmiş bir zamana nispetle hayal ettiğimiz
vakit onu hafızaya irca eden bir şeyi hayal ettiğimizi, ya da onun hayalini
uyandırdığımızı farz ederiz (önerme sonucu, önerme 18, bölüm II) ve
bundan dolayı da onu sanki hazırmış gibi göz önüne alırız (önerme sonucu,
önerme 17, bölüm II). Ve böylece (önerme 9) şimdiki halde var olmadığını
bildiğimiz zorunsuz bir şeye nispet edilen bir duygulanış, eşit şartlar altında,
geçmiş bir şeye nispet edilen bir duygulanıştan daha gevşek olacaktır.
Önerme XIV
iyi ve kötünün doğru bilgisi, doğru olmak bakımından hiçbir duygu
lanışı azaltamaz (irca edemez), fakat yalnız onu, bir duygulanış gibi göz
önüne alınması bakımından azaltabilir.
Kanıtlama
Bu duygulanış, Ruhun Bedenden önce olduğundan daha büyük ya da
daha az bir varoluş kuvvetini kabul etmesine yarayan bir fikirdir (duygula
nışların genel tanımı) ve böylece (önerme 1) onda doğrunun hazır bulun
masıyla kaldırılabilecek olan olumlu (müspet) hiçbir şey yoktur; bunun
sonucu olarak iyi ve kötü hakkındaki doğru bilgi, doğru olması bakımın
dan hiçbir duygulanışı azaltamaz, fakat bir duygulanış olması bakımından
(önerme 8) azaltılacak duygulanıştan daha kuvvetli ise, o yalnız bu nis
pette onu azaltabilecektir.
2 1 0 ETİKA
Önerme XV
İyi ve kötü hakkında doğru bilgiden doğan bir arzu, hükmü altında
bulunduğu duygulanışlardan doğar, başka birçok arzularla söndürülebilir
ya da azaltılabilir.
Kanıtlama
İyi ve kötü hakkındaki doğru bilgiden, onun bir duygulanış olması
bakımından (önerme 8) zorunlu olarak arzu doğar (duygulanışların l’inci
tanımı) ve kendisinin doğduğu duygulanış ne kadar büyük ise o da o
kadar büyüktür (önerme 37, bölüm III), bununla birlikte madem ki bu
arzu (hipoteze göre) bizim doğru olarak bir şeyi bildiğimizden doğuyor,
öyle ise o bizde işlememiz (etkimiz) bakımından teşekkül eder (önerme
1, bölüm III) ve böylece yalnız bizim özümüzle tanınabilir (tanım 2, bölüm
II); bunun sonucu olarak da (önerme 7) onun kuvveti ve artışı yalnız
insanın gücü ile tanımlanmalıdır; şimdi hükmü altında bulunduğumuz
duygulanışlardan doğan arzular da, bu duygulanışlar ne kadar şiddetli
olursa o kadar büyük olacaktır; bundan dolayı güçleri ve artışları, bizim
kilerle karşılaştırınca onları sonsuzca aşan (önerme 3) dış nedenlerin güç
leriyle (önerme 5) tanımlanmalıdırlar. Bundan dolayı, bu biçim duygula
nışlardan doğan arzular iyi ve kötüye dair doğru bilgiden doğan arzudan
daha şiddetli olabileceklerdir ve böylece (önerme 7) bu sonuncu arzuyu
azaltabilecek ya da söndürebileceklerdir.
Önerme XVI
Geleceğe nispet edilmesi bakımından iyi ve kötü bilgisinden doğan
arzu, şimdiki halde hoş olan şeylerin arzusuyla daha kolay azaltılabilir ya
da söndürülebilir.
Kanıtlama
Var olması gerektiğini hayal ettiğimiz bir şeye ait bir duygulanış şimdiki
bir şeye ait bir duygulanıştan daha gevşektir (önerme sonucu, önerme 9).
Halbuki iyi ve kötü hakkında doğru bilgiden doğan bir arzu, şimdiki halde
(hazır olarak) iyi olan şeylere ait bir vasfa sahip olduğu zaman dahi, cüretli
bir arzu ile söndürülebilir ya da azaltılabilir (kanıtlaması tümel olan önceki
önerme ile gösterildiği üzere); öyle ise geleceğe ait olması bakımından bu
bilgiden doğan arzu daha kolaylıkla azaltılabilecek ya da söndürülebilecektir.
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 21 1
Önerme XVII
Zorunsuz şeylere ait bir vasfı olması bakımından iyi ve kötü hakkında
doğru bilgiden doğan bir arzu, şimdiki (hazır olan) şeylerin arzusuyla çok
daha kolay azaltılabilir.
Kanıtlama
Bu önerme, 12’nci önermenin önerme sonucuna dayanmak üzere ön
ceki önerme ile aynı tarzda kanıtlanır.
Scolie
Yukarda söylenenlerden insanların neden dolayı doğru Akıldan çok
sanı ile hareket ettiklerini, iyi ile kötü hakkındaki doğru bilginin niçin
Ruhta heyecanlar uyandırdığı halde her cinsten şehvet arzusuna çoğu
kere meydan verdiğini gösterdiğimi sanıyorum; şairin şu sözü de bundan
ileri gelir:
En iyiyi görüyorum, beğeniyorum; fakat en kötüyü yapıyorum.
Rahip (ya da din adamı) şöyle derken aynı düşünceye sahip görünüyor:
Bilgisini artıran, ıstırabını artırır.
Ve eğer bunu söylüyorsam, bu bilgisizliğin bilimden daha iyi olduğu
ve bir budala ile akıllı adam arasında duygulanışların yönetimi bakımın
dan hiçbir fark olmadığı sonucunu çıkarmak maksadıyla değildir; bunun
sebebi duygulanışların yönetimi için aklın ne yapabileceği ve ne yapama
yacağını gerektirebilmek üzere, tabiatımızın güçsüzlüğü kadar gücünü
de tanımanın zorunlu olmasındandır ve diyorum ki, bu bölümde ben
yalnız insanın güçsüzlüğünü inceleyeceğim, zira aklın duygulanışlar üze
rindeki gücünü ayrıca incelemeye karar verdim.
Önerme XVIII
Eşit şartlar altında sevinçten doğan bir arzu, kederden doğan bir arzu
dan daha kuvvetlidir.
Kanıtlama
Arzu, insanın özüdür (duygulanışların l’inci tanımı) yani (önerme 7,
bölüm II) insanın kendi varlığında devam etmek için yaptığı çabadır.
Sevinçten doğan bir arzu, öyle ise, bir sevincin duygulanışı ile tamamlan
mış ya da artırılmıştır (önerme 11, böl. III’ün scolie’sinde sevincin tanımı);
212 ETİKA
tersine, kederden doğmuş arzu, bu kederin duygulanışı ile azaltılmış, ya
da indirilmiştir (aynı scolie); ve böylece sevinçten doğan arzunun kuv
veti aynı zamanda hem insanın gücü hem dış neden ile tanımlanmalıdır;
kederden doğan arzunun kuvveti ise, tersine, yalnız insanın gücü ile tanım
lanmalıdır; birinci arzu böylece İkinciden daha kuvvetlidir.
Scolie
Bu az sayıdaki önermeler içinde insanın güçsüzlüğü ve kararsızlığının
nedenlerini ve insanların niçin Aklın emirlerini (précepte) göz önüne alma
dıklarını açıkladım. Şimdi Aklın bize hangi yolu gösterdiğini ve insan
aklının kurallarıyla hangi duygulanışların uyuştuğunu ve onlara hangile
rinin karşıt olduğunu açıklamam kalıyor. Bununla birlikte, benim kendi
me mal ettiğim geometri bilginlerinin ayrıntılı sırasına göre bu noktaları
kanıtlamaya girmeden önce, herkesin duyduklarımı kavramasının daha
kolay olması için, burada daha önce özel olarak Aklın emirlerini bildir
mem elverişli olacaktır. Akıl Tabiata aykırı olan hiçbir şey istemeyeceği
için, öyle ise o herkesin kendi kendisini sevmesini, kendi faydasını, ken
disine gerçekten faydalı olan şeyi aramasını, insanı gerçekten daha büyük
bir yetkinliğe götüren her şeye karşı iştahı olmasını ve mutlak olarak söy
lenirse, herkesin kendisinde bulunduğu kadar kendi varlığını korumaya
çalışmasını ister. Ve bu nokta bütünün parçadan daha büyük olduğunun
doğru olduğu kadar zorunlu olarak doğrudur (önerme 4, bölüm III’e bkz.).
Bundan sonra, madem ki erdem (tanım 8) insanın kendi tabiatının kanun
larına göre hareket etmeden başka bir şey değildir; herkes kendi varlığı
nı (önerme 7, bölüm III) ancak kendi tabiatının kanunlarına göre koruya
bilir; buradan şu sonuç çıkar ki; 1) Erdemin ilkesi insanın kendi varlığını
koruması için çaba harcamasıdır (çalışmasıdır), üstün mutluluk (félicité)
insanın kendi varlığını korumasından ibarettir; 2) Erdem kendi kendisi
için istenmelidir (yani erdem arzusu kendisi için olmalıdır) ve kendisine
karşı iştah duyulması gereken ondan daha değerli, ya da bize ondan daha
faydalı bir şey yoktur; 3) En sonra, kendilerini ölüme bırakanların ruh
ları güçsüzlüğe uğramıştır ve büsbütün kendi tabiatlarıyla karşıtlık halin
de bulunan dış nedenler tarafından yenilmişlerdir. Bundan başka öner
me 4, bölüm II’den şu sonuç çıkar ki, varlığımızı korumak için hiçbir dış
şeye ihtiyacımız olmaması ve dış şeylerle hiçbir alışverişimiz bulunmaması
bizim için büsbütün imkânsızdır; eğer zaten, ruhumuzu göz önüne alacak
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 21 3
olursak şüphesiz ruhumuz yalnız olsaydı ve kendi dışındaki hiçbir şeyi
tanımasaydı, zihnimiz daha eksik (yetkinsiz) olurdu. Öyle ise, bizim dışı
mızda bize faydalı olan ve bu sebepten dolayı kendilerine karşı iştah duy
mamız gereken birçok şeyler vardır, düşünme onlar arasında tabiatımızla
tastamam uyuşan şeylerden daha iyilerini icat edemez. Zira eğer, diyelim
ki, tam aynı tabiatta iki kişi birleşseler, onlar her birinin ayrı ayrı olduğu
zamandan iki defa daha kuvvetli bir kişi olurlar, öyle ise insana insandan
faydalı bir şey yoktur; insanların diyorum, hepsinin her şeyde bütün Ruh
ları ve Bedenleriyle sanki tek bir Ruh ve tek bir Beden olacakmış gibi
uyuşmalarından ve hepsinin birden varlıklarını korumaya çalışmalarından,
hepsinde ortak olan faydayı hepsinin birden aramasından daha iyi, var
lıklarını korumak için isteyebilecekleri bir şey yoktur; buradan şu sonuç
çıkar ki, akılla yöneltilen, yani aklın güdümü altında kendilerine faydalı
olanı arayan insanlarda, başkaları için de istemedikleri hiçbir şeye karşı
kendileri için arzu olamaz ve böylece onlar doğru sözlü, iyi niyetli ve
namuslu insanlar olurlar.
Daha çok ayrıntılı bir sıraya göre uzun uzadıya kanıtlamaya başlama
dan önce birkaç kelime ile burada tanıtmaya giriştiğim Aklın emirleri
bunlardır ve bunları yapmak için başlıca sebep, eğer mümkünse, söyledi
ğim ilkeye inananların dikkatini çekmek idi; herkesin kendisine faydalı
olanı araştırmasının kabul edilmesi erdem ve ahlâklılığın değil, ahlâksız
lığın (immoralité) köküdür. Kısaca, işin tam aksine olduğunu gösterdik
ten sonra, şimdiye kadarki fikir yürütüşümüzde de ardından gittiğimiz
aynı yolda bunu kanıtlamaya devam edeceğim.
Önerme XIX
Herkesin iyi, ya da kötü olduğuna hükmettiği şeye karşı kendi tabiatı
nın kanunlarıyla zorunlu olarak iştahı, ya da nefreti vardır.
Kanıtlama
İyi ve kötü bilgisi (önerme 8) onun hakkında şuur sahibi olmamız
bakımından, ya sevinç, ya keder duygulanışıdır ve bundan dolayı (öner
me 28, bölüm III) herkes kendisinin iyi olduğuna hükmettiği şeye zo
runlu olarak iştah duyar ve tersine, kötü olduğuna hükmettiği şeyden
nefret duyar. Fakat bu iştah insanın tabiatının özünden başka bir şey
değildir (önerme 9, bölüm III'ün scolie’sindeki iştah tanımı ve duygulanış
214 ETİKA
ların l’inci tanımı). Öyle ise herkeste yalnız kendi tabiatının kanunlarıy
la zorunlu olarak ona karşı iştahı, ya da ondan nefreti vardır.
Önerme XX
İnsan faydalı olanı aramaya, yani kendi varlığını korumaya ne kadar
çalışırsa, o kadar fazla güç sahibi olur ve o kadar çok erdem kazanır ve
tersine, faydalı olandan yani kendi varlığını korumadan ne kadar kaçınırsa
insan o kadar güçsüz olur.
Scolie
Öyle ise, hiç kimse kendine faydalı olana karşı arzu duymadan, ya da
kendi varlığını korumadan vazgeçmez; ancak dış ve kendisine karşıt ne
denler önünde yenilirse onları korumadan vazgeçer ve bu asla kendi ta
biatının zorunluluğu ile değil diyorum, bu her zaman gıdası nefret olan,
ya da kendisine ölüm veren dış nedenlerin baskısı altındadır ki, bu da
birçok tarzlarda meydana gelebilir; biri diyelim ki bir başkasının rasgele
(tesadüfen) kılıç bulunan elini kendisine karşı çevirmesi yüzünden ken
disini öldürme zorunda kalır ve bu kılıcı kendi kalbine saplamak zorunda
kalır; ya da bir tiranın emriyle, Seneka gibi, kendi damarlarını açmaya
mecbur olur, yani daha az bir kötülük ile daha büyük bir kötülükten
kaçınmayı ister, bu hayal gücünü hazırlayan (disposer) ve bedeni duygu
landıran belirlenmemiş dış nedenlerle bunlar öylesine meydana gelir ki
onun tabiatının yerini, ona karşıt olan ve zihinde (ruhta) onun fikri bulu
namayan bir yeni tabiat alır (önerme 10, bölüm III). Fakat insanın kendi
tabiatının zorunluluğu ile var olması, ya da şeklini değiştirmeye çalışması,
biraz ince düşünüşle (teemmül ile) herkesin anlamasına imkân verdiği
üzere, bir şeyin hiçten var olmasının imkânsız olduğu kadar imkânsızdır.
Önerme XXI
Hiç kimse var olmak, etki yapmak (işlemek) ve yaşamak arzusuna
aynı zamanda sahip olmadan, yani fiil halinde var olmadan, onda üstün
mutluluk, iyi işlemek ve iyi yaşamak arzuları olamaz.
Kanıtlama
Bu önermenin kanıtlaması, veya daha doğrusu asıl şey kendiliğinden
ve arzunun tanımı ile apaçık olarak bilinir. Zira üstün mutlulukta yaşamak,
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
2 1 5
ya da işlemek arzusu (duygulanışların l’inci tanımı) insanın asıl özüdür,
yani (önerme 7, bölüm III) herkesin kendi varlığını korumasına çalıştığı
çaba insanın özüdür. Öyle ise hiç kimsede üstün mutluluk arzuları ola
maz, ta ki vb.
Önerme XXII
Bundan önceki (yani kendi kendisini koruma çabasından önceki) hiç
bir erdem tasarlanamaz.
Kanıtlama
Kendini korumak için çaba bir şeyin asıl özüdür (önerme 7, bölüm
II). Öyle ise eğer bundan, yani bu çabadan önce gelen bir erdem kavra
nabilseydi (tasarlanabilseydi), bir şeyin özü (tanım 8) kendi kendisinden
önce tasarlanacaktı ki bu da saçmadır. Öyle ise, hiçbir erdem tasarlana
maz ki. vb.
Önerme sonucu
Kendi kendisini korumak için çaba, erdemin ilk ve biricik köküdür.
Zira bundan önce gelen başka hiçbir ilke tasarlanamaz (önceki önerme)
ve o olmadan (önerme 21), hiçbir erdem kavranmış (tasarlanmış) değildir.
Önerme XXIII
İnsan upuygun olmayan fikirleri olduğu için bir şeyi yapması gerekti
rilmiş olması bakımından, mutlak olarak erdemle işliyor (hareket ediyor)
denilemez; fakat yalnız bir bilgisi olduğu için, gerektirilmiş olması bakımın
dan erdemle işliyor denilir.
Kanıtlama
Upuygun olmayan fikirleri olduğu için bir şey yapması gerektirilmiş
olması bakımından insan, edilgindir (pasiftir) (önerme 1, bölüm III); yani
yalnız kendi özü ile algılanamadığı, ya da başka deyişle (tanım 8) kendi
erdeminden çıkarılmadığı için, edilgindir (pasiftir). Fakat bir bilgisi olduğu
için bir şey yapması gerektirilmiş olması bakımından o etkindir (aktiftir),
(önerme 1, bölüm III) yani (tanım 2, bölüm III) yalnız kendi özü ile kendi
sini algıladığı, ya da (tanım 8) erdeminden upuygun olarak çıkardığı için
etkindir.
216 ETİKA
Önerme XXIV
Mutlak olarak erdemle işlemek bizde aklın yönetimi altında asıl fayda
lının aranması ilkesine göre varlığını korumak, işlemek ve yaşamaktan
(bu üç şey bir ve aynı şey demektir)
2
başka bir şey değildir.
Kanıtlama
Mutlak olarak erdemle işlemek kendi tabiatının kanunlarına göre iş
lemekten başka (tanım 8) bir şey değildir. Fakat biz yalnız bilmemiz ba
kımından etkiniz (aktifiz) (önerme 3, bölüm III); öyle ise erdemle işlemek
bizde Aklın yönetimine göre işlemek, yaşamak ve varlığı korumaktan
başka bir şey değildir. Ve bu (önerme 22’nin önerme sonucu) asıl fay
dalının aranması ilkesine göredir.
Önerme XXV
Hiç kimse varlığını başka bir şey dolayısıyla korumaya çalışmaz.
Kanıtlama
Her şeyin kendi varlığında sürüp gitmek için yaptığı çaba (önerme 7,
bölüm III) yalnız asıl şeyin özü ile tanımlanmıştır ve başka bir şeyin özün
den değil, verilmiş diye varsayılan yalnız bu şeyin özünden zorunlu olarak
şu sonuç çıkar ki (önerme 6, bölüm III) herkes kendi varlığını korumaya
çalışır. Bu önerme bundan başka, önerme 22’nin önerme sonucu ile apaçık
olarak bilinir. Zira eğer insan kendi varlığını başka bir şey dolayısıyla
korumaya çalışsaydı, bu şey böylece erdemin ilk kökü olurdu (kendiliğin
den bilineceği üzere) ki bu da saçmadır (kastedilen önerme sonucu) öyle
ise kimse çalışmaz, ta ki... vb.
Önerme XXVI
Bizde ilkesi Akıl olan her çabanın bilgiden başka objesi yoktur ve
zihin, Aklı kullanması bakımından, kendisini bilgiye götürenden başka
hiçbir şeyin faydalı olacağına hükmetmez.
Kanıtlama
Kendisini korumak için çaba, olduğu gibi var olması bakımından varo
luşta sürüp gitmek, (önerme 6, bölüm III) ve nasıl verilmiş ise öyle (scolie,
2) Varlığını korumak, işlemek ve yaşamak.
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
21
7
önerme 9, bölüm III) kendi tabiatından zorunla olarak çıkan ve bu etki
leri yapmak için bir kuvvete sahip diye tasarlananın özünden başka bir
şey değildir (önerme 7, bölüm III). Fakat Aklın özü, Ruhumuzun açık ve
seçik olarak bilmesinden ibarettir, (scolie 2, önerme 40, bölüm II) öyle
ise (önerme 40, bölüm II) ilkesi Akıl olan her çabanın bilgiden başka
objesi yoktur. Bundan başka, akıllı varlık olmak üzere Ruhun varlığını
korumaya çalışan bu çaba bilgiden ibaret olduğu için, ki bu kanıtlamanın
bir bölümü ile sabittir, öyle ise tanımak ya da bilmek için bu çaba (önerme
sonucu, önerme 22) erdemin ilk ve biricik köküdür ve biz şeyleri herhangi
bir amaca göre bilmeye çalışmıyoruz (önerme 25); fakat, tersine, Ruh
akıllı olması bakımından, onun için iyi olan bir şeyi ancak kendisini bil
giye götürdüğü için kavrayabilecektir (tasarlayabilecektir).
Önerme XXVII
Gerçekten, bilgiye götürenden ya da ona sahip olmamıza engel olabi
lenden başka kesinlikle iyi ya da kötü olduğunu bildiğimiz bir şey yoktur.
Kanıtlama
Akıllı olması bakımından Ruhun, bilgiden başka hiçbir şeye karşı iştahı
yoktur ve bilgiye götürenden başka hiçbir şeyin kendisine faydalı olduğuna
hükmetmez (önceki önerme). Fakat Ruhun ancak upuygun fikirleri olması
bakımından ya da akıllı olması bakımından (scolie 2, önerme 40, bölüm
II, aynı anlama gelmek üzere) şeyler konusunda kesin bilgisi vardır. Öyle
ise, gerçekten bilgiye götürenden başka bizim için kesinlikle iyi olduğu
nu bildiğimiz hiçbir şey yoktur; ve tersine, bilgisine sahip olmadığımız
şeye engel olandan başka kötü olduğunu bildiğimiz bir şey de yoktur.
Önerme XXVIII
Ruhun üstün iyiliği Tanrı bilgisidir ve Ruhun üstün erdemi Tanrıyı
bilmektir.
Kanıtlama
Ruhun tanıyabileceği üstün obje, yani (tanım 6, bölüm I) o olmadan
(önerme 15, bölüm I) hiçbir şey var olmayacak ve tasarlanamayacak olan
mutlak surette sonsuz varlık, Tanrıdır; bundan dolayı (önerme 26 ve 27)
Ruha üstün surette faydalı olan şey, ya da onun yüce iyiliği (tanım I)
2 1 8
ETİKA
Tanrı bilgisidir. Bundan başka, Ruh yalnız bildiği için (önerme 1 ve 3,
bölüm III) ve yine yalnız (önerme 23) mutlak olarak erdemle bir şey
yaptığı söylenebildiği için etkindir (aktiftir). Ruhun mutlak erdemi öyle
ise bilmedir. Fakat Ruhun tanıyabileceği yüce obje (önce de göstermiş
olduğumuz gibi) Tanrıdır; öyle ise Ruhun yüce erdemi Tanrıyı açıkça
kavramak ya da bilmektir.
Önerme XXIX
Tabiatı bizim tabiatımızdan büsbütün farklı olan herhangi tekil bir
şey, bizim işleme (etkinlik) gücümüzü ne tamamlayabilir ne eksiltebilir
ve mutlak olarak söylenirse, hiçbir şey, bizimle ortak bir yönü yoksa,
bizim için ne iyi ne kötü olamaz.
Kanıtlama
Kendisiyle herhangi tekil bir şey ve bunun sonucu olarak (önerme
10, bölüm II’nin önerme sonucu) insanı var kılan ve bir eser meydana
getiren güç, ancak tabiat insan tabiatını kavramaya elverişli aynı sıfat
(attribut) ile bilinmesi gereken başka bir tekil şeyle gerektirilebilir (önerme
28, bölüm II). Bizim işleme gücümüz, gerektirilebilir ve bunun sonucu
olarak bizimle arasında ortak bir yön bulunan başka bir tekil şeyin gücü
ile artırılabilir ya da eksiltilebilir. Yoksa tabiatı bizim tabiatımızdan büs
bütün farklı olan bir şeyin gücü ile artırılamaz ve eksiltilemez ve madem
ki sevinç ve kederin nedeni olan (önerme 8) yani (scolie, önerme 11,
bölüm III) bizim işleme gücümüzü tamamlayan ya da azaltan, artıran ya
da eksilten şeye biz iyi ya da kötü diyoruz, tabiatı bizim tabiatımızdan
büsbütün farklı olan bir şey bizim için ne iyi ne kötü olabilir.
Önerme XXX
Hiçbir şey bizim tabiatımızla ortak bir yönü bulunmasından dolayı
kötü olamaz. Fakat bizim için kötü olduğu için de bize karşıttır.
Kanıtlama
Kederin nedeni olan şeye (önerme 8) yani (kederin tanımı, önerme
11, bölüm III, scolie’si) işleme gücümüzü azaltan ya da indiren şeye kötü
deriz. Öyle ise eğer bir şey bizimle ortak bir yönü bulunmasından dolayı
bizim için kötü ise, bu şey bizimle ortak olan yönünü azaltabilecek ya da
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
21
9
indirecektir ki (önerme 4, bölüm III) bu da saçmadır. Hiçbir şey öyle ise,
bizimle ortak bir yönü olduğundan dolayı bizim için kötü olamaz. Fakat
tersine, kötü olduğu nispette, yani (daha önce göstermiş olduğumuz gibi)
işleme gücümüzü azaltıp eksiltebildiği ölçüde, bize karşıttır.
Önerme XXXI
Bir şey bizim tabiatımızla uyuştuğu için, zorunlu olarak iyidir.
Kanıtlama
Bir şey bizim tabiatımızla uyuşması bakımından, kötü olamaz (önceki
önerme), öyle ise o zorunlu olarak ya iyi ya ilgisiz olacaktır. Bu ikinci hal
var olduğuna göre, yani onun ne iyi ne kötü olduğuna göre, öyle ise (tanım
1), tabiatımızın korunmasına yarayan hiçbir şey kendi tabiatından doğma
yacaktır, yani (hipotez gereğince) asıl şeyin tabiatının korunmasına yarayan
hiçbir şey doğmayacaktır; fakat bu da saçmadır (önerme 6, bölüm III);
öyle ise o tabiatımızla uyuşması bakımından zorunlu olarak iyi olacaktır.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, bir şey tabiatımızla ne kadar uyuşuyorsa,
bize o kadar faydalıdır, ya da o en iyidir; ve buna karşı, bir şey tabiatımız
la ne kadar iyi uyuşuyorsa bizim için o kadar faydalıdır, zira tabiatımızla
uyuşmaması bakımından, ondan zorunlu olarak farklı ya da ona karşıt
olacaktır; eğer farklı ise, o zaman ne iyi ne kötü olamayacaktır (önerme
29) bir şey tabiatımıza karşıt ise, o halde bizim tabiatımızla uyuşan tabiata
karşı olacak, yani (önceki önerme) iyiye karşıt ya da kötü olacaktır. Öyle
ise bir şey ancak tabiatımızla uyuşması bakımından iyi olacak ve bunun
sonucu olarak bir şey tabiatımızla ne kadar uyuşuyorsa o kadar faydalıdır.
Ve buna karşılık tabiatımızla ne kadar uyuşmuyorsa o kadar zararlıdır.
Önerme XXXII
insanlar edilgilere (pasif hallere) boyun eğdikleri ölçüde onların tabiat
ça uyuştukları söylenemez.
Kanıtlama
Şeylerin tabiatça uyuştukları söylendiği zaman, bundan dolayı onların
güçsüzlük ya da olumsuzluk ( négation) bakımından değil, güç bakımından
220 ETİKA
uyuştukları anlaşılır (önerme 7, bölüm III) ve bunun sonucu olarak (öner
me 3, bölüm III’ün scolie’si) onlar edilgi (pasif haller) bakımından anlaşıl
maz; öyle ise insanların edilgilere boyun eğmeleri bakımından, onların
tabiatça uyuştukları söylenemez.
Scolie
Bu şey kendiliğinden apaçık görünüyor; gerçi ak ve karadan yalnız ne
birisi ne ötekinin kırmızı olmaları bakımından birbiriyle uyuştuklarını
söyleyen kimse, mutlak olarak akla karanın hiçbir hususta uyuşmadıklarını
kabul eder. Nitekim aynı suretle, taşla insandan her ikisinin yalnız sonlu,
güçsüz olmaları ya da tabiatlarının zorunluluğu ile var olmaları, ya da en
sonra dış nedenlere ait gücün belirsizce (indéfiniment) onları aşmış olma
sı bakımından uyuştuklarını söylemek, genel olarak taş ve insanın hiçbir
şeyde uyuşmadıklarını kabul etmek demektir; yalnızca olumsuzlukta uyu
şan şeyler, gerçekte hiçbir suretle uyuşmazlar.
Önerme XXXIII
İnsanlar, edilgiler (pasif haller) olan duygulanışların hükmü altında
bulunmak bakımından tabiatça birbirlerinden farklı olabilirler; ve bun
dan dolayı aynı insan değişik ve kararsızdır.
Kanıtlama
Duygulanışların tabiatı ya da özü yalnız bizim özümüz ya da tabiatı
mızla açıklanamaz (tanım 1 ve 2, bölüm III) ; fakat o güç ile tanımlanma
lıdır; yani (önerme 7, bölüm III) bizim tabiatımızla karşılaştırılan dış ne
denlerin tabiatı ile tanımlanmalıdır; bundan dolayı her duygulanışın ne
kadar türü varsa onlarla duygulanan o kadar obje vardır (önerme 56,
bölüm III) ve insanlar tek ve aynı obje ile çeşitli tarzlarda duygulanmış
lardır (önerme 51, bölüm III) ve bu ne derecede gerçekleşirse onlar ta
biatça o kadar farklıdırlar; en sonra böylece (aynı önerme 51, bölüm III)
tek ve aynı şey aynı objeye karşı çeşitli tarzlarda duygulanmıştır ve o
derecede değişiktir.
Önerme XXXIV
İnsanlar, edilgili olan duygulanışların hükmü altında bulunmaları bakı
mından birbirlerine karşıt olabilirler.
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
2 2 1
Kanıtlama
Bir insan, diyelim ki Pierre, Paul’ün kederlenmesinin nedeni olabilir,
çünkü onda Paul’ün kendisine karşı kin beslediği bir şeye benzer bir şey
vardır (önerme 16, bölüm III) ya da çünkü Paul’ün sevdiği bir şey yalnız
Pierre’de bulunmaktadır (önerme 32, bölüm III, scolie’si ile birlikte); ya
da bu başka nedenlerden dolayıdır (başlıca, önerme 55, bölüm III, scolie’si
ne bakınız); böylece (duygulanışların 7’nci tanımı) Paul’ün Pierre’e karşı
kini olabilecek; ve bunun sonucu olarak kolaylıkla (önerme 40, bölüm
III, scolie’si ile birlikte) Pierre’in de buna karşı Paul’a kini olarak ve böylece
(önerme 39, bölüm III) onlar birbirlerine kötülük yapmaya çalışabilecek
ler, yani (önerme 30) birbirlerine karşıt olabileceklerdir. Fakat bir keder
duygulanışı daima bir edilgidir (pasif haldir) (önerme 59, bölüm III); öyle
ise insanlar edilgiler olan duygulanışların hükmü altında bulunmaları bakı
mından, birbirlerine karşıttırlar.
Scolie
Paul’ün Pierre’e karşı kin besleyeceğini, çünkü kendisinin de sevdiği
şeye Pierre’in sahip bulunduğunu söyledik; buradan, önce şu sonuç çıkar
ki, bu iki adam aynı objeyi sevdikleri için birbirlerine zarar vermezler ve
bunun sonucu olarak onlar tabiatça uyuşurlar; ve bu eğer doğru ise, 30 ve
31 önermeleri o zaman yanlıştır. Eğer bununla birlikte bu kanıtı doğru (âdil)
bir terazide tartmak istersek göreceğiz ki bütün bunlar tastamam uyuşmak
tadır. Bu iki adam tabiatça uyuşmak bakımından birbirlerine karşı ıstırap
(elem) konusu değildirler, yani her ikisi de aynı objeyi ancak birbirlerinden
farklı olmaları bakımından severler. Gerçi her ikisinin de aynı objeyi sevme
leri bakımından, birinin ve ötekinin sevgisi bununla beslenmiştir (önerme
31, bölüm III) yani (duygulanışların 6’ncı tanımı) birinin ve ötekinin sevinci
bu suretle beslenmiştir. Aynı objeyi sevmeleri ve tabiatça uyuşmaları bakı
mından birbirlerine karşı zarar (elem) konusu olmalarına sebep yoktur;
onları birbirlerine karşı zarar (elem) konusu kılan şey, söylediğim gibi, ara
larında varsayılan tabiat farkından başka hiçbir neden olamaz. Biz vakaa
Pierre’in kendisinde fiilde (aktüel olarak) var olan sevilmiş bir şey hakkın
da fikri olduğunu, Paul’ün ise, tersine, aktüel olarak (fiilde) kaybolmuş bir
sevilen şey hakkında fikri bulunduğunu varsayıyoruz. Böylece birisi kederle
duygulandığı sırada öteki neşeyle duygulanabilir ve bu nispette onlar bir
birlerine karşıt olabilirler. Bundan dolayı, kolayca gösterebiliriz ki başka
2 2 2 ETİKA
kin nedenleri yalnız insanların tabiatça birbirlerinden farklı olmalarına
bağlı olup, üzerinde fikirce uyuştukları konulara bağlı değildir.
Önerme XXXV
İnsanlar yalnız Akıl düsturuna göre yaşadıkları için birbirleriyle daima
tabiatça zorunlu olarak uyuşurlar.
Kanıtlama
İnsanlar edilgili olarak duygulanışların hükmü altında bulunmaları
bakımından, birbirlerinden tabiatça farklı (önerme 33) ve birbirlerine
karşıt olabilirler (önceki önerme). Fakat insanlara yalnız Akıl düsturuna
göre yaşadıkları için, (önerme 3, bölüm III) etkin (aktif) denilmiştir ve
böylece insan tabiatından çıkan her şey, akıl ile tanımlanmış olması
bakımından, kendi yakın nedeni ile tanımladığı gibi, yalnız insan tabiatı
ile tanınmalıdır (tanım 2, bölüm III). Fakat herkes kendi tabiatının kanun
larıyla iyi olduğuna hükmettiği şeye karşı iştah duyduğu ve kötü olduğu
na hükmettiği şeyden uzaklaşmaya çalıştığı için (önerme 19); ayrıca Aklın
emriyle iyi ya da kötü olduğuna hükmettiğimiz şey, zorunlu olarak iyi ya
da kötü olduğu için (önerme 41, bölüm III), insanlar yalnız Aklın düstu
runa göre yaşadıkları için ve bundan dolayı her insana göre zorunlu ola
rak iyi olan şeyi, yani (önerme sonucu, önerme 31) her insanın tabiatı ile
uyuşan şeyi yaparlar; öyle ise insanlar zorunlu olarak her zaman Akıl
düsturuna göre yaşamaları bakımından birbirleriyle uyuşurlar.
Önerme Sonucu I
İnsana, tabiatta Akıl düsturuna göre yaşayan bir insandan daha faydalı
hiçbir tekil şey yoktur. Zira bir insana en faydalı olan şey onun tabiatı ile
uyuşan şeydir (önerme sonucu, önerme 31) yani (kendiliğinden bilindiği
üzere) bu, insandır. Fakat insan yalnız Akıl düsturuna göre yaşadığı zaman,
mutlak olarak özünün kanunlarına göre yaşar (tanım 2, bölüm III) ve
yalnız bu nispette başka bir insanın tabiatı ile daima zorunlu olarak uyuşur
(önceki önerme); öyle ise tekil şeyler arasında insana insandan daha fay
dalı bir şey yoktur.
Önerme Sonucu II
Her insan kendisine faydalı olan şeyi en fazla aradığı zaman, insanlar
birbirlerine çok faydalı olurlar. Zira, herkes kendisine faydalı olanı ne kadar
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
2 2 3
çok ararsa ve kendi kendisini korumaya ne kadar çalışırsa o kadar erdeme
sahip olur (önerme 20) ya da aynı anlama gelmek üzere (tanım 8) Tabiat
kanunlarına göre işlemek için yani (önerme 3, bölüm III) Akıl düsturuna
göre yaşamak için sahip olduğu güç o kadar büyüktür. Fakat, insanlar Akıl
düsturuna göre yaşadıkları zaman (önceki önerme) birbirleriyle tabiatça
en çok uyuşurlar. Öyle ise (önceki önerme) herkes kendi kendisine faydalı
olanı en çok aradığı zaman, insanlar birbirlerine karşı en faydalı olurlar.
Scolie
Göstermiş olduğumuz şeyi, tecrübe her gün o kadar tanıklarıyla (te
Dostları ilə paylaş: |