Türkçesi: Hilmi Ziya Ülken



Yüklə 1,19 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə39/119
tarix17.05.2022
ölçüsü1,19 Mb.
#58305
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   119
Etika - Spinoza

vaniteux’ye
 daha uygundur.


236 ETİKA
Önerme L
Acıma,  Akıl  düsturuna  göre  yaşayan  bir  insanda,  kendi  başına  kötü 
ve faydasızdır.
Kanıtlama
Acıma,  gerçi,  (duygulanışların  18’inci  tanımı),  bir  Kederdir;  bundan 
dolayı, kendi başına kötüdür. Ondan meydana gelen iyilik için, yani ken­
disi hakkında acıma duyduğumuz kimseyi sefaletinden kurtarmaya çalış­
tığımız  için  (önerme  27,  bölüm  III’ün  üçüncü  önerme  sonucu),  onu  biz 
yalnız Aklın emri ile yapmak istiyoruz (önerme 37) ve yalnız iyi olduğunu 
kesinlikle  bildiğimiz  bir  şeyi  Aklın  emri  ile  yapabiliriz  (önerme  27);  acı­
ma öyle ise Aklın düsturuna göre yaşayan bir insanda kendi başına kötüdür 
ve faydasızdır.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, Aklın emrine göre yaşayan bir kimse gücü 
yettiği kadar acıma duymamaya çalışır.
Scolie
Her  şeyin  doğru  olarak  tanrısal  tabiatın  zorunluluğundan  çıktığını 
bilen  ve  Tabiatın  ezeli  kanunları  ve  kurallarına  göre  bu  sonuca  ulaşan 
kimse, şüphesiz Kin, Alay etme, ya da Küçümsemeyi hak eden hiçbir şey 
bulmayacak ve hiç kimse için acıma duymayacaktır: fakat insani erdemin 
elverdiği  kadar,  denildiği  gibi,  iyilik  yapmaya,  sevinç  içinde  bulunmaya 
çalışacaktır. Buna şu noktayı da katmalı ki, kolayca acıma duygusu duyan 
ve başkasının gözyaşları ve sefaletinden üzülen kimse, çoğu kere, sonra­
dan pişman olacağı şeyler yapar; Bir yandan gerçi kesinlikle iyi olduğunu 
bilmemiz gereken bir duygulanışla hiçbir şey yapmıyoruz, öte yandan sahte 
gözyaşlarından kolayca aldanmış bulunuyoruz. Ve ben burada açıkça, Akıl 
düsturuna  göre  yaşayan  insandan  söz  ediyorum.  Başkalarının  yardımına 
koşmak  için  ne  Akılla  ne  acıma  ile  hareket  etmeyen  kimseye
5
,  doğrusu, 
insanca davranmayan (inhumain) kimse denir, zira (önerme 27, bölüm III), 
o hiç de insana benzer görünmüyor.
5)Türkçe’de iki olumsuz yan yana gelince onları ifade eden olumsuz, olumlu şekilde yazılırsa 
da, yaygın yanlışlığa uyuyoruz.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 2 3 7
Önerme LI
İyi  gözle  bakmak  (Faveur)
6
  Akla  aykırı  değildir,  onunla  uyuşabilir  ve 
ondan doğabilir.
Kanıtlama
İyi  gözle  bakmak  gerçi,  başkasına iyilik  yapan kimseye karşı sevgidir 
(duygulanışların  19’uncu  tanımı);  öyle  ise,  o  işleme  ve  etkinlik  demek 
olduğuna  göre,  Ruha  (önerme  59,  bölüm  III),  yani  (önerme  3,  bölüm  III) 
bilmesi bakımından Ruha nispet edilebilir, bundan dolayı Akılla uyuşur.
Başka Kanıtlama
Aklın düsturuna göre yaşayan kimse, kendisi için istediği şeyi başkası 
için  de  ister  (önerme  37);  öyle  ise  bundan  dolayı  bir  kimsenin  başkasına 
iyilik yaptığını görmesi, kendisinin iyilik yapmak için çabasını tamamla­
mıştır,  yani  (önerme  11,  bölüm  III’ün  scolie’si),  o  sevinç  duyacaktır  ve 
bu  hipotez  gereğince,  başkasına  iyilik  yapan  kimsenin  fikri  ile  birlikte 
meydana gelir; bundan dolayı da onu iyi gözle karşılar.
Scolie
Tanımlamış olduğumuz tarzda haksızlık -ya da kötü davranma- (duy­
gulanışların  20’nci  tanımı),  zorunlu  olarak  kötüdür  (önerme  42).  Bu­
nunla birlikte, göstermemiz gerekir ki, eğer üstün bir otorite Sitede barışı 
sağlamak amacı ile bir başkasına haksızlık yapan bir siteliyi cezalandırırsa, 
onun  bu  otorite  tarafından  haksızlığa  uğradığını  söylemek  istemiyorum. 
Çünkü  bu  otorite  onu  mahvetme  kini  ile  güdülmüş  değildir.  Cezalandı­
rılmasında yalnız ahlaktan ibaret bir güdü (mobile) vardır.
Önerme LII
İç  rahatlığının  (huzurunun)  kökü  Akıl  olabilir  ve  yalnız  kökü  Akıl­
dan gelen iç rahatlığı mümkün olan durumların en büyüğüdür.
Kanıtlama
İç  rahatlığı,  insanın  kendi  etki  gücünü  göz  önüne  almasından  doğan 
bir Sevinçtir (duygulanışların tanımı 25). Fakat insanın hakiki işleme
6) Bu kelimeye iyi görme de dedik.


238 ETİKA
gücü  veya  erdemi  asıl  Akıldır  (önerme  3,  bölüm  III),  ki  insan  orada  açık 
ve  seçik  olarak  düşünür  (önerme  40  ve  43,  bölüm  III),  iç  rahatlığı  veya 
huzuru öyle ise kökünü Akılda bulur. Bundan başka, insan kendi kendisini 
açık  ve  seçik olarak,  yani  upuygun olarak  gördüğü  halde, her şeyi ancak 
asıl kendi işleme gücünden (tanım 2, bölüm III), yani kendi tanıma gücün­
den  çıkan  şey  olarak  kavrar  (önerme  3,  bölüm  III);  öyle  ise  yalnız  bu 
düşünce ile orada, olabildiği kadar en büyük memnunluk hali doğar.
Scolie
İç  huzuru  gerçekte  umudumuzun  yüce  konusudur.  Hiç  kimse,  vakaa 
(önerme 25), herhangi bir amaca göre kendi varlığını korumak için çaba­
lamaz ve madem ki bu memnunluk gittikçe daha çok övmelerle beslenmiş 
ve  kuvvetlendirilmiş  (önerme  53,  bölüm  II'nin  önerme  sonucu)  ve  tersi­
ne  (önerme  53,  bölüm  III'ün  ve  önerme  sonucu),  yermelerle  gitgide  daha 
çok  bulandırılmıştır,  öyle  ise  biz  başa  baş  şan  ve  ün  peşinde  koşarız  ve 
utanılacak bir hayata güçlükle katlanabiliriz.
Önerme LIII
Alçalmak  (humilité)  bir  erdem  değildir,  yani  onun  kökü  Akıldan  gel­
mez.
Kanıtlama
Alçalmak,  insanın  kendi  güçsüzlüğünü  göz  önüne  almasından  doğan 
bir  Kederdir  (duygulanışların  26’ncı  tanımı);  halbuki  insanın  kendisini 
ne derecede doğru Akılla bilirse o kadar kendi özüne, yani kendi gücüne 
(önerme  7,  bölüm  III)  ait  açık  bir  fikre  sahip  olduğu  varsayılmıştır.  Öyle 
ise insan, kendisini düşündüğü  sırada kendisindeki bir güçsüzlüğü kav­
rıyorsa,  bu  hal  kendi  kendisini  bilmesinden  ileri  gelmez.  Fakat,  (önerme 
55,  bölüm  III)  kendisinin  etkinlik  gücünün  azalmış  olmasından  ileri  ge­
lir.  Eğer  bir  insanın  kendisinden  daha  güçlü  bir  şey  bildiği  için  kendi 
güçsüzlüğünü  düşündüğü  ve  bu  bilgi  ile  kendi  etki  gücünü  sınırladığı 
varsayılıyorsa, o zaman bu adamın kendi kendisini açık olarak bilmesin­
den,  yani  (önerme  26)  kendi  gücünün  tamamlandığından  başka  hiçbir 
şey düşünmeyiz. Bunun için alçalmanın, ya da bir insanın kendi güçsüz­
lüğünü düşünmesinden doğan Kederin kökü doğru bir düşünceden, yani 
Akıldan gelmez ve o bir erdem değil, bir edilgi, bir pasif haldir.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
239
Önerme LIV
Pişmanlık  bir erdem  değildir, yani onun kökü Akıldan gelmez; fakat, 
yaptığından pişman olan kimse, iki defa bahtsız ve güçsüzdür.
Kanıtlama
Bu  önermenin  birinci  bölümü  önceki  önerme  ile  kanıtlanır.  İkinci 
bölümü yalnız pişmanlığın tanımı ile apaçık olarak görülür (duygulanış­
ların  27’nci  tanımı),  çünkü  insan  kendisini  ilk  önce  kötü  bir  Arzu  ta­
rafından, sonra da Keder tarafından yenilmeye bırakır.
Scolie
İnsanlar,  Aklın  emrine  uygun  olarak  pek  az  yaşadıkları  için,  şu  iki 
duygulanış yani Alçalma ve Pişmanlık ve bunlardan başka Umut ve Korku 
zararlı  olmadan  çok  faydalı  olur;  öyle  ise  eğer  bir  kusur  işlenecekse,  o 
daha  çok  bu  anlamda  olmalıdır.  Eğer  vakaa  içten  güçsüz  olan  insanların 
hepsi  aynı  derecede  gururlu  iseler,  hiçbir  şeyden  utanmıyorlarsa,  hiçbir 
şeyden korkmuyorlarsa, nasıl olup da bir araya geliyorlar ve disipline bağlı 
bir halde yaşayabiliyorlar. Halk yığını korkusuz olduğu zaman korkunçtur; 
öyle ise peygamberlerin neden dolayı bazı kimselerin faydasını değil, or­
tak  faydayı  göz  önüne  alarak  Alçalma,  alçakgönüllülük,  Pişmanlık  ve 
Saygıyı  bu kadar çok övdükleri ve bunlara ait öğütler verdiklerini görüp 
şaşmamalıdır.  Gerçekten,  bu  duygulanışlara  bağlı  olanlar  başkalarından 
daha kolay Aklın düsturuna göre yaşamaya, yani hür olmaya ve mutlula­
rın hayatından faydalanmaya götürülebilirler.
Önerme LV
Gururun veya kendini aşağı görmenin en yüksek derecesi, kendi hak­
kında en tam bilgisizliktir.
Kanıtlama
Bu nokta duygulanışların 28’inci tanımı ile apaçık olarak görülüyor.
Önerme LVI
Gurur  ya  da  kendini  aşağı  görmenin  en  yüksek  derecesi  en  büyük  iç 
güçsüzlüğünü gösterir.


240 ETİKA
Kanıtlama
Erdemin birinci ilkesi kendi varlığını korumaktır: önerme 22’nin öner­
me  sonucu.  Ve  bu  Aklın  düsturuna  göre  olur  (önerme  24),  öyle  ise  her 
kim kendi kendisini bilmezse, bütün erdemlerin ilkesini ve bunun sonu­
cu olarak bütün erdemleri de bilmez. Bundan başka, erdeme göre işlemek, 
etki yapmak Aklın düsturuna göre işlemekten başka bir şey değildir (öner­
me  24)  ve  her  kim  Aklın  düsturuna  göre  işlerse,  zorunlu  olarak  Aklın 
düsturuna  göre  işlediğini  bilmelidir,  (önerme  43,  bölüm  II)  öyle  ise,  her 
kim kendi kendisini en çok bilmiyorsa ve bunun sonucu olarak, gösterdi­
ğimiz gibi, bütün erdemleri de en çok bilmiyorsa, erdemle en az işler, en 
az  etki  yapar,  yani  8’inci  tanımda  apaçık  görüleceği  üzere,  iç  hayatında 
en çok kendini aşağı görmenin en yüksek derecesi iç hayatının en büyük 
güçsüzlüğünü gösterir.
Önerme Sonucu
Buradan apaçık  olarak  şu  sonuç  çıkar ki,  gururlu kimselerle kendile­
rini aşağı görenler duygulanışlara çok bağlıdırlar.
Scolie
Kendini  aşağı görme  gururdan daha  kolay  düzeltilebilir; gurur  vakaa 
bir  Sevinç  duygulanışı  olduğu  halde,  birincisi  bir  Keder  duygulanışıdır; 
ikincisi öyle ise birinciden daha kuvvetlidir (önerme 18).
Önerme LVII
Gururlu kimse dalkavuklar veya yüze gülücülerin hazır bulunmasın­
dan hoşlanır ve yüksek gönüllülerin hazır bulunmasından nefret eder.
Kanıtlama
Gurur, insanın kendi kendisine gerçekte olduğundan üstün değer ver­
mesinden  doğan  bir  Sevinçtir  (duygulanışların  28  ve  6’ncı  tanımı)  ve 
gururlu kimse gücü yettiği kadar bu sanıyı beslemeye çalışacaktır (öner­
me 13, bölüm III’ün scolie’si); öyle ise o dalkavukların veya yüze gülücü­
lerin  hazır  bulunmasından  hoşlanır.  -Bu  noktalar  pek  çok  bilindiği  için 
onları  burada  tanımlamaya  kalkmadım-;  ve  tersine,  ona  hak  ettiği  kadar 
değer veren yüksek gönüllü insanların hazır bulunuşundan kaçar.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
241
Scolie
Burada Gururun bütün kötülüklerini sayıp dökmek fazla uzun olacak­
tır, çünkü gururlu kimseler bütün duygulanışlarına bağlıdırlar da, yalnız 
Sevgi ve Acıma duygulanışlarına bağlı değildirler. Bununla birlikte, söyle­
meden geçmemelidir ki başkalarına layık olduğundan az değer veren kim­
seye gururlu denir ve bu bakımdan Gurur bir kimsenin kendisini başkala­
rından üstün zannetmesine sebep olan yanlış sanıdan doğmuş Sevinç ola­
rak tanımlanabilir ve bu gururun zıddı olan kendini aşağı görmek bir kim­
senin kendini başkalarından aşağı zannetmesine sebep olan yanlış sanıdan 
doğmuş keder olarak tanımlanabilir. Bu ortaya konunca, biz gururlu kim­
senin  ister  istemez  hasetçi  olduğunu,  (önerme  55,  bölüm  III’ün  scolie’si) 
ve  Kininin  başa  baş  erdemlerinden  dolayı  en  çok  övülen  kimselere  çev­
rildiğini, onlara karşı kininin sevgi veya iyilik yapma duygusu (bienfait) ile 
kolay  kolay  yenilenmediğini  (önerme  41,  bölüm  III’ün  scolie’si)  ve  onun 
yalnızca en çok hatır alanlar ve kendisine hoş görünenlerle birlikte bulun­
madan memnun olduğunu kolayca tasarlarız.
Her ne kadar Kendini aşağı görme Gurura karşıt ise de, kendini aşağı 
gören  kimse  bununla  birlikte,  gururlu  kimseye  çok  yakındır.  Gerçekten, 
madem  ki  onun  kederi  başkalarının  gücü  ya  da  erdemi  yüzünden  kendi 
güçsüzlüğü  hakkında  hüküm  vermesinden  ileri  geliyor,  eğer  onun  hayal 
gücü başkalarının düşüklüklerini göz önüne almakla uğraşırsa bu güçsüz­
lük hafifleyecek, yani o kimse sevinecektir. “Felaketlerine arkadaş bulma­
ları  bahtsızlar  için  bir  tesellidir”,  şeklindeki  atasözü  buradan  ileri  gelir. 
Tersine,  insan  kendisini  başkalarından  aşağı  gördükçe  daha  çok  keder­
lenecektir;  kendini  aşağı  görenlerden  daha  çok  hasede  meyleden  kimse 
olmaması  da  bundan  ileri  gelir.  Onlar  herkesten  fazla  başka  insanların 
ne  yaptığı  ile  uğraşırlar  ve  bu  hal  başkalarının  kusurlarını  düzeltmeden 
ziyade  onları  sansür  etmek  içindir;  onlar  yalnız  kendini  aşağı  görmeyi 
överler ve kendilerini aşağı görür gibi görünecek tarzda bu alçalmalarıyla 
övünürler.  Bütün  bu  sonuçlamalar  bir  üçgenin  iç  açıları  toplamının  iki 
kareye eşit olduğunun zorunlu olduğu kadar zorunlu olarak bu duygula­
nıştan  çıkar;  ve  daha  önce  söyledim  ki,  ben  yalnız  insanın  faydasını  göz 
önüne almam bakımından bu duygulanışlara ve onlara benzeyenlere kötü 
duygulanışlar  diyorum, bununla  birlikte  Tabiat  kanunları bir parçası in­
san  olan  Tabiatın  ortak  düzenine  aittir.  Burada  insanların  düşüklüklerini 
ve onlar tarafından yapılmış saçmalıkları izah etmek istediğimi kimsenin


242 ETİKA
zannetmemesini, şeylerin tabiatı ve özelliklerini kanıtlamaya çalışmadığımı 
sırası gelmişken söylemek isterim.
Gerçekten üçüncü bölümün önsözünde söylemiş olduğum gibi, insan­
ların duygulanışları ve onların özelliklerini başka tabii şeylerle aynı tarz­
da göz önüne alıyorum. Ve şüphesiz insanların duygulanışları da tabiatın 
gücünü gösterir, vakaa, insan ve onun sanatı bizi hayrete düşüren, düşün­
mekten hoşlandığımız başka şeylerden daha az bu gücü göstermez. Fakat 
duygulanışları  tetkik  ederken  insanlara  faydalı  olan  şeylerle  onlara  zarar 
verenleri göstermede devam ediyorum.
Önerme LVIII
Şan ve ün (Gloire) akla karşıt değildir, kökü ondan gelebilir.
Kanıtlama
Bu  cihet  duygulanışların  30’uncu  tanımı  ve  37’nci  önermenin  l’inci 
scolie’sindeki namuslu adamın tanımı ile apaçık görülüyor.
Scolie
Boşuna ün ve şan denen şey yalnızca halkın sanısı ile beslenen kendin­
den  memnun  olmadır.
7
  Bu  sanı  ortadan  kalkınca,  asıl  memnun  olma  da, 
yani  (önerme  52’nin  scolie’si)  herkesçe  sevilmeden  ibaret  yüce  iyilik  de 
kaybolur; şan ve ünü yalnız halkın sanısından çıkaran kimsenin her günkü 
korku  ile  kıvranarak  kendi  şöhretini  korumak  için  çabalaması,  kendini 
zorlaması ve kendine kötülük yapması bundan ileri gelir. Halk, gerçekten, 
değişik ve kararsızdır. Bundan dolayı da şöhret eğer iyi yerleşmiş değilse, 
hemen  kaybolur;  daha  çok,  bütün  insanlar  halkın  alkışını  hile  ile  kazan­
mak  istediği  için,  herkes  başkasının  şöhretini  azaltmaya  can  atar.  Bun­
dan  dolayı, yüce iyilik diye değerlendirilen şey için bir savaş söz konusu 
olunca,  insanlar  arasında  birbirlerini  aşağı  görmek  ve  alçaltmak  için  çok 
şiddetli  bir  arzu  doğar  ve  sonra  zaferi  kazanan  kendi  kendisine  yararlı 
olmaktan  çok  başkasına  zarar  verdiği  için  övünür.  Bu  övünme  veya  bu 
memnunluk hakikaten boş gururdur (vanité), zira o hiçbir şey değildir.
Utanma için gösterilmesi gereken şey acıma ve pişmanlık için söylemiş 
olduğumuz şeylerden kolayca çıkar. Yalnız şu noktayı da katarım ki, acıma
7) Buna iç rahatlığı ve huzuru da diyoruz.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
243
gibi  utanma  da  bir  erdem  değildir,  bununla  birlikte  utançtan  kızaran 
insanda namuslu olarak yaşama arzusunu işaret ettiği için, utanma iyidir; 
nitekim  ıstırap,  insanın  yaralanan  tarafının  henüz  bozulmamış  olduğunu 
göstermesi bakımından iyidir. Öyle ise gerçekte, yaptığından dolayı uta­
nan insanın hali kederli ise de, bununla birlikte namuslu olarak yaşamak 
için hiçbir arzusu olmayan utanmaza göre daha yetkindir.
Sevinç ve Keder duygulanışları için yapmaya karar verdiğim gözlemler 
bunlardır. Arzular için, iyi veya kötü duygulanışlardan doğmuş olmalarına 
göre iyi veya kötüdürler. Fakat hepsi, bizde pasif haller olan duygulanışlar­
dan  doğmuş  olmaları  bakımından,  kördürler:  (önerme  44’ün  scolie’sinde 
söylemiş  olduğum  şeylerden  kolayca  çıkacağı  üzere)  ve  eğer  insanların 
yalnız Aklın düsturuna göre yaşamaları sağlanmış olsaydı, kısaca göstere­
ceğim gibi, onlar için kullanılmazlardı.
Önerme LIX
Akıl, pasif halden, edilgiden ibaret olan duygulanışın bizi gerektirdiği 
bütün aktif hallerde, etkilerde bu duygulanış olmadan bizi gerektirebilir.
Kanıtlama
Akılla etki yapmak, işlemek (önerme 3, tanım 2, bölüm III), yalnız kendi 
başına  göz  önüne  alınan  tabiatımızın  zorunluluğundan  çıkan  bu  etkileri 
yapmaktan başka bir şey değildir. Fakat keder, bu işleme gücünü azaltma 
ya da indirmesi bakımından kötüdür; öyle ise biz eğer akılla güdülmüş olsa 
idik yapamayacağımız hiçbir etki de bu davranışla gerektirilmiş olamazdı. 
Bundan başka, sevinç insanın  etkiye  elverişli olmasına engel  oluşu bakı­
mından kötüdür (önerme 43 ve 44) öyle ise, akılla güdülmüş ve yöneltilmiş 
olsaydık  yapamayacağımız  hiçbir  etki  de  onunla  gerektirilmiş  olamazdı. 
En sonra, sevincin iyi olması bakımından, o akılla uyuşur, çünkü o insanın 
işleme  gücünün  artmış,  ya  da  tamamlanmış  olmasıyla  kaimdir;  ve  ancak 
insanın işleme gücü kendi kendisini ve kendi etkilerini upuygun tasarlaya­
cak  derecede  çoğalmış  olmaması  bakımından  o  bir  edilgidir,  pasif  haldir 
(önerme  3,  bölüm  III,  scolie’si  ile  birlikte).  Eğer  sevinç  duyan  bir  insan 
kendisini ve kendi etkilerini upuygun olarak tasarlayacak surette bir yet­
kinliğe ulaştırılmış olsaydı, şimdiki halde o edilgilerden ibaret duygulanış­
ları gerektiren aynı etkilere elverişli olacaktı; hatta orada daha da elverişli 
olacaktı. Fakat bütün duygulanışlar sevince, kedere ve arzuya irca edilirler


244 ETİKA
(duygulanışların dördüncü tanımının açıklanmasına bkz.). Ve arzu (birinci 
duygulanışın tanımı) işlemek, etki yapmak için çabadan başka bir şey değil­
dir; öyle ise bizim pasif hal, edilgi olan bir duygulanış ile gerektirilmiş oldu­
ğumuz etkilerde, biz bu duygulanış olmadan, yalnız Akıl ile yöneltilebiliriz.
Başka Kanıtlama
Kökü bizim kinle duygulanmış olmamızdan ya da başka bir kötü duy­
gulanıştan  gelmesi  bakımından,  herhangi  bir  etkiye  kötü  denir  (önerme 
45’in  I’inci  önerme  sonucu).  Fakat  kendi  başına  göz  önüne  alınan  hiçbir 
aktif hal, etki ne iyi ne kötüdür; bu bölümün önsözünde göstermiş oldu­
ğumuz  gibi.  Tek  ve  aynı  etki  bazen  iyi  bazen  kötüdür;  öyle  ise  biz  hazır 
bulunduğu sırada kötü olan yani kökü kötü bir duygulanıştan gelen aynı 
etkide Akılla yöneltilebiliriz.
Scolie
Düşüncemi, daha açık olarak bir örnekle izah edeceğim. Vurma etki­
si, fiziki olarak göz önüne alındı mı, yalnızca bir adamın elini kaldırması, 
yumruğunu sıkması ve bütün kolunu yukardan aşağıya kuvvetle hareket 
ettirmesi  bakımından,  insan  bedeninin  yapısıyla  tasarlanan  bir  erdemdir. 
Eğer  bir  kin  veya  öfke  hareketinde,  bir  insanın  yumruğunu  sıkması  ve 
kolunu  hareket  ettirmesi  gerekiyorsa,  aynı  hareket,  aynı  etki,  ikinci  bö­
lümde göstermiş olduğumuz gibi, şeylerin birtakım hayalleriyle birleşmiş 
olabilir;  biz  öyle  ise  aynı  etkide  müphem  olarak  tasarladığımız  şeylerin 
hayalleriyle dolu olduğu kadar açık ve seçik olarak tasarladığımız şeylerin 
hayalleriyle de gerektirilmiş olabiliriz. Böylece görülüyor ki, kökü edilgi­
den ibaret bir duygulanıştan gelen her arzu, eğer insanlar akılla yöneltile­
bilmiş olsalardı, asla kullanılmayacaktı. Şimdi edilgiden ibaret bir duygu­
lanıştan doğmuş bir arzuya bizim neden dolayı kör dediğimizi görelim.
Önerme LX
Kökü Bedenin kısımlarından birine ya da birkaçına nispet edilen, fakat 
bütününe  nispet  edilmeyen  bir  Sevinç  veya  Kederdeki  bir  Arzu,  bütün 
insanın faydasını hiç de hesaba katmaz.
Kanıtlama
Farz edelim ve diyelim ki Bedenin bir A kısmı bir dış nedenin kuvveti 
ile, başka kısımlar üzerine hükmedecek derecede, kuvvetli bir hale konsun


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
245
(önerme  6).  Bu  kısım  bundan  dolayı,  Bedenin  başka  kısımlarının  işlerini 
görebilmesi  için  kendi  kuvvetlerini  kaybetmeye  çalışmayacaktır;  onda 
vakaa  kuvvetlerini  kaybetme  kuvveti  ya  da  gücünün  olması  gerekecekti 
ki,  bu  da  saçmadır  (önerme  6,  bölüm  III).  Öyle  ise  bunun  sonucu  olarak 
Ruh  da  (önerme  7,  12,  bölüm  III),  bu  hali  korumaya  çalışacaktır;  ve 
bundan dolayı böyle bir sevinç duygulanışından doğan arzu bütünle ilgili 
değildir.  Tersine  olarak,  A’nın  bir  kısmının  başka  kısımlar  ona  hükme­
decek  surette  azaldığı  farz  edilirse,  aynı  tarzda kederden  doğan arzunun 
bütünle ilgilenmediği de kanıtlanmış olur.
Scolie
Öyle ise çoğu kere, (önerme 44’ün scolie’si) Sevinç Bedenin yalnız bir 
kısmına nispet edilmesinden dolayı, biz bütün Bedenin sağlığı için en ufak 
bir ilgi göstermeksizin kendi varlığımızı korumak isteriz; buna şu noktayı 
da katalım ki, bizde en çok yer alan arzular, (önerme 9’un önerme sonucu) 
gelecekle değil yalnız şimdiki zamanla ilgilidirler.
Önerme LXI
Kökü Akıl olan bir Arzunun aşırı hali olamaz.
Kanıtlama
Mutlak olarak göz önüne alınan arzu, (duygulanışların 1 ’inci tanımı) 
bir  etki  ile  gerektirilmiş  diye  tasarlanması  bakımından  insanın  özüdür; 
öyle  ise  kökü  Akıldan  gelen,  yani,  (önerme  3,  bölüm  III)  etkimiz  bakı­
mından bizden meydana gelen bir arzu, yalnızca insanın özü ile upuygun 
olan şeyi yapması gerektirilmiş diye tasarlanması bakımından insanın asıl 
özü  veya  tabiatıdır  (tanım  2,  bölüm  III).  Eğer  bu  arzu  aşırı  olabilseydi, 
kendi  başına  göz  önüne  alınan  insan  tabiatı  kendi  kendisini  aşabilecekti. 
Başka deyişle, gücü yettiğinden fazlasını yapacaktı, bu ise açıkça görülü­
yor  ki  çelişiktir.  Bunun  sonucu  olarak  da  böyle  bir  arzunun  aşırı  hali 
olamaz.
Önerme LXII
Ruhun,  şeyleri  Aklın  emrine  göre  tasarlaması  bakımından,  fikir  ister 
geçmiş veya gelecek bir şeyin fikri olsun, isterse şimdi hazır olan bir fikir 
olsun, o da aynı suretle duygulanmıştır.


246 ETİKA
Kanıtlama
Ruhun Akılla yöneltilmiş olarak tasarladığı her şeyi, o bir çeşit ezeli­
lik,  ya  da  zorunluluğa  sahip  imiş  gibi  tasarlar  (önerme  44,  bölüm  II'nin 
ikinci önerme sonucu) ve o bunu tasarlarken aynı kesinlikle duygulanmış­
tır  (önerme  43,  bölüm  II,  scolie’si  ile  birlikte).  Öyle  ise  fikir  ister  geçmiş 
veya  gelecek  bir  şeyin  fikri  olsun,  isterse  şimdi  hazır  olan  bir  şeyin  fikri 
olsun,  Ruh  şeyi  aynı  zorunlulukla  tasarlar  ve  aynı  kesinlikle  duygulanır; 
ve ister fikrin objesi geçmiş ya da gelecek bir şey olsun, isterse şimdi hazır 
olan bir şey olsun, o da aynı derecede doğru olacaktır (önerme 41, bölüm 
II)  yani,  onda  her  zaman  upuygun  fikrin  aynı  özelikleri  bulunacaktır  ve 
böylece  Ruhun  şeyleri  Aklın  emri  ile  tasarlaması  bakımından,  fikir  ister 
geçmiş veya gelecek bir şeyin fikri olsun, isterse şimdi hazır olan bir şeyin 
fikri olsun, Ruh aynı tarzda duygulanmış olacaktır.
Scolie
Eğer şeyin  süresi hakkında upuygun bir bilgiye sahip olabilseydik ve 
onların varoluş zamanlarını Akılla gerektirebilseydik, biz gelecek, geçmiş 
ve şimdiki şeyleri aynı duygulanmış gibi görecektik ve Ruhun gelecek diye 
tasarladığı bir iyiliği o şimdiki bir iyilik diye yorumlayacaktı; bundan do­
layı o zorunlu olarak daha az olan şimdiki iyiliği daha büyük bir gelecek 
iyilik için ihmal edecekti. Şimdiki halde iyi fakat gelecekteki bir kötülüğün 
nedeni  olacak  olan  şeye  karşı,  birazdan  kanıtlayacağımız  gibi,  çok  arzu 
ve iştah duyacaktı. Fakat biz şeylerin süresi hakkında (önerme 31, bölüm 
II) ancak  son  derece  upuygun  olmayan bir bilgiye sahip  bulunuyoruz ve 
şeylerin  varoluş  zamanını  yalnızca  şimdiki  veya  gelecek  bir  şeyin  hayali 
ile aynı surette duygulanmış olmayan hayal gücü ile gerektiriyoruz (öner­
me  44,  bölüm  II'nin  scolie’si).  Sahip  olduğumuz  iyi  ve  kötü  hakkındaki 
doğru bilginin ancak soyut veya genel olması bundan ileri gelir ve şeylerin 
düzeni ile nedenlerin bağlantısı hakkında verdiğimiz hüküm, şimdiki halde 
bizim  için  neyin  iyi  veya  kötü  olduğunu  gerektirmemize  imkân  verebil­
mesi  için,  gerçekten  ziyade  hayal  gücü  üzerine  kurulmuştur.  Öyle  ise 
geleceğe ait bu iyi ve kötü bilgisinden doğmuş arzunun şimdiki halde hoş 
olan şeylere ait arzu ile oldukça kolay azaltılabilmesine şaşmamalıdır.
Önerme LXIII
Her  kim  Korku  ile  yöneltilmiş  ise  ve  kötülükten  kaçınmak  için  iyilik 
yapıyorsa, Aklın güdüsünde değildir.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
247
Kanıtlama
Etkin olması bakımından Ruha yani Akla nispet edilen bütün duygu­
lanışlar  (önerme  3,  bölüm  III),  Sevinç  ve  Arzu  duygulanışlarından  başka 
bir  şey  değildirler  (önerme  59,  bölüm  III);  öyle  ise  korku  ile  yöneltilen, 
(duygulanışların  13’üncü  tanımı)  ve  bir  kötülük  korkusuyla  iyi  olan  şeyi 
yapan kimse, Akılla güdülmüş değildir.
Önerme Sonucu
Kökü Akıldan gelen bir arzuda biz doğrudan doğruya iyiliğin peşinden 
gidiyoruz ve dolayısıyla da kötülükten kaçıyoruz.
Kanıtlama
Kökü Akıldan gelen bir Arzu, yalnızca bir edilgi olmayan Sevinç duy­
gulanışından  doğabilir  (önerme  59,  bölüm  III),  yani  bir  Kederden  değil 
aşırı  hali  olmayan  bir  sevinçten  doğabilir  (önerme  61);  ve  bundan  dolayı 
(önerme  8),  bu  arzu  kötülük  bilgisinden  değil,  iyilik  bilgisinden  doğar; 
öyle  ise  biz  aklın  yönetiminde  iyiliği  doğrudan  doğruya  isteriz  ve  yalnız 
bu bakımdan kötülükten kaçanz.
Scolie
Bu  önermenin  sonucu  hasta  ve  sağ  adam  örneği  ile  açıklanır.  Hasta 
adam nefret ettiği gıdayı ölüm korkusu ile yutar; sağ adam ise yediği gıda­
dan haz duyar ve ölüm korkusundan ziyade hayatın tadını çıkarır ve doğ­
rudan doğruya ölümden kaçınmak ister. Nitekim kinle veya öfke ile değil 
yalnız kamu selametinin sevgisi ile bir suçluyu ölüme mahkûm eden yargıç 
sırf Akılla yöneltilmiştir.
Önerme LXIV
Kötülüğe ait bir bilgi upuygun olmayan bir bilgidir.
Kanıtlama
Kötülüğün bilgisi (önerme 8), onun şuuruna sahip olmamız bakımın­
dan  kederdir.  Fakat  keder,  daha  az  bir  yetkinlik  derecesine  geçiştir  ki 
(duygulanışların  3’üncü  tanımı),  bu  sebepten  insanın  özü  ile  tanımlana­
maz  (önerme  6  ve  7,  bölüm  III);  bundan  dolayı  (tanım  2,  bölüm  III),  o 
upuygun  olmayan  fikirlere  bağlı  bir  edilgidir  (önerme  3,  bölüm  III),  bu


248 ETİKA
konudaki bilgi upuygun değildir, yani bir kötülüğün bilgisi upuygun değil­
dir.
Önerme Sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, eğer insan Ruhunda yalnız upuygun fikir­
ler varsa, o kötü şey hakkında hiçbir kavram teşkil edemeyecektir.
Önerme LXV
Biz  aklın  yönetiminde,  iki  iyilikten  daha  büyüğünü  ve  iki  kötülükten 
daha azını arayacağız.
Kanıtlama
Daha  büyük  bir  iyilikten  tat  almamıza  engel  olan  bir  iyilik,  gerçekte 
bir kötülüktür: zira biz iyilikle kötülüğü birbiriyle karşılaştırmamız bakı­
mından  o  iyilik  ve  kötülüğe,  bu  bölümün  önsözünde  göstermiş  olduğu­
muz gibi, şeyler denir; daha az bir kötülük, gerçekte aynı sebepten dolayı 
bir iyiliktir; bunun için, (önerme 63’ün önerme sonucu) Aklın yönetimin­
de  biz  yalnız  daha  büyük  bir  iyiliği  ve  daha  az  bir  kötülüğü  isteyeceğiz 
veya arayacağız.
Önerme sonucu
Biz  Aklın  yönetiminde  daha  büyük  bir  iyilik  için  daha  az  kötülüğü 
arayacağız  ve  daha  büyük  bir  kötülüğün  nedeni  olan  daha  az  iyilikten 
kaçacağız, zira burada daha az denilen kötülük, gerçekte bir iyiliktir. İyi­
lik ise, buna karşılık, kötülüktür; öyle ise biz kötülüğü isteyeceğiz, (öner­
me 63’ün önerme sonucu) ve iyilikten kaçacağız.
Önerme LXVI
Biz  Aklın  yönetiminde,  gelecekteki  daha  büyük  iyiliği  şimdiki  daha 
az  iyiliğe  ve  şimdiki  daha  az  kötülüğü  gelecekteki  daha  büyük  kötülüğe 
tercih ederiz.
Kanıtlama
Eğer  Ruh  gelecek  bir  şey  hakkında  upuygun  bir  bilgi  edinebilseydi, 
gelecek bir  şey  ve  şimdiki bir şey  hakkında da aynı  suretle duygulanmış 
olacaktı  (önerme  62);  bundan  dolayı,  bu  önermede  varsaydığımız  gibi, 
asıl Akılla ilgilenmemiz bakımından durum aynıdır. Gelecek veya şimdiki


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 249
hale ait ister daha büyük bir iyilik ister daha büyük bir kötülük söz konu­
su  olsun!  Bundan  dolayı,  (önerme  65)  gelecekteki  daha  büyük  bir  iyiliği 
şimdiki daha az iyiliğe tercih ederiz.
Önerme sonucu
Aklın  yönetiminde,  gelecekteki  daha  büyük  bir  iyiliğin  nedeni  olan 
şimdiki  daha  az  bir  kötülüğü  isteyeceğiz  ve  gelecekteki  daha  büyük  bir 
kötülüğün  nedeni  olan  şimdiki  daha  az  iyilikten  vazgeçeceğiz.  Bu  öner­
me sonucunun önceki önerme ile ilişiği 65’inci önerme sonucunun 65’inci 
önerme ile ilişiğinin aynıdır.
Scolie
Bundan  önce  söylediklerimizi  bu  bölümde  duygulanışlar  konusunda 
18’inci önermeye kadar söylemiş olduklarımızla karşılaştırınca, yalnız duy­
gulanışla, ya da sanı
8
 ile yöneltilen bir insanın akılla yöneltilen bir insandan 
ne bakımdan kuvvetli olduğunu kolayca göreceğiz. Birincisi, yani duygula­
nışla yöneltilen kimse, istesin istemesin, yaptığı şeyi hiçbir suretle bilmez; 
ikincisi, yani akılla yöneltilen yalnız kendisini memnun etmek için hare­
ket eder ve yalnız hayatta en üstün yeri tuttuğunu bildiği şeyi yapar ve en 
çok  bu  sebepten  dolayı  arzu  eder;  bunun  sonucu  olarak  birincisine  köle 
(serf), İkincisine hür insan diyorum ve burada ikinci insanın yaradılışı ve 
hayat kuralı hakkında bazı gözlemlerde bulunmak istiyorum.
Önerme LXVII
Hür bir insan hiçbir şeyi ölümden daha az düşünmez ve onun bilgeli­
ği ölüm hakkında değil, hayat hakkında derin bir düşüncedir (méditation).
Kanıtlama
Hür bir insan, yani yalnız Aklın emrine göre yaşayan insan ölüm korku­
su  ile yöneltilmiş değildir (önerme 63), fakat doğrudan doğruya iyi olanı 
ister (aynı önermenin önerme sonucu), yani asıl faydalının aranması ilkesi­
ne  göre  etki  yapmak,  işlemek,  yaşamak,  varlığını  korumak  ister;  bundan 
dolayı, hiçbir şeyi ölümden daha az düşünmez, onun bilgeliği hayat hakkın­
da bir derin düşüncedir.
8) 

Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin