Opinion.
250 ETİKA
Önerme LXVIII
Eğer insanlar hür doğsalardı, hür oldukları süre boyunca iyi veya kötü
şey hakkında hiçbir kavram oluşturmayacaklardı.
Kanıtlama
Yalnız Akıl tarafından yöneltilebilen kimse hürdür dedim; öyle ise,
hür doğan ve hür kalan kimsenin upuygun fikirleri vardır; bundan dolayı
onda kötü şeylere ait hiçbir kavram yoktur (önerme 64’ün önerme sonu
cu) ve bunun sonucu olarak da, iyilik ve kötülük bağlılaşık oldukları
için, iyi şeye ait hiçbir kavram yoktur.
Scolie
Bu önerme hipotezinin yanlış olduğu; ve böyle bir hipotezin yalnız
insan tabiatı göz önüne alınınca veya daha çok Tanrının sonsuz olması
bakımından değil, sırf insanın varoluşunun nedeni olması bakımından
göz önüne alınınca tasarlanabileceği önerme 4 ile apaçık görülüyor. Tara
fımızdan daha önce kanıtlanmış başka hakikatlerle Hz. Musa’nın ilk insa
na ait tarihte belirtmek ister göründüğü şey de budur. Vakaa orada Tan
rının insanı yaratmaya yarayan gücünden, yani yalnızca insanın faydasını
amaç edinen bir güçten başka bir güç tasarlamıyor; ve bu görüşe göre,
Tanrının insandan iyi ve kötüye ait bilgi ağacını -yemişini- yemek hür
lüğünü kaldırdığını ve onu yer yemez yaşamak istemekten ziyade ölümden
korkması gerekeceğini; sonra kendi tabiatı ile tamamen uyuşan kadını
bulunca Ademin (insanın) tabiatta ona daha faydalı olabilecek hiçbir şey
olmadığını öğrendiğini; fakat hayvanların kendisine benzer olduklarını
zannettiği için, hemen onlann duygulanışlarını taklide, (önerme 27, bölüm
III’e bkz.) ve hürriyetini kaybetmeye başladığını; bu hürriyetin sonradan
Hz. İsa’nın Ruh-ül Küds’ü, Ruhu, yani Tanrının fikrî yönetimindeki ruhanî
başkanlar
9
tarafından yeniden kazanıldığını hikâye eder. İsa’nın bu Ruhu
na insanın hür olduğu ve kendisi için istediği hürlüğü başka insanlar için
de istediği kanısı bağlı bulunmaktadır ki bunu daha yukarda kanıtlamıştık.
Önerme LXIX
Hür bir insanın erdemi tehlikelere karşı muzaffer olduğu kadar, tehli
kelerden kaçındığı zaman da büyük görünür.
9)
Patriarche.
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
2 5 1
Kanıtlama
Bir duygulanış ancak, azaltılacak duygulanışla ve ondan daha kuvvetli
karşıt bir duygulanışla azaltılabilir veya kaldırılabilir: (önerme 7). Halbuki
kör cüret ve korku aynı derecede büyük diye tasarlanabilen duygulanışlar
dır: (önerme 5 ve 3). Büyük bir erdem veya Ruh kuvveti (önerme 59,
bölüm III’ün scolie’sindeki tanıma bakın), cüreti azaltmak için olduğu
kadar korkuyu azaltmak için de gerekmektedir; yani, (duygulanışların 40
ve 41’inci tanımları) hür bir insan tehlikelere karşı muzaffer olmak için
istediği aynı erdemle tehlikelerden kaçınır.
Önerme sonucu
Hür bir insanda öyle ise tam zamanında bir kaçış ve savaş aynı Ruh
metinliğinin kanıtlarıdır; başka deyişle hür insan aynı Ruh metinliği ile
veya zekâ uyanıklığı ile savaş kadar kaçmayı da seçer.
Scolie
Ruh metinliğinin ne olduğunu veya bununla ne anlaşıldığını önerme
59, bölüm IlI’ün scolie’sinde açıkladım. Tehlikeye gelince, ben tehlike
denilince Keder, Kin, Ahenksizlik vb. gibi herhangi bir kötülüğe neden
olan her şeyi anlıyorum.
Önerme LXX
Bilmeyenler arasında yaşayan hür insan, gücü yettiği kadar onların
iyiliklerinden, onlardan gelecek faydadan kaçınmaya çalışır.
Kanıtlama
Herkes kendi yaradılışına, kendi mizacına göre hangi şeyin iyi olduğuna
dair hüküm verir (önerme 39, bölüm III’ün scolie’si); o halde birisine
herhangi bir iyilik yapan bir bilgisiz onu kendi yaradılışına göre değerlen
direcek ve eğer bu yaptığı iyiliğin hedefi olan kimse tarafından pek az
değer verilmişse, kederlenecektir: (önerme 42, bölüm III). Hür insan, öte
yandan, başka insanlarla kendisi arasında bir dostluk bağı kurmaya çalışır
(önerme 37), bunun için de onlara kendi sanılarında eşit diye hüküm
olunan birtakım iyilikler yaparak değil, kendisini ve başkalarını Aklın
hür hükmüne göre yönelterek ve yalnız ilk, birinci yeri tuttuğunu bildiği
şeyi yaparak bunu gerçekleştirir. Öyle ise hür insan, bilgisizlere karşı kin
252 ETİKA
beslememek, onlardan nefret etmemek ve onların istek ve iştahlarına
değil yalnız Akla işi bırakmak için mümkün olduğu kadar onların yaptığı
iyiliklerden kaçınacaktır.
Scolie
Mümkün olduğu kadar diyorum. Her ne kadar bilgisizler, gerçekten,
ihtiyaç halinde insanın yardımına koşabilen insanlar iseler de ve bundan
değerli bir şey yoksa da, bu suretle çok kere onların yaptığı bir iyiliği
kabul etmek ve kendi yaradılışlarına göre onlara minnettarlık göstermek
gerekecektir. Buna şu noktayı da katmalı ki, onların yaptığı iyiliklerden
kaçınırken de onları küçümser, ya da pintilik yüzünden karşılığını yapama
maktan korkar gibi görünmeyecek bir tarzda ihtiyatlı olmalıyız; bu olmazsa
onların bize karşı kinini uyandırmadan kaçınayım derken, onları öfkelen
diririz. Öyle ise yapılan iyiliklerden kaçınırken faydalıyı ve namuslu ha
reketi göz önünde bulundurmalıdır.
Önerme LXXI
Yalnız hür insanlar birbirlerine karşı çok minnet duyarlar.
Kanıtlama
Yalnız hür insanlar birbirlerine karşı tamamen faydalı ve birbirlerine
büsbütün sıkı bir dostluk bağı ile bağlıdırlar (önerme 35 ve önerme sonucu
1); yalnız onlar aynı dostluk gayreti ile birbirlerine karşılıklı iyilik yapmaya
çalışırlar (önerme 37) ve bundan dolayı (duygulanışların 34’üncü tanımı),
yalnız hür insanlar birbirlerine çok minnet duyarlar.
Scolie
Kör bir arzunun yönelttiği insanlar arasında bulunan minnettarlık,
çoğu zaman asıl minnettarlık olmaktan çok bir pazarlık işi veya bir aldat
madır. Nankörlüğe gelince, o bir duygulanış değildir. O, ne de olsa, baya
ğıdır, zira çoğu kere bir insanın aşırı kinle, öfkeyle, gururla veya pintilik
le duygulanmış olduğunu belirtir. Gerçi, ahmaklık yüzünden aldığı hedi
yelerin karşılığını vermesini bilmeyen kimse nankör değildir, hele bir met
resin hediyeleri yüzünden sefihliğinin körü körüne aleti haline girmeyen,
ya da bir hırsızın bağışları yüzünden onun çaldıklarını gizlemeyen kimse,
en sonra bunlara benzer daha başka kimseler hiç de nankör değildirler.
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
253
Tersine, insan aldatıcı hediyelerle baştan çıkmamak suretiyle kendi kişili
ğinin kaybolmasına, ya da toplumun kaybolmasına meydan vermeyecek
Ruh sağlamlığını ispat etmiş olur.
Önerme LXXII
Hür insan hiçbir zaman aldatıcı olarak değil, her zaman temiz kalple
iyi niyetli hareket eder.
Kanıtlama
Eğer hür bir insan, hür olması dolayısıyla aldatıcı olarak hareket etse
idi, bunu Aklın emrine göre yapacaktı: çünkü ona ancak bu şartla hür
adını veriyoruz; aldatmak o halde bir erdem olacaktı (önerme 24) ve
bunun sonucu olarak (aynı önerme), herkesin kendi varlığını korumak
için aldatması iyi görülmüş olacaktı; yani, kendiliğinden bilindiği üzere,
insanların yalnız sözlerde uyuşmaları ve gerçekte birbirlerine karşıt olma
ları kabul edilmiş olacaktı ki, bu da (önerme 31’in önerme sonucu) saç
madır; öyle ise hür bir insan, vb.
Scolie
Bir insanın hemen yanı başındaki bir ölüm tehlikesinden hile ile kurtu
labildiği bir durumda, kendi varlığını koruma kuralının kötü niyete açıkça
emredip etmeyeceği soruluyor. Buna da şu yolda cevap veriyorum: Eğer
Akıl bunu emrederse, bütün insanlara emreder ve böylece Akıl insan
ların arasında kuvvetlerinin birleşmesi ve ortak hukukun kurulması için
ancak aldatıcı uyuşmalar şeklinde bir sonuca varacak gibi genel bir tarz
da bütün insanlara emreder, yani gerçekte onların ortak haklara sahip
olmasını emreder ki, bu da saçmadır.
Önerme LXXIII
Akılla yöneltilen insan, ortak fermana, kamusal emre göre yaşadığı
Sitede, yalnız kendi kendisine boyun eğmiş olduğu yalnızlık halindekinden
daha hürdür.
Kanıtlama
Akılla yöneltilen insan, boyun eğmeye korkuyla güdülmüş değildir (öner
me 63); fakat Aklın emrine göre varlığını korumaya çalışması bakımından,
254 ETİKA
yani (önerme 66’nın scolie’si), hür olarak yaşaması bakımından, ortak
hayat kuralını ve faydalılığı gözlemlemek (önerme 37), bunun sonucu
olarak (önerme 37’nin scolie’sinde gösterdiğimiz gibi) Sitenin ortak buyru
ğuna göre yaşamak ister. Akılla yöneltilen insan öyle ise, daha hür yaşamak
için Sitenin ortak haklarını gözlemlemek ve onlara göre yaşamak ister.
Scolie
Bu önerme ve insanın hakiki hürlüğü konusunda kurulmuş başka ilke
ler Ruh metinliğine, yani (önerme 59, bölüm III’ün scolie’si), Ruh kuvve
tine ve yüksek gönüllülüğe aittirler. Burada Ruh kuvvetinin bütün öze
liklerini ayrı ayrı kanıtlamak zahmetine değdiği hükmünü vermiyorum.
Hele Ruhu kuvvetli olan bir insanın kimseye karşı kin beslemeyeceği,
kimse hakkında öfkesi, hasedi, gücenmesi ve küçümsemesi olmayacağı,
kimseyi hor görmeyeceği, hiçbir gururu olmayacağını kanıtlamak zahme
tine hiç değmez. Bütün bunlar hakiki hayatla Dine ait olan her şey, vakaa
37 ve 46’ncı önermelerle kolayca ispat edilir. Demek istiyorum ki, Kin
Sevgi ile yenilmelidir ve her kim Akılla hareket ederse, kendisi için iste
diği şeyi başkaları için de arzu etmelidir. Bunlara bizim önerme 50’nin
scolie’sinde ve başka yerlerde söylediğimiz şu şeyleri de katmalıdır ki,
Ruhu kuvvetli olan bir insan her şeyden önce herkesin tanrısal Tabiatın
zorunluluğuna bağlı olduğunu ve bundan dolayı katlanılamaz ve kötü
diye görülen her şeyin ve ayrıca ona ahlaksız, nefret edilecek, haksız ve
bayağı gibi görünen her şeyin olayları bulanık, sakat ve karışık bir tarzda
görmeden ileri geldiğini göz önüne alır; bu sebepten dolayı da her şeyden
önce şeyleri, asıl ne halde iseler öyle tasarlamaya ve doğru bilgiye engel
olan kin, öfke, haset, alay etme, gurur ve buna benzer daha önceki bölüm
lerde zikrettiğimiz başka şeyleri uzaklaştırmaya çalışır; bunun sonucu ola
rak da, gücü yettiği kadar dediğimiz gibi, iyi olmaya ve sevinç içinde
bulunmaya çalışır. Şimdi insani erdemin hangi noktaya kadar ulaştığını
ve kudretinin ne olduğunu bundan sonraki bölümde göstereceğim.
EK BÖLÜM
Hayatın doğru yöneltilmesi üzerine olan bu bölümde açıkladığım şeyler,
hepsini birden görebilecek bir tarzda düzenlenmiş değildi, daha çok tarafım
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
255
dan dağınık bir sıraya göre kanıtlanmıştı ki, orada her hakikatin art arda
sonuçlanması en kolay bir şekilde yapılıyordu. Bunun için burada onları
toplamaya ve en esaslı fasıllar halinde özetlerini vermeye karar verdim.
Fasıl I
Bütün çabalarımız veya arzularımız tabiatımızın zorunluluğundan ge
lirler; o suretle ki onlar ya yakın nedenleri olmak üzere yalnız tabiatlarıy
la, ya da başka fertler olmadan kendi başına upuygun olarak kavranama
yan Tabiatın bir kısmı olmamız bakımından bilinebilirler.
Fasıl II
Yalnız tabiatımızla bilinebilecek surette, tabiatımızdan çıkan Arzular
upuygun fikirlerden ibaret gibi tasarlanması bakımından Ruha ait olan
arzulardır; başka arzulara gelince, onlar şeyleri ancak, upuygun olmayan
bir tarzda tasarlayışı bakımından Ruha nispet edilirler; kuvvetleri ve
artışları insanın gücü ile değil, dış şeylerin gücü ile tanımlanmalıdırlar;
bundan dolayı ilk arzulara doğru etkiler, İkincilere edilgiler, pasif haller
denilir; bir kısmı vakaa bizim gücümüzün belirtileridir, ötekiler ise tersi
ne, bizim güçsüzlüğümüzün ve sakatlanmış bir bilginin belirtileridir.
Fasıl III
Etkilerimiz, yani insanın gücü veya aklı ile tanımlanan bu arzular, her
zaman iyidirler; başka arzular ise kötü oldukları kadar da iyi olabilirler.
Fasıl IV
Öyle ise her şeyden önce hayatta Zihni veya Aklı gücümüz yettiği
kadar yetkinleştirmek faydalıdır ve insanın yüce mutluluğu, ya da üstün
mutluluğu (béatitude) yalnız bununla kaimdir; çünkü insanın üstün mutlu
luğu kendi kendisinden içten memnun olmasından başka bir şey değildir.
Bu da Tanrı hakkındaki sezgili (intuitive) bilgiden doğar. Ve zihni yetkin
leştirmek, olgunlaştırmak da Tanrıyı, Tanrının sıfatlarını, onun tabiatının
zorunluluğundan ileri gelen etkileri bilmekten başka bir şey değildir. Bunun
için Akılla yöneltilen bir insanın en son amacı, yani bütün başka insan
ları yöneltmeye kendisini vermesine yarayan yüce Arzu onu kendi kendi
sini upuygun bir surette tasarlamaya ve onun için açık bilgi objeleri olabi
len bütün şeyleri de upuygun bir surette tasarlamaya götüren Arzudur.
256 ETİKA
Fasıl V
Öyle ise açık bilgi olmaksızın Akla uygun olan hiçbir hayat yoktur ve
şeyler ancak insana Ruh hayatından tat almada yardım ettikleri nispette
iyidirler ki, bu Ruh hayatı da açık bilgi ile tanımlanır. Tersine, insanın
Aklı yetkinleştirmesine ve ona uygun bir hayattan tat almasına engel
olan şeylere, yalnız bu şeylere ise biz kötüdürler diyoruz.
Fasıl VI
Öyle ise mademki insanın etker nedeni olduğu her şey zorunlu ola
rak iyidir, demek ki insanda kötü olan her şey yalnız dış nedenlerden
ileri gelir; demek istiyorum ki insan bütün Tabiatın bir parçası olması
bakımından, insan tabiatı bu Tabiatın kanunlarına boyun eğmelidir ve
ona hemen hemen sonsuz tarzlarda uymak zorundadır.
Fasıl VII
İnsan için Tabiatın bir parçası olmaması ve onun ortak düzenine uyma
ması imkânsızdır. Eğer, bununla birlikte, tabiatları kendisininki ile uyuşa
cak fertler arasında yaşarsa, onun etkisi, işleme gücü sırf bununla tamam
lanır ve beslenir.
Fasıl VIII
Tabiatta bulunan kötü olduğuna hükmettiğimiz her şeyi, başka deyişle,
var olmamıza ve Akla uygun bir hayattan tat almamıza imkân bırakma
yacak derecede engel olabileceğine hükmettiğimiz her şeyi, en emin görü
nen yoldan uzaklaştırmamız doğru olur. Tersine, varlığımızın korunması
ve Akla uygun bir hayattan tat almamız için iyi ve faydalı olduğuna hük
mettiğimiz her şeyi kullanmak üzere almamız ve her bakımdan onlardan
faydalanmamız yerinde olur; ve mutlak olarak söylenirse, Tabiatın yüce
Hakkına göre herkesin kendisi için faydalı olması gerektiğine hükmet
tiğini yapması doğru olur.
Fasıl IX
Bir şeyin tabiatıyla, aynı türdeki başka fertlerden daha iyi hiçbir şey
uyuşamaz; öyle ise kendi varlığının korunması ve akla uygun bir hayat
tan tat alınması için, Aklın yönelttiği bir insandan daha faydalı hiç kim
se yoktur. Bundan başka, madem ki tekil şeyler arasında Akılla yöneltilmiş
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
257
bir insandan daha değerli hiçbir şey bilmiyoruz, öyle ise hiç kimse, Aklın
egemenliği altında yaşayacak tarzda insanları yetiştirmeden daha iyi kendi
mahareti ve yetkinliğinin değerini gösteremez.
Fasıl X
İnsanlar birbirlerine karşı Haset, ya da Kinin bazı duygulanışlarını
besledikleri nispette, birbirlerine karşıttırlar ve bundan dolayı da Tabiatın
başka fertlerinin gücünden daha büyük güçleri olduğu halde onlardan
daha çok korkarlar.
Fasıl XI
Gönüller silahla değil, Sevgi ve Yüksek gönüllülükle yenilirler.
Fasıl XII
İnsanların, her şeyden önce, aralarında toplumsal münasebetler ol
ması, birbirlerine bağlanmaları ve iyice yerleşmiş bir bütün teşkil edecek
tarzda toplanmaları, mutlak olarak en sağlam dostluğu doğurabilecek
şeyleri yapmaları onlara faydalıdır.
Fasıl XIII
Fakat bunları yapmak için, sanat ve uyanıklık gerekmektedir. Gerçek
ten, insanlar çeşitlidirler. Aklın kurallarına göre yaşayanlar ise nadirdir
ve bununla birlikte, çoğu hasetçi, affetmeden çok, öç almaya meyillidir.
Onların hepsini kendilerine vergi olan yaradılışla kabul etmek ve duygula
nışlarını taklit etmeden çekinmek için, insanın kendi kendisine karşı özel
bir güce ihtiyacı vardır. Zaten insanlara, erdemleri öğretmeden ziyade,
onları sansür etmede, düşüklüklerini açığa vurmada, Ruhları kuvvetlen
direcek yerde kırma yolunda anlaşanlar, kendileri ve başkaları için kat
lanılmaz kimselerdir; bundan dolayı sabır gücü pek az ve sanki dindarlık
tan geliyormuş gibi bir gayretle yollarını şaşırmış olan kimseler, insanlar
arasında yaşamadansa hayvanlar arasında yaşamayı daha çok isterler;
nitekim çocuklar ve erginler buna benzer bir Ruhla ana babalarının darıl
malarına katlanmadıkları için askerlik hizmetine sığınıyorlar; savaşın zah
metlerini, bir başkasının kontrolsüz iktidarını babalarının azarlamalarıyla
bir arada olan aile hayatının tatlılıklarına tercih ediyorlar ve ana babaların
dan öç alma amacı ile her ne olursa olsun bir yükü uysalca kabul ediyorlar.
258 ETİKA
Fasıl XIV
Nitekim insanlar her hususta, çok kere şehvet iştahlarına göre ken
dilerini yönetiyorlar, halbuki toplum hayatının zararlı olmadan çok, kâr
lı olan daha çok sonuçları vardır; öyle ise eşit bir ruhla bu hayatın acı
lıklarına katlanmalı, ahenk ve dostluğun kurulmasına gayretle çalışılmalı
dır.
Fasıl XV
Ahengi doğuran şey, adaleti, haklılığı, namusluluğu meydana getirir.
Gerçekten insanlar adaletin çiğnenmesine, haksız olandan başka, bayağı
gibi görünen şeye pek güç katlanırlar ve Sitenin âdetlerinin
10
tahkir olun
masına razı olmazlar. Sevgiyi kazanmak için, her şeyden önce, Dine ve
Ahlaka ait olan şeyler gerekir; bu konuda önerme 37’nin birinci ve ikin
ci scolie’sine, önerme 46’nın scolie’sine ve önerme 73’ün scolie’sine bakın.
Fasıl XVI
Ahenk, ayrıca iyi niyetli olmayan yani hile kullanan korkuyla da doğ
rulmuştur. Bundan başka, korku kötü ruhun güçsüzlüğünden ileri gelir
ve aklın kullanılmasına ait değildir; dıştan bir Ahlak görünüşü varsa da,
acımada da aynı söylediğimiz şeyler bulunur.
Fasıl XVII
İnsanlar, hele yaşamaları için zorunlu şeyleri elde edecek araçları olma
yan kimseler kolayca fethedilirler. Bununla birlikte, sıkıntıda bulunan
herkesin yardımına koşmak, tikel bir şeyin, bir ferdin kuvvetlerini ve
çıkarını çok aşar. Servetleri buna pek az yetebilir ve yetilerinin, güçleri
nin sınırlılığı onların herkesin dostu olmalarına imkân vermez: öyle ise
fakirlere bakmak bütün toplumun borcudur ve yalnızca kamu faydasına
aittir.
Fasıl XVIII
Yapılan iyiliklerin kabul edilmesine, ona karşı gösterilecek minnet
tarlık kanıtlarında büsbütün başka titizlikler gerekir; bu konuda önerme
70’in scolie’sine, önerme 71’in scolie’sine bakın.
10) Törenlerinin de denebilir.
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 259
Fasıl XIX
Şehvetten doğan sevgi, yani güzellikten doğan nesil üretme iştahı ve
genel olarak Ruh hürlüğünden başka bir nedeni olan her sevgi kolayca
kine çevrilebilir; yeter ki, daha kötüsü, bir çeşit hezeyan halini almasın,
böyle bir durumda ahenk değil ahenksizlik (discorde) beslenmiş olur (öner
me 31, bölüm III’ün scolie’sine bakın).
Fasıl XX
Evlenmeye gelince, eğer Bedenlerin birleşmesi arzusu yalnız güzellik
duygusuyla meydana gelmiş değil de çocuklar doğurmak, onları bilgece
yetiştirmek sevgisi ile ise; bundan başka iki tarafın, yani erkek ve ka
dının sevgilerinin başlıca nedeni yalnız güzellik değil de iç hürlüğü ise, o
Akılla uyuşur.
Fasıl XXI
Dalkavukluk daha doğrusu hoş görünme
11
de ahengi doğurur; fakat
köleliğin bulaşmasıyla veya kötü niyetle! Her şeyde birinci olmak isteyen
ve olmayan gururlu insan kadar hiç kimse, yüzüne gülmek ve hoş görün
mekle fethedilemez.
Fasıl XXII
Kendini aşağı görmenin Ahlak ve Dine ait bir yanlış görünüşü vardır;
her ne kadar kendini aşağı görme gururun karşıtı ise de, kendini aşağı
gören kimse, bununla birlikte, gururluya çok yakındır (önerme 57’nin
scolie’sine bkz.).
Fasıl XXIII
Utanç, bundan başka, ancak gizli kalmaması bakımından ahenge yar
dım eder. Öte yandan, Utanç bir çeşit Keder olduğu için, Aklın kullanıl
masına ait değildir.
Fasıl XXIV
İnsanlara karşı çevrilen başka keder duygulanışları Adaletin, Haklı
lığın, Namusluluğun, Ahlakın ve Dinin doğrudan doğruya karşıtıdırlar;
11) Yüze gülücülük.
260 ETİKA
gücenmede her ne kadar dıştan bir haklılık görünüşü varsa da, ondan
herkesin başkasının fiilleri hakkında hüküm vermesine, kendi hakkına
veya başkasının hakkına ait öcü almasına imkân veren, hayat kuralı ola
cak kanunlar yoktur.
Fasıl XXV
Alçak gönüllülük ( modestie) yani insanlara hoş görünme arzusu, Akıl
onu gerektirdiği zaman, Ahlaka irca edilir (önerme 37’nin birinci scolie’sin
de söylemiş olduğumuz gibi). Fakat, eğer onun kökü bir duygulanıştan
geliyorsa, alçak gönüllülük hırstır ( ambition), yani çok kere insanların
sahte ahlâk rengi altında uygunsuzluk ve baştan çıkarmaları uyandırmala
rına sebep olan bir Arzudur. Vakaa, üstün iyilikten ortak olarak tat almak
için her kim öğütleriyle, ya da hareketleriyle başkalarına yardım etmek
isterse, bir disiplinin onun adını taşıması için onları kendine hayran ederek
değil, hele hiçbir haset vesilesi vererek değil, her şeyden önce onların
Sevgisini kazanmaya çalışarak yapacaktır. Konuşmalarında insanların dü
şüklüklerinden söz etmeden kaçınacak ve onların güçsüzlüğünden an
cak pek ihtiyatla, buna karşı insanın erdem gücünden ve onu yetkinliğe
götürmek için tutulacak yoldan bol bol söz edecektir; o suretle ki insan
lar korku ve nefretle değil yalnız sevinç heyecanı ile, ellerinden geldiği
kadar, Akıl kurallarına göre yaşamaya çalışacaklardır.
Fasıl XXVI
Biz Tabiatta, Ruhu bize sevinç verebilecek ve kendisine dostlukla
veya herhangi bir münasebet tarzı ile bağlanabileceğimiz insanlardan
başka hiçbir tekil şey bilmiyoruz; öyle ise fayda kuralı Tabiatta, insanlar
dışında bulunan hiçbir şeyi korumamızı istemez, fakat bu kurala göre biz
bu şeyleri kullanışlarımız için saklayabiliriz, yok edebiliriz veya her türlü
araçlarla kullanışımıza uydurabiliriz.
Fasıl XXVII
Dış şeylerden çıkarılan fayda, onların gözlemi ile kazanılmış tecrübe
ve bilgiden, onları uğratmış olduğumuz şekil değiştirmelerinden başka,
başlıca Bedenin korunması faydasıdır; bu sebepten faydalı şeyler, her şey
den önce, Bedene gıda verebilen ve Bedenin bütün kısımlarının kendi
işlerini elverişli olarak yapabilmesi için onları besleyebilenlerdir. Beden
İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE
26 1
gerçekten birçok tarzlarda duygulanmaya ve dış şeyleri duygulamaya ne
kadar elverişli ise, Ruh da o kadar düşünmeye elverişlidir (önerme 38 ve
39). Fakat bu tarzda şeyler Tabiatta çok az gibi görünüyor; bundan do
layı, Bedenleri istenildiği gibi beslemek için türlü tabiatta birçok gıdaları
kullanmak gerekir. İnsan Bedeni, vakaa, çeşitli gıdalara devamlı ihtiyacı
olan farklı tabiatta pek çok kısımdan meydana gelmiştir, ta ki bütün
Beden, tabiatından gelebilen her şeye aynı derecede yetkili, Ruh da bu
nun sonucu olarak birçok şeyleri kavramaya yetkili olabilsin.
Fasıl XXVIII
Bu gereken şeyi elde etmek için, eğer insanlar birbirlerine karşılıklı
yardımda bulunmuş olsalardı, onlardan birinin kuvveti bu işe yetmeye
cekti. Para, kendisiyle gerçekten her şeyin elde edildiği ve zenginliğin
özeti olan bir alet olmuştur, o derecede ki onun hayali genel olarak her
şeyden çok halkın ruhunda yer tutar; vakaa para fikri neden olarak bir
likte bulunan hal kadar büyük bir sevinç veren bir hal hayal edilemez.
Fasıl XXIX
Bununla birlikte, ihtiyaç yüzünden veya hayatın zorunluluklarını kar
şılamak için değil, fakat çeşitli zenginleşme sanatı öğrendikleri ve paraya
sahip olmaktan şeref duydukları için para peşinde koşanların hali bir
düşkünlüktür. Onlar, âdetlere uyarak Bedene yemini verirler, fakat Be
denin korunması için sarf ettikleri mallarından her parçanın kaybolmuş
olduğuna inandıkları için, bu yemden de kısmaya çalışırlar. Paranın hakiki
kullanılış yolunu bilenler ve servetlerini yalnız ihtiyaca göre kurala ko
yanlar, az şeyle memnun yaşarlar.
Fasıl XXX
Öyle ise Beden kısımlarının kendi işlerini görmesine yardım eden bu
şeyler iyi olunca ve insan gücünün Ruh ve Bedenden ibaret olması ba
kımından Sevinç bu gücün tamamlanması ve artmasıyla kaim bulunun
ca, insana sevinç veren her şey iyidir. Bununla birlikte, şeylerin etkisinde
amaç, gaye bize sevinç vermek değildir ve onların etki gücü bizim faydamı
za göre düzenlenmiş de değildir; en sonra sevinç çoğu kere tamamen özel
olarak Bedenin yalnız bir kısmına aittir; bu sebeplerden, akıl ve uyanıklık
işe karışmamak şartıyla, sevinç duygulanışlarından bir çoğunun ve bunun
262 ETİKA
sonucu olarak da ondan doğan arzuların taşkınlıkları ve aşırı halleri vardır;
buna şu ciheti de katarım ki, bir duygulanışın hükmü altında, bizim için
şimdiki halde hoş olana birinci yeri veriyoruz ve gelecek şeylerin değerlen
dirilmesinde böyle bir hisse sahip olamıyoruz, (önerme 40’ın scolie’si ile
önerme 60’ın scolie’sine bkz.).
Fasıl XXXI
Tersine olarak, yanlış inanç iyiliğin keder getirdiğini, kötülüğün sevinç
veren şey olduğunu kabul eder gibi görünüyor. Fakat bizim daha önce
söylediğimiz gibi (önerme 45’in scolie’si), benim güçsüzlüğüm ve çekti
ğim zahmetten yalnız hasetçi bir kimse haz duyabilir. Gerçi, bizim duydu
ğumuz sevinç ne kadar büyükse, yükseldiğimiz yetkinlik derecesi de o
kadar büyüktür ve bunun sonucu olarak da o kadar Tanrısal bir Tabiata
katılırız; ve bizim faydamızın doğru anlaşılması ile kurallanmış olan bir
Sevinç asla kötü otamaz. Tersine, her kim korku ile yöneltilmiş ise ve
kötüden kaçınmak için iyilik yapıyorsa, o kimse Akılla yöneltilmemiş
demektir.
Fasıl XXXII
Fakat insanın gücü son derecede sınırlıdır ve dış nedenlerle sonsuzca
aşılmıştır; öyleyse dış şeyleri kendi kullanışımıza göre uyduracak mutlak
bir kudretimiz yoktur. Bununla birlikte görevimizi yapmış olmanın şuuru
na sahip bulunuyorsak, gücümüzün onlardan kaçınmaya imkân verecek
dereceye varmadığını biliyorsak ve düzenine bağlı olduğumuz bütün Ta
biatın bir kısmından ibaret bulunduğumuz fikrini hazır olarak bulundu
ruyorsak, çıkarımızın göz önüne alınmasının gerektirdiği şeylere karşıt
olan vakalara, eşit bir ruhta katlanırız. Eğer bunu açık ve seçik olarak
biliyorsak, açık bilgi ile tanımlanan bu kısmımız, yani bizim en iyi kısmı
mız orada tam bir memnunluk bulacak ve bu memnunlukta devam etmeye
çalışacaktır. Gerçekten, bilen kimseler olmamız bakımından, biz yalnız
bizim için gerekli olan şeyi isteriz ve mutlak olarak memnunluğu yalnız
doğruda bulabiliriz; öyle ise bunu dosdoğru ( droitement) bildiğimiz nis
pette, kendi kendimizin en iyi kısmı bütün Tabiatın düzeni ile uyuşur.
Dostları ilə paylaş: |