Türkçesi: Hilmi Ziya Ülken



Yüklə 1,19 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə43/119
tarix17.05.2022
ölçüsü1,19 Mb.
#58305
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   119
Etika - Spinoza

satisfaction
).


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 
269
rine  göre  yaşayan  bir  insanda  bu  bir  etkidir,  yani  ahlaklılık  denen  bir 
erdemdir  (önerme  37,  bölüm  IV’ün  birinci  scolie’si  ve  aynı  önermenin 
2’nci kanıtlaması). Ve bu tarzda bütün iştahlar veya arzular, yalnız upuy­
gun olmayan fikirlerden doğmaları bakımından edilgilerdir; ve aynı arzu, 
upuygun  fikirler  tarafından  uyandırıldıkları  veya  doğruldukları  zaman 
erdem  gibi  görülmüşlerdir.  Vakaa,  bizim  bir  şeyi  yapmamız  bakımından 
gerektirilmiş olduğumuz bütün arzular da, upuygun fikirlerden doğduk­
ları gibi  upuygun olmayan  fikirlerden de doğabilirler (önerme 59, bölüm 
IV).  Bu  konu  dışına  çıktığım  bu  bölümden  tekrar  asıl  konuma  dönmek 
için, doğru bilgileriyle kaim olan duygulanışlara karşı bu devadan başka, 
bizim  gücümüzdekinden  daha  yetkin  hiçbir  şey  tasarlanamaz,  çünkü 
düşünmek  ve  upuygun  fikirler  teşkil  etmek  gücünden  başka  Ruhun  bir 
gücü  yoktur  (önerme  3,  bölüm  III).  Nitekim  biz  bunu  önceki  önermede 
gösterdik.
Önerme V
Bizim zorunlu, mümkün veya zorunsuz olarak değil, sadece hayal ettiği­
miz bir şey için olan duygulanış, bütün eşit şartlar altında, mümkün olan 
en büyük duygulanıştır.
Kanıtlama
Hür olduğunu hayal ettiğimiz bir şey hakkındaki bir duygulanış, zo­
runlu  bir  şey  için  olan  duygulanıştan  daha  büyüktür  (önerme  49,  bölüm 
III)  ve  bunun  sonucu  olarak  da  bizim  mümkün,  ya  da  zorunsuz  olarak 
hayal  ettiğimiz  duygulanıştan  daha  büyüktür  (önerme  11,  bölüm  IV). 
Fakat bir şeyi hür diye hayal etmek bir şeyi sadece hayal etmekten başka 
bir şey değildir, halbuki bir eser meydana getirmek için gerektirilmiş olan 
nedenleri bilmiyoruz (önerme 35, bölüm II’nin scolie’sinde göstermiş oldu­
ğumuz şey dolayısıyla); öyle ise bizim sadece hayal ettiğimiz bir şey hakkın­
daki bir duygulanış, eşit şartlar altında, zorunlu, mümkün, ya da zorun­
suz  bir  şey  hakkındaki  duygulanıştan  daha  büyüktür  ve  bunun  sonucu 
olarak o mümkün olan en büyük duygulanıştır.
Önerme VI
Ruh her şeyi ne kadar zorunlu olarak bilirse onun duygulanışlar üze­
rinde o kadar büyük gücü vardır, yani onlardan o kadar az edilgin olur.


270 ETİKA
Kanıtlama
Ruh  her  şeyin  zorunlu  olduğunu  (önerme  29,  bölüm  I)  ve  sonsuz  bir 
nedenler  bağlantısı  ile  bir  eser  meydana  getirmek  ve  var  olmak  için  ge­
rektirildiğini  (önerme  28,  bölüm  I)  bilir;  bu  da  (önceki  önerme),  şeyler 
hakkındaki  bilgisiyle  orantılı  olarak,  Ruhun  duygulanışlarından  daha  az 
edilgin olmasına ve asıl şeylerden daha az duygulanmasına sebep olur.
Scolie
Şeylerin  zorunlu  oldukları  hakkındaki  bu  bilgi  ne  kadar  tekil  şeylere 
ait ise ve bu tekil şeyler ne kadar seçik iseler ve canlı olarak hayal edilmiş­
lerse, Ruhun duygulanış üzerindeki gücü de o kadar büyüktür: tecrübenin 
kendisi de bunu gösterir. Biz vakaa diyelim ki bir malın (bien) kaybolma­
sının sebep olduğu kederin onu kaybederken bu malın hiçbir araçla koru­
namayacağını göz önüne almamızla yumuşadığını görüyoruz. Nitekim gö­
rüyoruz ki hiç kimse konuşmayı, yürümeyi, düşünmeyi bilmediği ve yıl­
larca hemen şuursuz olarak yaşadığı için bir çocuğa acımaz. Eğer tersine, 
birçokları ergin yaşta doğduğu halde şu veya bu kimse çocuk olarak doğ­
saydı,  o  zaman  herkes  çocuklara  acıyacaktı.  Çünkü  o  zaman  herkes  ço­
cukluğa  tabii  ve  zorunlu  bir  şey  gibi  değil,  fakat  Tabiatın  düşüklüğü,  ya 
da günahı gözü ile baktığı için, onlara acıyacaktı ve biz bu suretle birçok 
gözlemler yapabileceğiz.
Önerme VII
Kökü Akıldan gelen, ya da Akıl tarafından uyandırılan duygulanışlar, 
zaman göz önüne alınacak olursa, hazır değilmiş gibi görülen tekil şeylere 
nispet edilenlerden daha güçlüdür.
Kanıtlama
Bize  bir şeyi hayal ettiren duygulanışlar  yüzünden  değil, fakat Beden 
bu şeyin varlığını ortadan kaldıran başka bir duygulanışa sahip olduğu için, 
onu hazır değilmiş gibi göz önüne alırız (önerme 17, bölüm II). Bunun için 
hazır bulunmamış gibi görülen bu şeye nispet ettiğimiz duygulanış başka 
etkilere  ve  insan  gücüne  üstün  olacak  bir  tabiatta  değildir  (Bu  konuda 
önerme  6,  bölüm  IV’e  bkz.);  fakat  tersine,  dış  nedenin  varlığını  kaldıran 
duygulanışlarla azaltılabilecek bir tabiattadır (önerme 9, bölüm IV). Hal­
buki, kökü Akıldan gelen bir duygulanış zorunlu olarak şeylerin ortak


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 
271
özeliklerine aittir (önerme 40, bölüm II’nin ikinci scolie’sinde aklın tanımı­
na  bkz.),  ki  biz  onu  her  zaman  hazırmış  gibi  görürüz.  Gerçi  orada  hazır 
bulunan  varlığı  hiçbir  şey  kaldıramaz  ve  biz  onu  her  zaman  aynı  tarzda 
hayal ederiz (önerme 38, bölüm II). Bunun için böyle bir duygulanış daima 
aynı kalır ve bunun sonucu olarak ona karşıt olan ve asla onun dış neden­
leriyle  beslenmiş  olmayan  duygulanışlar  artık  karşıt  olmayacak  hale  ge­
linceye kadar gittikçe daha çok ona alışmaları gerekir; ve bundan dolayı, 
kökü Akıldan gelen bir duygulanış daha güçlüdür.
Önerme VIII
Aynı zamanda bir duygulanışı uyandırmaya yardım eden nedenler ne 
kadar çok ise duygulanış o kadar büyüktür.
Kanıtlama
Birçok  nedenler  birlikte  olunca  teker  teker  olduklarından  daha  kuv­
vetli  olabilirler  (önerme  7,  bölüm  III):  bu  yüzden  (önerme  5,  bölüm  IV), 
bir duygulanışı aynı zamanda uyandıran nedenler ne kadar çoksa, o duy­
gulanış o kadar kuvvetlidir.
Scolie
Bu önerme de aksiyom 2 ile apaçık görülür.
Önerme IX
Ruhun aynı zamanda duygulandığını gördüğü birçok nedenlere bağlı 
bir duygulanış tek bir nedene veya birincidekinden daha az nedene bağlı 
olan aynı büyüklükteki başka bir duygulanıştan daha az zararlıdır, ondan 
daha  az  edilgin  olur  ve  her  özel  neden  dolayısıyla  biz  daha  az  duygu­
lanırız.
Kanıtlama
Bir  duygulanış  ancak  Ruhun  düşünmesine  engel  olması  bakımından 
kötü veya zararlıdır (önerme 26 ve 27, bölüm IV). Bundan dolayı, Ruhun 
aynı zamanda birçok objeleri göz önüne almasını gerektiren bir duygulanış, 
başkalarını düşünemeyecek gibi tek bir objeye veya az sayıda objeye Ruhu 
bağlayan birinci duygulanış kadar büyük başka bir duygulanıştan daha az 
zararlıdır;  kanıtlanması  gereken  birinci  nokta  bu  idi.  Bundan  başka,  Ru­


272 ETİKA
hun özü yani gücü (önerme 7, bölüm III), yalnız düşünceden ibaret oldu­
ğu  için  (önerme  11,  bölüm  II),  birçok  objeleri  göz  önüne  almasına  sebep 
olan  duygulanıştan  çok,  tek  bir  objeyi  ya  da  birinciden  daha  az  sayıda 
objeleri göz önüne alacak surette Ruhu kaplayan bir duygulanıştan edil­
gin  olur,  ikinci  nokta  da  bu  idi.  En  sonra  bir  duygulanış  (önerme  48, 
bölüm  III),  birçok  dış  nedenlere  nispet  edilirken,  o  nedenler  teker  teker 
her birinde daha az bulunur.
Önerme X
Tabiatımıza karşıt olan duygulanışların hükmü altında bulunmadığımız 
müddetçe,  Bedenin  duygularını  zihin  için  geçerliği  olan  bir  düzene  göre 
sıralama ve zincirleme gücümüz vardır.
Kanıtlama
Tabiatımıza  karşıt  olan,  yani  (önerme  30,  bölüm  IV),  kötü  olan  duy­
gulanışlar,  Ruhu  bilmeden  alıkoydukları  nispette  kötüdürler (önerme  26, 
bölüm  IV).  Öyle  ise  tabiatımıza  karşı  olan  duygulanışların  hükmü  altın­
da bulunmadığımız müddetçe, tabiatıyla bilmeye çalışan Ruhun gücü alı­
konulmuş değildir. Bu demektir ki o kadar da açık ve seçik fikirleri teşkil 
etme  ve  onları  birbirlerinden  sonuçlama  gücü  vardır  (önerme  40’ın  2’nci 
scolie’si ve 47, bölüm II’nin scolie’si) ve bunun sonucu olarak (önerme I), 
o kadar da zihin için geçerliği olan bir düzene göre Bedenin duygulanış­
larını düzenleme ve zincirleme gücümüz vardır.
Scolie
Bedenin duygulanışlarını bu doğru olarak düzenlemek ve zincirlemek 
gücü ile biz bu suretle kolay kolay kötü davranışlardan duygulanmamayı 
sağlayabiliriz. Çünkü, (önerme 7) zihin için geçerliği olan bir düzene göre 
düzenlenmiş  ve  zincirlenmiş  duygulanışları  azaltmak  için,  bulanık  ve 
kesinsiz  duygulanışlar  için  gerektiğinden  çok  daha  büyük  bir  kuvvete 
ihtiyaç  vardır.  Öyle  ise,  duygulanışlarımız  hakkında  yetkin  bir  bilgimiz 
olmadıkça yapabileceğimiz en iyi şey, doğru bir hayat tarzını, başka deyişle 
hareket tarzımızın emin ilkelerini düşünmek, onları hafızamıza nakşetmek 
ve hayatta sık sık rastladığımız hayal gücümüzün geniş ölçüde duygulana­
cağı tarzda gözümüz önünde daima hazır bulunan özel şeylere onları bir 
teviye tatbik etmektir. Biz, diyelim, hayat kuralları arasında Kinin (önerme


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 
273
46,  bölüm IV ve scolie’si ile birlikte), Sevgi ve Yüksek gönüllülükle yenil­
mesi, yoksa karşılık olan bir kinle ödenmemesi gerektiği kuralını koymuş­
tuk.  Faydalı  olduğu  zaman  daima  hazır  olacak  bir  Akıl  düsturuna  sahip 
olmak  için,  çoğu  kere  insanların  ortak  olarak  uğradıkları  hareketleri  dü­
şünmek  ve  onlar  üzerinde  inceden  inceye  düşünceye  dalmak,  nitekim 
onları yüksek gönüllülükle mümkün olduğu kadar en iyi şekilde uzaklaştır­
mak  gerekir.  O  suretle  ki,  gerçi  biz  hakaretin  hayalini  bu  kuralın  hayal 
gücüne  bağlayacağız  ve  o  hayal  gücü  bize  bir  hakaret  yapıldığı  zaman 
daima  kendini  göstermeden  geri  kalmayacaktır  (önerme  18,  bölüm  II). 
Eğer  hakiki  çıkarımız  karşılıklı  bir  dostluğu  meydana  getiren  iyiliğin  ve 
ortak bir toplumun düşünülmesi olsaydı; eğer ayrıca üstün bir iç memnun­
luğunun  doğru  bir  hayat  gidişinden  doğduğunu  (önerme  52,  bölüm  IV) 
ve başka varlıklar gibi insanların da Tabiat zorunluluğu ile hareket ettik­
lerini göz önünden uzak bulundurmamış olsaydık, o zaman hakaret, yani 
genel olarak ondan doğan Kin, hayal gücünde pek büyük bir yer kaplardı 
ve  kolaylıkla  aşılmış  olurdu;  yahut  da  eğer  en  ağır  hakaretlerden  genel 
olarak  doğan  öfke  o  kadar  kolayca  aşılmamış  idiyse,  o  zaman  o  Ruhun 
dalgalanışlarından  ayrı  olmamakla  birlikte,  bu  ince  düşünceyle  ruhu­
muzun kaplanmış olduğundan çok daha az bir zaman süresinde meydana 
gelecekti.  Bunları  6,  7,  8’inci  önermelerde  gösterdik.  Nitekim,  korkuyu 
ortadan  kaldırmak  için  Ruh  metinliğini  kullanmayı  düşünmek  gerekir; 
hayatın  ortak  tehlikelerini  gözden  geçirmek  ve  zihin  canlılığı,  Ruh  kuv­
veti  ile  onların  en  iyi  şekilde  nasıl  ortadan  kaldırılacağını  hayal  etmek 
gerekir. Fakat şunu da kaydetmek gerekir ki, düşüncelerimizi ve hayalle­
rimizi  düzenlerken  (önerme  63,  bölüm  IV’ün  önerme  sonucu  ve  önerme 
59,  bölüm  III),  bir  Sevinç  duygulanışı  ile  etkimizin  gerektirilmiş  olması 
için bizim her zaman her şeyde iyi olan ciheti göz önüne almamız gerekir. 
Eğer,  diyelim  ki,  birisi  şan  ve  şerefe  kendini  fazla  kaptırdığını  görecek 
olursa,  bu  şerefin  nasıl  iyi  kullanılabileceği  ve  sonunda  bu  cihetin  göz 
önüne alınması suretiyle, şerefin kötüye kullanılmasıyla değil, fakat kazan­
ma araçlarıyla onun aranması gerektiği ve böylece insanların kararsızlık­
larını  olduğu  kadar  övünmelerini  veya  hiç  kimsenin  üzüntü  duymadan 
düşünemediği bu tarzda daha başka şeyleri düşünsün; böyle düşüncelerle 
gerçi  en haris insanlar  bile hırs duydukları şan ve üne ulaşma umudunu 
kestikleri  zaman  kendilerini  en  çok  azaba  kaptırırlar  ve  öfkeden  köpür­
dükleri  sırada  bilge  gibi  görünmek  isterler.  Öyle  ise  şan  ve  ünün  kötüye


274 ETİKA
kullanılmasından ve dünyanın boşluğundan en çok söz eden bu kimsele­
rin şan ve şerefi en çok isteyenler olduğunda şüphe yoktur. Zaten bu hal 
haris kimselere vergi değildir, fakat talih kendilerine daima ters giden ve 
içlerinden  güçsüz  olan  bütün  insanlarda  ortaktır.  Nitekim  pinti  de  fakir 
olduğu zaman paranın kötüye kullanılmasından ve zenginlerin düşüklük­
lerinden  biteviye  söz  eder.  Bu  halin  onu  kızdırmadan  ve  yalnız  kendi 
fakirliğini  değil  başkasının  zenginliğini  de  kötü  gördüğünü  başkalarına 
göstermeden  başka  bir  eseri  yoktur.  Nitekim  metresleri  tarafından  kötü 
karşılananlar, kadınların kararsızlığından, kalplerinin sahteliğinden olduğu 
kadar, halk şarkısının söylediği gibi kadın düşüklüklerinden başka hiçbir 
şey  düşünmezler;  ve  metresleri  onları  yeniden  iyi  karşılar  karşılamaz  bu 
söylediklerini  hemen  unuturlar.  Her  kim  duygulanışlarını  ve  iştahlarını 
yalnız hürriyet sevgisiyle yöneltmeye çalışırsa, gücü yettiği kadar erdem­
leri ve onların nedenlerini bilmeye, onların doğru bilgisinden doğan geliş­
menin tam olgunluğuna kendini bırakmaya; fakat hiçbir zaman insanların 
kötülüklerini  göz  önüne  almamaya,  insanlığı  alçaltmaya,  sahte  bir  hür­
riyet  görünüşü  ile  gelişmemeye  çalışacaktır.  Her  kim  bu  kuralı  dikkatle 
gözleyecek (ki, bu güç değildir) ve ona göre yaşamaya kendini alıştıracak 
olursa,  şüphe  yok  kısa  bir  zamanda  hareketlerini,  etkilerini  Aklın  emri­
ne göre yöneltecektir.
Önerme XI
Karşılığında  bir  hayal  bulunan  şeyler  ne kadar çoksa, bu hayal  o ka­
dar sık görünür, yani o kadar uzun zaman canlı olur ve zihni o kadar çok 
kaplar.
Kanıtlama
Gerçi  kendilerine  bir  hayal  ya  da  bir  duygulanış  nispet  edilen  şeyler 
ne  kadar  çoksa,  bu  hayali  uyandıran  veya  besleyen  nedenler  de  o  kadar 
çoktur (hipotez gereğince). Ruh duygulanışı dolayısıyla bu nedenleri aynı 
zamanda göz önüne alır; ve böylece duygulanış da o kadar sık olur, yani 
o nispette sık sık canlı olur ve (önerme 8), Ruhu o kadar fazla kaplar.
Önerme XII
Şeylerin  hayalleri, başka şeylerden ziyade açık ve seçik olarak bilinen 
şeylere upuygun olan hayallerle daha kolay birleşirler.


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 
275
Kanıtlama
Açık  ve  seçik  olarak  bilmen  şeyler  ya  şeylerin  ortak  özelikleridir,  ya 
da  ondan  sonuçlanan  şeydir  (önerme  40,  bölüm  II’nin  ikinci  scolie’sinde 
aklın  tanımına  bkz.)  ve  bundan  dolayı  da  (önceki  önerme),  çoğu  kere 
tarafımızdan  hayal  edilmişlerdir;  öyle  ise  başka  objeleri  göz  önüne  al­
dığımız zaman, bu başkalarını göz önüne almaktansa, aynı zamanda bili­
nen  şeyleri  göz  önüne  almak  bizim  için  daha  kolay  olacaktır  ve  bunun 
sonucu olarak (önerme 18, bölüm II) başkalarından çok bu bilinen objeleri 
başka objelere bağlamak daha kolay olacaktır.
Önerme XIII
Kendisine  bir  hayal  bağlanan  şeyler  ne  kadar  çoksa,  o  hayal  o  kadar 
canlı olur.
Kanıtlama
Gerçekten kendisine bir hayal bağlı olan şeyler ne kadar çoksa (öner­
me 18, bölüm II) onu uyandıracak nedenleri o kadar çoktur.
Önerme XIV
Ruh,  Bedenin  bütün  duygulanışlarını,  yani  şeylerin  bütün  hayallerini 
Tanrı fikrine uygun olacak surette bilir.
Kanıtlama
Ruhun  açık  ve  seçik  bir  kavram  teşkil  edemeyeceği  Bedenin  hiçbir 
duygulanışı  yoktur  (önerme  4);  öyle  ise  o  (önerme  15,  bölüm  I)  her  şey 
Tanrı fikrine upuygun olacak tarzda meydana gelir.
Önerme XV
Her  kim  kendisini,  kendi  duygulanışlarını  açık  ve  seçik  olarak  bilirse 
Tanrıyı  sever  ve  kendisini  ne  kadar  iyi  bilirse,  duygulanışlarını  ne  kadar 
iyi bilirse Tanrıyı da o kadar iyi bilir.
Kanıtlama
Her kim kendisini ve kendi duygulanışlarını açık ve seçik olarak bilirse, 
Sevinç İçindendir (önerme 53, bölüm III) ve bu Tanrı fikrinin birlikte bu­
lunmasıyla olur (önceki önerme); ve bundan dolayı (duygulanışların 6’ncı


276 ETİKA
tanımı), o Tanrıyı sever ve aynı sebepten dolayı, kendisini ne kadar iyi 
bilirse, duygulanışlarını ne kadar iyi bilirse, Tanrıyı da o kadar çok sever.
Önerme XVI
Tanrıya karşı Sevgi Ruhta en büyük yeri almalıdır.
Kanıtlama
Bu sevgi, gerçekten, Bedenin bütün duygulanışlarına bağlıdır (önerme 
14)  ve  hepsi  tarafından  beslenmiştir  (önerme  15);  bundan  dolayı  (öner­
me 11), Ruhta en büyük yeri almalıdır.
Önerme XVII
Tanrının  hiçbir  edilgisi,  pasif  hali  yoktur,  o  hiçbir  sevinç  ve  keder 
duygulanışı duymaz.
Kanıtlama
Tanrıya nispet edilmeleri bakımından bütün fikirler doğrudur (önerme 
32, bölüm II), yani (tanım 4, bölüm II) upuygundur; ve böylece, (duygula­
nışların  genel  tanımı),  Tanrının  edilgisi,  pasif  hali  yoktur.  Bundan  başka, 
Tanrı  ne  daha  yüksek  bir  yetkinlik,  ne  de  daha  aşağı  veya  daha  az  bir 
yetkinliğe  geçebilir  (önerme  20,  bölüm  I’in  ikinci  önerme  sonucu),  bun­
dan  dolayı  da  (duygulanışların  2  ve  3’üncü  tanımı)  o  hiçbir  sevinç  ya  da 
keder duygulanışı duymaz.
Önerme sonucu
Tanrının,  tam  tabiriyle,  hiç  kimseye  karşı  ne  Sevgisi  ne  Kini  vardır. 
Çünkü Tanrı (önceki önerme), hiçbir sevinç ve keder duygulanışı duymaz 
ve  bunun  sonucu  olarak  (duygulanışların  6  ve  7’nci  tanımları),  hiç  kim­
seye karşı kini ve sevgisi yoktur.
Önerme XVIII
Hiç kimse Tanrıya karşı kin besleyemez.
Kanıtlama
Bizde bulunan Tanrı fikri upuygun ve yetkindir (önerme 46,47, bölüm 
II), bundan dolayı Tanrıyı düşünmemiz nispetinde biz etkiniz (önerme 3


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 
277
bölüm  II),  bunun  sonucu  olarak  (önerme  59,  bölüm  III),  Tanrı  fikri  ile 
birlikte  bulunan  keder  olamaz,  yani  (duygulanışların  7’nci  tanımı);  hiç 
kimse Tanrıya karşı kin besleyemez.
Önerme Sonucu
Tanrıya karşı sevgi kine çevrilemez.
Scolie
Biz Tanrıyı her şeyin nedeni olarak tasarladığımız zaman, itiraz edile­
bilir  ve  bununla Tanrıyı  kederin  de nedeni diye  gördüğümüz söylenebi­
lir.  Ben  buna  şöyle  cevap  veririm  ki:  kederin  nedenlerini  bildiğimiz  nis­
pette,  keder  bir  edilgi  olmaktan  çıkar,  yani  (önerme  59,  bölüm  III),  bir 
keder  olmaktan  çıkar,  (önerme  3)  ve  böylece  Tanrının  kederin  nedeni 
olduğunu bildiğimiz nispette biz sevinçteyiz.
Önerme XIX
Her kim Tanrıyı severse, Tanrının da, onu sevmesi için çaba yapamaz.
Kanıtlama
Eğer  bir  insan  böyle bir çaba  yapabilseydi, o  halde (17’nci önermenin 
önerme  sonucu),  onu  seven  Tanrının  Tanrı  olmamasını  isteyecekti  ve 
bunun sonucu olarak (önerme 19, bölüm III), kederlenmiş olmasını isteye­
cekti  ki:  (önerme  28,  bölüm  III),  bu  da  saçmadır.  Öyle  ise  her  kim  Tan­
rıyı severse, vb.
Önerme XX
Tanrıya  karşı  bu  sevgi  ne  bir  haset  duygulanışı  ile,  ne  bir  kıskançlık 
duygulanışı  ile  bozulabilir;  fakat  biz  aynı  sevgi  bağı  ile  Tanrıya  bağlı  ne 
kadar insan hayal edersek, bu sevgi de o kadar çok beslenir.
Kanıtlama
Tanrıya karşı bu sevgi aklın emrine göre arzu edebileceğimiz yüce iyi­
liktir  (önerme  28,  bölüm  IV),  herkeste  ortaktır:  (önerme  36,  bölüm  IV) 
ve  biz  herkesin  ondan  faydalanmasını  isteriz  (önerme  37,  bölüm  IV);  ve 
böylece  (duygulanışların  23’üncü  tanımı),  ne  bir  haset  ne  de  (önerme  18, 
önerme  35,  bölüm  III'ün  scolie’sindeki  kıskançlığın  tanımı)  bir  kıskançlık


278 ETİKA
duygulanışı  ile  kirlenebilir;  fakat  tersine  (önerme  31,  bölüm  III)  ondan 
ne  kadar  çok  insanın  faydalandığını  hayal  edersek  onun  o  kadar  çok 
beslenmesi gerekir.
Scolie
Biz aynı tarzda bu sevgiye doğrudan doğruya karşıt olan ve kendisiyle 
bu  sevginin  yok  edilebileceği  hiçbir  duygulanış  olmadığını  gösterebiliriz 
ve  buradan  şu  sonuç  çıkar  ki,  Tanrıya  karşı  bu  Sevgi  duygulanışların  en 
sabitidir  ve  Bedene  nispet  edilmesi  bakımından  o  ancak  Bedenle  birlikte 
yok  edilebilir.  Sonradan  onun  yalnız  Ruha  nispet  edilmesi  bakımından 
hangi tabiatta olduğunu göreceğiz.
Önceki önermelerde duygulanışlara karşı bütün devaları, kendi başına 
göz  önüne  alınan  Ruhun  onlara  karşı  bütün  yapabileceklerini  topladım; 
bu  suretle  görülüyor  ki  Ruhun  duygulanışlar  üzerinde  gücü  şunlardan 
ibarettir:
1.  Asıl  duygulanışların  bilinmesinde  (bunun  için  önerme  4’ün  sco­
lie’sine bkz.)
2.  Bulanık olarak hayal ettiğimiz bir dış nedenin düşüncesinden duy­
gulanışları  ayırması  bakımından  (bunun  için  önerme  2  ile  önerme 
4’ün aynı scolie’sine bkz.).
3.  Bildiğimiz şeylere nispet edilen duygulanışların, haklarında ancak 
bulanık ve sakat bir fikrimiz olan şeylere nispet edilen duygulanış­
ları aştıkları zamanda (önerme 7’ye bkz.).
4- Şeylerin ortak özeliklerine veya Tanrıya nispet edilen duygulanışla­
rın beslendikleri büyük sayıda nedenlerde (önerme 9 ve 11).
5.  En  sonra  Ruhun  duygulanışlarını  birbirleriyle  düzene  koyduğu  ve 
zincirlediği düzende (önerme 10’unscolie’sinde, bundan başka öner­
me 12, 13 ve 14’e bkz.).
Fakat  ruhun  duygulanışları  üzerindeki  bu  gücünü  daha  iyi  görmek 
için  her  şeyden  önce  kaydetmemiz  gerekir  ki,  bir  insanın  duygulanışını 
başka  birisinin  duygulanışı  ile  karşılaştırdığımız  ve  birisinin  ötekinden 
daha  fazla  aynı  duygulanışın  hükmü  altında  bulunduğunu  gördüğümüz 
zaman, o duygulanışa büyük adını veriyoruz; ya da aynı insanın duygula­
nışlarını birbirleriyle karşılaştırdığımız ve o kimsenin bunlardan birinden


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 279
ötekilerden daha çok duygulanmış ya da etki almış olduğunu gördüğümüz 
zaman da ona büyük diyoruz. Çünkü (önerme 5, bölüm IV) herhangi bir 
duygulanışın kuvveti bizimki ile karşılaştırılan dış nedenin gücü ile tanım­
lanır, onun güçsüzlüğü veya edilgisi ise yalnız bilginin bulunmayışı, ya da 
bilgiden  yoksun  olmakla  tanımlanır.  Yani  upuygun  olmadıkları söylenen 
fikirleri  meydana  getiren  şeyle  değerlendirilir.  Buradan  şu  sonuç  çıkar 
ki, bu ruh, upuygun olmayan fikirler en büyük kısmını teşkil etmek üze­
re,  en  yüksek  dereceden  edilgindir,  o  suretle  ki  onun  ayırt  edici  vasfı 
ondaki  etkiden  ziyade  edilgidir;  tersine  olarak  Ruh,  upuygun  fikirler  en 
büyük  kısmına  teşkil  etmek  üzere  en  yüksek  dereceden  etkindir,  aktiftir, 
o suretle ki, onda da birincisi kadar upuygun olmayan fikirler bulunuyorsa 
da, onun ayırt edici vasfı insanın güçsüzlüğünü gösteren upuygun olmayan 
fikirler olmaktan ziyade insanın erdemini gösteren upuygun fikirlerdir.
Bundan başka kaydetmek gerekir  ki azaplar  ve talihsizliklerin başlıca 
kökü birçok değişmelere uğramış olup bizim büsbütün sahip olamadığımız 
bir  şey  için  aşırı  derecede  Sevgidir.  Vakaa  insanın  ancak  sevdiği  konuya 
karşı azabı ve iç kıvrantısı (anxiété)
6
 vardır; tahrikler, şüpheler veya düş­
manlıklar  ancak  hiç  kimsenin  gerçekten  tam  olarak  sahip  olamadıkları 
şeylere  karşı  olan  sevgiden  doğarlar.  Açık  ve  seçik  bilginin  ve  başlıca 
ilkesi  asıl  Tanrı  bilgisi  olan  şu  üçüncü  bilgi  tarzının,  (bu  konuda  önerme 
47, bölüm II’nin scolie’sine bkz.), duygulanışlar üzerinde yapabileceği şeyi 
bununla  kolayca  tasarlarız:  eğer  vakaa  duygulanışlar,  pasif  haller  olarak 
kaldıramazlarsa  (önerme  3  ile  önerme  4’ün  scolie’sine  bkz.)  hiç  değilse 
onlar  Ruhun  en  küçük  kısmını  teşkil  edebilirler  (önerme  14).  Bundan 
başka,  bu  bilgi  hareketsiz  ve  ezeli  olan  (önerme  15),  elde  edilmesi  bize 
gerçekten  sağlanmış  bulunan  bir  şeye  karşı  sevgi  doğurur  (önerme  45, 
bölüm  II)  ;  ve  bunun  sonucu  olarak  bu  sevgi  gelişigüzel  sevginin  içinde 
bulunan  düşüklüklerden  hiçbirisiyle  bozulmaz,  fakat  gittikçe  daha  da 
büyük olur (önerme 15) ve Ruhun en büyük kısmını kaplayabilir (önerme 
16) ve onu geniş ölçüde duygulandırabilir. Ben şimdiki hayata ait olanları 
bu suretle tamamlarım. Gerçekten, herkes scolie’nin başında söylediğimiz 
şeyi kolaylıkla görebilir. Y ani bu birkaç önerme ile duygulanışlara ait bütün 
devaları gösterdim, yeter ki bu scolie’de söylenmiş olanlarla birlikte III’ün­
cü bölümün 1 ve 3’üncü önermelerinde ve duygulanışlara ait tanımlarda
6) Psikiyatride buna “hafakan”, “bunalım” diyorlarsa da burada elverişli değildir.


280 ETİKA
söylenenler de aynı zamanda göz önüne alınsın. Artık Bedenin varlığı ile 
münasebeti olmayan Ruhun süresine ait soruya geçmenin zamanı gelmiş­
tir.
Önerme XXI
Ruh  hiçbir  şeyi  hayal  edemez  ve  geçmiş  şeyleri  ancak  Bedenin  süresi 
boyunca hatırlar.
Kanıtlama
Ruh  Bedenin  şimdiki  varlığını  ancak  Bedenin  süresi  boyunca  ifade 
eder  ve  Bedenin  duygulanışlarını  da  aktüel  olarak  ancak  Bedenin  süresi 
içinde  tasarlar  (önerme  8,  bölüm  II’nin  önerme  sonucu)  ve  bunun  sonu­
cu  olarak  (önerme  26,  bölüm  II),  o  bir  cismi  aktüel  olarak,  şimdi  Bede­
nin  süresi  boyunca  tasarlar;  bundan  dolayı  o  hiçbir  şeyi  hayal  edemez 
(önerme  17,  bölüm  II’nin  scolie’sinde  hayal  gücünün  tanımına  bkz.)  ve 
geçmiş  şeyleri  ancak  Bedenin  süresince  hatırlayabilir  (önerme  18,  bölüm 
II'nin scolie’sinde hafızanın tanımına bkz.).
Önerme XXII
Bir fikir her zaman, şu ya da bu insan Bedeninin özünü bir çeşit eze­
lilikle ifade eden Tanrıda zorunlu olarak verilmiştir.
Kanıtlama
Tanrı  yalnız  şu  veya  bu  insan  Bedeninin  varlığının  nedeni  değildir, 
aynı zamanda zorunlu olarak Tanrının özü aracı ile tasarlanması gereken 
(önerme  21,  bölüm  I);  ve  onun  özünün  nedenidir  (aksiyom  4,  bölüm  I); 
ve bu ezeli bir zorunlulukladır (önerme 16, bölüm I). Bu kavram öyle ise 
zorunlu olarak Tanrıda verilmelidir (önerme 3, bölüm II).
Önerme XXIII
İnsan  Ruhu  Bedenle  birlikte  büsbütün  yok  edilemez,  fakat  onda  ezeli 
olan bir şey kalır.
Kanıtlama
Bir kavram ya da bir fikir zorunlu olarak insan Bedeninin özünü ifade 
eden Tanrıda verilmiştir (önceki önerme) ve bu kavram, bundan dolayı,


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 
281
insan  Ruhunun  özüne  zorunlu  olarak  ait  olan  bir  şeydir  (önerme  13, 
bölüm II). Fakat biz insan Ruhuna, Bedenin şimdiki varlığını ifade etme­
sinden  başka,  zamanla  tanımlanacak  hiçbir  süre  vermiyoruz.  Bu  varlık 
ise  süre  ile  anlaşılır  ve  zamanla  tanımlanabilir.  Başka  deyişle  (önerme  8, 
bölüm  II'nin önerme  sonucu), biz  asıl ruha  ancak  bedenin süresi  boyun­
ca  bir  süre  veriyoruz  ve  Tanrının  özü  dolayısıyla  ezeli  bir  zorunlulukla 
tasarlanmış  olan  şey  (önceki  önerme),  bununla  birlikte  bir  şey  olduğu 
için, Ruhun özüne ait zorunlu olarak bir şey olacaktır.
Scolie
Söylediğimiz gibi, bir nevi ezelilikle Bedenin özünü ifade eden bu fikir, 
Ruhun özüne ait olan ve ezeli olan bir düşünme tarzıdır. Bununla birlikte 
Bedenden önce onun var olduğunu hatırlamamız imkânsızdır, çünkü Be­
dende bu varlığın hiçbir izi bulunamaz ve ezelilik zamanla tanımlanamaz 
ve zamanla hiçbir münasebeti olamaz. Bununla birlikte, biz duyuyoruz ve 
deneyle biliyoruz ki ezeli varlıklarız, çünkü Ruh bu şeyleri hafızada olanlar 
kadar zihnin bir fiili ile de tasarlıyor. Şeyleri görmesine ve gözlem yapması­
na  yardım  eden Ruhun  gözleri, kendi başlarına  kanıtlamalardır.  Öyle ise 
her ne kadar Bedenden önce var olduğumuzu hatırlamıyorsak da, bununla 
birlikte  Bedenin  özünü  bir  nevi  ezelilikle  kuşatması  bakımından  Ruhu­
muz ezelidir ve Ruhun bu varlığı zamanla tanımlanamaz ve süre ile açık­
lanamaz. Öyle ise Ruhun sürüp gittiği söylenemez ve onun varlığı ancak, 
Bedenin şimdiki (actuel) varlığını kuşatması bakımından gerekli bir zaman 
ile tanımlanabilir ve onda yalnız bu ölçüde şeylerin varlığını zaman bakı­
mından gerektirme ve onları süre içinde tasarlama gücü vardır.
Önerme XXIV
Biz tekil şeyleri ne kadar çok bilirsek, Tanrıyı o kadar çok anlarız.
Kanıtlama
Bu söylediğimiz birinci bölüm 25’inci önerme sonucu ile apaçık görü­
nüyor.
Önerme XXV
Ruhun  yüce  çabası,  onun  yüce  erdemi,  şeyleri  üçüncü  bir  bilgi  tarzı 
ile bilmektir.


282 ETİKA
Kanıtlama
Üçüncü bilgi tarzı Tanrının bazı sıfatlarının upuygun fikrinden şeylerin 
özünün upuygun bilgisine doğru gider (önerme 40, bölüm II’nin scolie’sin­
de  bu  cins  bilginin  tanımına  bkz.);  ve  biz  şeyleri  ne  kadar  bu  tarzda  bir 
bilgi  ile  bilirsek  (önceki  önerme),  Tanrıyı  o  kadar  çok  biliriz;  bundan 
dolayı (önerme 28, bölüm IV), Ruhun yüce erdemi yani (bölüm IV, tanım 
8),  Ruhun  gücü  veya  tabiatı  ya  da  aynı  anlama  gelmek  üzere  (önerme  7, 
bölüm III), onun yüce çabası şeyleri üçüncü bilgi tarzı ile bilmektir.
Önerme XXVI
Ruh  şeyleri  üçüncü  bilgi  tarzı  ile  bilmeye  ne  kadar  çok  yetkili  ise 
şeyleri bu bilgi tarzı ile bilmeyi o kadar arzu eder.
Kanıtlama
Bu apaçık görülüyor. Gerçekten, Ruhun şeyleri bu bilgi tarzı ile bilmeye 
yetkili  olduğunu  tasarladığımız  nispette,  onu  bu  bilgi  tarzı  ile  bilmesinin 
gerektirilmiş olduğunu tasarlarız ve bunun sonucu olarak (duygulanışların 
birinci tanımı), Ruh da o kadar buna yetkili olur ve bunu o kadar arzu eder.
Önerme XXVII
Bu üçüncü bilgi tarzından, Ruhun bu bakımdan edinebileceği en yük­
sek memnunluk doğar.
Kanıtlama
Ruhun  yüce  erdemi  Tanrıyı  bilmektir  (önerme  28,  bölüm  IV),  yani 
şeyleri  üçüncü  bilgi  tarzı  ile  bilmektir  (önerme  25);  ve  Ruh  şeyleri  bu 
üçüncü  bilgi  tarzı  ile  ne  kadar  bilirse  bu  erdem  de  o  kadar  büyük  olur 
(önerme  24);  öyle  ise  her  kim  bu  bilgi  tarzı  ile  şeyleri  bilirse  en  yüksek 
insani  yetkinliğe  yükselir  ve  bunun  sonucu  olarak  en  yüksek  sevinç  ile 
duygulanır  (duygulanışların  ikinci  tanımı)  ve  bu,  (önerme  43,  bölüm  II) 
kendisi  ve  kendi  erdemi  hakkındaki  fikirle  birlikte  bulunur  ve  bundan 
dolayı,  (duygulanışların  25’inci  tanımı)  bu  bilgi  cinsinden  onun  sahip 
olabileceği en yüksek memnunluk doğar.
Önerme XXVIII
Şeyleri üçüncü bilgi tarzı ile bilme çabası veya arzusu ikinci bilgi tarzın­
dan değil, birinci bilgi tarzından doğabilir.


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 
283
Kanıtlama
Bu  önerme  kendi  kendisiyle  apaçık  görülüyor.  Gerçekten  bizim  açık 
ve  seçik  olarak  bütün  bildiğimiz  şeyi,  biz  ya  kendisi  ile  ya  da  kendisiyle 
tasarlanmış  olan  başka  bir  şeyle  biliyoruz;  başka  deyişle  bizde  açık  ve 
seçik  olan  fikirler,  yani  üçüncü  bilgi  tarzına  ait  olan  fikirler  (önerme  40, 
bölüm II’nin 2’inci scolie’si), birinci bilgi tarzına ait olan sakat ve bulanık 
fikirlerden gelemezler, fakat upuygun fikirlerden, yani (aynı scolie) ikin­
ci ve üçüncü bilgi tarzlarından gelirler. Ve bundan dolayı (duygulanışların 
birinci tanımı) şeyleri üçüncü bilgi tarzı ile bilmek arzusu birinciden doğa­
maz, fakat İkinciden doğar.
Önerme XXIX
Ruh bir çeşit ezeliliğe sahip olarak bütün bildiğini, Bedenin hazır olan 
(actuel)  varlığını  tasarladığı  için  değil,  fakat  bir  çeşit  ezelilikle  bedenin 
özünü tasarladığı için bilir.
Kanıtlama
Ruh  yalnız  bedenin  hazır  olan  varlığını  tasarlaması  bakımından,  za­
manla  gerektirilebilen  süreyi  tasarlar  ve  onda  şeyleri  zamanla  nispetine 
göre  tasarlama  gücü  vardır  (önerme  26,  bölüm  II  ve  yukarıdaki  21’inci 
önerme). Halbuki ezelilik süre ile açıklanamaz (bölüm I, tanım 8 ve onun 
açıklaması).  Öyle  ise  Ruhta,  Bedeninin  hazır  olan  varlığını  tasarlaması 
bakımından, bir çeşit ezeliliğe sahip olarak şeyleri bir çeşit ezelilikle tasarla­
mak  Aklın  tabiatı  gereğindendir  (önerme  44,  bölüm  II'nin  2’nci  scolie’si) 
ve  Bedenin  özünü  bir  çeşit  ezelilikle  tasarlamak  Ruhun  tabiatı  gereğidir 
(önerme  23);  cisimleri  tasarlamanın  bu  iki  tarzı  dışında  Ruhun  özüne  ait 
başka  bir  şey  olmadığı  için  (önerme  13,  bölüm  II),  bir  çeşit  ezelilikle 
şeyleri bu tasarlayış gücü öyle ise Ruhun bir çeşit ezelilikle Bedenin özünde 
tasarlanması bakımından Ruha aittir.
Biz  şeyleri  iki  tarzda  aktüel  olarak  tasarlarız.  Ya  onlarla,  gerekli  bir 
zaman ve bir yerle nispetine göre varlığı tasarlamamız bakımından; ya da 
onları  Tanrının  içinde  ve  Tanrısal  Tabiatın  zorunluğuna  göre  tasarla­
mamız  bakımından.  Bu  ikinci  tarzda  doğru  ya  da  gerçek  diye  tasarlanan 
şeyleri,  biz  bir  çeşit  ezelilikle  tasarlarız  ve  onların  fikirleri  Tanrının  ezeli 
ve  sonsuz  özünü  içerir  (önerme  45,  bölüm  II’nin  scolie’sinde  göstermiş 
olduğumuz üzere).


284 ETİKA
Önerme XXX
Ruhumuz bir çeşit ezeliliğe sahip şeyler gibi kendi kendisini bildiği ve 
Bedeni bildiği nispette, zorunlu olarak Tanrının bilgisine sahiptir ve Tan­
rıda olduğunu, Tanrı ile kendisini bildiğini bilir.
Kanıtlama
Ezelilik, zorunlu varlığı kuşatması bakımından Tanrının özüdür (tanım 
8, bölüm I). Şeyleri bir çeşit ezelilikle kavramak, öyle ise kendi kendilerin 
Tanrının  özü  ile  gerçek  varlıklar  olarak  kavramaları  bakımından  şeyleri 
kavramak demektir, yani Tanrının özü dolayısıyla onlar varlığı içerirler ve 
böylece Ruhumuzda bir çeşit ezelilikle kendi kendisini kavraması ve şeyleri 
kavraması bakımından, zorunlu olarak Tanrı bilgisi vardır ve bilir, vb.
Önerme XXXI
Üçüncü  bilgi  tarzı,  Ruhun  kendisinin  de  ezeli  olması  bakımından, 
şekilsel nedeni olmak üzere Ruha bağlıdır.
Kanıtlama
Ruh,  ancak  bir  çeşit  ezelilikle  Bedenin  özünü  kavramasından  başka, 
bir  çeşit  ezelilikle  hiçbir  şeyi  kavramaz  (önerme  29),  yani  (önerme  21  ve 
23)  ezeli  olması  bakımından  şeyleri  kavrar;  ve  böylece  (önceki  önerme), 
ezeli  olması  bakımından,  onda  Tanrı  bilgisi  vardır;  ve  bu  bilgi  zorunlu 
olarak  upuygundur  (önerme  46,  bölüm  II).  Bundan  dolayı  Ruh,  ezeli  ol­
ması  bakımından  verilmiş  olması  varsayılan  bu  bilgiden  doğan  her  şeyi 
bilmeye  yetkilidir  (önerme  40,  bölüm  II).  Yani  şeyleri  üçüncü  bilgi  tarzı 
ile bilmeye yetkilidir (önerme 40, bölüm II’nin 2’nci scolie’sindeki tanıma 
bkz.). Ruh böylece (tanım I, bölüm III), ezeli olması bakımından upuygun, 
yani şekilsel nedendir.
Scolie
Herkes bu bilgi tarzında ne kadar yükselecek olursa, kendisini ve Tan­
rıyı  o  kadar  çok  bilir,  onların  şuuruna  o  kadar  sahip  olur,  yani  o  kadar 
daha  yetkin  olur,  o  kadar  üstün  mutluluğa  ulaşır  ki,  bunlar  daha  açık 
olarak  aşağıdaki  önermelerde  görülecektir.  Fakat  şu  noktayı  belirtmek 
gerekir ki, her ne kadar şimdiden Ruhun şeyleri bir çeşit ezelilikle kavra­
ması  bakımından  ezeli  olduğundan  emin  isek  de,  göstermek  istediğimiz


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 
285
şeyi  daha  kolay  açıklamak  ve  daha  iyi  öğretmek  için,  biz  ruhu  şimdiye 
kadar  yaptığımız  gibi,  sanki  o  var  olmaya  ve  şeyleri  bir  çeşit  ezelilikle 
kavramaya başlıyormuş gibi göz önüne alacağız. Bu bizim hiçbir tehlikeye 
düşmeden yapabileceğimiz bir şeydir, yeter ki açıkça algılanmış öncüller­
den başka hiçbir şey sonuçlamamak ihtiyatlılığını elden bırakmayalım.
Önerme XXXII
Üçüncü  bilgi  cinsi  ile  bütün  bildiklerimizden  haz  duyarız  ve  bu  haz, 
nedeni olan Tanrı fikri ile birlikte bulunur.
Kanıtlama
Bu  bilgi  tarzından  elde  edebileceğimiz  en  büyük  Ruh  memnunluğu, 
yani en yüksek sevinç (duygulanışların 25’inci tanımı) doğar ve bu neden 
olarak  kendi  kendisinin  fikri  ile  birlikte  bulunur  (önerme  27)  ve  bunun 
sonucu olarak da Tanrı fikri ile birlikte bulunur (önerme 30).
Önerme Sonucu
Üçüncü  bilgi  cinsinden  zorunlu  olarak  Tanrıya  karşı  zihinsel  sevgi 
doğar.  Çünkü  bu  üçüncü  bilgi  cinsinden  (önceki  önerme)  neden  olarak 
Tanrı  fikri  ile  birlikte  bulunan  bir  sevinç  (duygulanışların  6’ncı  tanımı) 
yani onu hazırmış gibi hayal etmemiz bakımından değil (önerme 29) fakat 
Tanrının ezeli olduğunu kavramamız bakımından Tanrı sevgisi doğar.
Önerme XXXIII
Bu üçüncü bilgi cinsinden doğan Tanrıya karşı zihinsel sevgi ezelidir.
Kanıtlama
Üçüncü bilgi cinsi (önerme 31 ve aksiyom 3, bölüm I) ezelidir; bundan 
dolayı (aynı aksiyom bölüm I) ondan doğan sevginin kendisi de ezelidir.
Scolie
Her ne kadar bu Tanrı sevgisinin başlangıcı yoksa da (önceki önerme) 
bununla birlikte, farazi olarak önceki önermenin önerme sonucunda var­
saydığımız üzere, sanki doğmuş imiş gibi, onda sevginin bütün yetkinlik­
leri  vardır  ve  bizim  ruha  katıldığını  varsaydığımız  bu  yetkinliklere  ezeli 
olarak  sahip  olmasından  ve  bunun  ezeli  nedeni  olmak  üzere  Tanrı  fikri


286 ETİKA
ile birlikte bulunmasından başka fark yoktur. Eğer sevinç daha büyük bir 
yetkinlik derecesine yükselmeden ibaret ise, yüce mutluluğun, şüphe yok, 
ruhun asıl yetkinliğe sahip olmasından ileri gelmesi gerekir.
Önerme XXXIV
Ruh ancak Bedenin süresi boyunca edilgiler olan duygulanışlara boyun 
eğer.
Kanıtlama
Bir hayal gücü, ruhun bir şeyi hazırmış gibi gördüğü bir fikirdir (bölüm 
II, önerme 17’nin scolie’sinde onun tanımına bkz.), bu hayal gücü bununla 
birlikte dış şeyin tabiatından ziyade insan bedeninin şimdiki halini belir­
tir  (bölüm  II,  önerme  16’nın  2’nci  önerme  sonucu).  Bir  duygulanış  öyle 
ise, Bedenin şimdiki halini belirtmesi bakımından bir hayal gücüdür (duy­
gulanışların  genel  tanımı)  ve  böylece  (önerme  21)  Ruh  ancak  Bedenin 
süresi boyunca edilgiler olan duygulanışlara bağlıdır, ya da boyun eğer.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki zihinsel (zihni) Sevgiden başka hiçbir sevgi 
ezeli değildir.
Scolie
İnsanların ortak sanısına bakacak olursak, onların hakikatte ruhlarının 
ezeliliği  şuuruna  sahip  olduklarını,  fakat  onu  süre  ile  karıştırdıklarını  ve 
ölümden sonra devam ettiğini sandıkları hayal gücüne veya hafızaya yor­
duklarını görürüz.
Önerme XXXV
Tanrı kendisini ancak sonsuz bir zihinsel Sevgi ile sever.
Kanıtlama
Tanrı mutlak olarak sonsuzdur (tanım, bölüm I), yani (tanım 6, bölüm 
II)  Tanrının  tabiatı  sonsuz  bir  yetkinlik  halinde  gelişir  ve  bu  (önerme  3, 
bölüm  II)  kendi  kendisinin  fikri  ile  yani  (önerme  11,  tanım  1,  bölüm  I) 
kendi  nedeninin  fikri  ile  birliktedir;  ve  bu  bizim  önerme  32’nin  önerme 
sonucunda zihinsel sevgi dolayısıyla söylediğimiz şeydir.


ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 
287
Önerme XXXVI
Ruhun Tanrıya karşı zihinsel sevgisi, sonsuz olması bakımından değil, 
fakat bir çeşit ezeliliğe sahip gibi görülen insan Ruhunun özü ile açıklanabil­
mesi bakımından Tanrının kendisini sevdiği sevgidir; yani ruhun Tanrıya 
karşı sevgisi Tanrının kendi kendisini sevdiği sonsuz Sevginin bir kısmıdır.
Kanıtlama
Ruhun  bu  sevgisi,  Ruhun  etkilerine  bağlanmalıdır  (önerme  32’nin 
önerme  sonucu  ve  önerme  3,  bölüm  III);  öyle  ise  ruhun  kendisini  neden 
olarak  Tanrı  fikri  ile  birlikte  göz  önüne  aldığı  bir  etkidir  (önerme  32  ve 
onun  önerme  sonucu)  yani  (önerme  35’in  önerme  sonucu,  önerme  11’in 
önerme  sonucu,  bölüm  II)  Tanrının  insan  Ruhu  ile  açıklanabilmesi  ba­
kımından,  kendisinin  asıl  fikri  ile  birlikte  göz  önüne  aldığı  bir  etkidir  ve 
böylece  (önceki  önerme)  Ruhun  bu  sevgisi,  Tanrının  kendisini  sevdiği 
sonsuz Sevginin bir kısmıdır.
Önerme Sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, Tanrı kendisini sevmesi bakımından insan­
ları sever ve bunun sonucu olarak Tanrının insanlara karşı sevgisi ve ruhun 
Tanrıya karşı zihinsel sevgisi bir ve aynı şeydir.
Scolie
Selametimizin, yani yüce mutluluğumuzun veya hürriyetimizin neden 
ibaret olduğunu bununla açıkça biliyoruz; Tanrıya karşı sabit ve ezeli bir 
sevgide  veya  insanlara  karşı  Tanrının  sevgisinde  demek  istiyorum.  Bu 
sevgiye  veya  bu  yüce  mutluluğa  Kutsal  Kitaplarda,  haklı  olarak  şan  ve 
şeref  (gloire)  denmiştir.  Gerçekten  bu  sevginin  Tanrıya  ya  da  ruha  nispet 
edilmesine,  doğru  olarak  iç  memnunluğu
7
  denebilir  ve  bu  memnunluk 
şan ve şereften ayrılmaz (duygulanışların 25 ve 30’uncu tanımları). Vakaa, 
Tanrıya  nispet  edilmesi  bakımından  o  (önerme  35),  bu  kelimeyi  kullan­
mamız caizse, kendi kendisinin fikri ile birlikte olan sevinçtir; ve bu Ruha 
nispet  edilmesi  bakımındandır  (önerme  27).  Bundan  başka,  ruhumuzun 
özü  yalnız,  ilke  ve  temeli  Tanrı  olan  bilgiden  ibaret  olduğu  için  (önerme 
15, bölüm I, önerme 47, bölüm II’nin scolie’si), biz bu suretle ruhumuzun
7) İç tatmini, iç doyum da denebilir.


288 ETİKA
nasıl  ve  hangi  şartlarda  öz  bakımından  ve  varoluş  bakımından  tanrısal 
tabiattan  çıktığını  ve  sürekli  olarak  Tanrıya  bağlı  bulunduğunu  açıkça 
kavrıyoruz.  Burada  tekil  şeylere  ait  sezgili
8
  adını  verdiğim  bilginin  veya 
üçüncü tarzdaki bilginin  ne derecede  değerli olduğunun ve bunun ikinci 
bilgi tarzı olduğunu söylediğim ortak kavramlarıyla bilgi tarzına ne kadar 
üstün bulunduğunu bir örnekle gösterme zahmetine değer zannediyorum 
(önerme  40,  bölüm  II’nin  scolie’si).  Birinci  bölümde  her  ne  kadar  her 
şeyin  ve  bunun  sonucu  olarak  insan  ruhunun  öz  bakımından  ve  varoluş 
bakımından,  bir  kanıtlama  ile  Tanrıya  bağlı  olduğunu  gösterdi  isem  de, 
bütün  korunmuş  bulunuyorsa  da,  bununla  birlikte  ruhumun  bu  sonucu, 
Tanrıya  bağlı  dediğimiz  tekil  herhangi  bir  şeyin  özünden  çıkardığımız 
tarzda duygulanmış değildir.
Önerme XXXVII
Tabiatta bu zihinsel Sevgiyle karşıt olan, yani onu kaldırabilecek hiç­
bir şey yoktur.
Kanıtlama
Bu  zihinsel  sevgi,  Tanrının  tabiatı  ile  ezeli  bir  hakikat  halinde  kendi 
kendini göz önüne alması bakımından, ruhun tabiatından zorunlu olarak 
çıkar  (önerme  33  ve  29).  Eğer  bu  sevgiye  karşıt  bir  şey  verilmiş  olsa,  bu 
bir şey doğruya karşıt olacaktır; bunun sonucu olarak, bu sevgiyi kaldırabi­
lecek şey, doğru olanın yanlış olmasına sebep olacaktır; halbuki bu kendi­
liğinden bilindiği gibi saçmadır. Öyle ise Tabiatta hiçbir şey verilmiş de­
ğildir ki, vb.
Scolie
Dördüncü bölümün aksiyomu gerektirilmiş bir zaman ve bir yerle nis­
petine  göre  göz  önüne  alınan  tekil  şeylere  aittir;  ben  düşünüyorum  ki 
kimsenin bu konuda şüphesi yoktur.
8) 
Sezgili  yerine  sezişli  de  denebilir;  fakat  sezgi  kelimesi,  sezmekten  müphem  fark  etmek 
anlamına  da  geldiği  için,  buradaki  kesin  ve  doğrudan  doğruya  kavrayışı  ifade  edememektedir. 
Birçok  filozoflarda  çeşitli  anlamlarda  anlaşılan 

Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin