satisfaction
).
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
269
rine göre yaşayan bir insanda bu bir etkidir, yani ahlaklılık denen bir
erdemdir (önerme 37, bölüm IV’ün birinci scolie’si ve aynı önermenin
2’nci kanıtlaması). Ve bu tarzda bütün iştahlar veya arzular, yalnız upuy
gun olmayan fikirlerden doğmaları bakımından edilgilerdir; ve aynı arzu,
upuygun fikirler tarafından uyandırıldıkları veya doğruldukları zaman
erdem gibi görülmüşlerdir. Vakaa, bizim bir şeyi yapmamız bakımından
gerektirilmiş olduğumuz bütün arzular da, upuygun fikirlerden doğduk
ları gibi upuygun olmayan fikirlerden de doğabilirler (önerme 59, bölüm
IV). Bu konu dışına çıktığım bu bölümden tekrar asıl konuma dönmek
için, doğru bilgileriyle kaim olan duygulanışlara karşı bu devadan başka,
bizim gücümüzdekinden daha yetkin hiçbir şey tasarlanamaz, çünkü
düşünmek ve upuygun fikirler teşkil etmek gücünden başka Ruhun bir
gücü yoktur (önerme 3, bölüm III). Nitekim biz bunu önceki önermede
gösterdik.
Önerme V
Bizim zorunlu, mümkün veya zorunsuz olarak değil, sadece hayal ettiği
miz bir şey için olan duygulanış, bütün eşit şartlar altında, mümkün olan
en büyük duygulanıştır.
Kanıtlama
Hür olduğunu hayal ettiğimiz bir şey hakkındaki bir duygulanış, zo
runlu bir şey için olan duygulanıştan daha büyüktür (önerme 49, bölüm
III) ve bunun sonucu olarak da bizim mümkün, ya da zorunsuz olarak
hayal ettiğimiz duygulanıştan daha büyüktür (önerme 11, bölüm IV).
Fakat bir şeyi hür diye hayal etmek bir şeyi sadece hayal etmekten başka
bir şey değildir, halbuki bir eser meydana getirmek için gerektirilmiş olan
nedenleri bilmiyoruz (önerme 35, bölüm II’nin scolie’sinde göstermiş oldu
ğumuz şey dolayısıyla); öyle ise bizim sadece hayal ettiğimiz bir şey hakkın
daki bir duygulanış, eşit şartlar altında, zorunlu, mümkün, ya da zorun
suz bir şey hakkındaki duygulanıştan daha büyüktür ve bunun sonucu
olarak o mümkün olan en büyük duygulanıştır.
Önerme VI
Ruh her şeyi ne kadar zorunlu olarak bilirse onun duygulanışlar üze
rinde o kadar büyük gücü vardır, yani onlardan o kadar az edilgin olur.
270 ETİKA
Kanıtlama
Ruh her şeyin zorunlu olduğunu (önerme 29, bölüm I) ve sonsuz bir
nedenler bağlantısı ile bir eser meydana getirmek ve var olmak için ge
rektirildiğini (önerme 28, bölüm I) bilir; bu da (önceki önerme), şeyler
hakkındaki bilgisiyle orantılı olarak, Ruhun duygulanışlarından daha az
edilgin olmasına ve asıl şeylerden daha az duygulanmasına sebep olur.
Scolie
Şeylerin zorunlu oldukları hakkındaki bu bilgi ne kadar tekil şeylere
ait ise ve bu tekil şeyler ne kadar seçik iseler ve canlı olarak hayal edilmiş
lerse, Ruhun duygulanış üzerindeki gücü de o kadar büyüktür: tecrübenin
kendisi de bunu gösterir. Biz vakaa diyelim ki bir malın (bien) kaybolma
sının sebep olduğu kederin onu kaybederken bu malın hiçbir araçla koru
namayacağını göz önüne almamızla yumuşadığını görüyoruz. Nitekim gö
rüyoruz ki hiç kimse konuşmayı, yürümeyi, düşünmeyi bilmediği ve yıl
larca hemen şuursuz olarak yaşadığı için bir çocuğa acımaz. Eğer tersine,
birçokları ergin yaşta doğduğu halde şu veya bu kimse çocuk olarak doğ
saydı, o zaman herkes çocuklara acıyacaktı. Çünkü o zaman herkes ço
cukluğa tabii ve zorunlu bir şey gibi değil, fakat Tabiatın düşüklüğü, ya
da günahı gözü ile baktığı için, onlara acıyacaktı ve biz bu suretle birçok
gözlemler yapabileceğiz.
Önerme VII
Kökü Akıldan gelen, ya da Akıl tarafından uyandırılan duygulanışlar,
zaman göz önüne alınacak olursa, hazır değilmiş gibi görülen tekil şeylere
nispet edilenlerden daha güçlüdür.
Kanıtlama
Bize bir şeyi hayal ettiren duygulanışlar yüzünden değil, fakat Beden
bu şeyin varlığını ortadan kaldıran başka bir duygulanışa sahip olduğu için,
onu hazır değilmiş gibi göz önüne alırız (önerme 17, bölüm II). Bunun için
hazır bulunmamış gibi görülen bu şeye nispet ettiğimiz duygulanış başka
etkilere ve insan gücüne üstün olacak bir tabiatta değildir (Bu konuda
önerme 6, bölüm IV’e bkz.); fakat tersine, dış nedenin varlığını kaldıran
duygulanışlarla azaltılabilecek bir tabiattadır (önerme 9, bölüm IV). Hal
buki, kökü Akıldan gelen bir duygulanış zorunlu olarak şeylerin ortak
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
271
özeliklerine aittir (önerme 40, bölüm II’nin ikinci scolie’sinde aklın tanımı
na bkz.), ki biz onu her zaman hazırmış gibi görürüz. Gerçi orada hazır
bulunan varlığı hiçbir şey kaldıramaz ve biz onu her zaman aynı tarzda
hayal ederiz (önerme 38, bölüm II). Bunun için böyle bir duygulanış daima
aynı kalır ve bunun sonucu olarak ona karşıt olan ve asla onun dış neden
leriyle beslenmiş olmayan duygulanışlar artık karşıt olmayacak hale ge
linceye kadar gittikçe daha çok ona alışmaları gerekir; ve bundan dolayı,
kökü Akıldan gelen bir duygulanış daha güçlüdür.
Önerme VIII
Aynı zamanda bir duygulanışı uyandırmaya yardım eden nedenler ne
kadar çok ise duygulanış o kadar büyüktür.
Kanıtlama
Birçok nedenler birlikte olunca teker teker olduklarından daha kuv
vetli olabilirler (önerme 7, bölüm III): bu yüzden (önerme 5, bölüm IV),
bir duygulanışı aynı zamanda uyandıran nedenler ne kadar çoksa, o duy
gulanış o kadar kuvvetlidir.
Scolie
Bu önerme de aksiyom 2 ile apaçık görülür.
Önerme IX
Ruhun aynı zamanda duygulandığını gördüğü birçok nedenlere bağlı
bir duygulanış tek bir nedene veya birincidekinden daha az nedene bağlı
olan aynı büyüklükteki başka bir duygulanıştan daha az zararlıdır, ondan
daha az edilgin olur ve her özel neden dolayısıyla biz daha az duygu
lanırız.
Kanıtlama
Bir duygulanış ancak Ruhun düşünmesine engel olması bakımından
kötü veya zararlıdır (önerme 26 ve 27, bölüm IV). Bundan dolayı, Ruhun
aynı zamanda birçok objeleri göz önüne almasını gerektiren bir duygulanış,
başkalarını düşünemeyecek gibi tek bir objeye veya az sayıda objeye Ruhu
bağlayan birinci duygulanış kadar büyük başka bir duygulanıştan daha az
zararlıdır; kanıtlanması gereken birinci nokta bu idi. Bundan başka, Ru
272 ETİKA
hun özü yani gücü (önerme 7, bölüm III), yalnız düşünceden ibaret oldu
ğu için (önerme 11, bölüm II), birçok objeleri göz önüne almasına sebep
olan duygulanıştan çok, tek bir objeyi ya da birinciden daha az sayıda
objeleri göz önüne alacak surette Ruhu kaplayan bir duygulanıştan edil
gin olur, ikinci nokta da bu idi. En sonra bir duygulanış (önerme 48,
bölüm III), birçok dış nedenlere nispet edilirken, o nedenler teker teker
her birinde daha az bulunur.
Önerme X
Tabiatımıza karşıt olan duygulanışların hükmü altında bulunmadığımız
müddetçe, Bedenin duygularını zihin için geçerliği olan bir düzene göre
sıralama ve zincirleme gücümüz vardır.
Kanıtlama
Tabiatımıza karşıt olan, yani (önerme 30, bölüm IV), kötü olan duy
gulanışlar, Ruhu bilmeden alıkoydukları nispette kötüdürler (önerme 26,
bölüm IV). Öyle ise tabiatımıza karşı olan duygulanışların hükmü altın
da bulunmadığımız müddetçe, tabiatıyla bilmeye çalışan Ruhun gücü alı
konulmuş değildir. Bu demektir ki o kadar da açık ve seçik fikirleri teşkil
etme ve onları birbirlerinden sonuçlama gücü vardır (önerme 40’ın 2’nci
scolie’si ve 47, bölüm II’nin scolie’si) ve bunun sonucu olarak (önerme I),
o kadar da zihin için geçerliği olan bir düzene göre Bedenin duygulanış
larını düzenleme ve zincirleme gücümüz vardır.
Scolie
Bedenin duygulanışlarını bu doğru olarak düzenlemek ve zincirlemek
gücü ile biz bu suretle kolay kolay kötü davranışlardan duygulanmamayı
sağlayabiliriz. Çünkü, (önerme 7) zihin için geçerliği olan bir düzene göre
düzenlenmiş ve zincirlenmiş duygulanışları azaltmak için, bulanık ve
kesinsiz duygulanışlar için gerektiğinden çok daha büyük bir kuvvete
ihtiyaç vardır. Öyle ise, duygulanışlarımız hakkında yetkin bir bilgimiz
olmadıkça yapabileceğimiz en iyi şey, doğru bir hayat tarzını, başka deyişle
hareket tarzımızın emin ilkelerini düşünmek, onları hafızamıza nakşetmek
ve hayatta sık sık rastladığımız hayal gücümüzün geniş ölçüde duygulana
cağı tarzda gözümüz önünde daima hazır bulunan özel şeylere onları bir
teviye tatbik etmektir. Biz, diyelim, hayat kuralları arasında Kinin (önerme
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
273
46, bölüm IV ve scolie’si ile birlikte), Sevgi ve Yüksek gönüllülükle yenil
mesi, yoksa karşılık olan bir kinle ödenmemesi gerektiği kuralını koymuş
tuk. Faydalı olduğu zaman daima hazır olacak bir Akıl düsturuna sahip
olmak için, çoğu kere insanların ortak olarak uğradıkları hareketleri dü
şünmek ve onlar üzerinde inceden inceye düşünceye dalmak, nitekim
onları yüksek gönüllülükle mümkün olduğu kadar en iyi şekilde uzaklaştır
mak gerekir. O suretle ki, gerçi biz hakaretin hayalini bu kuralın hayal
gücüne bağlayacağız ve o hayal gücü bize bir hakaret yapıldığı zaman
daima kendini göstermeden geri kalmayacaktır (önerme 18, bölüm II).
Eğer hakiki çıkarımız karşılıklı bir dostluğu meydana getiren iyiliğin ve
ortak bir toplumun düşünülmesi olsaydı; eğer ayrıca üstün bir iç memnun
luğunun doğru bir hayat gidişinden doğduğunu (önerme 52, bölüm IV)
ve başka varlıklar gibi insanların da Tabiat zorunluluğu ile hareket ettik
lerini göz önünden uzak bulundurmamış olsaydık, o zaman hakaret, yani
genel olarak ondan doğan Kin, hayal gücünde pek büyük bir yer kaplardı
ve kolaylıkla aşılmış olurdu; yahut da eğer en ağır hakaretlerden genel
olarak doğan öfke o kadar kolayca aşılmamış idiyse, o zaman o Ruhun
dalgalanışlarından ayrı olmamakla birlikte, bu ince düşünceyle ruhu
muzun kaplanmış olduğundan çok daha az bir zaman süresinde meydana
gelecekti. Bunları 6, 7, 8’inci önermelerde gösterdik. Nitekim, korkuyu
ortadan kaldırmak için Ruh metinliğini kullanmayı düşünmek gerekir;
hayatın ortak tehlikelerini gözden geçirmek ve zihin canlılığı, Ruh kuv
veti ile onların en iyi şekilde nasıl ortadan kaldırılacağını hayal etmek
gerekir. Fakat şunu da kaydetmek gerekir ki, düşüncelerimizi ve hayalle
rimizi düzenlerken (önerme 63, bölüm IV’ün önerme sonucu ve önerme
59, bölüm III), bir Sevinç duygulanışı ile etkimizin gerektirilmiş olması
için bizim her zaman her şeyde iyi olan ciheti göz önüne almamız gerekir.
Eğer, diyelim ki, birisi şan ve şerefe kendini fazla kaptırdığını görecek
olursa, bu şerefin nasıl iyi kullanılabileceği ve sonunda bu cihetin göz
önüne alınması suretiyle, şerefin kötüye kullanılmasıyla değil, fakat kazan
ma araçlarıyla onun aranması gerektiği ve böylece insanların kararsızlık
larını olduğu kadar övünmelerini veya hiç kimsenin üzüntü duymadan
düşünemediği bu tarzda daha başka şeyleri düşünsün; böyle düşüncelerle
gerçi en haris insanlar bile hırs duydukları şan ve üne ulaşma umudunu
kestikleri zaman kendilerini en çok azaba kaptırırlar ve öfkeden köpür
dükleri sırada bilge gibi görünmek isterler. Öyle ise şan ve ünün kötüye
274 ETİKA
kullanılmasından ve dünyanın boşluğundan en çok söz eden bu kimsele
rin şan ve şerefi en çok isteyenler olduğunda şüphe yoktur. Zaten bu hal
haris kimselere vergi değildir, fakat talih kendilerine daima ters giden ve
içlerinden güçsüz olan bütün insanlarda ortaktır. Nitekim pinti de fakir
olduğu zaman paranın kötüye kullanılmasından ve zenginlerin düşüklük
lerinden biteviye söz eder. Bu halin onu kızdırmadan ve yalnız kendi
fakirliğini değil başkasının zenginliğini de kötü gördüğünü başkalarına
göstermeden başka bir eseri yoktur. Nitekim metresleri tarafından kötü
karşılananlar, kadınların kararsızlığından, kalplerinin sahteliğinden olduğu
kadar, halk şarkısının söylediği gibi kadın düşüklüklerinden başka hiçbir
şey düşünmezler; ve metresleri onları yeniden iyi karşılar karşılamaz bu
söylediklerini hemen unuturlar. Her kim duygulanışlarını ve iştahlarını
yalnız hürriyet sevgisiyle yöneltmeye çalışırsa, gücü yettiği kadar erdem
leri ve onların nedenlerini bilmeye, onların doğru bilgisinden doğan geliş
menin tam olgunluğuna kendini bırakmaya; fakat hiçbir zaman insanların
kötülüklerini göz önüne almamaya, insanlığı alçaltmaya, sahte bir hür
riyet görünüşü ile gelişmemeye çalışacaktır. Her kim bu kuralı dikkatle
gözleyecek (ki, bu güç değildir) ve ona göre yaşamaya kendini alıştıracak
olursa, şüphe yok kısa bir zamanda hareketlerini, etkilerini Aklın emri
ne göre yöneltecektir.
Önerme XI
Karşılığında bir hayal bulunan şeyler ne kadar çoksa, bu hayal o ka
dar sık görünür, yani o kadar uzun zaman canlı olur ve zihni o kadar çok
kaplar.
Kanıtlama
Gerçi kendilerine bir hayal ya da bir duygulanış nispet edilen şeyler
ne kadar çoksa, bu hayali uyandıran veya besleyen nedenler de o kadar
çoktur (hipotez gereğince). Ruh duygulanışı dolayısıyla bu nedenleri aynı
zamanda göz önüne alır; ve böylece duygulanış da o kadar sık olur, yani
o nispette sık sık canlı olur ve (önerme 8), Ruhu o kadar fazla kaplar.
Önerme XII
Şeylerin hayalleri, başka şeylerden ziyade açık ve seçik olarak bilinen
şeylere upuygun olan hayallerle daha kolay birleşirler.
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
275
Kanıtlama
Açık ve seçik olarak bilmen şeyler ya şeylerin ortak özelikleridir, ya
da ondan sonuçlanan şeydir (önerme 40, bölüm II’nin ikinci scolie’sinde
aklın tanımına bkz.) ve bundan dolayı da (önceki önerme), çoğu kere
tarafımızdan hayal edilmişlerdir; öyle ise başka objeleri göz önüne al
dığımız zaman, bu başkalarını göz önüne almaktansa, aynı zamanda bili
nen şeyleri göz önüne almak bizim için daha kolay olacaktır ve bunun
sonucu olarak (önerme 18, bölüm II) başkalarından çok bu bilinen objeleri
başka objelere bağlamak daha kolay olacaktır.
Önerme XIII
Kendisine bir hayal bağlanan şeyler ne kadar çoksa, o hayal o kadar
canlı olur.
Kanıtlama
Gerçekten kendisine bir hayal bağlı olan şeyler ne kadar çoksa (öner
me 18, bölüm II) onu uyandıracak nedenleri o kadar çoktur.
Önerme XIV
Ruh, Bedenin bütün duygulanışlarını, yani şeylerin bütün hayallerini
Tanrı fikrine uygun olacak surette bilir.
Kanıtlama
Ruhun açık ve seçik bir kavram teşkil edemeyeceği Bedenin hiçbir
duygulanışı yoktur (önerme 4); öyle ise o (önerme 15, bölüm I) her şey
Tanrı fikrine upuygun olacak tarzda meydana gelir.
Önerme XV
Her kim kendisini, kendi duygulanışlarını açık ve seçik olarak bilirse
Tanrıyı sever ve kendisini ne kadar iyi bilirse, duygulanışlarını ne kadar
iyi bilirse Tanrıyı da o kadar iyi bilir.
Kanıtlama
Her kim kendisini ve kendi duygulanışlarını açık ve seçik olarak bilirse,
Sevinç İçindendir (önerme 53, bölüm III) ve bu Tanrı fikrinin birlikte bu
lunmasıyla olur (önceki önerme); ve bundan dolayı (duygulanışların 6’ncı
276 ETİKA
tanımı), o Tanrıyı sever ve aynı sebepten dolayı, kendisini ne kadar iyi
bilirse, duygulanışlarını ne kadar iyi bilirse, Tanrıyı da o kadar çok sever.
Önerme XVI
Tanrıya karşı Sevgi Ruhta en büyük yeri almalıdır.
Kanıtlama
Bu sevgi, gerçekten, Bedenin bütün duygulanışlarına bağlıdır (önerme
14) ve hepsi tarafından beslenmiştir (önerme 15); bundan dolayı (öner
me 11), Ruhta en büyük yeri almalıdır.
Önerme XVII
Tanrının hiçbir edilgisi, pasif hali yoktur, o hiçbir sevinç ve keder
duygulanışı duymaz.
Kanıtlama
Tanrıya nispet edilmeleri bakımından bütün fikirler doğrudur (önerme
32, bölüm II), yani (tanım 4, bölüm II) upuygundur; ve böylece, (duygula
nışların genel tanımı), Tanrının edilgisi, pasif hali yoktur. Bundan başka,
Tanrı ne daha yüksek bir yetkinlik, ne de daha aşağı veya daha az bir
yetkinliğe geçebilir (önerme 20, bölüm I’in ikinci önerme sonucu), bun
dan dolayı da (duygulanışların 2 ve 3’üncü tanımı) o hiçbir sevinç ya da
keder duygulanışı duymaz.
Önerme sonucu
Tanrının, tam tabiriyle, hiç kimseye karşı ne Sevgisi ne Kini vardır.
Çünkü Tanrı (önceki önerme), hiçbir sevinç ve keder duygulanışı duymaz
ve bunun sonucu olarak (duygulanışların 6 ve 7’nci tanımları), hiç kim
seye karşı kini ve sevgisi yoktur.
Önerme XVIII
Hiç kimse Tanrıya karşı kin besleyemez.
Kanıtlama
Bizde bulunan Tanrı fikri upuygun ve yetkindir (önerme 46,47, bölüm
II), bundan dolayı Tanrıyı düşünmemiz nispetinde biz etkiniz (önerme 3
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
277
bölüm II), bunun sonucu olarak (önerme 59, bölüm III), Tanrı fikri ile
birlikte bulunan keder olamaz, yani (duygulanışların 7’nci tanımı); hiç
kimse Tanrıya karşı kin besleyemez.
Önerme Sonucu
Tanrıya karşı sevgi kine çevrilemez.
Scolie
Biz Tanrıyı her şeyin nedeni olarak tasarladığımız zaman, itiraz edile
bilir ve bununla Tanrıyı kederin de nedeni diye gördüğümüz söylenebi
lir. Ben buna şöyle cevap veririm ki: kederin nedenlerini bildiğimiz nis
pette, keder bir edilgi olmaktan çıkar, yani (önerme 59, bölüm III), bir
keder olmaktan çıkar, (önerme 3) ve böylece Tanrının kederin nedeni
olduğunu bildiğimiz nispette biz sevinçteyiz.
Önerme XIX
Her kim Tanrıyı severse, Tanrının da, onu sevmesi için çaba yapamaz.
Kanıtlama
Eğer bir insan böyle bir çaba yapabilseydi, o halde (17’nci önermenin
önerme sonucu), onu seven Tanrının Tanrı olmamasını isteyecekti ve
bunun sonucu olarak (önerme 19, bölüm III), kederlenmiş olmasını isteye
cekti ki: (önerme 28, bölüm III), bu da saçmadır. Öyle ise her kim Tan
rıyı severse, vb.
Önerme XX
Tanrıya karşı bu sevgi ne bir haset duygulanışı ile, ne bir kıskançlık
duygulanışı ile bozulabilir; fakat biz aynı sevgi bağı ile Tanrıya bağlı ne
kadar insan hayal edersek, bu sevgi de o kadar çok beslenir.
Kanıtlama
Tanrıya karşı bu sevgi aklın emrine göre arzu edebileceğimiz yüce iyi
liktir (önerme 28, bölüm IV), herkeste ortaktır: (önerme 36, bölüm IV)
ve biz herkesin ondan faydalanmasını isteriz (önerme 37, bölüm IV); ve
böylece (duygulanışların 23’üncü tanımı), ne bir haset ne de (önerme 18,
önerme 35, bölüm III'ün scolie’sindeki kıskançlığın tanımı) bir kıskançlık
278 ETİKA
duygulanışı ile kirlenebilir; fakat tersine (önerme 31, bölüm III) ondan
ne kadar çok insanın faydalandığını hayal edersek onun o kadar çok
beslenmesi gerekir.
Scolie
Biz aynı tarzda bu sevgiye doğrudan doğruya karşıt olan ve kendisiyle
bu sevginin yok edilebileceği hiçbir duygulanış olmadığını gösterebiliriz
ve buradan şu sonuç çıkar ki, Tanrıya karşı bu Sevgi duygulanışların en
sabitidir ve Bedene nispet edilmesi bakımından o ancak Bedenle birlikte
yok edilebilir. Sonradan onun yalnız Ruha nispet edilmesi bakımından
hangi tabiatta olduğunu göreceğiz.
Önceki önermelerde duygulanışlara karşı bütün devaları, kendi başına
göz önüne alınan Ruhun onlara karşı bütün yapabileceklerini topladım;
bu suretle görülüyor ki Ruhun duygulanışlar üzerinde gücü şunlardan
ibarettir:
1. Asıl duygulanışların bilinmesinde (bunun için önerme 4’ün sco
lie’sine bkz.)
2. Bulanık olarak hayal ettiğimiz bir dış nedenin düşüncesinden duy
gulanışları ayırması bakımından (bunun için önerme 2 ile önerme
4’ün aynı scolie’sine bkz.).
3. Bildiğimiz şeylere nispet edilen duygulanışların, haklarında ancak
bulanık ve sakat bir fikrimiz olan şeylere nispet edilen duygulanış
ları aştıkları zamanda (önerme 7’ye bkz.).
4- Şeylerin ortak özeliklerine veya Tanrıya nispet edilen duygulanışla
rın beslendikleri büyük sayıda nedenlerde (önerme 9 ve 11).
5. En sonra Ruhun duygulanışlarını birbirleriyle düzene koyduğu ve
zincirlediği düzende (önerme 10’unscolie’sinde, bundan başka öner
me 12, 13 ve 14’e bkz.).
Fakat ruhun duygulanışları üzerindeki bu gücünü daha iyi görmek
için her şeyden önce kaydetmemiz gerekir ki, bir insanın duygulanışını
başka birisinin duygulanışı ile karşılaştırdığımız ve birisinin ötekinden
daha fazla aynı duygulanışın hükmü altında bulunduğunu gördüğümüz
zaman, o duygulanışa büyük adını veriyoruz; ya da aynı insanın duygula
nışlarını birbirleriyle karşılaştırdığımız ve o kimsenin bunlardan birinden
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 279
ötekilerden daha çok duygulanmış ya da etki almış olduğunu gördüğümüz
zaman da ona büyük diyoruz. Çünkü (önerme 5, bölüm IV) herhangi bir
duygulanışın kuvveti bizimki ile karşılaştırılan dış nedenin gücü ile tanım
lanır, onun güçsüzlüğü veya edilgisi ise yalnız bilginin bulunmayışı, ya da
bilgiden yoksun olmakla tanımlanır. Yani upuygun olmadıkları söylenen
fikirleri meydana getiren şeyle değerlendirilir. Buradan şu sonuç çıkar
ki, bu ruh, upuygun olmayan fikirler en büyük kısmını teşkil etmek üze
re, en yüksek dereceden edilgindir, o suretle ki onun ayırt edici vasfı
ondaki etkiden ziyade edilgidir; tersine olarak Ruh, upuygun fikirler en
büyük kısmına teşkil etmek üzere en yüksek dereceden etkindir, aktiftir,
o suretle ki, onda da birincisi kadar upuygun olmayan fikirler bulunuyorsa
da, onun ayırt edici vasfı insanın güçsüzlüğünü gösteren upuygun olmayan
fikirler olmaktan ziyade insanın erdemini gösteren upuygun fikirlerdir.
Bundan başka kaydetmek gerekir ki azaplar ve talihsizliklerin başlıca
kökü birçok değişmelere uğramış olup bizim büsbütün sahip olamadığımız
bir şey için aşırı derecede Sevgidir. Vakaa insanın ancak sevdiği konuya
karşı azabı ve iç kıvrantısı (anxiété)
6
vardır; tahrikler, şüpheler veya düş
manlıklar ancak hiç kimsenin gerçekten tam olarak sahip olamadıkları
şeylere karşı olan sevgiden doğarlar. Açık ve seçik bilginin ve başlıca
ilkesi asıl Tanrı bilgisi olan şu üçüncü bilgi tarzının, (bu konuda önerme
47, bölüm II’nin scolie’sine bkz.), duygulanışlar üzerinde yapabileceği şeyi
bununla kolayca tasarlarız: eğer vakaa duygulanışlar, pasif haller olarak
kaldıramazlarsa (önerme 3 ile önerme 4’ün scolie’sine bkz.) hiç değilse
onlar Ruhun en küçük kısmını teşkil edebilirler (önerme 14). Bundan
başka, bu bilgi hareketsiz ve ezeli olan (önerme 15), elde edilmesi bize
gerçekten sağlanmış bulunan bir şeye karşı sevgi doğurur (önerme 45,
bölüm II) ; ve bunun sonucu olarak bu sevgi gelişigüzel sevginin içinde
bulunan düşüklüklerden hiçbirisiyle bozulmaz, fakat gittikçe daha da
büyük olur (önerme 15) ve Ruhun en büyük kısmını kaplayabilir (önerme
16) ve onu geniş ölçüde duygulandırabilir. Ben şimdiki hayata ait olanları
bu suretle tamamlarım. Gerçekten, herkes scolie’nin başında söylediğimiz
şeyi kolaylıkla görebilir. Y ani bu birkaç önerme ile duygulanışlara ait bütün
devaları gösterdim, yeter ki bu scolie’de söylenmiş olanlarla birlikte III’ün
cü bölümün 1 ve 3’üncü önermelerinde ve duygulanışlara ait tanımlarda
6) Psikiyatride buna “hafakan”, “bunalım” diyorlarsa da burada elverişli değildir.
280 ETİKA
söylenenler de aynı zamanda göz önüne alınsın. Artık Bedenin varlığı ile
münasebeti olmayan Ruhun süresine ait soruya geçmenin zamanı gelmiş
tir.
Önerme XXI
Ruh hiçbir şeyi hayal edemez ve geçmiş şeyleri ancak Bedenin süresi
boyunca hatırlar.
Kanıtlama
Ruh Bedenin şimdiki varlığını ancak Bedenin süresi boyunca ifade
eder ve Bedenin duygulanışlarını da aktüel olarak ancak Bedenin süresi
içinde tasarlar (önerme 8, bölüm II’nin önerme sonucu) ve bunun sonu
cu olarak (önerme 26, bölüm II), o bir cismi aktüel olarak, şimdi Bede
nin süresi boyunca tasarlar; bundan dolayı o hiçbir şeyi hayal edemez
(önerme 17, bölüm II’nin scolie’sinde hayal gücünün tanımına bkz.) ve
geçmiş şeyleri ancak Bedenin süresince hatırlayabilir (önerme 18, bölüm
II'nin scolie’sinde hafızanın tanımına bkz.).
Önerme XXII
Bir fikir her zaman, şu ya da bu insan Bedeninin özünü bir çeşit eze
lilikle ifade eden Tanrıda zorunlu olarak verilmiştir.
Kanıtlama
Tanrı yalnız şu veya bu insan Bedeninin varlığının nedeni değildir,
aynı zamanda zorunlu olarak Tanrının özü aracı ile tasarlanması gereken
(önerme 21, bölüm I); ve onun özünün nedenidir (aksiyom 4, bölüm I);
ve bu ezeli bir zorunlulukladır (önerme 16, bölüm I). Bu kavram öyle ise
zorunlu olarak Tanrıda verilmelidir (önerme 3, bölüm II).
Önerme XXIII
İnsan Ruhu Bedenle birlikte büsbütün yok edilemez, fakat onda ezeli
olan bir şey kalır.
Kanıtlama
Bir kavram ya da bir fikir zorunlu olarak insan Bedeninin özünü ifade
eden Tanrıda verilmiştir (önceki önerme) ve bu kavram, bundan dolayı,
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
281
insan Ruhunun özüne zorunlu olarak ait olan bir şeydir (önerme 13,
bölüm II). Fakat biz insan Ruhuna, Bedenin şimdiki varlığını ifade etme
sinden başka, zamanla tanımlanacak hiçbir süre vermiyoruz. Bu varlık
ise süre ile anlaşılır ve zamanla tanımlanabilir. Başka deyişle (önerme 8,
bölüm II'nin önerme sonucu), biz asıl ruha ancak bedenin süresi boyun
ca bir süre veriyoruz ve Tanrının özü dolayısıyla ezeli bir zorunlulukla
tasarlanmış olan şey (önceki önerme), bununla birlikte bir şey olduğu
için, Ruhun özüne ait zorunlu olarak bir şey olacaktır.
Scolie
Söylediğimiz gibi, bir nevi ezelilikle Bedenin özünü ifade eden bu fikir,
Ruhun özüne ait olan ve ezeli olan bir düşünme tarzıdır. Bununla birlikte
Bedenden önce onun var olduğunu hatırlamamız imkânsızdır, çünkü Be
dende bu varlığın hiçbir izi bulunamaz ve ezelilik zamanla tanımlanamaz
ve zamanla hiçbir münasebeti olamaz. Bununla birlikte, biz duyuyoruz ve
deneyle biliyoruz ki ezeli varlıklarız, çünkü Ruh bu şeyleri hafızada olanlar
kadar zihnin bir fiili ile de tasarlıyor. Şeyleri görmesine ve gözlem yapması
na yardım eden Ruhun gözleri, kendi başlarına kanıtlamalardır. Öyle ise
her ne kadar Bedenden önce var olduğumuzu hatırlamıyorsak da, bununla
birlikte Bedenin özünü bir nevi ezelilikle kuşatması bakımından Ruhu
muz ezelidir ve Ruhun bu varlığı zamanla tanımlanamaz ve süre ile açık
lanamaz. Öyle ise Ruhun sürüp gittiği söylenemez ve onun varlığı ancak,
Bedenin şimdiki ( actuel) varlığını kuşatması bakımından gerekli bir zaman
ile tanımlanabilir ve onda yalnız bu ölçüde şeylerin varlığını zaman bakı
mından gerektirme ve onları süre içinde tasarlama gücü vardır.
Önerme XXIV
Biz tekil şeyleri ne kadar çok bilirsek, Tanrıyı o kadar çok anlarız.
Kanıtlama
Bu söylediğimiz birinci bölüm 25’inci önerme sonucu ile apaçık görü
nüyor.
Önerme XXV
Ruhun yüce çabası, onun yüce erdemi, şeyleri üçüncü bir bilgi tarzı
ile bilmektir.
282 ETİKA
Kanıtlama
Üçüncü bilgi tarzı Tanrının bazı sıfatlarının upuygun fikrinden şeylerin
özünün upuygun bilgisine doğru gider (önerme 40, bölüm II’nin scolie’sin
de bu cins bilginin tanımına bkz.); ve biz şeyleri ne kadar bu tarzda bir
bilgi ile bilirsek (önceki önerme), Tanrıyı o kadar çok biliriz; bundan
dolayı (önerme 28, bölüm IV), Ruhun yüce erdemi yani (bölüm IV, tanım
8), Ruhun gücü veya tabiatı ya da aynı anlama gelmek üzere (önerme 7,
bölüm III), onun yüce çabası şeyleri üçüncü bilgi tarzı ile bilmektir.
Önerme XXVI
Ruh şeyleri üçüncü bilgi tarzı ile bilmeye ne kadar çok yetkili ise
şeyleri bu bilgi tarzı ile bilmeyi o kadar arzu eder.
Kanıtlama
Bu apaçık görülüyor. Gerçekten, Ruhun şeyleri bu bilgi tarzı ile bilmeye
yetkili olduğunu tasarladığımız nispette, onu bu bilgi tarzı ile bilmesinin
gerektirilmiş olduğunu tasarlarız ve bunun sonucu olarak (duygulanışların
birinci tanımı), Ruh da o kadar buna yetkili olur ve bunu o kadar arzu eder.
Önerme XXVII
Bu üçüncü bilgi tarzından, Ruhun bu bakımdan edinebileceği en yük
sek memnunluk doğar.
Kanıtlama
Ruhun yüce erdemi Tanrıyı bilmektir (önerme 28, bölüm IV), yani
şeyleri üçüncü bilgi tarzı ile bilmektir (önerme 25); ve Ruh şeyleri bu
üçüncü bilgi tarzı ile ne kadar bilirse bu erdem de o kadar büyük olur
(önerme 24); öyle ise her kim bu bilgi tarzı ile şeyleri bilirse en yüksek
insani yetkinliğe yükselir ve bunun sonucu olarak en yüksek sevinç ile
duygulanır (duygulanışların ikinci tanımı) ve bu, (önerme 43, bölüm II)
kendisi ve kendi erdemi hakkındaki fikirle birlikte bulunur ve bundan
dolayı, (duygulanışların 25’inci tanımı) bu bilgi cinsinden onun sahip
olabileceği en yüksek memnunluk doğar.
Önerme XXVIII
Şeyleri üçüncü bilgi tarzı ile bilme çabası veya arzusu ikinci bilgi tarzın
dan değil, birinci bilgi tarzından doğabilir.
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
283
Kanıtlama
Bu önerme kendi kendisiyle apaçık görülüyor. Gerçekten bizim açık
ve seçik olarak bütün bildiğimiz şeyi, biz ya kendisi ile ya da kendisiyle
tasarlanmış olan başka bir şeyle biliyoruz; başka deyişle bizde açık ve
seçik olan fikirler, yani üçüncü bilgi tarzına ait olan fikirler (önerme 40,
bölüm II’nin 2’inci scolie’si), birinci bilgi tarzına ait olan sakat ve bulanık
fikirlerden gelemezler, fakat upuygun fikirlerden, yani (aynı scolie) ikin
ci ve üçüncü bilgi tarzlarından gelirler. Ve bundan dolayı (duygulanışların
birinci tanımı) şeyleri üçüncü bilgi tarzı ile bilmek arzusu birinciden doğa
maz, fakat İkinciden doğar.
Önerme XXIX
Ruh bir çeşit ezeliliğe sahip olarak bütün bildiğini, Bedenin hazır olan
(actuel) varlığını tasarladığı için değil, fakat bir çeşit ezelilikle bedenin
özünü tasarladığı için bilir.
Kanıtlama
Ruh yalnız bedenin hazır olan varlığını tasarlaması bakımından, za
manla gerektirilebilen süreyi tasarlar ve onda şeyleri zamanla nispetine
göre tasarlama gücü vardır (önerme 26, bölüm II ve yukarıdaki 21’inci
önerme). Halbuki ezelilik süre ile açıklanamaz (bölüm I, tanım 8 ve onun
açıklaması). Öyle ise Ruhta, Bedeninin hazır olan varlığını tasarlaması
bakımından, bir çeşit ezeliliğe sahip olarak şeyleri bir çeşit ezelilikle tasarla
mak Aklın tabiatı gereğindendir (önerme 44, bölüm II'nin 2’nci scolie’si)
ve Bedenin özünü bir çeşit ezelilikle tasarlamak Ruhun tabiatı gereğidir
(önerme 23); cisimleri tasarlamanın bu iki tarzı dışında Ruhun özüne ait
başka bir şey olmadığı için (önerme 13, bölüm II), bir çeşit ezelilikle
şeyleri bu tasarlayış gücü öyle ise Ruhun bir çeşit ezelilikle Bedenin özünde
tasarlanması bakımından Ruha aittir.
Biz şeyleri iki tarzda aktüel olarak tasarlarız. Ya onlarla, gerekli bir
zaman ve bir yerle nispetine göre varlığı tasarlamamız bakımından; ya da
onları Tanrının içinde ve Tanrısal Tabiatın zorunluğuna göre tasarla
mamız bakımından. Bu ikinci tarzda doğru ya da gerçek diye tasarlanan
şeyleri, biz bir çeşit ezelilikle tasarlarız ve onların fikirleri Tanrının ezeli
ve sonsuz özünü içerir (önerme 45, bölüm II’nin scolie’sinde göstermiş
olduğumuz üzere).
284 ETİKA
Önerme XXX
Ruhumuz bir çeşit ezeliliğe sahip şeyler gibi kendi kendisini bildiği ve
Bedeni bildiği nispette, zorunlu olarak Tanrının bilgisine sahiptir ve Tan
rıda olduğunu, Tanrı ile kendisini bildiğini bilir.
Kanıtlama
Ezelilik, zorunlu varlığı kuşatması bakımından Tanrının özüdür (tanım
8, bölüm I). Şeyleri bir çeşit ezelilikle kavramak, öyle ise kendi kendilerin
Tanrının özü ile gerçek varlıklar olarak kavramaları bakımından şeyleri
kavramak demektir, yani Tanrının özü dolayısıyla onlar varlığı içerirler ve
böylece Ruhumuzda bir çeşit ezelilikle kendi kendisini kavraması ve şeyleri
kavraması bakımından, zorunlu olarak Tanrı bilgisi vardır ve bilir, vb.
Önerme XXXI
Üçüncü bilgi tarzı, Ruhun kendisinin de ezeli olması bakımından,
şekilsel nedeni olmak üzere Ruha bağlıdır.
Kanıtlama
Ruh, ancak bir çeşit ezelilikle Bedenin özünü kavramasından başka,
bir çeşit ezelilikle hiçbir şeyi kavramaz (önerme 29), yani (önerme 21 ve
23) ezeli olması bakımından şeyleri kavrar; ve böylece (önceki önerme),
ezeli olması bakımından, onda Tanrı bilgisi vardır; ve bu bilgi zorunlu
olarak upuygundur (önerme 46, bölüm II). Bundan dolayı Ruh, ezeli ol
ması bakımından verilmiş olması varsayılan bu bilgiden doğan her şeyi
bilmeye yetkilidir (önerme 40, bölüm II). Yani şeyleri üçüncü bilgi tarzı
ile bilmeye yetkilidir (önerme 40, bölüm II’nin 2’nci scolie’sindeki tanıma
bkz.). Ruh böylece (tanım I, bölüm III), ezeli olması bakımından upuygun,
yani şekilsel nedendir.
Scolie
Herkes bu bilgi tarzında ne kadar yükselecek olursa, kendisini ve Tan
rıyı o kadar çok bilir, onların şuuruna o kadar sahip olur, yani o kadar
daha yetkin olur, o kadar üstün mutluluğa ulaşır ki, bunlar daha açık
olarak aşağıdaki önermelerde görülecektir. Fakat şu noktayı belirtmek
gerekir ki, her ne kadar şimdiden Ruhun şeyleri bir çeşit ezelilikle kavra
ması bakımından ezeli olduğundan emin isek de, göstermek istediğimiz
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
285
şeyi daha kolay açıklamak ve daha iyi öğretmek için, biz ruhu şimdiye
kadar yaptığımız gibi, sanki o var olmaya ve şeyleri bir çeşit ezelilikle
kavramaya başlıyormuş gibi göz önüne alacağız. Bu bizim hiçbir tehlikeye
düşmeden yapabileceğimiz bir şeydir, yeter ki açıkça algılanmış öncüller
den başka hiçbir şey sonuçlamamak ihtiyatlılığını elden bırakmayalım.
Önerme XXXII
Üçüncü bilgi cinsi ile bütün bildiklerimizden haz duyarız ve bu haz,
nedeni olan Tanrı fikri ile birlikte bulunur.
Kanıtlama
Bu bilgi tarzından elde edebileceğimiz en büyük Ruh memnunluğu,
yani en yüksek sevinç (duygulanışların 25’inci tanımı) doğar ve bu neden
olarak kendi kendisinin fikri ile birlikte bulunur (önerme 27) ve bunun
sonucu olarak da Tanrı fikri ile birlikte bulunur (önerme 30).
Önerme Sonucu
Üçüncü bilgi cinsinden zorunlu olarak Tanrıya karşı zihinsel sevgi
doğar. Çünkü bu üçüncü bilgi cinsinden (önceki önerme) neden olarak
Tanrı fikri ile birlikte bulunan bir sevinç (duygulanışların 6’ncı tanımı)
yani onu hazırmış gibi hayal etmemiz bakımından değil (önerme 29) fakat
Tanrının ezeli olduğunu kavramamız bakımından Tanrı sevgisi doğar.
Önerme XXXIII
Bu üçüncü bilgi cinsinden doğan Tanrıya karşı zihinsel sevgi ezelidir.
Kanıtlama
Üçüncü bilgi cinsi (önerme 31 ve aksiyom 3, bölüm I) ezelidir; bundan
dolayı (aynı aksiyom bölüm I) ondan doğan sevginin kendisi de ezelidir.
Scolie
Her ne kadar bu Tanrı sevgisinin başlangıcı yoksa da (önceki önerme)
bununla birlikte, farazi olarak önceki önermenin önerme sonucunda var
saydığımız üzere, sanki doğmuş imiş gibi, onda sevginin bütün yetkinlik
leri vardır ve bizim ruha katıldığını varsaydığımız bu yetkinliklere ezeli
olarak sahip olmasından ve bunun ezeli nedeni olmak üzere Tanrı fikri
286 ETİKA
ile birlikte bulunmasından başka fark yoktur. Eğer sevinç daha büyük bir
yetkinlik derecesine yükselmeden ibaret ise, yüce mutluluğun, şüphe yok,
ruhun asıl yetkinliğe sahip olmasından ileri gelmesi gerekir.
Önerme XXXIV
Ruh ancak Bedenin süresi boyunca edilgiler olan duygulanışlara boyun
eğer.
Kanıtlama
Bir hayal gücü, ruhun bir şeyi hazırmış gibi gördüğü bir fikirdir (bölüm
II, önerme 17’nin scolie’sinde onun tanımına bkz.), bu hayal gücü bununla
birlikte dış şeyin tabiatından ziyade insan bedeninin şimdiki halini belir
tir (bölüm II, önerme 16’nın 2’nci önerme sonucu). Bir duygulanış öyle
ise, Bedenin şimdiki halini belirtmesi bakımından bir hayal gücüdür (duy
gulanışların genel tanımı) ve böylece (önerme 21) Ruh ancak Bedenin
süresi boyunca edilgiler olan duygulanışlara bağlıdır, ya da boyun eğer.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki zihinsel (zihni) Sevgiden başka hiçbir sevgi
ezeli değildir.
Scolie
İnsanların ortak sanısına bakacak olursak, onların hakikatte ruhlarının
ezeliliği şuuruna sahip olduklarını, fakat onu süre ile karıştırdıklarını ve
ölümden sonra devam ettiğini sandıkları hayal gücüne veya hafızaya yor
duklarını görürüz.
Önerme XXXV
Tanrı kendisini ancak sonsuz bir zihinsel Sevgi ile sever.
Kanıtlama
Tanrı mutlak olarak sonsuzdur (tanım, bölüm I), yani (tanım 6, bölüm
II) Tanrının tabiatı sonsuz bir yetkinlik halinde gelişir ve bu (önerme 3,
bölüm II) kendi kendisinin fikri ile yani (önerme 11, tanım 1, bölüm I)
kendi nedeninin fikri ile birliktedir; ve bu bizim önerme 32’nin önerme
sonucunda zihinsel sevgi dolayısıyla söylediğimiz şeydir.
ZİHİN GÜCÜ VEYA İNSANIN HÜRLÜĞÜ ÜZERİNE
287
Önerme XXXVI
Ruhun Tanrıya karşı zihinsel sevgisi, sonsuz olması bakımından değil,
fakat bir çeşit ezeliliğe sahip gibi görülen insan Ruhunun özü ile açıklanabil
mesi bakımından Tanrının kendisini sevdiği sevgidir; yani ruhun Tanrıya
karşı sevgisi Tanrının kendi kendisini sevdiği sonsuz Sevginin bir kısmıdır.
Kanıtlama
Ruhun bu sevgisi, Ruhun etkilerine bağlanmalıdır (önerme 32’nin
önerme sonucu ve önerme 3, bölüm III); öyle ise ruhun kendisini neden
olarak Tanrı fikri ile birlikte göz önüne aldığı bir etkidir (önerme 32 ve
onun önerme sonucu) yani (önerme 35’in önerme sonucu, önerme 11’in
önerme sonucu, bölüm II) Tanrının insan Ruhu ile açıklanabilmesi ba
kımından, kendisinin asıl fikri ile birlikte göz önüne aldığı bir etkidir ve
böylece (önceki önerme) Ruhun bu sevgisi, Tanrının kendisini sevdiği
sonsuz Sevginin bir kısmıdır.
Önerme Sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, Tanrı kendisini sevmesi bakımından insan
ları sever ve bunun sonucu olarak Tanrının insanlara karşı sevgisi ve ruhun
Tanrıya karşı zihinsel sevgisi bir ve aynı şeydir.
Scolie
Selametimizin, yani yüce mutluluğumuzun veya hürriyetimizin neden
ibaret olduğunu bununla açıkça biliyoruz; Tanrıya karşı sabit ve ezeli bir
sevgide veya insanlara karşı Tanrının sevgisinde demek istiyorum. Bu
sevgiye veya bu yüce mutluluğa Kutsal Kitaplarda, haklı olarak şan ve
şeref (gloire) denmiştir. Gerçekten bu sevginin Tanrıya ya da ruha nispet
edilmesine, doğru olarak iç memnunluğu
7
denebilir ve bu memnunluk
şan ve şereften ayrılmaz (duygulanışların 25 ve 30’uncu tanımları). Vakaa,
Tanrıya nispet edilmesi bakımından o (önerme 35), bu kelimeyi kullan
mamız caizse, kendi kendisinin fikri ile birlikte olan sevinçtir; ve bu Ruha
nispet edilmesi bakımındandır (önerme 27). Bundan başka, ruhumuzun
özü yalnız, ilke ve temeli Tanrı olan bilgiden ibaret olduğu için (önerme
15, bölüm I, önerme 47, bölüm II’nin scolie’si), biz bu suretle ruhumuzun
7) İç tatmini, iç doyum da denebilir.
288 ETİKA
nasıl ve hangi şartlarda öz bakımından ve varoluş bakımından tanrısal
tabiattan çıktığını ve sürekli olarak Tanrıya bağlı bulunduğunu açıkça
kavrıyoruz. Burada tekil şeylere ait sezgili
8
adını verdiğim bilginin veya
üçüncü tarzdaki bilginin ne derecede değerli olduğunun ve bunun ikinci
bilgi tarzı olduğunu söylediğim ortak kavramlarıyla bilgi tarzına ne kadar
üstün bulunduğunu bir örnekle gösterme zahmetine değer zannediyorum
(önerme 40, bölüm II’nin scolie’si). Birinci bölümde her ne kadar her
şeyin ve bunun sonucu olarak insan ruhunun öz bakımından ve varoluş
bakımından, bir kanıtlama ile Tanrıya bağlı olduğunu gösterdi isem de,
bütün korunmuş bulunuyorsa da, bununla birlikte ruhumun bu sonucu,
Tanrıya bağlı dediğimiz tekil herhangi bir şeyin özünden çıkardığımız
tarzda duygulanmış değildir.
Önerme XXXVII
Tabiatta bu zihinsel Sevgiyle karşıt olan, yani onu kaldırabilecek hiç
bir şey yoktur.
Kanıtlama
Bu zihinsel sevgi, Tanrının tabiatı ile ezeli bir hakikat halinde kendi
kendini göz önüne alması bakımından, ruhun tabiatından zorunlu olarak
çıkar (önerme 33 ve 29). Eğer bu sevgiye karşıt bir şey verilmiş olsa, bu
bir şey doğruya karşıt olacaktır; bunun sonucu olarak, bu sevgiyi kaldırabi
lecek şey, doğru olanın yanlış olmasına sebep olacaktır; halbuki bu kendi
liğinden bilindiği gibi saçmadır. Öyle ise Tabiatta hiçbir şey verilmiş de
ğildir ki, vb.
Scolie
Dördüncü bölümün aksiyomu gerektirilmiş bir zaman ve bir yerle nis
petine göre göz önüne alınan tekil şeylere aittir; ben düşünüyorum ki
kimsenin bu konuda şüphesi yoktur.
8)
Sezgili yerine sezişli de denebilir; fakat sezgi kelimesi, sezmekten müphem fark etmek
anlamına da geldiği için, buradaki kesin ve doğrudan doğruya kavrayışı ifade edememektedir.
Birçok filozoflarda çeşitli anlamlarda anlaşılan
Dostları ilə paylaş: |