Kaynaklar
Artun, Erman, “Türk Dünyası Âşıklık Geleneğinin Geleceğe Taşınması”, XVII. Uluslararası
Kitabek Edebiyat Şöleni (Kosova 13-18 Ağustos-Eylül-2009), http://turkoloji.cu.edu.tr/ halk ede-
biyatı/erman_artun_turk_dunyasi _asiklik_gelenegi_gelecege_tasinmasi.pdf (09.06.2016).
Çınar, Ali Abbas, “Akınlık ve Aşıklık Geleneği Arasında Bazı Ortaklıklar (TogolokMOldo
Örneği)”, TurkishStudies-International Periodicalfort he Languages, TratureandHistory of TurkishorTurkic,
V. 6/3 Summer 2011, p. 513-522.
elMaturidi, Ebu Mansur, Tevilatü’l-Kuran Tercümesi, Çev. Bekir Topaloğlu, Ed. Yusuf Şevki Ya-
vuz, Ensar Neşriyat, 2. Basım, Istanbul 2015, C. 1.
Hasan, Nadirhan, “AhmedYesevi Hikmetlerinin Dil Özellikleri”, TurkishStudies-International
Periodical for th eLanguages, Trature and History of Turkish or Turkic, V. 10/8 Spring 2015, p. 1345-
1354.
Hoca Ahmed Yesevî, Divan-ı Hikmet, Haz. Hayati Bice, Türkiye Diyanet Vakfı, 5. Baskı, An-
kara 2015.
Özköse, Kadir, “AhmedYesevî ve Divan-ı Hikmet”, Tasavvuf: İlmi ve Akademik Araştırma Dergi-
si, Yıl: 7 (2006), Sayı: 16, ss. 293-312; Kemal Eraslan, “Hoca Ahmed Yesevî ve Divan-ı Hikmet”,
http://www.tded.org.tr/images/logo/x/hoca_ahmed_yesevi.pdf (09.06.2016).
Timürlü Devlet Geleneğinde
Hoca Ahmed Yesevî Mîrâsının Yeri
C. Eralp ALIŞIK
*
Türk soylu topluluklar tarafından Ata Yesevî ve Pîr-i Türkistân olarak da
bilinen Ahmed Yesevî ilk kez (v. hicri 562/miladî 1166/67) Batı Türkistan
bölgesinde bugünkü Çimkent şehrinin doğusunda bulunan Kaşgârlı Mahmud
tarafından da “Sayram Isbîcâb diye adlandırılan Medînetü’l-Beyzâ’nın (Ak Şe-
hir) adı. Saryam şekli de vardır” olarak zikredilen Sayram ya da Isbîcâb ve/
veya Akşehir (coğrafî koordinatları: 42
0
18’O’K69
0
46’O’D)olarak da bilinen
coğrafyada tanınmıştır
1
.
Ahmed Yesevî; hikmetleri ile Orta Asya Türklüğünün, Islâmiyetin tefek-
kür ve tasavvuf boyutuyla tanışmasını sağlamış, Islâmiyetin Türk kültürünün
temel felsefesiyle nasıl yorumlanması gerektiğini Türkçe şiirler vasıtasıyla
fasîh bir üslupla ifade etmiştir. Fuâd Köprülü; şiirlerinin, fikrî yönü itibarıyla
dinî-tasavvufî, hece veznini kullandığı için şekil yönünden ise millî unsurlara
haiz olduğunu ifade eder.
2
Ahmed Yesevî’nin en erken nüshaları 17. yüzyıla ait
olan ve “Dîvân-ı Hikmet” adını taşıyan hikmetlerinin yer aldığı mecmualar,
günümüzde başta Doğu Türklük alanında (Kıpçak grubu çağdaş Türk lehçe-
lerinin de yayılma alanları dâhil) olmak üzere Türk kültürünün mîrâsı olarak
kabul edilmiş, kesintisiz olarak istinsah ve baskı yoluyla günümüze kadar
ulaştırılmıştır.
3
Ferganalı Seyyid Ahmed Nâsireddîn al-Marginânî tarafından hicri 1229
(milâdî 1814) yılında Farsça telif eser niteliğinde yazılan Târîh-i Meşâyih-i’t
– Türk adlı yazma eserde 30
b
-37
a
varakları arasında Hokand Hanlarının şe-
*
Yrd. Doç. Dr.;Yeditepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği.
ealisik@yeditepe.edu.tr, eralp.alisik@gmail.com
1
Ercilasun, Ahmet B. – Akkoyunlu, Ziyat. Kâşgarlı Mahmud Dîvânu Lugâti’t-Türk Giriş-Metin-
Çeviri-Notlar-Dizin. TDK Yayınları, Ankara 2014, s. 422.
2
Köprülü, M. Fuâd. “Ahmed Yesevi”, İslâm Ansiklopedisi, MEB Basımevi, Istanbul 1978, s. 214.
3
Eraslan, Kemal. Ahmed-i Yesevî, Divan-ı Hikmet, Seçmeler. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
1993, s. 35.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
281
ceresi ile birlikte Emir Timür ve evlâdına ait rivâyetlerin yer alması; 17-18.
yüzyıllarda Fergana ve Sırderya vilâyetlerindeki Türk şeyhleri arasında yaşa-
yan menkîbelerin Türk millî tarih düşüncesine göre uyarlanmış varyantları-
nın yer alması; Çinggis Han’ın ecdadından Bodonçar Munghah
4
ile Alango-
ya
5
’yı, Emir Timür’ün mezar taşında ve Devletşah’da olduğu gibi Peygamber
ve Hz. Ali neslinden getirmekle yetinmeyip onlara “Muhammed Bodonçar”
ve “Muhammed Alangoya” adlarını bile vermektedir.
6
Yesevî tarikat mer-
kezlerinin yalnızca Yesi şehri ve aşağı Hârezm’deki Bakırgan gibi bölgelerle
sınırlı kalmadığı Fergana vadisi ile Hârezm’in Türkmen boyları arasında da
belli merkezleri ihdas etmek suretiyle yayılmış olduğu ve hususi ile Karahanlı
sülâlesiyle bağlılıklarını korudukları, Yesevî’nin şiirlerinde adları geçen Suvar,
Akman ve Karaman gibi Oğuz boylarından anlaşılmaktadır. Karahanlı ve Hâ-
rezm sülâlelerinin hâkimiyetleri süresince Sırderya ve Amuderya havzaların-
daki bütün Oğuz ve Kıpçak boylarının Yesevî şeyhlerinin etkisi altında bulun-
dukları (TOGAN 1953: 525), söz konusu boyların Türk-Moğol tek merkezli
siyasî hâkimiyeti altında Ön Asya’ya intikâllerinden ve özellikle Anadolu’daki
Yesevî etkisinden anlaşılmaktadır.
Ahmed Yesevî, Timürlü devlet geleneğinde eski Türk kültür mîrâsının
nasıl korunması gerektiğini yansıtan bir karakter olarak değerlendirilmiş ve
özellikle Doğu Türklük alanında Türk tarihinin temel felsefesini oluşturan
sülâle anlayışına bağlı olarak, Timürlü sülâlesini takiben Şeybânlılar döne-
minde de aynı önemde korunmuş ve sonraki kuşaklara eski ancak değerini
yitirmeyen bir mîrâs olarak aktarılmıştır.
Emir Timür’un mîrâs aldığı Çağatay Hanlığı,Çinggis Han tarafından 1206
yılında kurulan Türk-Moğol siyasî birliğinin dört aslî hanlığındanbirisidir.
Emir Timür, Çağatay Hanlığını oluşturan boylardan birisi olan Barlas
7
uru-
ğuna mensuptur. Bu uruğun atası olan Barulatay da Çinggis Han’ın ceddi
Bodonçar’a dayanmaktadır
8
. Emir Timür, ceddi olan Çinggis Han tarafından
4
Gülensoy, Tuncer – Küçüker, Paki. Eski Türk-Moğol Kişi Adları Sözlüğü. Bilge Kültür Sanat
Yayınları, Istanbul 2015, s 76.
5
Gülensoy, Tuncer – Küçüker, Paki. 2015, s. 18.
6
Togan, A. Zeki Velidi. “Yesevîliğe Dâir Bazı Yeni Malûmat”, Fuad Köprülü Armağanı, DTCF
Yayınları, Istanbul 1953 s. 523-529.
7
De Rachewiltz, Igor. The Secret History of the Mongols, A Mongolian Epic Chronicle of the Thirteent
Century. Koninklijke Brill NV, Leiden 2004, s. 9 /+46.
8
De Rachewiltz, Igor. 2004, s. 9 / +46.
282
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
kurulan Türk-Moğol devletinin mîrâsına yaklaşık bir yüzyıl sonra sahip çı-
karak, Türk tarihinde Köktürk ve Çinggisli sülâlelerinden sonra üçüncü kez
boylar birliğini ihdas etmiştir. Orta Asya tarihçiliğinin otoritelerinden birisi
kabul edilen Wilhelm Barthold’un 1928 yılında Taşkent’te yayımlanan
9
ve
daha sonra S. Klyaştornıy tarafından notlar eklenerek 1968 yılında Mosko-
va’da Barthold külliyatı içerisinde
10
yeniden yayımlanan Türk-Moğol Ulusları
Tarihi başlıklı çalışmasında şu değerlendirmeler yer almaktadır:
“………. Çingiz Han’ın büyük oğlu Cuçi’nin çocuklarının hâkim oldukları Gü-
ney Rusya veya Altın Ordu’da Moğolların Türkleşmesi daha önce gerçekleşmiştir.
Özbek (onun zamanında Moğol İmparatorluğu’nun bu bölümünde İslâmiyet nihai
olarak yerleşmiştir) ve Nogay gibi Moğol hanlarının adlarıyla birtakım Türk ulus-
ları oluşmuştur………Timur (1370-1405) zamanında yüksek bir kudrete erişen
Çağatay devleti, Timur’un çocukları zamanında Özbekler tarafından ele geçirilmiş-
tir; Timur’un Türkistan’dan sürülen çocukları kendileri için Hindistan’da yeni bir
devlet kurmuşlar ve Çağatay adını da oraya götürmüşlerdi. Bundan sonra Balkaş
gölü, “Özbekistan” ve “Moğolistan” arasında sınır sayılıyordu”.
Ayrıca, Çinggis Han’ın kendi soyunu Köktürk sülâlesine dayandırması da
yukarıda sözü edilen siyasî adlandırmada dikkate alınması gereken bir başka
husustur.
11
13. yüzyılın başından, 14. yüzyılın sonuna kadar Çinggisli yönetiminde
kalan Avrasya coğrafyasındaki Altın Ordu, Orta Doğu coğrafyasındaki Ilhanlı,
Orta Asya’daki Çağataylı ve Çin’deki Yuan sülâleleri tarafından tesis edilmiş
olan dönem genel siyaset tarihinde pax mongolica olarak adlandırılır.Söz konu-
su dönemde doğu ve batı coğrafyalarında mukim Türk, Fars, Arap ve Moğol
toplulukları arasında uluslararası nitelikte ticaret ve kültürel girişimcilik
özellikle doğu Islâm dünyasında politik bir çekim gücü yaratmıştır.
12
9
Bartold, V. İstorjia Turecko-mongol’skix Narodov. Taşkent 1928.
10
Klyaştornıy, S. G. V. V. Bartol’d, So
činenija. Tom V. Raboty po istoriss i filologii tjurskix i mongol’skix
narodov. Moskva. 1968. S. 195-229.Barthold, W, Türk-Moğol Ulusları Tarihi, (Çev. Hasan Eren)
TTK Yay. Ankara, 2006.
11
Barutcu Özönder, F. S. “Türkler Ne Zaman Bir Millet Idi? I. Ortak Bir Köken Mitleri Vardı:
Bir Dişi-kurttan Türemişlerdi”, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Ankara, I/2 Güz
(1999), s. 65-93.
12
Subtelny, Maria E. “Tamerlane and his descedants: from paladins to patrons” The New
Cambridge History of Islam. Cambridge 2014, s. 197-199.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
283
Emir Timür’ün devlet başkanı olarak, başta babası Taragay olmak üzere
hocaları,oğlu Cihângirveüvey annesi Kadak Hatun’un vefatlarını müteakip
mezar yerleri (Şehr-i Sebz’in imâr faaliyetleri kapsamında) ve kabirleri hu-
susundaki hassasiyeti şüphesiz bir devlet adamı sıfatıyla kendi kültür mirası-
na nasıl sahip çıkılması gerektiğini göstermektedir. Emir Timür’ün evlâtları
Miranşah, Şahruh ve torunu Uluğ Beğ de baba ve atalarının mîrâsına inşâ
ettirdikleri mimarî eserlerle sahip çıkmışlar, Timürlü devlet geleneğinin Orta
Asya Türk dünyasında yerleşmesine ve müteakip Türk sülâlelerinin kültür
politikalarını şekillendirmesine katkıda bulunmuşlardır.
13
Ahmed Yesevî’nin vefatından sonra çeşitli kaynaklarda yazıya geçirilmiş
olan kerâmetler arasında Risâle-i Tevârih-i Bulgâriye adlı eser, Emir Timür’ün
Yesevî’nin mezarı üzerine bir türbe binâ etmesine yer vermesi açısından
önemlidir. “Nihâyet Hazret-i Emîr Timur, Hızır Aleyhi’s-selâm ile beraber Buhâra’ya
gitmeğe niyyet etti. Yolda Türkistan’a uğradı. Türkistanlı Hoca Ahmed Yesevî, Emîr
Timur’un rüyasına girdi. “Ey yiğit! Çabuk Buhâra’ya git, inşa’allah oradaki şahın ölü-
mü senin elindedir, senin başından çok şeyler geçse gerektir, bütün Buhâra halkı zaten
seni bekliyorlar” dedi. Emîr Timur bu rüyayı görüp uyandı, Allah’a şükretti. Ertesi gün
Türkistan hâkimi Nogaybak Han’ı çağırttı; Ahmed Yesevî kabrine bir âsitâne yaptır-
ması için ona birçok para verdi. Türkistan hâkimi öyle zînetli bir âsitâne yaptırdı ki
hâlâ bütün güzellikleriyle durur”.
14
Şerafe’d-dîn ‘Alî Yezdî’nin, 1424 tarihli Emir Timür’ün hayatı ve faaliyetle-
rini konu alanZafer-nâme adlı eserinin, Şeybânî sülâlesinden Köçkünçü Han’ın
buyruğu ile Muhammed Ali Ibn Derviş Ali Buharî tarafından Doğu Türkçe-
sine 16. yüzyılın ilk çeyreğinde (1510-1531) yapılan tercümesinde
15
, Emir
Timür’ün, Ahmed Yesevî’nin kabrini ziyaretiyle ilgili aşağıdaki kayıt dikkat
çekicidir.
“Ve Sâhib-Kıran Yesî’ga barıp Şeyh-Âhmed-Yesevî mezârıga barıp(11) tavâf
kıldı. Dédi: “Bu ‘Azîz-Muhammed-Hanîfe oglanlarıdın turur. “’Aleyh ve ‘alîyyul
ve’s-ellem buyurdı(12) kim ol mezâr üstige ‘imâret-i ‘âlâ saldılar.
16
Ve bir ulug tak
13
Masson, M. E. &Pugachenkova, G. A. “Shakri Syabz Pri Timure i Ulug Beke” (“Shahr-i Sabz
From T
īmūr to Ūlūgh Beg”): II (çev.: J. M. Rogers), Iran, British Institute of Persian Studies vol.
18 (1980) s. 121-143.
14
Köprülü, M. Fuad. [Yayına hazırlayan: Dr. Orhan Köprülü] Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar.
Akçağ Yayınları (11. basım), Ankara 2009.
15
Nuruosmaniye Kütüphanesi, kayıt nu: 2796.
16
“Timürlü iç mimarîsinde kullanılan altın ve gümüş kaplamalı eşyalar, bakır ve pirinçten
284
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
bağladılar kim kök(13) bile sözleşür érdi. Ve bir künbedi murabba’ bir yanı ottuz
karı bağladılar. Ve özge hücre(14) ler saldılar. Ve fermân boldı kim: “Tamlarını
rengîn kâşî bile müzeyyen kılsunlar.” Ve h
v
âce(15)ni
ŋ kızı aktaş bile yasadılar. Ve
Mevlânâ-‘Abdullah-Sadr’nı (16) ol ‘imâret ev [ü]stige koydurdı kim: “İhtimâm
kılgay.” Ekki yıldın so
ŋ ol ‘imâret tükendi. (17)Ol ‘imâret tükengendin soŋ andagı
fakîr u miskînlerga köp sadakalar (18)bérdiler. Ve andın kaytıp ordu sarı ketti.”
17
Kemal Eraslan tarafından neşredilen
18
92 satırlık Yesevî’nin hayatı ve
hikmetleri ile ilgili Imâm es-Sıgnaki (v. 1311) tarafından yazıldığı belirtilen
bir risalenin, ‘Abdu’s-selâm Hâce Feyzu’llâh Kâtib-oğlu tarafından menkı-
bevî bir üslupla istinsah edilmiş tarihsiz bir nüshasında, 4. nakilde (50-69.
satırlar) Emir Timür’ün, Hâce Ahmed Yesevî’nin kabri üzerinde hicri 807
(milâdî 1403) yılında bir imaret yaptırdığı; 5. nakilde (70-79. satırlar) Emir
Timür’ün, Hâce Ahmed Yesevî’nin himmetiyle padişah olarak otuz yedi yıl
padişahlık yaptığı ve Hâce Hazretlerinin rûh-ı pür-fütûhlarının padişah ola-
cağını müjdelemesi üzerine Hâce Hazretlerinin mübarek kabirleri üzerine
muazzam bir imaret yaptırmaya niyet ettiği anlatılmıştır. 6. nakilde (80-92.
satırlar) ise Emir Timür’ün Otrar şehrinde hastalanarak takagu (tavuk) yı-
lının Şa’bân ayında (hicri 808 – milâdî 1408) vefat ettiği ifade edilmektedir
(Eraslan 2010: 360).
Nakldur: Emir Timür-i Sâhib-kıran ibtidâ-yı Buhâra’ga pâdişâh boluşlarıda
(70) ‘Arab tarafnı
ŋ meşâyıhlarınıŋ rûh-ı pür-fütûhları ikki pâdişâh-zâdeni alıp kil-
diler. Ve ‘Acem tarafnı
ŋ meşâyıhları H’âce Ahmed Yessevi (71) başlık alarnıŋ rûh-
ı pür-fütûhları Emir Timür’ni alıp bardılar. ‘Arab meşâyıhları “Ol ikki pâdişâh-
zâdeni
ŋ birevlerin pâdışâ kılur-miz.” (72) didiler. Türk meşâyıhları “Emir Timür
bolsa” didiler. El-kıssa ikki taraf cem’ bolup Emir Timürni
ŋ sözini tarafını Sultân
H’âce Ahmed Yessevi (73) aldılar… Ervâh-ı (76) tayyibeler Emir Timür Küre-
imâl edilen şamdanlar, kap-kacak, tas ve ibrikler dönemin maddî kültür unsurlarının yüksek
niteliğini ortaya koymaktadır. Söz konusu bu yüksek nitelik, Ahmed Yesevî’nin türbesi için
Emir Timür tarafından yaptırılan muazzam bronz kazanla zirve yapmıştır (Subtelny 2014:
199).”
17
Kik, Ayşe. Zafer-Nâme-i Emir Temür, Muhammed Ali Bin Dervis Ali-yi Buharî (İnceleme-Metin-Dizin).
Istanbul, 2014 (Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tük Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi), s. 377.
18
Eraslan, Kemal. “Hâce Ahmed Yesevî ve Emir Timur Hakkında Bir Belge”, Hacettepe Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2010 Bahar (12), s.353-438.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
285
ken’ni pâdişâh kıldılar. Andın ottuz yetti yıl pâdişâhlık kıldılar. Emir Timür Kü-
reken, Hâzret-i H’âce Ahmed Yessevi’ni
ŋ (77) rûh-ı pür-fütûhlarıdın şol beşâretni
körgen vaktlarıda niyyet kılga[n] ikenler, “Cenâblarını
ŋ üstilerige ‘imâret-i (78)
‘âli kılur-men.” dip. ‘İmâretni
ŋ hücreleride mollâlar turup müderrisler ders aytur
ikenler. Mezkûr mollâlarga vakf hem ta’ayyün bolgan iken. (79) Nakldur: Tavuk
yılı mâh-ı şa’bân’da kış künide Otrar tarafına sefer kıldılar. Havâ kattık savuk
irdi. Ümerâlar şekve kıldı, “Uşandag kattık (80) savukda sefer kılur mu?” dip. Ki-
lip deryâ-yi Sir’din öttiler. Emir Timür’ni
ŋ bedenleri tirlep kilür irdi. Ümerâlarnıŋ
sözin işitip gayreti kilip (81) bir ketfin yalangaç kılıp koydı irse, şol sebebdin kesel
peydâ boldı. Otrar şehrige kilip tüşti. Kazâ-i subhâni teb-i muhrik, ya’ni ısıtma
bedenige peydâ boldı (82), özini bilmey yattı. Uş vakt on bişinci mâh-ı şa’bân
irdi, tavuk yılı irdi, sene sekkiz yüz sekkiz yıl, Peygamber salla’llâhu ‘aleyhi ve
sellem’ni
ŋ hicretlerige (83) ötüp irdi. Üç k[ün] bolgan … halk özin bilmey yatıp …
(84) … ……… (85) Ekeleri gümân kıldı ki “cân teslim kılgan iken.” dip. Ammâ
rûz-berûz kesel-i Emir ziyâde boldı. Tabîbler körüp kandak kesel ikenin bilmedi, hiç
dâr nef’ kılmadı (86) Mâh-ı şa’bânnı
ᶇ
yigirme sekkizi cum’a küni çâşt-gâh vaktıda
âfitâb tutuldı. Hergiz andag bolgan imes irdi, meğer Hâzret-i Süleymân ve Hâzret-
i İskenderni
ᶇ
(87) vefâtlarıda bolup irdi. Ammâ Emir Timür-i Sâhib-kırân’nı
ᶇ
ruhlarını kabz kılur küni vakt-ı çâştdın tâ namâz-ı ‘asrgaça âfitâb tutulup ay ve
yulduz (88)-lar körünüp kaldı, tünge ohşap. Şol küni tün dip âdemler cum’a namâ-
zını kazâ kıldı.” (Eraslan 2010: 386-387).
Emir Timür’ün vefâtını (hicri 18 Şaban 807 / milâdî 19 Şubat 1405) mü-
teakip, IdilbozkırlarıveÖn Asya coğrafyası,Çuçi ulusuna bağlı Çinggisli so-
yundan gelen Şeybânlı sülâlelesiyle, Emir Timür’ün soyundan gelen Timürlü
sülâlesi arasındaki hâkimiyet mücadelelerine sahne olmuştur. Şeybânî Han’ın
(1451-1510) Buhara, Semerkand (1500), Fergana (1505), Ürgenç ve Hârezm’i
hâkimiyeti altına almasıyla birlikte eski Çağatay Hanlığı’nın siyasî coğrafyası
kültür mîrâsı ile birlikte Şeybânlı sülâlesine (1500-1599) geçmiştir.
Şeybânî Han da Emir Timür gibi Türk devlet geleneğinde görülen devlet-
te köke bağlılık, devamlılık ve cihân hâkimiyeti mefkûresi ya da 8. yüzyılda
Bilge Kağan’ın Orhun Âbideleri’nde ifade ettiği kut anlayışını kendi dîvânın-
da
19
Çinggis Han soyuna dayandırarak ortak kültür mîrâsını devam ettirmiştir.
19
Karasoy, Yakup. Şiban Han Dîvânı (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım). TDK Yayınları, Ankara
1998, s. 212.
286
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Eger devlet çerâğını yarutsam hiç ta
ŋ irmes
Ki öçken Çingizî şem’i bili
ŋ bigler yanar mindin
Min ol subh-ı sa’âdet-min ki Çingiz kökidin togdum
Kaçan kim tipresem yil tig Timür şem’i öçer mindin
(Dîvân 121
a
)
Sin-sin habîbi yolıda Çingizîden bu Şibânî
Bûstân-ı kö
ŋlüŋe tüşken ol dâne-i hâli müdür
(Dîvân 8
a
, Karasoy 1998: 72)
Şeybânî Han bu noktada, Timürlüler döneminde Emir Timür’ünunvanı
olan sahip-kıran ibâresini de kullanarak Timürlü mîrâsının vârisi olduğunu
beyân etmiştir.
Şibân yalgan dimes kim Hak anı sâhib-kıran kıldı
Hasebde Ti
ŋrige kul-min nesebde Çingizîdür-min
(Dîvân 138
a
, Karasoy 1998: 235)
Ahmed Yesevî hikmetlerinin temel özelliği, ana dili Türkçe olan herkesin
rahatlıkla anlayabileceği bir edebî dil ile birlikte Islâmî ıstılâhların kullanılmış
olmasıdır. Şeybânî Han da Ahmed Yesevî’nin yolundan ayrılmadan, hâkimiye-
ti altında bulunan farklı Türk boylarını Islâmiyetin birleştirici niteliği ile bir
arada tutmaya gayret göstermiştir.
Şeybânî Han, bir taraftan yukarıda belirtilen soy ve kültür birliği çerçeve-
sinde Çinggisli yasasına bağlı olmakla birlikte, diğer taraftan kendisini “Hali-
fetü’r-Rahmân” olarak tanımlayacak kadar Islâmiyete samimiyetle sâhip çık-
mıştır. Ancak, Şeybânî Han’ın Islâmiyete bakışı Yesevîlik anlayışı ile birlikte
değerlendirilmelidir.
Evliyâlar serveri boldı H
v
âce Ahmed Yesevî
Yesevîni güzerlep ötsem ol Sabrân sarı
(Dîvân 175
a
, Karasoy 1998: 285)
Şeybânî Han’ın buyruğu ile Fazlullâh bin Rûzbihân-ı Huncî tarafından hic-
ri 915 / milâdî 1509 tarihinde Herat’ta Farsça olarak yazılan Mihmân-nâme-i
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
287
Buhârâ adlı eserde de Ahmed Yesevî mîrâsına müstakil bölümlerde yer veril-
miştir.
20
Vasf-i kelâm-i H
v
âce-i Yesevî(Nu.112
b
, T.113
b
, Sutûde 1962: 255-256)
21
.
“İlâhî feyz bu fakire bağışlarda bulundu, bunlardan biri de mütalaa etme fır-
satı bulduğum Hazret-i Hâce-i Yesevî’nin –Tanrı onun ruhunu mübarek eylesin-
kitaplarından biriydi. Türkçe olan bu kitapta tasavvufun inceliklerini ve tasavvuf
biliminin gerçeklerine dair biçok şey öğrendim. Bu kitap, sülûkun amaçları, gerçeğe
ulaşmanın yolları, sâliklerin aşacakları menziller, bu menzilleri geçecek olanların
makamları gibi birçok konuyu içine almaktadır. Düzeninin mükemmel olduğuna hiç
şüphe yoktur. O kitap; makamlar, sâliklerin menzillerinin düzeni bakımından da
mükemmeldir. O kitâb-ı şerîfin okunması ve mütalaası sonraki gecelerde de devam
etmiş; bu açıklamalar ve okumalar feyizler, bereketler ve bağışlar nasip etmiştir”.
Vasf-i mezâr-i H
v
âce-i Yesevî(Nu. 55
a
, T. 64
a
, Sutûde 1962: 129-132)
22
.
“Hakanlık niyeti ve sonsuz bağışta bulunma özelliği, ona yakın olanlar arasın-
da o nimet lokmasına arzu oluşturmuştur. Orada yaşayanlar ve münzeviler mera-
sim törenlerinde devlete duacı olmuşlardır. Doğru olan da o kutlu mezarı ziyaret
etmektir. O arı kubbeye komşuluk, alâmeti kendinden olan o ulu oruna selâm ve
yakaranların ulaşacağı o yol bizim işimizdir. Kazak savaşı sırasında gidiş ve dö-
nüşlerinizde o gizlenilecek yerin gölgesinde dinlenin. Kendi aziz bedeninizi soğuğun
felaketi ve yolun kötülüklerinden kurtarın”.
Vasf-i ‛imâret-i mezâr-i H
v
âce-i Yesevî(Nu.113
a
, T.114
a
, Sutûde 1962:
256-257)
23
.
Bu bölümde Hazret-i Hâce-i Yesevî’nin kabrinin bulunduğu mekân gayet
şâirane bir üslûp ile adeta resmedilmiştir.
“Hazret-i Hâce’nin mezarının imareti, tür açısından âlimlerin bayındır imaret-
lerinden ve insanoğlunun şaşılacak yapılarındandır. Yapının sütunsuz piramitlere
benzeyen kubbesi olup, âdeta onun dünyasındaki kartalın gölgesi altında yerleşmiş-
20
Seyhan Alışık, Gülşen. “Şeybânîler Dönemi Için Kaynak Araştırmaları: Mihmân-Nâme-i
Buhârâ I”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, Ankara, cilt 1, sayı 1 (Kasım 2004), s. 118-140.
21
Seyhan Alışık, Gülşen. “Şeybânîler Dönemi Için Kaynak Araştırmaları: Mihmân-Nâme-i
Buhârâ II”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, Ankara, cilt 3, sayı 1 (Mart 2006), s. 103-131.
22
Seyhan Alışık, Gülşen, 2006, s.112.
23
Seyhan Alışık, Gülşen, 2006, s.122.
288
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
tir. Onun sofası yükseklikte ufuklar gibidir, onun takı kıvanç verici olup, bu işlemeli
tak, takın sütununun yüceliğini gösterir. Onun eyvanının şerefeleri zuhal yıldızının
şerefeleri gibidir. Sarayın basamakları yapının sağlamlığının göstergesi olup, mavi
gökyüzünü beğenmemiştir. İmaretin bulunduğu yer Aden cennetinden bir hikâye ve
onun en güzel örneği olup parlak miraç derecesi gibidir. Sonsuz nimet suyu olan
Kevser havuzu susamışlara bir ırmak bağışlar, onun derin kuyusu Selsebil çeşme-
sinin bağrında huzur şerbetini yorgunluk vadisine serper (burada imaret hakkında
dokuz dizelik Farsça bir manzume bulunmaktadır).On iki gün boyunca zafer, kom-
şuluk şerefi, o can yakan makamda oldu. Burada zaman inziva, zikir, müzakere ve
derslerle geçmiştir. Derslerden ve meclisten kuşkusuz ruh buldum”.
Zikr-i teveccuh-i Hazret-i Hal
įfetü’r-Rahmânî ez-Sagnâk be-ziyâret-i merkad-i
mukaddes H
v
âce-i Yesevî zâda’llâhu işrâkahu fi’l-âfâk (Nu 113
b
-115
a
, T. 114
b
-
116
a
, Sutûde 1962: 258-262)
24
. (Hazret-i halifetü’r-rahmânın Sagnak’tan Hace
Yesevî’nin – Tanrı cihânda nurunu artırsın- kutlu türbelerini ziyarete yönelmeleri).
“Bayram günü, bayram görevlerini yerine getirmek için Sagnak beldesinde ko-
naklandı, sonraki gün eyyâm-ı şerîfin başı idi. Han ordusu Sagnak’tan hareket
ederek, o şehrin dışında konakladı. Daha sonra Savran şehrine yöneldi ve o beldede
bulundu. Ordu, orada kendi çadırlarını kurdu ve oraya göçerek Yesi beldesi çöllerin-
de yerleşti. Han Hazretleri, Hâce-i Yesevî’nin kabrini ziyarete niyetlendi. Zilhicce
ayının on beşinin (6 Nisan) sabahında Perşembe günü parlak bir güneş gibi Yesi
sabahına doğdular. Hazret-i Hâce’yi ziyaret için ehram bağladılar. O Kâbe’yi ziya-
ret etti ve yakarışta bulundu. Han hazretleri ziyarette bulunduğu sırada çevreden
birçok insan ibadet için oraya aktılar, halkla birlikte rükû ve secde ettiler. Tanrı
huzurunda bu azamet ve insana yakışır tablo ortaya çıktı. Mezarın kubbesinin
dışında, batı sofasının kenarında oturdu ve Tanrı kelamından kıraat etti. Hafızlar
okumanın adabıyla Kur’an okudular. Mezarı ziyarete gelenlere rızık sofrasının övü-
len lezzetinin bağını açtı ve sonrasında büyük bir toy verdi.Ben hakir bir aydan beri
o hazretin ayrılığından hilâl gibi olmuş ve zayıflamıştım. Hilafetin yüce güneşinin
o burçta doğması ile dolunay gibi ışıklandım ve kemale erdim”.
Fâ’ide-i der-ziyâret (Nu.114
b
, T.115
a
, Sutûde 1962: 260)
25
.
“O yüce makamda bağışlanan yüce yararlardan biri de feyz dilinde eserler veril-
mesiydi. Hazret-i Hâce-i Yesevî buyurmuşlardır: “Her kim bizi ziyaret ederse eğer
bir arslan ise tilki olur, eğer tilki ise arslan olur. Bundan murat kibrin üstesinden
24
Seyhan Alışık, Gülşen, 2006, s.123.
25
Seyhan Alışık, Gülşen, 2006, s.124.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
289
gelip, bizi ziyaret ederek bizim ululuğumuzun aydınlığının nasibinden sülûk bulur.
Cesareti yüzünden ve arslan gibi böbürlenmeden dolayı bizim himmetimizin kuvveti
onu mağlup eder, delikteki tilki gibi yenik ve âciz sayılır. Eğer düşkünlük yolunu
ve kendi tevazusunu tilki gibi aciz sayarsa, biz onu arslanın avının feyzi sayarız
ve hanın nimetlerinden bağışlamanın yolunu değiştiririz. Siz şükredin ki sizde bir
bitkinlik gibi duran kibirden uzaklaşarak bu eşiğe geldiniz.”
“Han hazretleri, mescidin bilim derecesini, müderrislerin durumlarını sordular.
Orada ders almakta olan kimi yoksul öğrencilerin hadis icazesi almış olduğunu
belirlediler. Hâce-i Yesevî hazretlerinin kabrinin imaretini yaptırmış olan Emir Te-
mür’ün yaptırdığı okulda Seyyid Şerîf Cürcanî –Tanrı onu yarlıgasın- orada ders
vermiştir. Onun görevi ise belirli öğrencileri özel olarak eğitip hanlığın sadaka-
tine ve hizmetine sunmak olmuştur. Böylece Savran beldesine öğrenci gönderildi
ve öğretmen tayin edildi. Han hazretleri “Artık burası Türkistan ülkesidir” diye
buyurdular”.
Vasf-i mescid-i Yesî ki hazret-i han benâ fermude-end(Nu. 115
a
, T. 115
b
,
Sutûde 1962: 260-262)
26
. (Han hazretlerinin kurduğu Yesi mescidinin vasfı).
“Han hazretleri Yesi beldesinde ulu bir mescit yapılmasını buyurdu. O hazret
yüce himmeti ile dünyada bu binayı yapmakla, sonsuz yaşamdaki yerini de hazır-
lamış oldu. Bu mescidin takının yüksekliği sıdretü’l-müntehâ’ya kadar ulaşır. Bu
yüksek yapıyı görenler Beytü’l-Aksa’yı hatırlarlar. Odaları ibadet edenlerin safları
ile dolar ve kapıları ibadet edenlere sevap kapılarını açar. Yesi şehrinin bugünkü
büyük camii aslında o yüce mescittir. Ziyareti yerine getirme ve ibadet merasiminin
devamında rahatlama meydana geldi. O ışıklı kabrin ululuğundan kaynaklanan
ilâhî bereket ve feyizler hazretin hilafetinin dünyasına aitti. Han hazretleri o kut-
lu kabirle vedalaşılmasını istedi.Daha sonra Muhammed Temür Bahadır’ın annesi
Mehd-i ‘Ulyâ Hurrem Kübrâ’nın Hazret-i Hâce-i Yesevî’nin kabri yakınında bulu-
nan mezarı da ziyaret edildi. Hazret aynı gün öğleden sonra Yesi şehrinin dışındaki
Çehâr-bağ mevkiinde birkaç saat dinlendi. Köçüm Sultân hazretleri toy hazırlığına
başladı. Sonuncu gün Yesi çölünde konan ordu Arkuk geçidinden Seyhun’u geçmek
üzere yola çıktı.”
Burada Yesi mescidini öven bir de şiir bulunmaktadır. Şiirde özellikle mes-
cidin takı, felek takına benzetilerek övülmüş ve feleklerin bu mekânda zikret-
mekte olduğu şairane bir üslupla yazılmıştır.
26
Seyhan Alışık, Gülşen, 2006, s.124-125.
290
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Vasf-i Yesi(Nu. 112
b
, T. 113
b
, Sutûde 1962: 256)
27
.
“Hazret-i H
v
âce-i Yesevî’nin kabrinin bulunduğu Yesi şehri oldukça geniş bir
alana yayılmıştır. Türkistan ülkesinin tahtı olan Yesi ve çevresi bolluk içindedir.
Yeşillikler içindeki bu yer gül bahçesi gibi güzel ve insanları da mutludur. Yesi’nin
kuzeyi de Özbek ülkesinin köşelerindendir. Bu şehir doğu yönünde Andican ve Hı-
tay sınırına kadar dayanır. Yesi şehri ayrıca canlı bir ticaret merkezidir. Tacirler
mallarını Yesi’de satarlar. Ticaret yolu üzerinde olduğu için kervanların ve yolcula-
rın uğradığı ve konakladığı şehirdir.”
Dostları ilə paylaş: |