Her kimi görsen Hızır bil, Her geceyi Kadir bil.
Ve yine nefsi kırmak hususunda şöyle buyurmuştur:
Barçe yahşi biz yaman, Barçe buğday biz saman.
4- HÂKİM ATA: Hâce Ahmed Yesevî hazretlerinin dördüncü halifesidir.
Üç halifeden sonra nice yıllar irşâd mesnedinde oturup halkı Hakka davet
eylemiştir. Oturduğu ve defnedildiği yer Harezm vilayetinde Akkorgan’dır.
14
Hanifi Özcan, “Ilk Müslüman Türk Devletlerinde Düşünce” Türkler 5, Ankara 2002, s.477
15
Kemal Eraslan,” Ahmed Yesevi” Diyanet İslam Ansiklopedisi ( DİA) II, Istanbul 1989, s.161.
16
Banarlı, Nihat Sami, ResimliTürkEdebiyatıTarihi, Istanbul 1987, c. II, s.282.
308
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Kabr-i mübareki meşhurdur. Hacet sahipleri ziyaret ederler ve faidelerini gö-
rürler.
Kaynakça
Ali bin Hüseyn, Reşahât Ayn-ül Hayât, (Sadeleştiren: Süleyman Kuku), Erzurum
2010.
BANARLI, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Istanbul 1987, c. II.
BüyükTürkKlasikleri, Istanbul 1985, c. 1.
DEMIRCI, Mehmet, “Müslüman Türklerde Tasavvuf”, Türkler 5, Ankara 2002.
ERASLAN, Kemal,” Ahmed Yesevi” , Diyanet İslam Ansiklopedisi ( DİA) II, Istanbul
1989.
ESIN, Emel, “Ahmed Yesevî Külliyesi”, Diyanet İslam Ansiklopedisi ( DİA) II, Istanbul
1989.
KABAKLI, Ahmet, TürkEdebiyatı, Istanbul 2002, c. II.
KUKU, Süleyman, Son Halkalar ve Abdülhakim Arvasî’nin Külliyâtı, Istanbul 2012,
cilt II.
Yeni Rehber Ansiklopedisi, Istanbul 1993.
Molla Cami, Nefahatü’l – Üns Min Hadaratü’l Kuds, (Çeviri: Kamil Candoğan, Sefer
Malak) Istanbul 1971.
ÖZCAN,Hanifi, “Ilk Müslüman Türk Devletlerinde Düşünce” Türkler 5, Ankara
2002.
TOPLU, Erhan Sezai, Ahmet Yesevî (Hikmetler) Istanbul 1995.
UYAN, Abdüllatif, Menkıbelerle İslâm Meşhurları Ansiklopedisi, Istanbul 1993, c. I
YÜKSEL, Ahmet Turan, “ Ahmet Yesevî: Hayatı, Eserleri,Fikir ve Tesirleri” Türkler
5, Ankara 2002.
Ahmed Yesevî’ye Göre XII. Yüzyıl Türk Toplumunda
İdeal Din ve Devlet Adamı Profili
Ebubekir GÜNGÖR
*
GİRİŞ
Dünya üzerinde yaşamış kadim toplumlardan birisi olan Türkler, uzun ve
çok yönlü tarihi süreçlerden geçerek bugüne ulaşabilmişlerdir. Bilindiği üzere
bir toplumun birliğini ve bütünlüğünü koruyarak varlığını devam ettirebilme-
si, dünyada meydana gelen değişimleri takip edip, gerekli şekilde bünyesine
alabilmesi ile yakından ilişkilidir. Ancak gerekli değişimin alanları ve dozu
kimliğin ve kültürün korunmasında büyük önemi haizdir. Bu bağlamda Eme-
vi Devletinin Türkistan yönünde genişlemesi, Türk yurdunda önemli deği-
şimlerin yaşanacağı süreci başlatmıştır. Abbasi Devleti’nin, Araplardan farklı
milletlere yumuşak politikaları, Islamiyet’in farklı diyarlarda yayılmasını hız-
landıran etkenlerdendir.Emeviler ile başlayan süreç, dönemin toplumsal ileti-
şim kanalı olan ticaretin etkisi ve sufilerce de desteklenmiş, X. yüzyıla gelin-
diğindeTürklerin önemli bir kısmının Islamiyet’i kabulleriyle sonuçlanmıştır.
Toplumların yaşamını şekillendiren din olgusunun değişmesi, gelenek
ve dünya görüşünden oluşan kültürü de değiştirmektedir. Yeni bir dini be-
nimseyen toplumlar, bu durumda ya kendi kültürlerini tamamen yok ederek
yeni kültür çevresine giriyorlar ki bu durum, o toplumun yok olması demek-
tir.Ya da kabul edilen yeni dinin temel doktrini ve kendi kültürünü birbi-
ri ile uyumlu hale getirerek, yeni bir gelenek ve dünya görüşü çerçevesinde
sentez meydana getirmektedir. Bu durumu farklı Türk grupları birçok kez
yaşamışlardır.
1
Ancak ana kütle itibariyle Türkler, din değişikliğinin etkileri-
*
Yrd. Doç. Dr. Bozok Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, ebubekir.gungor@
bozok.edu.tr
1
Islamiyet’ten önce Türkler gruplar halinde farklı din ve inanç sistemlerini kabul etmiş ve çoğu
benliğini tamamen kaybetmiştir. Örnek olarak, Tabgaçlar Budizm, Uygurlar Maniheizm, Ha-
zarlar, Bulgar, Macar, Peçenek ve Uzlar Yahudilik ve Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. Ibrahim
Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken, Istanbul, 2012, s. 301 – 303.
310
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
niVIII – XII. yüzyıllar arasında Müslüman olmakla derinden hissetmişlerdir.
Bu bağlamda Türk toplumu, yüzyıllar boyunca geliştirdiği dil, siyasi ve sosyal
organizasyonunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Dönemin siyasi olaylarının da etkisi sonucunda Türkistan’daki etnik du-
rum, Türklerin Islamlaşmasını şekillendiren temel etkenlerden olmuştur.
VII. ve VIII. yüzyılda Maveraünnehir bölgesi Araplar tarafından fethedilmeye
başlanmıştır.
2
Bu duruma bağlı olarak ilk bölgede yaşayan yerleşik toplum-
lar Islamlaşmaya başlamıştır. Bölgenin ticari yollar üzerinde bulunması ve
Türklerin ağırlıklı olarak VIII. yüzyılda Maveraünnehir’e gelmeleri, Islam’ın
Türkler arasında yaygınlaşmasını hızlandırmıştır.
3
Ayrıca Maveraünnehir böl-
gesinde Hanefi fıkhının güçlenmesi de Türklerin Islamlaşmasında önemli bir
yere sahip olmuştur. Bilindiği üzere Arapların Horasan üzerinden Türkistan’a
girmelerine, Türkler ilk başta siyasi ve askeri olarak karşı olmuşlar ve müca-
dele etmişlerdir.
4
Irak’ta ortaya çıkan Hanifi fıkhı, artık nüfus üstünlüğünün
Türklere geçtiği Maveraünnehir bölgesinde yetişmiş Ebû Mansûr-ı Maturi-
dî’nin (Ö. 944) düşünceleriyle daha da güçlenmiştir.Maturidî, dinde sadece
nakli yöntemini kullanmanın bazı problemler ortaya çıkaracağını, bunun yanı
sıra aklında kullanılması gerektiğini düşünmüştür. Bu fikir temeli üzerinde,
Türk Islam düşüncesinin kendine has özelliklerini ve Türklerin din anlayışını
ortaya koymuştur.
5
Onun Türk kültürü çerçevesinde geliştirdiği akıl ve hoş-
görüye dayanan din anlayışı, Türklerin itikadî mezhebi olan Maturidilik Mez-
hebi olarak benimsenmiştir.
6
Bu anlayış buradan da sufiler aracılığıyla diğer
Türk bölgelerine hızlı bir şekilde yayılmıştır.
Maveraünnehir aracılığıyla Islamiyet’i kabul eden Karluk ve Yağma gibi
Türk boylarının kurduğu Karahanlı Devleti Hanefî – Maturidî kültürünün Tür-
kistan’da yayılmasında öncülük etmiştir. Karahanlı Devleti, siyasi politika ola-
rak Islam medeniyetinin dini ve edebi mahiyetini, Türk gelenek ve dünya an-
layışının çerçevesinde yeniden canlandırılmasına destek olmuştur.
7
Karahanlı
2
Zekeriya Kitapçı, Arapların Türkistan’a Girişi, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Istanbul,
2000, s. 42.
3
Osman Gazi Özgüdendi, “Maveraünnehir, Diyanet islam Ansiklopedisi, Cilt 28, Ankara, 2003,
s. 178.
4
Nesimi Yazıcı, İlk Türk İslam Devletleri Tarihi, Ankara, 1992, s. 15.
5
Saffet Sarıkaya, “Mâtüridî’nin Din Anlayışında Hoşgörü”, Büyük Türk Bilgini İmâm Mâtürîdî ve
Mâtürîdîlik, Istanbul, 2012, s. 108 – 122.
6
Musa Şamil Yüksel, Timurlularda Din – Devlet İlişkisi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2009, s. 8.
7
Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, Ötüken, Istanbul, 2010, s. 24; Kafesoğlu, Türk Milli Kül-
türü, s. 340
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
311
Devleti’nden sonra bölgeye hükmeden Gazneli ve Selçuklu Devletlerinin de
Islam kültür ve medeniyetine ait değerler ile bozkır geleneklerinin kaynaş-
masını sağlayacak âlim, şeyh ve tarikatları desteklemeleri sonucunda Türk
– Islam Medeniyeti sentezi şekillenmiştir. Böylelikle milli kimliğini kaybetme
tehlikesi ile karşı karşıya kalan Türk toplumu, bünyesini yenileyecek olan de-
ğişim ihtiyacını, yeni bir milli kültür meydana getirmek suretiyle ikame etmiş
ve tarihteki varlığını devam ettirmiştir.
Ancak Türk – Islam medeniyetinin oluşum süreci düşünüldüğü kadar
kolay olmamıştır. Türklerin Islamiyet’i kabul süreci konusunda genel kabul
olarak görülen şartların uygunluğu konusu tartışmalı bir mevzudur. Çünkü
Islamiyet’in Türkistan’a etkin olarak ulaştığı ve yaygınlaştığı X. – XII. yüz-
yıllar, hem siyasi ve hem de toplumsal olarak karışık bir döneme denk gel-
mektedir. Bilindiği üzere Ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar, ku-
rulduktan kısa bir süre sonra merkezi otoritesini kaybetmiş ve ikiye ayrıl-
mıştır.
8
Kurulduktan hemen sonra batıya yönelen Selçuklu devleti ile hilafet
arasındaki iktidar tartışmaları toplumu derinden etkilediği gibi Selçuklular
ile Karahanlılar arasındaki mücadeleler devam etmiştir. Ayrıca XII. yüzyılda
doğudan Karahitaylı tehlikesinin ortaya çıkması ve bunların Maveraünnehir’e
kadar ulaşmaları yerli halkın yaşamını daha da zor hale getirmiştir.
9
Bunların
arkasından Harzemşah Devleti ve Cengiz Han arasındaki mücadeleler de göz
önüne alındığında
10
, aslında Türkistan Timurlu Devletine kadar siyasi anlam-
da istikrarın uzun süreli tahsis edilemediği bir dönemi yaşamıştır. Türkistan
Türklerinin toplumsal organizasyonu siyasi bir karakter taşıdığı için bittabi
yaşanan karmaşa toplumun yaşamını da alt üst etmiştir.
Böyle bir dönemin etkisiyle Türkler, Islamiyet’i ilk kabul ettikleri süreçte
kültürel yozlaşmaya açık hale gelmişlerdir. Türklerin Müslüman olmalarıyla
Islami gelenekleri de yaşamlarına sokmuşlardır. Bu durumun siyasi olarak en
önemli yansıması Selçuklu Devleti ile Abbasi halifesi arasındaki siyasi yetki
tartışması şeklinde olmuştur.
11
Yani siyasi iktidar konusunda Türk gelenekleri
ile Islami gelenekler karşı karşıya gelmiştir. Tabidir ki bu durum sadece üst ik-
8
Ömer Soner Somuncu, Türk Hakanlığı (Karahanlılar), IQ, Istanbul, 2011, s. 257.
9
Abdulkerim Özaydın, “Ahmed Yesevî’nin Yaşadığı Dönemde Bölgenin Siyasi Durumu”, Fikret
Işıltan’a 80. Doğum Yılı Armağanı, Istanbul, 1995, s. 217, ss. 215 – 220.
10
Ibrahim Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti Tarihi (485 – 618 / 1092 - 1221), Türk Tarih Kurumu,
Ankara, 2000, s. 254.
11
Yüksel, a.g.e., s. 10.
312
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
tidar tartışması ile sınırlı kalmamış, devlet organizasyonu ve toplum konusu-
na da sirayet etmiştir. Selçuklu Devleti’nde açıkça görüldüğü üzere resmi dil-
de Türkçe yerine Farsça, ilim dilinde Arapça kullanılmaya başlamıştır.
12
Türk
devlet yönetme geleneğinde siyasette de boy organizasyon ve gücünün yerine
dini karakter ön plana çıkmıştır. Yine bilindiği üzere Türk toplumu boy teş-
kilatına göre örgütlenmiştir. Ancak Islamiyet’in kabulüyle toplumun organi-
zasyonunda dini cemaat ve tarikatlara göre örgütlenme yaygınlık kazanmaya
başlamıştır. Ayrıca bu durum, Türk aile yapısını da derinden etkilemiştir. Bu
bağlamda Türk aile geleneğindeki dışarıdan evlenme, içeriden evlenme eği-
limine dönüşmüştür. Dolayısıyla toplum ve devlette yaşanan Islami gelenek
baskısı, büyük bir kargaşa döneminin yaşanmasını tetiklemiştir. Işte böyle
bir dönemde tarih sahnesine çıkan Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî ve
tarikatı, ortaya koyduğu tasavvuf düşüncesinin yardımı ile Türk geleneksel
kültürünü yeni dine uyarlayarak, Türklere yeniden kazandırmıştır.
Bilindiği üzere Türk Islam medeniyet sentezinin dini yönünü,Hanefilik
Fıkıh, Maturidilik Kelam ve Yesevîlik Tasavvuf alanlarında temel olarak şe-
killendirmiştir. Bu tercihlerin oluşmasında tabi ki tarihi olaylar, Türk top-
lum – kültür ve siyasi yapısı etkili olmuştur.
13
Hoca Ahmed Yesevî bu üç
kaynağın uygulayıcısı olarak, teoriyi pratiğe dönüştüren aksiyoner niteliği
ile öne çıkmaktadır denilebilir. Türkler dünyadaki diğer çoğu toplumlardan
farklı olarak siyasi bir organizasyona sahip olmuşlardır. Ayrıca şehirli değil,
bozkırlıdırlar.
14
Islami toplum ise dini örgütlenmeyi temel aldığı gibi şehir-
lidir. Durum böyle iken Islamiyet her ne kadar bireysel ve toplumsal hayatın
her yönünü kapsayan bir din olsa da devletin siyasi örgütlenmesi konusunda
Kur’an-ı Kerimbir devlet modeli göstermemiştir.
15
Bu durum Islam Devlet-
lerinde dahi çeşitli tartışmaların yaşanmasına ve mücadelelere yol açmıştır.
Kaldı ki kültürüyle siyasi yapısı, Araplardan farklı olan Türk toplumunda bir-
liğin ve huzurun sağlanması için bir çıkar yolun bulunması, daha da büyük
önem arzetmiştir. Zira Islamiyet haricindeki din ve inanç sistemlerini kabul
eden Türk gruplarının milli karakterlerini kaybettikleri bilinmektedir. Oysa
Islam’ı kabul eden Türkler milli gelenek ve kültürlerini kaybetmemelerinde
12
Turan, a.g.e., s. 38.
13
Hüseyin Algül, “Islam Dininin Türkler Arasında Yayılmasında Hoca Ahmed Yesevî Örneği”,
Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyete Katkıları Sempozyumu, Isparta, 2007, s. 46 ss. 45- 51.
14
Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 205.
15
Yüksel, a.g.e., s. 1.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
313
diğer âlim, bilgin ve devlet adamlarının yanı sıra Pir-i Türkistan Hoca Ahmed
Yesevî çok büyük bir paya sahiptir.
Hoca Ahmed Yesevî’nin söylediği hikmetlerinin kaynağı bir tarafa, önce-
likle verdiği mesajlar ve ana fikri bizim için asıl öneme sahiptir. Belirtildiği
üzere Yesevî’nin yaşadığı dönemde yeni bir dini kabul etmiş, onu öğrenmeye
çalışan bir millet, bu milletin yeni hayat tarzına geçişteki karmaşa, siyasi ola-
rak birbirine üstünlük mücadelesinin sonucu çatışma, siyasi otoritelerin bir-
birlerine karşı mücadelelerini güçlendirmek amacıyla dini ve milli kutuplaş-
tırma, gayrimüslim bir işgal (Karahıtaylar), Müslümanlar arasındaki ihtilaflar
sebebiyle sahada faaliyet gösteren tarikatlar gibi düzene konulması gereken
bir durum söz konusudur. Yesevî böyle bir dönemde en etkili olacak çareyi
insanlara sunmuştur. O da hem Türk kültüründe sürekli dillendirilen ve hem
de Islam’ın her fırsatta vaaz ettiği “birlik” ve “tevhit”tir.
16
Bu bağlamda Ye-
sevî, dinin halk arasındaki temsilcileri din adamları ve devletin uygulayıcıları
devlet adamları hakkında neler söylemiştir? Tüm araştırmacılar tarafından
Türk – Islam medeniyetinin başında önder olarak yer aldığı kabul edilen Ye-
sevî, devlet ve din adamlarına nasıl bir yol göstermiştir?
1. İdeal Devlet Adamı
Dönemin şartlarında bir toplumu ayakta tutacak, geleceğe ulaştıracak kı-
sacası varlığını devam ettirecek temsilciler din ve devlet adamlarıdır. Hanifi
mezhebi nasıl bölgenin ihtiyaç ve gerçeklerine göre bölgede şekillendiyse,
Yesevî de söylediği hikmetlerinin muhtevasını dönemin ihtiyaç ve şartları-
na göre şekillendirmiştir. Dolayısıyla dönemin şartlarını ve Yesevî’nin Türk
– Islam medeniyetine olan katkısını anlayabilmek için en temel kaynak hik-
metlerin kendisi olmalıdır. Bu bağlamda Yesevî’nin topluma rehberlik eden
belirleyici unsur olarak, nasıl bir din ve devlet adamı profili ortaya koyduğu
değerlendirilebilecektir. Hikmetlerin din ve devlet adamı olarak nitelendiri-
lecek kişilere yoğun eleştirisi ilk dikkati çeken konulardandır. O’nun “Ahir
zaman olmuştur, Sultan zalim olmuştur”
17
şeklindeki ifadesi bu durumu açık bir
şekilde göstermektedir. Sultanlar, beyler, çeriler, müftüler, mollalar, işanlar,
şeyhler neredeyse Divan-ı Hikmetin tamamında yerilmişlerdir. Haksızlık,
ahlaksızlık, aç gözlülük, haram, yalan, adaletsizlikle itham edilmişlerdir. Bu
16
Dosay Kenjetay, “Hoca Ahmed Yesevî: Yaşadığı Devir, Şahsiyeti, Tarikatı ve Tesiri”, Tasavvuf
İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara, 1999, s. 122. ss. 105 – 129.
17
Hoca Ahmed Yesevî, Divan-ı Hikmet, Ed. Mustafa Tatcı, Ahmed Yesevi Üniversitesi Yay.,
Ankara, 2016, s. 106.
314
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
ithamlar ifade edilirken ana kütle olarak halka faydalılık temel alınmış ve din
devlet adamlarının halkı kandırdıkları ima edilmiştir. Yesevî’nin bu şekilde
bir dil kullanmasının temel sebebi, dönemin siyasi ve dini durumunun halkı
mutsuz etmesinden kaynaklanıyor olsa gerektir.
Hoca Ahmed Yesevî, hikmetlerinde birlik konusuna özel bir önem ver-
miştir. Ayrıca hikmetlere genel olarak bakıldığında onun çıkış aldığı nokta,
Kuran’daki birlik ve beraberlik mesajıdır. O dönemde birçok tarikat ve farklı
görüşün birbiri ile mücadelesine rağmen hikmetlerinde hiçbir tarikatı özel
olarak eleştirmemiştir. Bunun tam tersine “Ben sen diyen kimselerden geçtim işte”
diyerek, hem din adamlarına hem de küçük siyasi otoritelerin başında bulu-
nan devlet adamlarına birlik mesajı vermiştir. Yukarıda bahsettiğimiz siyasi
ve toplumsal düzen düşünüldüğünde bu mesajın önemi daha da iyi anlaşıla-
caktır. Çünkü bir taraftan siyasi iktidarın hizmetinde bulunan din adamları,
bir taraftan tarikatların birbirleri arasındaki mücadele halkın yolunu bulmak-
ta zorlanmasına sebep olmuştur. Yesevî, hikmetlerinde hem mevcut durumu,
hem de çözüm yolunu insanlara göstermeye gayret göstermiştir. “Arzuluyum
akrabalık ve dostluğa”
18
ifadesi halkın nasıl bir bölünmüşlük durumuna düş-
tüğünü özetler niteliktedir. Yesevî, mevcut durumdan şikayet ettikten sonra
“Rasul’un başında oldu imame; Kemal buldu otuz üç bin sahabe”
19
diyerek, Hz.
Peygamberin şahsında kurtuluşun yolu olarak birliği göstermiştir.
Hoca Ahmed Yesevî, birliğin bozulmasından din ve devlet adamları-
nı sorumlu tutmaktadır. Ona göre bu görevlilerin birliği bozmalarının
temelinde“Dünya benim diyenler, cihan malını alanlar,Kerkenez kuşu gibi olup o ha-
rama batmışlar.”
20
ifadesinde görüldüğü üzere şahsi dünya hırsları yatmakta-
dır.Hoca Ahmed Yesevî’nin eleştirilerinde siyasiler eleştirilirken namaz, oruç,
zekât gibi Islam’ın temel ibadetlerini yapıp yapmadıkları yerine onların halka
yararlılıkları bağlamında eleştiriler ön plana çıkmıştır.“Dünya benim mülküm
diyen sultanlara, Alem malını sayısız yığıp alanlara, Yeme ve içme ile meşgul olanla-
ra, Ölüm gelse biri vefa eylemez imiş.”
21
hikmetiyledevlet adamlarının hırslarının
boş olduğu öğüdü verilmektedir.Devlet görevlilerinin hırslarına hâkim ola-
bilmeleri durumunda ise Yesevî, “İbrahim gibi tahttan geçip, geda ol,Nasip kılsa,
18
Yesevî, a.g.e., s. 85.
19
Yesevî, a.g.e., s. 117.
20
Yesevî, a.g.e., s. 209.
21
Yesevî, a.g.e., s. 229.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
315
kulların devleti var”
22
saadet ve huzur ile müjdelemektedir.Yesevî, halkın bir-
liğini bozanların yöneticiler olduğunu da “Bu dünyada padişahım deyip göğsünü
geren, Hem önünü kürsü koyup hayme vuran, Nice yıllar hayal-ü haşem çeri salan, Ecel
gelse biri vefa eylemez imiş”
23
sözleri ile eleştirmektedir. O, Allah korkusundan
yoksun, yiğitliklerine güvenerek gereksiz savaş çığırtkanlığı ve zalimlik ya-
pan devlet görevlilerini de “Bu dünyada yörük ata biniciler, Savaş gününde yiğitlik
eyleyiciler, Elmas – çelik kılıç kuşağını kuşanıcılar, Ecel gelse, beğ ve hanı koymaz
imiş.”
24
şeklinde eleştirmektedir. Onları bu meyanla Hakk, adalet ve vicdana
davet etmektedir. Yesevî’nin halkın kendisi olan askerleri dahi eleştirmesi,
onların huzuru sağlayıcı en önemli güç olmalarına rağmen bu görevlerini
yapmadıkları şeklinde değerlendirilebilir. Dönemin şartlarına bakıldığında bu
durum açıkça görülmektedir. Çünkü iktidar sahiplerinin bitmez tükenmez
hırsları bölgede merkezi otoriteyi yok etmiştir.Halkın zor durumunu tasvir
eden Yesevî, kurtuluş yolu olarak devlet adamlarını “Allah diyen âşık kullar bul-
du devlet,Bulur devlet, verse ona büyük himmet,Yarı eyler her işine Kadir kudret”
25
sözleriyle birbirleri ile büyüklük mücadelesini bırakarak, düzene, mutluluğa
ve saadete davet etmektedir.
Hoca Ahmed Yesevî, devlet adamlarını eleştirirken, devlet mefhumuna
sahip çıkmaktadır. Hikmetlerinde devleti, Tanla varsa, Hakk armağanıtac ve
devlet,
26
Hakk önünde tövbelinin devleti var.
27
Devlet gibi doğan kuşu kime konar,
28
sözleriyle bir ihsan, ödül olarak nitelendirmektedir. Dilimizde devlet mef-
humunun tanımı ile Yesevî’nin devlet terimini kullandığı yerler tam olarak
uyuşmaktadır. Zira Türklerde devlet, kavram ve müessese olarak kut sözü
ile ifade edilmiştir. Kut kavramı ise yabancı araştırmacıların yanı sıra, Türk
araştırmacılar tarafından da “(iyi) saadet, mukaddes, kutlu ve mesut olma”
şeklinde açıklanmıştır.
29
Ayrıca devlet kavramının lügat anlamı: “talih, kut,
büyük rütbe, mevkî, zenginlik, varlıklı olma, hükümet ve ülkesi, hükümet süren süla-
22
Yesevî, a.g.e., s. 460.
23
Yesevî, a.g.e., s. 406.
24
Yesevî, a.g.e., s. 406.
25
Yesevî, a.g.e., s. 447.
26
Yesevî, a.g.e., s. 471.
27
Yesevî, a.g.e., s. 460.
28
Yesevî, a.g.e., s. 332.
29
Selim Karakaş, “Ilk ve Orta Zamanlarda Türklerde, Ülke ve Millet Fikri”, Türkler, Cilt 5, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 187.
316
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
le, hükümdar kuşağı”
30
şeklinde tanımlanmıştır. Hoca Ahmed Yesevî de Türk
kültürü ve Türkçedeki anlamıyla kullanmış ve insanların iyi işleri karşılığında
saadet olarak vaatetmiştir. O, kötü işlerinden vazgeçip tövbe edenlere “Dev-
let gibi doğan kuşu kime konar,Şahin gibi halka içre özünü vurur.Canın kuşu pervaz
kılıp hazır durur,Hazır olup tevbe kılıp yürüyün, dostlar.”
31
diyerek talih sahibi ol-
maya davet etmiştir. Rahata, eğlenceye düşkünlüğü eleştiren Yesevî insanları
üretmeye ve çalışmaya davet etmek için Nefsden geçmeyip, Hakk önünde yoktur
rahat,Cefa çekip, mihnet çekip, gör devlet,
32
hikmetlerini söylemiştir. Dolayısıyla
Yesevî bu sözleriyle insanlara mutluluğun yolunun çalışmaktan geçtiği me-
sajını güçlü bir şekilde vermektedir. Ayrıca O, “Tatlı tatlı yiyenler, türlü türlü
giyenler,Altın tahta oturanlar toprak altında kalmışlar”
33
rahata düşkün iktidar sa-
hiplerinin yok olacaklarını ifade ederek, kalıcı olmak için üretmek, çalışmak
suretiyle dünyada eserler bırakılması gerektiğini dolaylı olarak ima etmiştir.
Hoca Ahmed Yesevî, Hikmetlerinde dönemin devlet adamlarını ve siyasi
şartlarını tenkit etmesinin yanı sıra devlet ve devlet adamlarında olması ge-
reken nitelikleri de göstermektedir. Yesevî’nin döneminde insanları saadet
sahibi yapacak özelliklerin modern dünya düşüncesinin ulaştığı nokta ile aynı
özelliklere sahip olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Yukarıda bahsedildiği
üzere öncelikle durum tespit edilmiş, dünyadaki en yüksek mutluluk olarak
devlet (düzen) hedef seçilmiştir. Bu hedefe ulaşmak ise belli şartlara bağlan-
mıştır. Devlet görevlileri için ilk şart adalettir. Yesevî, Islamiyet’in ruhu, hem
de devlette olmazsa olmaz adalet kavramını öne çıkarmıştır. O, “Hakk’ı bi-
len, beyi, hanı, halkı bilmez; O kulumu öz yolumda iki büklüm eyledim.”
34
sözleriyle
söz konusu olduğunda hiçbir otoriteyi tanımamaktadır. Dönemin şartların-
da adaletin dayanağı olan hukuk kuralları Hakk’a giden yolun belirleyicisi
şerî çerçevedir. Bey, han, halk ise iktidar sahipleridir. Örfî hukuku ise Ye-
sevî’de“Seccadeyi halk içinde Tur’a koymak”
35
deyimiylehalk temsil etmektedir.
Yesevî, dönemin devlet adamlarının halkı düşürdüğü zor durumu ve devlet
adamlarının yanlışlarını söylemesinin yanı sıra onlara doğru yolu da göster-
30
Mustafa Nihat Özön, Büyük Osmanlıca – Türkçe Sözlük, “Devlet” maddesi, Inkılap Kitapevi,
Istanbul, 1997.
31
Yesevî, a.g.e., s. 332.
32
Yesevî, a.g.e., s. 436.
33
Yesevî, a.g.e., s. 210.
34
Yesevî, a.g.e., s. 144.
35
Yesevî, a.g.e., s. 250.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
317
mektedir. Böylece hikmetlerde ideal devlet adamının profili de temel anlamda
ortaya çıkmaktadır. Hoş devlettir velilikte önder olsa, Adil olup bir mümini kadı
eylese, O kadı bütün halkı razı eylese,Razılıktan cennet evini alır olmalı”
36
diyen Ye-
sevî, Şerî ve örfî hukukun temsilcilerini belirlemiştir. Şerî hukukun dayanağı
Hakk, Örfî hukukun dayanağı ise halktır. Dolayısıyla Yesevî’ye göre şerî veya
örfî hukuk kuralları ilahi adalet temelinden ayrılmamalıdır. Karşısında her
kim olursa olsun adalet yolunda her şey kul seviyesine inmektedir. Böylelikle
adalet bu kullaraher durumda hükmedebilmelidir. Dolayısıyla devlet görevli-
lerinde olması gereken en temel özellik adil olmaktır. Ayrıca devlet adamının
hem kaynağını Türk kültüründen alan halkı, hem de kaynağını şerîattan alan
Islam’ı temel alarak, adil olmanın yolunu gösteren Yesevî, Türk devletlerinin
milli kökünden kopmasını önlemiştir.
Ideal devlet adamınıHakk’ın ve halkın rızasına göre idare etmeye bağla-
mak ile Yesevî, adaleti zümrelerin, tarikatların, ailelerin ve şeyhlerin elinden
kurtarmıştır. Yesevî, Hakk ve halkın yoluna yönelttiği din adamalarının keyfi
uygulamalarından rahatsızdır. O, adaletin uygulayıcısı hüküm sahiplerine yol
gösteren hukuk kurallarını korumaya çalışmıştır. Bu rahatsızlığında da çok
haklıdır. Çünkü dönemin şartlarını düşündüğümüzde şerî hukukun kaynağı
şerîattır. Yeryüzündeki kaynağı da şerî kuralları bilen din adamlarıdır. Yesevî,
onların yanlış yola girmemelerini, “Molla, müftü olanlar, yanlış fetva verenler,
Akı kara eyleyenler o cehenneme girmişler”
37
diyerek, sağlamaya çalışmıştır. Böy-
lelikle hukuk kurallarının döneme, şartlara ve şahıslara göre değiştirilmesi
engellemiştir. Fetva sahiplerinin yanı sıra kanun uygulayıcılar da “Kadı, imam
olanlar, haksız dava eyleyenler, O eşek gibi olarak yük altında kalmışlar”
38
şeklin-
de adaletten sapmamaları yönünde uyarılmıştır. Hakk’ın ve halkın yolundan
ayrılan fetva sahiplerinin cehennem ile adalet sahiplerinin eşeklik ile itham
edilmeleri Hoca Ahmed Yesevî’nin ne kadar ince düşünceli ve bilge olduğunu
göstermektedir. Çünkü, fetva sahibi olanların dayanağı şerîattır ve bu kişi-
lere toplum, içerisinde bütün hayatlarını ahirete göre şekillendiren insanlar
olarak saygı duyar. Adalet dağıtıcılar ise toplum içerisindeki konumları ile
saygınlık kazanırlar. Dolayısıyla Yesevî, onların toplum içerisindeki saygınlık-
36
Yesevî, a.g.e., s. 221.
37
Yesevî, a.g.e., s. 209.
38
Yesevî, a.g.e., s. 209.
318
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
larının kaynağını sorgulamaya açarak, meşruiyetlerini halk nezdinde kontrol
altına almıştır.
Bilindiği üzere devlet ve toplumun huzurunu bozan en önemli konulardan
birisi rüşvettir.Yesevî’nin döneminde de toplumun bütünlüğünü ve huzurunu
bozan ana etmenlerden birisi olmalıdır. Hoca Ahmed Yesevî ideal devlet ve
din adamlarının rüşvete rağbet edenlerini, “Haram yiyen hâkimler, rüşvet alıp
yiyenler, Kendi parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.”
39
şeklindehikmetlerleu
yarmaktadır. Yesevî, döneminde din adamlarının da rüşvete bulaştığını ifade
ederek, “İşan, şeyh, hoca, molla dünya izler,O sebepten sultanlara yalan söyler,Ayet-
hadis tefsir kılıp, malıgözler”
40
şeklinde eleştirmektedir. O, rüşveti yererken sa-
dakati ve emeği “Mümin kullar, sadıklar, sıdkı ile duranlar, Dünyalığını sarf edip
cennet hurisini kucaklamışlar”
41
ifadeleri ile yüceltmiş ve mükâfat alacaklarını
müjdelemiştir.
Hoca Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinde her daim halk gözetilmiştir. Devlet
adamlarına da bu yönde hikmetler söylemiştir. Yesevî, yöneticilerin her daim
halkı gözetmesi gerektiğini, “Gerçek aşıklar ahalinin Hızır’ı olur, Günahlardan
korkup kendisi ağlayıp durur”
42
diyerek ifade etmektedir. Yani iktidar sahibi hal-
kın derdi ile dertlenmelidir. Ona göre ideal devlet adamı idare işini yaparken
kararlarını halkın zenginleşeceği şekilde almalıdır. Halkını zenginleştiren ida-
recileri, “İdare ile âlemi eğer altın ve yakut eylesen, Muhassıldır ahaliye ecel tıpkı
asker gibi”
43
diyerek övmektedir. Yesevî ayrıca, halkın zengin olması ile her
birinin asker gibi yöneticiye fayda sağlayacağını söyleyerek, bütünleştirme-
ye çalışmıştır. Birçok yerde halkın garipliğinden bahsederken, sultanın dahi
kibrinden kurtularak, “İçmiş-yemiş nimetleri kaygı-mihnet,Vehm ile elif boyun eğik
olsun”
44
alçak gönüllülüğe davet eden Yesevî, “Tahtı, bahtı, bağları zindandır, Ga-
riplikte kul oldu o Mahmud Sultan:”
45
sözleriyle idarecilerin Gazneli Mahmut ör-
neğinde olduğu gibi halk ile bütünleşmelerini öğütlemektedir. Halka hizmeti
dünyadaki en anlamlı varlık meselesi olarak gören Yesevî, “Kulu görsem, kulu
39
Yesevî, a.g.e., s. 209.
40
Yesevî, a.g.e., s. 418.
41
Yesevî, a.g.e., s. 210.
42
Yesevî, a.g.e., s. 217.
43
Yesevî, a.g.e., s. 223.
44
Yesevî, a.g.e., s. 436.
45
Yesevî, a.g.e., s. 84.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
319
olup hizmet eylesem”
46
sözüyle devlet görevlilerine yol göstermektedir. Halka
hizmet etmenin karşılığı da sadece bu dünyada değil, “Bu alemde el gözüne
yanan çıra, Ahiret içinde yüz bin köşkler bina eyledim”
47
ahirette de en iyi şekilde
mükafatlandırılacağını belirtmektedir.
Dostları ilə paylaş: |