b. Hikmetlerde geçen kadınla ilgili telmihler:
“Bu dünyada bina koyan Karun hani
Dava kılan Firavun ile Haman hani
Vamık, Azra, Ferhad, Şirin, Mecnun hani
Kahr eylese bir lahzada yeksan olur”
20
“Gece gündüz Allah diye durmadan yürür
Allah bir mum, pervane gibi kendini vurur
Leyla, Mecnun, Ferhat, Şirin devrini sürer
Hak Teâlâ âşıkların sûzu olur”
21
“Âlimlere kitap gerek, sûfilere mescit gerek
Mecnun’lara Leyla gerek, bana sen gereksin sen.”
22
Yesevi her konuda hikmetler söylemekle birlikte halk edebiyatı ürünle-
rinden de faydalanmaktadır.Yukarıda verilen hikmetlerde Klasik Islam kültü-
ründeki önemli hikâyeleri telmih olarak kullanmaktadır. Bunlar Türk edebi-
yatında pek çok konuya ilham olan, halkın ortak duygu ve düşüncesi içinde
bulunan karakterlerdir.
23
c. Hz. Muhammed’in annesi ve hanımından söz eden hikmetler:
“Muhammedi tavsif etsem kemine
Anasının adı bil sen Âmine.”
24
“Muhammedin yaşı on yedi oldu;
Ki o vakit Hadice O’nu gördü”
25
20
Eraslan, age. s.205.
21
Eraslan, age. s.235.
22
Eraslan, age. s. 321.
23
Güzel, Abdurrahman; Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999, s.129.
24
Eraslan, age. s.279.
25
Eraslan, age. s.281.
300
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Bu hikmetlerde Hz. Muhammed’in annesi Âmine ve eşi Hatice’nin adları
geçmektedir. Bu kadınlarahikmetlerde yer verilmesi toplumdaki kadınlara ör-
nek oluşturması, güven telkin etmesi açısından oldukça önemlidir.
d) Menkıbelerde Geçen Kadınla İlgili Kısımlar: Hoca Ahmet Yesevi’ye-
ile ilgili bilinen ve dikkat çekenmenkıbelerden biri şöyledir: Hoca Ahmet Ye-
sevi’nin şöhreti artıp müritleri binlerle sayılacak kadar çoğalınca ona karşı
çıkanlar ve rakipleri de artmıştır. Bunlar Yesevi hakkında iftiralar uydurmaya
başlamışlar. Yesevi’nin meclisine kadınların örtüsüz girdiği ve özellikle de ka-
dın ve erkeğin birlikte girip zikrettiği söylenerek Hoca suçlanmıştır. Bunun
üzerine şeriat hükümlerine son derece bağlı olan Maveraünnehir ve Horasan
âlimleri Hoca Ahmet Yesevi’yi denetlemek için birini gönderirler. Söylenen-
lerin iftira olduğu ortaya çıksa da Yesevi onlara bir ders vermek için ağzı mü-
hürlü bir hokka hazırlayıp getirir. Müritlerinden birini seçip onu denetlemeye
gelen kimseyle birlikte Maveraünnehir ve Horasan diyarına gönderir. Âlimler
toplanıp hokkayı açtıklarında içinde pamukla ateşin bir arada durduklarını
görmüşlerdir. Ne pamuk yanmış ne ateş sönmüştür. O zaman Hoca’dan şüp-
he eden âlimler yaptıkları hatayı görmüş ve kendilerine verilmek istenen der-
si anlamışlardır. “Eğer erkek kadın bir ehl-i hak meclisinde birleşerek beraber
zikir ve ibadete devam etseler bile Hak Teâlâ onların kalplerindeki her türlü
kin ve düşmanlığı yok etmeğe muktedirdir.”
26
Bu şekilde hepsi düşündükle-
rinden utanıp kendilerini affettirmeye çalışmışlardır.
Ahmet Yesevi kimliği etrafında kadın kavramı tartışılırken ateş ve pa-
muk kerameti ile ilgilikarşımıza çıkan bu önemli menkıbede, ateş ile pa-
muğun birbirini yakmayan ve söndürmeyen birer metafor olarak verildiği
görülmekte;kadın ile erkeğin aynı mekanda bir arada bulunup zikir yapabile-
ceği dersi verilerek hem Ahmet Yesevi’nin hem de Yeseviye tarikatının kadına
bakışı aktarılmak istenmiştir.
Kadın ve erkeğin müşterek olarak ayinlere katılmasının tipik eski Şamanist
Türk geleneklere bir telmih olduğunu ifade eden Ahmet Yaşar Ocak, Mena-
kıbu’l-Kudsiye adlı esere dayanarak Baba Ilyas’ın kadınlı erkekli yetmiş iki bin
müridi olduğunu belirtmektedir. Kadınlar ve erkekler bir arada bulundukları
halde, birbirlerinin kadın mı erkek mi olduğunun farkına varmadıkları eser-
de belirtilmektedir.Menakıb- Hacı Bektaş-ı Veli’de de Rum erenlerinin ‘Bacı’
adlı kadın velilerle bir arada bulunduklarını anlatan bir rivayet aktarılmakta-
26
Köprülü, M.Fuad; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Akçağ Yayınları, Ankara, 2012, s.62-63.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
301
dır.(Bektaşi ananesinde tarikattan olan kadınlara genellikle Bacı adı verildiği
bilinmektedir.
27
) Şamanist Türklerin uyguladığı kadınlı erkekli dini törenler,
Müslümanlığın kabulünden sonra göçebeler arasında devam etmekte ve Ye-
sevilik de göçebe Oğuz çevrelerinde göçebeliğin getirdiği hayat tarzına uygun
bir şekilde gelişmektedir. Dolayısıyla Şamanizm’den kalma kadınlı erkekli
toplantılar Yesevilik’te de devam etmiştir. Ayrıca Vefailik ve Ahilik içinde de
kadın müritlerin olduğu ve bunların erkeklerle bir arada bulunduğuna dair
bilgiler çeşitli kaynaklarda yer almaktadır.
28
Türklerin Müslümanlaşması kademeler halinde gerçekleşmiştir. Söz ge-
limi; aynı kavim olan Oğuzların Müslümanlaşması iki asır boyunca devam
etmiştir. Dolayısıyla daha önceden Müslüman olmuş Türklere Şamanist olan
Türklerin doğudan ve kuzeyden gelerek asır asır karışmaları şamanlıkla ilgi-
li adet ve kuralların canlılığını korumasına sebep olmuştur.
29
Ahmet Yesevi,
Yesi’ye yerleşerek propagandasını çoğunlukla göçebe ve yarı göçebe bozkır
Türkleri arasında yoğunlaştırınca Yesevilik de bu bölge şartlarına uyarak ge-
lişmiştir. Yani söz edilen göçebe Türk bölgesinde eski Türk kabile ananeleri
ve paganizm kalıntıları ile karışmak zorunda kalmıştır. Nakşibendi ananele-
rinde bile Yesevi’nin zikir meclislerinde kadınlar ile erkeklerin bir arada bu-
lundukları hakkında rivayetler yer almaktadır ki bu Türk göçebe hayatının bir
gerekliliğidir.
30
Yani kadın erkek karışık zikir yapılması Türklük unsurunun
etkisinin yoğun olmasından kaynaklanmaktadır.
Yine kadınla ilgili ele alacağımız diğer menkıbe ise şöyledir: Yesevi’nin
müritlerinden Hakim Ata’nın gösterdiği bir keramet sonucunda Buğra Han
bu dervişe Anber adlı çok güzel kızını verir. Hakim Ata’nın Anber Ana’dan
üç oğlu olur. O oğullar da çeşitli kerametler göstererek müritler toplarlar. Ha-
kim Ata’nın ölümü üzerine Zengi Ata ölen şeyhinin dul kalan hanımı Anber
Ana ile gösterdiği bir keramet sonucunda nikahlanır. Zengi Ata’nın yanına
gelen dört genç dervişten biriZengi Ata’nın inayetine mazhar olmak için çare
ararken Anber Ana ona gece kendini siyah bir keçeye sararak Ata’nın yolu
27
Köprülü, M. Fuad; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Akçağ Yayınları, Ankara, 2003, s.113-
114.
28
Ocak. A. Yaşar; Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, Iletişim Yayınları, Istanbul,
2012, s.175-178.
29
Inan, A., Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları, Makaleler ve İncelemeler, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, C:1, Ankara, 1998, s.462-479.
30
Köprülü, M. Fuad; Edebiyat Araştırmaları II, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s.424-425.
302
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
üzerine bırakmasını, Zengi Ata’nın onu o halde görünce acıyacağını söyler.
Çok iyi kalpli olan bu kadın kocasına da niye bu dervişe inayet etmediğini
sorunca Zengi Ata; o dervişin gönlünde nasıl kibir uyandığını söylerse de
Anber Ana’nın şefaatine dayanarak o dervişin kusurunu affeder. Bunun üze-
rine siyah bir keçeye sarılmış olarak yatan SeyyidAhmedayaklarına kapanmak
suretiyle şeyhinden af dileyerek ondan iltifatlar alır.
31
Burada Yesevi’nin mü-
ritlerinden birinin hanımı olan Anber Ana’nın bir kadın mürit olarak konumu
ve verdiği doğru kararlar aktarılmaktadır. Başlangıçta gönlünde kibir bulunan
derviş ise bir kadının şefaati sayesinde kendini mürşidine bağışlatmış olur.
Sonuç olarak, Ahmet Yesevi anlayışında kadın erkek ayrımı yoktur.Genel
kanı olaraküstün insan olmak, güzel ahlaka sahip olmak, cömertlik, hal ehli
olmak, manevi makamlara ulaşmak sadece erkekiçin değil; kadın için de söz
konusu olmalıdır.Bu çalışmadaki incelemelere bakılarak Müslüman kadın
tiplerine örnek olarak peygambere yakın isimlerin seçilmesi kadınlara güven
isnat edilmesi bakımından önemlidir. Hz. Muhammed’in annesinin, eşinin
hikmetlerde geçtiği düşünüldüğünde kadınların güvenilir olduğu; toplumda
kadın erkek ayrımının yapılmaması gerektiği fikri yayılmak istenmiştir. Ay-
rıca aile, çoluk çocuk, ev bark, ehl-i iyal gibi bir yönüyle kadını ifade eden
terimlerin kullanılması Hoca Ahmet Yesevi’nin anlayışında kadının önemini
ortaya çıkarır. Ayrıca Allah için yapılacak bazı fedakârlıklardan söz edilirken
mutlaka ehl-i iyalden, çoluk çocuktan geçmek gibi epik düşüncede karşımıza
çıkan rakibi övmek, rakibi büyütmek ve sonunda rakibi yenmek suretiyle ken-
disinin daha büyük olduğunu göstermek açısından dikkat çekicidir. Burada
Hakk’a sığınmak için evlat, kadın ve aileden tamamen vazgeçmek fedakârlık
edilmesi gereken önemli unsurlar olarak sıralanmıştır. Ilahi aşk ve tasavvu-
fi fikir açıklanırken de klasik Islam kültüründe önemli tipler olan Leyla ile
Mecnun, Ferhat ile Şirin, Vamık ile Azra gibi çiftlere telmihler yapılmıştır.
Allah’ın onları aşk ateşi ile nasıl yaktığı, bu büyük aşklara rağmen ibret der-
sinin hep kadın üzerinden örneklerle belirtilmesi kadının bir ilham kaynağı
olarak düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Ilahi aşk yoluna giren müritle-
rin hayatlarındaki önemli kavramlardan fedakârlık edecekleri ve onlarla sınav
edilecekleri düşünüldüğünde kadına verilen değer bir kez daha gözler önüne
serilmektedir. Menkıbelerde yer alan kadın ile erkeğin aynı ortamda bulunup
ibadet, zikir yapabilmeleri; kadınların mürit olabilmeleri, kadın erenlerin söz
31
Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. s.111-113.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
303
hakkına sahip olmaları da bu düşünce yapısı içinde insan ayrımı yapılma-
dığını, kadınla erkeğin bir tutulduğunu ve bir tutulması gerektiğini bir kez
daha açıkça ortaya koymaktadır. Kadınla erkeğin eşit olması gerektiği, kadın-
la erkeğin birbirinin zıttı değil bütünleştirici ve tamamlayıcı parçası olduğu
dolayısıyla kadının da erkeğin bulunduğu mekânlarda ve manevi makamlarda
bulunabileceği fikri sembolik anlatımlarla ifade edilerek Yesevi anlayışı içinde
kendine yer bulmuştur. Tüm dinlerde, mistik düşüncelerde ve inançlarda yer
alan insana dair tüm öneri ve kurallar kadın için de doğru ve geçerlidir.
Kaynakça
ARTUN, Erman; Dini – Tasavvufi Halk Edebiyatı Metin Tahlilleri, Karahan Kitabevi,
Adana, 2011.
ARTUN, Erman; Dini–Tasavvufi Halk Edebiyatı. Kitabevi Yayınları, Istanbul, 2010.
ERASLAN, Kemal; Divan-ı Hikmet – Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları/546, An-
kara, 1991.
ERASLAN Kemal; Ahmed-i Yesevi, Erdem AKM Dergisi, Hoca Ahmet Yesevi Özel Sayı-
sı, C:7, S:21, TTK Basımevi, Ankara, 1995, s:799-821.
GÜZEL, Abdurrahman; Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara,
1999.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Edebiyat Araştırmaları II, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Akçağ Yayınları, Ankara,
2003.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Akçağ Yayınları, Ankara,
2012.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2011.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Türk Tarih-i Dinisi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2005.
INAN, Abdulkadir; Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları,Makaleler ve İncele-
meler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, C:1, Ankara, 1998.
OCAK, A. Yaşar;Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, Iletişim Yayınları,
Istanbul, 2012.
OCAK, A. Yaşar; Anadolu SufiliğindeAhmed-i Yesevi ve Yesevilik, Türk Dili – Dil ve
Edebiyat Dergisi, Aralık 1993, C: 1993/II, S:504, s. 581-587.
Reşahât Ayn-ül Hayât Kitabında
Hâce Ahmed Yesevî ve Yolu
Dündar Ali KILIÇ
*
Reşahât Ayn-ül Hayât kitabında büyük insan numunelerinin menkıbele-
ri yazılıdır. Büyüklerimizin: “Ilim sadırlardan-kalplerden- satırlara geçerken
çoğunu kaybetti” sözü gereğince, kalplerde olanları yazıya geçirerek bizlere
naklettiler ve böylece o büyük insanların isimleri, yaşayışları ve sözleri unu-
tulmadı.
Kitabın müellifi Ali bin Hüseyin’dir. Hüseyin Vâiz-i Kâşifî hazretlerinin
oğludur. Fahreddin ve Sâfî isimleri ile meşhurdur. Milâdî 1462 (H.867) sene-
sinde dünyaya gelmiş 1533 (939)’de Herat’ta vefat etmiştir. Kendi ifadesi ile
iki defa Hace Ubeydullah Ahrar hazretlerinin sohbeti ile şereflenmiş, toplam
bir sene huzurlarında bulunarak, manevî dereceler elde etmiştir.
Reşahât kitabını hicrî 909 (m.1503) senesinde yazmış ve 909 rakamına
ebced hesabı ile eş düşen “Reşahât” ismini vermiştir. Kitabın tertibi iki kı-
sımdır. Birinci kısımda Yusuf-i Hemedanî hazretlerinden itibaren Hâce Ubey-
dullah Ahrâr hazretlerine kadar olan tarihî seyir, ikinci kısımda ise her cephe-
si ile Hâce Ubeydullah Ahrâr hazretlerinden bahseder.
Reşahât çok kıymetli bir kitaptır. Son asrın en büyük âlim ve velilerinden
Seyyid Abdülhakim Arvâsî hazretleri, hazine değerindeki Reşahât kitabını
okumanın büyük bir saadet, okuyanın çok talihli kullardan olduğunu bildire-
rek: “Reşahât okumak insanın ihlâsını artırır” buyurmuştur.
11
Eser Farsça olup, Şeyh Ahmed Allan Mekkî ve daha sonra Muhammed
Murad Kazanî tarafından Arabi’ye tercüme edilmiştir. Sultan III. Murad Hân
*
Doç.Dr., Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, Erzurum.
e-posta: alikilic@atauni.edu.tr
1
Süleyman Kuku, Son Halkalar ve Abdülhakim Arvasî’nin Külliyâtı, Istanbul 2012, cilt II, s. 597.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
305
zamanında h.993 (m.1584) tarihinde Ibni Muhammed Şerif Abbasî tarafın-
dan Türkçeye tercüme edilmiş ve bu tercüme çeşitli tarihlerde basılmıştır.
Reşahât kitabı mevzu’unda, yani evliyâ terceme-i hâli ve menâkıbında,
Keşf-ül Mahcub, Tezkiret-ül Evliyâ ve Nefehat-ül Üns’ten sonra yazılmış
dördüncü kitabıdır. Yalnız Nakşî büyüklerini anlatır. Kitabın baş tarafında
Hâce AhmedYesevî hazretleri silsilesi mensuplarından bahseder.
22
HÂCE AHMED YESEVÎ: Orta Asya Türkleri arasında Islamiyet’i yayan
büyük âlim ve veli. Ismi Ahmed bin Muhammed bin Ibrahim bin Ilyas olup,
“ Pir-i Türkistan, Hazret-i Türkistan, Hazret-i Sultan, Hâce Ahmed, Kul Ah-
med Hâce, Evliyâlar Serveri, Sultanu’l Evliyâ” lakaplarıyla da bilinir. Hâce
Yusuf-i Hemedanî hazretlerinin üçüncü halifesidir. Batı Türkistan’da Sayram
kasabasında doğmuştur
33
.Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte
XI. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. 1166-1167
(h.562-563) senesinde Yesi’de vefat ettiği zikredilse de, vefat tarihi hakkın-
da farklı görüşler de vardır
44
. Yesi, Türkistan’da meşhur bir şehirdir. Daha
sonraki yıllarda bu beldelere Mübarek Türkistan denilmiş ve övülmüştür
55
.
Buraya nispetle kendisine Hâce Ahmed Yesevî denir. Kabirleri de bu şehirde-
dir. Mezarı üzerindeki türbe, cami ve dergâh Timur’un emriyle yapılmıştır
66
.
Türkistan halkı Hâce Ata Yesevî derler. “Ata” sözü, her ne kadar Nevaî dilinde
baba demek ise de, Türkler meşayıh uluları için kullanırlar.
Hâce Ahmed Yesevî hazretleri, büyük makamlar sahibi idi. Daha çocuk
yaşta baba Arslan hazretlerinin teveccühünü kazandı. Baba Arslan hayatta
olduğu sürece onun hizmet ve sohbetinden hiç ayrılmamıştır. Hocasının ve-
fatından sonra, hocasının işareti ile Buhara’ya gelip sülukünü yani tasavvuf
yolunda ilerlemesini Hâce Yusuf-i Hemadanî’nin huzurunda tamamlamıştır.
Hâce Ubeydullah Berekî ve Hâce Hasan Endakî’nin vefatlarından sonra hi-
lafet sırası Hâce Ahmed Yesevî’ye erişince, Buhara’da halkı Hakka davet ile
meşgul oldular ve bir zaman sonra gaybî bir işaretle Türkistan’a gitmeleri
icap ettiğinde bütün ashabına Hâce Abdülhalik Gucdevanî’ye tabi olmalarını
2
Ali bin Hüseyn, Reşahât Ayn-ül Hayât, (Sadeleştiren: Süleyman Kuku), Erzurum 2010, s.XXV.
3
Resimli Türk edebiyatı Tarihi, Istanbul 1987, c. II, s.279.
4
Yeni Rehber Ansiklopedisi, Istanbul 1993, s.293.
5
Erhan Sezai Toplu, Ahmet Yesevî (Hikmetler) Istanbul 1995, s.13.
6
Emel Esin, “Ahmed Yesevî Külliyesi”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA) II, Istanbul 1989,s 162.
306
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
vasiyet etti
77
. Ondan sonra Yesi tarafına müteveccih oldular
88
. Hâce Abdül-
halik Gucdevanî, Hâce Yusuf-i Hemadanî’nin dördüncü halifesi olup Hâcegân
tabakatının başı ve bu hanedan silsilesinin ilk halkasıdır
99
.
Ahmed Yesevî hazretlerinin zamanında Türkistan’da ilk Türk-Islâm dev-
letlerinden Karahanlılar hâkimdi. Bu devlet zamanında Islâm dininin Seyhun
Nehri boyları ile ahalisi göçebe olan Kazak-Kırgız memleketlerinde kolayca
yayılmasını sağladı. Göçebe Türkmenler muhitinde hızla yayılan Yesevîlik
tarikatı, Seyhun kıyılarından Harzem bozkırlarına, Asya sahralarından Ho-
rasan, Iran, Azerbaycan Türkleri arasına geçip Anadolu’ya ulaştı
1010
.Sade bir
Türkçe ile söyleyip yazdığı derin manalı “hikmet” denen sözleriyle tekke ede-
biyatının ilk temsilcilerinden oldu ve nasihatlerde bulundu. Orta Asya’da ta-
savvufî bir halk edebiyatı kurmuştur. Ayrıca onun en önemli etkisi ise Türk
boyları arasında geniş ölçüde yayılma imkânı bulan ilk tarikatı kurmuş olma-
sıdır
1111
Ahmed Yesevî’nin şiirlerine hikmet, şiirlerinin toplandığı kitaplara da
Divân-ı Hikmet adı verilir
1212
.
AhmedYesevî ile onun yolunu takip eden Alp Erenler, Horasan Erenleri,
Gaziyân- Rum, Abdalân- Rum isimleriyle bilinen gazi dervişler Anadolu, Batı
Trakya ve Balkanlar’ın Türkleşmesi ve Islamlaşmasında büyük rol oynamıştır.
Kültür tarihimizde Kolonizatör Türk Dervişleri de denilen şahsiyetler, Ah-
med Yesevî’nin fikirlerinden hareketle, kültürümüzün temel unsurlarını Is-
lam dininin esaslarıyla kuşatmışlardır
1313
.
Çok veciz sözlerindendir:
“Ey dostlar! Sakın ha cahil olanlarla dostluk kurmayınız.”
“Gönlü kırık zavallı ve garip birini görürsen, yarasına merhem koy,
yoldaşı ve yardımcısı ol.”
Şurası unutulmasın ki, Hâce Ahmed Yesevî, Türk meşayıhının baş halka-
sıdır. Kendisinden sonra izlediği mistik çizgiye yani tasavvufî yola “Yesevilik”
7
Molla Cami, Nefahatü’l – Üns Min Hadaratü’lKuds, (Çeviri: Kamil Candoğan, Sefer Malak)
Istanbul 1971, s. 418.
8
Abdüllatif Uyan, Menkıbelerle İslâm Meşhurları Ansiklopedisi, Istanbul 1993, c. I, s. 304.
9
Ali bin Hüseyn, Reşahât Ayn-ül Hayât, (Sadeleştiren: Süleyman Kuku), Erzurum 2010, s. 19.
10
Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Istanbul 2002, c. II, s 137.
11
Mehmet Demirci, “Müslüman Türklerde Tasavvuf” Türkler 5, Ankara 2002, s.493.
12
Büyük Türk Klasikleri, Istanbul 1985, c. 1, s.165.
13
Ahmet Turan Yüksel, “Ahmet Yesevî: Hayatı, Eserleri,Fikir ve Tesirleri” Türkler 5, Ankara
2002, s.549.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
307
adı verilmiştir
1414
. Türkistan ulularının çoğunun tarikatta intisapları onadır.
Sağlam hanedanından çok azizler zuhur etmiştir. Hâce AhmedYesevî’nin dört
halifesi vardır.
1-MANSUR ATA: Hâce Ahmed Yesevî hazretlerinin ilk halifesi olup, ho-
cası Baba Arslan’nın oğludur. Zahir ve batın ilimlerinde âlim idi. Ilk zamanla-
rında yüksek babaları Baba Arslan’ın terbiyesiyle yetişti. Babası vefat edince
yine onun emriyle Hâce AhmedYesevî hazretlerinin hizmet ve terbiyesinde
bulunup, onun himayesinde yüksek derecelere erişmiştir. Oğlu Abdülmelik
Ata’da babasından aldığı yolu taliplere ulaştırmıştır. Bu dahi oğlu TacHâce’yi
yetiştirmiş, büyüklerinden aldığı emaneti ehline ulaştırmıştır. Tac Hâce’de
oğlu Zengî Ata’yı büyüklerinin yoluna varis kılmıştır. Zengî Ata Hâce Ahmed
Yesevî hazretlerinin dördüncü halifesi Hakîm Ata’nın hulefasının en büyüğü
ve en önde geleni ve tarikat erbabı içinde en iyisidir. Şaş vilayetinde doğmuş,
orada ölmüştür. Zengî Ata hazretlerinin dört halifesi var idi. Uzun Hasan
Ata, Seyyid Ata, Sadr Ata ve Bedr Ata. Ismi geçen büyükler, tüm Türkistan
coğrafyasında etkili olmuş ve her biri pek çok talebe yetiştirmiştir. Yeseviyye
silsilesi bilhassa Seyyid Ata ile Sadr Ata’dan gelmektedir
1515
.
2-SAÎD ATA: Hâce Ahmed Yesevî hazretlerinin ikinci halifesidir. Onun
işaretiyle taliplerin terbiyesi ile meşgul olmuştur.
3- SÜLEYMAN ATA: Hâce Ahmed Yesevî hazretlerinin üçüncü halifesi-
dir. Türk meşayıhının ulularındandır. Dervişler ahvalinden Türk dilinde hik-
metli sözleri ve ibretli latifeleri Türkistanlılarca maruf ve meşhurdur. Orta
Asya Türkleri tarafından kendine Hâce ve Ata adından başka Hakîm de de-
nilmiştir
1616
.
Sözleri darb-ı mesel olarak zikredilirdi. Halka hüsn-i zan ile hürmet ve her
vakti ganimet bilmek hakkında söylediği sözler, en veciz sözlerdendir:
Dostları ilə paylaş: |