hazır eyleyip/ Rüşvet versen “ölüm meleği” almaz imiş”
26
dizelerinde
geçen “azık almak” ve “azık gelmez” söylemleri, ölümlü olan insanoğlunun
ölüm zamanında dünya malından hiçbir şeyi yanında götüremediğini anlat-
maktadır. Aynı bölümdeki “Kervan eğer göçer olsa, azık alır/.../ Azıksız
yola giren yolda kalır”
27
ve “Dünyayı bırakıp âhirete azıklan/ Azık alan
ara yolda kalmazmış”
28
dizelerinde de “azık”; ahirete götürülecek olan iyilik
ve ibadetler için kullanılmaktadır. Tasavvufun tamamen edepten ibaret olan
bir “hâl” ilmi olduğu düşünüldüğünde ise “azık” bu yoldaki iyi hâller ol-
maktadır. Nitekim mürit, dünya rızıklarıyla meşgul olmayan kişi olmalıdır ve
”beslenme” ihtiyacını karşılamak için tükettiği “azık” tan haz almamalıdır ki
nefsini terbiye edebilsin.
Sufîlerin sofra adabında uyması gereken bazı kurallar vardır. Sufîlikte bu
kurallar, Tanrı’nın bahşettiği nimetlere saygı ve şükran göstergesi olarak gö-
rülür. Söz konusu kurallar genel olarak şöyledir: Sufîlerin yediklerine kusur
bulmamaları, lokmaları üst üste yememeleri, yemek geldiğinde birbirlerine
“Ye!” dememeleri, nereden geldiğini bilmedikleri yemekleri yememeleri, ye-
mek yerken konuşmamaları, sofradakilerinin lokmalarına bakmamaları, ha-
zır olan yemeği bekletmemeleri gerekir. Onlar, yemekte fazla vakit geçirmeyi
sevmezler. “Vakit, yemekle meşgul olmaktan daha kıymetlidir.” anlayışların-
26
A. Yesevi, age., s. 405.
27
A. Yesevi, age., s. 405.
28
A. Yesevi, age., s. 287.
410
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
dan ötürü, çoğu sadece bir yudum suyla iftar eder. Onlar özellikle misafir
iken kendilerine hizmet eden kimselerin veya ev sahibinin ağızlarına lokma
vermesinden de hoşlanmazlar.
29
Divan-ı Hikmet” in altmış sekizinci hikmetteki “ Kul Hoca Ahmed hiz-
metinde can vermese/ Çiftçi değil ketman koşup ekmek vermese”
30
ve
“ Allah diye su ve ekmek gamın yemez/ Hakk’ı arayıp, Hakk’a ağlar dost-
larım ha.”
31
dizelerinde geçen “ekmek” de bir azıktır. Sofranın ana teması
olan “ekmek” de “azık da vazgeçilmezdir. Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinin
2/197. âyeti olan “Siz ne iyilik ederseniz Allah onu bilir. (Yol için) Kendinize azık
alın (da bir günaha düşmekten korunun) çünkü azığın en hayırlısı Allah’ın azabından
korunmasıdır. Ey akıl sahipleri, benden korkun!”
32
ifadelerinden hareketle yapılan
tefsire göre; dünya topraklarında hem zahirî azık (yiyecek-içecek- binecek ve
gerektiğinde harcayacak azık), hem de ondan daha mühim olarak manevi azık
ihtiyacının olduğu ortadadır. Manevi azık, “takva” ya ermiş bir kalple müm-
kün olabilmektedir. Azığın en hayırlısı olarak tasvir edilen “takva” ise nefsi
kötülüklerden koruyan en hayırlı azıktır.
*Yiyecek-Yemek, Açlık-Tokluk, Yeme-İçme, Lezzet, Lokma
Yaşamın vazgeçilmez bir ögesi olan “yemek” ve “yemek yeme eylemi”, sof-
rada sunulan bir ritüeldir. Tasavvuftaki “yemek” ise dinî-tasavvufi semboller
yüklenmiş ve ibadet hâline getirilmiş eylemi karşılamaktadır. Hatta bazı kut-
sal günlerde hazırlanan yemeklerin pişirilmesi ve sofraya getirilmesi dua ve
zikir eşliğinde gerçekleştirilmektedir. Bu ritüeller, “sofra”nın gerçek anlamını
karşılarken; dervişlerin az “yemek” yemesi, genellikle aç dolaşmaları, yedikle-
rinden haz almamaları ise Tasavvuftaki nefis terbiyesine karşılık gelmektedir.
Divan-ı Hikmet’in birinci hikmetteki “Garîb, fakîr, yetimleri sevindi-
resin/ (...) Yiyecek bulsan, canın ile misafir”
33
dizelerinde “yiyecek”, on
altıncı hikmetteki ”Bilge eyler, hem seçkin eyler çok sıradanları/ Giyer
çul elbise, bulsa yer yemekleri”
34
dizelerinde geçen “yemekler”, yirmi ikin-
ci hikmetteki “Yer ve gökten yemek versem asla doymaz”
35
dizesinde ve
29
Abdulkâhir Suhreverdi, Dervişliğin Âdâbı, Istanbul, 2010, ss. 88-92.
30
A. Yesevi, age., s. 167.
31
A. Yesevi, age., s. 427.
32
Kuran-ı Kerim Meâli, “En’am Sûresi”, (haz. Sülayman Ateş), Ankara, 1980, s. 30.
33
A. Yesevi, age., s. 46.
34
A. Yesevi, age., s. 84.
35
A. Yesevi, age., s. 98.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
411
“Nefsim benim ateş gibi yanıp yolumu kesti/ Yüz bin türlü yemek isteyip
dükkân kurdu.”
36
dizelerinde geçen “yemek” metaforları, tasavvuf yoluna
girenlerin nefislerini, dünyevî olan her türlü nimetten arındırmak anlamında
kullanılmıştır.
Divan-ı Hikmet” in seksen sekizinci hikmetteki “Aç ve tokluk, kâr ve
zarar hiç bilmeyen/ Sarhoş olup raks ve sema yaptı dostlar.” (Divan-ı
Hikmet, 2016: 192) dizelerindeki “açlık-tokluk” kavramları, yüz onuncu
hikmetteki“Yeme ve içme ile meşgul olanlara/ Ölüm gelse, biri vefa eyle-
mez imiş.” (Divan-ı Hikmet, 2016: 229) dizelerindeki “yeme içme” kavram-
ları, sözcüklerin gerçek anlamlarını karşılayacak şekilde kullanılmışsa da söz
konusu metaforların arka planında “dünya nimetleri”yle olan münasebetin
“ölümden sonraki yaşama kâr ya da zarar getirebileceği” anlamı saklıdır.
Divan-ı Hikmet’in yüz otuz dördüncü hikmetteki “Bu dünyanın lezzeti-
ni unutanlar/ Feryâd edip ağlayıp gözünü giryân eyler”
37
dizelerindeki
“lezzet” sözcüğü de kendi anlamının aksine dünyanın nimetlerinden lezzet
almayanların tasavvufî boyutta belli bir mertebeye eriştiğinin göstergesidir.
Divan-ı Hikmet” in yetmiş sekizinci hikmetteki “Kul Hoca Ahmed nefisten
büyük bela olmaz/ Yer ve gökten lokma versen asla doymaz”
38
dizelerin-
de, yüz on beşinci hikmetteki “Cemâlimi arzu edersen gece yatma/ Bu
dünyanın lezzetinden lokma tatma”
39
dizelerinde ve seksen ikinci hikmet-
teki “Muhabbetin pazarında özü satmayıp/ Nefsim benim yüz bin lok-
maya böler dostlar./ Nefsini sen kendi arzusuna bırakma sakın/ Yemeyip
içmeyip ibadet ile ol uykusuz.”
40
dizelerinde geçen “lokma”, hem gerçek
anlamındaki “yemek” in bir parçasını karşılamakta; hem de nefsin arzuların-
dan biri olmaktadır. Dolayısıyla Tanrı’ya giden yolda “lokma”ya takılmamak;
“lokma” nın “yemek”, “yiyecek” ve “lezzet” kavramlarıyla ilişkili olan meta-
forik boyutunu karşılamaktadır.
*Su-Susuzluk
Ahmet Yesevî, “Divan-ı Hikmet” in “Kul Hoca Ahmet ibadet eyle, öm-
rüm bilmem kaç yıl/ Aslını bilsen su ve toprak, yine toprağa gider ha.”
beytinde insanoğlunun yapısının toprakla birlikte “su” olduğunu söylemek-
36
A. Yesevi, age., s.140.
37
A. Yesevi, age., s. 267.
38
A. Yesevi, age., s. 395.
39
A. Yesevi, age., s. 235.
40
A. Yesevi, age., s.183.
412
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
tedir. Altmış dördüncü hikmetteki “Şah Hasan gibi Kerbelâ’ da susayıp
ölsem/ Hakk şarabını içerim deyip hevesli gitsem” ve Divan-ı Hikmet’in
seksen dördüncü hikmetteki “Gârib canımı Hakk yolunda adak eylesem/
Şah Hasan gibi Kerbelâ’ da susayıp ölsem/ Hakk şarabını içerim deyip
hevesli gitsem/ Orada varsam sussuzluğum kanar mı ki?”
41
dizelerinde
geçen “susamak” eylemi Kerbela olayıyla ilişkilendirilmiş ve bu olaydan ha-
reketle hayatın sonlandırılması ifade edilmiştir. Bilinen bir gerçektir ki “su”,
sofraların başköşesinde bulunur. Bazen yemeğe başlamadan önce su içilir.
Genel anlamıyla “su”, hayattır. “Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinin 2/ 60.
ayetinde “Bir zaman da Musa kavmi su istemişti.’ Asanla taşa vur.’ demiştik. Bu-
nun üzerine taştan on iki göze fışkırmıştı. Her bölük kendi içecekleri pınarı bilmişti:
“Allah’ın rızkından yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak (şuna buna saldır-
mayın).” şeklinde geçen “su”, “rızk” gibi Allah’tandır. Bu nedenle olsa gerek
“susuzluk” da Allah’tandır ve hayatın bitişini temsil etmektedir.
*Meyhane, Sâkî, Kadeh, Şarap Kadehi ve İçki, Mey, Şarap
Divan-ı Hikmet’in birçok yerinde “meyhane, saki, kadeh, şarap kadehi” ve
“içki, mey, şarap” gibi sözcükler geçmektedir. Bu sözcüklerden “meyhane”,
Farsça “içki içilen ve satılan yer” demektir.
42
Divan-ı Hikmet” in elli ikinci
hikmetinde “Vahdet küpü açıldı, meyhaneye girsem ben/ Bir kadeh içip
şu meyden mest ve hayran olsam ben.”
43
dizelerinde “meyhane”nin an-
lamı Tasavvuftaki kulun aşk ve şevk ile Rabb’ine müracaat yeridir, başka bir
söylemle Tanrı bilgisinin sunulduğu tekkedir. Gerçek anlamıyla “meyhane”,
insanın haz aldığı, eğlendiği ve kendinden geçtiği yer iken; dizelerde beşeri
olandan ilahî olana ulaşmadaki her türlü dünyalıktan, kötülükten ve çirkin-
likten uzakta olunan “manevî dünya evi” anlamında kullanılmıştır.
Arapça “sucu” demek olan “saki”nin diğer anlamı “içki meclislerinde ka-
dehlerle şarap dağıtan kişi”yi karşılamaktadır.
44
Tasavvuftaki “saki” ise fey-
yaz-ı mutlak, sevgi ve feyzin kaynağı olan mürşid” anlamlarını karşılamakta-
dır.
45
Şarabı içen “mürid”dir ve “mürşid-i kâmil” olur. Divan-ı Hikmet’in yüz
otuz sekizinci hikmetindeki “Elest şarabını kime verse o sâkî”
46
dizesinde,
41
A. Yesevi, age., s.161.
42
Ferit Develioğlu, “meyhane” maddesi, Osmanlıca Türkçe Sözlük, Ankara, 1996, s. 638.
43
A. Yesevi, age., s. 141.
44
F. Develioğlu, age., “meyhane” maddesi, s. 915.
45
Ethem Cebecioğlu, “sâkî” maddesi, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, (Pdf) Istanbul, 2009.
46
A. Yesevi, age., s. 274.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
413
altıncı hikmetindeki “Kırk yedimde yedi yönden ilham ulaştı/ Sâki olup
şarap kadehini Rabbim tuttu.”
47
dizelerinde ve “Sâkî sundu her nefes key-
fiyetin şarabını/ Sarhoş olup o an feryâd-figân eylesem ben.”
48
beytinde
geçen “saki”, “Hakk yoluna girmiş mürşidi” karşılamaktadır. Dizelerdeki “şa-
rap kadehi” de “kemâle erme yolunda sunulan” olmaktadır.
49
Şarap kadehle
içilir ve bu bağlamda “kadeh”, şarabın olduğu yerde en güzel dosttur.
Farsça “mey” de “şarap” demektir. Tasavvufta ise bu sözcükler “marife-
tullah sıfatı”nı ve “muhabbet, şevk ve vecd” hâllerini karşılamaktadır.
50
Sufî-
lerin bu sarhoşluk halinde kusur yapmamaları gerekir. “Sarhoş” da mürşidin
verdiği mana şarabıyla kendinden geçen derviştir. “Pir-i kâmil” de aşkla ken-
dinden geçen dervişi yetiştiren şeyh ya da mürşittir.
51
Divan-ı Hikmet’in birinci hikmetindeki “ Rızk, nasip her ne verse, tok
gözlü ol/ Tok gözlü olup şevk şarabını içtim ben işte.”
52
dizelerinde bulu-
nan “rızk” ve “şevk şarabı” göstergeleri dünyevi nimetleri, metafor şekliyle
Allah’ın insana bahşettiği iyi hâlleri sembolize etmektedir. Divan-ı Hikmet’te
sıkça kullanılan “şarap” ise “Meşrubat, içki, mey, bâde” anlamlarındadır ve
tasavvufta da “Tanrı bilgisinin özü”nü karşılamaktadır.
53
“Şevk” ise gönlün
sevgiliyle buluşma arzudur.
54
Dolayısıyla “şevk şarabı” metaforu; “sevgiliye
ya da Tanrı’ya ulaşma arzusu” olarak karşılık bulmaktadır. Tanrı’nın özüne
ulaşabilmenin yolu da Tanrı’nın verdiği rızıkla mümkündür.
Tasavvufta “şarap içmek” ilahî muhabbet için avuç avuç, dolu dolu içmek
ve sonunda içilene kanmaktır. “Aşk kadehi, şarap kadehi” vb. tamlamalar da
bireyin çeşitli şekillere girme, vücudun bütün zerrelerine sirayet etme, insa-
nı mertlik-cömertlik ve tevazu hâllerine kavuşturma vb. özelliklerine işaret
etmektedir. “Şarap” içen müridin, içme arzusuna kanması mümkün görün-
memektedir.
Divan-ı Hikmet’tin ikinci hikmetteki “Hikmet söyle!” diye, başlarıma
nur saçıldı/ Allah’a hamd olsun, Pir-i kâmil mey içirdi.” ve üçüncü hik-
47
A. Yesevi, age., s. 59.
48
A. Yesevi, age., s. 141.
49
E. Cebecioğlu, “şarab” maddesi, age., 2009.
50
Mustafa Tatçı, “Tasavvuf ve Rumûz” Yesevilik Bilgisi, (haz. Cemal Kurnaz ve Mustafa Tatçı),
Ankara, 2000, ss.37-39.
51
E. Cebecioğlu, “pîr” maddesi, age., 2009.
52
A. Yesevi, age., s. 44.
53
A. Yesevi, age., s. 51.
54
Süleyman Uludağ, “şevk” maddesi, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Istanbul, 2001, s. 327.
414
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
metteki “On sekizde Kırklar ile şarap içtim/ .../ “Gavslar gavsı” mey içir-
di, doydum ben işte.”
55
dizelerinde geçen “mey” de “şarap” da bir içkidir.
Ahmet Yesevî’nin hikmetlerinde geçen içkiyle ilgili tüm göstergeler, mecazî
anlamdadır ve bu göstergelerin bir kısmını da nefsin yedi makamıyla eşleş-
tirmek mümkündür. “Şarap”ın bir özelliği vardır ki bozulmaz ve uzun yıllar
bekleyince tadı daha güzelleşir. “Kırklar sofrasında şarap içmek” de bu bağ-
lamda kavramsal metafor olmaktadır. “Kırklar”, tasavvufta derviş motifiyle
ilgilidir. Kırkların elinden bade alınıp içilir. “Kırk” sayısının Türk kültüründe
de değişik anlamları olduğu bilinmekle birlikte “Kırklarla şarap içmek”, yine
birlik beraberlik içinde Hakk’ın sevgisine kavuşmayı karşılayan bir metafor
olmaktadır.
“Divan-ı Hikmet” in beşinci hikmetteki “Otuz üçte sâki olup mey pay-
laştırdım/ Şarap kadehini ele alıp doyasıya içtim.” dizelerinde “mey” ile
“Tanrı aşkından sarhoş olma hali” tasvir edilmiştir. Aynı hikmette geçen
“Kırklar ile şarap içtim, yoldaş oldum.” ve “Ecel gelip kadehini bana tut-
tu.” ve “Pir-i kâmil içkisinden damla tattım.” dizelerinde geçen “kadeh”
ve “Pir-i kâmil içkisi” de yine “mecazî aşk” ve “aşka giden yol” anlamlarında
kullanılmıştır.
Divan-ı Hikmet” in yedinci hikmetteki “Elli üçte vahdet şarabından na-
sip eyledi.”
56
dizesinde bulunan “vahdet şarabı”, on birinci hikmetteki “On-
dan sonra kırklar bakarak şarap verdi”
57
dizelerindeki “şarap”, elli birinci
hikmetteki “Şarap kadehini doyası versen candan geçeyim”
58
dizelerin-
deki “şarap kadehi”, elli ikinci hikmetteki “Hâce Ahmed’in küpünde mu-
habbetin şarabı”
ve yine yetmiş yedinci hikmetteki “Muhabbetin şarabından
tatmayanlar”
59
dizelerdeki “muhabbetin şarabı”, altmış altıncı hikmetteki
“Elest şarabını fakir kulun içer mi ki ?”
60
dizelerindeki “elest şarabı”, yet-
miş sekizinci hikmetteki “İhlas ile aşkın şarabını içip /(..) Hayy zikrini
deyip şarap kadehini içenin”
61
dizelerindeki “aşkın şarabı” ve “şarap kade-
55
A. Yesevi, age., ss. 52-53.
56
A. Yesevi, age., s. 61.
57
A. Yesevi, age., s. 72.
58
A. Yesevi, age., s. 142.
59
A. Yesevi, age., s. 176.
60
A. Yesevi, age., s. 164.
61
A. Yesevi, age., s. 178.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
415
hi”, yüz ikinci hikmetteki “ Sır şarabını içip ezelde ruhu kanan.”
62
dizelerin-
deki “sır şarabı”, yüz üçüncü hikmetteki “Şevk şarabını içen âşıkın şevki
artar”
63
dizelerindeki “şevk şarabı”, yüz yedinci hikmetteki “ Öz yakasını
yanıldım diye özü tutup/ Öyle aşık sır şarabını tadar imiş.”
64
, yüz sekizin-
ci hikmetteki “Sır şarabını içen âşık sırrı örter.”
65
ve yüz otuz sekizinci hik-
metteki “Sır şarabını içip âşık ruhu kansa”
66
dizlerindeki “sır şarabı”, yüz
on yedinci hikmetteki “Melâmet şarabından içen cemaline battı ya/ Mürşid
elinden mey içen nurlarına battı ya”
67
dizelerindeki “melâmet şarabı”, yüz
yirmi dördüncü hikmetteki “Hakikatta azîz canı fedâ eylemek/ Candan
geçmeden aşk şarabını içse olmaz”
68
dizelerindeki “aşk şarabı”, yüz otu-
zuncu hikmetteki “Bir şey bırakmadan nefs-hevanın gözünü oysa/ Şevk
şarabın içip ta ki ruhu kansa”
69
dizelerindeki “şevk şarabı” tamlamalarında
“şarap” sembolik anlamda kullanılmakta ve Allah aşkıyla sarhoş olma halini
karşılayan bir metafor olmaktadır.
Divan-ı Hikmet’in “Münaacat” kısmındaki “Yesevî hikmetinin değerini
anla/ Aşk küpünden meyi bir damla tad” ve “Aşk küpünden kişi bir damla
tadınca/ Allah’ın vaslına bir yola batar.”
70
dizelerindeki “aşk küpünden
mey” ve “meyden bir damla” ifadeleri de Allah aşkına ulaşmadaki mücadeleyi
karşılamaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi’nin 2/219. âyetinde “şarap”tan şöyle bah-
sedilir: “Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar. De ki: O ikisinde büyük günah var-
dır. İnsanlara bazı faydaları varsa da günahları yararlarından büyüktür.” Âyetten
anlaşılan “şarap”ın Müslümana yasaklanmış olmasıdır.
71
Divan-ı Hikmet’te
çokça bahsedilen “şarap”, “içki”, “mey” vb. sözcükler ise ilahî aşktan manen
sarhoş olan dervişlerin ruh hâlini yansıtan metaforlar olarak karşımıza çık-
maktadır.
62
A. Yesevi, age., s. 231.
63
A. Yesevi, age., s. 219.
64
A. Yesevi, age., s. 224.
65
A. Yesevi, age., s. 226.
66
A. Yesevi, age., s. 274.
67
A. Yesevi, age., s. 238.
68
A. Yesevi, age., s. 249.
69
A. Yesevi, age., s. 259.
70
A. Yesevi, age., s. 494.
71
Kur’an-ı Kerim, “Bakara” suresi, 1980, s. 33.
416
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Yesevî’nin kendisi de “Aşk küpünden mey” içendir. O, mânevî hallere dal-
ması sebebiyle kendini ve çevresindekileri unutmuş ve bu durumunu hikmet-
lerinde “kanatlanıp uçmak” deyimiyle anlatmıştır. Öyle ki Divan-ı Hikmet’te-
ki “Şeriatın bostanında cevlân eyledim/ Tarikatın gülzarında seyrân ey-
ledim/ Hakikatten kanat tutup göklerde uçtum/ Marifetin eşiğini açtım
dostlar”
72
dizelerinde söz konusu ruh hâlini çok güzel bir şekilde ifade etmiş
ve tasavvuftaki dört makamı sıraları farklı da olsa bir hikmette birleştirmiştir.
Nitekim hayatının uzun bir süresini Horasan’da geçirdikten sonra Türkis-
tan’a dönen Yesevî, çoktan “Fenafillah”a ulaşmış ve kendi deyimiyle yolun
sonunda da “manevi kılıçla nefsini kurban” etmiştir.
*Bal ve Şerbet
Divan-ı Hikmet” in onuncu hikmetteki “Ümmet dese asilerin hoş dev-
leti/ Baldan tatlıdır bana bu mihneti”
73
dizelerindeki “bal”, yetmiş doku-
zuncu hikmetteki “Allah diyen şeker ve bal hazırladı/ Ahirette Allah ile
sevda eyledi.”
74
dizelerindeki “şeker” ve “bal”, doksan üçüncü hikmetteki
“Ne hoş tatlık Hakk yâdı seher vakti olanda/ Baldan tatlı “Hû” adı seher
vakti olanda.”
75
dizelerindeki “bal”, Allah’a duyulan sevgiyi aynı zamanda
Allah aşkına ulaşma yolunda karşılaşılan zorlukların ne kadar tatlı olduğunu
karşılamaktadır. Hatta kişinin Allah’ı bulduğu yolun sonu, baldan daha tatlı
olacaktır.
Divan-ı Hikmet”teki birçok dizede geçen “şerbet”, yüz kırk birinci hik-
mette “Tevbe eyleyip Hakk’a yanan âşıklara/ Cennet içinde dört pınar-
Dostları ilə paylaş: |