Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi


reekspansiyon  sonrası  normal  fizyolojik  durumlarına



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə13/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   73

reekspansiyon  sonrası  normal  fizyolojik  durumlarına 
dönerler. 
Kanser  tedavisi  alacak  hastaların  tüm  embriyoları  aynı 
seansta  dondurulmakta,  tedavi  sonrasında  dondurulan 
embriyo  sayısına  göre  bir  veya  daha  fazla  transfer  siklusu 
gerçekleştirilerek  kümülatif  olarak  uzun  vadede  başarılı 
sonuçlar elde edilmektedir. 
Fertilite  koruyucu  tekniklerden  oosit  kriyoprezervasyonu, 
sperm  hücresine  ihtiyaç  duyulmaması  nedeni  ile  partneri 
olmayan  genç  hastalarda  uygun  bir  seçenektir.  Uluslararası 
birçok merkezin dahil olduğu çalışmalarda yöntemin güvenli ve 
etkili olduğu gösterilmiştir. Hücre yapısı ve mitotik ağın oldukça 
kırılgan  olduğu  olgun  oositlerde,  vitrifikasyon  yöntemi  ile 
hücre  bütünlüğü  %80’in  üzerinde  korunabilmektedir.  Yapılan 
çalışmalar  çözme  sonrası  döllenen  oositler  ile  elde  edilen 
gebelik oranlarının taze oositlerin kullanımı ile aynı olduğunu 
göstermektedir (Rienzi et al., 2010).
Fertilite  koruyucu  tekniklerden  bir  diğeri  olan  over  dokusu 
kriyoprezervasyonu,  prepubertal  kızlarda,  kanser  tedavisi 
öncesi  kontrollü  ovaryan  hiperstimülasyon  (KOH)  için  yeterli 
zaman  bulunmayan  yetişkinlerde  ve  hormonal  stimülasyona 
yeterli  yanıt  alınamamış  hastalarda  değerli  bir  alternatiftir. 
Bu  yöntem  kullanılarak  yapılan  ilk  çalışmalar  sonucunda 
literatürde  az  sayıda  canlı  doğum  elde  edilmiş  olmasına 
rağmen gonadotoksik tedavi alacak kız çocukları ve kadınlar için 
fertilitenin korunması yönünde önemli bir tekniktir (Rosendahl 
et al., 2011). 
Otolog over doku transplantasyonu, over fonksiyonlarının tekrar 
kazanılmasını  ve  fertilitenin  korunmasını  hedeflemektedir. 
Over  dokusunun  bütün  dondurulması  seçeneğinin  yanı  sıra 
folikül  rezervinin  daha  yüksek  oranlarda  korunması  amaçlı 
olarak over dokusunun küçük parçalara ayrılarak dondurulması 
da  uygulanmaktadır  (Martinez-Madrid  et  al.,  2004;  Donnez 
et  al.,  2004)  .  Dondurma  sonrası  çözülen  over  dokusu  aynı 
anatomik  bölgeye  verilebileceği  gibi  vücudun  başka  bir 
bölgesine de transfer edilebilir. Gerek over dokusunun alınması 
gerekse  transferi  laparoskopik  olarak  gerçekleştirilmektedir. 
Laparoskopik  yöntem  ile  over  doku  örneğinin  alınmasının 
en  büyük  avantajı  kanser  tedavisini  sadece  birkaç  gün 
geciktirmesidir.
Bir  başka  fertilite  koruyucu  teknik  olan  immatür  olarak  elde 
edilen oositlerin in vitro matürasyon sonrası kriyoprezervasyonu, 
kanser  tedavisinin  bir  an  önce  başlaması  gereken  vakalarda 
bir  alternatif  olmaktadır.  Herhangi  bir  hormonal  stimülasyon 
ve  sperm  hücresine  ihtiyaç  duyulmamakta,  ayrıca  tedavi 
sonrası  hastaya  kanserli  hücrelerin  tekrar  inoküle  edilmesi 
riskini  içermemektedir.  Oositin  laboratuvar  ortamında 
olgunlaşmasının  zorluğundan  ve  mitotik  ağ  hasarlarından 
dolayı başarı şansı önceki yöntemlere göre daha düşüktür. 
Dondurulmuş  çözülmüş  over  dokusundan  izole  edilen 
primordial foliküllerin in vitro büyütülmesi ve olgunlaştırılması 
henüz deneysel olmasına rağmen en çok gelecek vaat eden bir 
yöntemdir.  Özellikle  over  dokusu  tutulumu  olasılığı  bulunan 
kanser hastalarında foliküllerin izole 3-boyutlu alginate matriks 
kültür ortamında olgunlaştırılması ile matür (metafaz II) oosit 
elde  edilmesi  amaçlanmaktadır.  Günümüzde  insanlarda 
döllenmeye  hazır  oosit  elde  edilememiş  olmakla  birlikte 
hayvan  deneylerinde  olumlu  sonuçlar  alınmıştır  (Xu  et  al., 
2006; Xu et al., 2009). Kültür ortamı insanlar için 2-4 ay gibi 
uzun  bir  döneme  yayılmaktadır.  Merkezimizde  uzun  süreli 
primordial folikül kültürü ve olgunlaştırılmasını amaçlayan bir 
çalışma başlatılmıştır. 
Matür  sperm  hücresi  üretimi  başlamadığı  için  dondurma 
işleminin  mümkün  olmadığı  prepubertal  erkek  çocuklarında 
günümüzde  uygulanabilecek  tek  seçenek  deneysel  olmakla 
birlikte  testis  dokusunun  ve  spermatogonial  kök  hücrelerin 
dondurularak  saklanmasıdır.  Gerçekleştirilen  ilk  hayvan 
deneylerinin  sonuçları  spermatogenezin  tekrar  başlamasına 
yönelik umut vericidir (Fallat et al., 2008).
Fertilite koruyucu tekniklerin ülkemizde yaygınlaşabilmesi için 
öncelikle  multidisipliner  işbirliğinin  oluşturulması,  infertilite 
riskini  değerlendirme  ve  hastalar  için  uygun  olabilecek 
seçeneklerin  özetlenebileceği  bir  yol  haritasının  belirlenmesi 
gereklidir  (Şekil  1).  Hasta  ile  görüşme  öncesi  uygulanabilir 
seçenekler  konusunda  bilgi  sahibi  olunması,  kişinin  ayrıntılı 
olarak  bilgilendirilmesi  ve  bu  seçenekleri  değerlendirmek 
isteyen  hastaların  fertilite  uzmanlarına  yönlendirilmesi  çok 
önemlidir. Fertilite korunmasının mümkün olduğu tüm çocuk 
ve  üreme  çağındaki  genç  hastalarda  durum  ayrıntılı  olarak 
değerlendirilmedir. Yöntemlerin potansiyel yararları ve limitleri 
tüm  hastalara  ve  ailelerine  detaylı  olarak  anlatılmalıdır. 
Ayrıca resmi kurumlar tarafından yöntemlerin geçerliliğine ve 
uygulanmasına yönelik onaylar alınmalıdır. 
Şekil 1. İnfertilite risklerinin değerlendirilmesi.

56
K28
Kanser Tedavisinde Kök Hücre Kavramı
İnsanda  görülen  kanser  türlerinin  birçoğunda  tümöral  kitle 
içinde  bulunup  kök  hücre  özellikleri  gösteren  bir  hücre 
grubunun  varlığı  gösterilmiştir.  “Kanser  kök  hücre”,  ya  da 
bazı  araştırmacılarca  “kanser  başlatıcı  hücre”  olarak  da, 
isimlendirilen  bu  hücrelerin  metastaz  ve  tedaviye  dirençten 
sorumlu oldukları konusunda güçlü kanıtlar bulunmaktadır. 
Kanser kök hücrenin özellikle tedavi başarısındaki önemi çok 
büyüktür.  Özellikle  metastatik  kanserin  tedavisinde  başarı 
elde edilememesinin nedeni kanser kök hücrelerinin varlığına 
bağlanmaktadır.  Yaygın  olarak  kullanılan  kemoterapötikler, 
tümör  kitlesinin  çoğunluğunu  oluşturan  farklılaşmış  tümör 
hücrelerini hedef alıp öldürebilirken, az sayıda bulunan kanser 
kök hücre populasyonuna etki edemeyebilir. Kanser kök hücre 
modeli, geliştirilecek olan kanser terapötiklerinin, kanser kök 
hücrelerini  hedeflemesi  gerekliliğini  ortaya  koymaktadır.  Bu 
nedenle, tedavilerin başarısı için bu hücrelerde yeni terapötik 
hedeflerin  belirlenmesi  ve  canlılığı/yenilenmeyi  kontrol  eden 
sinyal  yolaklarının  daha  iyi  bir  şekilde  ortaya  çıkarılmasını 
sağlayacak araştırma stratejilerine gerek duyulmaktadır. 
Ayrıca,  bu  hücrelerin  de,  normal  kök  hücreler  gibi  tümör 
mikroçevresindeki  diğer  hücrelerle  (mezenkimal  kök  hücre, 
adiposit, tümör-ilişkili fibroblastlar, endotel hücreleri, immün 
hücreler  gibi)  etkileşime  girdikleri,  böylece  fonksiyonlarının 
ilgili  sitokin  ve  büyüme  faktörleri  aracılığıyla  düzenlendiği, 
gösterilmiştir. Normal kök hücrelerin yenilenmesini düzenleyen 
Wnt,  Notch  ve  Hedgehog  gibi  yolakların  yanı  sıra,  PTEN  ve 
p53 gibi tümör baskılayıcı genlerin de kanser kök hücrelerinin 
yenilenmesinde  düzenleyici  rol  aldığı  bulunmuştur.  Değişik 
tümör türlerinde değişik yüzey belirteçlerine bağlı olarak kök 
hücrelerin belirlenmesi ve izole edilmesi bu hücreler üzerindeki 
araştırmaları hızlandırmıştır. 
Böylece,  bu  hücrelere  özgü  yeni  tedavi  hedeflerinin  ve 
modalitelerinin  bulunması  yeni  araştırma  sahaları  olarak 
görülmektedir.  Bu  araştırmaların  başarısının  tedavi  başarısını 
doğrudan etkileyeceği açıktır. Bu sunumda, kanser  kök hücresinin 
özellikleri, nasıl tanımlanabildiği ve nasıl tanınabildiği, kanser 
kök  hücresine  yönelik  tedavi  stratejileri  gibi  çeşitli  konularda 
genel bir perspektif verilecektir.  
PROF. DR. ENGİN ULUKAYA
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, TIBBİ BİYOKİMYA A.D.,  
BURSA
PANEL - Palyatif Bakım
K29
PALYATİF BAKIM MODELLERİ 
Palyatif bakım kavramı ilk olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. 
1967  yılında  Dame  Cicely  Saunders  İngiltere’de  ilk  modern 
hospisi  kurmuştur.  Hospis  terminal  dönemde  olan  hastaların 
bakım  verildiği  kurumlardır.  Bu  çok  hızlı  bir  şekilde  diğer 
ülkelere de örnek olmuştur (1,2). Amerika ve diğer batı ülkeleri 
hemen  hospis  bakımını  geçekleştirmeye  başlamışlardır.  1980 
ortalarına kadar palyatif bakım kavramı hospis bakımının yerine 
kullanılmıştır(3).  Zamanla  palyatif  bakım  anlayışı  değişmiştir. 
1990  yıllarının  başında  ‘palyatif  bakım’  kavramı  Amerika’da 
kanserden ölmekte olan bireylerin bakımı için kullanılmıştır (3). 
Çünkü palyatif bakım programlarının büyük çoğunluğu kanser 
hastaları  için  başlatılmıştır.  Oysa  kalp  yetmezliği  ve  akciğer 
hastalığı  gibi  diğer  kronik  hastalığı  olan  bireyler  de  palyatif 
bakımdan büyük yarar görmeye başlamışlardır (4).
Palyatif  bakım  1990  yılının  ortalarında  özel  bir  alan  olarak 
gelişmeye  başlamış  ve  günümüzde  kronik  hastalığı  olan 
hastaların  bakımını  kapsamaktadır.  Ancak  az  gelişmiş  ya  da 
gelişmekte olan ülkeler için palyatif bakım kavramı henüz tam 
olarak anlaşılmamıştır. 
Palyatif Bakım Tanımı 
Dünya  Sağlık  Örgütü  (DSÖ)  1986  yılında  ilk  palyatif  bakım 
tanımını yaparak bu alanda büyük bir gelişme kaydetmiştir(5). 
Yapılan  ilk  tanımda  küratif  bakım  ve  palyatif  bakım  iki  farklı 
boyut  olarak  ele  alınmaktaydı.  Birinin  bittiği  yerde  diğeri 
başlıyordu.  Yani  bireyin  hastalığının  tedavisinin  olmadığına 
karar  verildiğinde  palyatif  bakım  verilmeye  başlanıyordu 
(Şekil-1). 
Şekil-1:Eski Palyatif Bakım Modeli 
Küratif bakım 
Palyatif bakım 
Yas sürecindeki 
bakım 
Tanı  
 
 
 
Ölüm
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2002 yılında palyatif bakım tanımını 
yenilemiştir.  Palyatif bakım “hasta ve ailesi yaşamı tehdit eden 
sorunla  karşılaştığında,  ağrı  ve  diğer  fiziksel,  psikososyal  ve 
manevi problemlerin erken dönemde belirlenmesi, dikkatlice 
değerlendirilmesi ve tedavi edilmesiyle acı çekmesi önlenerek 
hasta  ve  ailesinin  yaşam  kalitesini  geliştiren  bir  yaklaşım” 
olarak  tanımlamaktadır.  DSÖ’nün  bu  yeni  tanımında  palyatif 
bakımın, hastalığın erken döneminde verilmeye başlanmasının 
önemi vurgulanmaktadır.  (2,6,7). Amerika’da palyatif bakımla 
ilgili tüm kuruluşlar bir araya gelerek “kaliteli palyatif bakım” 
ın verilebilmesi için ulusal bir konsensus toplantısı yapmış ve 
ortak bir rehber hazırlamışlardır(8). Bu rehberde günümüzdeki 
palyatif bakım anlayışı vurgulanmaktadır. Günümüzde palyatif 
bakım psikososyal, spritüel ve fiziksel bakımı içine alan holistik 
bir yaklaşımı içermektedir. Bu anlayışda küratif ve destekleyici 
bakım  birlikte  verilmektedir.  Palyatif  bakım  hastalık  tanısı 
konulduğunda  başlar  ve  bireyin  tedavi  alıp  almadığına 
bakılmaksızın devam eder.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
57
Şekil-2.Yeni Palyatif Bakım Modeli 
Tanı                                                                       Ölüm 
Kaynak: The Clinical Practice Guidelines for Quality Palliative 
Care, NCP, 2009. 
Palyatif  bakım  hastanın  kalan  yaşamını  anlamlı  ve  değerli 
kılmak için verilen tüm hizmetleri içermektedir. Palyatif bakım 
hasta  ve  ailesinin  acılarının  hafifletilmesini,  sağlar(9).  Ölümü 
normal bir süreç gibi kabul ederek yaşamı destekler. Ölümü ne 
çabuklaştırır ne de geciktirmeye çalışır. Dini değer ve inançlara, 
kültüre  ve  bireyselliğe  duyarlı  kalarak  bireyin  fonksiyonel 
kapasitesini  en  üst  düzeye  çıkarmayı  amaçlar.  Ölüme  kadar 
mümkün olduğunca hastanın yaşamını aktif kılmak için destek 
sağlar. Yaşam kalitesini arttırır, bakımın fiziksel, manevi, sosyal 
ve psikolojik boyutlarını entegre eder. Yaşamın son günlerinde 
de  rahat  bir  ölümün  gerçekleşmesini  sağlar.  Ölüme  kadar 
hastanın  olabildiğince  aktif  olarak  yaşamasına  yardım  etmek 
için  destek  sunar.  Hem  hastalık  süresince  hem  de  kayıptan 
sonra ailenin sorunla başa çıkması için gerekli destekleri sağlar. 
Palyatif  bakım  birey  ve  ailenin  otonomisine  ve  kararlarına 
saygı duyar. Aile ve hasta her zaman merkezde yer alır. Hasta, 
ailesi ve yakınları ile açık ve duyarlı bir iletişimin sürdürülmesi 
palyatif bakımın temel ilkelerindendir.
AYFER ELÇİGİL 
DEU HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ 
K30 
Türkiye’de Palyatif Bakım Mevcut Durum
Palyatif  Bakım;  tedavi  şansı  olmayan  hastaların  ihtiyaçlarına 
ve  özel  durumlarına  göre  destekleyici  bakım  prensiplerinin 
uygulanmasıdır. Hasta ve ailesinin yaşam kalitesine ve sorunlarla 
başa çıkma gücüne odaklanan multidisipliner bir yaklaşımdır. 
Başta  kanser  olmak  nörolojik  hastalıklar,  kas  hastalıkları  ve 
Alzeheimer  gibi  pek  çok  farklı  hastalık  da  kullanılır.  Palyatif 
bakım en geniş tanımı ile kanserli hastalarda teşhis ile başlar ve 
ölümden sonra da hasta ve yakınlarının matem dönemlerinde 
destek olmak üzere devam eder. 
Palyatif  Bakımın  en  temel  konusu  semptom  yönetimidir. 
Kanserli hastalarda sıkça görülen semptomlar olan ağrı, kaşıntı, 
iştahsızlık,  kilo  kaybı,  karın  şişliği,  öksürük,  hıçkırık,  bulantı, 
kusma,  yara  bakımı,  kabızlık  ve  ishal  gibi  pek  çok  şikayet 
üzerine yoğunlaşır. Bu şikayetler arasında en önemlisi ağrının 
dindirilmesidir ve ağrının vazgeçilmez ilacı da morfinlerdir. Bu 
nedenle,  Palya-Türk  projesi  ile  Türkiye’de  hekim  eğitiminde 
yeni  bir  dönem  başlayacak  ve  her  hastanın  ağrısı  objektif 
ölçekler ile değerlendirilerek, ağrıyı ortadan kaldıracak uygun 
ilaçlar başlanacaktır.
Türkiye’de Planlanan Proje (Palya-Türk)
Ülkemizde  planladığımız  Palya-Türk  isimli  proje  başta  Dünya 
Sağlık  Örgütü  ve  Avrupa  Birliği  olmak  üzere  pek  çok  uluslar 
arası  kurum  tarafınca  büyük  ilgi  ve  övgü  almaktadır.  Bunun 
nedeni  ise  ülkemizde  planlanan  projemizin  aile  hekimlerimiz 
ve hemşirelerimiz ile yürütülmesi ve toplum tabanlı olmasıdır. 
Her  vatandaşımız  palyatif  bakım  hizmetlerine  en  kısa  yol  ile 
ulaşabilecektir (aile  hekimleri, hemşirelerimiz  ve evde  bakım 
hizmetleri). 
Palya-Türk  Projesi  4  Basamak’ta,  2023  Yılı  Sonuna  Kadar 
Tamamlanacak
Birinci  Basamak:  Aile  Hekimleri  ve  Evde  bakım  Hizmetleri 
Hekim  ve  Hemşireleri,  Belediyeler,  Sivil  Toplum  Örgütleri, 
Sosyal  Hizmet  Uzmanları  ve  Din  Adamları  ile  entegre  bir 
sistem  içerisinde  çalışılacak.  Tüm  hekimlerimizin  gereği 
halinde  kullanmalarına  yönelik  hemen  her  ilimizde  mevcut 
hastanelerimize 2-4 yataklı palyatif bakım birimleri kurulacak.
İkinci  ve  Üçüncü  Basamak:  Onkolojik  Hizmet  Planlamasına 
göre  kurulacak  olan  Kapsamlı  Onkoloji  Merkezleri  (KOM)  ve 
Onkoloji  Tanı  ve  Tedavi  Merkezleri  (OTTM)’lere  kurulacaktır. 
Bu merkezler 10-20 yataklı olacak ve palyatif bakım açısından 
daha  kompleks  bakımlar  gerçekleştirilecektir.  Multidisipliner 
bir  yaklaşım  içerisinde  onkolojik  cerrah,  medikal  onkolog, 
radyasyon  onkoloğu,  ağrı  doktorları  (algolog),  fizyoterapisler, 
fizik  tedavi  uzmanları,  psikologlar,  sosyal  hizmet  uzmanları 
vb.  pek  çok  farklı  disiplinlerin  bir  arada  çalışacağı  merkezler 
olacaktır.  KOM  ve  OTTM  merkezlerinde  kurulacak  olan  bu 
palyatif  bakım  merkezlerinin  detaylı  planlamasına  aşağıdaki 
linkten ulaşılabilir:
http://www.tedavi.saglik.gov.tr/kutuphane/oplgsh.pdf 
Dördüncü basamak - Hospis (Şefkatevi - Umutevi - Sevgievi): 
Sağlık Bakanlığı ve Üniversite bünyesinde tedaviye daha fazla 
yanıt vermeyen, son dönem hastaların semptom kontrolünün 
sağlandığı  ev  benzeri  atmosfere  sahip  birimlerdir.  Hasta  ve 
refakatçisinin  birlikte  kalabileceği  30  özel  odalı,  hastane 
kampüsüne bağlı olmakla birlikte, çok uzak olmayan bağımsız 
yerlerde seçilir.   

58
Palya-Türk Projesi Opioid’lere Ulaşım
Ülkemiz tüm dünyada tüketilen tıbbi morfinlerin en önemli ham 
madde üretim yeridir. Ancak, dünya genelinde opioid kullanım 
oranları  ülkemiz  de  dahil  olmak  üzere  istenilen  düzeylerde 
değildir.  Tüm  dünyada  üretilen  opidlerin  %90’ından  fazlası 
gelişmiş 7-8 ülke tarafınca kullanılmaktadır. Bu nedenle Palya-
Türk projesinin en önemli yapıtaşı opiodlere ulaşım ve opioid 
kullanımlarının  arttırılmasıdır.  Yerli  ilaç  üretim  sektörleri  ve 
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü ile bu konuda yapılan 
çalışmalar 2012 yılında tamamlanmış olacaktır. 
Op. Dr. Murat Gültekin,
SB Kanserle Savaş Dairesi
K31
YAŞAM SONU BAKIM VE SEMPTOMLARIN YÖNETİMİ
Bir  kavram  olarak  “yaşam  sonu”  belirsiz  bir  kavramdır, 
fakat  genelde  hastanın  hastalığının  son  fazını,  ölümün 
yakın  olduğu  zamanı  yansıtır.  Sıklıkla  birkaç  saatten  birkaç 
haftaya,  1  aya  veya  daha  istinai  durumlarda  daha  da  uzun 
sürelere  uzayabilmektedir.  Yaşam  sonu  bakım  ise,  artık 
tedavinin  mümkün  olmadığı  durumlarda  ölüme  yaklaşan 
hasta ve ailesinin beklenti ve gereksinimlerini karşılamak için 
psikososyal  beceri  ve  tekniklerin  kullanılmasını  gerektiren, 
hastalar  ve  ailelerine  yaşamın  son  evresinde  olabildiği  kadar 
rahatlatıcı yaşayabilmeleri için verilen destek ve bakım olarak 
tanımlanır
1,2,3

Yaklaşılan yaşam sonu dönem hasta ve yakınları için çok zorlu 
bir  süreçtir.  Bu  dönem,  pek  çok  fiziksel  sıkıntının  yanında, 
psikososyal ve spiritüel soru ve sorunları da içermekte, bakım 
ve  tedavi  sürecinde  hasta  ve  sağlık  profesyonelleri  çoklu 
semptomlar  ile  baş  etmektedir.  Yaşam  sonunda  hastalarının 
en  sık  deneyimledikleri  semptomlar;  ağrı,  gastrointestinal 
semptomlar(iştahsızlık  ve  kilo  kaybı,  bulantı,  kusma, 
konstipasyon,  ağız  kuruluğu),  nefes  darlığı,  kolay  yorulma/
halsizlik,  uyku  bozuklukları,  anksiyete,  depresyondur.  Çoklu 
semptomlarla  mücadele  sürecinde  semptom  yönetimi 
modelleri kullanılmaktadır
4,5,6
. Bu dönemde hastanın, ailesinin 
tüm gereksinimlerini karşılamak için en etkili yol palyatif bakımı 
disiplinler arası bir yaklaşım ile vermektir
5

İleri evre hastalarda ağrı insidansı %75dir ve en çok korkulan 
semptomlardan biridir. Kanser(tümör nekrozu, beyin ödemi), 
uykusuzluk,  dekübit,  ölüm  korkusu,  izolasyon,  gibi  etiyolojik 
faktörleri  belirlemek,  ağrı  tedavisini  yönlendirmede  mutlak 
gereklidir. Ağrının yeri, şiddeti, karekteristik özellikleri, azaltan 
ve  arttıran  durumlar,  eşlik  eden  semptomlar  ve  analjezik 
yöntemlere yanıt ortaya konulmalıdır. DSÖ, kanser ağrısında 
ilaç seçimi için basamak tedavisini önerilmiştir. Nedene bağlı 
olmaksızın  şiddetli  ağrıda  opioidler  ilk  kullanılacak  ilaçlardır. 
Ağrı  tedavisinde  hastanın  ağrısı  düzenli  olarak  sorgulanmalı, 
hastaya  ağrı  konusunda  inanılmalı,  uygun  tedavi  yöntemi 
seçildikten sonra alınan cevaba göre doz ayarlaması yapılmalı 
ve yan etkiler takip edilmelidir
4,7,8,11
Dispne,  kanser  hastasında  sık  gözlenen  ve  yaşam  kalitesini 
bozan bir semptomdur. Dispnenin nedenleri arasında anksiyete, 
solunum  yolu  tıkanması,  hipoksi,  plevral  efüzyon,  pnömoni, 
anemi ya da metabolik nedenler yer almaktadır. En güvenilir 
değerlendirme  kişinin  kendi  ifadesidir.  Dispnenin  şiddetinin 
azaltılması,  dispneyi  oluşturan  nedenin  tedavi  edilmesiyle 
mümkün  olabilmektedir.  Mümkünse  altta  yatan  nedenin 
tedavisi  yapılır,  değilse  palyatif  tedavilerle  yaklaşılır.  Palyatif 
destekle nefessiz kalma hissi azaltılmaya çalışılmalıdırOpiatlar 
dispnenin semptomatik rahatlaması için en etkili tedavidir. Ek 
olarak rahatlama hastanın pozisyonunda ayarlamalar, ortamın 
havasının nem ve ısısında değişiklikler, gevşeme teknikleri gibi 
nonfarmakolojik girişimlerce sağlanabilmektedir 
4,7,9,11

Yorgunluk hastaların %70-100’ünde görülen ve yaşam kalitesi 
üzerinde  önemli  bir  etkiye  sahip  olan,  ancak  sıklıkla  gözardı 
edilen  bir  semptomdur.  Nedenleri  arasında,  uygulanmakta 
olan  tedaviler,  anemi,  malnütrisyon,  ağrı,  uyku  bozuklukları 
ve  depresyon  başta  gelenlerdendir.  Tedavide  farmakolojik 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
59
ve  non-farmakolojik  yöntemler  kullanılmaktadır.
9,10,11
  Önemli 
ve sık görülen bir diğer semptom da anoreksi ve kaşeksisidir.  
Ölmekte  olan  hastalarda  dehidrasyon  veya  nütrisyonun 
bırakılmasının belirgin sıkıntı yarattığına dair önemli bir bulgu 
da  yoktur.  Hasta  ve  yakınlarının  kanser  kaşeksisi  konusunda 
bilgilendirilmeleri,  kaşeksinin  hasta  ve  yakınları  üzerinde 
yarattığı stresin azaltılmasında katkı sağlamaktadır.
7,11
Bulantı ve kusma birçok faktöre bağlı olarak gelişen karmaşık bir 
problemdir Opioid kullanımı, santral sinir sistemi hastalıkları,  
karaciğer  veya  böbrek  yetmezliği,  metabolik  anormallikler, 
bağırsaklarda  olan  mekanik  tıkanıklık  bulantı  kusma 
sebeplerindendir
11
  Varsa  altta  yatan  düzeltilebilir  nedenlerin 
tedavisi, bulantı ve kusmanın alevlenmesinde palyatif önlemler 
hem farmakolojik hem de nonfarmakolojik tedavileri içerir 
7,11
.
Son  dönem  hastalarda,  deliryum  da  önemli  bir  problemdir. 
Hastalık süreci, opioid kullanımı, karaciğer\böbrek yetmezliği, 
hipoksi,  elektrolit  dengesizliği,  ilaçlar,  dehidratasyon  gibi  pek 
çok  etken  deliryuma  neden  olabilmektedir.  Değerlendirme 
hasta öyküsünün detaylarının öğrenilmesi, kullanılan ilaçların 
gözden  geçirilmesi,  vital  işaretlerin  değerlendirilmesini 
içerir.  Deliryum  tedavisi,  deliryuma  sebep  olan  durumun 
belirlenmesi,  tedavi  edilmesi,  hasta  güvenliğinin  sağlanması 
ve deliryum belirtilerinin tedavi edilmesini içerir. Tedavi ekibi 
hastanın  kendisine  ve  çevresine  zarar  vermesini  önlemeli, 
hastayı  yakın  gözlem  altında  tutmalıdır.  Tedavide,  deliryuma 
katkıda  bulunabilecek  tüm  ilaçların  kesilmesi,  altta  yatan 
düzeltilebilir  nedenlerin  tedavisi,  haloperidol,  risperidon, 
olanzapin gibi ilaçlar katkı sağlayabilmektedir
11,12,13 
Yaşam  sonu  bakım  yalnızca  fiziksel  semptomların  değil  aynı 
zamanda  psikolojik,  sosyal  ve  spiritüel  konuların  kontrolünü 
de  içermektedir.  Bu  dönemde  hastalarda;  ölüme  yaklaşmayı 
bilme,  ölüm  ve  belirsizlik  ile  ilgili  korkular,  aile  ve  tıbbi 
ekiple  çatışmalara  ikincil  olarak  gelişen  anksiyeteli  uyum 
güçlükleri  görülebilmektedir.  Tedavide  danışmanlık  ve  sosyal 
destek,  gevşeme  teknikleri,  benzodiazepinler,  antipsikotik  ve 
antidepresenlar kullanılmaktadır. 
4,11,13
 
Hastanın  genel  durumunun  bozulduğu  yaşam  sonunda  hem 
hasta hem aile ölüm fikri ile istemese de yüzleşmek zorunda 
kalmaktadır.  Bu  dönemde  artık  tedavi  ekibi,  aile  ve  hastanın 
birlikte,  yaşam  kalitesi  kadar    “iyi  ölümü  ”de  konuşmasının 
gerektiği düşünülmelidir
3,13 
Bu dönemde yakın ölüm ve işaret 
ve  semptomları  fark  edilmeli  ve  yönetilmelidir.  Azalmış 
fonksiyon ve hijyen,  cilt sağlığının bozulması, beslenmede ve 
sıvı alımında azalma, periferal ödem, kuru mukoz membran/
konjektivakardiyak disfonksiyon, renal yetmezlik, periferal ve 
santral siyanoz, bilinç seviyesinde azalma, sözlü ya da dokunsal 
uyarılara cevapsızlıkanormal solunum düzeni(apne, Cheyne-
Stokes  solunum),  oral  ve  trakeal  sekresyon  artışı,  sfinkter 
kontrol  kaybı,  ağrı,  gözlerini  kapatma  yeteneğinde  kayıp  gibi 
belirti  ve bulgulara uygun bakım ve destek sağlanmalıdır
11,13
.
Ayrıca  bakım  verenlerin  hastalarının  fiziksel,  psikolojik  ve 
sosyal bakım gereksinimleri konusunda bilgilendirilmelerini ve 
desteklenmeleri gerektirmektedir 
13, 15,16,17
. Terminal dönemdeki 
genel  sorunlar,  hastanın  içinde  bulunduğu  evreye,  ölüme 
atfedilen  anlama  ve  destek  sistemlerine  göre  değişmektedir. 
Yaşamın  son  evresinde  uygun  bakım  ve  desteğin  sağlanması 
ile hastaların yaşam kalitesinin artırılması yaşam sonu bakımın 
temelini oluşturmaktadır.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin