reekspansiyon sonrası normal fizyolojik durumlarına
dönerler.
Kanser tedavisi alacak hastaların tüm embriyoları aynı
seansta dondurulmakta, tedavi sonrasında dondurulan
embriyo sayısına göre bir veya daha fazla transfer siklusu
gerçekleştirilerek kümülatif olarak uzun vadede başarılı
sonuçlar elde edilmektedir.
Fertilite koruyucu tekniklerden oosit kriyoprezervasyonu,
sperm hücresine ihtiyaç duyulmaması nedeni ile partneri
olmayan genç hastalarda uygun bir seçenektir. Uluslararası
birçok merkezin dahil olduğu çalışmalarda yöntemin güvenli ve
etkili olduğu gösterilmiştir. Hücre yapısı ve mitotik ağın oldukça
kırılgan olduğu olgun oositlerde, vitrifikasyon yöntemi ile
hücre bütünlüğü %80’in üzerinde korunabilmektedir. Yapılan
çalışmalar çözme sonrası döllenen oositler ile elde edilen
gebelik oranlarının taze oositlerin kullanımı ile aynı olduğunu
göstermektedir (Rienzi et al., 2010).
Fertilite koruyucu tekniklerden bir diğeri olan over dokusu
kriyoprezervasyonu, prepubertal kızlarda, kanser tedavisi
öncesi kontrollü ovaryan hiperstimülasyon (KOH) için yeterli
zaman bulunmayan yetişkinlerde ve hormonal stimülasyona
yeterli yanıt alınamamış hastalarda değerli bir alternatiftir.
Bu yöntem kullanılarak yapılan ilk çalışmalar sonucunda
literatürde az sayıda canlı doğum elde edilmiş olmasına
rağmen gonadotoksik tedavi alacak kız çocukları ve kadınlar için
fertilitenin korunması yönünde önemli bir tekniktir (Rosendahl
et al., 2011).
Otolog over doku transplantasyonu, over fonksiyonlarının tekrar
kazanılmasını ve fertilitenin korunmasını hedeflemektedir.
Over dokusunun bütün dondurulması seçeneğinin yanı sıra
folikül rezervinin daha yüksek oranlarda korunması amaçlı
olarak over dokusunun küçük parçalara ayrılarak dondurulması
da uygulanmaktadır (Martinez-Madrid et al., 2004; Donnez
et al., 2004) . Dondurma sonrası çözülen over dokusu aynı
anatomik bölgeye verilebileceği gibi vücudun başka bir
bölgesine de transfer edilebilir. Gerek over dokusunun alınması
gerekse transferi laparoskopik olarak gerçekleştirilmektedir.
Laparoskopik yöntem ile over doku örneğinin alınmasının
en büyük avantajı kanser tedavisini sadece birkaç gün
geciktirmesidir.
Bir başka fertilite koruyucu teknik olan immatür olarak elde
edilen oositlerin in vitro matürasyon sonrası kriyoprezervasyonu,
kanser tedavisinin bir an önce başlaması gereken vakalarda
bir alternatif olmaktadır. Herhangi bir hormonal stimülasyon
ve sperm hücresine ihtiyaç duyulmamakta, ayrıca tedavi
sonrası hastaya kanserli hücrelerin tekrar inoküle edilmesi
riskini içermemektedir. Oositin laboratuvar ortamında
olgunlaşmasının zorluğundan ve mitotik ağ hasarlarından
dolayı başarı şansı önceki yöntemlere göre daha düşüktür.
Dondurulmuş çözülmüş over dokusundan izole edilen
primordial foliküllerin in vitro büyütülmesi ve olgunlaştırılması
henüz deneysel olmasına rağmen en çok gelecek vaat eden bir
yöntemdir. Özellikle over dokusu tutulumu olasılığı bulunan
kanser hastalarında foliküllerin izole 3-boyutlu alginate matriks
kültür ortamında olgunlaştırılması ile matür (metafaz II) oosit
elde edilmesi amaçlanmaktadır. Günümüzde insanlarda
döllenmeye hazır oosit elde edilememiş olmakla birlikte
hayvan deneylerinde olumlu sonuçlar alınmıştır (Xu et al.,
2006; Xu et al., 2009). Kültür ortamı insanlar için 2-4 ay gibi
uzun bir döneme yayılmaktadır. Merkezimizde uzun süreli
primordial folikül kültürü ve olgunlaştırılmasını amaçlayan bir
çalışma başlatılmıştır.
Matür sperm hücresi üretimi başlamadığı için dondurma
işleminin mümkün olmadığı prepubertal erkek çocuklarında
günümüzde uygulanabilecek tek seçenek deneysel olmakla
birlikte testis dokusunun ve spermatogonial kök hücrelerin
dondurularak saklanmasıdır. Gerçekleştirilen ilk hayvan
deneylerinin sonuçları spermatogenezin tekrar başlamasına
yönelik umut vericidir (Fallat et al., 2008).
Fertilite koruyucu tekniklerin ülkemizde yaygınlaşabilmesi için
öncelikle multidisipliner işbirliğinin oluşturulması, infertilite
riskini değerlendirme ve hastalar için uygun olabilecek
seçeneklerin özetlenebileceği bir yol haritasının belirlenmesi
gereklidir (Şekil 1). Hasta ile görüşme öncesi uygulanabilir
seçenekler konusunda bilgi sahibi olunması, kişinin ayrıntılı
olarak bilgilendirilmesi ve bu seçenekleri değerlendirmek
isteyen hastaların fertilite uzmanlarına yönlendirilmesi çok
önemlidir. Fertilite korunmasının mümkün olduğu tüm çocuk
ve üreme çağındaki genç hastalarda durum ayrıntılı olarak
değerlendirilmedir. Yöntemlerin potansiyel yararları ve limitleri
tüm hastalara ve ailelerine detaylı olarak anlatılmalıdır.
Ayrıca resmi kurumlar tarafından yöntemlerin geçerliliğine ve
uygulanmasına yönelik onaylar alınmalıdır.
Şekil 1. İnfertilite risklerinin değerlendirilmesi.
56
K28
Kanser Tedavisinde Kök Hücre Kavramı
İnsanda görülen kanser türlerinin birçoğunda tümöral kitle
içinde bulunup kök hücre özellikleri gösteren bir hücre
grubunun varlığı gösterilmiştir. “Kanser kök hücre”, ya da
bazı araştırmacılarca “kanser başlatıcı hücre” olarak da,
isimlendirilen bu hücrelerin metastaz ve tedaviye dirençten
sorumlu oldukları konusunda güçlü kanıtlar bulunmaktadır.
Kanser kök hücrenin özellikle tedavi başarısındaki önemi çok
büyüktür. Özellikle metastatik kanserin tedavisinde başarı
elde edilememesinin nedeni kanser kök hücrelerinin varlığına
bağlanmaktadır. Yaygın olarak kullanılan kemoterapötikler,
tümör kitlesinin çoğunluğunu oluşturan farklılaşmış tümör
hücrelerini hedef alıp öldürebilirken, az sayıda bulunan kanser
kök hücre populasyonuna etki edemeyebilir. Kanser kök hücre
modeli, geliştirilecek olan kanser terapötiklerinin, kanser kök
hücrelerini hedeflemesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu
nedenle, tedavilerin başarısı için bu hücrelerde yeni terapötik
hedeflerin belirlenmesi ve canlılığı/yenilenmeyi kontrol eden
sinyal yolaklarının daha iyi bir şekilde ortaya çıkarılmasını
sağlayacak araştırma stratejilerine gerek duyulmaktadır.
Ayrıca, bu hücrelerin de, normal kök hücreler gibi tümör
mikroçevresindeki diğer hücrelerle (mezenkimal kök hücre,
adiposit, tümör-ilişkili fibroblastlar, endotel hücreleri, immün
hücreler gibi) etkileşime girdikleri, böylece fonksiyonlarının
ilgili sitokin ve büyüme faktörleri aracılığıyla düzenlendiği,
gösterilmiştir. Normal kök hücrelerin yenilenmesini düzenleyen
Wnt, Notch ve Hedgehog gibi yolakların yanı sıra, PTEN ve
p53 gibi tümör baskılayıcı genlerin de kanser kök hücrelerinin
yenilenmesinde düzenleyici rol aldığı bulunmuştur. Değişik
tümör türlerinde değişik yüzey belirteçlerine bağlı olarak kök
hücrelerin belirlenmesi ve izole edilmesi bu hücreler üzerindeki
araştırmaları hızlandırmıştır.
Böylece, bu hücrelere özgü yeni tedavi hedeflerinin ve
modalitelerinin bulunması yeni araştırma sahaları olarak
görülmektedir. Bu araştırmaların başarısının tedavi başarısını
doğrudan etkileyeceği açıktır. Bu sunumda, kanser kök hücresinin
özellikleri, nasıl tanımlanabildiği ve nasıl tanınabildiği, kanser
kök hücresine yönelik tedavi stratejileri gibi çeşitli konularda
genel bir perspektif verilecektir.
PROF. DR. ENGİN ULUKAYA
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, TIBBİ BİYOKİMYA A.D.,
BURSA
PANEL - Palyatif Bakım
K29
PALYATİF BAKIM MODELLERİ
Palyatif bakım kavramı ilk olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
1967 yılında Dame Cicely Saunders İngiltere’de ilk modern
hospisi kurmuştur. Hospis terminal dönemde olan hastaların
bakım verildiği kurumlardır. Bu çok hızlı bir şekilde diğer
ülkelere de örnek olmuştur (1,2). Amerika ve diğer batı ülkeleri
hemen hospis bakımını geçekleştirmeye başlamışlardır. 1980
ortalarına kadar palyatif bakım kavramı hospis bakımının yerine
kullanılmıştır(3). Zamanla palyatif bakım anlayışı değişmiştir.
1990 yıllarının başında ‘palyatif bakım’ kavramı Amerika’da
kanserden ölmekte olan bireylerin bakımı için kullanılmıştır (3).
Çünkü palyatif bakım programlarının büyük çoğunluğu kanser
hastaları için başlatılmıştır. Oysa kalp yetmezliği ve akciğer
hastalığı gibi diğer kronik hastalığı olan bireyler de palyatif
bakımdan büyük yarar görmeye başlamışlardır (4).
Palyatif bakım 1990 yılının ortalarında özel bir alan olarak
gelişmeye başlamış ve günümüzde kronik hastalığı olan
hastaların bakımını kapsamaktadır. Ancak az gelişmiş ya da
gelişmekte olan ülkeler için palyatif bakım kavramı henüz tam
olarak anlaşılmamıştır.
Palyatif Bakım Tanımı
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 1986 yılında ilk palyatif bakım
tanımını yaparak bu alanda büyük bir gelişme kaydetmiştir(5).
Yapılan ilk tanımda küratif bakım ve palyatif bakım iki farklı
boyut olarak ele alınmaktaydı. Birinin bittiği yerde diğeri
başlıyordu. Yani bireyin hastalığının tedavisinin olmadığına
karar verildiğinde palyatif bakım verilmeye başlanıyordu
(Şekil-1).
Şekil-1:Eski Palyatif Bakım Modeli
Küratif bakım
Palyatif bakım
Yas sürecindeki
bakım
Tanı
Ölüm
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2002 yılında palyatif bakım tanımını
yenilemiştir. Palyatif bakım “hasta ve ailesi yaşamı tehdit eden
sorunla karşılaştığında, ağrı ve diğer fiziksel, psikososyal ve
manevi problemlerin erken dönemde belirlenmesi, dikkatlice
değerlendirilmesi ve tedavi edilmesiyle acı çekmesi önlenerek
hasta ve ailesinin yaşam kalitesini geliştiren bir yaklaşım”
olarak tanımlamaktadır. DSÖ’nün bu yeni tanımında palyatif
bakımın, hastalığın erken döneminde verilmeye başlanmasının
önemi vurgulanmaktadır. (2,6,7). Amerika’da palyatif bakımla
ilgili tüm kuruluşlar bir araya gelerek “kaliteli palyatif bakım”
ın verilebilmesi için ulusal bir konsensus toplantısı yapmış ve
ortak bir rehber hazırlamışlardır(8). Bu rehberde günümüzdeki
palyatif bakım anlayışı vurgulanmaktadır. Günümüzde palyatif
bakım psikososyal, spritüel ve fiziksel bakımı içine alan holistik
bir yaklaşımı içermektedir. Bu anlayışda küratif ve destekleyici
bakım birlikte verilmektedir. Palyatif bakım hastalık tanısı
konulduğunda başlar ve bireyin tedavi alıp almadığına
bakılmaksızın devam eder.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
57
Şekil-2.Yeni Palyatif Bakım Modeli
Tanı Ölüm
Kaynak: The Clinical Practice Guidelines for Quality Palliative
Care, NCP, 2009.
Palyatif bakım hastanın kalan yaşamını anlamlı ve değerli
kılmak için verilen tüm hizmetleri içermektedir. Palyatif bakım
hasta ve ailesinin acılarının hafifletilmesini, sağlar(9). Ölümü
normal bir süreç gibi kabul ederek yaşamı destekler. Ölümü ne
çabuklaştırır ne de geciktirmeye çalışır. Dini değer ve inançlara,
kültüre ve bireyselliğe duyarlı kalarak bireyin fonksiyonel
kapasitesini en üst düzeye çıkarmayı amaçlar. Ölüme kadar
mümkün olduğunca hastanın yaşamını aktif kılmak için destek
sağlar. Yaşam kalitesini arttırır, bakımın fiziksel, manevi, sosyal
ve psikolojik boyutlarını entegre eder. Yaşamın son günlerinde
de rahat bir ölümün gerçekleşmesini sağlar. Ölüme kadar
hastanın olabildiğince aktif olarak yaşamasına yardım etmek
için destek sunar. Hem hastalık süresince hem de kayıptan
sonra ailenin sorunla başa çıkması için gerekli destekleri sağlar.
Palyatif bakım birey ve ailenin otonomisine ve kararlarına
saygı duyar. Aile ve hasta her zaman merkezde yer alır. Hasta,
ailesi ve yakınları ile açık ve duyarlı bir iletişimin sürdürülmesi
palyatif bakımın temel ilkelerindendir.
AYFER ELÇİGİL
DEU HEMŞİRELİK FAKÜLTESİ
K30
Türkiye’de Palyatif Bakım Mevcut Durum
Palyatif Bakım; tedavi şansı olmayan hastaların ihtiyaçlarına
ve özel durumlarına göre destekleyici bakım prensiplerinin
uygulanmasıdır. Hasta ve ailesinin yaşam kalitesine ve sorunlarla
başa çıkma gücüne odaklanan multidisipliner bir yaklaşımdır.
Başta kanser olmak nörolojik hastalıklar, kas hastalıkları ve
Alzeheimer gibi pek çok farklı hastalık da kullanılır. Palyatif
bakım en geniş tanımı ile kanserli hastalarda teşhis ile başlar ve
ölümden sonra da hasta ve yakınlarının matem dönemlerinde
destek olmak üzere devam eder.
Palyatif Bakımın en temel konusu semptom yönetimidir.
Kanserli hastalarda sıkça görülen semptomlar olan ağrı, kaşıntı,
iştahsızlık, kilo kaybı, karın şişliği, öksürük, hıçkırık, bulantı,
kusma, yara bakımı, kabızlık ve ishal gibi pek çok şikayet
üzerine yoğunlaşır. Bu şikayetler arasında en önemlisi ağrının
dindirilmesidir ve ağrının vazgeçilmez ilacı da morfinlerdir. Bu
nedenle, Palya-Türk projesi ile Türkiye’de hekim eğitiminde
yeni bir dönem başlayacak ve her hastanın ağrısı objektif
ölçekler ile değerlendirilerek, ağrıyı ortadan kaldıracak uygun
ilaçlar başlanacaktır.
Türkiye’de Planlanan Proje (Palya-Türk)
Ülkemizde planladığımız Palya-Türk isimli proje başta Dünya
Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği olmak üzere pek çok uluslar
arası kurum tarafınca büyük ilgi ve övgü almaktadır. Bunun
nedeni ise ülkemizde planlanan projemizin aile hekimlerimiz
ve hemşirelerimiz ile yürütülmesi ve toplum tabanlı olmasıdır.
Her vatandaşımız palyatif bakım hizmetlerine en kısa yol ile
ulaşabilecektir (aile hekimleri, hemşirelerimiz ve evde bakım
hizmetleri).
Palya-Türk Projesi 4 Basamak’ta, 2023 Yılı Sonuna Kadar
Tamamlanacak
Birinci Basamak: Aile Hekimleri ve Evde bakım Hizmetleri
Hekim ve Hemşireleri, Belediyeler, Sivil Toplum Örgütleri,
Sosyal Hizmet Uzmanları ve Din Adamları ile entegre bir
sistem içerisinde çalışılacak. Tüm hekimlerimizin gereği
halinde kullanmalarına yönelik hemen her ilimizde mevcut
hastanelerimize 2-4 yataklı palyatif bakım birimleri kurulacak.
İkinci ve Üçüncü Basamak: Onkolojik Hizmet Planlamasına
göre kurulacak olan Kapsamlı Onkoloji Merkezleri (KOM) ve
Onkoloji Tanı ve Tedavi Merkezleri (OTTM)’lere kurulacaktır.
Bu merkezler 10-20 yataklı olacak ve palyatif bakım açısından
daha kompleks bakımlar gerçekleştirilecektir. Multidisipliner
bir yaklaşım içerisinde onkolojik cerrah, medikal onkolog,
radyasyon onkoloğu, ağrı doktorları (algolog), fizyoterapisler,
fizik tedavi uzmanları, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları
vb. pek çok farklı disiplinlerin bir arada çalışacağı merkezler
olacaktır. KOM ve OTTM merkezlerinde kurulacak olan bu
palyatif bakım merkezlerinin detaylı planlamasına aşağıdaki
linkten ulaşılabilir:
http://www.tedavi.saglik.gov.tr/kutuphane/oplgsh.pdf
Dördüncü basamak - Hospis (Şefkatevi - Umutevi - Sevgievi):
Sağlık Bakanlığı ve Üniversite bünyesinde tedaviye daha fazla
yanıt vermeyen, son dönem hastaların semptom kontrolünün
sağlandığı ev benzeri atmosfere sahip birimlerdir. Hasta ve
refakatçisinin birlikte kalabileceği 30 özel odalı, hastane
kampüsüne bağlı olmakla birlikte, çok uzak olmayan bağımsız
yerlerde seçilir.
58
Palya-Türk Projesi Opioid’lere Ulaşım
Ülkemiz tüm dünyada tüketilen tıbbi morfinlerin en önemli ham
madde üretim yeridir. Ancak, dünya genelinde opioid kullanım
oranları ülkemiz de dahil olmak üzere istenilen düzeylerde
değildir. Tüm dünyada üretilen opidlerin %90’ından fazlası
gelişmiş 7-8 ülke tarafınca kullanılmaktadır. Bu nedenle Palya-
Türk projesinin en önemli yapıtaşı opiodlere ulaşım ve opioid
kullanımlarının arttırılmasıdır. Yerli ilaç üretim sektörleri ve
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü ile bu konuda yapılan
çalışmalar 2012 yılında tamamlanmış olacaktır.
Op. Dr. Murat Gültekin,
SB Kanserle Savaş Dairesi
K31
YAŞAM SONU BAKIM VE SEMPTOMLARIN YÖNETİMİ
Bir kavram olarak “yaşam sonu” belirsiz bir kavramdır,
fakat genelde hastanın hastalığının son fazını, ölümün
yakın olduğu zamanı yansıtır. Sıklıkla birkaç saatten birkaç
haftaya, 1 aya veya daha istinai durumlarda daha da uzun
sürelere uzayabilmektedir. Yaşam sonu bakım ise, artık
tedavinin mümkün olmadığı durumlarda ölüme yaklaşan
hasta ve ailesinin beklenti ve gereksinimlerini karşılamak için
psikososyal beceri ve tekniklerin kullanılmasını gerektiren,
hastalar ve ailelerine yaşamın son evresinde olabildiği kadar
rahatlatıcı yaşayabilmeleri için verilen destek ve bakım olarak
tanımlanır
1,2,3
.
Yaklaşılan yaşam sonu dönem hasta ve yakınları için çok zorlu
bir süreçtir. Bu dönem, pek çok fiziksel sıkıntının yanında,
psikososyal ve spiritüel soru ve sorunları da içermekte, bakım
ve tedavi sürecinde hasta ve sağlık profesyonelleri çoklu
semptomlar ile baş etmektedir. Yaşam sonunda hastalarının
en sık deneyimledikleri semptomlar; ağrı, gastrointestinal
semptomlar(iştahsızlık ve kilo kaybı, bulantı, kusma,
konstipasyon, ağız kuruluğu), nefes darlığı, kolay yorulma/
halsizlik, uyku bozuklukları, anksiyete, depresyondur. Çoklu
semptomlarla mücadele sürecinde semptom yönetimi
modelleri kullanılmaktadır
4,5,6
. Bu dönemde hastanın, ailesinin
tüm gereksinimlerini karşılamak için en etkili yol palyatif bakımı
disiplinler arası bir yaklaşım ile vermektir
5
.
İleri evre hastalarda ağrı insidansı %75dir ve en çok korkulan
semptomlardan biridir. Kanser(tümör nekrozu, beyin ödemi),
uykusuzluk, dekübit, ölüm korkusu, izolasyon, gibi etiyolojik
faktörleri belirlemek, ağrı tedavisini yönlendirmede mutlak
gereklidir. Ağrının yeri, şiddeti, karekteristik özellikleri, azaltan
ve arttıran durumlar, eşlik eden semptomlar ve analjezik
yöntemlere yanıt ortaya konulmalıdır. DSÖ, kanser ağrısında
ilaç seçimi için basamak tedavisini önerilmiştir. Nedene bağlı
olmaksızın şiddetli ağrıda opioidler ilk kullanılacak ilaçlardır.
Ağrı tedavisinde hastanın ağrısı düzenli olarak sorgulanmalı,
hastaya ağrı konusunda inanılmalı, uygun tedavi yöntemi
seçildikten sonra alınan cevaba göre doz ayarlaması yapılmalı
ve yan etkiler takip edilmelidir.
4,7,8,11
Dispne, kanser hastasında sık gözlenen ve yaşam kalitesini
bozan bir semptomdur. Dispnenin nedenleri arasında anksiyete,
solunum yolu tıkanması, hipoksi, plevral efüzyon, pnömoni,
anemi ya da metabolik nedenler yer almaktadır. En güvenilir
değerlendirme kişinin kendi ifadesidir. Dispnenin şiddetinin
azaltılması, dispneyi oluşturan nedenin tedavi edilmesiyle
mümkün olabilmektedir. Mümkünse altta yatan nedenin
tedavisi yapılır, değilse palyatif tedavilerle yaklaşılır. Palyatif
destekle nefessiz kalma hissi azaltılmaya çalışılmalıdır. Opiatlar
dispnenin semptomatik rahatlaması için en etkili tedavidir. Ek
olarak rahatlama hastanın pozisyonunda ayarlamalar, ortamın
havasının nem ve ısısında değişiklikler, gevşeme teknikleri gibi
nonfarmakolojik girişimlerce sağlanabilmektedir
4,7,9,11
.
Yorgunluk hastaların %70-100’ünde görülen ve yaşam kalitesi
üzerinde önemli bir etkiye sahip olan, ancak sıklıkla gözardı
edilen bir semptomdur. Nedenleri arasında, uygulanmakta
olan tedaviler, anemi, malnütrisyon, ağrı, uyku bozuklukları
ve depresyon başta gelenlerdendir. Tedavide farmakolojik
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
59
ve non-farmakolojik yöntemler kullanılmaktadır.
9,10,11
Önemli
ve sık görülen bir diğer semptom da anoreksi ve kaşeksisidir.
Ölmekte olan hastalarda dehidrasyon veya nütrisyonun
bırakılmasının belirgin sıkıntı yarattığına dair önemli bir bulgu
da yoktur. Hasta ve yakınlarının kanser kaşeksisi konusunda
bilgilendirilmeleri, kaşeksinin hasta ve yakınları üzerinde
yarattığı stresin azaltılmasında katkı sağlamaktadır.
7,11
Bulantı ve kusma birçok faktöre bağlı olarak gelişen karmaşık bir
problemdir Opioid kullanımı, santral sinir sistemi hastalıkları,
karaciğer veya böbrek yetmezliği, metabolik anormallikler,
bağırsaklarda olan mekanik tıkanıklık bulantı kusma
sebeplerindendir
11
Varsa altta yatan düzeltilebilir nedenlerin
tedavisi, bulantı ve kusmanın alevlenmesinde palyatif önlemler
hem farmakolojik hem de nonfarmakolojik tedavileri içerir
7,11
.
Son dönem hastalarda, deliryum da önemli bir problemdir.
Hastalık süreci, opioid kullanımı, karaciğer\böbrek yetmezliği,
hipoksi, elektrolit dengesizliği, ilaçlar, dehidratasyon gibi pek
çok etken deliryuma neden olabilmektedir. Değerlendirme
hasta öyküsünün detaylarının öğrenilmesi, kullanılan ilaçların
gözden geçirilmesi, vital işaretlerin değerlendirilmesini
içerir. Deliryum tedavisi, deliryuma sebep olan durumun
belirlenmesi, tedavi edilmesi, hasta güvenliğinin sağlanması
ve deliryum belirtilerinin tedavi edilmesini içerir. Tedavi ekibi
hastanın kendisine ve çevresine zarar vermesini önlemeli,
hastayı yakın gözlem altında tutmalıdır. Tedavide, deliryuma
katkıda bulunabilecek tüm ilaçların kesilmesi, altta yatan
düzeltilebilir nedenlerin tedavisi, haloperidol, risperidon,
olanzapin gibi ilaçlar katkı sağlayabilmektedir
11,12,13
Yaşam sonu bakım yalnızca fiziksel semptomların değil aynı
zamanda psikolojik, sosyal ve spiritüel konuların kontrolünü
de içermektedir . Bu dönemde hastalarda; ölüme yaklaşmayı
bilme, ölüm ve belirsizlik ile ilgili korkular, aile ve tıbbi
ekiple çatışmalara ikincil olarak gelişen anksiyeteli uyum
güçlükleri görülebilmektedir. Tedavide danışmanlık ve sosyal
destek, gevşeme teknikleri, benzodiazepinler, antipsikotik ve
antidepresenlar kullanılmaktadır.
4,11,13
Hastanın genel durumunun bozulduğu yaşam sonunda hem
hasta hem aile ölüm fikri ile istemese de yüzleşmek zorunda
kalmaktadır. Bu dönemde artık tedavi ekibi, aile ve hastanın
birlikte, yaşam kalitesi kadar “iyi ölümü ”de konuşmasının
gerektiği düşünülmelidir
3,13
Bu dönemde yakın ölüm ve işaret
ve semptomları fark edilmeli ve yönetilmelidir. Azalmış
fonksiyon ve hijyen, cilt sağlığının bozulması, beslenmede ve
sıvı alımında azalma, periferal ödem, kuru mukoz membran/
konjektiva , kardiyak disfonksiyon, renal yetmezlik, periferal ve
santral siyanoz, bilinç seviyesinde azalma, sözlü ya da dokunsal
uyarılara cevapsızlık , anormal solunum düzeni(apne, Cheyne-
Stokes solunum) , oral ve trakeal sekresyon artışı , sfinkter
kontrol kaybı, ağrı, gözlerini kapatma yeteneğinde kayıp gibi
belirti ve bulgulara uygun bakım ve destek sağlanmalıdır
11,13
.
Ayrıca bakım verenlerin hastalarının fiziksel, psikolojik ve
sosyal bakım gereksinimleri konusunda bilgilendirilmelerini ve
desteklenmeleri gerektirmektedir
13, 15,16,17
. Terminal dönemdeki
genel sorunlar, hastanın içinde bulunduğu evreye, ölüme
atfedilen anlama ve destek sistemlerine göre değişmektedir.
Yaşamın son evresinde uygun bakım ve desteğin sağlanması
ile hastaların yaşam kalitesinin artırılması yaşam sonu bakımın
temelini oluşturmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |