SONUÇ
İdame tedavisine gerek olmadığını düşünenler, progresyon
gelişince ikinci basamak tedavi verilmesinin de benzer etki
yaratacağını iddia etmektedir. Fakat kontrollü randomize
çalışmalar idame tedavi ile yalnız progresyonsuz sağkalımın
değil, aynı zamanda genel sağkalımında uzadığını
göstermektedir. Progresyonun gelişmesini geciktirmenin
ötesinde, yaşam süresini uzatması idame tedavinin önemini
göstermektedir.
•
Genel sağkalım yararı gösterilmiş olması sebebiyle
pemetrexed veya erlotinib ile idame standart tedavi olarak
kılavuzlara girmiştir.
•
İdame kararı verirken dikkate alınması gereken çok sayıda
faktör vardır:
Birinci basamak tedaviye verilen yanıt: PS yararı tüm
hastalarda görülmekle birlikte, altgrup analizlerinde GS yararı,
birinci basamak tedavi sonrası stabil hastalık sağlananlarda,
yanıt alınmış olan (tam yanıt/parsiyel yanıt) hastalara göre
daha fazladır. Birinci basamak tedavi sonrası stabil hastalık
elde edilen hastalarda hızlı progresyon görülme olasılığı ve
hastaların ikinci basamak tedavi alamama olasılıkları daha
yüksek olduğu için bu hastalara idame tedavi verilmelidir.
Histoloji: Pemetrekset skuamöz hücreli karsinomda
verilmemelidir.
EGFR mutasyonu: EGFR mutasyonu olanlarda erlotinib ile
sağkalım yararı daha fazladır.
Hastanın performansı
Hasta tercihi
•
Tercih edilecek idame ajanları:
Non-skuamöz histoloji, EGFR mutasyonu (+): Erlotinib
Non-skuamöz histoloji, EGFR mutasyonu (-): Pemetrekset
veya Erlotinib
Skuamöz histoloji: Erlotinib
DR. BAŞAK OYAN
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ
BİLİM DALI
64
K37
BESLENME VE KANSER: DOĞRULAR-YANLIŞLAR
Sigara dışındaki en önemli kanser nedeni diyet-kilo-fizik
aktivite bileşenlerinden oluşan “yaşam biçimi” alışkanlıklarıdır.
Şişmanlık, sebebi ne olursa olsun kanseri arttıran bir etmendir.
Fazla kalori alınması ve şişmanlık, rahim, pankreas, safra yolları,
barsak, böbrek ve meme kanseri riskini arttırmaktadır.
Şişmanlığın önlenmesi sağlıklı beslenme ve fizik aktivite ile
olur. Kanser ve diğer hastalıkları engelleyen fiziksel aktivitelere
küçük yaşta başlanması en büyük faydayı vermektedir
ancak yine de her yaşta egzersiz yapmanın faydalı olduğu
ispatlanmıştır.
Amerikan Kanser Derneğinin önerileri şöyledir:
1) Başta bitkisel kaynaklı olmak üzere sağlıklı besinler tüketiniz:
* Her gün 5 veya daha fazla porsiyon sebze ve meyve
çeşitlerinden yiyiniz
* İşlenmiş (rafine) tahıllar ve şekerler yerine, ham tahılları
tercih ediniz
* Kırmızı etin, özellikle yağlı ve işlenmiş olanların, tüketimini
kısıtlayınız.
* Sağlıklı kiloyu korumaya yardımcı olacak besinleri seçiniz
2) Fiziksel olarak aktif bir yaşam tarzı benimseyiniz.
* Yetişkinler haftanın 5 ya da daha fazla günü 30 dakika ya da
daha fazla orta derecede aktivitede bulunmalıdır.
3) Yaşam boyu sağlıklı kiloyu koruyunuz.
* Kalori alımını fiziksel aktiviteye göre dengeleyiniz.
* Son zamanlarda fazla kilolu ya da şişman iseniz kilo veriniz.
4) Alkollü içeceklerin tüketimini sınırlayınız.
Bu önerilere bir kelime eklemek ya da çıkarmak mümkün
değildir.
PROF. DR. İSMAİL ÇELİK
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ
PREVANTİF ONKOLOJİ ANABİLİM DALI BAŞKANI
K38
D Vitamini ve Kanser
D vitaminin temel etkisi kemik gelişimidir. İmmun sisteminin
gelişimini sağlamanın yanında kanser ve kardiyovasküler
hastalıklara karşı koruyucu etkisi vardır. Vit. D ve analoglarının
invitro ve hayvan deneylerinde kanseri önleyebildiği
gösterilmiştir. İnsanlarda D vitaminin temel kaynağı deri
yoluyla alınan UVB ışınlarıdır, küçük miktarda ise diet ve
suplementler ile alınmaktadır. D3 vit. vücutta iki metabolik yol
ile aktive olmaktadır. 1. basamakta, karaciğer rol oynamaktadır
ve burada D vit. major sirküle olan metaboliti 25-OHD3 e
dönüşür. 2. basamakta ise sirküle olan 25- OHD3 böbrekte
D vitaminin aktif metaboliti olan 1α,25-(OH)
2
D3 e dönüşür.
Diğer biyolojik aktif metabolit 1,25-(OH)2D3 ise barsaklar,
kemik,meme ve diğer dokulardaki D vit. reseptörlerine (VDR)
bağlanır. VDR aktivasyonu kanda Ca ve fosfor düzeylerinin
kontrolünü sağlamaktadır. Bunun dışında VDR nin hücre
proliferasyonunu inhibe ettiği, apopitozu ve diferansiyasyonu
ise aktive ettiği gösterilmiştir.D vitaminin kansere karşı
koruyucu etkisinin Growht –factor sinyali ve TGF- β-SMAD
sinyali gibi birkaç mekanizma ile olduğu belirtilmektedir. Uzun
süreli prospektif çalışmalarda, D vitaminin düşük düzeyleri ile
birçok kanser türünün gelişimi arasında bir ilişki saptanmıştır.
WHO çalışma grubu tarafından yapılan analizlerin tekrar
değerlendirilmesinde, düşük D vitamini düzeyi ile en yüksek
risk ilişkisinin kolorektal kanserlerde olduğu saptanmıştır .
9 çalışmanın metaanalizinde de bu bulgular desteklenmiştir.
Bu meatanalizdeki çalışmalardan birinde , serum 25OH D
vitaminin konsantrasyonundaki her 4 ng/mL (10 nmol/L) lik
artışın, kolorektal kanser riskinde %6 oranında azalma sağladığı
saptanmıştır. Bu çalışmaların sonuçlarını desteklemeyen bazı
çalışmalarda D vitamini düzeyi ile kolon kanseri arasında
anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Hatta bazı çalışmalar, yüksek
serum 25OHD vitamini düzeylerinin pankreas kanseri riskinde
artmaya neden olduğunu göstermiştir. Mevcut veriler kanser
önlenmesinde veya tedavisinde yüksek doz D vit. kulanımını
desteklemek için yetersizdir.
FİG.1 :ÇEŞİTLİ DOKULARDA D VİT. ETKİ MEKANİZMASI.
DR. IŞIL SOMALI
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
65
PANEL - Kanser Kontrolü
K39
Küresel Kanser Kontrolü
Hiç şüphesiz kanser kontrolünde en güncel olay 19-20 Eylül
2011 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri- New York’ta
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda “Bulaşıcı olmayan
Hastalıkların” genel kurul gündemine alınmasıdır. Bu bir
anlamda acaba Birleşmiş Milletler Topluluğu Kanser ve Kronik
hastalıklara savaş mı ilan ediyor? sorusunu sordurtmaktadır. Bu
üst düzey toplantıya 34 devlet başkanı katılmış, 133 üye ülke
konuşmalarında konunun önemini dile getiren konuşmalar
yapmış, Birleşmiş Milletler Başkanı Ban-ki Moon, Dünya
Sağlık Örgütü Başkanı Margaret Chan konuşmuş, Genel
Kurul’daki bu üst düzey konuşmaların yanı sıra, aynı hafta
içinde Birleşmiş Milletler binasında ve New York’ta 40 paralel
toplantı düzenlenmiş ve Birleşmiş Milletler bir rezolüsyonu
kabul etmiştir. Konu 1000 kadar yayın organında yer almıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’de buraya Sağlık Bakanlığı .Kanser Savaş
Darie Başkanlığını nezdinde bir heyet göndermiştir. Neden bu
konu birden bire gündemde öne çıkmıştır? Hayır aslında birden
bire çıkan bir konu değildir! Birleşmiş Milletler Teşkilatı 2010
Mayıs ayındaki zirvesinde “Bulaşıcı olmayan hastalıklarla”
mücadeleye dair bir rezolüsyonu oy birliğiyle kabul etmiş ve bu
konuda Eylül 2011 yılında düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler
Toplantısına tüm üye ülkelerin Devlet Başkanlarını davet
etmeyi bir yıl önceden planlamış ve kronik hastalıklarla ilgili
yeni bir planı işaret etmiştir. Bu doğrultuda Uluslararası Kanser
Kontrol Örgütü (UICC), Uluslararası Diyabet Federasyonu,
Dünya Kalp Cemiyeti, Uluslar arası Tüberküloz ve Akciğer
Hastalıkları Cemiyetleri ortak bir platform oluşturmuşlardır
(“Non-Communicable Disease, NCD Alliance”). Bu gün bu
platform tüm dünya’dan 2000’in üzerinde sivil toplum örgütünü
temsil etmektedir Birleşmiş Milletler 2001’de AIDS konusunu
gündeme aldığından bu güne ilk kez bir sağlık konusunu
gündeme almıştır. Neden almıştır? Çünkü, her yıl bulaşıcı
olmayan hastalıklardan 36 milyon kişi ölmektedir. Bu tüm
ölümlerin %60’ını oluşturmaktadır. Önümüzdeki 20 yıl boyunda
“Bulaşıcı olmayan hastalıkların” dünya ya maliyeti 47 trilyon USD
olarak öngörülmektedir. Yani konunun bir insani boyutu vardır:
Ölümlerin giderek artarak inanılmaz sayılara ulaşması. Diğeri
ise yukarıda da belirtildiği gibi ekonomik boyutu: konu giderek
öyle bir hale gelmektedir ki, dünya’nın hiçbir ekonomisi bu
maliyeti karşılayamayacak hale gelmektedir. Bu rezolüsyonun
Birleşmiş Milletler’de kabul edilmesi önemlidir. Maalesef bu
rezolüsyonun kabulune rağmen, Birleşmiş Milletler bu konuda
“Hedefler” koyamamış, “Göstergeler” saptayamamıştır. Ancak
buna rağmen sevindiricidir ki 2013 ve 2014 yıllarında bu
konuda gelişmeler yaşanacaktır. Dünya Kanser Kontrol Örgütü
(UICC)’nin de içinde bulunduğu platform 11 maddeden oluşan
“Dünya Kanser Bildirgesi”nde konulan hedefleri savunmakta ve
bu konuda faaliyet göstermektedir. 18 Kasım 2011’de Dublin’de
“Dünya Kanser Liderler Zirvesi” gerçekleşmiştir. 2015 yılında
yeniden gözden geçirilecek olan “Bin yıl Hedefleri” kapsamına
kanserin de alınması bir zorunluluk olmuştur. Bu açıdan sivil
örgütler faaliyetlerini yoğunlaştırmalıdırlar.
Dünya’da bu gelişmeler yaşanırken Avrupa Birliği’de 2009
yılında “European Partnership for Action Against Cancer” başlığı
altında 2013 yılına kadar sürecek olan bir program başlatmıştır.
Bu program ile Avrupa’da 2020’ye kadar yeni kanser vakalarının
%15 azaltılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla Avrupa Birliği sivil
ve resmi kurumlarla işbirliği içinde çalışmalarını yürütmektedir.
Kanser tüm Dünya’da artmaya ve can almaya devam etmektedir.
Her yıl dünyada 12.7 milyon insan kansere yakalanmaktadır. Yedi
milyon altı yüz bin insan ise kanserden ölmektedir. Dünyada şu
an 25 milyon kanserli insanın bulunduğu tahmin edilmektedir.
Böyle giderse 2030 yılında her yıl kanserden ölenlerin sayısı 7.6
milyondan 13 milyona yükselecektir. Her yıl görülen yeni kanser
vakalarının sayısı ise %50 artışla 12.7 milyondan 21.4 milyona
yükselecektir. Tüm kanser ölümlerinin %63’ü gelişmekte olan
ülkelerde beklenmektedir. Bunda en önemli neden mevcut
tütün kullanımı ve sağlıksız yaşam tarzıdır. Tüm kanser
ölümlerinin %43’ü tütün, diyet ve enfeksiyonlarla ilişkilidir.
Ülkemizde de her yıl en az 150000-200000 kişinin kansere
yakalandığı öngörülmektedir. Tütün tüm kanser ölümlerinin
%30’undan sorumludur. Dünya Sağlık teşkilatının başlattığı
“Tütün Çerçeve anlaşması” ülkemizde de uygulanmış, 19 Mayıs
2008’da kapalı alanlarda ve kamusal alanlarda tütün yasakları
başlamıştır, 19 Temmuz 2009’da ise lokanta, kahvehane ve
kafe gibi alanlarda da yasaklar uygulanmaya koyulmuş Türkiye
bu alanda en önde gelen ülkelerden biri durumuna gelmiştir.
Bu yasakları desteklemek ve tütün kullanımını kontrol
etmek konusunda herkese büyük sorumluluk düşmektedir.
Obezite oranı birçok gelişmiş ülkede %25’leri aşmıştır. Sağlıklı
beslenme ve fiziksel aktive tavsiyelerine hız kazandırmamız
gerekmektedir. Ülkemizde de 2008 yılında Ulusal Kanser
Kontrol Programının hazırlanmış olması sevindiricidir. Kanser
Taramalarının ülkemizde yaygınlaştırılması için devletin attığı
adımların yanı sıra, insanlarımızın bilinçlendirilmesi için yine
herkese büyük görevler düşmektedir.
ABD’de her üç kadından biri, her iki erkekten birisi yaşam boyu
kansere yakalanmaktadır. Kadınlarda ilk üç sırayı meme, akciğer
ve bronş, kolon ve rektum kanserleri; erkeklerde ise prostat,
akciğer, kolon ve rektum almaktadır. Bu sıralama önceki yıla
göre değişmemiştir. ABD’de çocuk kanserleri 1-14 yaş grubunda
%12.2 ile ikinci en sık ölüm olmaya devam etmektedir. Yaşam
hızları ise 2009 yılında yayınlanan verilere göre erişkinlerde
%68’lere ulaşmış, çocuklarda ise %80’leri aşmaya başlamıştır.
Uzun zamandan beri IARC’ın Globocan 2002 verileri
kullanılırken, bu yıl içinde Globocan 2008 rakamları IARC
tarafından açıklanmıştır. Buna göre erkeklerde ilk üç sırayı
akciğer, prostat ve kolorektal; kadınlarda ise ilk üç sırayı meme,
serviks uteri ve kolorektal kanserler almaktadır. Bu verilere
göre ülkemizde sık görülen kanserler erkeklerde akciğer, mide,
mesane; kadınlarda meme, kolorektal, mide kanserleri olarak
bildirilmektedir. Yine Globocan 2008 verilerine göre en sık
kanser ölümleri erkeklerde akciğer, mide, prostat; kadınlarda
meme, mide ve kolorektal kanserleridir.
Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri kanser kayıtlarındaki
eksikliğinin farkına vararak 2002 yılından itibaren her üç
hastanesinden de kanser kayıtlarını düzenli olarak toplamaya
başlamış ve 2005 yılından itibaren bu sistemi elektronik
ortama taşımıştır. 2001 yılında yıllık 210 olan bildirim sayısı,
2002’de 1111 vaka, 2003’de 2674, 2004’de 3026 vaka, 2005’de
4147 vaka, 2006’da 4741 vakaya ulaşmış olup, Hacettepe
Hastanelerine başvuran yeni kanser vakası sayısı 2007 yılında
4636, 2008 yılında 5202, 2009 yılında 4990, 2010 yılında 5084
olarak gerçekleşmiştir. Hacettepe Hastanelerine başvuran
kanser vakalarınında ilk sıraları erkeklerde akciğer, prostat,
kolorektal, kadınlarda ise meme, tiroid, kolorektal kanserler
almaktadır. Çocuklarda ise Lenfomalar ve sinir sistemi tümörleri
ilk sırayı almaktadır.
66
Kanserden ölüm hızları gelişmiş ülkelerde son yıllarda alınan
tedbirlerle azalma eğilimine girmiştir. Etkin kanser kontrol
programlarının gerek Dünya’da gerekse Ülkemizde uygulanması
gerekmektedir, ayrıca Uluslararası Kanser Savaş Örgütü iki
yılda bir gözden geçirerek tekrar yayınladığı Dünya Kanser
Bildirgesinde belirtilen hedeflere yönelik olarak çalışmalar
sürdürülmektedir.
PROF. DR. M. TEZER KUTLUK
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ HASTANESİ ÖĞRETİM
ÜYESİ; TÜRK KANSER ARAŞTIRMA VE SAVAŞ KURUMU
DERNEĞİ GENEL BAŞKANI; ULUSLAR ARASI KANSER KONTROL
ÖRGÜTÜ (UICC) YÖNETİM KURULU ÜYESİ; AVRUPA KANSER
CEMİYETLERİ ÖNCEKİ BAŞKANI
K40
SİGARA BIRAKMA TEDAVİSİ DESTEK PROGRAMI
Türkiye Sigara Bırakma Tedavisi Destek Programı, 17 Ocak
2011 tarihinde Bakanlar Kurulunun 2011/1333 sayılı kararı
ile başlamış olup, müteakiben, halka yönelik olarak; Alo 171
Tütün Danışma hattı hizmete geçmiş ve basın açıklamalarıyla
programın tanıtımı gerçekleştirilmiştir. Gönüllülere temin
edilecek olan ilaçlara yönelik olarak; satın alma, muayene kabul
ve depolama süreçleri tanımlanmış ve T.C. Sağlık Bakanlığının
Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Kanserle Savaş
Dairesi Başkanlığı, ve Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü
arasında iş bölümleri belirlenmiştir.
Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Prevantif Onkoloji
Anabilim Dalı başkanı Prof. Dr. İsmail Çelik koordinatörlüğünde
yürütülen “T.C. Sağlık Bakanlığı Sigara Bırakma Tedavisi Destek
Programı”na ülke çapında her ilde en az bir merkez olmak
kaydı ile 227 sigara bırakma merkezinde görevli yaklaşık 400
civarında hekim ve 650 civarında yardımcı sağlık personeli
ekibi dahil edilmiştir. Mart 2011’de başlanılan olan program
kapsamında, Aralık 2011 tarihi itibariyle 164,733 kişiye toplam
247,435 kutu ilaç desteğinde bulunulmuştur.
Programın sonuçları Sağlık Bakanlığınca değerlendirilmeye
alınmış bulunmaktadır. Dünyanın en geniş kapsamlı toplum
tabanlı sigara bırakma müdahele projesi olan bu program
başarılı sonuçları ile dünyaya örnek olacak bir başarıya imza
atmayı hedeflemektedir.
PROF. DR. İSMAİL ÇELİK
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
67
K41
Türkiye’de Kanser Kontrol Çalışmaları
Kanserle Savaş Dairesi olarak Türkiye’de Kanserin Kontrol altına
alınması için 2009-2015 yılları arasını kapsayan bir ulusal kanser
kontrol programı yayınlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri
ile işbirliği içerisinde yürütülen bu programın 5 ana başlığı
vardır ve bu başlıklarda gerçekleştirilen ilerlemeler aşağıdadır;
1)
Kanser Kayıtçılığı:
Kanser kaydında daha önce etkili olmadığı bilinen pasif kanser
kayıtçılığı yerine aktif kanser kayıt merkezleri oluşturdu ve
kanser insidanslarında 2002’den itibaren ciddi düzelmeler elde
edilmiştir.
Sekiz ilde kurduğumuz aktif kanser kayıt merkezi sayımız, 2012
itibari ile 11’e çıktı. Böylece tüm nüfusun yaklaşık %25’i kanser
gelişimi açısından aktif takibe alınmış oldu. Bu kapsama alanı
ile Türkiye aktif kanser kayıtçılığında bölgesinde ve dünyada
önemli bir ülke haline geldi. İki merkezimiz(İzmir ve Antalya)
Dünya Sağlık Örgütünün Uluslar arası Kanser Araştırma Kurumu
(IARC) tarafınca da akredite oldu ve veriler 5 Kıtada Kanser
İnsidansı kitabında yayınlandı. Kanser verilerimizin kalitesi her
yıl rutin değerlendirmeye alındı ve uluslar arası standartlara
yükseltildi. Kanser sıklığımız, Avrupa ve dünyanın gelişmiş pek
çok ülkesi ile karşılaştırıldığında belirgin seviyelerde bir artış
göstermektedir. Ülkemizin değişik bölgeleri arasında da kanser
sıklığı açısından bir fark yoktur (Şekil 1,2,3).
Ülkemiz kanser harcamaları açısından Avrupa Birliği ülkeleri
arasında en fazla harcama yapan altı ülkeden birisidir. Yapmış
olduğumuz bir çalışmanın sonucuna göre Ulusal Kanser Kontrol
Programında uygulanması gereken önlemlerin tam olarak
uygulanmaması ülkemizin kanser insidansı ve kanser tedavi
masraflarını tolere edilebilir sınırların üzerine çıkaracaktır.
Bu nedenle ulusal kanser kontrol programındaki önlemleri
hızla aldık ve uyguluyoruz. Türkiye 2004-2007 kanser verileri
dağılımı aşağıda verilmiştir.(Şekil 1, 2)
Şekil 1: Yıllara göre en sık görülen kanserler YSH*, Erkek,
Türkiye
*Yüz binde, Dünya Standart Nüfusu
Şekil 2: Yıllara göre en sık görülen kanserler YSH*, Kadın,
Türkiye
*Yüz binde, Dünya Standart Nüfusu
Kanserden Korunma:
Kanserden konusunda en etkin kontrol politikası birincil
korunmadır, yani kanser yapıcı etkenin ortadan kaldırılmasıdır.
Bu kapsamda Bakanlığımızın ülke çapında ve bölgesel bazda
yürüttüğü çalışmalar şunlardır;
a)
Ülke Çapında Kanserden Korunma Aktiviteleri:
Ülkemiz kapalı alanlarda sigara kullanımı ve tütün kontrolüne
yönelik çalışmalar neticesinde Dünya Sağlık Örgütü’nün
önerdiği MPOWER startejisini en iyi ve en önde uygulayan
ülkelerden biri oldu.
2011 yılında tütünle mücadele konusunda Bakanlığımızın
gerçekleştirdiği önemli bir aktivite sigara bıraktırma üniteleri
ve sigara bırakma tedavilerinin bakanlığımızca karşılanmaya
başlanmış olmasıdır. Ülkemizin her ilinde en az bir tane
olan KETEM’lerde (Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim
Merkezleri) sigara bıraktırma poliklinikleri kuruldu, hekimlerin
sertifikalı eğitimleri tamamlandı ve danışmanlık dışında
başvuran vatandaşlarımıza ücretsiz sigara bıraktırma ilaçları
sağlandı. Yaklaşık 170.000 kişiye ücretsiz olarak sigara
bıraktırma tedavisinde kullanılan ilaçlar ücretsiz olarak verildi.
Ülkemiz için önemli bir diğer sorunda obesitedir. Ne yazık
ki, aşırı kiloluluk oranları açısından DSÖ verilerine göre
Türkiye Avrupa ülkeleri arasında ön sıralarda gelmektedir.
Bu kapsamda tüm KETEM’lerde obesite taramaları başlatıldı.
2011 yılı içerisinde ise Türkiye Obezite ile Mücadele ve Kontrol
Programı başlatılmıştır.
Son yıllarda önemli oranda tartışılan bir diğer konuda
elektromanyetik dalgalar, cep telefonları ve baz istasyonlarıdır.
Vatandaşlarımızın bu konudaki tereddütlerine son vermek
üzere 5 bakanlık işbirliği içerisinde bir yönetmelik çıkarıldı,
ayrıca halkımıza en doğru bilgilerin kısa sürede ulaştırılabilmesi
için Bakanlığımız bünyesinde bir elektromanyetik dalgalar
danışma kurulu oluşturuldu.
b)
Bölgesel ve Bilimsel Faaliyetler:
Ülke çapında kanser kontrol aktiviteleri ile beraber, bölgesel
düzeyde de Kocaeli Dilovası Kanser Takip Çalışmaları, Doğu
Karadeniz Çernobil Sonrası Kanser Araştırmaları, Nevşehir
68
Mezotelyoma Erken Tanı Çalışmaları, Türkiye Sularında
Ağır Metal Birikimi Araştırmaları, Biberonlarda Bifosfenol
Araştırılması, Mide Kanserlerinin Erken Teşhisine Yönelik
Araştırmalar ve Onkogram Geliştirilmesi gibi kanser kontrol
aktiviteleri hem bilimsel hem de kurumsal olarak devam
etmektedir.
2)
Kanser Erken Teşhis ve Tarama:
İlk olarak 2004 yılında kanser taramaları yapmak üzere KETEM
(Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri) isminde 11
tane merkez açıldı. Bu merkezlerin sayısı her geçen gün artarak
124’e kadar yükseldi. Artık her ilimizde en az bir adet KETEM
var ve Sağlıkta Dönüşüm Programı ile KETEM sayıları 2015 yılına
kadar 280’e çıkarılacaktır. Bu merkezlerde özel eğitim görmüş
hekim, hemşire ve ebeler halka üst düzeyde güler yüzlü hizmet
vermek için çalışır. Birincil amaçları sağlıklı bireylerin kanserden
korunmasıdır. KETEM’lerdeki tüm hizmetler sosyal güvencesi
olsun veya olmasın her vatandaşımıza ücretsiz olarak yapılır.
KETEM’lerde öncelikle kanser konusunda farkındalık eğitimleri
yapılır. Bu konuda tüm sağlık ve kamu personeli başta olmak
üzere halk ve toplum liderlerine sürekli eğitimler düzenlenir.
Bu eğitimlerin sayesinde halk arasında 2006 yılında kanser
konusunda %2’ler oranında olan doğru bilgi oranı 2010 yılında
%30’lar seviyesine yükseltilmiştir. KETEM’lerin çok önemli diğer
bir görevi toplum tabanlı meme, servikal ve kolorektal kanser
taramaları yapmaktır. Bu taramalarda Avrupa Birliği Kalite
Dostları ilə paylaş: |