Monte Cristo Kontu (epsilon)



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə1/44
tarix02.01.2022
ölçüsü0,64 Mb.
#37205
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   44
3913-Monte Cristo Kontu-Alexandre Dumas-Elchin Gen-2002-133s




Monte Cristo
Kontu


Monte Cristo Kontu
Yazan: Alexandre Dumas
Çeviri: Elçin Gen
Yayına Hazırlayan: Meltem Erkmen
Bilgisayar Uygulama: Nergis şannan
Montaj: Kaya Güler
Kapak: Nazan Erkmen
Baskı: Kitap Matbaası
Eylül, 2011
ISBN 975-331-898-7
Yayımlayan:
Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. San. Ltd. şti.
Osmanlı Sk Osmanlı İş Merkezi 18 / 4-5 Taksim/İstanbul
Tel: 0212 252 38 21 pbx Faks: 252 63 98
İnternet adresi: www.epsilonyayinevi.com
e-mail: epsilon@epsilonyayinevi.com


Alexandre Dumas
MONTE CRİSTO KONTU
ÇEVİRİ
Elçin Gen


BİRİNCİ BÖLÜM
1815  yılının  24  şubat  günü,  Notre-Dame  de  la  Garde’ın  gözetleme  kulesinden,  İzmir,  Trieste,  Napoli
limanlarına uğrayan Firavun adlı geminin döndüğü haberi geldi.
Meraklı  izleyiciler,  her  zaman  olduğu  gibi,  hiç  vakit  yitirmeden  Saint-Jean  Kalesi’nin  rıhtımına
doluştular;  çünkü  Marsilya’da  bir  geminin  dönüşü  insanlar  için  her  zaman  büyük  bir  olay  olmuştur,
özellikle de geminin sahibi kendi kasabalarındansa.
Bu arada limana yaklaşmakta olan gemi ağır ilerleyişiyle öylesine kasvetli bir havaya bürünmüştü ki,
felaketin  kokusunu  uzaktan  duyan  izleyiciler,  gemide  bulunanların  başına  ne  tür  bir  talihsizliğin  gelmiş
olduğunu  merak  etmeye  başladılar.  Ama  denizcilikle  haşır  neşir  olanları  hemen,  geminin  durumunu,
denizcilerin  ustalığını  görerek,  herhangi  bir  talihsizlik  olmuş  olsa  bile  geminin  bundan  etkilenmediğini
anladılar: Demir atılmaya, halatlar çözülmeye hazırdı bile. Firavun’u rıhtımın dar girişinden geçirmekte
olan  dümencinin  yanında  genç  bir  adam  duruyordu;  bir  taraftan,  her  yana  yetişen  gözleriyle  geminin  her
hareketini izlerken, diğer taraftan da dümencinin talimatlarını yineliyordu.
Kalabalığa  yayılan  bu  kaygı  havası  izleyicilerden  birini  o  kadar  etkiledi  ki,  bu  kişi  geminin  limana
yanaşmasını beklemeden küçük bir kayığa atlayıp kayıkçıya Firavun’un yanına gitmesini söyledi.
Yaklaşmakta olan adamı gören genç denizci, dümencinin yanındaki işini bırakıp, şapkasını eline alarak
geminin  küpeştesine  yaslandı.  Uzun  boylu,  yirmi  yaşlarında  çevik  bir  gençti;  koyu,  duru  bakışlı  gözleri,
kapkara  saçları  vardı.  Tavırlarından,  çocukluğundan  beri  tehlikeyle  başa  çıkmaya  alışmış  olan  kişilere
özgü bir yüreklilik seziliyordu.
“Ah, sen misin Dantes!” diye bağırdı kayıktaki adam. “Çok sıkıntılı görünüyorsun. Ne oldu?”
“Büyük bir felaket, Bay Morrel,” diye yanıtladı onu genç adam, “büyük felaket, özellikle de benim için!
Civita Vecchia yolunda cesur kaptanımız Leclere’i kaybettik.”
“Nasıl oldu?” diye sordu geminin sahibi. “Sevgili kaptanımızın başına ne geldi?”
“Korkunç  acılar  içinde  öldü,  humma  yüzünden.  Napoli’den  ayrılışımızdan  yirmi  dört  saat  sonra  ateşi
çıktı, üç gün sonra da öldü. Sıradan bir cenaze töreni düzenledik.”
“Eee  Bay  Edmond,  ne  yaparsınız,”  dedi  gemi  sahibi,  “hepimiz  bir  gün  öleceğiz.  Üstelik,  gençlerin
işlerinde yükselmeleri için yaşlıların onlara yer açması gerekir. Peki ya yükünüz?”
“Sağlam  ve  güvende  Bay  Morrel,  inanın  bana.  Bu  yolculuk  size  rahat  bir  yirmi  beş  bin  frank
kazandırır!”
Yuvarlak Kule’yi geçecekleri sırada genç adam bağırdı: “Hazır olun! Gabya yelkenini, trinketayı, flok
yelkenini indirin!”
Emir, bir savaş gemisindeymişçesine derhal yerine getirildi.
“…ve Bay Morrel,” dedi Dantes, “işte muhasebeciniz Bay Danglars da geliyor. Güverteye çıkarsanız
size her şeyi ayrıntılarıyla anlatacaktır. Ben demirin atılmasıyla ilgilenip gemiyi yas için hazırlamalıyım.”
Gemi  sahibi  öneriye  hemen  uydu.  Dantes’nin  attığı  ipi  yakalayarak,  denizcilere  yaraşır  bir  çeviklikle
geminin yan kısmındaki merdivene tırmandı. Bu arada, görevinin başına dönen genç, konuğunu Danglars
adıyla  tanıttığı  adamla  baş  başa  bıraktı.  Yirmi  beş  yaşlarında  olan  bu  adamın  ifadesiz  bir  yüzü  vardı.
Üstlerine karşı dalkavukluk edip astlarına kaba davranırdı. Mesleği bir yana –muhasebeciler gemide pek
sevilmezler–, kişisel olarak da mürettebat, Edmond Dantes’yi ne kadar seviyorsa bu adamdan da o kadar


nefret ediyordu.
“Evet, Bay Morrel,” dedi Danglars, “başımıza gelenleri işittiniz mi?”
“Evet, evet, zavallı Kaptan Leclere! Cesur ve dürüst bir adamdı!”
“… ve hayatı gökyüzü ile okyanus arasında geçmiş birinci sınıf bir denizci… Morrel ile Oğulları gibi
bir  şirketin  işlerinden  sorumlu  olan  birinden  de  başka  türlüsü  beklenemez  zaten,”  diye  karşılık  verdi
Danglars.
“Ama,” dedi gemi sahibi, işi başındaki Dantes’ye bakarak, “bana öyle geliyor ki, işini iyi yapması için
bir denizcinin ille de yaşlı olması gerekmiyor. Dostumuz Edmond bu işi kapmış görünüyor.”
“Evet,” dedi Danglars, Dantes’ye kin dolu bir bakış fırlatarak, “evet, dostumuz pek genç ve gençler de
her  zaman  kendilerinden  fazla  emin  oluyorlar.  Edmond  kimseye  danışmaksızın  geminin  yönetimini  ele
aldığında  kaptan  henüz  ölmüş  değildi.  Doğrudan  Marsilya’ya  gelmek  yerine  Elba  Adası’na  uğramakla
kaybettiğimiz bir buçuk günden de kendisi sorumludur.”
“Kaptanın  yardımcısı  olarak  yönetimi  devralmak  onun  göreviydi,  ama  gemide  herhangi  bir  hasar
olmadığı halde bir buçuk gün oyalandıysa hata etmiş.”
“Gemi en az sizin benim kadar sağlamdı Bay Morrel; sizi temin ederim ki bu gecikmenin nedeni sadece
Edmond’ın basit bir kaprisiydi.”
“Dantes,” diye seslendi gemi sahibi, genç adama dönerek, “buraya gelebilir misin?”
“Bir  dakika  efendim,”  diye  karşılık  verdi.  Edmond,  “hemen  geliyorum.”  Ardından  mürettebata
seslendi: “Bırakın!”
Demir anında atıldı ve zincir büyük bir gürültüyle boşandı. Dümencinin orada olmasına rağmen Dantes
iş tamamlanana kadar görevinin başından ayrılmadı ve şöyle dedi: “Bayrak ile flamayı yarıya indirin!”
“Baksanıza,” dedi Danglars, “şimdiden kendini kaptan olarak görüyor.”
“Neden  olmasın,”  dedi  gemi  sahibi.  “Bu  görevi  almasında  hiçbir  sakınca  göremiyorum.  Genç
olduğunun farkındayım, ama bir denizci olarak yeterince deneyime ve yeteneğe sahip görünüyor.”
Bir an Danglars’ın rengi attı.
“Affedersiniz  Bay  Morrel,”  dedi  Dantes  onlara  doğru  yaklaşarak.  “Gemi  demirlediğine  göre  artık
hizmetinizdeyim. Yanılmıyorsam beni çağırmıştınız.”
Danglars bir iki adım geriledi.
“Elba’daki gecikmenizin nedenini bilmek isterdim.”
“Ben de bilmiyorum efendim, ben yalnızca Kaptan Leclere’in emirlerine uydum. Kendisi ölmeden önce
bana Mareşal Bertrand’a verilmek üzere bir paket vermişti.”
“Mareşal’i gördünüz mü?”
“Evet.”
Morrel çevresine şöyle bir bakındıktan sonra Dantes’yi bir kenara çekti.
“İmparator nasıl?” diye sabırsızca sordu.
“Gördüğüm kadarıyla gayet iyiydi. Ben oradayken Mareşal’in odasına geldi.”
“Dantes,”  dedi  Morrel,  “Kaptan  Leclere’in  emirlerine  uyup  Elba  Adası’na  uğramakla  çok  doğru
davrandın. Ama Mareşal’e bir paket götürüp İmparator’la konuştuğun işitilseydi başın derde girebilirdi.”
“Neden?”  dedi  Dantes.  “Paketin  içinde  ne  olduğunu  bile  bilmiyorum,  ayrıca  İmparator  bana  herhangi
bir  ziyaretçiden  farklı  davranmadı.  Bana  bir  dakika  izin  verir  misiniz  efendim?  Sağlık  memurları  ile
gümrük görevlileri güverteye geliyorlar.”
Genç adam uzaklaşırken Danglars geri geldi.


“Eh,”  dedi,  “galiba  Edmond  size  Porto  Ferrajo’da  demirlememiz  konusunda  geçerli  nedenler
gösterdi…”
“Oldukça tatmin edici bir yanıt aldığımı söyleyebilirim sevgili Bay Danglars.”
“Ne iyi,” dedi muhasebeci, “meslektaşınızın işini savsakladığını görmek pek de hoş olmuyor çünkü.”
“Dantes’nin bunu yapmadığına kuşku yok, bu konuda daha fazla söze de gerek yok. Elba’da durulmasını
isteyen Leclere’in kendisiydi.”
“Kaptan Leclere’den söz etmişken, Dantes size ondan bir mektup vermedi mi?”
“Hayır, benim için bir mektup mu bırakmış?”
“Sanırım, Kaptan Leclere ona paketten başka bir de mektup vermişti.”
“Hangi paketten söz ediyorsunuz, Danglars?”
“Dantes’nin Porto Ferrajo’ya götürdüğü paketten.”
“Oraya bir paket götürdüğünü siz nereden biliyorsunuz?”
Danglars kızardı.
“Kaptanın  odasının  önünden  geçerken  kapı  aralıktı;  ben  de  kendisinin  Dantes’ye  paket  ile  mektubu
verdiğini gördüm.”
“Bana mektuptan söz etmedi, ama böyle bir şey varsa bana vereceğinden kuşkum yok.”
“O halde Bay Morrel, lütfen bundan Dantes’ye söz etmeyin. Yanılıyor olabilirim.”
Tam o sırada genç adam yaklaştı ve Danglars az önce yaptığı gibi geriledi.
“Evet Dantes, işin bitti mi bakalım?”
“Evet efendim.”
“O halde yemekte bize katılabilirsin, değil mi?”
“Affınıza  sığınarak  bu  teklifi  reddetmek  zorundayım  Bay  Morrel.  İlk  önce  babamı  ziyaret  etmem
gerekiyor. Ama beni layık gördüğünüz şeref için çok teşekkür ederim.”
“Haklısın  Dantes.  İyi  bir  evlat  olduğunu  biliyorum.  Ama  ilk  ziyaretinden  sonra  belki  seni
bekleyebiliriz, ne dersin?”
“Bir kez daha affınıza sığınıyorum Bay Morrel. Ama dört gözle beklediğim ikinci bir ziyaret daha var.”
“Doğru  ya  Dantes,  Katalanlar  arasında  seni  görmek  için  en  az  baban  kadar  sabırsızlanan  biri  daha
olduğunu unuttum: tatlı Mercedes.”
Dantes gülümsedi.
“Eh!”  dedi  geminin  sahibi.  “Neden  Firavun’dan  bir  haber  var  mı  diye  sormak  için  üç  kez  ziyaretime
geldiğini  şimdi  anlıyorum.  İnan  Edmond,  kıskanılacak  adamsın,  Mercedes  pek  güzel  bir  kız.  Seni  daha
fazla alıkoymayayım. İşlerimle iyi ilgilendin, şimdi de sıra kendininkilerde. Paraya ihtiyacın var mı?”
“Hayır, teşekkür ederim efendim, yolculuktan payımı düşeni aldım. Bu bana üç ay yeter.”
“Çok tutumlusun, Edmond.”
“Yoksul bir babam var demek daha doğru olur.”
“Evet, evet, iyi bir evlat olduğunu biliyorum. Haydi babana git artık. Benim de bir oğlum var; ondan üç
ay ayrı kalmak bile beni deliye döndürürdü herhalde.”
“İzninizi  isteyebilir  miyim  efendim?”  dedi  genç  adam.  ‘Unutmadan,  iki  haftalık  bir  izin  alabilir
miyim?”
“Düğün için mi?”
“Önce düğün, sonra da Paris’te bir gezi için.”


“Çok  güzel,  istediğin  kadar  izin  alabilirsin.  Yükü  boşaltmak  en  azından  altı  haftamızı  alır.  Üç  aydan
önce  yola  çıkamayız  herhalde.  Ama  üç  ay  sonra  mutlaka  dönmelisin,  çünkü  Firavun  kaptanı  olmadan
denize açılamaz, değil mi?” Bay Morrel genç denizcinin sırtını sıvazladı.
“Kaptanı  mı  dediniz?”  diye  bağırdı  Dantes,  gözleri  parlayarak.  “Ah  efendim,  söylediğinizi  yanlış
anlamıyorsam, bu benim en büyük hayalim. Gerçekten beni Firavun’un kaptanlığına mı getireceksiniz?”
“Sadece  benim  elimde  olsa  sevgili  Dantes,  sana  hemen  ‘Bu  iş  tamam’  derdim,  ama  unutma  ki  bir  de
ortağım  var.  Yine  de  benim  oyumla  sınavın  ilk  yarısını  geçtin  demektir.  Ortağımı  da  bu  konuda  ikna
etmeye  çalışacağım.  Artık  git,  ben  Danglars’la  birlikte  kalıp  faturaları  gözden  geçireceğim.  Bu  arada,
yolculuk sırasında ondan memnun kaldın mı?”
“Bununla neyi kastettiğinize bağlı. Bir dost olarak soruyorsanız memnun kaldığımı söyleyemem, çünkü
kendisine,  bir  tartışmayı  yatıştırmak  için  Monte  Cristo  Adası’nda  on  dakika  durmayı  önerdiğim  günden
beri  bana  pek  dostça  davrandığını  söyleyemem.  Asla  böyle  bir  teklifte  bulunmamalıydım;  o  da
reddetmekte son derece haklıydı. Bir muhasebeci olarak soruyorsanız ona bir sözüm yok, yaptığı işten siz
de memnun kalacaksınız.”
Dantes,  bunları  söyledikten  sonra  kayığa  atlayarak  kürekçiye  kendisini  Cannebiere  sahilinde
bırakmasını söyledi. Bay Morrel yüzünde bir gülümsemeyle genç adamın arkasından baktı.
Bay Morrel, arkasını döndüğünde Danglars’ı gördü. Emirlerini bekler gibi görünen adam aslında tıpkı
kendisi  gibi,  genç  denizcinin  hareketlerini  izlemekteydi.  Ama  Dantes’nin  yitmekte  olan  görüntüsünün
ardından bakan bu iki adamın gözlerindeki ifade, birbirinden ne kadar da farklıydı!



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin