bir a book, a car, a movie (bir kitap, bir araba, bir film)



Yüklə 0,65 Mb.
səhifə84/114
tarix28.07.2020
ölçüsü0,65 Mb.
#32310
1   ...   80   81   82   83   84   85   86   87   ...   114
vocabularyy




1553) living; (sıfat, isim)










s.; canlı, sağ, diri    i.; yaşam, hayat, yaşantı




There is no living for people in poles. (Kutuplarda insanlar için hayat yoktur.)



















1554) load; (fiil, isim)










f.; yüklemek, doldurmak   i.; yük, ağırlık, yükümlülük

The truck waited at the warehouse to pick up its load. (Kamyon, deponun önünde yükünü almak için bekledi.)



















1555) loan; (isim, fiil)










i.; borç, kredi, ödünç   f.; borç vermek, ödünç vermek

It took five years to rapay my loan to him. (Ona borcumu ödemem beş yılımı aldı.)



















1556) local; (sıfat)













yerel, lokal, yöresel










It is difficult to understand the local dialect. (yerel lehçeyi anlamak zor.)



















1557) locate; (fiil)













yerini bulmak, tespit etmek, yerleştirmek




Police couldn’t locate the suspect. (Polis, şüphelinin yerini tespit edemedi.)



















1558) location; (isim)










yer, mevki, konum













What is the exact location of the plain? (Uçağın kesin konumu  nedir?)



















1559) lock; (fiil, isim)










f.; kilitlemek, birbirine geçirmek   i.; kilit







Did you lock the door? (Kapıyı kilitledin mi?)






















1560) long; (sıfat, fiil)










s.; uzun, çok, yorucu  f.; hasret olmak, arzulamak




It’s the world’s longest tunnel. (O, dünyanın en uzun tüneli.)



















1561) long-term; (sıfat)










uzun vadeli, uzun süreli










The public is complaning about long term unemployment. (Halk, uzun süreli işsizlikten yakınıyor.)



















1562)look; (fiil, isim)










f.; bakmak, görmek, aramak    i.; bakış, görünüş




Look at those horses! (Şu atlara bak!)

























1563) loose; (sıfat, fiil)










s.; gevşek, bol, serbest    f.; salmak, çözmek, gevşetmek

She wears loose clothes to hide her belly. (Göbeğini saklamak için bol kıyafetler giyer.)



















1564) lose; (fiil)













kaybetmek, kazanamamak










I’ve lost my phone. (Telefonumu kaybettim.)






















1565) loss; (isim)













kayıp, zarar, hasar













Your husband’s death is a great loss. (Kocanızın ölümü büyük bir kayıp.)



















1566) lost; (sıfat, fiil)










s.; kayıp, yitik   f.; kaybetmek










He lost money in gambling. (Kumarda para kaybetti.)



















1567) lot; (isim, fiil)













i.; pay , hisse, talih, yazgı    f.; bölüştürmek




I heard a lot about you. (Senin hakkında çok şey duydum.)



















1568) lots of; (sıfat)













bir sürü
















There  is still lots of food in the fridge. (Buzdolabında hala bir sürü  yiyecek var.)



















1569) loud; (sıfat, zarf)










s.; yüksek (ses), sesli, gürültülü    zf.; yüksek sesle




The music was very loud, I couldn’t hear you. (Müzik çok gürültülüydü, seni duyamadım.)



















1570) love; (fiil, isim)










f.; sevmek, aşık olmak   i.; aşk, sevda, sevgii sevgili




Their  love was love at the first sight. (Onların aşkı, ilk görüşte aşktı.)



















1571) lovely; (sıfat)













güzel, sevimli













She is a  lovely and nice young lady. (O, sevimli ve hoş bir genç bayan.)



















1572) lover; (isim)














Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   80   81   82   83   84   85   86   87   ...   114




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin