Andolsun, biz onlara bir Kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık.
Edip Yüksel Meali
Bilgiyle detaylandırdığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir kitabı onlara getirdik. *
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap getirdik.
Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap getirdik.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. İnanan bir topluluk için bir kılavuz, bir rahmettir o.
Yusuf Ali (English)
For We had certainly sent unto them a Book, based on knowledge, which We explained in detail,- a guide and a mercy to all who believe.
M. Pickthall (English)
Verily We have brought them a Scripture which We expound with knowledge, a guidance and a mercy for a people who believe.
A’râf Suresi 53
هَلْ يَنْظُرُونَ
mi gözetiyorlar?
إِلَّا
ille
تَأْوِيلَهُۚ
onun te'vilini
يَوْمَ
gün
يَأْتِي
geldiği
تَأْوِيلُهُ
onun te'vili
يَقُولُ
derler ki
الَّذِينَ نَسُوهُ
onu unutmuş olanlar
مِنْ قَبْلُ
önceden
قَدْ
doğrusu
جَاءَتْ
getirmiş
رُسُلُ
elçileri
رَبِّنَا
Rabbimizin
بِالْحَقِّ
gerçeği
فَهَلْ لَنَا
bizim var mı ki
مِنْ شُفَعَاءَ
şefa'atçilerimiz
فَيَشْفَعُوا
şefa'at etsinler
لَنَا
bize
أَوْ
yahut
نُرَدُّ
tekrar geri döndürülür müyüz ki
فَنَعْمَلَ
yapalım
غَيْرَ
başkasını
الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُۚ
yaptıklarımızdan
قَدْ
muhakkak
خَسِرُوا
onlar ziyana soktular
أَنْفُسَهُمْ
kendilerini
وَضَلَّ
ve saptı
عَنْهُمْ
kendilerinden
مَا
şeyler
كَانُوا يَفْتَرُونَ
uydurdukları
Türkçe Transcript (*)
Hel yenzurûne illâ te/vîleh(u)(c) yevme ye/tî te/vîluhu yekûlu-lleżîne nesûhu min kablu kad câet rusulu rabbinâ bilhakki fehel lenâ min şufe’âe feyeşfe’û lenâ ev nuraddu fena’mele ġayra-lleżî kunnâ na’mel(u)(c)kad ḣasirû enfusehum vedalle ‘anhum mâ kânû yefterûn(e)
Ali Bulaç Meali
Onun tevilinden başkasına bakmazlar mı? Onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar, diyecekler ki: 'Gerçekten Rabbimizin elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak.' Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
Edip Yüksel Meali
Onun haberlerinin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Haberleri gerçekleştiği gün, onu daha önce önemsemeyenler, "Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişlerdi. Bizim için aracılık edecek bir şefaatçı var mı? Yahut, öncekinden farklı davranmak için geri gönderilsek," derler. Kişiliklerini yitirmişlerdir ve uydurdukları şeyler de onları terketmiştir.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup gitti.
Süleyman Ateş Meali
İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefa'atçilerimiz var mı ki bize şefa'at etsinler, yahut tekrar geri döndürül(üp dünyaya gönderil)memiz mümkün mü ki, (orada eski) yaptıklarımızdan başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini ziyana soktular ve uydurdukları şeyler, kendilerinden saptı (kaybolup gitti).
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler! Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına âlet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu.
Yusuf Ali (English)
Do they just wait for the final fulfilment(1030) of the event? On the day the event is finally fulfilled, those who disregarded it before will say: "The messengers of our Lord did indeed bring true (tidings). Have we no intercessors now to intercede on our behalf? Or could we be sent back? then should we behave differently from our behaviour in the past." In fact they will have lost their souls, and the things they invented will leave them in the lurch. *
M. Pickthall (English)
Await they aught save the fulfilment thereof? On the day when the fulfilment thereof cometh, those who were before forgetful thereof will say: The messengers of our Lord did bring the Truth ! Have we any intercessors, that they may intercede for us? Or can we be returned (to life on earth), that we may act otherwise than we used to act? They have lost their souls, and that which they devised bath failed them.
Bakara Suresi 25
وَبَشِّرِ
müjdele
الَّذِينَ
kimseleri
آمَنُوا
inanan
وَعَمِلُوا
ve işleyen
الصَّالِحَاتِ
salih işler
أَنَّ
muhakkak
لَهُمْ
onlar için vardır
جَنَّاتٍ
cennetler
تَجْرِي
akan
مِنْ تَحْتِهَا
altlarından
الْأَنْهَارُۖ
ırmaklar
كُلَّمَا
her
رُزِقُوا
rızıklandırıldıklarında
مِنْهَا
onlardaki
مِنْ ثَمَرَةٍ
meyveden
رِزْقًاۙ
rızk olarak
قَالُوا
derler
هَٰذَا
Bu
الَّذِي رُزِقْنَا
rızıklandığımız şeydir
مِنْ قَبْلُۖ
daha önce
وَأُتُوا
verilmiştir
بِهِ
onlara
مُتَشَابِهًاۖ
ona benzer
وَلَهُمْ
Onlar için vardır
فِيهَا
orada
أَزْوَاجٌ
eşler
مُطَهَّرَةٌۖ
tertemiz
وَهُمْ
ve onlar
فِيهَا
orada
خَالِدُونَ
ebedi kalacaklardır
Türkçe Transcript (*)
Vebeşşiri-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihe-l-enhâr(u)(s) kullemâ ruzikû minhâ min śemeratin rizkan(ﻻ)kâlû hâże-lleżî ruziknâ min kablu veutû bihi muteşâbihen velehum fîhâ ezvâcun mutahhera(tun)(s) vehum fîhâ ḣâlidûn(e)
Ali Bulaç Meali
(Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: 'Bu daha önce de rızıklandığımızdır' derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, kendileri için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.
Edip Yüksel Meali
İnanıp erdemli davrananları, içlerinde ırmaklar akan cennetlerle (bahçelerle) müjdele. Kendilerine oradaki ürünlerden rızıklar sunulduğunda "Bu, daha önce bize sunulan nimetlerdir," derler. Böylece, kendilerine mecazi tanımlar (benzetmeler) verilir. Onlar için orada tertemiz eşler vardır ve onlar orada ebedi kalıcıdırlar.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onların. Hem onlar orada ebedî kalacaklar.
Süleyman Ateş Meali
İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine aidolduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıkça: "Bu, daha önce de rızıklandığımız şeydir, (dünyada iken de bu rızıktan yemiştik)" derler. (Cennetteki bu rızık), onlara, o(dedikleri)ne benzer verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır ve onlar orada ebedi kalacaklardır. *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
İman edip hayra/barışa yönelik işler yapanlara şunu müjdele: Kendileri için, altlarından ırmaklar akan cennetler olacaktır. Onlardaki herhangi bir meyveden bir rızık olarak her nasiplendirildiklerinde, şöyle diyeceklerdir: "İşte bu, daha önce rızıklandırıldığımız şey!" Bu rızık onlara buna benzer şekilde verilmişti. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada sürekli kalacaklardır.
Yusuf Ali (English)
But give glad tidings to those who believe and work righteousness, that their portion is Gardens, beneath which rivers flow. Every time they are fed with fruits therefrom, they say: "Why, this is what we were fed with before," for they are given things in similitude; and they have therein companions pure (and holy)(44); and they abide therein (forever). *
M. Pickthall (English)
And give glad tidings (O Muhammad) unto those who believe and do good works; that theirs are Gardens underneath which rivers flow; as often as they are regaled with food of the fruit thereof, they say: This is what was given us aforetime; and it is given to them in resemblance. There for them are pure companions; there for ever they abide.
Ve dedik ki: 'Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.'
Edip Yüksel Meali
"Adem! Eşinle birlikte cennette kal. Dilediğiniz yerde ondan bolca yeyin; ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz!," dedik.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
Süleyman Ateş Meali
Dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette oturun, ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz!"
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Ve Âdem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin ve orada dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz."
Yusuf Ali (English)
We said: "O Adam! dwell thou and thy wife in the Garden(50); and eat of the bountiful things therein as (where and when) ye will; but approach not this tree, or ye run into harm and transgression(51)." *
M. Pickthall (English)
And We said: O Adam! Dwell thou and thy wife in the Garden, and eat ye freely (of the fruits) thereof where ye will; but come not nigh this tree lest ye become wrongdoers.