Genelde her toplumda,duygusal dengesizlik gösteren bir çok


C. Uluslararası Alanda ÇağdaĢ Mücadele



Yüklə 4,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/28
tarix21.04.2017
ölçüsü4,8 Kb.
#15082
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   28

C. Uluslararası Alanda ÇağdaĢ Mücadele 
 
1- Yasama alanında 
 
Uluslararası  sözleĢmeler  ve  ardından  iç  hukuklarda  sözleĢmelere 
uygun  olarak  çıkarılan  kanunlarla  önce  uyuĢturucu  maddelerin  yasadıĢı 
trafiğine  bağlı  suçlar,  ardındanda  uyuĢturucu  maddelerin  kullanılması 
kontrol  altına  alınmıĢtır.  ġimdi  ise  yasadıĢı  uyuĢturucu  maddelerin 
ticaretinin  yanısıra  bu  ticareti  geliĢtirmeye  yarayan  faaliyetlerde 
kontrole  tabi  tutulmak  istenmektedir.  UyuĢturucu  maddelere  karĢı 
mücadelenin 
güçlendirilmesi 
arzusu 
devletleri 
uyuĢturucu 
madde 
kaçakçılığının  mali  sonuçlarını  ve  uyuĢturucu  etkisi  olmayan  ancak 
uyuĢturucu  maddeleri  imale  yarayan  maddeleride  denetim  altına  almaya 
götürüyor. 
1980'li 
yıllarda 
periferik 
(peripheriques)lere 
yani 
uyuĢturucu  maddelerin  trafiğine  dolaylı  olarak  bağlı  unsurlara  karĢı 
kapsamlı bir mücadele geliĢmiĢtir. 
 
Artık  kara  para  aklama  (blanchiment)yla  mücadele  ve  prekürsör 
(precurseur) 
maddelerin 
ticaretinin 
düzenlenmesi 
aracılığıyla 
perifiklerin  denetimi,  uyuĢturucu  madde  trafiği  ile  mücadelede  ulusal 
ve uluslararası çağdaĢ politikaların belirleyici unsurudur.   
 
Kara  para  aklama  ile  mücadele  konusunda  uluslararası  topluluk 
diğer  alanlardan  daha  fazla  kararlı  bir  rol  üstlenmektedir.  1980'den 
itibaren  Avrupa  Konseyi  daha  sonra  1984'te  Pompidou  Grubu  düĢüncesini 
sınır ötesi suçlulukla mücadelenin en önemli unsurları 
 
(193) SözleĢmenin tamamı için bkz. TOMUġ,  s.82 vd. 
olarak  görülen  uyuĢturucu  madde  kaçakçısı  para  babalarının  mallarının 
araĢtırılması ve suçluların gelirlerinin müsaderesine yöneltti (194).  
 
BirleĢmiĢ  Milletler  çerçevesinde  onaylanan  20  Aralık  1988  Viyana 
sözleĢmesi  ve  12  Aralık  1988  "suç  kaynaklı  para  ve  sermayelerin 
aklanması  için  bankacılık  sisteminin  kullanılmasının  önlenmesi" 
hakkında  Bal  prensibinin  ilanı  uluslararası  iĢbirliğini  ve  kara  para 
aklamanın  cezalandırılmasını  genelleĢtirme  ve  yoğunlaĢtırma  isteğini 
göstermektedir.  Bu  metinler  1989  Temmuzunda  "L'Arche"  zirvesinde 
biraraya 
gelen 
sanayileĢmiĢ 

ülkenin 
devlet 
baĢkanlarının 
bildirgesiyle  güçlendirildi.  Bu  giriĢimler  Mali  Mücadele  Grubu (Groupe 

d'action  financier,  GAFI)nun  oluĢturulmasıyla  meyvesini  verdi.  Söz 
konusu  grup  tarafından  ġubat  1990'da  Fransız  Maliye  ve  Ekonomi 
Bakanlığına 
sunulan 
"sermayelerin 
blanşimanına 
karşı 
mücadele" 
raporunda  kara  para  aklamaya  karĢı  mücadeleyi  kontrol  etmek  ve    en 
yükseğe  çıkarmak  için  bir  kısım  öneriler  getirilmiĢtir.  Bu  öneriler 
Ġsviçre  (Ġsviçre  ceza  yasasında  değiĢiklik  yapan  ve  kara  para  aklama 
ile  mali  iĢlemler  alanında  dikkat  göstermede  kusuru  cezalandıran  iki 
yeni  madde  -305bis  ve  305ter-  madde  getiren  23  Mart  1990  kanunu)  veya 
Ġtalya (Ġtalyan ceza kanununun 648bis suç fiilinden kaynaklanan parayı 
aklama -maddesini değiĢtiren ve 648ter- kaynağı yasadıĢı olan menfaat, 
mal  ve  para  kullanma-  maddesini  getiren  19  Mart  1990  tarih  ve  55  SK) 
gibi bir çok Avrupa ülkelerinin mevzuatlarınca benimsenmiĢtir. 
 
Fransa  Avrupa  makamlarının  kaygılarını  paylaĢarak  bir  "para 
aklama"  suçu  oluĢturmuĢtur.  31  Aralık  1987,  87-1157  sayılı  kanunla 
eklenen  Kamu  Sağlığı  Kanununun  627.  maddesinin  3.  bendi    iki    farklı  
hareketi; her  türlü  hileli vasıtayla  
_______________ 
(194) Pompidou Grubunun giriĢimleriyle bu konuda hazırlanan bir sözleĢme Avrupa Konseyi çerçevesinde 8 Kasım 
1990'da imzaya açılmıĢtır. bu sözleĢme için bkz. Conseil de l'Europe Rapport explicatif de la Convention relative au 
blanchiment, au depistage, a la saisie et a la Confiscation des produit du crime, Strasbourg 1991 
 

uyuĢturucu  madde  trafiğine  bağlı  suçun  failinin  mallarının  yada 
zenginliklerinin  aklanmasını  kolaylaĢtırma  ve  uyuĢturucu  maddeye  bağlı 
suçun  kazançlarının  her  türlü  yatırım,  değiĢtirilme  yada  gizlenmesi 
iĢlemlerine  bilerek  yardım  etme  fiillerini  cezalandırmaktadır.  Bu 
suçlardan  ilki,  gizli  mali  hareketler  (mesela  sahte  faturaların 
temlikinde  uzmanlaĢmıĢ  "taksi  şirketler")le  sermayenin  geçiĢine 
yöneliktir.  Ġkincisi  ise  yasal  mali  hareketler  (özellikle  finans 
kuruluĢları) ile yasa dıĢı sermayelerin geçiĢi ile ilgilidir. 23 Aralık 
1988'de  1149  sayılı  kanun  uyuĢturucu  madde  trafiği  kazançlarını 
aklamaya  yönelik  uluslararası  finans  hareketlerini  cezalandırmak 
amacıyla gümrükler kanununun 415. maddesini değiĢtirerek bu yapıya bir 
taĢ daha eklemiĢtir (195). 
 
Prekürsör  maddelerin  düzenlenmeside  aynı  uluslararası  iĢbirliği 
politikasının 
sonucudur. 
Viyana 
sözleĢmesinin 
12. 
maddesinde 
düzenlenmiĢ  prekürsörler  yasadıĢı  uyuĢturucuların  ve  psikotropların 
üretimi  için  sıkça  kullanılan  maddelerdir.  Prekürsör  olarak  anılan 
satıĢları serbest bazı maddeler eroin gibi uyuĢturucu maddelerin imali 
için zorunludur. Güdülen amaç, bu maddelerin ticaretini kontrol altına 
almak  suretiyle  psikotrop  ve  uyuĢturucu  maddelerin  imalini  daha  zor 
hale  getirmek  ve  böylece  sözkonusu  maddelerin  cezalandırılmasının 
etkinliğini  güçlendirmektir.  Bunda  prekürsörler  hakkında  mevzuatın 
paranteral (parenterale) Ģırıngaların satıĢının kontrolü yada kara para 
aklamayla  mücadele  gibi  periferik  kavramına  bağlanması  mecburiyeti 
kendini göstermektedir. Prekürsör ticaretini sınırlama hareketi, Avrupa 
ülkeleri  ve  AET'yi  bu  maddelerin  ihracını  ve  satımını  denetlemek 
amacıyla  düzenlemeler  yapmaya  teĢvik  eden  UyuĢturucu  Maddeler  Kontrol 
Organının  önceliklerinden  birisini  oluĢturmaktadır.  Bu  perspektif 
içinde  Belçika  uyuĢturucu  maddelerin  sentezi  için  kullanılabilen  bir  
kısım  maddelerin satıĢ ve ihracını düzenlemektedir (196). 
(195) BISIOU,  s.283,  284 
(196) BISIOU,  s.285 

 
2- Polisiye alanda 
 
UyuĢturucu  madde  kaçakçılarının  cezalandırılmasındaki  etkinlik 
kaygısı, 
polisiye 
alana 
özel 
polis 
güçleri 
yada 
suçların 
araĢtırılmasında 
veya 
ortaya 
çıkarılmasında 
uzmanlaĢmıĢ 
polis 
güçlerinin oluĢturulması Ģeklinde yansımıĢtı (Ülkemizdeki Narkotik ġube 
gibi). 
 
Artık polisleri ve kaçakçıları karĢı karĢıya getiren savaĢın odak 
noktası  uyuĢturucu  paralarının  aklanmasında  yatmaktadır.  Doğal  olarak 
uyuĢturucu  ticareti  nakit  olarak  ve  ufak  değerde  kağıt  paralarla 
yapılmaktadır.  SatıĢlar  çok  fazla  olduğu  için  kaçakçılar  çok  büyük 
miktarlardaki  kağıt  paraları  (5,10,20  dolarlık  küpürler  halinde 
milyonlarca  dolar)  piyasaya  sürmenin  teknik  zorluğu  ile  karĢı  karĢıya 
bulunmaktadırlar.  Bunun  için  üç  zincirleme  ticaret  yolu  mümkündür: 
Tüketim  malları  satın  alımı  (sınırlı  bir  pazardır),  yasadıĢı 
kazançların  yabancı  hesaplara  ihracı  ve  tutarların  yerel  finans 
kuruluĢlarında  kasa  çeklerine  dönüĢtürülmesi.  Herkes  uyuĢturucu 
meblağlarının 
kaynağı 
üzerinde 
titiz 
olmayan 
bankalara 
karĢı 
hükümetlerin  büyük  bir  hoĢgörüsünün  egemen  olduğunun  kabulünde  
hemfikirdir(197).  GAFĠ  uzmanlarına  göre  Avrupa  ve  Amerika'da  her  yıl 
aklanan narko dolarların tutarı 85 milyar doları bulmaktadır (198).  
 
UyuĢturucu  maddelere  karĢı  mücadelede  görev  alan  polisler  bundan 
böyle, sermayelerin bir yerden diğerine 24 saatten kısa sürede gittiği 
bir  alanda,  ağır  mali  suçlulukta  da  uzmanlaĢmak  zorundadırlar.  Bazı 
hükümetler mevzuatlarını bu yeni duruma uyarlamıĢlardır. ABD, Ġngiltere 
ve  bir  ölçüde  de  Fransada  çıkarılan  kanunlar  polislere  yeni  araĢtırma 
vasıtaları  vermekte  ve  bankaların  kabul  ettikleri  meblağların  kaynağı 
üzerindeki  her  türlü  ihmallerini  yasaklamaktadır.  Ġnterpole  gelince 
finans  sisteminin  bilgilerini  analiz  ve  koordine  edecek  uzman  bir     
frup  (suç  faaliyetlerinden  gelen  meblağlar,  fonds  provenant d'ativites 
criminelles, FOPAC) oluĢturmuĢtur.  
(197) GUILLEDOUX,  s.112 
(198) L'evement du Jeudi,  du 29 Juillet au 4 Aout 1993, no. 456,  s.34 

 
Bu  yeni  strateji  meyvelerini  vermeye  baĢlamaktadır.  Ġlk  kez 
olarak  1988  Ekiminde,  Amerikan,  Ġngiliz  ve  Fransız  gümrük  ve 
polis  birimleri  bir  kısım  narko  dolarların  aklanmasında  bir 
finans kuruluĢunu (Kredi ve Ticaret Bankası, La Banque de Credit 
et  de  Commerce)  nun  sorumluluğunu  göstermeyi  baĢardılar.  Doksan 
kiĢinin  karıĢtığı  olayda  üçü  de  Fransız  Ģubesinin  yöneticileri 
olmak  üzere  40  kiĢi  tutuklanmıĢtır.  1988  Kasımında  Amerikan 
birimleri  Ġsviçre'nin  en  önemli  üç  bankasına  yatırılmıĢ  bir 
milyar  doların  üzerinde  ikinci  bir  aklama  iĢini  ortaya 
çıkarmıĢtır (199).  
 
Son  yıllarda  DEA  (Amerikan  Uyuşturucu  Maddelerle  Mücadele 
Dairesi)nin 
uyuĢturucu 
paralarının 
aklanmasına 
karĢı 
operasyonlarını  arttırmasına  ve  bazen  ortaya  çıkarılan  muazzam 
miktarlara  rağmen  bir  Fopac  yetkilisi  aklama  olaylarının 
muhtemelen  ancak  %5'inin  açığa  çıkarılabildiğini  söylemektedir 
(200). 
_______________ 
(199) GUILLEDEOUX,  s.112 
(200)  L'evenement du Jeudi,  No: 456,  s.35 
 

 
A. Hukukun UyuĢturucu Maddelere Ġlgisinin Nedeni 
 
 
 
1- Genel olarak 
 
Kriminoloji  yönünden  üzerinde  durulması  gerekli  olan  ilk 
mesele  hukukun  uyuĢturucu  maddelerle  neden  ilgilendiğinin 
tesbitidir. (201). 
 
Gerçekten  alkol,  tütün  ve  benzerleri  gibi  bağımlılık  yapıcı 
(tutku  yaratıcı)  maddelerin  kullanılması  karĢısında  tepki 
göstermeyen hatta bu maddelerin imalini kendi tekeli  altına alan 
devletin, belkide sözü geçen maddelerden daha az zararlı olan bir 
kısım  uyuĢturucu  ve  bağımlılık  yapıcı  maddelerin  kullanılmasını 
ağır cezai müeyyidelerle karĢılamıĢ bulunması her Ģeyden önce bir 
hukuk siyaseti sorunun çözümlenmesi gereğini ortaya koyar (202). 
 
Dönmezer;  kanun  koyucunun,  hukuk  düzeninin  uyuĢturucu 
maddelere  ilgisinin  nedenini,  sözü  geçen  maddelerin,  kullanan 
kiĢi  ve  toplum  bakımından  yarattığı  büyük  zarar  tehlikesine 
bağlamaktadır (203). 
_______________ 
(201) YENĠSEY,  s.171 
(202)  DÖNMEZER,    "hukuk  ve  uyuĢturucu"  s.458:  LARGUĠER,  alkolü  suçluluğun  en  kesin  faktörlerinden  biri 
olarak  belirtmekte  ve  Fransa'dan  Ģu  örnekleri  vermektedir:  Alkolik  baba  tarafından  çocuklara  kötü  muamele 
(çocuklara iĢkence yapanların %95'i alkoliktir.)  taksirli adam öldürme (üç kazadan biri alkolden ileri gelmektedir), 
aileyi terk (dörtte üç), şiddet (kiĢilere karĢı cürümlerin %60'ı), yangınlar, cinsel suçlar (umumi adaba karĢı suçların 
%60'ı). Tütünün ise kandaki oksijen bileĢiminin değiĢimi olayının görüĢ keskinliğini azaltmasından dolayı bazı trafik 
kazalarındaki  rolü  hariç  kriminojen  etkisi  yoktur.  Ancak  kanserojen  bir    faktördür  ve  Fransa'da  tütüne  bağlı  yılda 
20.000 ölüm olayı meydana gelmektedir. Dünya tütün tüketimi daha iyi kullanılabilecek muazzam miktarlar (geliĢme 
yolundaki  ülkelere  yapılan  yardımlardan  daha  fazla)  tutmaktadır.  Jean  LARGUĠER,  Criminoloji  et  sience 
penitentiaıre, 3.b., Dalloz, Paris 1976, s.30-32. ÖZEN'de Alkolün cürüm iĢlemeye sevkedici (kriminojen) etkisinin 
uyuĢturucu  maddelerden  daha  fazla  olduğu  belirtmektedir.  Bkz.  ÖZEN,  UMS,  s.  130.  GeliĢmiĢ    batı  ülkelerinde 
alkolizm  ve  alkol  suistimalinin  en  fazla  parasal  zarara  neden  olan  sağlık  sorunu  olduğu  belirtilmektedir.  Bkz. 
KAYAALP  s.4-28,    LABROUSSE,  Fransada  tüm  yasadıĢı  uyuĢturuculardan  ölenlerin  toplamının  yılda  1000'i 
bulmazken,  Alkolün  yılda  30-40  bin  kiĢinin  sigaranın  ise  yılda  yaklaĢık  70.000  kiĢinin  ölümüne  yol  açtığını 
belirtmektedir. Bkz. LABROUSSE,  s. 37 
(203) DÖNMEZER,  "Hukuk ve Uyuşturucu", s.435 

 
Bilindiği  gibi  ceza  hukukunun  bir  hareketi  suç  sayarak 
cezalandırması  için  ölçü,  hareketin  ağır  derecede  zarar  vermesi  veya 
büyük bir zarar tehlikesi taĢımasıdır. 
 
UyuĢturucu  maddelerin  ve  aynı  Ģekilde  etki  yapan  sentetik  madde 
ve ilaçların toplum için tehlikeleri Ģöylece özetlenebilir:  
 
a) 
UyuĢturucu 
madde 
ve 
ilaçların 
abartılmıĢ 
biçimde 
kullanılmasından doğan ölüm tehlikesi 
 
b)  UyuĢturucu  madde  kullanımının  sebep  olduğu  hayat  sitili; 
topluma karĢı ilgisizlik, üretici olmaktan çıkma, hayatta herhangi bir 
emel ve özlemin kalmaması gibi 
 
c)  OluĢan  hayat  stili  nedeni  ile  toplum  yada  sosyal  gruplar 
dıĢına atılmak 
 
d)  Maddelerin  kullanılması  dolayısıyla  iĢlenmek  zorunda  kalınan 
diğer suçlar. 
 
Hemen  açıklamak  gerekirki,  bu  tehlikeler,  kullanılan  maddelerin 
niteliğine,  tüketim  biçimine,  kullanan  kimsenin  kiĢiliğine  ve  nihayet 
maddenin  kullanılması  hususundaki  milli  ve  bölgesel  özelliklere  göre 
değiĢir (204).  
 
UyuĢturucu  maddelerin  ve  iptilasının  asıl  önemli  yönü  meydana 
getirdiği sosyal sonuçlardır. Gerçekten uyuĢturucu bağımlısı uyuĢturucu 
maddeyi  temin  için  organize  suçlu  gruplarıyla  daimi  temas  haline 
geçmeye  mecbur    kalır.  Maddeyi  kullanan  toplum  tarafından  suçlu, 
ahlaksız  bir  kiĢi  olarak  etiketlenmek  suretiyle  tecrid  edilir. 
Dolayısıyla  uyuĢturucu  madde  kullananlar  toplum  içinde  ayrı  bir  dile 
sahip, kendi hayat düzenine uyan kiĢilerden oluĢan tali bir grup halini 
alırlar. Konvansiyonel toplumdan dıĢarıya çıkarılmıĢ, o topluma ve onun 
bütün  yapı  unsurlarına  düĢman  tali  gruplar  böylece  oluĢur.  Bu  sebeple 
belirli 
 
ekonomik 
seviyede 
bulunan 
ve 
uyuĢturucu 
maddeleri, 
karaborsadan,  rahatlıkla  temin  edebilen  toksikomanlar  toplumsal  yönden 
büyük bir problem teĢkil etmemektedirler (205). 
_______________ 
(204) DÖNMEZER,  "Hukuk ve Uyuşturucu",  s.468 
(205) DÖNMEZER,  "Hukuk ve Uyuşturucu",  s.470
 

 
2- Toplumun uyuĢturucu maddeye karĢı değer yargısı 
 
Aslında  uyuĢturucu  maddelerin  kanun  dıĢı  kullanımı  bakımından 
ceza  hukukunun  müdahelesi,  içinde  fiillerin  iĢlendiği  toplumun  bu 
eylemlere  karĢı  gösterdiği  tepkilere,  tutum  ve  davranıĢlara  bağlıdır 
(206).  
 
UyuĢturucu madde ve alıĢkanlığı konusunda toplumun durumu değiĢik 
özellikler gösterebilmektedir. Toplumların, genellikle doğal uyuĢturucu 
maddelerin  kullanımına,  önceleri  hoĢgörü  ile  yaklaĢtıkları;  XX. yüzyıl 
baĢlarına  kadar,  pek  çok  ülkede,  Amerika'da,  Ortadoğuda  cezalandırma 
yoluna gidilmediği görülebilmektedir. (207).  
 
Buna  karĢılık,  bir  yandan  bu  maddenin  hemen  bağımlılık 
oluĢturması  ve  insan  sağlığını  ağır  Ģekilde  tehdit  etmesi  ve  diğer 
yandanda  ağır  bir  ceza  politikası  ile  karĢılaĢması  Türk  toplumunda 
hoĢgörülü  bir  değer  yargısı  meydana  getirmemiĢtir.  UyuĢturucu  madde 
özellikle  esrar  ve  afyon,  asırlardır  kullanılagelmekte  olmalarına 
rağmen,  toplumumuz  tarafından  kabul  edilmemiĢtir.  Toplum  davranıĢı  bu 
maddeyi, 
kültürel 
geleneklerimizin 
bir 
parçası 
olarak 
kabul 
etmemektedir.  Toplum  uyuĢturucu  maddeyi  reddederken  bunun  tehlikeli 
olduğunu  ve  buna  karĢı  toplumu  korumak  gerektiğini  kabul  etmektedir 
(208). 
 
Toplumun 
uyuĢturucu 
madde 
kullanımı 
karĢısındaki 
tutumu, 
engelleyici  bir  rol  oynamaktadır  (209).  Bir  toplumda  madde  kolay  elde 
edilebilir  ve  kullanımıda  toplumda  yada  toplumun  belli  gruplarında 
aĢırı  bir  hoĢgörü,  hatta  beğeni  ile  karĢılanırsa,  o  maddeyi 
kullananların  sayısında  bir  artıĢ  olması  doğaldır.  Ancak  maddenin 
toplumca 
yasaklanması, 
kullanımının 
hoĢgörülmemeside 
kullanımı 
engellemede, tek baĢına yeterince önleyici neden olamaz (210). 
_______________ 
(206) DÖNMEZER,  "Hukuk ve Uyuşturucu",  s.470 
(207) AKÇASU,  Sempozyum tartıĢmaları ĠÜHFM, y.1982, Atatürk'e Armağan, s.1084 
(208) DÖNMEZER,  "İlgili yön",  s.4 
(209) BAYRAKTAR,  s.50 
(210) Günsel KAKTAGEL, "UyuĢturucu ve tutku yapıcı maddeler kullanımının sosyal-psikolojik 
          dinamizması", İÜHFM,  y.1981-1982, c.XLV-XLVIII, s.1035
 
 
Saptanacak  bir  suç  siyasetinde,  bu  siyasetin  uygulanacağı 
ülkenin  değer  yargılarını  doğru  olarak  belirlemek  gerekecektir. 
Bu  değer  yargıları,  aynı  zamanda  siyasetin  bir  parçasını  da 
oluĢturacaktır. 
Toplum, 
sahip 
olduğu 
değerler, 
inançlar 

doğrultusunda, 
bireyleri 
kendisi 
ile 
bütünleĢtirebildiği 
taktirde,  kiĢilerle  toplum  uyumlu  olabildiği  takdirde  uyuĢturucu 
madde kullanımına eğilim giderek azalacaktır.  
 
Köknel  ve  Özuğurlu  "ilaç  bağımlılığı"  ile  "sosyal  değer 
yargıları"  arasındaki  iliĢkiyi  araĢtırmıĢlardır.  Bu  amaçla  160 
tıp  ve  edebiyat  fakültesi  öğrencisi  üzerinde  anket  araĢtırması 
yapılarak,  "ilaç  (uyuĢturucu)  bağımlılığı"na  verdikleri  "sosyal 
değer" 
ile, 
sosyal 
kurumlar, 
gelenek 
görenek 
hakkındaki 
düĢünceleri  kıyaslanmıĢtır.  Aileye,  okula,  gelenek  ve  göreneğe 
olumlu  yaklaĢım  gösterenlerin  "ilaç  bağımlılığı"nı  "kötü", 
"kişinin yıkımı", "irade zayıflığı" olarak değerlendirdikleri; bu 
kuruluĢlara  olumsuz  yaklaĢım  gösterenlerin  ise  "toplum  baskısı"
"normal"  vb.  değerler  verdikleri  bulunmuĢtur.  Bu  sonuçlar, 
uyuĢturucu  madde  kullanımında,  temel  sosyal  yapılardan  gelen 
değerlerin oynadığı önemli rolü göstermektedir (211).  
 
Bu  açıdan,  uyuĢturucu  madde  ile  mücadelede,    toplumda 
oluĢmuĢ  değer  yargılarının  bilinmesi  büyük  önem  taĢımaktadır. 
UyuĢturucu maddelere, kullanımına, alıĢkanlığına karĢı hoĢgörüsüz 
toplumun,  aile  kültür,  eğitim  kurumları  ile  güçlendirilmesi 
gerekmektedir.  HoĢgörüsüz  değer  yargılarının    kendiliklerinden 
sürüp  gitmesi  uyuĢturucu  madde  kullanımına  karĢı  etkin  bir 
mücadeleyi zayıflatacaktır (212). 
_______________ 
(211) KÖKNEL,  "Sorunları",  s.229 
(212) BAYRAKTAR,  s.51; Nitekim Fransa'da yapılan bir araĢtırmaya göre genç toksikomanların yarıya yakınının 
anne-babası  ayrı  yaĢamaktadır.  Dörtte  biri  ise  anne  yada  babadan  birisinin  vefat  ettiği  bir  ailedendir.    Bkz. 
CAHOREAU-TĠSON, s.236, Ġsviçre'de yapılan bir araĢtırma da uyuĢturucu madde kullanan gençlerin %60'ının aile 
birliği yıkılmıĢ ailelerden geldiğini ortaya çıkarmıĢ ve bu sonuç diğer araĢtırmalarla da pekiĢtirilmiĢtir. Bkz. YÜCEL,  
Kriminoloji,  s.114 
 
Genelde  uyuĢturucu  kullanımına  hoĢgörülü  davranan  Avrupa 
ülkelerinde  de  sosyal  müeyyidenin  kanun  koyucular  üzerinde 
etkisini hissettirdiği görülmektedir. 
 
Ġtalya'da  Padeaue'de  "cesur  analar"  grubu  adı  altında 
örgütlenen  kadınlar  kendi  çocuklarını  adli  makamlara:  hbar  etmek 
suretiyle, 
onları 
uyuĢturucudan 
kurtarmaya 
çalıĢmaktadır. 

Fransa'da  Nis  ve  Marsilya'nın  bazı  mahallelerinde  uyuĢturucu 
trafiğine karĢı mücadele veren özel milisler ortaya çıkmıĢtır. 
 
UyuĢturucu kullanımı konusunda cezalandırıcı hiçbir geleneğe 
sahip 
olmayan 
Hollanda'da 
kontrollü 
bir 
yasallaĢtırma 
politikasının  izlenmesi  güçleĢmektedir.  Sınır  kenti  Arnhem 
sakinlerin  tepkisi  bu  güçlülüğü  ortaya  koydu.  Ülkelerinde 
görmedikleri  hoĢgörüden  yararlanmaya  gelen  Alman  toksikoman 
grupların  kente  doluĢması  kovma  (kapı  dıĢarı  etme)  tepkisine 
yolaçtı.  Bu  Ģehirde  uyuĢturuculara  karĢı  yabancı  düĢmanı  bir 
duygu  doğmaya  baĢladı.  UyuĢturucu  maddeler  üzerine  uzman  olan 
Cristian Nils Robert:"Bu bir grubun bir maddeyle bir tutulması ve 
bu  maddenin  kapı  dıĢarı  edilmesi  yoluyla  bir  grubunda  kovulması 
olayıdır" demektedir (213). 
 
Sivil  toplumdan  doğan  aynı  statüko  isteminin  bir  uyuĢturucu 
talebinede  yolaçtığı  gözlenmektedir.  Fransa'da  1989  yılında 
yayınlanan 
bir 
raporda 
bazı 
yasal 
ilaçların 
uyuĢturucu 
bağımlıları arasında kullanılması üzerinde ısrarla durulmaktadır. 
Fransa'da  trankilizanların  aĢırı  tüketimi  sözkonusudur.  BeĢ 
uzmandan  oluĢan  bir  grup  araĢtırmacı  bu  olayı  ortaya  koymuĢtur. 
Bu  araĢtırmacılar,  doktorların,  hastaların  baskısı  altında 
trankilizanları  sıkça  reçetelere  yazdıklarını  ve  mesela  "le 
temesta"nın 
aspirinden 
daha 
fazla 
tüketildiğine 
dikkat 
çekmektedirler(214). 
_______________ 
(213) BISIOU,  s.295 
(214) BISIOU,  s.296 

 
 
B. Ceza Hukukunun Müdahelesine ĠliĢkin Teorik  
 
 
   
TartıĢmalar 
 
 
 
Devletlerin çeĢitli yönlerden, uyuĢturucu maddeler konusunda 
yaptığı  müdahalenin  yararlı  olmaktan  öte  zararlı  sonuçlara 
yolaçtığı  ve  bundan  vazgeçilmesi  gerektiğini  ileri  sürenler 
vardır.  
 
Avrupa  ve  Amerika'da  uyuĢturucu  maddeler  alanında  yasaklama 
karĢıtı "anti-prohıbıtıonnıste" akımın (hareketin) yeniden ortaya 
çıktığı görülmektedir (215). 
 
UyuĢturucu  maddelerin  suç  olmaktan  çıkarılmasını  savunanlar 
arasında  bulunan  Ottawa  Üniversitesi  Profesörlerinden  Beauchesne 
bazı araĢtırmalara da yer vererek Ģu görüĢleri savunmaktadır:  
 
"UyuĢturucu  maddeler  hakkındaki  kanunlar  ve  uygulamaları 
üzerine  eğilen  değiĢik  ülkelerin  araĢtırma  komisyonları  ve  çok 
sayıda 
araĢtırmacı 
aynı 
sonuca 
varmaktadır; 
zamanımızda 
uyuĢturucu  maddeler  hakkındaki  kanunlar,  bizzat  uyuĢturucu 
maddelerden daha fazla suça yol açmaktadır. (Bertrand, 1986). 
 
Hulsman (216) ve Ransbeek (1983) uyuĢturucu  
________________ 
(215) Bu konudaki geliĢmelere kısaca temas edersek;  
      1.  Avrupa'da,  birkaç  yıl  önce,  özellikle  bazı  Ġngiliz,  Ġsviçreli  ve  Hollandalıların  etrafında  toplandıkları, 
"uyuşturucular hakkında ceza politikalarının normalleştirilmesi için Avrupa hareketi" oluĢmuĢtur. Bu hareket BM'in 
ajans ve  organlarınca hazırlanan uluslararası politikaları etkilemeye çaba göstermektedir. 
        2.  Gene  Avrupa'da,  Ġtalyan  Radikal  Partisinin  himayesinde  "Yasaklama  karşıtı  radikal  işbirliği"  (La 
coordination radical antiprohibitionniste, CO.R.A) hareketi doğmuĢtur. Bu hareket, Ekim 1988'de Bürüksel'de çoğu 
Avrupa'dan olmak üzere  ABD, Kanada  ve  Avustralya'dan kırk kadar araĢtırmacı, politik kiĢilik ve eylem adamının 
biraraya geldiği yasaklama karĢıtlığı üzerine uluslararası bir konferans  düzenlenmiĢtir. 
         3.  ABD'de  ilk  konferansını  1987'de  Londra'da  ve  ikincisinide  Ekim  1988'de  Washington'da  düzenleyen 
uyuşturucu maddeler politikası vakfı ortaya çıkmıĢtır.Bkz. Marie Andree BERTRAND, "Resurgence du mouvement 
antı Prohıbıtıonnıste",  Criminolojie,  c.XXII,  y.1989,  no:1,  s.121,  122. 
(216)  Louk  Hulsman  Rotterdam  Üniversitesinde  profesördür  ve  dekriminalizasyon  (suç  olmaktan  çıkarma) 
taraftarıdır.  Hollanda'daki  fiili  dekriminalizasyonu  arfuman  olarak  ileri  sürmekte  ve  uyuĢturucu  madde  piyasasının 
idari tedbirlerle  kontrol  edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bkz. TOGORA, s. 672 

maddelerden ileri gelebilen iki tip problemi ayırt etmektedirler: 
Tamamen  uyuĢturucu  kullanımına,  insanların  bu  maddelerle  kurduğu 
ve  bazen  sonuçları  kiĢilerin  çevreleri  üzerinde  olumsuz  etkilere 
yol  açan  kiĢisel  dinamiklere  bağlı  primer  problemler  ve 
uyuĢturucu  maddelerin  yasal  politikasına  özellikle  uyuĢturucu 
maddelerin  yasaklanmasına  bağlı  sekonder  problemler.  Primer 
problemleri  bir  kenara  bırakıp  tayini  nisbeten  kolay  olan 
sekonder  problemleri  ele  alırsak,  karĢılaĢacağımız  ilk  gerçek, 
bazı  uyuĢturucu  maddelerin  yasaklanması  Kanada'da  bu  maddeleri 
kullananların  sayılarının  azalmasını  sağlamamıĢtır.  Özellikle 
gençler  arasında  merak  saiki  uyuĢturucu  maddeleri  denemeye  yol 
açan  bir  faktör  olduğundan,  bu  maddelerin  illegal  niteliği 
çoklarını  denemeye  tahrik  eden,  kimilerini  de  uyuĢturucu 
kullanmaya özendiren bir etken olmaktadır. Bu durum eroin içinde 
geçerlidir. (de Jong, 1983) 
 
YasadıĢı  uyuĢturucu  madde  kullanımı,  kullananları  yasal 
müeyyide  tehdidi  nedeniyle  marjinalleĢtirmektedir.  Bir  yanda 
yasadıĢı  uyuĢturucu  maddeleri  kullananlar  öte  yanda  bunları 
kullanmayanlar  (Laptande,  1974).  Bu  marjinalleĢme  uyuĢturucu 
maddelerin  tüketimine  bağlı  problemlerin  ortaya  çıktığı  hallerde 
müdahaleyi  zorlaĢtırmaktadır.  Zira  eğitim  kurumları  ve  kullanana 
yardım ve destek sağlayacak anne baba ve arkadaĢlar bile duvarın 
öbür  yanındadır.  Bu  marjinalizasyon  gerektiği  anda  psiko-sosyal 
yardım imkanlarını azaltan bir güvensizlik oluĢturmaktadır. 
 
 Alkolün  yasaklanması  sırasında  olduğu  gibi  yasaklanan 
maddelerin  yasadıĢı  bir  pazarı  geliĢmiĢtir.  Karaborsada  fiyatlar 
ve  kalite  kontrol  edilememektedir.  Bazı  risklere,  talebe, 
aracılara,  uyuĢturucu  trafiğindeki  oyunun  kurallarına  bağlı 
olarak  polisler  ve  gardiyanlar  arasında  bile  rüĢvet  ve  Ģiddet 
görülebilmektedir. Bu Ģiddet ve rüĢvet sebebiyle kısır bir döngü 
ortaya  çıkmaktadır.  Bazıları  kaçakçılar  için  riskleri  artıran, 
fiyatları  yükselten,  kar  imkanlarını  ve 
Ģiddet  ve  rüĢveti  artıran 
kanunların  güçlendirilmesi  yolunu  salık  veriyor.  Ancak  bu  döngü  bazı 
kaçakçıların  tutuklanması  ile  kırılamaz.  (Glurie  1983,  Mc.  Nicoll, 

1984,  Rico  1986).  Kaçakçıların  tutuklamalar  ve  müeyyidelerden  çok  az 
etkilendiklerini  gözlemlemek  için  Kanada  sert  uyuĢturucular  bürosunun 
istatistiklerine  bir  göz  atmak  yeterlidir.  Tutuklananların  %85'i 
gençlerden 
oluĢmaktadır. 
Yine 
tutuklananların 
%80'i 
uyuĢturucu 
bulundurmaktan  dolayıdır.  Esrardan  dolayı  tutuklananların  oranı 
%93'tür.  Binlerce  gencin  suçlu  yapılması  (Kanada'da  yılda  26.000'den 
fazla)  sadece  avukatlar,  polis  ve  ceza  sistemi  vs.ce  faydasızca  heder 
edilen zaman ve astronomik maliyete yolaçmakla kalmıyor, suçlu gençleri 
stigmatize de ediyor (217). 
 
Yale 
Üniversitesinden 
Prof. 
Karel 
Reiss, 
ABD'de 
ceza 
tadbirlerinin  artmasının  sadece  uyuĢturucu  maddelerin  fiyatlarının 
artmasına  yaradığını,  bununda  bağımlı  olan  ve  çok  az  çaresi  olan 
tüketicileri 
maddeyi 
sağlamak 
amacıyla 
trafiğe 
sürüklediğini 
belirtiyor.  Aynı  yazar  ABD'de  eroin  fiyatlarında  %10luk  bir  artıĢın 
suçluluk  oranında  %1'lik  bir  yükselmeye  yolaçtığının  kanıtlandığını 
söylemektedir(218). 
 
"Ölüm  ve  Ģiddet  olayları,  suçluluk,  rüĢvet,  cezalandırma, 
faydasız maliyetler, ceza adaleti sistemince heder edilen zaman... ĠĢte 
günümüzde  uyuĢturucu  maddeler  hakkındaki  politikaya  bağlı  sekonder 
problemler.  Bu  politikanın  birçok  sosyal  problem  yarattığı  da 
ortadadır. Farklı araĢtırma komisyonları da bunu kabul etmiĢtir. Ancak 
yine  de  bütün  uyuĢturucu  maddeleri  yasallaĢtırma  isteği  pek  az  kimse 
tarafından  yüksek  sesle  seslendirilmiĢtir.  En  fazla  taraftar  bulan 
istek yumuĢak uyuĢturucu maddelerin suç sayılmamasıdır" (219). 
 
Ġleri  sürülen  tüm  bu  düĢünceler  hem  batı  ülkelerinde  hem  de 
ülkemizde 
gerek 
kamuoyunun 
gerekse 
kanun 
koyucunun             
sempatisini  kazanmıĢ  değildir.  Strasburg'ta  da  25 -28  Kasım            
 
(
217) BEAUCHESNE,  s.68-69 
(218) TOGORA,  s.672 
(219) BEAUCHESNE,  s.70, Türk Doktrininde de yasaklayıcı politikaların eleĢtirisi için bkz. AKÇASU, s.112 
      
1974 tarihleri arasında düzenlenen  ve  ülkemizi  Ord.  Prof.
 
 Dr.
  
Sulhi  Dönmezer'in  temsil  ettiği  kriminolojik  araĢtırmalar 
enstitüleri 
müdürlerinin 
"uyuşturucu 
maddelerin 
suçluluk 
bakımından  önemi"  konulu  ikinci  konferansında  Kreuzer  aĢağıdaki 
gerekçelerle  uyuĢturucu  madde  kullanımının  serbestleĢtirilmesine 
karĢı çıkmıĢtır.  

 
1.  UyuĢturucu  kullanmak  bulaĢıcıdır.  Genç  kullananlar 
genellikle  arkadaĢlarını  davet  ederek  onlara  uyuĢturucu  madde 
satmaktadırlar. Bu Ģekilde toksikomani yayılmaktadır. 
 
2. Kolayca elde edilebilen uyuĢturucu maddeler, aynı zamanda 
daha sık olarak tüketilmektedir. 
 
3.  Federal  Almanya'da  1971  yılında  5.000  öğrenci  arasında 
yapılan  bir  ankete  göre  öğrencilerin  %46'sı  esrarın  yasaklanması 
lehinde  görüĢ  belirtirken  1973'te  bu  yasak  lehinde  olanların 
oranı  %66  olmuĢtur.  Böylece  esrar  dalgasının  düĢüĢe  geçtiğini 
görmekteyiz. 
Bu 
olumlu 
değiĢimi 
tersine 
döndürebilecek 
serbestleĢtirme tedbirlerini almak için Ģu an uygun olmayacaktır. 
Kreuzer  devamla;  "Hollanda  gibi  bazı  ülkeler  esrarı  fiilen 
serbest 
hale 
getirmiĢtir. 
Sonuç 
ise 
baĢka 
ülkelerden 
toksikomanlar 
bu 
uyuĢturucuyu 
sağlamak 
için 
Amsterdam'a 
gitmektedir," demektedir (220).  
 
Dönmezer'de  Ģu  gerekçelerle  serbestleĢtirmenin  aleyhinde 
olduğunu  belirtmektedir:  "UyuĢturucu  maddelerden  esrar  gibi 
yumuĢak  olanların  kullanılmasının  suç  olmaktan  çıkarılması 
gerektiğini, bunun toplumsal yönden yararlı olacağını öngörenler, 
genellikle  uyuĢturucu  maddelerin  kullanımı  ile  suç  arasında  bir 
iliĢki  bulunmadığını  isbata  çalıĢmıĢlardır.  Ancak  uyuĢturucu 
madde  kullanmanın,  bu  husustaki  en  zararlı  kriminolojik  etkisi 
bizatihi  uyuĢturucu  madde  kullanmaya  teĢvik  edici  epidemiyolojik 
tesiridir" (221).  
 
Esrarın  esasen  bireysel  ve  sosyal  problemleri  olan  gençler 
arasında yaygın hale geldiğini söylemekte belki müm- 
(220) Conseille de l'Europe, s.69, 70 
(221) DÖNMEZER,  "Sosyo politik",  s.1035
 
 kündür.  Gerçekten  esrar  genç  kiĢinin  kiĢiliğinin  derininde 
bulunan  problemlerini  bertaraf  etmek  üzere  baĢvurduğu  bir  tür 
araç  olarak  kullanılabilmektedir.  Yani  esrar  çok  kere  zevk  için 
değil  ve  fakat  esasen  etkisi  altında  bulunulan  ızdırapların 
yokedilmesi  için  kullanılmaktadır.  Fakat  durumun  her  zaman  böyle 
olmadığı  ve  sırf  zevk  almak  veya  tecessüs  sebebiyle  binlerce 

gencinde  esrara  alıĢtığını  söylemek  aynı  suretle  mümkündür. 
Kriminolojide  kabul  edilmiĢ  bir  gerçektir  ki,  zevk  almak  için 
giriĢilen  suç  faaliyetlerini  önlemek  yönünden  ceza  caydırıcı  ve 
korkutucu  etki  yapar.  Bu  nedenle  biz  esrarın  suç  halinden 
çıkarılması, 
dekriminalize 
edilmesi 
yönündeki 
fikirlere 
katılmıyoruz.  Bu  fikirlerin  toplum  içinde    yaygınlaĢtırılmasının 
bir  çok  çocuk  ve  gencin  Amerika'da  ve  bazı  batı  ülkelerinde 
örnekleri  görüldüğü  üzere  uyuĢturucu  maddelere  tutulmalarını 
tahrik edici etki yapacağına inanıyoruz (222). 
 
Kanaatimizce  uyuĢturucu  maddelerin  serbestleĢtirilmesi  ve 
piyasanın  sadece  idari  tedbirlerle  kontrolü  yönündeki  fikirlere 
katılmak 
mümkün 
değildir. 
Devletin 
fertlerin 
sağlık 
ve 
hayatlarını  ve  toplumu  tehdit  eden  zararlı  maddelere  karĢı 
kayıtsız kalması düĢünülemez. Sadece idari tedbirlerle, en etkili 
sosyal  kontrol  araçlarından  biri  olan  ceza  hukukuna  baĢvurmadan 
uyuĢturucu  zehirlere  karĢı  fertlerin  ve  toplumun  himayesi  etkin 
biçimde  sağlanamaz.  Sigara  ve  alkole  bugün  için  hoĢgörüyle 
yaklaĢılması diğer uyuĢturucuların serbestleĢtirilmesi için haklı 
ve  ciddi  bir  gerekçe  teĢkil  edemez.  Yürürlükteki  yasaklayıcı 
politikaların  yolaçtığı  olumsuz  sonuçları  ve  ortaya  çıkardığı 
sorunları  yadsımamakla  birlikte,  ceza  kanunlarının  bizzat 
uyuĢturucu  maddelerden  daha  fazla  zarara  yada  suça  yolaçtığı 
görüĢünü  abartılı  bulmaktayız.  Cezai  normların  ortaya  çıkardığı 
sorunların pan-zehiri olarak serbestleĢtirmeyi görmek, uyuĢturucu 
zehirlerin  
(222) DÖNMEZER,  "Notlar",  s.47
 
zararlarını  gözardı  etmek  olur.  SerbestleĢtirme  uyuĢturucu  maddelerin 
daha  kolay  elde  edilmesine  dolayısıyla  daha  çok  kullanılmasına 
yolaçacaktır. Bundan doğacak zarar tehlikesi de basit ve geçiĢtirilecek 
gibi değildir.  
 
Kullanmaya  ve  özelliklede  esrar  gibi  yumuĢak  uyuĢturucuların 
kullanılmasına  gelince,  cezai  norm  caydırıcı  ve  önleyici  etkisi 
nedeniyle 
uyuĢturucu 
kullanımını 
kısıtlayacağından 
muhafaza 
edilmelidir. Ancak kullanan için hürriyeti bağlayıcı ceza yarardan çok 

zarar  getirebileceğinden  toplumun    elinde  bulunduracağı  tedbirler 
(sosya-ekonomik,  ihtiyari  ve  zorunlu  tedavi  vs.)  çeĢitlendirilmelidir. 
Ceza  yargılamasıda  kullananın  tedavisi  ve  topluma  kazandırılması 
amacına yönelik olarak yapılandırılmalıdır. 
 
 
Yüklə 4,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin