C. Uluslararası Alanda ÇağdaĢ Mücadele
1- Yasama alanında
Uluslararası sözleĢmeler ve ardından iç hukuklarda sözleĢmelere
uygun olarak çıkarılan kanunlarla önce uyuĢturucu maddelerin yasadıĢı
trafiğine bağlı suçlar, ardındanda uyuĢturucu maddelerin kullanılması
kontrol altına alınmıĢtır. ġimdi ise yasadıĢı uyuĢturucu maddelerin
ticaretinin yanısıra bu ticareti geliĢtirmeye yarayan faaliyetlerde
kontrole tabi tutulmak istenmektedir. UyuĢturucu maddelere karĢı
mücadelenin
güçlendirilmesi
arzusu
devletleri
uyuĢturucu
madde
kaçakçılığının mali sonuçlarını ve uyuĢturucu etkisi olmayan ancak
uyuĢturucu maddeleri imale yarayan maddeleride denetim altına almaya
götürüyor.
1980'li
yıllarda
periferik
(peripheriques)lere
yani
uyuĢturucu maddelerin trafiğine dolaylı olarak bağlı unsurlara karĢı
kapsamlı bir mücadele geliĢmiĢtir.
Artık kara para aklama (blanchiment)yla mücadele ve prekürsör
(precurseur)
maddelerin
ticaretinin
düzenlenmesi
aracılığıyla
perifiklerin denetimi, uyuĢturucu madde trafiği ile mücadelede ulusal
ve uluslararası çağdaĢ politikaların belirleyici unsurudur.
Kara para aklama ile mücadele konusunda uluslararası topluluk
diğer alanlardan daha fazla kararlı bir rol üstlenmektedir. 1980'den
itibaren Avrupa Konseyi daha sonra 1984'te Pompidou Grubu düĢüncesini
sınır ötesi suçlulukla mücadelenin en önemli unsurları
(193) SözleĢmenin tamamı için bkz. TOMUġ, s.82 vd.
olarak görülen uyuĢturucu madde kaçakçısı para babalarının mallarının
araĢtırılması ve suçluların gelirlerinin müsaderesine yöneltti (194).
BirleĢmiĢ Milletler çerçevesinde onaylanan 20 Aralık 1988 Viyana
sözleĢmesi ve 12 Aralık 1988 "suç kaynaklı para ve sermayelerin
aklanması için bankacılık sisteminin kullanılmasının önlenmesi"
hakkında Bal prensibinin ilanı uluslararası iĢbirliğini ve kara para
aklamanın cezalandırılmasını genelleĢtirme ve yoğunlaĢtırma isteğini
göstermektedir. Bu metinler 1989 Temmuzunda "L'Arche" zirvesinde
biraraya
gelen
sanayileĢmiĢ
7
ülkenin
devlet
baĢkanlarının
bildirgesiyle güçlendirildi. Bu giriĢimler Mali Mücadele Grubu (Groupe
d'action financier, GAFI)nun oluĢturulmasıyla meyvesini verdi. Söz
konusu grup tarafından ġubat 1990'da Fransız Maliye ve Ekonomi
Bakanlığına
sunulan
"sermayelerin
blanşimanına
karşı
mücadele"
raporunda kara para aklamaya karĢı mücadeleyi kontrol etmek ve en
yükseğe çıkarmak için bir kısım öneriler getirilmiĢtir. Bu öneriler
Ġsviçre (Ġsviçre ceza yasasında değiĢiklik yapan ve kara para aklama
ile mali iĢlemler alanında dikkat göstermede kusuru cezalandıran iki
yeni madde -305bis ve 305ter- madde getiren 23 Mart 1990 kanunu) veya
Ġtalya (Ġtalyan ceza kanununun 648bis suç fiilinden kaynaklanan parayı
aklama -maddesini değiĢtiren ve 648ter- kaynağı yasadıĢı olan menfaat,
mal ve para kullanma- maddesini getiren 19 Mart 1990 tarih ve 55 SK)
gibi bir çok Avrupa ülkelerinin mevzuatlarınca benimsenmiĢtir.
Fransa Avrupa makamlarının kaygılarını paylaĢarak bir "para
aklama" suçu oluĢturmuĢtur. 31 Aralık 1987, 87-1157 sayılı kanunla
eklenen Kamu Sağlığı Kanununun 627. maddesinin 3. bendi iki farklı
hareketi; her türlü hileli vasıtayla
_______________
(194) Pompidou Grubunun giriĢimleriyle bu konuda hazırlanan bir sözleĢme Avrupa Konseyi çerçevesinde 8 Kasım
1990'da imzaya açılmıĢtır. bu sözleĢme için bkz. Conseil de l'Europe Rapport explicatif de la Convention relative au
blanchiment, au depistage, a la saisie et a la Confiscation des produit du crime, Strasbourg 1991
uyuĢturucu madde trafiğine bağlı suçun failinin mallarının yada
zenginliklerinin aklanmasını kolaylaĢtırma ve uyuĢturucu maddeye bağlı
suçun kazançlarının her türlü yatırım, değiĢtirilme yada gizlenmesi
iĢlemlerine bilerek yardım etme fiillerini cezalandırmaktadır. Bu
suçlardan ilki, gizli mali hareketler (mesela sahte faturaların
temlikinde uzmanlaĢmıĢ "taksi şirketler")le sermayenin geçiĢine
yöneliktir. Ġkincisi ise yasal mali hareketler (özellikle finans
kuruluĢları) ile yasa dıĢı sermayelerin geçiĢi ile ilgilidir. 23 Aralık
1988'de 1149 sayılı kanun uyuĢturucu madde trafiği kazançlarını
aklamaya yönelik uluslararası finans hareketlerini cezalandırmak
amacıyla gümrükler kanununun 415. maddesini değiĢtirerek bu yapıya bir
taĢ daha eklemiĢtir (195).
Prekürsör maddelerin düzenlenmeside aynı uluslararası iĢbirliği
politikasının
sonucudur.
Viyana
sözleĢmesinin
12.
maddesinde
düzenlenmiĢ prekürsörler yasadıĢı uyuĢturucuların ve psikotropların
üretimi için sıkça kullanılan maddelerdir. Prekürsör olarak anılan
satıĢları serbest bazı maddeler eroin gibi uyuĢturucu maddelerin imali
için zorunludur. Güdülen amaç, bu maddelerin ticaretini kontrol altına
almak suretiyle psikotrop ve uyuĢturucu maddelerin imalini daha zor
hale getirmek ve böylece sözkonusu maddelerin cezalandırılmasının
etkinliğini güçlendirmektir. Bunda prekürsörler hakkında mevzuatın
paranteral (parenterale) Ģırıngaların satıĢının kontrolü yada kara para
aklamayla mücadele gibi periferik kavramına bağlanması mecburiyeti
kendini göstermektedir. Prekürsör ticaretini sınırlama hareketi, Avrupa
ülkeleri ve AET'yi bu maddelerin ihracını ve satımını denetlemek
amacıyla düzenlemeler yapmaya teĢvik eden UyuĢturucu Maddeler Kontrol
Organının önceliklerinden birisini oluĢturmaktadır. Bu perspektif
içinde Belçika uyuĢturucu maddelerin sentezi için kullanılabilen bir
kısım maddelerin satıĢ ve ihracını düzenlemektedir (196).
(195) BISIOU, s.283, 284
(196) BISIOU, s.285
2- Polisiye alanda
UyuĢturucu madde kaçakçılarının cezalandırılmasındaki etkinlik
kaygısı,
polisiye
alana
özel
polis
güçleri
yada
suçların
araĢtırılmasında
veya
ortaya
çıkarılmasında
uzmanlaĢmıĢ
polis
güçlerinin oluĢturulması Ģeklinde yansımıĢtı (Ülkemizdeki Narkotik ġube
gibi).
Artık polisleri ve kaçakçıları karĢı karĢıya getiren savaĢın odak
noktası uyuĢturucu paralarının aklanmasında yatmaktadır. Doğal olarak
uyuĢturucu ticareti nakit olarak ve ufak değerde kağıt paralarla
yapılmaktadır. SatıĢlar çok fazla olduğu için kaçakçılar çok büyük
miktarlardaki kağıt paraları (5,10,20 dolarlık küpürler halinde
milyonlarca dolar) piyasaya sürmenin teknik zorluğu ile karĢı karĢıya
bulunmaktadırlar. Bunun için üç zincirleme ticaret yolu mümkündür:
Tüketim malları satın alımı (sınırlı bir pazardır), yasadıĢı
kazançların yabancı hesaplara ihracı ve tutarların yerel finans
kuruluĢlarında kasa çeklerine dönüĢtürülmesi. Herkes uyuĢturucu
meblağlarının
kaynağı
üzerinde
titiz
olmayan
bankalara
karĢı
hükümetlerin büyük bir hoĢgörüsünün egemen olduğunun kabulünde
hemfikirdir(197). GAFĠ uzmanlarına göre Avrupa ve Amerika'da her yıl
aklanan narko dolarların tutarı 85 milyar doları bulmaktadır (198).
UyuĢturucu maddelere karĢı mücadelede görev alan polisler bundan
böyle, sermayelerin bir yerden diğerine 24 saatten kısa sürede gittiği
bir alanda, ağır mali suçlulukta da uzmanlaĢmak zorundadırlar. Bazı
hükümetler mevzuatlarını bu yeni duruma uyarlamıĢlardır. ABD, Ġngiltere
ve bir ölçüde de Fransada çıkarılan kanunlar polislere yeni araĢtırma
vasıtaları vermekte ve bankaların kabul ettikleri meblağların kaynağı
üzerindeki her türlü ihmallerini yasaklamaktadır. Ġnterpole gelince
finans sisteminin bilgilerini analiz ve koordine edecek uzman bir
frup (suç faaliyetlerinden gelen meblağlar, fonds provenant d'ativites
criminelles, FOPAC) oluĢturmuĢtur.
(197) GUILLEDOUX, s.112
(198) L'evement du Jeudi, du 29 Juillet au 4 Aout 1993, no. 456, s.34
Bu yeni strateji meyvelerini vermeye baĢlamaktadır. Ġlk kez
olarak 1988 Ekiminde, Amerikan, Ġngiliz ve Fransız gümrük ve
polis birimleri bir kısım narko dolarların aklanmasında bir
finans kuruluĢunu (Kredi ve Ticaret Bankası, La Banque de Credit
et de Commerce) nun sorumluluğunu göstermeyi baĢardılar. Doksan
kiĢinin karıĢtığı olayda üçü de Fransız Ģubesinin yöneticileri
olmak üzere 40 kiĢi tutuklanmıĢtır. 1988 Kasımında Amerikan
birimleri Ġsviçre'nin en önemli üç bankasına yatırılmıĢ bir
milyar doların üzerinde ikinci bir aklama iĢini ortaya
çıkarmıĢtır (199).
Son yıllarda DEA (Amerikan Uyuşturucu Maddelerle Mücadele
Dairesi)nin
uyuĢturucu
paralarının
aklanmasına
karĢı
operasyonlarını arttırmasına ve bazen ortaya çıkarılan muazzam
miktarlara rağmen bir Fopac yetkilisi aklama olaylarının
muhtemelen ancak %5'inin açığa çıkarılabildiğini söylemektedir
(200).
_______________
(199) GUILLEDEOUX, s.112
(200) L'evenement du Jeudi, No: 456, s.35
A. Hukukun UyuĢturucu Maddelere Ġlgisinin Nedeni
1- Genel olarak
Kriminoloji yönünden üzerinde durulması gerekli olan ilk
mesele hukukun uyuĢturucu maddelerle neden ilgilendiğinin
tesbitidir. (201).
Gerçekten alkol, tütün ve benzerleri gibi bağımlılık yapıcı
(tutku yaratıcı) maddelerin kullanılması karĢısında tepki
göstermeyen hatta bu maddelerin imalini kendi tekeli altına alan
devletin, belkide sözü geçen maddelerden daha az zararlı olan bir
kısım uyuĢturucu ve bağımlılık yapıcı maddelerin kullanılmasını
ağır cezai müeyyidelerle karĢılamıĢ bulunması her Ģeyden önce bir
hukuk siyaseti sorunun çözümlenmesi gereğini ortaya koyar (202).
Dönmezer; kanun koyucunun, hukuk düzeninin uyuĢturucu
maddelere ilgisinin nedenini, sözü geçen maddelerin, kullanan
kiĢi ve toplum bakımından yarattığı büyük zarar tehlikesine
bağlamaktadır (203).
_______________
(201) YENĠSEY, s.171
(202) DÖNMEZER, "hukuk ve uyuĢturucu" s.458: LARGUĠER, alkolü suçluluğun en kesin faktörlerinden biri
olarak belirtmekte ve Fransa'dan Ģu örnekleri vermektedir: Alkolik baba tarafından çocuklara kötü muamele
(çocuklara iĢkence yapanların %95'i alkoliktir.) taksirli adam öldürme (üç kazadan biri alkolden ileri gelmektedir),
aileyi terk (dörtte üç), şiddet (kiĢilere karĢı cürümlerin %60'ı), yangınlar, cinsel suçlar (umumi adaba karĢı suçların
%60'ı). Tütünün ise kandaki oksijen bileĢiminin değiĢimi olayının görüĢ keskinliğini azaltmasından dolayı bazı trafik
kazalarındaki rolü hariç kriminojen etkisi yoktur. Ancak kanserojen bir faktördür ve Fransa'da tütüne bağlı yılda
20.000 ölüm olayı meydana gelmektedir. Dünya tütün tüketimi daha iyi kullanılabilecek muazzam miktarlar (geliĢme
yolundaki ülkelere yapılan yardımlardan daha fazla) tutmaktadır. Jean LARGUĠER, Criminoloji et sience
penitentiaıre, 3.b., Dalloz, Paris 1976, s.30-32. ÖZEN'de Alkolün cürüm iĢlemeye sevkedici (kriminojen) etkisinin
uyuĢturucu maddelerden daha fazla olduğu belirtmektedir. Bkz. ÖZEN, UMS, s. 130. GeliĢmiĢ batı ülkelerinde
alkolizm ve alkol suistimalinin en fazla parasal zarara neden olan sağlık sorunu olduğu belirtilmektedir. Bkz.
KAYAALP s.4-28, LABROUSSE, Fransada tüm yasadıĢı uyuĢturuculardan ölenlerin toplamının yılda 1000'i
bulmazken, Alkolün yılda 30-40 bin kiĢinin sigaranın ise yılda yaklaĢık 70.000 kiĢinin ölümüne yol açtığını
belirtmektedir. Bkz. LABROUSSE, s. 37
(203) DÖNMEZER, "Hukuk ve Uyuşturucu", s.435
Bilindiği gibi ceza hukukunun bir hareketi suç sayarak
cezalandırması için ölçü, hareketin ağır derecede zarar vermesi veya
büyük bir zarar tehlikesi taĢımasıdır.
UyuĢturucu maddelerin ve aynı Ģekilde etki yapan sentetik madde
ve ilaçların toplum için tehlikeleri Ģöylece özetlenebilir:
a)
UyuĢturucu
madde
ve
ilaçların
abartılmıĢ
biçimde
kullanılmasından doğan ölüm tehlikesi
b) UyuĢturucu madde kullanımının sebep olduğu hayat sitili;
topluma karĢı ilgisizlik, üretici olmaktan çıkma, hayatta herhangi bir
emel ve özlemin kalmaması gibi
c) OluĢan hayat stili nedeni ile toplum yada sosyal gruplar
dıĢına atılmak
d) Maddelerin kullanılması dolayısıyla iĢlenmek zorunda kalınan
diğer suçlar.
Hemen açıklamak gerekirki, bu tehlikeler, kullanılan maddelerin
niteliğine, tüketim biçimine, kullanan kimsenin kiĢiliğine ve nihayet
maddenin kullanılması hususundaki milli ve bölgesel özelliklere göre
değiĢir (204).
UyuĢturucu maddelerin ve iptilasının asıl önemli yönü meydana
getirdiği sosyal sonuçlardır. Gerçekten uyuĢturucu bağımlısı uyuĢturucu
maddeyi temin için organize suçlu gruplarıyla daimi temas haline
geçmeye mecbur kalır. Maddeyi kullanan toplum tarafından suçlu,
ahlaksız bir kiĢi olarak etiketlenmek suretiyle tecrid edilir.
Dolayısıyla uyuĢturucu madde kullananlar toplum içinde ayrı bir dile
sahip, kendi hayat düzenine uyan kiĢilerden oluĢan tali bir grup halini
alırlar. Konvansiyonel toplumdan dıĢarıya çıkarılmıĢ, o topluma ve onun
bütün yapı unsurlarına düĢman tali gruplar böylece oluĢur. Bu sebeple
belirli
ekonomik
seviyede
bulunan
ve
uyuĢturucu
maddeleri,
karaborsadan, rahatlıkla temin edebilen toksikomanlar toplumsal yönden
büyük bir problem teĢkil etmemektedirler (205).
_______________
(204) DÖNMEZER, "Hukuk ve Uyuşturucu", s.468
(205) DÖNMEZER, "Hukuk ve Uyuşturucu", s.470
2- Toplumun uyuĢturucu maddeye karĢı değer yargısı
Aslında uyuĢturucu maddelerin kanun dıĢı kullanımı bakımından
ceza hukukunun müdahelesi, içinde fiillerin iĢlendiği toplumun bu
eylemlere karĢı gösterdiği tepkilere, tutum ve davranıĢlara bağlıdır
(206).
UyuĢturucu madde ve alıĢkanlığı konusunda toplumun durumu değiĢik
özellikler gösterebilmektedir. Toplumların, genellikle doğal uyuĢturucu
maddelerin kullanımına, önceleri hoĢgörü ile yaklaĢtıkları; XX. yüzyıl
baĢlarına kadar, pek çok ülkede, Amerika'da, Ortadoğuda cezalandırma
yoluna gidilmediği görülebilmektedir. (207).
Buna karĢılık, bir yandan bu maddenin hemen bağımlılık
oluĢturması ve insan sağlığını ağır Ģekilde tehdit etmesi ve diğer
yandanda ağır bir ceza politikası ile karĢılaĢması Türk toplumunda
hoĢgörülü bir değer yargısı meydana getirmemiĢtir. UyuĢturucu madde
özellikle esrar ve afyon, asırlardır kullanılagelmekte olmalarına
rağmen, toplumumuz tarafından kabul edilmemiĢtir. Toplum davranıĢı bu
maddeyi,
kültürel
geleneklerimizin
bir
parçası
olarak
kabul
etmemektedir. Toplum uyuĢturucu maddeyi reddederken bunun tehlikeli
olduğunu ve buna karĢı toplumu korumak gerektiğini kabul etmektedir
(208).
Toplumun
uyuĢturucu
madde
kullanımı
karĢısındaki
tutumu,
engelleyici bir rol oynamaktadır (209). Bir toplumda madde kolay elde
edilebilir ve kullanımıda toplumda yada toplumun belli gruplarında
aĢırı bir hoĢgörü, hatta beğeni ile karĢılanırsa, o maddeyi
kullananların sayısında bir artıĢ olması doğaldır. Ancak maddenin
toplumca
yasaklanması,
kullanımının
hoĢgörülmemeside
kullanımı
engellemede, tek baĢına yeterince önleyici neden olamaz (210).
_______________
(206) DÖNMEZER, "Hukuk ve Uyuşturucu", s.470
(207) AKÇASU, Sempozyum tartıĢmaları ĠÜHFM, y.1982, Atatürk'e Armağan, s.1084
(208) DÖNMEZER, "İlgili yön", s.4
(209) BAYRAKTAR, s.50
(210) Günsel KAKTAGEL, "UyuĢturucu ve tutku yapıcı maddeler kullanımının sosyal-psikolojik
dinamizması", İÜHFM, y.1981-1982, c.XLV-XLVIII, s.1035
Saptanacak bir suç siyasetinde, bu siyasetin uygulanacağı
ülkenin değer yargılarını doğru olarak belirlemek gerekecektir.
Bu değer yargıları, aynı zamanda siyasetin bir parçasını da
oluĢturacaktır.
Toplum,
sahip
olduğu
değerler,
inançlar
doğrultusunda,
bireyleri
kendisi
ile
bütünleĢtirebildiği
taktirde, kiĢilerle toplum uyumlu olabildiği takdirde uyuĢturucu
madde kullanımına eğilim giderek azalacaktır.
Köknel ve Özuğurlu "ilaç bağımlılığı" ile "sosyal değer
yargıları" arasındaki iliĢkiyi araĢtırmıĢlardır. Bu amaçla 160
tıp ve edebiyat fakültesi öğrencisi üzerinde anket araĢtırması
yapılarak, "ilaç (uyuĢturucu) bağımlılığı"na verdikleri "sosyal
değer"
ile,
sosyal
kurumlar,
gelenek
görenek
hakkındaki
düĢünceleri kıyaslanmıĢtır. Aileye, okula, gelenek ve göreneğe
olumlu yaklaĢım gösterenlerin "ilaç bağımlılığı"nı "kötü",
"kişinin yıkımı", "irade zayıflığı" olarak değerlendirdikleri; bu
kuruluĢlara olumsuz yaklaĢım gösterenlerin ise "toplum baskısı",
"normal" vb. değerler verdikleri bulunmuĢtur. Bu sonuçlar,
uyuĢturucu madde kullanımında, temel sosyal yapılardan gelen
değerlerin oynadığı önemli rolü göstermektedir (211).
Bu açıdan, uyuĢturucu madde ile mücadelede, toplumda
oluĢmuĢ değer yargılarının bilinmesi büyük önem taĢımaktadır.
UyuĢturucu maddelere, kullanımına, alıĢkanlığına karĢı hoĢgörüsüz
toplumun, aile kültür, eğitim kurumları ile güçlendirilmesi
gerekmektedir. HoĢgörüsüz değer yargılarının kendiliklerinden
sürüp gitmesi uyuĢturucu madde kullanımına karĢı etkin bir
mücadeleyi zayıflatacaktır (212).
_______________
(211) KÖKNEL, "Sorunları", s.229
(212) BAYRAKTAR, s.51; Nitekim Fransa'da yapılan bir araĢtırmaya göre genç toksikomanların yarıya yakınının
anne-babası ayrı yaĢamaktadır. Dörtte biri ise anne yada babadan birisinin vefat ettiği bir ailedendir. Bkz.
CAHOREAU-TĠSON, s.236, Ġsviçre'de yapılan bir araĢtırma da uyuĢturucu madde kullanan gençlerin %60'ının aile
birliği yıkılmıĢ ailelerden geldiğini ortaya çıkarmıĢ ve bu sonuç diğer araĢtırmalarla da pekiĢtirilmiĢtir. Bkz. YÜCEL,
Kriminoloji, s.114
Genelde uyuĢturucu kullanımına hoĢgörülü davranan Avrupa
ülkelerinde de sosyal müeyyidenin kanun koyucular üzerinde
etkisini hissettirdiği görülmektedir.
Ġtalya'da Padeaue'de "cesur analar" grubu adı altında
örgütlenen kadınlar kendi çocuklarını adli makamlara: hbar etmek
suretiyle,
onları
uyuĢturucudan
kurtarmaya
çalıĢmaktadır.
Fransa'da Nis ve Marsilya'nın bazı mahallelerinde uyuĢturucu
trafiğine karĢı mücadele veren özel milisler ortaya çıkmıĢtır.
UyuĢturucu kullanımı konusunda cezalandırıcı hiçbir geleneğe
sahip
olmayan
Hollanda'da
kontrollü
bir
yasallaĢtırma
politikasının izlenmesi güçleĢmektedir. Sınır kenti Arnhem
sakinlerin tepkisi bu güçlülüğü ortaya koydu. Ülkelerinde
görmedikleri hoĢgörüden yararlanmaya gelen Alman toksikoman
grupların kente doluĢması kovma (kapı dıĢarı etme) tepkisine
yolaçtı. Bu Ģehirde uyuĢturuculara karĢı yabancı düĢmanı bir
duygu doğmaya baĢladı. UyuĢturucu maddeler üzerine uzman olan
Cristian Nils Robert:"Bu bir grubun bir maddeyle bir tutulması ve
bu maddenin kapı dıĢarı edilmesi yoluyla bir grubunda kovulması
olayıdır" demektedir (213).
Sivil toplumdan doğan aynı statüko isteminin bir uyuĢturucu
talebinede yolaçtığı gözlenmektedir. Fransa'da 1989 yılında
yayınlanan
bir
raporda
bazı
yasal
ilaçların
uyuĢturucu
bağımlıları arasında kullanılması üzerinde ısrarla durulmaktadır.
Fransa'da trankilizanların aĢırı tüketimi sözkonusudur. BeĢ
uzmandan oluĢan bir grup araĢtırmacı bu olayı ortaya koymuĢtur.
Bu araĢtırmacılar, doktorların, hastaların baskısı altında
trankilizanları sıkça reçetelere yazdıklarını ve mesela "le
temesta"nın
aspirinden
daha
fazla
tüketildiğine
dikkat
çekmektedirler(214).
_______________
(213) BISIOU, s.295
(214) BISIOU, s.296
B. Ceza Hukukunun Müdahelesine ĠliĢkin Teorik
TartıĢmalar
Devletlerin çeĢitli yönlerden, uyuĢturucu maddeler konusunda
yaptığı müdahalenin yararlı olmaktan öte zararlı sonuçlara
yolaçtığı ve bundan vazgeçilmesi gerektiğini ileri sürenler
vardır.
Avrupa ve Amerika'da uyuĢturucu maddeler alanında yasaklama
karĢıtı "anti-prohıbıtıonnıste" akımın (hareketin) yeniden ortaya
çıktığı görülmektedir (215).
UyuĢturucu maddelerin suç olmaktan çıkarılmasını savunanlar
arasında bulunan Ottawa Üniversitesi Profesörlerinden Beauchesne
bazı araĢtırmalara da yer vererek Ģu görüĢleri savunmaktadır:
"UyuĢturucu maddeler hakkındaki kanunlar ve uygulamaları
üzerine eğilen değiĢik ülkelerin araĢtırma komisyonları ve çok
sayıda
araĢtırmacı
aynı
sonuca
varmaktadır;
zamanımızda
uyuĢturucu maddeler hakkındaki kanunlar, bizzat uyuĢturucu
maddelerden daha fazla suça yol açmaktadır. (Bertrand, 1986).
Hulsman (216) ve Ransbeek (1983) uyuĢturucu
________________
(215) Bu konudaki geliĢmelere kısaca temas edersek;
1. Avrupa'da, birkaç yıl önce, özellikle bazı Ġngiliz, Ġsviçreli ve Hollandalıların etrafında toplandıkları,
"uyuşturucular hakkında ceza politikalarının normalleştirilmesi için Avrupa hareketi" oluĢmuĢtur. Bu hareket BM'in
ajans ve organlarınca hazırlanan uluslararası politikaları etkilemeye çaba göstermektedir.
2. Gene Avrupa'da, Ġtalyan Radikal Partisinin himayesinde "Yasaklama karşıtı radikal işbirliği" (La
coordination radical antiprohibitionniste, CO.R.A) hareketi doğmuĢtur. Bu hareket, Ekim 1988'de Bürüksel'de çoğu
Avrupa'dan olmak üzere ABD, Kanada ve Avustralya'dan kırk kadar araĢtırmacı, politik kiĢilik ve eylem adamının
biraraya geldiği yasaklama karĢıtlığı üzerine uluslararası bir konferans düzenlenmiĢtir.
3. ABD'de ilk konferansını 1987'de Londra'da ve ikincisinide Ekim 1988'de Washington'da düzenleyen
uyuşturucu maddeler politikası vakfı ortaya çıkmıĢtır.Bkz. Marie Andree BERTRAND, "Resurgence du mouvement
antı Prohıbıtıonnıste", Criminolojie, c.XXII, y.1989, no:1, s.121, 122.
(216) Louk Hulsman Rotterdam Üniversitesinde profesördür ve dekriminalizasyon (suç olmaktan çıkarma)
taraftarıdır. Hollanda'daki fiili dekriminalizasyonu arfuman olarak ileri sürmekte ve uyuĢturucu madde piyasasının
idari tedbirlerle kontrol edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bkz. TOGORA, s. 672
maddelerden ileri gelebilen iki tip problemi ayırt etmektedirler:
Tamamen uyuĢturucu kullanımına, insanların bu maddelerle kurduğu
ve bazen sonuçları kiĢilerin çevreleri üzerinde olumsuz etkilere
yol açan kiĢisel dinamiklere bağlı primer problemler ve
uyuĢturucu maddelerin yasal politikasına özellikle uyuĢturucu
maddelerin yasaklanmasına bağlı sekonder problemler. Primer
problemleri bir kenara bırakıp tayini nisbeten kolay olan
sekonder problemleri ele alırsak, karĢılaĢacağımız ilk gerçek,
bazı uyuĢturucu maddelerin yasaklanması Kanada'da bu maddeleri
kullananların sayılarının azalmasını sağlamamıĢtır. Özellikle
gençler arasında merak saiki uyuĢturucu maddeleri denemeye yol
açan bir faktör olduğundan, bu maddelerin illegal niteliği
çoklarını denemeye tahrik eden, kimilerini de uyuĢturucu
kullanmaya özendiren bir etken olmaktadır. Bu durum eroin içinde
geçerlidir. (de Jong, 1983)
YasadıĢı uyuĢturucu madde kullanımı, kullananları yasal
müeyyide tehdidi nedeniyle marjinalleĢtirmektedir. Bir yanda
yasadıĢı uyuĢturucu maddeleri kullananlar öte yanda bunları
kullanmayanlar (Laptande, 1974). Bu marjinalleĢme uyuĢturucu
maddelerin tüketimine bağlı problemlerin ortaya çıktığı hallerde
müdahaleyi zorlaĢtırmaktadır. Zira eğitim kurumları ve kullanana
yardım ve destek sağlayacak anne baba ve arkadaĢlar bile duvarın
öbür yanındadır. Bu marjinalizasyon gerektiği anda psiko-sosyal
yardım imkanlarını azaltan bir güvensizlik oluĢturmaktadır.
Alkolün yasaklanması sırasında olduğu gibi yasaklanan
maddelerin yasadıĢı bir pazarı geliĢmiĢtir. Karaborsada fiyatlar
ve kalite kontrol edilememektedir. Bazı risklere, talebe,
aracılara, uyuĢturucu trafiğindeki oyunun kurallarına bağlı
olarak polisler ve gardiyanlar arasında bile rüĢvet ve Ģiddet
görülebilmektedir. Bu Ģiddet ve rüĢvet sebebiyle kısır bir döngü
ortaya çıkmaktadır. Bazıları kaçakçılar için riskleri artıran,
fiyatları yükselten, kar imkanlarını ve
Ģiddet ve rüĢveti artıran
kanunların güçlendirilmesi yolunu salık veriyor. Ancak bu döngü bazı
kaçakçıların tutuklanması ile kırılamaz. (Glurie 1983, Mc. Nicoll,
1984, Rico 1986). Kaçakçıların tutuklamalar ve müeyyidelerden çok az
etkilendiklerini gözlemlemek için Kanada sert uyuĢturucular bürosunun
istatistiklerine bir göz atmak yeterlidir. Tutuklananların %85'i
gençlerden
oluĢmaktadır.
Yine
tutuklananların
%80'i
uyuĢturucu
bulundurmaktan dolayıdır. Esrardan dolayı tutuklananların oranı
%93'tür. Binlerce gencin suçlu yapılması (Kanada'da yılda 26.000'den
fazla) sadece avukatlar, polis ve ceza sistemi vs.ce faydasızca heder
edilen zaman ve astronomik maliyete yolaçmakla kalmıyor, suçlu gençleri
stigmatize de ediyor (217).
Yale
Üniversitesinden
Prof.
Karel
Reiss,
ABD'de
ceza
tadbirlerinin artmasının sadece uyuĢturucu maddelerin fiyatlarının
artmasına yaradığını, bununda bağımlı olan ve çok az çaresi olan
tüketicileri
maddeyi
sağlamak
amacıyla
trafiğe
sürüklediğini
belirtiyor. Aynı yazar ABD'de eroin fiyatlarında %10luk bir artıĢın
suçluluk oranında %1'lik bir yükselmeye yolaçtığının kanıtlandığını
söylemektedir(218).
"Ölüm ve Ģiddet olayları, suçluluk, rüĢvet, cezalandırma,
faydasız maliyetler, ceza adaleti sistemince heder edilen zaman... ĠĢte
günümüzde uyuĢturucu maddeler hakkındaki politikaya bağlı sekonder
problemler. Bu politikanın birçok sosyal problem yarattığı da
ortadadır. Farklı araĢtırma komisyonları da bunu kabul etmiĢtir. Ancak
yine de bütün uyuĢturucu maddeleri yasallaĢtırma isteği pek az kimse
tarafından yüksek sesle seslendirilmiĢtir. En fazla taraftar bulan
istek yumuĢak uyuĢturucu maddelerin suç sayılmamasıdır" (219).
Ġleri sürülen tüm bu düĢünceler hem batı ülkelerinde hem de
ülkemizde
gerek
kamuoyunun
gerekse
kanun
koyucunun
sempatisini kazanmıĢ değildir. Strasburg'ta da 25 -28 Kasım
(
217) BEAUCHESNE, s.68-69
(218) TOGORA, s.672
(219) BEAUCHESNE, s.70, Türk Doktrininde de yasaklayıcı politikaların eleĢtirisi için bkz. AKÇASU, s.112
1974 tarihleri arasında düzenlenen ve ülkemizi Ord. Prof.
Dr.
Sulhi Dönmezer'in temsil ettiği kriminolojik araĢtırmalar
enstitüleri
müdürlerinin
"uyuşturucu
maddelerin
suçluluk
bakımından önemi" konulu ikinci konferansında Kreuzer aĢağıdaki
gerekçelerle uyuĢturucu madde kullanımının serbestleĢtirilmesine
karĢı çıkmıĢtır.
1. UyuĢturucu kullanmak bulaĢıcıdır. Genç kullananlar
genellikle arkadaĢlarını davet ederek onlara uyuĢturucu madde
satmaktadırlar. Bu Ģekilde toksikomani yayılmaktadır.
2. Kolayca elde edilebilen uyuĢturucu maddeler, aynı zamanda
daha sık olarak tüketilmektedir.
3. Federal Almanya'da 1971 yılında 5.000 öğrenci arasında
yapılan bir ankete göre öğrencilerin %46'sı esrarın yasaklanması
lehinde görüĢ belirtirken 1973'te bu yasak lehinde olanların
oranı %66 olmuĢtur. Böylece esrar dalgasının düĢüĢe geçtiğini
görmekteyiz.
Bu
olumlu
değiĢimi
tersine
döndürebilecek
serbestleĢtirme tedbirlerini almak için Ģu an uygun olmayacaktır.
Kreuzer devamla; "Hollanda gibi bazı ülkeler esrarı fiilen
serbest
hale
getirmiĢtir.
Sonuç
ise
baĢka
ülkelerden
toksikomanlar
bu
uyuĢturucuyu
sağlamak
için
Amsterdam'a
gitmektedir," demektedir (220).
Dönmezer'de Ģu gerekçelerle serbestleĢtirmenin aleyhinde
olduğunu belirtmektedir: "UyuĢturucu maddelerden esrar gibi
yumuĢak olanların kullanılmasının suç olmaktan çıkarılması
gerektiğini, bunun toplumsal yönden yararlı olacağını öngörenler,
genellikle uyuĢturucu maddelerin kullanımı ile suç arasında bir
iliĢki bulunmadığını isbata çalıĢmıĢlardır. Ancak uyuĢturucu
madde kullanmanın, bu husustaki en zararlı kriminolojik etkisi
bizatihi uyuĢturucu madde kullanmaya teĢvik edici epidemiyolojik
tesiridir" (221).
Esrarın esasen bireysel ve sosyal problemleri olan gençler
arasında yaygın hale geldiğini söylemekte belki müm-
(220) Conseille de l'Europe, s.69, 70
(221) DÖNMEZER, "Sosyo politik", s.1035
kündür. Gerçekten esrar genç kiĢinin kiĢiliğinin derininde
bulunan problemlerini bertaraf etmek üzere baĢvurduğu bir tür
araç olarak kullanılabilmektedir. Yani esrar çok kere zevk için
değil ve fakat esasen etkisi altında bulunulan ızdırapların
yokedilmesi için kullanılmaktadır. Fakat durumun her zaman böyle
olmadığı ve sırf zevk almak veya tecessüs sebebiyle binlerce
gencinde esrara alıĢtığını söylemek aynı suretle mümkündür.
Kriminolojide kabul edilmiĢ bir gerçektir ki, zevk almak için
giriĢilen suç faaliyetlerini önlemek yönünden ceza caydırıcı ve
korkutucu etki yapar. Bu nedenle biz esrarın suç halinden
çıkarılması,
dekriminalize
edilmesi
yönündeki
fikirlere
katılmıyoruz. Bu fikirlerin toplum içinde yaygınlaĢtırılmasının
bir çok çocuk ve gencin Amerika'da ve bazı batı ülkelerinde
örnekleri görüldüğü üzere uyuĢturucu maddelere tutulmalarını
tahrik edici etki yapacağına inanıyoruz (222).
Kanaatimizce uyuĢturucu maddelerin serbestleĢtirilmesi ve
piyasanın sadece idari tedbirlerle kontrolü yönündeki fikirlere
katılmak
mümkün
değildir.
Devletin
fertlerin
sağlık
ve
hayatlarını ve toplumu tehdit eden zararlı maddelere karĢı
kayıtsız kalması düĢünülemez. Sadece idari tedbirlerle, en etkili
sosyal kontrol araçlarından biri olan ceza hukukuna baĢvurmadan
uyuĢturucu zehirlere karĢı fertlerin ve toplumun himayesi etkin
biçimde sağlanamaz. Sigara ve alkole bugün için hoĢgörüyle
yaklaĢılması diğer uyuĢturucuların serbestleĢtirilmesi için haklı
ve ciddi bir gerekçe teĢkil edemez. Yürürlükteki yasaklayıcı
politikaların yolaçtığı olumsuz sonuçları ve ortaya çıkardığı
sorunları yadsımamakla birlikte, ceza kanunlarının bizzat
uyuĢturucu maddelerden daha fazla zarara yada suça yolaçtığı
görüĢünü abartılı bulmaktayız. Cezai normların ortaya çıkardığı
sorunların pan-zehiri olarak serbestleĢtirmeyi görmek, uyuĢturucu
zehirlerin
(222) DÖNMEZER, "Notlar", s.47
zararlarını gözardı etmek olur. SerbestleĢtirme uyuĢturucu maddelerin
daha kolay elde edilmesine dolayısıyla daha çok kullanılmasına
yolaçacaktır. Bundan doğacak zarar tehlikesi de basit ve geçiĢtirilecek
gibi değildir.
Kullanmaya ve özelliklede esrar gibi yumuĢak uyuĢturucuların
kullanılmasına gelince, cezai norm caydırıcı ve önleyici etkisi
nedeniyle
uyuĢturucu
kullanımını
kısıtlayacağından
muhafaza
edilmelidir. Ancak kullanan için hürriyeti bağlayıcı ceza yarardan çok
zarar getirebileceğinden toplumun elinde bulunduracağı tedbirler
(sosya-ekonomik, ihtiyari ve zorunlu tedavi vs.) çeĢitlendirilmelidir.
Ceza yargılamasıda kullananın tedavisi ve topluma kazandırılması
amacına yönelik olarak yapılandırılmalıdır.
Dostları ilə paylaş: |