Eylül 2016 İstanbul/Türkiye



Yüklə 6,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə45/59
tarix18.01.2017
ölçüsü6,61 Mb.
#5811
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   59

Sonuç

Ahmed  Yesevî’nin  “Hikâyet-i  Mi‘râc”  adlı  manzumesi  mi‘râciyyelerin  ilk 

örneklerinden olması, eski Türk şiirinin ve dinî-tasavvufî halk şiirinin izleri-

ni  taşıması  bakımından  önemlidir.  Şiirde,  mi‘râciyyelerde  sık  rastlanan  bazı 

motifler  ve  telmihler  bulunmaktadır.  Eserde,  Hz.  Peygamber’in  Cebrail’in 

getirdiği Burak’a binip göğe yükselmesi, Aksâ’ya ulaşıp orada diğer ruhlarla 

görüşmesi, sonra Cebrail’in Hz. Peygamber’i tekrar alıp Sidretü’l-müntehâ’ya 

ulaştırması, daha ileriye gidemeyip Hz. Peygamber’in Mikail ile yola devam 

etmesi, Israfil’in Hz. Peygamber’i alıp cennete uçması ve Allah’la konuşması 

anlatılmıştır.  Anlatılanlar  mi‘râciyye  geleneği  açısından  değerlendirildiğinde 

birçok örnekte sözü edilenlerden çok farklı olmamakla birlikte; şiirin en uzun 

bölümü olan Hz. Peygamber’in Allah’la konuştuğu ve ümmeti için ömür ve 

bağışlanma dilediği bölüm ilgi çekicidir. Diğer örneklerde Allah’la konuşma 

ve bu konuşmanın daha farklı bir içerikte olduğu görülür.  Metinde geleneksel 

anlatımların dışında olan bölüm bu bölümdür. 

Metinde, hacimli örneklerde bulunan çok ayrıntılı ve geniş tasvirler yoktur. 

Motiflerin büyük bölümü geleneksel mi‘râciyye örneklerinde rastlanan türden-

dir. Yesevî’nin mi‘râciyyesinde dinî ve tasavvufî unsurlarla nasihat içerikli bazı 

hitaplara yer verilmiş, Hz. Peygamber mi‘râc mucizesi nedeniyle övülmüş, di-

ğer peygamberlerden üstünlüğüne vurgu yapılmıştır. Mi‘râc olayını anlatan te-

rimler dışında metinde sade bir dil kullanılmıştır. Birkaç yerde Arapça ayetten 

alıntı yapılmıştır. Eserin en dikkat çeken yönü, “tekellüm” olarak ifade edilen 

Allah’la Hz. Muhammed’in mi‘râctaki konuşmalarının geniş yer tutmasıdır.

Sonuç olarak, edebiyatımızın değişik dönemlerinde farklı coğrafyalarda ya-

zılmış, şairleri, yazarları ayrı mi‘râciyyelere yönelik inceleme ve değerlendir-

meler, türün özelliklerinin daha iyi bir şekilde ortaya çıkarılması bakımından 

gerekli ve yararlıdır. Ayrıca, bu tür çalışmalar, metin örneklerinden yola çıkı-

larak mi‘râciyyelerin döneme bağlı yönlerini, edebî değerlerini, biçim ve tür 

özelliklerini daha ayrıntılı ve doğru ortaya koyabilmek açısından da önemlidir.   


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 517


Kaynakça

Aça, Mehmet, Gökalp, Halûk, Kocakaplan, Isa, Başlangıçtan Günümüze Türk Edebiya-



tında Tür ve Şekil Bilgisi, Kriter Yay., Istanbul,  2009, s. 355-359. 

Ahmed-i Yesevî, Dîvân-ı Hikmet Seçmeler, Haz. Kemal EraslanKültür Bakanlığı 1000 

Temel Eser/98, Ankara, 1991.

Akar, Metin, Türk Edebiyatında Manzum Mi’râc-nâmeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı 

Yayınları, Ankara, 1987.

Eraslan, Kemal, “Ahmed Yesevî”, DİA, C.II, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Istan-

bul, 1989,  s.159-161.

Gülüm, Emrah “Türk Edebiyatı’nda Mi’râcnâmeler Üzerine Hazırlanmış Çalışma-

lar Hakkında Bibliyografya Denemesi” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, The Jour-



nal of International Social Research, C. 7, S. 35, Sinop, 2014,  s. 105-112.

Güzel, Abdurrahman, “Tekke Şiiri”, Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı III, Halk Şiiri, 



Miraciye, S. 445-450, Ankara, 1989, s. 297-302.

Köprülü, Fuat, Türk Edebiyatında Ilk Mutasavvıflar, 7. bs., Diyanet Işleri Başkanlı-

ğı, Ilmi Eserler, S.11, Ankara, 1991, s.27-180. 

Kurnaz,  Cemal- Mustafa Tatçı, Yesevilik Bilgisi, MEB. Basımevi, Ankara, 2000.

Mermer, Ahmet, Alıcı, Lütfi, Eflatun, Muvaffak, Bayram, Yavuz, Koç Keskin, Nes-

lihan, Üniversiteler için Eski Türk Edebiyatına Giriş, Akçağ Yay., 2. bs., Ankara, 2007, s. 

284-290.

Tekin, Başak Burcu, “Islam Sanatı Resimli El Yazmalarında Hz. Muhammed’in As-

lan Tasvirli Mirâç Sahneleri”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Kayseri, 

2001a, s. 336-351.

Tekin, Başak Burcu, “Istanbul Süleymaniye Kütüphanesi Resimli El Yazmalarında-

ki Miraç Tasvirlerine Bakış”, Prof. Dr. Zafer Bayburtluoğlu’na Armağan, Editörler: Musta-

fa Denktaş- Yıldıray Özbek, Kayseri, 2001b, s. 537-550.

Tekin, Başak Burcu, “Safevî Dönemi 16. Yüzyıl Aslan Tasvirli Mi‘râc Minyatürleri: 

Şah  Ismail  Hatâî’nin  Yaklaşımı  Açısından  Bir  Değerlendirme”,  Türk  Kültürü  ve  Hacı 

Bektaş Velî Araştırma Dergisi, S.64, 2012, Ankara, s. 97-114.

Uzun, Mustafa “Mi’râciyye”, DİA, C. XXX, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Istan-

bul, 2005, s.135-140.

Yavuz, Salih Sabri, “Mi’râc”, DİA, C. XXX, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,  Istan-

bul, 2005,  s.132-135.


Ahmed Yesevî’nin  

Türk ve Dünya Tarihinin Şekillenmesindeki Rolü



Hasan MOĞOL

Giriş

Türk milleti, ağırlıklı olarak Orta Asya adı ile anılan Uluğ Türkistan’dan 

batıya doğru akarak Türk ve dünya tarihini değiştirmiştir.

Milâttan önceki asırlarda olduğu gibi, milâttan sonraki zamanlarda da batı 

coğrafyasına büyük kitleler halinde Türk akınları devam etmiştir. Bu hareket, 

normal bir yürüyüş olmamış, her adımda devletleşerek üzerinde yürüdüğü 

toprakları vatanlaştırarak devam etmiştir.

Islam öncesi dönem ile Islami devirler arasında temelde benzerlik olması-

na rağmen, hedef ve ideallerde farklılaşma meydana gelmiştir.

Türkler, din olarak Islam’ı seçtikten sonra cihad ve cihan hâkimiyeti fik-

riyatı,  Islami  bir  ideal  hâline  gelerek  Türk  milletinin  ateşleyici  bir  unsuru 

olmuştur.

Türklerin, Islamiyet ile tanışmasıyla birlikte Sahâbe ve Tâbiînden birçok 

kimsenin  Türk  coğrafyasında  Islam’ı  tanıtmak,  öğretmek  üzere  yayıldıkları 

bir vakıadır. Ileriki zamanlarda da yaygın olarak dervişlerin de Türk coğrafya-

sında Islam’ı öğretmek için yoğun faaliyetleri dikkat çekmektedir. 

Türkler arasında yayılan, öğretilen ve kabul gören, bazılarınca tam ifade 

edilemese  de  “Türk  Islamı”  diye  tarif  edilebilecek  Islami  anlayış  ve  Islami 

hayat tarzı, tasavvufi ağırlıklı ve takvaya dayalı bir Islam anlayışı olmuştur. 

Türklerin  Islam  anlayışı;  Islam’ı  sulandırarak,  Islam  dışı  akideleri  ve  eski 

inançları Islam’a yedirerek korumak değil, Islam’ı hakiki manasıyla eğip bük-

meden, Allah ve Peygamberinin bildirdiği şekilde yaşamak şeklindedir.

*  Prof. Dr., Ipek Yolu Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, Emekli Öğretim Üyesi.


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 519


Sufiliğin İlk Ortaya Çıkışı

Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Muhammed (S.A.V.)’e bağlanan sufilik, ehl-i sün-

net akidesini esas alıyor, şeriat ile tarikatı telif ediyor ve zühd ile tarikat adabı 

iç içe yaşanıyordu. Bu anlayış ve Islam’ı yaşayış tarzı, sufilerin manevi nüfuz-

larının yayılmasına da sebep oluyordu.

Sufi kelimesi, I. (M. VII) asırda bir unvan olarak kullanılmaya başlanmış-

tır. II. (M. VIII) asırda Ebû Hâşim es-Sufi (vefatı: 150/767)’nin Şam’da ilk 

zaviyeyi kurması ile müesseseleşen bu tasavvuf cereyanı, bu asırda yaygınlaş-

maya başlamıştır. Ebû Hâşim el-Kûfî (ö. 150/767 [?]), Kilâb b. Cerî, Küleyb, 

Hâşim el-Evkas, Sâlih b. Abdülcelîl, Câbir b. Hayyân ve Ibrâhim b. Edhem’in 

müridi Ibrâhim b. Beşşâr bu unvanla anıldığı bilinen ilk şahsiyetlerdir

1



Sufi hareket, bütün Islam ülkelerine yayılmış ve  Islam’ın hızla  yayılma-

sında en önemli faktörlerden birisi olmuştur. Mutasavvıflar, ileri kol faaliyeti 

sayılabilecek bir hareketle Islam’ın tanıtılması ve yayılmasında misyonerlik 

faaliyeti görevini üstlenmiştir. 

Sufilerin manevi nüfuzları, onlar hakkında çeşitli menkıbelerin de yayıl-

ması neticesinde daha etkili hâle gelmelerine sebep teşkil etmiştir. 



Türklerde Sufilik ve Ahmed Yesevî

Tebliğ ve irşada önem veren mutasavvıflar, Türk dünyasının Islamlaşma-

sında büyük öneme sahiptirler.

Türkler, Islam’ı ilk kabul ettikleri IX. ve X. asırlarda sufi dervişlerle mu-

hatap  olmuşlardır.  Islam’ın  Türkler  arasında  yayılmasıyla  birlikte  dervişler 

de Buhâra, Merv, Herat, Nişabur, Fergana ve diğer birçok şehirlerde tebliğ ve 

irşat faaliyetlerinde tesirli faaliyetler yürütmüşlerdir. 

Türkler arasında tasavvufi hareket ve hayat tarzı kısmen var ise de, tam 

anlamıyla Ahmed Yesevî ile birlikte başlamıştır. 

Ahmed Yesî’nin, ilk hocasının Sahabî’den Selmân-ı Fârisî olduğu söylenen 

Arslan  Baba,  ikincisi  ise  M.  1110  (H.  504)  civarlarında  Yûsuf-i  Hemedânî 

olmuştur. 

Hemedânî’nin  vefatından  sonra  birinci  halifesi  Şeyh  Abdullah-i  Berkî, 

onun vefatıyla ikinci halife Şeyh Hasan-i Endakî tarikatın başına geçmiştir. 

Endakî’nin vefatıyla da 1160 (H. 555)’da Ahmed Yesevî üçüncü halife olarak 

posta oturmuştur. Aynı zamanda şeyhi Yûsuf-i Hemedânî’nin Yûsuf-i irşâd 

postuna da oturarak iki tarikatı bir arada yönetmiştir. Bir müddet sonra Yû-

1

  Reşat Öngören, Sûfî, TDV Islâm Ansiklopedisi, c. 37, s. 471.



520  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

suf-i  Hemedânî’den  aldığı  bir  manevi  işaretle,  postu  dördüncü  halife  Şeyh 

Abdulhalık-ı Gücdevâni’ye bırakarak Yesi’ye dönmüştür. 

XI.  (H.  V)  asrın  ikinci  yarısında  dünyaya  geldiği  tahmin  edilen  Ahmed 

Yesevî, 1166 (H.562) tarihinde vefatına kadar Yesi’de irşat görevine devam 

etmiştir.

Başta  Ahmed  Yesevî  olmak  üzere  Türk  sufilerinin  Ehl-i  Sünnet  ve  Ha-

nefilik akidesine kuvvetle bağlı olmaları Islam’ın yayılmasına olduğu kadar, 

zararlı cereyanların Türkler arasında yerleşmesine engel olması bakımından 

da büyük bir önem arz etmektedir

2

.Hanefi mezhebi akidelerine son derece 



bağlı olan, hikmetlerinde ve irşatlarında bu durumu açıkça gösteren Ahmed 

Yesevî’nin irşada başladığı dönem, Türkistan ve Yedi-su havalisinde Islamlaş-

ma ve tasavvuf cereyanının hızla yayıldığı bir zamandır.

Bu dönemde; Itil (Volga) Bulgar Hanlığı, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuk-

lular  ve  Harzemşahlar  Türk-Islam  devletleri  olarak  varlıklarını  sürdürmek-

teydi. Bu sıralarda Mâverâünnehr’i idaresi altında birleştiren Büyük Selçuklu 

Sultanı Sencer vefat etmiş (H. 552/M. 1157), Harzemşahlar kuvvetli bir Is-

lam devleti hâline gelmeye başlamışlardı

3

.

Bu  uygun  zeminde  Ahmed  Yesevî,  Taşkend  ve  Sirderya  havalisi  ile  Sey-



hun’un ötesindeki bozkırlarda yaşayan göçebe Türkler arasında kuvvetli bir 

nüfuza sahip olmuştu. Arapça, Farsça bilen Ahmed Yesevî, Kur’ân ve sünnete 

uygun  yaşıyor,  taviz  vermiyor,  etrafında  toplanan  yerleşik  ve  göçebe  halka 

Islam esaslarını, şeriat hükümlerini, tarikat adap ve erkânını sade ve halkın 

anlayabileceği bir dille, kendi diliyle Türkçe anlatıyor, gönüllere yerleşiyor ve 

bütün Türk ülkelerinde şöhretiyle birlikte sistemleştirdiği Yesevîlik de yayı-

lıyordu

4



Ahmed Yesevî’nin Tesir Sahası

Yesevîlik, ilk olarak Seyhun havalisinde, sonra bütün Türkistan’da sürat-

le  yayıldı.  Daha  sonra  da  Seyhun’un  ötesindeki  bozkırlara  kadar  genişledi. 

Moğol istilâsından sonra Horasan, Iran ve Azerbaycan Türkleri arasında rağ-

bet gördü. M. XIII. asırda da Yesevî dervişleri vasıtasıyla Anadolu’ya geçti. 

2

  Ahmed-i Yesevî Dîvân-ı Hikmet Seçmeler, Haz. Kemal Eraslan, Kültür Banlığı yay., Ankara, 



1993, s.3-4.

3

  Nesimi Yazıcı, Hoca Ahmed Yesevî Döneminde Türk-Islâm Kültürünün Oluşumu ve Gelişimi, 



Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, Erciyes Üniver-

sitesi Yay., Kayseri, 1993, s. 382.

4

  A.g.e, Haz. Kemal Eraslan, s.11-12.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 521


Anadolu’da en önemli Yesevî dervişleri Hacı Bektaş-ı Velî ve Sarı Saltuk idi. 

Hacı Bektaş-ı Velî, Ahmed Yesevî’nin halifelerindendir. Bir rivayete göre de 

Hacı  Bektaş-ı  Velî,  Ahmed  Yesevî’nin  halifelerinden  Şeyh  Lokman-ı  Peren-

de’nin müridi idi. Anadolu Evliyalarından Geyikli Baba, Abdal Musa ve Horoz 

Dede de Ahmed Yesevî’nin halifelerinden sayılmaktadır.

Yine Anadolu’ya gelip, Keçikıran’a yerleşerek buradan hareketle irşat faa-

liyetini yürüten Emîr-i Çin lâkablı (esas lâkabının Emirci olduğu ifade edilen) 

Osman da Ahmed Yesevî halifelerinden olup, Bozok Sancağı civarında Osman 

Baba Tekkesi adıyla meşhur bir zaviye kurmuştur

5



Alplerin, gönül eri Alperen ve Horasan erenleri gazi dervişlerin, kılıç eri 

gazilerin, iş eri ahîlerin, ağaç erlerinin, abdalların, bacıların, çiftçilerin, sürü 

sahiplerinin,  Uluğ  Türkistan’daki  Türk  illerinden  koparak  Anadolu’ya  akın 

akın  gelmeye  başlamaları,  1071  Malazgirt  zaferinden  de  öncedir.  Horasan 

ereni  Hasanü’l-Harakânî  hazretlerinin,  Buhara’dan  Anadolu  fethi  için  yola 

çıkarak Anadolu’ya gelmesi çeyrek asır daha öncedir. 1071 zaferinden 24 yıl 

önce  Hasanü’l-Harakânî  hazretleri,  Kars  Kalesi  önlerinde  çarpışırken  şehit 

düşmüştür

6

.

Ahmed  Yesevî,  Türkistan  coğrafyasından  hareketle  sözlerinin  ve  fikirle-



rinin ulaştığı bütün diyarlardaki inananlara; “yol azığınızı düzün, güçlüklere 

karşı hazırlıklı olun, yarı yolda kalmayın” tavsiyeleri ile gazalara katılmanın, 

fetihlerde  yer  almanın,  yüğrük  atlarla  harp  meydanlarında  savaşmanın,  Is-

lam’ı yaymak için Hak yolunda ölmenin önemini anlatır.

Gazilerin, gurbete çıkanların konaklayabilmeleri için “rıbat” adı verilen te-

sisler kurulur. On ikinci asırda, Türkistan’daki rıbat sayısı 1800’e ulaşmıştır. 

Ahmed Yesevî külliyesi de rıbat tarzındadır.

Anadolu’nun  Fethi,  Türkleşmesi  ve  İslamlaşmasında  Ahmed  Ye-

sevî’nin Tesiri

Anadolu’ya doğru gerçekleşen, büyük hedefe sessiz büyük yürüyüş, rıbat-

ların da katkısıyla büyük ve sistemli bir düzen içerisinde gerçekleştirilmiştir.

5

  Ali Aktan, Künhü’l-Ahbâr’a Göre Hoca Ahmed Yesevî ve Anadolu’daki Halifeleri, Milletlera-



rası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Yay., 

Kayseri, 1993, s.15-20.

6

  Müjgân Cumhur, Ahmed Yesevî’nin Ahi ve Gazileriyle Anadolu’nun Türkleşmesindeki Yeri, 



Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, Erciyes Üniver-

sitesi Yay., Kayseri, 1993, s. 63.



522  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Ahmed Yesevî’nin Anadolu’ya yönlendirdiği nitelikli kitleler; önce Anado-

lu, sonra Balkanlar, adalar diğer fethedilen bütün coğrafyalarda harap olmuş, 

yok olmuş şehirleri yeniden imar ederek şenlendirme yanında, stratejik öneme 

haiz yerlerde yeni şehirler, köyler, kasabalar kurmuşlardır. Iskânlarla Anadolu 

Türk-Islam diyarına dönüştürülürken, aynı metotla Balkanları, adaları ve diğer 

fethedilen bütün toprakları da Türk-Islam coğrafyası hâline getirmişlerdir

7

.

Yollarda  inşa  ettikleri  zaviye  ve  tekkelerle  yolcuları,  garipleri,  akıncıları 



ağırlarken yol güvenliğinin temini yanında, meslekleriyle ekonominin ve ül-

kenin gelişmesini de sağlamışlardır.

Bursa’nın fethinde ve imarında; Belh, Buhara ve Horasan taraflarından ge-

len sayısız erenler, burayı yurt tutarak önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. 

Bursa’nın  fethinde  hususi  yeri  olan  Şeyh  Geyikli  Baba  Sultan,  Şeyh  Abdal 

Musa, Şeyh Abdal Murad, Ahmed Yesevî’nin halifeleridir

8



Istanbul  surları  dibinde  yatan  Horos  Dede,  Tokat’ta  Gıjgıj  Baba,  Bozdağ 



yakınındaki Baba Sultan, Merzifon’da Pîrî Dede, Zile’de Şeyh Nusret, Seyid 

Gazi’de Seyyit Battal Külliyesi’nde Gizlice Baba, Bozok’da Emir-i Çin Osman, 

Edirne yolu üzerinde Osman Baba, Rumeli’de Kıdemli Baba ve Akyazılı Sultan, 

Hacı Bektaş-ı Veli, Rumeliye ilk fetih sancağını açan Sarı Saltuk Gazi, Kırıkkale 

Keskin’de Haydar Dede, Fırat nehri kenarında Hasan Dede

9

, Antalya Elmalı’da 



Abdal Musa, Antalya Korkuteli’de Kurt Baba, Yaren Dede ve daha niceleri Ah-

med Yesevî’nin halifeleri ve vazife verdiği alperen gazi dervişleri, Türk ve dün-

ya tarihini değiştirmek, yeniden yazmak ve yeni bir dünya kurmak için batıya 

doğru, Anadolu’ya doğru Ahmed Yesevî tarafından yürütülmüşlerdir.

Kayıtlarda  yer  alan  Ahmed  Yesevî  halifeleri  ve  vazife  verilenler  dışında, 

tahmin edilemeyecek kadar sayılara ulaşan aynı Ahmed Yesevî alperen gazi 

dervişlerinin bütün Türk coğrafyasını kapladığı görülmektedir. 

Anadolu’nun fethi sırasında dikkat çeken en önemli hususlarda birisi, ko-

mutanların  askerî  özelliği  yanında  Islami  liderlik  vasfını  da  taşıdığını  gös-

termesidir. Alperen gazi dervişler, özellikle Anadolu’nun ilk fethi sırasında, 

kâfirleri Anadolu’dan temizlerken, yeni toprakları vatan eylemek üzere şehit 

ve gazi verilen yeni yurtlarına hem isim ile hem de bir mescit inşa ederek fetih 

mührü vuruyorlardı. 

7

  Geniş bilgi için: Hasan Moğol, Osmanlı Devleti’nde Balkanlarda Iskân Siyaseti, Yeni Türkiye 



Rumeli Balkanlar Özel Sayısı-I, Mart-Haziran 2015, Yıl: 21, Sayı: 66, s. 768-781.

8

  Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Üçdal yay. Istanbul, 1993,  c.II, s.417-423.



9

  Müjgân Cumhur, A.g.m., s. 68.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 523


Türklerde,  yerleşim  birimlerine,  şehirlere,  köylere,  kasabalara  veya  her-

hangi coğrafî bir bölgeye isim verme usullerine göre Türk dünyası ele alın-

dığında, genellikle şehir, köy ve kasaba ile coğrafî alanın Ahmed Yesevî’nin 

Anadolu’da  görevlendirdiği  halifeleri,  alperen  gazi  dervişleri  olduğu  görül-

mektedir. Bunlar fethettikleri yerlere kendi isimlerini vermişler, fetih mühür-

lerini millî ve manevî özelliklerle donatarak vurmuşlardır.

Türk coğrafyasındaki en önemli dikkat çekici hususiyetlerden bir diğeri 

de, üzerinde fazla durulmaması, yeterli tespitler yapılamamasına rağmen köy, 

kasaba, şehirlerin içlerinde, etrafındaki dağ ve tepelerde veya stratejik nok-

talarda yer alan yatır, türbe, mezar olarak anılan yapılardır. Buralarda yatan 

baba, dede, şeyh veya başka isimlerle anılanlar, unutulmuş olsalar da genel 

itibariyle Ahmed Yesevî’nin halifeleri, alperen gazi dervişleridir. Onlar, hem 

irşat ve tebliğ vazifesi yapmışlar, hem de başında bulundukları Türk toplu-

luklarına  liderlik  yaparak  fetihler  gerçekleştirmişlerdir.  Hem  Islam’ı  öğret-

mişler hem askerî faaliyetleri yürütmüşlerdir. Bunlar, Arslan Baba ve Yesevî 

Baba geleneğine uygun olarak “Baba” sıfatını kullanmışlardır. Sonra gelenler 

de devam ettirmişlerdir. Mezarları da eski Türk geleneklerine uygun olarak 

hakanların  mezarlarının  yüksek  tepelere,  zirvelere  yapılması  geleneğinden 

hareketle şehrin etrafındaki dağlara, tepelere yapılmıştır. Bunun millî gelenek 

olması yanında, manevi etkisiyle de alperen gazi dervişler tarafından o şehrin 

kollanması olarak değerlendirilebilmesi mümkündür. 

Rivayete göre Ahmed Yesevî, Sarı Saltuk’u beline meşhur tahta kılıcı kuşa-

tarak 700 kişi ile Hacı Bektaş-ı Velî’ye yardım etmesi için Anadolu’ya gönder-

miştir. Sarı Saltuk, birçok yerleri fethederek,  o bölge halkının da Müslüman 

olmasını sağlamıştır.

Ahmed Yesevî, Yesevîlik’den Doğan Tarikatlar ve Tesir Sahaları

Sülûk silsilesi bakımından Yesevîlik’den doğan Kübrevîlik, Nakşibendîlik 

tarikatleri ve Anadolu’da süratle yayılan Bektaşilik Türk coğrafyasını şekillen-

diren en önemli sufi hareketler olmuştur. 

Yesevîlik, Anadolu’da ortaya çıkan Babaîlik ve Haydarîlik tarikatleri üze-

rinde de etkili olmuştur

10

.

Ahmed Yesevî, kendisinden sonraki asırlarda da maddi ve manevi tesirleri-



ni Türk milleti ve yöneticileri üzerinde göstermeye devam etmiştir. 

10

  Fuad  Köprülü,  Türk  Edebiyatında  Ilk  Mutasavvıflar,  Diyanet  Işleri  Başkanlığı  yay.  Ankara, 



1984, s. 92-96.

524  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

XII. ve XIII. asırlarda, Orta Asya, tasavvuf ve tarikat faaliyetlerinin en yo-

ğun olduğu bölgelerden biri hâline gelmiştir. Artık halk ve yöneticiler, tasav-

vuf büyüklerinin manevi tesir sahasına girmişlerdir. 

Kendisinden iki asır sonra yaşayan Timur (M. 1336-1405), rüyasında Ah-

med  Yesevî’yi  görmüş  ve  kendisinden  Buhara’nın  fethi  müjdesini  almıştır. 

Timur zafere eriştikten sonra H. 799-800 (M. 1336-7) tarihinde Ahmed Ye-

sevî’nin kabrini ziyaret ederek, devrin mimari şaheserlerinden olan türbenin 

yapılmasını emretmiştir. Türbe, iki yılda tamamlanmış ve mescit ve dergâh 

ile külliye hâlini almıştır. Özbekler arasında da şöhreti ve sevgisi yaygın olan 

Ahmed Yesevî’nin türbesi, Özbek Hanı Abdullah Han ve Nakşibendi şeyhi 

Şeybanî Han tarafından da tamir ettirilmiştir.

Bu faaliyetler ve millet nezdindeki tesiriyle Yeseviyye, Kübreviyye ve Nak-

şibendiyye gibi büyük tarikatlar bu dönemde Orta Asya’da kurulmuştur. 

Sufilerin sahip olduğu bu nüfuz, şeriat hükümlerine son derece bağlı olan 

Karahanlılar ve Selçuklular zamanında da devam etmiştir.

Moğolların,  Müslüman  olmasında  da  mutasavvıfların  etkili  olduğu  dik-

kat  çekmektedir.  Şeyh  Cemâleddin  ve  oğlu  Şeyh  Râşidüddin’in  Moğolların 

Islam’ı seçmesinde etkili oldukları görülmektedir.

Yine Fergana vadisinin doğusunda yaşayan Kırgızlar’ın, Yesevî ve sonra da 

Nakşibendî  tarikatlarının  tebliğ  faaliyetleri  neticesinde  Müslüman  olmaları 

dikkat çekicidir.

Altınordu ve Çağatay Ulusu döneminde, Kübreviyye tarikatı göçebe Türk 

ve Moğol kabilelerinin Islamlaşmasında etkili olmuştur.

Yesevîlik, XII. asırdan XV. asra kadar Orta Asya’da Harezm’de, Uzak Kaf-

kasya Türkmenleri ve Orta Volga Tatarları arasında yayılmış, Horasan, Kuzey 

Iran ve Anadolu’da etkili olmuş, XVII. asırda da varlığını sürdürmüştür. Türk 

ülkelerinde Nakşibendîlik hâkim olurken, Yesevîlik onun içinde eriyerek isim 

değiştirmiştir. Ancak, Seyhun bölgesi, Kırgız-Kazak bozkırlarında Yesevî tari-

katının etkisi hiç azalmamış ve önemini korumuştur. 

Yesevîliğin içinden çıkmış olan, Yesevîliği ve Kübrevîliği içinde eriten Nak-

şibendîlik, XVI. asırdan itibaren Anadolu, Kafkaslar ve Orta Asya şehirlerin-

de yaygın hâle gelmiştir. XV-XVIII. asırlarda Türkistan’a hâkim olan Timur, 

Şeybanî ve Eşterhanî hanedanları Nakşibendîlik tarikatıyla iç içe olmuşlardır. 


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 525


Nakşibendîliğin merkezi Buhara iken XV ve XVI. asırlarda Tatar-Başkırt 

(Orta Volga-Ural) bölgesine girerek, buradaki Kadirî ve Yesevî tarikatlarını 

bünyesinde eritmiştir.

Nakşibendîlik,  bu  zamanda  Doğu  Türkistan’a  ve  oradan  da  Çin’e  yayıl-

mıştır.

XVI. asırda Kaşgar, Buhara’dan sonra Nakşibendîliğin ikinci merkezi hâli-



ne gelmiştir. Nakşîbendî dervişleri aracılığıyla Islamiyet, Kaşgar’dan Kızgızis-

tan bölgesine taşınmıştır. 

Nakşibendîliğin  XVII  ve  XVIII.  asırlarda  da  Hazar  Denizi’nin  ötesinde-

ki Türkmenler arasında yayıldığı ve bölgede yaygın olan Yeseviyye tarikatını 

bünyesinde erittiği görülür. Nakşibendîlik, XIX. asırda da Harezm’e girerek 

Kübreviyye tarikatını bünyesine alarak hâkim olmuştur.

XIX. asırda, Orta Kafkasya’da Inguşların Islam’a girmesi de Kadirî tarikatı 

aracılığıyla olmuştur.

Nakşibendîlik,  XIX.  asrın  başlarına  doğru  Dağıstan’da  ortaya  çıkmış  ve 

XIX. asrın ortalarında Çeçenistan ve Batı Kafkasya’ya yayılmıştır.

Kuzey Kafkasya’ya Islam’ın yerleşmesi de tarikatlar yoluyla olmuştur. Bu-

rada da Nakşibendiliğin etkili olduğu görülmektedir. 

Yesevîlikden  doğan  Nakşibendîlik,  XV.  asırdan  itibaren  Türkistan’da  ve 

XIX. asır ortalarından sonra da Kafkasya’da Islam toplumunun siyasî, içtimai, 

kültür ve dinî hayatını yönlendiren önemli bir unsur hâline gelmiştir

11

.



Özbek ve Kazak bozkırlarında yaşayan Türkler arasında Yesevîlik an’ane-

sinin hâkim olması ise bu coğrafyaya başka tarikatların girmesine engel ol-

muştur

12



Ahmed Yesevî’nin kurduğu Yesevîlik, Nakşibendîlik adıyla devam etmiş, 

Babaî, Haydarî, Bektaşî ananeleri olarak da varlığını sürdürmüş ve Türk dün-

yasının tamamında etkin ve sürekli hâle gelmiştir.


Yüklə 6,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin