Sonuç
Görüldüğü gibi, Ahmet Yesevi günümüz Müslümanlarını anlatmaktadır.
Islam dünyasının bu günkü yaralarını kaydetmektedir. Günümüz Müslüman-
larının, diğer milletlere örnek olacak iken kötülüğün numunesi haline gelme-
lerini mısralarıyla satırlara dökmektedir.
Günümüzdeki Müslümanlar, o zamanın toplumundan farklı değildir; hat-
ta daha da kötüdür. Zamanımızda, Müslümanlık, bir gelenek Müslümanlığı ha-
line dönüşmüştür. Müslümanım diyenler, belki namaz kılıp oruç tutuyorlar
ama söz ve davranışlarında Islam’a ve Kur’an’a aykırı hareket ediyorlar. Onun
için Islam dünyası perişan haldedir.
Burada, bu aykırı davranış istatistiklerini zikretmeyi zaid görüyorum.
Çünkü her zaman, gazetelerde, televizyonlarda bunlar müşahede ediliyor.
Kaynakça
Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet (Seçmeler), Haz. Kemal Eraslan, Ankara 1991.
Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk- Kazak Üni-
versitesi baskısı, Ankara 2016.
Şiddetin Dilinden
Hoca Ahmed Yesevi’nin Gönül Diline
Hilmi DEMİR
*
Giriş
Şiddet 21. yy’da coğrafyamızda her gün yüzleşmek zorunda olduğumuz
bir fenomene dönüştü. Görsel basın ve medya Islam coğrafyasının muhtelif
bölgelerinde her gün patlayan bombaları, öldürülen sivilleri ve katledilen be-
bekleri evimize taşıyor. “Silm” kökünden türeyen, esenlik ve barış anlamına
gelen Islam dini ve Müslümanların coğrafyaları Osmanlı’nın geri çekilişinden
bugüne değin krizler ve sivil savaşlarla kaosun yurdu haline geldi. Türk Islam
dünyası ki böyle bir dünyanın varlığı tartışılabilir, 21. yy’da şiddetin koynun-
da ve dini düşüncede derin bir krizle giriyor.
Suriyede yaşanan iç savaş ve Batı dünyasında radikal dini örgütlerin sal-
dırıları Islam’a karşı yeni bir nefret söylemini kışkırtıyor. 19. yy’dan itibaren
sürekli yayılarak genleşen Selefi din söylemi ve bu dini ideolojiye yaslanan
el Kaide ve IŞID gibi örgütler dini radikalleşmenin boyutları konusundaki
endişeleri artırıyor.
Buna karşılık, bir arada yaşam kültürünü, farklılıklara saygıyı, erdemli bir
hayatı ve kamusal alanda inanç ve düşüncelere saygılı bir toplumsal düzeni
ikame edecek yeni bir dile ihtiyacımız artıyor. Bu dil için Hoca Ahmed Yese-
vi’nin Hikmetler’ine bakmak, onun felsefesini anlamak iyi bir başlangıç olacak-
tır. Zira Yesevilik ortaya çıktığı günden beri yayıldığı bölgelerde farklı inanç ve
düşünce modellerine hep yaşama imkanı sağlamış ve kapsayıcı bir dindarlık
*
Prof. Dr., Hitit Üniversitesi, Ilahiyat Fakültesi, Temel Islam Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi,
hilmidemir69@gmail.com
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
539
sunmuştur. Bu açıdan biz bu çalışmada Şiddetin teolojik dili ile Yeseviliğin
Gönül dilini ve bunlar arasındaki farklılığı ortaya koymaya çalışacağız.
Dışlayıcı ve Radikal Dindarlık
Dışlayıcı dindarlık, çoğulculuk tartışmaları bağlamında gündeme gelmiş-
tir. Dışlayıcılık, tek bir dinin inançlarının doğru olduğu ve tek bir dinin mün-
tesiplerinin kurtuluşa ereceği şeklinde tanımlanabilir. Kapsayıcılık, nihâye-
tinde tek bir dinin inançlarının hak olmakla birlikte, diğer dinlerde de ilâhî
lütuftan eserler olabileceği ve başka dinlerin müntesiplerinin de hak dinin
öğretileri gereğince kurtuluşa erebileceğini kabul etmek şeklinde tanımlana-
bilir.
1
Bu tanımla da dini bir inancın doğruluğu iddiasını bırakmasıyla diğer-
lerine karşı daha olumlu bir tepki gösterileceği varsayılır. Bu iddia çok da
doğru değildir, bir inancın doğruluğunu kabul etmek ve savunmak mutlaka
diğerlerinin yaşam hakkına saldırmak anlamına gelmez. Bu nedenle din felse-
fesinde ki bu tanımın Radikalleşme tanımlarıyla birlikte yeniden düşünülmesi
gerektiğini savunuyorum.
Radikalleşme sosyal, siyasal düzende kökten bir değişim öngören ve de-
ğişim için yalnızca siyasal araçlara değil şiddete de başvurmayı meşru sayan
grup davranışları için kullanılan bir terimdir.
2
Radikal eylemi demokratik
hak ve talepleri içeren herhangi bir eylemden ayıran en temel unsur, şiddetin
bir yöntem olarak tercih edilmiş olmasıdır. Şiddetin bir yöntem olarak ter-
cih edilmesi meşru kuvvet kullanma hakkıyla karıştırılmamalıdır. Zira şiddet
ile kuvvet kullanımları arasında fark vardır; şiddet, bir kimsenin isteğini bir
başka kişiye, yasaya aykırı biçimde kabul ettirmek için zor kullanımını içerir.
Kuvvet kullanımı ise yasaya aykırı olmamak şartıyla kanunundan kaynakla-
nan meşru hakkın kullanımında zora başvurmada bulunmaktadır.
3
Doğal
olarak bir toplumsal hareketi diğerlerinden ayıran en temel faktör, kanunla
belirlenmiş demokratik sınırlar içinde değil, eylemini şiddeti meşrulaştıracak
biçimde toplumsal düzeni tehdit edecek kadar genişleterek gerçekleştirmeye
çalışmaktır.
1
Michael Patterson ve diğerleri, Akıl ve İnanç: Din Felsefesine Giriş, Çev. Rahim Acar, Istanbul:
Küre Yayınları, 2003, s.379-410; ayrıca bk. Adnan Aslan, “Batı Perspektifinde Dini Çoğulculuk
Meselesi,” İslam Araştırmaları, 2 (1998), s.143-163.
2
Ismail Adam Patel, “The Scales for Defining Islamic Political Radicalism”, Islamic Political
Radicalism A European Perspective, Edinburgh University Press, ed. Tahir Abbas, 2007, s.42.
3
Leslie, J. Macfarlane, Violance and the State, London, 1974, s. 46.
540
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Radikalleşme ile dışlayıcılık arasında yakın bir ilişki vardır. Radikalleşen
bireyler genelde kendilerini toplumdan ayrı ve dışlanmış olarak kabul ederler.
Onların en önemli özelliklerinden biri toplumu ötekileştirmeleri ve kendi-
lerini de toplumdan ayrı ve farklı kabul etmeleridir. Radikalleşen bireylerin
başkalarına karşı iyi niyetli olma, ön yargı ve ayrımcılıktan uzak durma gibi
ahlaki değerlerden uzak, katı, kuralcı tipler olmaları da oldukça önemlidir. Bu
açıdan dışlayıcılığı, kendi inancının doğru ve kesinliğine inanmak değil, “ken-
di inancının doğruluğunu gerekirse şiddete de başvurarak başkalarına mutla-
ka benimsetmesi gereken bir tutum” olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
Bu yaklaşım, belli bir dini geleneğe mensup inanç sahibi bir insanı; başka
dini geleneklere mensup kişilerin de, dini hakikatin başka bir yorumunu ta-
kip etme ihtimalinin olabileceğini kabul etmekten alıkoyar. Bu, dışlayıcının
inancına resmen inanmayan kişinin zihninde, ahirette kurtuluşun mümkün
olmadığı düşüncesini meydana getirir. Inançsız bir kimsenin dini yorumunda
sonuç olarak ortaya çıkan bu umutsuzluk hali, doğal olarak zaman zaman
onlara karşı en kötü şekilde, şiddetle iç içe geçmiş nefrete yol açabilmektedir.
Hatta eğer bir dışlayıcı; barışçı ve diğer inanç ehline karşı açıkça saygılıysa
bile, bunu muhatabının hak ettiği düşüncesinden dolayı yapmamaktadır. O,
bunu kaçınılmaz sosyal bir uyum olarak ya da uzun vadede diğer inançları
yok etmek için hesaplanmış bir strateji olarak yapmaktadır. Bir grup insan
tarafından dışlayıcı yaklaşıma bağlılık, eğer siyasi bir fırsatçı tarafından ya da
dini bir lider tarafından yanlış yönlendirilirse her an patlayabilecek potansiyel
bir dinamit gibidir.
Dışlayıcı Dindarlık Formu Olarak Selefilik
Dışlayıcı dindarlık tutumunun Islam toplumlarındaki en keskin örneği-
ni Selefilik vermektedir. Bu bağlamda “Selef” ile “Selefilik” arasındaki ayrı-
mı açıklamak yerinde olacaktır. Hicri II. yüzyıldan itibaren Ehl-i Rey’e karşı
çıkmış olan bir dini anlama yöntemidir. Bazen Mezhep olarak isimlendirilse
de, doğrudan yayıldığı coğrafyası ve taraftar bulduğu epistemik bir cemaati
olmadığından Islam mezhep ve fırkalar literatüründe bir mezhep olarak anıl-
mamıştır. Peygamberimizin vefatı sonrası üç nesli ve bu üç neslin dini anlama
biçimini esas alırlar. Bu üç nesil peygamberi gören Sahabe, Sahabeyi gören
Tâbiûn ve Tâbiûnu gören Teba-i Tâbiûn olarak isimlendirilir.
Islam düşüncesinin felsefi ve kelami düşünce ile saf, otantik biçimini koru-
yamadığını iddia edenler, Selef teriminin Islam’ın ilk üç neslini temsil ettiğini
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
541
ileri sürerler. Ayrıca bunlara göre Selef, Kur’an’ın ve Hz. Peygamberin ilke ve
uygulamalarının en saf, en naif ve en otantik takipçisidir. Aslında bu iddianın
kendi içinde, ciddi bir tutarsızlık içerdiğini okuyucu ilk anda fark etmeyebilir.
Çünkü bu iddia tarihi bir gerçeklikten daha çok bir algı oluşturmak için otori-
tenin güvenilirliğine başvurma üzerine kuruludur. Zira Selef’in itikadı altında
en otantik kabul edilen görüşlere karşı çıkan birçok alim de aslında dönemsel
olarak bu ilk üç nesil içinde yer almaktadır. Islam düşüncesinde Selef tarafın-
dan bid’at ve zındıklıkla suçlanan (Hariciler, Murciler gibi) görüş sahipleri de
dönemsel olarak bu ilk üç nesil içinde yaşamıştır. Dolayısıyla aslında Selef,
bu ilk üç nesil içinde yer alan ama daha dar bir etkiye sahip olan Ehl-i Hadis
diye bilinen alimlerce temsil edilmiştir. Bu nedenle bazen Ebu Hanife de Selef
alimidir denirken aslında kastedilenin Ebu Hanife’nin kendisinin bu ilk üç
neslin ikinci tabakasında yaşayan bir alim olduğudur. Yoksa Selef’in itikadını
paylaştığı iddiası tabloya bakıldığında tutarlı olmayacaktır.
Sonuç olarak Selefe çoğu hadis ilmiyle iştigal eden alimler olduğu için As-
hab-ı Hadis, Ehlü’l-Hadis demek daha doğru olur. Ahmed b. Hanbel, Imam
Evzai, Imam Sevri ve Imam Buhari gibi alimler en önde gelen Selef alimleri
arasında yer alır. Bu alimlerin görüşleri toplumda çok fazla tutmadığı için
Eş’arilik ve Matüridilik toplumsal taban kazanmış ve kendi sistemini kabul
ettirmiştir. Islam tarihinde yer yer Selef’in yöntemine dönme vurgusu yapan
alimler çıkmıştır; Ibn Teymiyye ve Ibnu’l-Kayyım el-Cevzi örneğinde olduğu
gibi.
Selef alimlerinin ortak özelliği kelam ilmine karşı olmalarıdır. Itikat ve
inanç alanında akli tefekküre ve düşünsel üretime şiddetle karşı çıkarlar.
Çoğu kez toplumda Selef ile Selefiyye karıştırılır. Ilk dönem ve klasik litera-
türde Selef ismi geçer ama Selefiye ya da Selefiyye geçmez.
4
Selefilik 19. yüzyılda Vehhabilikle birlikte çıkan dini-politik bir harekettir.
Düşünsel ard alanı Selef inancına dayansa da bazı noktalarda onlardan ayrıl-
maktadır. Dışlayıcı olarak adlandırmamamızın nedeni inanç alanında daha
çok Vehhabiliğin tesirinde kalması ve silahlı eylemi politik bir araç olarak
kullanmayı benimsemesindendir. Şirk ve Küfr kavramlarını Müslümanlar
için dinden çıkarıcı bir unsur olarak kullanmak temel özellikleri arasındadır.
Vehhabi ya da Hanbeli aşı onu ideolojik olarak katılaştırmakta ve bulunduğu
4
Bkz.
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/teostrateji-arastirmalari-merkezi/2014/08/29/
7751/akli-karisiklar-icin-selefilik-ve-sunnilik-rehberi.
542
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
coğrafyada demokratik siyaset araçlarının ve kanallarının olmaması ise onun
şiddete başvurmasını meşrulaştırmaktadır.
Selefiliğin en temel özelliği mana değil söz merkezli bir ideoloji olması-
dır. Özellikle Sünneti bir dünya görüşü ve zihniyet boyutunda algılayamayan,
onu, ruhundan koparılmış bazı şekilsel uygulamaların taklidine indirgeyen
düşünce, insanları bu çerçevede dünyadan kopuk “getto”lar oluşturmaya,
sünnet ve Islam adı altında birtakım pratiklerin taklidini dayatmaya yönlen-
dirmektedir. “Tarihte tatil”e çıkan, tatilde olduğu için de dünya üzerindeki
gelişmelere yabancı kalıp, evrensel bir model oluşturarak bunu insanlığa sun-
ma şansını yakalayamayan Müslüman kitlenin bu durumdan sıyrılma çabası
içerisinde olması gerekirken, kontrol altına aldıkları mikro alanlarda bazı şe-
kilsel uygulamaların mutlaklaştırılmasını öngören bir din anlayışı ile “tarih-
teki tatil”i idealize etmeye çalışanların bulunması oldukça düşündürücüdür.
5
Kapsayıcı Dindarlık ve Hanefilik
Kapsayıcı bir yaklaşımda kişi, her ne kadar diğerinin inancının doğrulu-
ğunu kabul etmese de, kendi inancıyla başkalarının inancının yan yana ya-
şamaya hakkı olduğunu kabul eder. Bu yaklaşım, karşıt inanca rahatça nefes
alma alanı ve vakarla var olma imkânı sunar. Kapsayıcılık kendi iddialarından
vazgeçme değil, kendi iddialarını karşı tarafa tutarlı, mantıklı ve rasyonel bir
biçimde sunma ve onunla müzakereye girmedir. Bu aynı zamanda açık toplu-
mun da en temel özelliğidir.
Gelenekte özellikle Hanefi/Matüridi kültürle karşılaşmamız ve Orta As-
ya’dan Anadolu’ya doğru yayılan dindarlık biçimi bunun en açık göstergesi-
dir. “Ehli Kıble Tekfir edilmez” ilkesiyle Islam toplumu içinde farklılıklar hoş
görülmüş, “Tenzilin inkarı olmadıkça tevilin inkarı kişiyi dinden çıkarmaz”
ilkesiyle de din içindeki farklı yorum ve tartışmalara imkan sağlanmıştır.
Ebu Hanife’nin temsil ettiği fikirler üzerine kurulan Hanefilik ve Matu-
ridilik farklılıklara karşı dışlayıcı değil bir arada yaşama kültürüne dayalı bir
toplum kurmayı başarmıştır. Ehli Rey hem söz merkezli bir dindarlığın karşı-
sında mana üzerine kurulu makul bir dindarlığı hem de toplumsal ihtiyaçları
temel alan çoğulcu bir yapıyı öne çıkarmıştır. “Bir Müslümanın bir kilise in-
şaatında çalışmasına” izin veren Hanefilik Müslüman olmayanları Selefilik’te
olduğu gibi “öteki” olarak değil “komşu” olarak görmüştür.
5
Kadir Gürler, “Modern Zamanlarda Beliren Dini-Politik Ideolojilerin Beslendiği Köken: Hadis
Ekolü”, 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler, sayı: 11, yıl: 2015, s.269-273.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
543
Hoca Ahmed Yesevi’nin Hikmetleri ve Kurduğu Dil Sistemi
Hoca Ahmed Yesevi’nin Hikmetler’i birçok farklı açıdan okunabilir. Hik-
metler bildiğimiz anlamda bir öğreti içermekten daha çok gündelik hayatın
içinde halka Islam’ı anlatmak için gündelik konuşma diliyle yazılmış bir me-
tindir. Bu metin dini bilgiyi öğretisel ve belirli bir örgüde anlatmak yerine lirik
ve çoğu kez meteforlarla anlatmayı tercih ediyor. Bu açıdan Medrese eğitimi
almış dini ilimlere vakıf Hoca Ahmed Yesevi’nin Hikmet tarzındaki bir söyle-
mi tercih etmesi bile aslında kendi başına bir anlam ve mesaj içermektedir.
Bununla birlikte biz temelde yukarıda belirttiğimiz dışlayıcı ve radikal
dindarlığın söz merkezli, dışlayıcı, dünyevi bir iktidarı hedefleyen tutumuna
karşı nasıl mana merkezli ve gönül iktidarını hedefleyen bir dindarlığı anlat-
tığını keşfetmeye çalışacağız. Bize göre Hoca Ahmed Yesevi’nin Hikmetler’i
dini, kalplerde iktidar kılmaya çalışan bir anlam örgüsüne sahiptir. Bu örgü-
tün merkezinde “söz” yani görünüş, riya, yalancılık ve dünyevileşme peşinde
koşan bir dindarlık vardır. Buna karşılık ise dertlenmiş, gönül kapısını açmış,
sıdk ve mana üzerine kurulu bir dindarlık bulunmaktadır. Hoca Ahmed Yese-
vi birincisini eleştirirken ikincisini sürekli öne çıkarmaktadır.
Söz Merkezli Dindarlık
“Yalan dava” söylemek Hikmetler’de sürekli eleştirilen bir söylemdir.
6
Hoca
Ahmed Yesevi özellikle “Münacaat” bahsinde sahte velilerin torbası boş yani
ilmi ve bilgisi olmadan, kendini Pir sanan iyi-kötüyü ayırt etmeden önüne ge-
lene vaaz edenlere “Dili yalan ve hile, yaptığı tezvir” diyerek yalan söylemek
ile sahtekarlık ve gösteriş arasında çok ince bir ilişki kurar. Sahte Pirler neden
yalan söyler? Bunu bize 124. Hikmet’inde açıklar:
Kamil olmadan “şeyhim” diye iddia eden
Kendi yapmadan halk içinde vaaz edip söyleyen
Sözü yalan dünya için amel işleyen
Dünyayı bırakmayınca “Hal” ilmini bilse olmaz.
“Sözü yalan dünya için amel işleyen” yani sözü dünyevilik için kullanan,
dünyevi bir iktidar peşinde koşar. Dünya Hoca Ahmed Yesevi’ye göre aslında
hakikate açılan ve Hakka giden bir penceredir. Kişi dünya hayatını boş ver-
6
Hikmetler için başvuru kaynağı olarak http://www.divanihikmet.net/, adresindeki Hikmet
rakamları esas alınacaktır. 4. Hikmet
544
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
memeli ama insanlara öğüt verme makamında olanlar dünyevi olana tamah
ederse hakikate ulaşamaz.
Gönül vermeyip dünyaya, el uzatmayıp harama,
Hakk’ı seven âşıklar ahaliden geçmişler
Dünya benim diyenler, cihan malını alanlar,
Kerkenez kuşu gibi olup o harama batmışlar.7
Söz merkezli dindarlığın karşıtı manaya önem vermek, lafzın ne demek
istediğine, maksadına, anlamına kulak vermektir. Manaya bakmayanlar tema-
şa, gösteriş ve riyaya saplanmışlardır ve onların verdikleri fetvalar da hakkı
temsil etmeyecektir. Hoca Ahmed Yesevi bunu şu deyişlerle anlatır:
a. Mana’ya önem verme:
Aşksızların hem canı yok, hem imanı;
Ras
űlullah sözünü dedim, mânâ hani
Nice desem, işitici, bilen hani?
Habersize desem, gönlü katılaşır dostlar.
8
Kur’an anlamını doğru bilmedin heva ile,
Taat kıldın halk içinde riya ile,
Pas basan gönül yoktur ziya ile,
Molla, müftü olanlar, yanlış fetva verenler
Akı kara eyleyenler o cehenneme girmişler.
Kadı, imam olanlar, haksız dâva eyleyenler
O eşek gibi olarak yük altında kalmışlar.
Haram yiyen hakimler, rüşvet alıp yiyenler
Kendi parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.
Tatlı tatlı yiyenler, türlü türlü giyenler,
Altın tahta oturanlar toprak altında kalmışlar9
7
99. Hikmet
8
86. Hikmet
9
99. Hikmet
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
545
Ebu Hanife el-Alim ve’l-Müteallim adlı eserinde ameli üç şeyin boşa çıkar-
dığını söyler. Birincisi Allah’a şirk koşmaktır. Ikincisi yaptığı iyiliği başak
kakmaktır. Üçüncüsü de başkalarına gösteriş yapmak için amel yapmaktır.
10
Hoca Ahmed Yesevi’nin dindarlık anlayışında da riya, sahte sufilerin en bü-
yük özelliğidir.
b. Riya:
Görünüşü sufiye benzer, kıyametten korkmazlar;
Günah ve haram hasılı, günahlardan ürkmezler
Riya tesbihi elinde, ağlayıp yaşını dökmezler;
Arslan Babam sözlerini işitiniz teberrük.
11
I. İktidarı Önce Kalplerde Kurmanın Derdini Çekmek
Hoca Ahmed Yesevi, Buhara’da Yusuf el-Hemedani’nin tedrisinde buluna-
rak zahiri ilimlerde aldığı bilgileri halk diline çevirmeyi başarmış ve Islam’ın
halk irfanına dönüşmesini sağlamış bir mütefekkirdir. Onun Hikmet’lerindeki
gerçeklik kurgusu, ilmin ve mananın dışlandığı bir gerçeklik değildir. Bunun-
la birlikte Hoca Ahmed Yesevi seçtiği yolun yolcularına insanların gönlünü
kazanmayı salık verir. Ona göre gönül gözünü açmadan hakikat tecelli etmez.
Bunu 17. Hikmet’te şöyle dile getirir: “Gönül gözünü ışıldatmadan ibadet
eylese, Dergâhına makbul değil, bildim ben işte.” Bu yüzden 58. Hikmet’te
gönüllerin hakkın makamı olmasından bahseder. Bu ise ancak dünyaya gönül
vermemek ile mümkün olur. Gönül evinin hakkın evi olabilmesi için, kişinin
dünyaya gönül vermemesi gerekir. Ikinci olarak da kendini bulma ve kendi
bilincine varma için de bir derdinin olması gerekir. Bu dert hayatı anlamlan-
dırmak için çekilen bir kaygıdır da aynı zamanda.
Dünyaya gönül vermemek: Bu terim Sufi terminoloji de çokça kullanı-
lan bir anlayışı temsil etse de, bu dünyada rızkını aramamak, çalışmamak,
miskinlik yapmak, ilim peşinde koşmamak değildir. Hoca Ahmed Yesevi’nin
uzleti son deminde başlar. Bundan önce bir uzlet hayatı yaşadığı söylenemez.
Bu ifade Hikmetlerin kavramsal semantiği açısından iktidar peşinde koşma-
mak anlamına gelir.
Dertli Olma: Hoca Ahmed Yesevi 82. Hikmette “Vah ne yazık, derd ile
ömrüm geçti” derken derdin Sufi’nin olmazsa olmazı olduğunu da beyan
10
Ebu Hanife, el-Alim ve’l-Müteallim, Çev. Mustafa Öz, s. 34.
11
18. Hikmet
546
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
eder. Hikmetlerin kavramsal semantiğinde dert önemli kavramlardan biridir.
Derdi olmak mal ve mülk peşinde sıkıntı çekmek değildir, dert insan olmak
için çekilen içsel bir oluş halidir.
Heybeleri solgun cüppe gönlünde yüzbin derd
İşte bu dayanıksız dünya göze iliştirmez dervişler
Heybeleri omuzunda asaları elinde
Rabbim yâdı gönlünde Allah diye dervişler
12
Sonuç
Şiddetin ve silahlı eylemin Allah’ın rızasını kazanmak için tek yol olarak
önümüze konduğu ve hakkın adını anmaktan, ilim, irfan, hikmet peşinde koş-
maktan bedeni çabalara kadar geniş bir anlam ağına sahip olan cihad kavramı-
nın yalnızca silahlı mücadele olarak anlaşıldığı bir dünyada Islam’ın bir temsil
krizi olduğundan bahsedebiliriz. Müslüman toplumlar insanlığa, ahlaklı, adil,
ilim ve hikmet ışığının yandığı bir selamet ülkesi vaat etmekte zorlanıyorlar.
Radikal Selefilik ve Batınilik arasına sıkışan Islam dünyası ya şiddeti ya da aklı,
ilmi, irfanı dışlayan, ruhani otoritelerin kitleleri yönlendirdiği Batınilik tuza-
ğına düşüyorlar. Islam’ın Selamet dini olduğunu, Islam ile aydınlanmış aklı ve
hikmeti yeniden hatırlatacak bir soluğa ihtiyacımız var.
Hoca Ahmed Yesevi’nin Hikmet’leri yüzyıllarca öteden bize Islam’ın ılık
nefesini, kadim medeniyetimizin hikmet, ilim ve irfan ile kurduğu o yüce gök
kubbeyi hatırlatıyor. Müslümanlar bu gök kubbenin altında yeniden geleceğe
umut verebilirler. Eğer yeniden hatırlamayı başarabilirsek.
Kaynakça
Aslan, Adnan, “Batı Perspektifinde Dini Çoğulculuk Meselesi,” İslam Araştırmaları,
2 (1998), s.143-163.
Bkz.http://www.21yyte.org/tr/arastirma/teostrateji-arastirmalari-merke-
zi/2014/08/29/7751/akli-karisiklar-icin-selefilik-ve-sunnilik-rehberi
Divanı Hikmet (Hoca Ahmet Yesevi), Haz. Hayati Bice, Diyanet Vakfı Yayınları, 2010.
http://www.divanihikmet.net/
Ebu Hanife, el-Alim ve’l-Müteallim, Çev. Mustafa Öz.
Gürler, Kadir, “Modern Zamanlarda Beliren Dini-Politik Ideolojilerin Beslendiği
Köken: Hadis Ekolü”, 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler, sayı: 11 (2015), s.269-291.
12
100. Hikmet
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
547
J. Macfarlane, Leslie, Violance and the State, London, 1974, s. 46.
Köprülü, Fuad “Ahmed Yesevî”, İslam Ansiklopedisi, Millî Eğitim Bas., Istanbul
1965, I, 210-215.
Patel, Ismail Adam, “The Scales for Defining Islamic Political Radicalism”, Islamic
Political Radicalism A European Perspective, Edinburgh University Press, ed. Tahir Abbas,
2007.
Patterson, Michael ve diğerleri, Akıl ve İnanç: Din Felsefesine Giriş, Çev. Rahim Acar,
Istanbul: Küre Yayınları, 2003.
Divan-ı Hikmet’te Dinî ve Tasavvufi Kavramlar
Dostları ilə paylaş: |