Ahmed Yesevî ve Müntesiblerinin Dünyanın Şekillenmesindeki Rol-
leri
Batıda Haçlı seferleri, doğuda Moğol istilası sürerken, XII. asırdan itibaren
teşkilatlanmış olarak büyük Islami kitleler üzerinde etkisini daha da arttıran
11
Osman Türer, Türk Dünyasında Islâm’ın Yerleşmesi ve Muhafazasında Sûfi Tarîkatlar ve
Yesevî’nin Rolü, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri,
Erciyes Üniversitesi Yay., Kayseri, 1993, s. 361-364.
12
A.g.e, Haz. Kemal Eraslan, s.45.
526
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
tasavvufi hareket, tebliğ ve irşat göreviyle Islam’ın öğrenilmesini ve yayılma-
sını sağlarken aynı zamanda vatan müdafaasını da üstlenmiştir.
Iran, Horasan, Hint Yarımadası, Orta Asya, Kafkaslar, Anadolu, Balkanlar,
Kuzey Afrika, sonraki devirlerde Uzak Doğu ülkeleri, Güney ve Batı Afrika,
Avrupa ülkeleri ve Amerika’da görülen Islami yayılış hareketlerinin arkasın-
da, doğrudan gönüllere hitap eden bu gönül erlerinin, sufi tarikatların, Islami
tasavvufun yer aldığını görürüz.
Türkler; “Allah’ın, kendilerini dünyayı adaletle yönetmek için yarattığı”
inancına hâkim iseler de, Islami dönemde bu anlayış Kur’an ve sünnet ölçüsü
içerisinde “i’lâ-yı kelimetullâh” davasına, “Allah’ı, Peygamberi Hz. Muham-
med (S.AV.)’i ve Islam’ı tanıtma ve yayma” idealine dönüşmüştür.
Yapılan seferlerin ve fetih hareketlerinin yönü de, “Peygamberin (S.A.V.)
ve O’nun yolunda yürüyenlerin müjdeleri, işaretleri” dikkate alınarak şekil-
lenmiş ve buna göre dünya, yeni düzenine kavuşmaya başlamıştır.
Batıyı işaret eden ve Türklerin Anadolu merkezli Avrupa, Asya, Afrika coğ-
rafyalarını içine alan büyük cihan devletlerini kurmalarında tetikleyici rol oy-
nayan hadise ise Istanbul’un fethedileceği hakkındaki hadis-i şerif olmuştur.
Bu hadis-i şerif, Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin kuruluşunun ve hâkim
olduğu coğrafyanın temel kaynağı olarak görülebilir.
« ُشْيَجْلا َكِلَذ ُشْيَجْلا َمْعِنَل َو ،اَهُريِمَأ ُريِمَ ْلا َمْعِنَلـَف ُةَّيِنيِطْنَط ْسُقْلا َّنَحَتْفـُتَل »
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan,
o ordu ne güzel ordudur.”
Bu hadis-i şerif, Türklerin yönünü batıya, Istanbul’a doğru çevirmiştir. Bu
hareket aynı zamanda Istanbul’a kadar olan bütün toprakların ve Istanbul’un
güvenliği için Avrupa’nın fethini de gündeme getirmiştir.
Islam öncesi dönemde de defalarca muhasara altına alınan Istanbul, fethi
müjdeleyen hadis-i şeriften sonra Islam fetih hareketlerine sahne olmuştur.
Yapılan ilk muhasara, Muaviye döneminde (49/669) ve Yezid komutasında
gerçekleştirilmiştir. Bu orduda sahabeden Ibn Abbas, Ibn Ömer, Ibnu’z-Zu-
beyr, Ebû Eyyûb el-Ensârî de bulunmaktaydı.
Bu muhasarada Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) ve birçok sahabî şehit düşmüş-
tür. Ebû Eyyûb el-Ensârî, bir hadis-i şerife istinaden, isteği üzere düşman
arazisinde ilerlenebilen en son noktaya, bugün türbesinin bulunduğu yere
defnolunmuştur.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
527
Istanbul’un fethi müjdesine muhatap olabilmek için, Emeviler ve Abba-
siler döneminde yapılan Istanbul muhasaralarına, Osmanlılar döneminde de
devam edilmiştir
13
.
Ahmed Yesevî ve onun yolundan giden, sultanlara hocalık yapan öğrenci-
lerinin de “bu fethin Türkler tarafından gerçekleştirileceği” yolunda müjdeler
vermesi, bu yoldaki engelleri aşma mücadelesini yoğunlaştırmış ve Peygam-
berin övdüğü bir millet olabilme hedefinde çalışmalara hız verilmiştir.
Ahmed Yesevî halkasından olan Hacı Bayram Veli’nin, Sultan II. Murad’a,
“Istanbul’u oğlu Mehmed’in fethedeceğini” bildirdiği yaygın rivayettir. Hacı
Bayram Veli, geleceğin Fatih’inin eğitimine, talebesi Ak Şemseddin’i görev-
lendirmiştir. Ak Şemseddin de, Şehzade Mehmed’i ruh ve fikir bakımından
Istanbul’u fethedecek fatih olarak yetiştirmiş ve Istanbul’un fethine yönlen-
dirmiştir.
1453’te Istanbul’un fethi hadisindeki “övülen komutan ve asker” olabil-
mek ümidiyle çıkılan seferde, Sultan II. Mehmed tarafından Istanbul fethedil-
miştir. Bu fethe Ak Şemseddin, Molla Güranî, Molla Fenarî, Şeyh Sinan gibi
şeyh ve âlimler manevi destek vermişlerdir.
Burada, Istanbul’un fethinin manevi temellerini Peygamberimizden sonra
Ahmed Yesevî’de aramak gerekir. Istanbul’un fethi için Osmanlı Devleti’nin
kurulmasını, Osmanlı Devleti’nin kurulması için Selçuklu’daki zafiyet ve
Moğolların Anadolu’da estirdiği kasırga ile batıya doğru yönelen Oğuz göçle-
rini, dalga dalga Yörük aşiretlerini, fetihleri, Türkleştirme, Islamlaştırma ile
vatan tutulan toprakları görmek gerekir.
Başlangıçta Yesevîlik ile harekete geçen, içinden Kübrevîlik, Nakşibendî-
lik, Bektaşîlik ve diğer birçok tarikatı çıkaran tasavvufi hareket, Türk dünyası-
nın her tarafında Islam’ın yayılmasını, gönüllere çıkmamacasına nakşedilme-
sini sağlarken dünya tarihini de yeniden değiştirerek şekillendirmiştir.
Türkler, Islam ile tanıştıkları IX. asırdan itibaren sufi dervişlerle de kar-
şılaşmışlardır. Ahmed Yesevî ve dervişlerinin Türk kitleler üzerindeki etkisi,
Türk milletinin hayatına yön verecek kadar yüksek seviyede olmuştur.
Bütün Türk unsurlar arasında Islam’ın yayılması ve kök salması, duy-
gu dünyaları derin olan Türk insanının sufi anlayışa daha yatkın olması ve
Ahmed Yesevî’nin tebliğ ve irşad metodunun ruh dünyalarını ve hayatlarını
13
M. Tayyib Gökbilgin, Istanbul, Islâm Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı yay. Eskişehir,
1997, c. 5/2, s. 1173-1185.
528
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
kucaklamasıyla, her şart altında Islam’ı Kur’an ve sünnet ölçüsünde tavizsiz
yaşamaları neticesinde Türk-Islam medeniyeti meydana gelmiştir.
Ahmed Yesevî, hikmetlerinde Islami değerleri millî değerler ile mecz et-
miştir. Millî değerler, Islami değerlerin bir parçası hâline gelmiştir. Millî de-
ğerler, Islami değerlerle uyumlu hâle getirilerek millî Islami ayrımına lüzum
kalmadan “Türk Değeri” olarak hayatın yaşanan parçası olmuştur.
Ahmed Yesevî’nin anlayışıyla; yaklaşık bin yıldan beri her türlü ifrat ve
tefritden, aşırılıklardan, sapık fikir, inanç ve anlayışlardan uzak olan, Kur’an
ve sünnet ölçüsü içerisinde, aklı esas alarak hareket eden, dünyayı terk etme
yerine hâkim olmayı ve yön vermeyi, tembellik ve miskinlik yerine çalışmayı
ve başarmayı esas alan bir Islam anlayışına sahip olan Türk milleti, dünyanın
birçok yerinde asırlık esarete ve her türlü asimilasyona karşı Müslümanlığını
ve Türklüğünü kaybetmemiş, aksine millî ve manevi değerlerine sahip çık-
mıştır.
Netice
Tarih göstermiştir ki; dünyadaki din ve inançlar arasında, Türk ırkını
“Türk” olarak koruyan, onun millî özelliklerini yok etmeyen, aksine daha di-
namik ve dünya çapında etkin bir unsur hâline getiren Islam dinidir.
Orta Asya Türk coğrafyasında olduğu gibi dünyanın her yerinde Balkan-
larda, adalarda, Orta Doğu’da, Asya’da, Avrupa’da yaşanan, tarihin farklı dö-
nemlerinde büyük zulümlere, dinî ve millî büyük asimilasyonlara ve asırlık
esaretlere uğramasına rağmen, Türklerin millî ve Islami kimliğinden koparı-
lamamasının temelindeki esas sebep; mutasavvıfların bu coğrafyadaki sürekli
irşat faaliyetleri ve tasavvufi bir Islam anlayışının hayatlarına hâkim olmasıdır.
Ilmî ve tarihî bir hakikat olarak ifade etmek gerekir ki Islam dini, her türlü
baskı, zulüm, esaret ve asimilasyona rağmen dünya üzerinde Türk varlığını,
kendi öz millî kimliğinde “Türk” olarak koruyan tek din olmuştur.
Bu Moğol kasırgasında da Sovyet istilâsında, Rus esaretinde ve diğerlerin-
de de dünyanın her yerinde aynı olmuştur.
Türkler, Müslüman olmasından sonra özellikle Ahmed Yesevî’nin etkisi
ile birlikte dokuz asırdan fazla bir zamandan beri birçok ülkenin fethedilip
Islam diyarı olmasında, yeni devletlerin kurulmasında ve dünya tarihinin de-
ğişmesinde en büyük pay sahibi olmuşlardır.
Bunlardan en dikkat çekici olanları, Selçuklu ve Osmanlı Devletleridir.
Bunların devamı niteliğinde olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Kuzey Kıb-
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
529
rıs Türk Cumhuriyeti’ni de dâhil etmek gerekir. Çünkü öncekiler olmasaydı,
sonrakiler de olmazdı.
Yine Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan da
Ahmed Yesevî ve onun yolunu devam ettiren sufilerin faaliyetleri neticesi var
olan Türk devletleridir. Bir asır Rus esaretinde kalan Uluğ Türkistan, her tür-
lü dinî ve millî asimilasyona karşı varlığını korumuş, dinî ve millî özellikle-
riyle bugün Müslüman Türk devletleri olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
Bunlara ilâve edilebilecek, farklı isimlerle varlıklarını sürdüren birçok dev-
leti de zikretmek mümkündür.
Bugünkü Asya, Avrupa, Afrika coğrafyasının ve bu kıtalardaki devletler
ve dinler coğrafyasının mimarı ve kurucusu, demografik yapısının temelinde
Ahmed Yesevî vardır.
Ahmed Yesevî’yi anlamadan, Türk siyasî tarihini ve dünya tarihini anla-
mak ve doğru bir zemine oturtmak mümkün değildir.
Kaynakça
Ahmed-i Yesevî, Dîvân-ı Hikmet Seçmeler, Haz. Kemal Eraslan, Kültür Bakanlığı yay., An-
kara, 1993.
Aktan, Ali, Künhü’l-Ahbâr’a Göre Hoca Ahmed Yesevî ve Anadolu’daki Halifeleri, Milletle-
rarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Yay.,
Kayseri, 1993.
Cumhur, Müjgân, Ahmed Yesevî’nin Ahi ve Gazileriyle Anadolu’nun Türkleşmesindeki Yeri,
Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, Erciyes Üniversitesi
Yay., Kayseri, 1993.
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Üçdal yay. Istanbul, 1993, c.II.
Gökbilgin, M. Tayyib, Istanbul, Islam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı yay. Eskişehir,
1997, c. 5/2, s. 1173-1185.
Hoca Ahmed Yesevi, Divan-ı Hikmet, Haz.: Hayati Bice, TDV yay., Ankara, 2001.
Köprülü, Fuad, Türk Edebiyatında Ilk Mutasavvıflar, Diyanet Işleri Başkanlığı yay. Ankara,
1984.
Moğol, Hasan, Osmanlı Devleti’nde Balkanlarda Iskân Siyaseti, Yeni Türkiye Rumeli Balkan-
lar Özel Sayısı-I, Mart-Haziran 2015, Yıl: 21, Sayı: 66, s. 768-781.
Öngören, Reşat, Sufi, TDV Islam Ansiklopedisi, cilt: 37.
Türer, Osman ,Türk Dünyasında Islam’ın Yerleşmesi ve Muhafazasında Sûfi Tarîkatlar ve
Yesevî’nin Rolü, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri,
Erciyes Üniversitesi Yay., Kayseri, 1993.
Yazıcı, Nesimi, Hoca Ahmed Yesevî Döneminde Türk-Islam Kültürünün Oluşumu ve Geli-
şimi, Milletlerarası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri, Erciyes Üni-
versitesi Yay., Kayseri, 1993.
Yesevi Düşüncesinde Dini -Sosyal Hayat ve Günümüz
Hayrani ALTINTAŞ
*
Islam Dini, kişileri, dünya ve ahrette mutluluğa eriştiren bir dindir. Müs-
lümanlar da diğer insanlara örnek teşkil edecek şekilde orta bir ümmet kı-
lınmışlardır. Pek tabii bu hal, Kur’an-ı Kerim’in emir ve tavsiyelerini yerine
getirmekle mümkün olacaktır. Ama Müslümanlar, kutsal kitaplarını okuma-
makta ve görevlerini yerine getirmemektedirler.
Ahmet Yesevi, bir mutasavvıf olarak, dinin bütün kurallarının tam ve doğ-
ru bir şekilde yaşanmasını ister. Bu hususta takip edilecek yol, Kur’an-ı Ke-
rim’in emirleri ve Peygamberin Sünneti’dir. Vahyi bilgi ile aydınlanan zihinler,
Hakikate, Gerçeğe ve Doğru’ya ulaşarak mutluluk kazanırlar. O zaman toplum
dinin bildirdiği toplum haline gelir. Ahmet Yesevi’nin buna dair pek çok hik-
meti vardır. Ona göre hikmet şu anlamları taşır:
•
Hikmet, fizik ötesi âlemle irtibat halinde olmaktır.
•
Hikmet, gerçekle karşı karşıya bulunmaktır.
•
Hikmet, varlık düşüncesine sahip olmaktır.
•
Hikmet, Allah ile vahiy aracılığıyla konuşmaktır.
•
Hikmet, kişinin kalbiyle konuşmasıdır.
•
Hikmet, Güzel’e duyulan aşktır.
•
Hikmet, ölmeden önce ölmektir.
•
Hikmet aşk ile yanmaktır.
Zamanındaki dini sosyal hayatı anlamak için onun hikmetlerine bakmak
kâfidir. Kısa kısa bilgi ve hikmet misalleriyle belirtmeye çalışacağımız bu du-
rum, Yesevi hikmetlerinde kendini göstermektedir.
Kur’an-ı Kerim ve ona bağlı olarak Ahmet Yesevi’ye göre, Müslüman en kibar, en
nazik ve en yumuşak insandır.
* Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi, haltintas@ttmail.com
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
531
“Müslüman, elinden ve dilenden diğer insanların emin olduğu kimsedir” hadisi
bunun en açık misalidir.
Bununla birlikte, Kur’an-ı Kerim’de Âl-i Imran suresi 159. ayette, Müslü-
manların yumuşak olmalarını tembih ettiği halde, zamanında Müslümanların
bunun aksine hareket ettiklerini katı ve zâlim olduklarını belirten Ahmet Ye-
sevi, bu hususu, şu mısralarıyla dile getirir:
Gönlüm katı, dilim acı, özüm zâlim
Kur’an okuyup amel kılmıyor sahte âlim
Garip canımı harcayayım, yoktur malım;
Haktan korkup ateşe düşmeden piştim ben işte.
1
Kaydedilen bu hadis gereğince davranmayanları tenkit eden Ahmet Yese-
vi, Mutaffifin suresinin 7-9. ayetlerine atıfta ve bir hatırlatmada bulunur:
Sünnet imiş, kâfir de olsa verme zarar,
Gönlü katı, gönül inciticiden Allah şikâyetçi;
Allah şâhid, öyle kula “Siccin” hazır,
Bilgelerden işitip bu sözü söyledim ben işte.
2
Mümin olmanın işaretinin Kur’an hikmetlerini (mesela Yunus suresi 1.
Ayet. “ Elif, Lam, Râ. Bunlar hikmet dolu kitabın ayetleridir”) okuyup ona göre
davranmak icap ettiğini tekrar tekrar hatırlatan ve bu şekilde davranmayan
kişilerden olan şikâyetini söyleyen Ahmet Yesevi, bu hususu şu dörtlüğüyle
dile getirir:
Mümin değil, hikmet işitip ağlamıyor;
Erenlerin söylediği sözü dinlemiyor,
Ayet, Hadis, Kur’an’ı anlamıyor,
Bu rivayeti Arş üstünde gördüm ben işte.
3
Insanların iyilik ve Allah’ın emirlerini yerine getirme hususunda Kur’anî
emre uymayan kişilere, kendinden bir hatırlatmada bulunarak tenkitlerini
sürdürür. Maide 54. ayette belirtildiği veçhile, “…Onlar Allah’ı severler, Allah
1
Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet (Seçmeler), Haz. Kemal Eraslan, Ankara 1991, I. Hikmet, 9, s. 51.
2
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), I.Hikmet, 22, S.57.
3
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), III Hikmet, 9, s. 69.
532
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
da onları sever…” ilahi fermanına sadâkâtla bağlı olmayanları anlatarak tenkit-
lerini sürdürür:
Ben yirmi iki yaşta fani oldum,
Merhem olup gerçek dertliye devâ oldum,
Sahte âşık, gerçek âşık âşığa tanık oldum,
O sebepten Hakk’a sığınıp geldim ben işte.
4
Kendini Allah yolunun yolcusu gibi gösterip bu iddiasında samimi olma-
yanları anlatan dörtlüğünde kalbi başka yerde olanları eleştirmeğe devam
eder:
Zâkirim deyip ağlar, çıkmaz gözünden yaşı,
Gönüllerinde gamı yok, her an ağrıya başı,
Oyun hile kılarlar, mâlum Hüda ya işi,
Arslan Baba’m sözlerini işitiniz, teberrük.
5
Ahmet Yesevi’nin tenkitleri sadece halka değil; kendini tarikat yoluna ada-
mış gözüken sahte müritlere de yöneliktir:
Tâlibim deyip söylerler, gönlünde yok zerre nur;
Gerçek tâlibi sorarsanız, içi dışı gevher-inci
Hakk’a açık sırları, yedikleri safâ-nur
Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.
6
Sufi görünümlü fakat tasavvufla alakası olmayan kişileri de şiddetle ten-
kit ederek mutasavvıf olmanın suftan(yünden) elbise giymekle olmayacağını
vurgular:
Suretleri bütün nakş, kıyametten korkmazlar;
Fısk ve fücur kılarlar, günahlardan ürkmezler
Riya tesbihi elinde, ağlayıp yaşını dökmezler;
Arslan Babam sözlerini işitiniz teberrük.
7
4
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), IV Hikmet, 1, s. 71.
5
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet, 5,s. 117.
6
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet, 6, s. 119.
7
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet,7, s.119.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
533
Bu kişilerin ikiyüzlü olduklarını söyleyerek halkı uyarmaya çalışır:
Riya tesbihi elinde, zünnar iyi bilseniz
Hak rızası budur aşk derdini eyleseniz
Aşkını alıp mahşerde rezil olup dursanız;
Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.
8
Bu tarz davranışlar sebebiyle, kendisinin zamanının, âhir zaman olduğunu
kabul ederek toplumdaki kişilerin Allah’ın emirlerini bir tarafa bırakarak ve
Ra’d suresi 26. ayette “(…) Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler…” şeklin-
de belirttiği dünya hayatına zevk ve sefaya yöneldiklerini belirterek bu du-
rumdan rahatsızlığını dile getirir:
Ahir zaman ümmetleri süslerler evlerini;
Nefs hevaya sevinip bozar her an huylarını;
Şan ve şefkatler ile dik tutar boylarını;
Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.
9
Bu âhir zaman Müslümanlarının Kur’an-ı Kerim’i okumadıkları için, dün-
yanın geçici olduğu hususunda Kur’an-ı Kerim’deki En’am suresi 32. ayette
“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir…” mealinde verilen bir düşünceye
sahip olmadıklarını bu yüzden de gaflet içinde yaşadıklarını bildirir:
Ahir zaman ümmetleri, dünya fâni, bilmezler;
Gidenleri görerek ondan ibret almazlar;
Erenlerin yaptığını görüp göze iliştirmezler
Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.
İyi yollardan sapıp kötü yola savuşan
Lanetli şeytan pirim deyip eteğine yapışan,
Şeytana pirim deyip sabah akşam görüşen;
Arslan Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.
10
8
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet,8, s. 119.
9
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet, 15, s. 121.
10
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet,16-17, s. 121.
534
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Müslümanların Tevbe suresi 119. ayette belirtildiği veçhile, özü, sözü bir
olmak niteliğini taşıdığını halbuki zamanındaki Müslümanların riyakâr olduk-
larını ifadeyle serzenişte bulunur:
Oruç tutup halka riya eyleyenleri,
Namaz kılıp tesbih ele alanları,
Şeyhim diye başka bina koyanları
Son anda imanından ayrı eyledim.
11
Halkın böyle dinden uzak yaşamalarının sebebinin şeyh geçinen birtakım
kendini bilmezler olduğunu vurgulayarak toplumun Islam dinine aykırı dav-
ranışlarının temelinde temsil mevkiindeki insanların bulunduğunu açıklar:
Ahir zaman şeyhi düzeltir dış görünüşünü
Zühd ve takva kılmayıp bozar iç âlemin
Keramet der gaflet uykusunda gördüklerini
Riya ile halka kendini satar dostlar.
12
Zamanı öyle kötü olmuş, insanlar öylesine kötülüğe bulaşmışlardır ki,
Ahmet Yesevi, bu kötülükten bizardır. Hâyânın yani utanmanın, A’raf suresi-
nin 33. ayetinde
13
belirtildiği veçhile haram olduğunu bilmeyen bu husustaki
Peygamber sözünden habersiz bulunan gâfillerin bu davranış eksikliklerini
tenkit ederek
Ulu küçük yarânlardan edeb gitti,
Kız ve zayıf gençlerden hâyâ gitti,
“Hâyâ imandandır” deyip Resûl dedi
Hâyâsız kavim acâipler oldu dostlar.
14
mısralarını sıralar.
11
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), XII. Hikmet, 12, s. 131.
12
Divan-ı Hikmet, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk- Kazak Üniversitesi baskısı, Ankara
2016, s. 188.
13
“De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir de-
lil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri
söylemenizi haram kılmıştır.”
14
Divan-ı Hikmet, s. 194.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
535
Haksız yere bir Müslümanı öldüren kimsenin bütün insanlığı öldürmüş
gibi olacağı şeklindeki Nisa suresi 92. ayette bildirilen ilahi ihtardan habersiz
dalaletteki insanların halkı öldürdüklerini bildirerek dindarın da dindar ol-
mayanın da insanlıktan uzak olduğunu belirtir:
Müslüman Müslümanı eyledi katil
Haksızı tutub haklı işleri kıldı batıl
Mürid pirine kılmadı yüz ve hatır
Nasıl kötü zamanlar oldu dostlar.
15
Toplum fertlerinin Müslüman olma niteliklerini kaybettiklerini ifadeyle
bu durumun adâleti de ortadan kaldırdığını, yüce Allah’ın A’raf suresi 29.
ayette özellikle belirttiği, yöneticilerin Devleti ve milleti ayakta tutan adâlet-
ten uzak olduklarını bildirir:
Dünya ehli halkımızda cömertlik yok
Padişahlarda vezirlerde adâlet yok
Dervişlerin duasında kabul edilme yok
Türlü bela halk üstüne yağdı dostlar.
16
Kötü zamanın kötü kişileri ortaya çıkardığını belirterek ilim sahibi gözü-
kenlerin de bu kötü ortama iştirak ettiklerini kaydederek endişelerini söyler:
Âhir zaman bilginleri zâlim boldu
Hoş geldin deyiciler bilgin oldu
Hakk’ı söyleyen dervişlere düşman oldu
Nasıl kötü zamanlar oldu dostlar.
17
Kur’an-ı Kerim’de Casiye suresi 23. ayette belirtildiği veçhile kendini dün-
ya nimetlerine esir etmiş insanların değer hükümlerini kaybettiklerini belir-
terek bunun iman kaybı olduğunu vurgular:
15
Divan-ı Hikmet, s. 195.
16
Divan-ı Hikmet, s. 195
17
Divan-ı Hikmet, s. 195.
536
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Dünya ehli malını görüp heva kılar,
Benlik fikriyle dâva-yı hüda kılar,
Öldüğünde imanından cüdâ kılar,
Can verende hasret ile gider dostlar.
18
Bunlar doğangil gurubundan yırtıcı bir kuş olan kerkenez kuşu gibidirler:
Dünya benim diyenler, cihan malını alanlar,
Kerkenez kuşu gibi olup o harama batmışlar.
Din adamları da, hâkimler de bozulmuşlar, menfaatlerinin esiri olmuşlar-
dır.
Müftü olan âlimler, haksız fetva verenler
Öyle müftü yerini sırat köprüsünde gördüm.
Kadı, olan âlimler, para-rüşvet yiyenler
Öyla kâdı yerini sakar ateşinde gördüm.
19
Molla, müftü olanlar, yalan fetva verenler,
Akı kara kılanlar, cehenneme girmişler.
Kadı, imam olanlar, haksız dava kılanlar,
Eşek gibi olarak yük altında kalmışlar.
Haram yiyen hâkimler, rüşvet alıp yiyenler
Parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.
Tatlı tatlı yiyenler, türlü türlü giyenler,
Altın tahta oturanlar toprak altında kalmışlar.
20
Hasılı, Ahmet Yesevi zamanının insanları, Müslüman olmanın verdiği pek
çok niteliği kaybetmişlerdir. Toplum, bozulmuş, yozlaşmış dolayısıyla insan-
lığını kaybetmiştir.
18
Divan-ı Hikmet (Secmeler), XXI. Hikmet, 10, s. 165.
19
Divan-ı Hikmet, s.142.
20
Divan-ı Hikmet (Seçmeler), LXVIII. Hikmet, s. 335.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
537
Dostları ilə paylaş: |