Amaç:
Desmoplastik küçük yuvarlak hücreli tümör (DSRCT) çocukları,
adolesanları ve genç erişkinleri etkileyen, nadir görülen agresif
bir malignitedir. Genellikle peritoneal yüzeylerden başlar ve
tüm peritona yayılır. Agresif cerrahi eksizyon, kemoterapi
ve radyoterapiyi içeren multimodalite tedavilerine rağmen
%60-70 hasta 3 sene içinde hastalığa yenik düşmektedir.
Hipertermik intraperitoneal kemoterapi (HİPEC) ve KC
metastazları için radyoaktif yttrium mikrosfer tedavisi son
güncel tedaviler arasındadır. Literatürde dünyada 200 civarında
vaka bildirilmekte ve birçok tedavi yaklaşımlarına dirençli olan
bu tümör için henüz etkinliği gösterilmiş bir tedavi şeması
bulunmamaktadır. Olgumuz yaygın lenfadenopati (LAP)’lar ve
periton tutulumu ile başvurmuş, omentum biyopsisi sonucu
nadir görülen DSRCT tanısı konmuştur.
Olgu:
34 yaşında erkek hasta iki aydır bulunan karın ağrısı ve bulantı
yakınmasıyla başvurdu. Yapılan radyolojik incelemelerde
supraklaviküler, mediastinal ve peritoneal multipl konglomere
LAP’lar tespit edildi. Supraklaviküler LAP’tan yapılan iğne
biyopsisi hodgkin lenfoma açısından şüpheli bulundu. Genel
cerrahi tarafından eksploratris laporotomi planlandı. Batın
içi yaygın LAP’lar ve omental kitlelerden eksizyonel biyopsi
yapıldı. Patoloji sonucu DSRCT olarak rapor edildi. DSRCT’lerin
ayırıcı tanısında lenfoma da bulunduğundan ve klinik olarak
lenfomayı destekleyen bulgular olduğundan hastaya CEOP
(siklofosfamid, epirubisin, vinkristin ve metil prednizolon)
rejimi başlandı. Takiplerinde kontrol görüntülemelerinde
hastalık stabil seyrettiğinden tedavi 8 küre tamamlandı. Ancak
8 kür kemoterapi sonrasında asit miktarında belirgin artış oldu,
peritoneal kateter yerleştirilerek yaklaşık 20 litre sıvı boşaltıldı
ve ardından hastaya intraperitoneal (İP) sisplatin verildi. İP
sisplatin tedavisine de yanıt vermeyen hastanın karında şişlik
yakınmasının artması üzerine ICE (İfosfamid, karboplatin ve
etoposid) protokolü başlandı. Hastanın halen kliniğimizde
tedavi süreci devam etmektedir.
Sonuç:
Seyrek görülen bu hastalığa yönelik tedavi yaklaşımı
konusunda yeterli çalışma olmaması ve tümörün agresifliği
nedeniyle kür şansı az olmaktadır. HİPEC, yttrium mikrosfer
tedavisi ve hedefe yönelik ajanlar gündemde olmasına rağmen
vaka sayısının az olması ve klinik çalışmaların yapılamaması
nedeniyle genel olarak kabul görmüş bir tedavi modalitesi
bulunmamaktadır. DSRCT yeni klinik deneyim ve tedavi
yaklaşımlarını gerektirmektedir.
EP-99
GERİATRİK KANSER HASTALARININ KLİNİK ÖZELLİKLERİ
SELİN TESTEMEL , SELDA UÇAR , HASAN ŞENOL COŞKUN ,
YASEMİN ÇELEBİOĞLU , AYSEL TEKELİ , HAKAN BOZCUK ,
BURHAN SAVAŞ , DENİZ ARSLAN , SEMA SEZGİN GÖKSU , ALİ
MURAT TATLI , ŞEYDA GÜNDÜZ , MÜKREMİN UYSAL , ŞERİFE
BİLAL
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ,TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM
DALI,ANTALYA 07070,TÜRKİYE
Amaç:
Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde genel nüfus
içindeki yaşlı insan sayısı hızla artmaktadır. Bu çalışmada 65
yaş ve üzeri hastalarda görülen kanser türlerinin belirlenmesi
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
185
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmada Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’ne son bir yılda
başvuran tüm kanser hastalarının kanser kayıt sistemindeki
verileri değerlendirildi. 65 yaş ve üzeri kanser tanısı almış tüm
hastalar cinsiyete ve tanıya göre kaydedildi. Hastalar 5 yıllık 4
gruba ayrılarak cinsiyet, yaş ve tanı dağılımları incelendi.
Bulgular:
Polikliniğimize başvuran 4100 hasta tarandı. Toplam
870 (%21,2) hasta 65 yaş ve üzeriydi. Hastaların 393
(%45,1)’ü kadın, 477 (%54,8)’ si erkekti. En sık görülen
tanılar erkeklerde sırayla akciğer (%19), kolon,prostat olarak
saptanırken kadınlarda sırayla meme (%44,7), over ve kolon
kanseriydi. Yaş ve cinsiyette göre gruplara bakıldığında; 75
yaş ve üzerindeki gruplarda erkeklerde akciğer ve prostat
kanseri dağılımı 1/1 oranındayken, 65-74 yaş arası gruplarda
yer alan erkeklerde akciğer kanseri daha fazla olduğu
saptanmıştır; tüm yaş gruplarındaki kadınlarda meme kanseri
ilk sırada yer almaktaydı.
Sonuç:
Ünitemize son bir yılda başvuran kanser hastalarının 1/5 gibi
önemli bir oranını geriatri grubu hastalar oluşturmaktadır.
Bölgemiz ileri yaş hastalarda ilk sırada yer alan kanserler
değişmezken ikinci sırada yer alan kanserler içinde kadınlarda
over erkeklerde kolon kanseri olduğu dikkati çekmiştir.
EP-100
METAPLASTİK MEME KARSİNOMU VAKA SERİSİ: TEK MERKEZ
DENEYİMİ
AYŞE DEMİRCİ , ONUR EŞBAH , AYŞE GÖK DURNALI , HAVVA
YEŞİL ÇINKIR , SELAY GÜNDOĞDU , FATMA PAKSOY , TARKAN
YETİŞYİĞİT , ÖMER KAMİL YAZICI , NECATİ ALKIŞ , BERNA
ÖKSÜZOĞLU
SB DRAY ANKARA ONKOLOJİ EĞT VE ARŞ HASTANESİ, TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Memenin metaplastik karsinomu, tüm malign meme
lezyonlarının %1’inden azını oluşturan, yüksek dereceli nadir
bir tümördür. Bu çalışmada, merkezimizde tedavi ve takipleri
yapılan metaplastik meme karsinomlu hastaların demografik
özellikleri, sistemik tedavileri ve klinik sonuçlarını inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Ankara Onkoloji Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği’nde 2005-2012
yılları arasında takip edilen metaplastik meme karsinomlu 10
kadın hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi
Bulgular:
Hastaların 6’sı postmenopozal, 4’ü premenopozal olup
yaşları 23 ile 80 arasındaydı (ortanca yaş:49.5). Hepsinde
ER negatifti, 2 hasta HER2 pozitif ve 4 hasta triple negatifti.
Ortanca tümör boyutu 5.5 cm (aralık: 2-7). Üç hastada aksiller
lenf nodu negatifti (%30). İki hastada tanı sırasında akciğer
metastazı vardı (%20). Adjuvan kemoterapi olarak hastalara
siklofosfamid, antrasiklin, 5FU, taksan, cisplatin, trastuzumab
içeren kombinasyonlar uygulandı ( Tablo 1)
Sonuç:
Metaplastik meme karsinomu diğer meme kanseri histolojik
alttiplerine göre daha kötü prognozlu ve agresif seyirlidir.
En sık uzak metastaz alanları akciğer ve kemiklerdir.
Hormon reseptörü ve HER2 ekspresyonunun düşük olduğu
görülmektedir. Adjuvan tedavi konusunda henüz tam bir fikir
birliği olmasa da antrasiklin içeren kemoterapi rejimlerinin
daha etkin olduğu düşünülmektedir.
186
Tablo 1
Hasta
Evre
Tedavi
Son durumu
Takip süresi (ay)
1
4
7xTEC, 3 ay hormonoterapi-progres-3xSisplatin+Etoposit–
progres-1xVinorelbin-ex
ex-akciğer metas-
taz progresyonu
11
2
2B
4xCAP–takipsiz
3
3A
4xCAF+4xT-RT
yaşıyor
51
4
3A
Basit mastektomi+RT sonrası adjuvan kemoterapiyi kabul et-
medi. 9 ay sonra diğer memede İDK gelişti ve MRM yapılıp
6xSiklofosfamid+Epirubisin-ex
ex-ileri yaş
16
5
3C
4xCAP+4xT+ RT+Hormonoterapi
yaşıyor
25
6
3C
4xneoadjuvan Sisplatin+Dosetaksel-tam remisyon-
MRM+RT+2xSisplatin+Dosetaksel
yaşıyor
9
7
4
Tanıda akciğer metastazlı-6xCAP–Minimal yanıt-beyin metastazı–
Dosetaksel+Kapesitabin başlandı
yaşıyor
8
8
2B
6xCAF+RT
yaşıyor
62
9
3C
4xCEF+4xT+RT+Trastuzumab
yaşıyor
26
10
2A
4xCAF+4xT
yaşıyor
24
EP-101
GEMCİTABİNE İLİŞKİLİ DRESS SENDROMU: BİR OLGU
NEDENİYLE
ERTUĞRUL BAYRAM , SEMRA PAYDAŞ , SUZAN ZORLUDEMİR ,
ABDURRAHMAN DOĞMUŞ , ARBİL ACİKALİN , ÇİĞDEM AFŞAR,
MERAL GÜNALDI , VEHBİ ERÇOLAK
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Gemcitabine onkolojide sıklıkla kullanılan bir ilaç olup, diğer
yan etkilerinin yanısıra deri döküntülerine yol açabilir. Burada
gemcitabine tedavisi verilmekte olan bir pankreas Ca olgusunda
ortaya çıkan DRESS sendromu sunulmuştur.
Gereç ve Yöntem:
60 yaşında erkek hasta 3 yıl önce tip-II diyabet ve hipertansiyon
tanıları ile izlenmekte iken pankreasta kitle nedeniyle başvurdu.
Biyopsi sonucu pankreas Ca gelen karaciğer metastazı
saptanan hastaya 5.08.2011 tarihinde gemcitabine verildi.
Tedavinin 3. günü ateş, kaşıntı, ellerde ve kollarda kızarıklık
şikayetleri başlamış. Şikayetlerinin geçmemesi üzerine 18.8
2011 tarihinde başvurdu. Yaygın makulo-papuler döküntü
olması üzerine yatırıldı.
Bulgular:
Fizik muayenede 38 C ateş, hepatomegali, yaygın makulapapuler
döküntüler saptandı. Tam kan sayımı ve periferik yaymada
eosinofil artışı saptandı ve günler içinde eosinofil oranı arttı:
(%8-%9,8- %11,2- %13,8- %14,3). Karaciğer enzim düzeyleri
normal bulundu. Böbrek fonksiyon bozukluğu olmayan olguda
lenfodenopati de saptanmadı. Eozinofili nedeniyle yapılan
incelemelerde parazit saptanmadı. Allerjik astıma uyan klinik ve
laboratuar bulgusu saptanmadı. Deri biyopsisinde epidermiste
hiperkeratoz, bazal tabakada vakuoler dejenerasyon, papiller
dermiste ödem, perivaskuler lenfosit ve eosinofil infiltrasyonu
saptandı. Hastada gemcitabine ilşikili DRESS sendromu
düşünülerek antihistamik ve lokal streoid başlandı. Tedavi
sonrası 5. günde cilt lezyonları ve eosinofili geriledi.
Sonuç:
Yaygın cilt erupsiyonu, ateş, eosinofili, sistemik semptomlarla
giden bir hastalık olan DRESS sendromu’nun en sık sebebi
ilaçlardır. Bazen HHV-6, EBV, CMV gibi enfeksiyonlar da
etken olabilir. Gemcitabine ilişkili DRESS olgusuna literatür
taramasında rastlanmadığı ve onkolojide günlük pratikte sık
kullanılan ilaçlardan biri olan gemcitabine ilişkili DRESS olması
nedeniyle olgu sunuldu.
EP-102
KANSER HASTALARINDA UYKU SORUNLARININ PİTTSBURGH
UYKU KALİTE ÖLÇEĞİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
TÜLAY AKMAN
1
, TUĞBA YAVUZŞEN
1
, ZEYNEP SEVGEN
2
,
HÜLYA ELLİDOKUZ
3
, AHMET UĞUR YILMAZ
1
1
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
3
- DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ
PREVENTİF ONKOLOJİ ANABİLİM DALI
Amaç:
Kanser populasyonunda uykusuzluk prevalansı %23-61
arasında değişmektedir. Kanserli hastalarda uykusuzluk, kötü
uyku kalitesi, kısa uyku süresi sıklıkla görülen problemlerdendir.
Türkiye’de kanser hastalarının uyku problemlerinin sıklığı ile
ilgili yeterli çalışma bulunmamaktadır ve yeni çalışmalara
gereksinim vardır. Bu çalışmamızda kanser hastalarında uyku
bozukluluklarının sıklığının araştırılması ve bunların yaşam
kalitesi üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Dokuz Eylül Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Tıbbi Onkoloji Bilim
Dalı Polikliniğine başvuran kanser tanısı almış kemoterapi
planlanan veya alan 314 hasta çalışmaya alınmıştır. Hastalara
sözlü onam alındıktan sonra yüzyüze görüşme yöntemiyle
Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği (PUKÖ) uygulanmıştır.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
187
Bulgular:
Çalışmaya alınan toplam 314 hastanın 167’si (%53,2) kadın,
147’si (%46.8) erkekti. Yaş ortalamaları sırasıyla kadınlarda
54,8, erkeklerde 61,8’di. Hastaların %33.8 GİS, %22.6 meme,
%21.7 akciğer, %8.3 jinekolojik ve %13.7 diğer kanser
grupları oluşturdu. PUKÖ’ne göre 314 hastanın 127’sinde
(%40.4) uyku kalitesi kötü (global skor>5) saptandı. Cinsiyet,
medeni hal, evre ve kemoterapi uygulanması ile uyku kalitesi
skorları arasında istatiksel anlamlı farklılık saptanmadı (p
>0.05). Metastaz yerleşim bölgelerine göre kemik ve visseral
metaztazları olanlarda uyku kalitesi skorlaması daha düşüktü
(p:0.006). Hastaların genel performans durumuna göre ECOG
skoru 3 olanlarda anlamlı olarak uyku kalite skorlaması düşük
saptandı (p:0,02). Uyku kalitesi zerine bağımsız bir etmen
olan cinsiyete göre gruplandırıldığında kadın cinsiyette uyku
bozukluğu ve gündüz işlev bozukluğu skoru istatistiksel olarak
anlamlı saptandı (p:0.04, p:0.01).
Sonuç:
PUKO ölçeği kanser hastalarında uyku bozukluluklarının
değerlendirilmesinde kolay ve uygulanabilir bir ölçektir. Kanser
hastalarında uyku problemlerinin erken dönemde saptanması
ve yaşam kalitesi üzerine olan etkilerinin değerlendirilmesi
önemlidir.
EP-103
PRİMERİ BİLİNMEYEN TÜMÖRLERİN KLİNİK, PATOLOJİK,
DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ VE TEDAVİ SONUÇLARININ
RETROSPEKTİF ANALİZİ
ALİ SARI , SERNAZ UZUNOĞLU , ESMA TÜRKMEN , BÜLENT
ERDOĞAN , İRFAN ÇİÇİN
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
MEDİKAL ONKOLOJİ
Amaç:
Primeri bilinmeyen kanser (PBK), tüm kanserlerin % 2-7’sini
oluşturur. Klinik çalışmalara alınan PBK’li hastalarda sağkalım
6-10 ay, alınmayanlarda 2-3 aydır. Çalışmamızda, PBK
hastalarımızın klinik, patolojik, demografik özelliklerini, tedavi
sonuçlarını, sonuçlara etkili olan prognostik faktörleri ortaya
koymayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
1999-2010 yılları arasında, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Onkoloji Kliniğine kanser tanısıyla başvuran 11742
hastadan PBK tanısıyla sistemik tedavi alan 97 (34 kadın, 63
erkek) hasta çalışmaya alındı.
Bulgular:
Sigara içme oranı %59 idi. Olası primer akciğer ile sigara arasında
ilişki vardı (p=0.002). En sık metastaz yeri karaciğer idi. Ortanca
KC metastaz sayısı 4 idi. Ortanca metastaz bölge sayısı 2 idi.
KC metastazı olan hastaların metastazı olmayanlara göre GSK’ı
kötüydü (p=0.001). En sık histoloji adenokarsinomdu (%63).
Öngörülen en sık olası primer akciğerdi (%36). Ortanca GSK 6
ay idi. Sağkalım sonuçları açısından olası primer öngörülenlerle
öngörülemeyenler karşılaştırıldığında ortanca sağkalım 6
aya karşı 4 ay idi (p=0.08). Diğer yandan olası over, testis ve
primer periton tümörleri gibi kemosensitif tümörler diğer
tümörlerle karşılaştırıldığında ortanca sağ kalım 11 aya karşı 6
ay (p=0.036) bulundu. Bu kemosensitif tümörler olası primer
öngörülen tümörlerden çıkarıldığında sağ kalım farkı ortanca
sağ kalım olası primer öngörülenlerde 6 ay, olası primer
öngörülmeyenlerde 4 ay (p=0.12) bulundu. ALP, hemoglobin,
albümin, LDH, kemoterapi yanıtı ve karaciğer metastazı tek
değişkenli analizde sağkalımla ilişkiliyken, çok değişkenli
analizde sadece karaciğer metastazı varlığı ve kemoterapi
yanıtı sağkalımla ilişkili bulundu.
Sonuç:
İyi prognostik ve kemosensitif grubun tanımlanması sağkalım
sonuçlarını iyileştirmektedir. Kötü prognostik gruptaki
hastaların primerinin öngörülerek tedavi edilmesi sonuçları
primeri öngörülemeyen gruba göre değiştirmemektedir.
Kemoterapiye yanıt ve karaciğere metastaz varlığı en önemli
prognostik faktörlerdir.
EP-104
REKÜRREN METASTATİK TİMOMA TEDAVİSİNDE CYBERKNİFE
UYGULAMASI
NURİ USLU , HASAN CEM MISIRLIOĞLU , VAHİDE IŞIL UĞUR ,
GÜLHAN GÜLER , YILDIZ GÜNEY
ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
RADYASYON ONKOLOJİSİ KLİNİĞİ
Amaç:
Temel tedavisi cerrahi ve radyoterapi olan timomalarda
metastaz odaklarında radyoterapinin gelişmiş teknikler ile
etkin kullanımını göstermek istedik.
Gereç ve Yöntem:
Olgu: Hastamız 46 yaşında bayan olup, 2004 yılında torokostomi
sonucu tanı almış tip 1 timomadır. Başka bir merkezde 3 ayrı
kemoterapi (KT) protokolü uygulanmıştır. Takiplerinde 2007
ve 2009’da lokoregional nüks nedeniyle palyatif mediastinal
cerrahi girişimler, yine 12-2009’da torokal 11-1umbal
2 seviyesindeki paravertebral kitleye maksimal cerrahi
sonrası postoperatif konformal 35 GY radyoterapi (RT)
uygulanmıştır. 25-10-2011 Pet Bt ; akciğer dışında patolojik
tutulum saptanmadı. Akciğerde SUV maks 3.2 ile 5.1 arasında
fdg tutulumu gösteren 7 adet nodül için radyoloji bölümü
yardımıyla takip akciğer tomografilerinin karşılaştırılması
sonucu, sol akciğer bazalinde 5 adet nodülde progresyon
saptandı.
Bulgular:
Klinik semptomu olmayan hastaya, lejyonların takipte
kalabileceği veya Cyberknife ile RT verilebileceği anlatıldı.
Hastanın tedavi isteği üzerine nodüllerin en büyüğü olan
anteriordaki (3 cm) ve lateral komşuluğundaki iki kitleye,
toplamda 4 adet fludicial yerleştirildikten sonra, Cyberknife
ile 3 fraksiyonda 5200 cGY RT uygulandı. 3. ay kontrol
torax
Bt radyoloji yorumunda RT uyguladığımız nodüllerde
ileri derece regresyon görüldü.
Sonuç:
Üç kez primer tümör cerrahisi, adjuvan kemoterapi sonrasında
188
5. yılında paravertebral metastaza ve 7. yıl takibinde progrese
akciğer nodüllerinden ikisine radyoterapi uyguladığımız
hastanın, her iki lokalizasyondaki kitlede belirgin regresyon
görüldü. Selim seyirli olarak tanımlanan timomaların metastatik
odaklarında ileri teknikler ile radyoterapi etkinliğini gördük.
EP-105
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 1. VE 3. SINIF
ÖĞRENCİLERİNİN KANSER VE SAĞLIKLI YAŞAM İLİŞKİLERİ
ARASINDAKİ BİLGİ,GÖRÜŞ VE DAVRANIŞLARI
GÖKHAN ÇELENKOĞLU
1
, BEKİR KAPLAN
2
, BURCU KÜÇÜK
BİÇER
2
, MELTEM ŞENGELEN
2
, BANU ÇAKIR
2
, SABAHAT
TEZCAN
2
1
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ B.D.
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI A.B.D.
Amaç:
Bu çalışmanın amacı Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. ve
3. sınıf öğrencilerinin sağlıklı yaşam biçimi ve alışkanlıkları
hakkında bazı bilgilerinin ve farkındalıklarının belirlenmesi ve
kanser hastalığının oluşumunda olası etkiler konusundaki bilgi,
görüş ve davranışlarının saptanmasıdır.
Gereç ve Yöntem:
Araştırma kesitsel tipte bir çalışmadır. Araştırmada veri
toplamak amacıyla toplam 45 soru bulunan bir anket gözlem
altında uygulanmıştır. Toplam 192 kişiden 153’e (%79,6)
ulaşılmıştır. Veri girişi yapılandırılmış ve analizleri için “SPSS for
Windows 15.0”paket programı kullanılmıştır.
Bulgular:
Araştırmaya
katılanların
yaşları
17-24
arasındadır.
Öğrencilerin%44,4 ü 17-19yaş grubunda, %55,6 sı 20-24 yaş
grubunda olduğu belirlenmiştir.Öğrencilerin%46,4 ü erkek,
%53,6 sı kadındır.Katılımcıların 87’si (%56,9) 1. sınıfta, 66’sı
(%43,1) 3.sınıfta olduğu saptanmıştır.
Öğrencilerin 17-19 yaş grubunda olanlar ile 20-24 yaş grubunda
olanlar kanser bilgi puanı ile karşılaştırıldığında,yaş grubu
büyük olanlarda kanser bilgi puanı anlamlı olarak daha yüksek
bulunmuştur(p<0,0001).
Öğrencilerin okuduğu 1. ve 3. sınıflar ile kanser bilgi puanı
karşılaştırıldığında,3.sınıfta okuyanlarda kanser bilgi puanı
anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur(p<0,001).
Öğrencilerin çekirdek aile tipi olanları ile kansert bilgi puanı
aarsında anlamlı bir fark bulunmuştur(p<0,036).
Öğrencilerin kanserde taramanın önemi ile kanser bilgi
puanları arasında anlamlı bir fark saptanmıştır(P<0,027).
Sonuç:
Sonuç olarak Kırıkkale Tıp Fakültesinde yapılan bu araştırmada,
3. sınıf öğrencileri ile yaş grubu büyük olanların (20-24) ; 1.sınıf
öğrencileri ve yaş grubu küçük olanlara (17-19) göre kanser
konusunda daha bilgili oldukları belirlenmiştir.
Kanser konusunda duyarlılığı artırmak adına 1. sınıflara ek ders
konularak öğrencilerin sağlıklı yaşam ve dengeli beslenme
açısından bilgilenmesi sağlanmalıdır.
EP-106
OLGU SUNUMU: 15 YIL SONRA METASTAZ GELİŞEN UTERUS
LEİOMYOSARKOMU
FEYZA ÇİÇEKLİ
1
, NALAN AKGÜL BABACAN
2
, SAADETTİN
KILIÇKAP
2
, BİRSEN YÜCEL
3
, TURGUT KAÇAN
2
, MEHMET FUAT
EREN
3
, YILLAR OKUR
3
, EBRU ATASEVER AKKAŞ
3
1
SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DAHİLİYE ABD
2
SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BD
3
SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON
ONKOLOJİSİ ABD
Amaç:
Uterus leiomyosarkomları metastaz eğilimi zayıf olan nadir
tümörlerdendir. En sık, akciğerler, karaciğer ve beyine metastaz
yapmakla birlikte geç metastaz oldukça nadirdir. Biz bu vaka
ile operasyondan 15 yıl sonra akciğer metastazı gelişen uterus
leiomyosarkomu tanılı hastamızı sunmayı planladık.
Gereç ve Yöntem:
Hasta dosya bilgileri incelendi.
Bulgular:
58 yaşında bayan hasta bir ay önce başlayan nefes darlığı
şikayetiyle bir sağlık kuruluşuna başvurmuş. Hastaya çekilen
akciğer grafisinde plevral efüzyon tesbit edilmiş. Yapılan plevral
biopsi patolojisi ‘malign mezenkimal tümör metastazı’ şeklinde
raporlanması üzerine değerlendirilen hastanın, özgeçmişinde
15 yıl önce uterus leiomyosarkomu nedeniyle opere olduğu
ve postoperatif 3 kür antrasiklinli rejim aldığı öğrenildi. Yapılan
toraks tomografisinde, sağ akciğer üst lob anterior segmentte
2.5x8cm, posterior segmentte 5.5x8cm olmak üzere iki
kitle tesbit edildi. Hastaya metastatik m. mezenkimal tümör
tanısıyla uygulanan 6 kür sisplatin-etoposid kemoterapisi
sonrası radyolojik progresyon tesbit edilmesi üzerine, ikinci
basmak tadavi olarak 4 kür ifosfamid-mesna adriamisin, 2
kür ifosfamid-mesna-etoposid tedavisi uygulandı ve yapılan
değerlendirmede kitlede tama yakın bir regresyon izlendi.
Hasta halen asemptomatik olarak izlemdedir.
Dostları ilə paylaş: |