6. 2. 3. Eğitim Kurumlarıyla İlgili Adlar
Gimnaziya (гимназия): lise, kolej (RTS, 145, 2. Sütun).
Progimnaziya (прогимназия): Rusya’da 1917 yılına kadar faaliyet gösteren 4-10 yaş
arasındaki çocukların eğitim gördüğü okul (Yefremova).
Realnoye uçilişe (Реальное училище): (Alm. Realschule’den) Rusya (Devrim
öncesinde) ve Almanya başta olmak üzere Hırvatistan, Avusturya, Danimarka gibi ülkelerde
ikinci dereceli okul, ortaokul (Bolton, 1900, 5).
11
BİRİNCİ BÖLÜM
ÇARLIK RUSYASI’NDA TÜRKLÜK BİLGİSİ VE SMOMPK
DERGİSİ
SMOMPK dergisinin ilk 44 sayısı 1881-1915 yılları arasında çarlık Rusyası eğitim
kurumlarından birisi olan Kafkas Eğitim Okrugu (KUO) tarafından yayımlanmıştır. Bu zaman
diliminde Çarlık Rusyası’nda önemli eğitim reformları yapılmıştır. Bilhassa Rus ve Hristiyan
olmayan halklara yönelik yapılan bu eğitim reformlarıyla işgal edilen bölgelerde Rus
kültürünün, dilinin ve Ortodoks Hristiyanlığın yayılması amaçlanmıştır.
Çarlık Rusyası kurumlarının elde ettiği ilmî birikimlerden istifade etmiştir. Çarlık
Rusyası’nın ilmî birikimi ise Avrupa’da ortaya çıkan Şarkiyatçılıktan (oryantalizm) bağımsız
değerlendirilemez. Elbette ki Çarlık Rusya Batılı bir devlet değildir. Hatta iddia edilebilir ki
Çarlık Rusya Şarkiyatçılığın inceleme alanına dahi girmektedir. Fakat sömürgeci bir devlet
olarak yayılmacı politikalar üretmesi Batılı devletlerle paylaştığı en önemli paydadır.
SMOMPK hakkında bilgi vermeden önce oryantalizm teriminin sosyal bilimler
literatüründe ne ifade ettiğini ve sömürgecilik kavramıyla nasıl bir ilişki içerisinde olduğunu
belirtmesi önemlidir. Bilindiği üzere, oryantalizm kelimesinin kökeni güneşin doğuşunu ifade
eden Latince “oriens’den gelmesine rağmen sözlük anlamı Doğu bilimi, Doğu incelemeleri ya
da Şarkiyatçılık olarak ifade edilmektedir.
Erken dönemde, Şarkiyatçılık bir düşünüş ve araştırma alanıydı. Uzak Doğu, Asya,
Doğu, Yakın Doğu, Afrika ve Orta Doğu şeklinde adlandırılan bölgelerde yaşayan insanlar ile
Avrupa’nın her türlü sosyal ilişkisi üzerine düşünme biçimiydi. Bu sayede Doğu hakkında her
türlü bilgiye ulaşılabilmekteydi. Buradan da anlaşılacağı üzere akademik bir disiplin olmadan
önce Batı-Doğu arasındaki ilişki şemasının belirlenmesinde önemli bir yere sahiptir.
Coğrafi keşifler, Rönesans, Reform Hareketleri, Sanayi Devrimi, Fransız İhtilali gibi
süreçler neticesinde yeni bir bakış açısı kazanan Batı akademisi/yöneticileri/kiliseleri artık
doğuya yeni ideoloji ve sosyal bilimler penceresinden bakmaktaydılar. Bilindiği üzere
milliyetçilik ideolojisi ulus devletlerin kurulmasını sağlayan en önemli sebepler arasında yer
aldı. Sosyal bilimlerde üretilen yeni bilgiler ideolojilere yardımcı oldu ve dünya sathında yeni
12
bir yönetim tarzı gelişmeye başladı. Bunun en bariz örneği kontrolsüz büyüyen emperyalizm
ve büyük savaşlar neticesinde gelişen sömürgecilik idi.
Bu süreçlerin yaşanması Batının Doğu karşısında siyasi, ekonomik ve kültürel
tahakkümüne zemin hazırladı. Batı, daha önceden mistik bir bilgi gözüyle baktığı öteki olan
Doğu’ya artık yeni kavramlarla sırasıyla emperyalizm, hammadde, sömürgecilik,
medenileştirme etrafında anlam yüklemeye başladı.
Şarkiyatçılık kavramını yukarıdaki kavramlarla ilişkilendirip yeni bir bakış açısı sunan
Edward Said oldu. Said’e göre Şarkiyatçılık bu süreçlerin öncesinde yer alarak Batılı
devletlere işgal etmeleri için Doğu hakkında bilgiler sunmaya başladı. Böylece Şarkiyatçı
(oryantalist) anlayışla Doğu hakkında ortaya konulan her türlü bilgi, Batı’nın Doğu’yu
tahakküm altına alması ve sömürmesinde bir araç hâlini aldı. Ona göre Şarkiyatçılığın
başlangıç noktası 18. yüzyıl sonlarıdır (Said, 2014, 15).
Edward Said’in incelediği ve eleştiriler yönelterek tartışmaya açtığı Şarkiyatçılık,
Doğu’nun ötekileştirilmesi anlamına gelmekteydi. Şarkiyatçılar, Doğu’nun tarihi, dili ve
kültürü hususunda Batılı devletlere bilgi vermekte ve işgal sürecini kolaylaştırmaktaydı
(Yıldız, 2014, 9).
Bilgi olmadan yönetim, iktidar, kölelik gibi kurumlar bir şey ifade etmemekteydi.
Bölgenin tarihi, kültürü, dini, toplumu, etnik yapısı, antropolojisi ve dili memurların sağladığı
bilgilerdi. İşte bu bilgi Şarkı tasvir, iskân ve yönetmek için gerekliydi (Said, 2014, 16).
Bölge hakkında derinlemesine edilen bilgiler Şarkiyatçılığı kültürel bir güç haline
getirmekte ve halkların yönetilmesini kolaylaştırmaktaydı. İngiltere, 1750’den itibaren
Uzakdoğu, Hindistan ve Ortadoğu’ya bu şekilde girmişti. Napolyon Fransa’sı 1798’de Mısır’ı
işgal etmeden önce ciltler dolusu Mısır tarihi yazdırmış bölgeye arkeologlar, tarihçiler ve din
adamları göndermişti.
1
Daha erken dönemde İspanya, Portekiz, Hollanda, İtalya ve daha sonra İngiltere,
Fransa ve Almanya dışişleri bakanlıklarında doğu ülkeleri dairesi kurmuş ve üniversitelerinde
şarkiyat bölümleri açmışlardı. Bu ülkelerin birbirlerine bu kadar benzeyen tavırlar
sergilemelerinin arka planında ilk bakışta Batılı olmaları sayılabilir. Fakat aynı zamanda bu
ülkeler Şarkiyat’ı, yani bilgiyi kullanan birer sömürgeci devletlerdi. Sömürgeleri sayesinde
kendi ana karalarına hammadde akışı sağlamakta ve bu sayede zenginleşmekteydiler. İşgal
edilen her toprak ve sömürülen halklar bu devletleri askerî olarak güçlendirmekteydi.
2
1
Batılı devletlerin Doğu’da yaptığı işgaller ve sömürgecilik için bk.: Magdoff (2006), ss. 48-60.
2
Batı’nın sömürgecilik tarihi hakkında ayrıntılı bir çalışma için bk.: Luraghi (1975).
13
Rus Şarkiyatçılığının başlangıcı, 15. yüzyıldaki seyahatlerin kayda geçirilmesiyle
ilişkilendirilir. Afanasiya Nikitin adlı bir Rus Hindistan’a yolculuk yaparak izlenimlerini
kaydetmiştir. 1618’de İ. Petlin’in seyahat notları ve sonra Rus elçilerden F. İ. Baykov (1612-
1663, 1664) ve Nikolay G. Spafari hatıratları Rus Şarkiyatçılığının ilk eserlerindendir
(Soltayev, 2009, 37-38). Sınırları genişleyen Rusya’nın Hindistan ve Çin’e komşu olması ve
buralarla ilgili eserlerin verilmeye başlanması Şarkiyatçılık nazariyesinde oldukça tutarlıdır.
Rusya’da Şarkiyatçılığın ilmî manada ortaya çıkışı ise 18. yüzyılda I. Petro’yla
gerçekleşir. Ancak I. Petro için Şarkiyat çalışmaları, siyasi ve ekonomik hedeflerini
gerçekleştirmek için güçlü bir araçtır. Bu yönüyle Rus Şarkiyatçılığı da gelişen sanayi ve
sömürgeciliğin ortaya çıkardığı siyasi ve ekonomik vaziyetten ayrı değerlendirilemez.
Avrupa’da yaşanan süreç elbette döneminin önemli güçlerinden sayılan Rusya içinde
geçerliydi. 1800’lü yıllardan itibaren toprak eksenli gelişen başat güç sayılma doktrini
Rusya’yı da farklı bölgelere yöneltmekteydi. Çarlık Rusyası’nı 1880’li yıllardan itibaren
Batı’dan ayıran sadece coğrafyasıydı. Çarlık Rusyası’nı öbür devletlerle sürekli karşı karşıya
getiren dünya sathında genişlemek istemesiydi. Bu istek Çarlık Rusyası’nı güçlü bir
sömürgeci güç hâline getirecektir.
Batılı sömürgeci devletler gibi o da gelişen sanayisi için enerji kaynaklarına ihtiyaç
duymuş ve bu ihtiyacını gidermek için enerji yönünden zengin bölgeleri ele geçirme planları
yapmıştır. Kafkas Ötesi’ndeki Bakü petrolleri ve Hazar kıyılarındaki doğalgaz Rus devletinin
gözünü çevirdiği enerji kaynaklarındandır. Afganistan üzerinden Hindistan’a inmek de yine
Çarlık için bir hedef idi. Ancak Çarlık Rusyası için asıl hedef, boğazlar üzerinden Akdeniz’e
inerek mümkünse sıcak denizlerde söz sahibi olmaktır. Bunun yanında 2. Roma’nın merkezi
İstanbul’u alarak Ortodoks Hristiyanlığı dünya çapında yaymak ve 3. Roma nazariyesini
gerçekleştirmek de önemli hedefler arasındaydı.
Batılı devletler gibi bu hedeflerden elde edilecek en önemli fayda Çarlık’ın merkezinin
güçlendirilmesiydi. Güçlenmeyi ne sağlayacaktı? Ya da Rusya kendi geniş topraklarına ve
yakın coğrafyasına nasıl hükmedecekti? Bu soruların cevapları Batı’nın izlediği yolu takip
etmekten geçmekteydi. Bu yol kısaca, işgal edilecek ya da sömürülecek halkların belirlenmesi
ve onlar hakkında bilgi iktidar ilişkisinin strateji haline getirilmesiydi.
Bilgi kısmını Şarkiyatçılık ya da eğitim kurumları aracılığıyla belirlenen hedefler
oluşturmaktaydı. Rusya, Şarkiyat destekli bilgiyi sömürgecilik ile sistematik hâle getirmiş ve
siyasi, ticari, kültürel vb. alanlarda hedeflerine ulaşmıştır. Aynı zamanda dinî görüşü olan
14
Ortodoks Hristiyanlığın işgal edilen bölge halklarında yayılması da Şarkiyat incelemeleriyle
mümkün olmuştur.
Rusya’nın Şarkiyatçılıktan elde ettiği bilgiyle kendi topraklarında sömürge sistemini
kurduğu açıktır. Rusya sömürge sisteminin, Batı’dan farklılaştığı nokta Rusya komşularını ve
kendi topraklarını, Batı ise sınırları ötesindekileri sömürgeleştirmesidir. Rusya’nın
sömürgecilik politikası sürekli olmuş ve knezlikler döneminden başlayarak her genişlemede
büyümüştür, Batı’nınki ise bir süre kesintiye uğramış ve sonra yine başlamıştır.
3
Çarlık Rusyası’nın siyasi ve ekonomik çıkarları doğrultusunda bilhassa dil bilimini ve
etnografyayı kullanarak hükümran olduğu halkları etnisite, dil ve toprak yönünden
şekillendirdiği bir gerçektir. Çarlık Rusyası’nın bu politikası Sovyetler Birliği’nde de bazı
küçük değişikler olmakla beraber aynı istikamette devam etmiştir. Bu değişiklerden birisi
Çarlık zamanında Ortodoks Hristiyanlaştırma gayesinin Sovyetler’de yerini dinsizleştirmeye
bırakmasıdır. Bu yönüyle Rus sömürge politikası Çarlık Rusyası’nda başlar ve Sovyetler
Birliği’nde devam ederek mükemmelliğe ulaşır. Yeni Orta Asya Ya da Ulusların İmal Edilişi
adlı kitabında bu konuya dikkat çeken Olivier Roy, Rusya’nın sömürü anlayışındaki
sistemliliği şöyle vurgular:
“Kuşkusuz İspanyol Güney Amerikası veya Fransız Afrikası’ndaki gibi evvelce var
olmayan devletlerin doğumuna neden olan sömürge tarzı idari bölünme örnekleri vardır dünya
üzerinde. Ama bir sömürgeci gücün yalnızca ülkeleri değil, dilleri ve ulusal tarihleri, hatta
folklor ve edebiyatı şekillendirdiği tek örnek budur. Sovyet sisteminde büyüleyici olan şey,
bütünlük kaygısıdır.” (Roy, 2000, 99).
Avrupa’daki Şarkiyatçılık anlayışı ve ilmî metotlar çoğunluğu Alman olan bilim
adamalarıyla Rusya’ya aktarılmıştır. Rus eğitim, arkeoloji, etnografya, dil bilimi ve tarih
kurumları imparatorluğun sınırları içindeki halkları bütün yönleriyle tetkik etmiş ve elde
edilen bulgular “sbornik” (İng. collection/compendium) denilen dergilerde/külliyatlarda
neşredilmiştir. SMOMPK bu tür eserlerden birisidir.
SMOMPK’deki Kakfasya ve Kafkas Ötesi halkları, yöreleriyle ilgili araştırma,
inceleme yazılarının ve derlenen halk bilimi materyallerinin değeri, Çarlık Rusyası’nın son
zamanlarında ve Sovyetler Birliği’ndeki siyasi gelişmelerde anlaşılmıştır. Çarlık Rusyası’nda
ilmî çalışmalarla ortaya çıkarılan etnik farklılıklar yeni etnisite ve ülkelerin doğumuna ortam
hazırlamıştır. Ancak yeni doğan ülkeler ve etnisiteler kendi hâllerine bırakılmayarak daimi
3
Rus yayılmacılığı için bk.: Magdoff (2006), ss. 61-63. Ayrıca Rus oryantalizminin tarihçesi ve gelişimi
için bk.: Barthold (2004), ss. 321-333.
15
sorunlarla boğuşmaya mecbur edilmişlerdir. Siyasi sınırlar belirlenirken yapının içerisinde
zayıflık ve sürtüşme unsurlarının kalmasına özen gösterilmiştir. Böylece kendilerine bir
toprak atfedilen yeni etnisitelerin hiçbirinin kendi başına ayakta kalamaması sağlanmıştır
(Roy, 2000, 109). Rusya’yı yeni ülkelerde ekonomik ve siyasi alanlar ile sorunların
çözümünde baş aktör kılan zayıflık ve sürtüşme unsurlarının çoğu dil bilimi ve etnografyanın
ulaştığı birikimlerle oluşturulmuştur.
Yeni etnisitelerin ülke sınırları belirlenirken yapının içinde azınlık unsurları
bırakılmıştır. Böylece etnik ve din kökenli sürtüşmelerin yaşanması için gerekli şartlar
hazırlanmıştır. Bu durum için en güzel örneklerden birisi Başkurdistan örneğidir. Tatarların
Türk boyları arasındaki etkinliğinin kırılmasına yönelik kurulan ilk cumhuriyet olan
Başkırdustan’ın müftüsü günümüzde bir Tatar’dır. Bunun yanında bu müftü bütün Rusya
Federasyonu’nun (RF) müftüsüdür. Ufa’daki Başkurt müftünün etkinlik sahası sınırlıdır. Bu
durum Başkurtlar ile Tatarlar arasında dinî ikiliğe sebep olmaktadır.
Kuzey Kafkasya’da yer alan Kabardin-Balkarya Özerk Cumhuriyeti ile Karaçay-
Çerkezya Özerk Cumhuriyeti’nin durumu da yukarıda ifade edilenleri oldukça
desteklemektedir. Bu cumhuriyetlerde, aynı kökenden gelen Kabardinler (Kabardey) ve
Çerkezler tıpkı Türk halklarından Karaçay ve Balkarlar gibi birbirlerinden ayrılarak aynı
kökenden gelen halkların farklı siyasi yapının içinde kalmaları sağlanmıştır (Kalafat, 1999,
147). Bu durumda iki unsurdan biri azınlık durumuna düşmekte ve daimi sürtüşme ve zayıflık
için zemin hazırlanmaktadır. Burada hesap edilen bir başka husus ise aynı kökenden gelen
halkların birleşerek güçlenmesinin önüne geçmektir.
4
Sovyetler Birliği ve RF zamanlarında yukarıda verilen örnekleri çoğaltmak
mümkündür. Ancak burada ortaya konulmak istenen, bu tür siyasi yapıların etnografya ve dil
bilimi verileri kullanılarak oluşturulmuş olmasıdır. SMOMPK’nin hacimli ve çeşitli
muhtevası, Çarlık Rusyası’ndan Sovyetlere ve bugün için de RF’ye gelindiğinde süreklilik
gösteren Rus politikaları açısından da değerlendirilmelidir.
SMOMPK, Çarlık Rusyası’nda Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak 1803–1917 yılları
arasında hizmet veren eğitim okruglarından birisi olan Kafkas Eğitim Okrugu tarafından
neşredilmiştir. Bu sebeple Okrug’un faaliyetleri devletin resmî politikalarından bağımsız
değerlendirilemez. Çarlık Rusyası’nın, Ruslaştırma ve Ortodoks Hristiyanlaştırma faaliyetleri
de yine eğitim okruglarınca yürütülmüştür. 19. yüzyılın ikinci yarısında bilhassa Türk
4
RF’de ve eski Sovyetler Birliği üyesi ülkelerdeki benzer sorunlar için bk.: Demir (1998), 5. Bölüm:
Bölgenin En Önemli Sorunları ve Gelecekteki Durum.
16
boylarına yönelik yürüttüğü misyonerlik faaliyetleriyle öne çıkan Nikolay İlminskiy’in
çalışmaları da hem eğitim okrugları hem de Çarlık Rusyası’ndaki Şarkiyat ve Türklük bilgisi
araştırmaları yapan kurumlarla yakından ilişkilidir.
Yukarıda ifade edilenlerden hareketle çalışmanın sınırları da göz önünde
bulundurularak SMOMPK dergisinin Türklük bilgisi çalışmalarındaki yerinin anlaşılabilmesi
için Çarlık Rusyası’ndaki Türklük bilgisinin gelişimini incelemek yerinde olacaktır.
1. Çarlık Rusyası’nda Türklük Bilgisi Çalışmaları
Çarlık Rusyası’nda sistemli Türklük bilgisi çalışmalarının ortaya çıkışı, Avrupa’daki
çalışmalardan yaklaşık bir asır sonra, 18. yüzyılda gerçekleşir. Rus Türklük bilgisinin
gelişmesi de Avrupa’daki gibi Şarkiyatçlığın çatısı altında olmuştur.
Şarkiyatçılık, en basit hâliyle “Din, dil, bilim, düşünce, sanat, tarih gibi alanlarda
Doğu dünyasını inceleyen ve Doğu hakkında değer yargıları üreten Batı kaynaklı kurumsal
faaliyet.” olarak tanımlanır (Bulut, 2007, 428). Şarkiyaçılığın başlangıcı ise çoğunlukla
Avrupa’da açılan dil okullarıyla ilişkilendirilir.
1536’da Fransa Kralı I. François Collège Royal’de Doğu dillerinin okutulmasını ve
Doğu yazmalarının da Bibliothèque Royal’de toplanmasını emreder. Daha sonra XIV.
Louis’in Nazırı Colbert devlet işlerini yürütmek üzere yetiştirilecek tercümanlar için
Venedik’teki Dil Oğlanları Mektebi’ni örnek alarak 1669’da Jeunes de Langue okulunu
kurdurur. 1795’e gelindiğinde ise École de Langues Orientales Vivantes (Doğu Dilleri Okulu)
kurulur. Pratik ihtiyaçların görülmesi için açılan bu kurumlar sayesinde Doğu
medeniyetlerinin ve dillerinin araştırılması, Şarkiyatçılığı (Fr. Orientalisme) ortaya çıkarmıştır
(İnalcık, 2002, 27).
Çarlık Rusyası’nda Doğu medeniyetleri ve dillerine duyulan ilgi, Avrupa’da olduğu
gibi siyasi ve ekonomik ihtiyaçlarla Doğu’nun araştırılması ve öğrenilmesine dayanmaktadır.
1502’de Altın Orda Devleti’nin yıkılmasıyla yükseliş dönemine geçerek sınırlarını genişleten
Rus devleti, Doğu ile gerçek manada tanışmıştır. Böylece gerek devletin sınırları içindeki,
gerekse komşu Doğulu halklarla ilişki kurabilmek için Doğu dillerini bilen uzmanların
yetiştirilmesine yönelik faaliyetler başlamıştır. Çarlık Rusyası’nda münferit girişimlerle
şahıslara bağlı olarak gerçekleşen Doğu dillerinin ve medeniyetlerinin araştırılması ve
öğrenilmesi zamanla devletin resmî kurumları aracılığıyla yürütülen sistemli faaliyetlere
dönüşmüştür.
17
1. 1. Çarlık Rusyası’nda Türklük Bilgisinin Kurumlaşması
Çarlık Rusyası’nda Türklük bilgisi çalışmalarının bir disiplin hâlinde ortaya çıkışı
Şarkiyat araştırmaları çatısı altında 18. asrın başında I. Petro ile başlar. I. Petro 18 Haziran
1700 tarihli fermanında Sibirya metropolitine Çin veya Moğol dillerini mükemmel düzeyde
öğrenebilecek gençler seçmesini emreder. Bu emir Doğu dillerini öğrenecek uzmanların
yetiştirilmesiyle ilgili devletin ilk resmî uygulaması olarak kabul görür (Kononov, 2009, 37).
Osmanlı Devleti’nin zaferiyle sonuçlanan 1710-1711 tarihli Prut Savaşı, I. Petro’ya
Türk, Fars ve Arap dillerini iyi derecede bilen; Doğu ülkelerini tanıyan, onların gelenek ve
göreneklerini, kanunlarını bilen devlet görevlileri yetiştirmenin zaruret olduğunu göstermiştir.
22 Şubat 1711 tarihinde I. Petro Osmanlı Sultanı III. Ahmed’in barış antlaşmasını bozduğuna
dair bir ferman yayımlar. Fermanın Türk-Tatar dillerine tercüme edilerek Bucak (Besarabya)
ve Kırım Türklerine dağıtılması amaçlanmıştır. Fermanda kullanılan dil karışık bir yapıdaydı
ve Kırım’da divanlarda kullanılan dilden farklı olarak Osmanlı Türkçesi hususiyetleri
göstermekteydi. Bu durum Rus Çarlığı’nda Tatar-Türk dillerini ve Osmanlı Türkçesini iyi
bilen diplomatların olduğuna delalet sayılmaktadır (Kononov, 2009, 37-38).
I. Petro’nun siyasi planları çerçevesinde Doğu medeniyetiyle ilgili faaliyetleri arasında
Kur’an’ın Rusçaya tercümesi de vardır. Kur’an-ı Kerim, 1716 yılında çarın emriyle Fransızca
tercümesinden çevrilerek Muhammed Hakkında el-Kuran Yahut Türk Kanunu adıyla St.
Petersburg’da basılır (Kononov, 2009, 39).
18 Ocak 1716’da Senato’nun kararıyla Moskova’daki Latin okullarının öğrencilerinin
arasından İran’da Türk, Arap ve Fars dillerini öğrenecek beş kişi seçip İran Elçisi Artemiy
Petroviç Volınskiy’in yanına gönderilmesi isteniyordu (Kononov, 2009, 39).
I. Petro’nun Türk meseleleri danışmanı Dmitriy Konstantinoviç Kantemir’in Rusya’da
şarkiyatçılığın ve Türklük bilgisinin gelişmesinde önemli katkıları vardır. Kantemir, 22 yıl
(1688-1710) İstanbul’da yaşamış ve Batı dillerinin yanında Doğu’nun üç önemli dili Türkçe,
Arapça ve Farsçayı iyi derecede öğrenmiştir. I. Petro’nun destekleriyle Türkiye tarihini ve
İslâm’ı araştırmış ve Osmanlı Hanedanı’nın Yükselişi ve Çöküşü ile Türk İmparatorluğu’nun
Dinî Sistemi ve Durumu adlı eserleri telif etmiştir. 1722 yılında Rusya’da Arap harflerini
kullanan ilk matbaayı I. Petro’nun talimatıyla kuran kişi de yine Kantemir’dir. Bu matbaada,
15 Temmuz 1922’de, seferlerin yapıldığı bölgelerin Türk sakinleri için I. Petro’nun üç
sayfalık manifestosunun tercümesi, akıcı bir Osmanlı Türkçesiyle basılmıştır. Manifestoyu
tercüme eden kişinin o dönemde Osmanlı Türkçesini iyi derecede bilen Kantemir’den başkası
olamayacağı değerlendirilmektedir (Kononov, 2009, 41-42).
18
1. 1. 1. Rusya Bilimler Akademisi
I. Petro’nun Türk dillerinin bir müesese çatısı altında öğrenilmesi, araştırılması ve bu
dillerle ilgili neşirler yapılması için attığı en büyük adım Petersburg’da Rusya Bilimler
Akademisinin kurulması olmuştur. 1724 yılında kurulan Bilimler Akademisinde (RAN)
Şarkiyatçılık çalışmalarının 1726’da Alman G. Z. Bayer’in St. Petersburg’a gelmesiyle
başladığı kabul edilir. Berlin’de Çince öğrenmeye başlayan Bayer’in Doğu dillerine ilgisi St.
Petersburg’a geldikten sonra Moğol, Mançur, Tibet, Sanskrit ve Kalmuk dilleriyle sürer.
Ebülgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terakime’sinden yaptığı çevriler Bayer’in Türkçe üzerinde
çalıştığını da göstermektedir. Bu durum, Türklük bilgisi çalışmalarının RAN’da Bayer’le
başladığına yönelik bir kabulu doğurmuştur.
RAN çatısı altındaki bilim adamları Çarlık Rusyası’nın sınırlarının genişlemesiyle
araştırma gezileri düzenleyerek yeni kazanılan toprakları ve bu topraklara komşu bölgeleri
tanımaya girişmişlerdir. Araştırma gezilerinde yöre ve halkı çoğunlukla antropoloji,
etnografya ve dil bilimi yönüyle ele alınmaktaydı. Ancak bunun yanında bu bilim adamlarının
Rus devleti için bölgenin tabii zenginlikleri ile siyasi ve ekonomik durumunu tespit etmek,
yörenin coğrafyasını tanımak gibi gizli maksatlar güttüğü de bilinmektedir. RAN’ın bu
kapsamda yaptığı araştırma gezilerinden biri Samuel Gotlib Gmelin başkanlığında 1770
yılında gerçekleştirilmiştir (Mehmetov, 2009, 474-475).
1. 1. 2. Kazan Üniversitesi
Çarlık Rusyası Türklük bilgisi çalışmalarında RAN’dan sonra önemli bir merhale
1804’te kurulan Kazan Üniversitesinde 1812’de Tarih ve Filoloji Bölümü’nün açılmasıdır.
Burada Türklük bilgisinin yanı sıra Şarkiyatçılığın hemen hemen bütün alanları üzerinde
çalışmalar yapılmıştır. Kazan Üniveristesine Almanya’dan davet edilen Fraehn Rus
Şarkiyatçılığının kurucuları arasında sayılır. Kazan Üniversitesindeki Türkoloji
çalışmalarında bulunan ilk isimlerden bir başkası ise İ. Berezin’dir (1819-1896) (Kurat, 1987,
456). Kazan Üniveristesi çalışmaları, hocaları ve yayınlarıyla Türklük bilgisine yön veren
dünyadaki en önemli merkezelerden birisi olmuştur. Kazan Üniversitesi aynı zamanda
ideolojik gayelerle yürütülen Türklük bilgisinin merkezi hâline gelerek pek çok misyoner
Türkologa ev sahipliği yapmıştır. Kazan Üniversitesinde 1861 yılında Türk dilleri profersörü
olan, Türk dilleri uzmanı Nikolay İvanoviç İlminskiy’in çalışmaları ileride ele alınacaktır.
|