Sbornik materialov dlya opisaniya mestnostey I plemyon kavkaza dergiSİ Üzerine bir araştirma


 3. Eğitim Kurumlarıyla İlgili Adlar



Yüklə 2,74 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə3/23
tarix18.05.2020
ölçüsü2,74 Mb.
#31200
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   23
Serdar Karaca


6. 2. 3. Eğitim Kurumlarıyla İlgili Adlar 
Gimnaziya (гимназия): lise, kolej (RTS, 145, 2. Sütun). 
Progimnaziya  (прогимназия): Rusya’da 1917  yılına kadar faaliyet  gösteren 4-10  yaş 
arasındaki çocukların eğitim gördüğü okul (Yefremova). 
Realnoye  uçilişe  (Реальное  училище):  (Alm.  Realschule’den)  Rusya  (Devrim 
öncesinde) ve Almanya başta olmak üzere Hırvatistan, Avusturya, Danimarka gibi ülkelerde 
ikinci dereceli okul, ortaokul (Bolton, 1900, 5). 

11 
 
 
BİRİNCİ BÖLÜM 
ÇARLIK RUSYASI’NDA TÜRKLÜK BİLGİSİ VE SMOMPK 
DERGİSİ 
SMOMPK  dergisinin  ilk  44  sayısı  1881-1915  yılları  arasında  çarlık  Rusyası  eğitim 
kurumlarından birisi olan Kafkas Eğitim Okrugu (KUO) tarafından yayımlanmıştır. Bu zaman 
diliminde Çarlık Rusyası’nda önemli eğitim reformları yapılmıştır. Bilhassa Rus ve Hristiyan 
olmayan  halklara  yönelik  yapılan  bu  eğitim  reformlarıyla  işgal  edilen  bölgelerde  Rus 
kültürünün, dilinin ve Ortodoks Hristiyanlığın yayılması amaçlanmıştır.  
Çarlık  Rusyası  kurumlarının  elde  ettiği  ilmî  birikimlerden  istifade  etmiştir.  Çarlık 
Rusyası’nın ilmî birikimi ise Avrupa’da ortaya çıkan Şarkiyatçılıktan (oryantalizm) bağımsız 
değerlendirilemez. Elbette ki Çarlık Rusya Batılı bir devlet değildir. Hatta iddia edilebilir ki 
Çarlık  Rusya  Şarkiyatçılığın  inceleme  alanına  dahi  girmektedir.  Fakat  sömürgeci  bir  devlet 
olarak yayılmacı politikalar üretmesi Batılı devletlerle paylaştığı en önemli paydadır.  
SMOMPK  hakkında  bilgi  vermeden  önce  oryantalizm  teriminin  sosyal  bilimler 
literatüründe ne ifade ettiğini ve sömürgecilik kavramıyla nasıl bir ilişki içerisinde olduğunu 
belirtmesi önemlidir. Bilindiği üzere, oryantalizm kelimesinin kökeni güneşin doğuşunu ifade 
eden Latince “oriens’den gelmesine rağmen sözlük anlamı Doğu bilimi, Doğu incelemeleri ya 
da Şarkiyatçılık olarak ifade edilmektedir. 
Erken  dönemde,  Şarkiyatçılık  bir  düşünüş  ve  araştırma  alanıydı.  Uzak  Doğu,  Asya, 
Doğu, Yakın Doğu, Afrika ve Orta Doğu şeklinde adlandırılan bölgelerde yaşayan insanlar ile 
Avrupa’nın her türlü sosyal ilişkisi üzerine düşünme biçimiydi. Bu sayede Doğu hakkında her 
türlü bilgiye ulaşılabilmekteydi. Buradan da anlaşılacağı üzere akademik bir disiplin olmadan 
önce Batı-Doğu arasındaki ilişki şemasının belirlenmesinde önemli bir yere sahiptir. 
Coğrafi keşifler, Rönesans, Reform Hareketleri, Sanayi Devrimi, Fransız  İhtilali gibi 
süreçler  neticesinde  yeni  bir  bakış  açısı  kazanan  Batı  akademisi/yöneticileri/kiliseleri  artık 
doğuya  yeni  ideoloji  ve  sosyal  bilimler  penceresinden  bakmaktaydılar.  Bilindiği  üzere 
milliyetçilik ideolojisi ulus devletlerin kurulmasını sağlayan en önemli sebepler arasında  yer 
aldı. Sosyal bilimlerde üretilen yeni bilgiler ideolojilere yardımcı oldu ve dünya sathında yeni 

12 
 
bir yönetim tarzı gelişmeye başladı. Bunun en bariz örneği kontrolsüz büyüyen emperyalizm 
ve büyük savaşlar neticesinde gelişen sömürgecilik idi. 
Bu  süreçlerin  yaşanması  Batının  Doğu  karşısında  siyasi,  ekonomik  ve  kültürel 
tahakkümüne zemin hazırladı. Batı, daha önceden mistik bir bilgi gözüyle baktığı öteki olan 
Doğu’ya  artık  yeni  kavramlarla  sırasıyla  emperyalizm,  hammadde,  sömürgecilik, 
medenileştirme etrafında anlam yüklemeye başladı.  
Şarkiyatçılık kavramını yukarıdaki kavramlarla ilişkilendirip yeni bir bakış açısı sunan 
Edward  Said  oldu.  Said’e  göre  Şarkiyatçılık  bu  süreçlerin  öncesinde  yer  alarak  Batılı 
devletlere  işgal  etmeleri  için  Doğu  hakkında  bilgiler  sunmaya  başladı.  Böylece  Şarkiyatçı 
(oryantalist)  anlayışla  Doğu  hakkında  ortaya  konulan  her  türlü  bilgi,  Batı’nın  Doğu’yu 
tahakküm  altına  alması  ve  sömürmesinde  bir  araç  hâlini  aldı.  Ona  göre  Şarkiyatçılığın 
başlangıç noktası 18. yüzyıl sonlarıdır (Said, 2014, 15). 
Edward  Said’in  incelediği  ve  eleştiriler  yönelterek  tartışmaya  açtığı  Şarkiyatçılık, 
Doğu’nun  ötekileştirilmesi  anlamına  gelmekteydi.  Şarkiyatçılar,  Doğu’nun  tarihi,  dili  ve 
kültürü  hususunda  Batılı  devletlere  bilgi  vermekte  ve  işgal  sürecini  kolaylaştırmaktaydı 
(Yıldız, 2014, 9).  
Bilgi  olmadan  yönetim,  iktidar,  kölelik  gibi  kurumlar  bir  şey  ifade  etmemekteydi. 
Bölgenin tarihi, kültürü, dini, toplumu, etnik yapısı, antropolojisi ve dili memurların sağladığı 
bilgilerdi. İşte bu bilgi Şarkı tasvir, iskân ve yönetmek için gerekliydi (Said, 2014, 16). 
Bölge  hakkında  derinlemesine  edilen  bilgiler  Şarkiyatçılığı  kültürel  bir  güç  haline 
getirmekte  ve  halkların  yönetilmesini  kolaylaştırmaktaydı.  İngiltere,  1750’den  itibaren 
Uzakdoğu, Hindistan ve Ortadoğu’ya bu şekilde girmişti. Napolyon Fransa’sı 1798’de Mısır’ı 
işgal etmeden önce ciltler dolusu Mısır tarihi yazdırmış bölgeye arkeologlar, tarihçiler ve din 
adamları göndermişti.
1
  
Daha  erken  dönemde  İspanya,  Portekiz,  Hollanda,  İtalya  ve  daha  sonra  İngiltere, 
Fransa ve Almanya dışişleri bakanlıklarında doğu ülkeleri dairesi kurmuş ve üniversitelerinde 
şarkiyat  bölümleri  açmışlardı.  Bu  ülkelerin  birbirlerine  bu  kadar  benzeyen  tavırlar 
sergilemelerinin arka planında ilk bakışta  Batılı olmaları  sayılabilir.  Fakat  aynı  zamanda bu 
ülkeler  Şarkiyat’ı,  yani  bilgiyi  kullanan  birer  sömürgeci  devletlerdi.  Sömürgeleri  sayesinde 
kendi  ana  karalarına  hammadde  akışı  sağlamakta  ve  bu  sayede  zenginleşmekteydiler.  İşgal 
edilen her toprak ve sömürülen halklar bu devletleri askerî olarak güçlendirmekteydi.
2
  
                                                 
1
  
Batılı devletlerin Doğu’da yaptığı işgaller ve sömürgecilik için bk.: Magdoff (2006), ss. 48-60. 
2
  
Batı’nın sömürgecilik tarihi hakkında ayrıntılı bir çalışma için bk.: Luraghi (1975). 

13 
 
Rus  Şarkiyatçılığının  başlangıcı,  15.  yüzyıldaki    seyahatlerin  kayda  geçirilmesiyle 
ilişkilendirilir.  Afanasiya  Nikitin  adlı  bir  Rus  Hindistan’a  yolculuk  yaparak  izlenimlerini 
kaydetmiştir. 1618’de İ. Petlin’in seyahat notları ve sonra Rus elçilerden F. İ. Baykov (1612-
1663,  1664)  ve  Nikolay  G.  Spafari  hatıratları  Rus  Şarkiyatçılığının  ilk  eserlerindendir 
(Soltayev, 2009, 37-38). Sınırları genişleyen Rusya’nın Hindistan ve Çin’e komşu olması ve 
buralarla ilgili eserlerin verilmeye başlanması Şarkiyatçılık nazariyesinde oldukça tutarlıdır. 
Rusya’da  Şarkiyatçılığın  ilmî  manada  ortaya  çıkışı  ise  18.  yüzyılda  I.  Petro’yla 
gerçekleşir.  Ancak  I.  Petro  için  Şarkiyat  çalışmaları,  siyasi  ve  ekonomik  hedeflerini 
gerçekleştirmek  için  güçlü  bir  araçtır.  Bu  yönüyle  Rus  Şarkiyatçılığı  da  gelişen  sanayi  ve 
sömürgeciliğin ortaya çıkardığı siyasi ve ekonomik vaziyetten ayrı değerlendirilemez.  
Avrupa’da yaşanan süreç elbette döneminin önemli güçlerinden sayılan Rusya içinde 
geçerliydi.  1800’lü  yıllardan  itibaren  toprak  eksenli  gelişen  başat  güç  sayılma  doktrini 
Rusya’yı  da  farklı  bölgelere  yöneltmekteydi.  Çarlık  Rusyası’nı  1880’li  yıllardan  itibaren 
Batı’dan ayıran sadece coğrafyasıydı. Çarlık Rusyası’nı öbür devletlerle sürekli karşı karşıya 
getiren  dünya  sathında  genişlemek  istemesiydi.  Bu  istek  Çarlık  Rusyası’nı  güçlü  bir 
sömürgeci güç hâline getirecektir. 
Batılı  sömürgeci  devletler  gibi  o  da  gelişen  sanayisi  için  enerji  kaynaklarına  ihtiyaç 
duymuş ve bu ihtiyacını gidermek için enerji yönünden zengin bölgeleri ele geçirme planları 
yapmıştır. Kafkas Ötesi’ndeki Bakü petrolleri ve Hazar kıyılarındaki doğalgaz Rus devletinin 
gözünü  çevirdiği  enerji  kaynaklarındandır.  Afganistan  üzerinden  Hindistan’a  inmek  de  yine 
Çarlık için bir hedef idi. Ancak Çarlık Rusyası için asıl hedef, boğazlar üzerinden Akdeniz’e 
inerek mümkünse sıcak denizlerde söz sahibi olmaktır. Bunun yanında 2. Roma’nın merkezi 
İstanbul’u  alarak  Ortodoks  Hristiyanlığı  dünya  çapında  yaymak  ve  3.  Roma  nazariyesini 
gerçekleştirmek de önemli hedefler arasındaydı.  
Batılı devletler gibi bu hedeflerden elde edilecek en önemli fayda Çarlık’ın merkezinin 
güçlendirilmesiydi.  Güçlenmeyi  ne  sağlayacaktı?  Ya  da  Rusya  kendi  geniş  topraklarına  ve 
yakın  coğrafyasına  nasıl  hükmedecekti?  Bu  soruların  cevapları  Batı’nın  izlediği  yolu  takip 
etmekten geçmekteydi. Bu yol kısaca, işgal edilecek ya da sömürülecek halkların belirlenmesi 
ve onlar hakkında bilgi iktidar ilişkisinin strateji haline getirilmesiydi. 
Bilgi  kısmını  Şarkiyatçılık  ya  da  eğitim  kurumları  aracılığıyla  belirlenen  hedefler 
oluşturmaktaydı. Rusya, Şarkiyat destekli bilgiyi sömürgecilik ile sistematik hâle getirmiş ve 
siyasi,  ticari,  kültürel  vb.  alanlarda  hedeflerine  ulaşmıştır.  Aynı  zamanda  dinî  görüşü  olan 

14 
 
Ortodoks Hristiyanlığın  işgal edilen bölge halklarında yayılması da  Şarkiyat incelemeleriyle 
mümkün olmuştur.   
Rusya’nın  Şarkiyatçılıktan  elde  ettiği  bilgiyle  kendi  topraklarında  sömürge  sistemini 
kurduğu açıktır. Rusya sömürge sisteminin, Batı’dan farklılaştığı nokta Rusya komşularını ve 
kendi  topraklarını,  Batı  ise  sınırları  ötesindekileri  sömürgeleştirmesidir.  Rusya’nın 
sömürgecilik  politikası  sürekli olmuş ve knezlikler döneminden başlayarak her  genişlemede 
büyümüştür, Batı’nınki ise bir süre kesintiye uğramış ve sonra yine başlamıştır.
3
  
Çarlık Rusyası’nın siyasi ve ekonomik çıkarları doğrultusunda bilhassa dil bilimini ve 
etnografyayı  kullanarak  hükümran  olduğu  halkları  etnisite,  dil  ve  toprak  yönünden 
şekillendirdiği  bir  gerçektir.  Çarlık  Rusyası’nın  bu  politikası  Sovyetler  Birliği’nde  de  bazı 
küçük  değişikler  olmakla  beraber  aynı  istikamette  devam  etmiştir.  Bu  değişiklerden  birisi 
Çarlık zamanında Ortodoks Hristiyanlaştırma gayesinin Sovyetler’de  yerini dinsizleştirmeye 
bırakmasıdır.  Bu  yönüyle  Rus  sömürge  politikası  Çarlık  Rusyası’nda  başlar  ve  Sovyetler 
Birliği’nde devam ederek mükemmelliğe ulaşır. Yeni Orta Asya Ya da Ulusların İmal Edilişi 
adlı  kitabında  bu  konuya  dikkat  çeken  Olivier  Roy,  Rusya’nın  sömürü  anlayışındaki 
sistemliliği şöyle vurgular: 
“Kuşkusuz  İspanyol  Güney  Amerikası  veya  Fransız  Afrikası’ndaki  gibi  evvelce  var 
olmayan devletlerin doğumuna neden olan sömürge tarzı idari bölünme örnekleri vardır dünya 
üzerinde.  Ama  bir  sömürgeci  gücün  yalnızca  ülkeleri  değil,  dilleri  ve  ulusal  tarihleri,  hatta 
folklor  ve  edebiyatı  şekillendirdiği  tek  örnek  budur.  Sovyet  sisteminde  büyüleyici  olan  şey, 
bütünlük kaygısıdır.” (Roy, 2000, 99). 
Avrupa’daki  Şarkiyatçılık  anlayışı  ve  ilmî  metotlar  çoğunluğu  Alman  olan  bilim 
adamalarıyla  Rusya’ya  aktarılmıştır.  Rus  eğitim,  arkeoloji,  etnografya,  dil  bilimi  ve  tarih 
kurumları  imparatorluğun  sınırları  içindeki  halkları  bütün  yönleriyle  tetkik  etmiş  ve  elde 
edilen  bulgular  “sbornik”  (İng.  collection/compendium)  denilen  dergilerde/külliyatlarda 
neşredilmiştir. SMOMPK bu tür eserlerden birisidir.  
SMOMPK’deki  Kakfasya  ve  Kafkas  Ötesi  halkları,  yöreleriyle  ilgili  araştırma, 
inceleme  yazılarının  ve  derlenen  halk  bilimi  materyallerinin  değeri,  Çarlık  Rusyası’nın  son 
zamanlarında ve Sovyetler Birliği’ndeki siyasi gelişmelerde anlaşılmıştır. Çarlık Rusyası’nda 
ilmî çalışmalarla ortaya çıkarılan etnik farklılıklar yeni etnisite ve ülkelerin doğumuna ortam 
hazırlamıştır.  Ancak  yeni  doğan  ülkeler  ve  etnisiteler  kendi  hâllerine  bırakılmayarak  daimi 
                                                 
3
  
Rus yayılmacılığı için bk.: Magdoff (2006), ss. 61-63. Ayrıca Rus oryantalizminin tarihçesi ve gelişimi 
için bk.: Barthold (2004), ss. 321-333.  

15 
 
sorunlarla  boğuşmaya  mecbur  edilmişlerdir.  Siyasi  sınırlar  belirlenirken  yapının  içerisinde 
zayıflık  ve  sürtüşme  unsurlarının  kalmasına  özen  gösterilmiştir.  Böylece  kendilerine  bir 
toprak  atfedilen  yeni  etnisitelerin  hiçbirinin  kendi  başına  ayakta  kalamaması  sağlanmıştır 
(Roy,  2000,  109).  Rusya’yı  yeni  ülkelerde  ekonomik  ve  siyasi  alanlar  ile  sorunların 
çözümünde baş aktör kılan zayıflık ve sürtüşme unsurlarının çoğu dil bilimi ve etnografyanın 
ulaştığı birikimlerle oluşturulmuştur. 
Yeni  etnisitelerin  ülke  sınırları  belirlenirken  yapının  içinde  azınlık  unsurları 
bırakılmıştır.  Böylece  etnik  ve  din  kökenli  sürtüşmelerin  yaşanması  için  gerekli  şartlar 
hazırlanmıştır.  Bu  durum  için  en  güzel  örneklerden  birisi  Başkurdistan  örneğidir.  Tatarların 
Türk  boyları  arasındaki  etkinliğinin  kırılmasına  yönelik  kurulan  ilk  cumhuriyet  olan 
Başkırdustan’ın  müftüsü  günümüzde  bir  Tatar’dır.  Bunun  yanında  bu  müftü  bütün  Rusya 
Federasyonu’nun (RF) müftüsüdür. Ufa’daki  Başkurt müftünün  etkinlik sahası sınırlıdır. Bu 
durum Başkurtlar ile Tatarlar arasında dinî ikiliğe sebep olmaktadır. 
Kuzey  Kafkasya’da  yer  alan  Kabardin-Balkarya  Özerk  Cumhuriyeti  ile  Karaçay-
Çerkezya  Özerk  Cumhuriyeti’nin  durumu  da  yukarıda  ifade  edilenleri  oldukça 
desteklemektedir.  Bu  cumhuriyetlerde,  aynı  kökenden  gelen  Kabardinler  (Kabardey)  ve 
Çerkezler  tıpkı  Türk  halklarından  Karaçay  ve  Balkarlar  gibi  birbirlerinden  ayrılarak  aynı 
kökenden  gelen  halkların  farklı  siyasi  yapının  içinde  kalmaları  sağlanmıştır  (Kalafat,  1999, 
147). Bu durumda iki unsurdan biri azınlık durumuna düşmekte ve daimi sürtüşme ve zayıflık 
için  zemin  hazırlanmaktadır.  Burada  hesap  edilen  bir  başka  husus  ise  aynı  kökenden  gelen 
halkların birleşerek güçlenmesinin önüne geçmektir.
4
 
Sovyetler  Birliği  ve  RF  zamanlarında  yukarıda  verilen  örnekleri  çoğaltmak 
mümkündür. Ancak burada ortaya konulmak istenen, bu tür siyasi yapıların etnografya ve dil 
bilimi  verileri  kullanılarak  oluşturulmuş  olmasıdır.  SMOMPK’nin  hacimli  ve  çeşitli 
muhtevası,  Çarlık  Rusyası’ndan  Sovyetlere  ve  bugün  için  de  RF’ye  gelindiğinde  süreklilik 
gösteren Rus politikaları açısından da değerlendirilmelidir. 
SMOMPK,  Çarlık  Rusyası’nda  Eğitim  Bakanlığı’na  bağlı  olarak  1803–1917  yılları 
arasında  hizmet  veren  eğitim  okruglarından  birisi  olan  Kafkas  Eğitim  Okrugu  tarafından 
neşredilmiştir.  Bu  sebeple  Okrug’un  faaliyetleri  devletin  resmî  politikalarından  bağımsız 
değerlendirilemez. Çarlık Rusyası’nın, Ruslaştırma ve Ortodoks Hristiyanlaştırma faaliyetleri 
de  yine  eğitim  okruglarınca  yürütülmüştür.  19.  yüzyılın  ikinci  yarısında  bilhassa  Türk 
                                                 
4
  
RF’de ve eski Sovyetler Birliği üyesi ülkelerdeki benzer sorunlar için bk.: Demir (1998), 5. Bölüm: 
Bölgenin En Önemli Sorunları ve Gelecekteki Durum

16 
 
boylarına  yönelik  yürüttüğü  misyonerlik  faaliyetleriyle  öne  çıkan  Nikolay  İlminskiy’in 
çalışmaları da hem eğitim okrugları hem de Çarlık Rusyası’ndaki Şarkiyat ve Türklük bilgisi 
araştırmaları yapan kurumlarla yakından ilişkilidir. 
Yukarıda  ifade  edilenlerden  hareketle  çalışmanın  sınırları  da  göz  önünde 
bulundurularak SMOMPK dergisinin Türklük bilgisi çalışmalarındaki yerinin anlaşılabilmesi 
için Çarlık Rusyası’ndaki Türklük bilgisinin gelişimini incelemek yerinde olacaktır. 
1. Çarlık Rusyası’nda Türklük Bilgisi Çalışmaları 
Çarlık  Rusyası’nda  sistemli  Türklük  bilgisi  çalışmalarının  ortaya  çıkışı,  Avrupa’daki 
çalışmalardan  yaklaşık  bir  asır  sonra,  18.  yüzyılda  gerçekleşir.  Rus  Türklük  bilgisinin 
gelişmesi de Avrupa’daki gibi Şarkiyatçlığın çatısı altında olmuştur. 
Şarkiyatçılık,  en  basit  hâliyle  “Din,  dil,  bilim,  düşünce,  sanat,  tarih  gibi  alanlarda 
Doğu  dünyasını  inceleyen  ve  Doğu  hakkında  değer  yargıları  üreten  Batı  kaynaklı  kurumsal 
faaliyet.”  olarak  tanımlanır  (Bulut,  2007,  428).  Şarkiyaçılığın  başlangıcı  ise  çoğunlukla 
Avrupa’da açılan dil okullarıyla ilişkilendirilir. 
1536’da  Fransa  Kralı  I.  François  Collège  Royal’de  Doğu  dillerinin  okutulmasını  ve 
Doğu  yazmalarının  da  Bibliothèque  Royal’de  toplanmasını  emreder.  Daha  sonra  XIV. 
Louis’in  Nazırı  Colbert  devlet  işlerini  yürütmek  üzere  yetiştirilecek  tercümanlar  için 
Venedik’teki  Dil  Oğlanları  Mektebi’ni  örnek  alarak  1669’da  Jeunes  de  Langue  okulunu 
kurdurur. 1795’e gelindiğinde ise École de Langues Orientales Vivantes (Doğu Dilleri Okulu
kurulur.  Pratik  ihtiyaçların  görülmesi  için  açılan  bu  kurumlar  sayesinde  Doğu 
medeniyetlerinin ve dillerinin araştırılması, Şarkiyatçılığı (Fr. Orientalisme) ortaya çıkarmıştır 
(İnalcık, 2002, 27). 
Çarlık  Rusyası’nda  Doğu  medeniyetleri  ve  dillerine  duyulan  ilgi,  Avrupa’da  olduğu 
gibi siyasi ve ekonomik ihtiyaçlarla Doğu’nun araştırılması ve öğrenilmesine dayanmaktadır. 
1502’de Altın Orda Devleti’nin yıkılmasıyla yükseliş dönemine geçerek sınırlarını genişleten 
Rus  devleti,  Doğu  ile  gerçek  manada  tanışmıştır.  Böylece  gerek  devletin  sınırları  içindeki, 
gerekse  komşu  Doğulu  halklarla  ilişki  kurabilmek  için  Doğu  dillerini  bilen  uzmanların 
yetiştirilmesine  yönelik  faaliyetler  başlamıştır.  Çarlık  Rusyası’nda  münferit  girişimlerle 
şahıslara  bağlı  olarak  gerçekleşen  Doğu  dillerinin  ve  medeniyetlerinin  araştırılması  ve 
öğrenilmesi  zamanla  devletin  resmî  kurumları  aracılığıyla  yürütülen  sistemli  faaliyetlere 
dönüşmüştür. 

17 
 
1. 1. Çarlık Rusyası’nda Türklük Bilgisinin Kurumlaşması 
Çarlık  Rusyası’nda  Türklük  bilgisi  çalışmalarının  bir  disiplin  hâlinde  ortaya  çıkışı 
Şarkiyat  araştırmaları  çatısı  altında  18.  asrın  başında  I.  Petro  ile  başlar.  I.  Petro  18  Haziran 
1700  tarihli  fermanında  Sibirya  metropolitine  Çin  veya  Moğol  dillerini  mükemmel  düzeyde 
öğrenebilecek  gençler  seçmesini  emreder.  Bu  emir  Doğu  dillerini  öğrenecek  uzmanların 
yetiştirilmesiyle ilgili devletin ilk resmî uygulaması olarak kabul görür (Kononov, 2009, 37). 
Osmanlı  Devleti’nin  zaferiyle  sonuçlanan  1710-1711  tarihli  Prut  Savaşı,  I.  Petro’ya 
Türk,  Fars  ve  Arap  dillerini  iyi  derecede  bilen;  Doğu  ülkelerini  tanıyan,  onların  gelenek  ve 
göreneklerini, kanunlarını bilen devlet görevlileri yetiştirmenin zaruret olduğunu göstermiştir. 
22 Şubat 1711 tarihinde I. Petro Osmanlı Sultanı III. Ahmed’in barış antlaşmasını bozduğuna 
dair bir ferman yayımlar. Fermanın Türk-Tatar dillerine tercüme edilerek Bucak (Besarabya) 
ve Kırım Türklerine dağıtılması amaçlanmıştır. Fermanda kullanılan dil karışık bir yapıdaydı 
ve  Kırım’da  divanlarda  kullanılan  dilden  farklı  olarak  Osmanlı  Türkçesi  hususiyetleri 
göstermekteydi.  Bu  durum  Rus  Çarlığı’nda  Tatar-Türk  dillerini  ve  Osmanlı  Türkçesini  iyi 
bilen diplomatların olduğuna delalet sayılmaktadır (Kononov, 2009, 37-38). 
I. Petro’nun siyasi planları çerçevesinde Doğu medeniyetiyle ilgili faaliyetleri arasında 
Kur’an’ın Rusçaya tercümesi de vardır. Kur’an-ı Kerim, 1716 yılında çarın emriyle Fransızca 
tercümesinden  çevrilerek  Muhammed  Hakkında  el-Kuran  Yahut  Türk  Kanunu  adıyla  St. 
Petersburg’da basılır (Kononov, 2009, 39). 
18 Ocak 1716’da Senato’nun kararıyla Moskova’daki Latin okullarının öğrencilerinin 
arasından  İran’da  Türk,  Arap  ve  Fars  dillerini  öğrenecek  beş  kişi  seçip  İran  Elçisi  Artemiy 
Petroviç Volınskiy’in yanına gönderilmesi isteniyordu (Kononov, 2009, 39).  
I. Petro’nun Türk meseleleri danışmanı Dmitriy Konstantinoviç Kantemir’in Rusya’da 
şarkiyatçılığın  ve  Türklük  bilgisinin  gelişmesinde  önemli  katkıları  vardır.  Kantemir,  22  yıl 
(1688-1710) İstanbul’da yaşamış ve Batı dillerinin yanında Doğu’nun üç önemli dili Türkçe, 
Arapça  ve  Farsçayı  iyi  derecede  öğrenmiştir.  I.  Petro’nun  destekleriyle  Türkiye  tarihini  ve 
İslâm’ı araştırmış ve Osmanlı Hanedanı’nın Yükselişi ve Çöküşü ile Türk İmparatorluğu’nun 
Dinî  Sistemi  ve  Durumu  adlı  eserleri  telif  etmiştir.  1722  yılında  Rusya’da  Arap  harflerini 
kullanan ilk matbaayı I. Petro’nun talimatıyla kuran kişi de yine Kantemir’dir. Bu matbaada, 
15  Temmuz  1922’de,  seferlerin  yapıldığı  bölgelerin  Türk  sakinleri  için  I.  Petro’nun  üç 
sayfalık  manifestosunun  tercümesi,  akıcı  bir  Osmanlı  Türkçesiyle  basılmıştır.  Manifestoyu 
tercüme eden kişinin o dönemde Osmanlı Türkçesini iyi derecede bilen Kantemir’den başkası 
olamayacağı değerlendirilmektedir (Kononov, 2009, 41-42). 

18 
 
1. 1. 1. Rusya Bilimler Akademisi 
I. Petro’nun Türk dillerinin bir müesese çatısı altında öğrenilmesi, araştırılması ve bu 
dillerle  ilgili  neşirler  yapılması  için  attığı  en  büyük  adım  Petersburg’da  Rusya  Bilimler 
Akademisinin  kurulması  olmuştur.  1724  yılında  kurulan  Bilimler  Akademisinde  (RAN) 
Şarkiyatçılık  çalışmalarının  1726’da  Alman  G.  Z.  Bayer’in  St.  Petersburg’a  gelmesiyle 
başladığı kabul edilir. Berlin’de Çince öğrenmeye başlayan Bayer’in Doğu dillerine ilgisi St. 
Petersburg’a  geldikten  sonra  Moğol,  Mançur,  Tibet,  Sanskrit  ve  Kalmuk  dilleriyle  sürer. 
Ebülgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terakime’sinden yaptığı çevriler Bayer’in Türkçe üzerinde 
çalıştığını  da  göstermektedir.  Bu  durum,  Türklük  bilgisi  çalışmalarının  RAN’da  Bayer’le 
başladığına yönelik bir kabulu doğurmuştur. 
RAN  çatısı  altındaki  bilim  adamları  Çarlık  Rusyası’nın  sınırlarının  genişlemesiyle 
araştırma  gezileri  düzenleyerek  yeni  kazanılan  toprakları  ve  bu  topraklara  komşu  bölgeleri 
tanımaya  girişmişlerdir.  Araştırma  gezilerinde  yöre  ve  halkı  çoğunlukla  antropoloji, 
etnografya ve dil bilimi yönüyle ele alınmaktaydı. Ancak bunun yanında bu bilim adamlarının 
Rus  devleti  için  bölgenin  tabii  zenginlikleri  ile  siyasi  ve  ekonomik  durumunu  tespit  etmek, 
yörenin  coğrafyasını  tanımak  gibi  gizli  maksatlar  güttüğü  de  bilinmektedir.  RAN’ın  bu 
kapsamda  yaptığı  araştırma  gezilerinden  biri  Samuel  Gotlib  Gmelin  başkanlığında  1770 
yılında gerçekleştirilmiştir (Mehmetov, 2009, 474-475). 
1. 1. 2. Kazan Üniversitesi 
Çarlık  Rusyası  Türklük  bilgisi  çalışmalarında  RAN’dan  sonra  önemli  bir  merhale 
1804’te  kurulan  Kazan  Üniversitesinde  1812’de  Tarih  ve  Filoloji  Bölümü’nün  açılmasıdır. 
Burada  Türklük  bilgisinin  yanı  sıra  Şarkiyatçılığın  hemen  hemen  bütün  alanları  üzerinde 
çalışmalar  yapılmıştır.  Kazan  Üniveristesine  Almanya’dan  davet  edilen  Fraehn  Rus 
Şarkiyatçılığının  kurucuları  arasında  sayılır.  Kazan  Üniversitesindeki  Türkoloji 
çalışmalarında bulunan ilk isimlerden bir başkası ise İ. Berezin’dir (1819-1896) (Kurat, 1987, 
456).  Kazan  Üniveristesi  çalışmaları,  hocaları  ve  yayınlarıyla  Türklük  bilgisine  yön  veren 
dünyadaki  en  önemli  merkezelerden  birisi  olmuştur.  Kazan  Üniversitesi  aynı  zamanda 
ideolojik  gayelerle  yürütülen  Türklük  bilgisinin  merkezi  hâline  gelerek  pek  çok  misyoner 
Türkologa ev sahipliği yapmıştır. Kazan Üniversitesinde 1861 yılında Türk dilleri profersörü 
olan, Türk dilleri uzmanı Nikolay İvanoviç İlminskiy’in çalışmaları ileride ele alınacaktır. 

19 
 
Yüklə 2,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin