1. 1. 3. Petersburg Üniversitesi
Petersburg Üniversitesi, 1855’te Şark Dilleri Fakültesinin kuruluşuyla Şarkiyatçılığın
ve onun çatısı altında da Türklük bilgisinin Rusya’daki merkezi konumuna gelir. Burada
Türklük bilgisinde Vladimir Velyaminov-Zernov ve Şarkiyatçılıkta da Alman kökenli Baron
V. Rozen ilk çalışmaları yapan ilim adamlarıdır (Kurat, 1987, 456).
Petersburg Üniversitesinin 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında seçkin
şarkiyatçıların yetiştiğini belirten Akdes Nimet Kurat, bu ilim adamlarının çalışmalarını
Çarlık Rusyası’nın siyasi gayeleri doğrultusunda şekillendirdiğini ifade eder:
“Rus âlimlerinin birçoğu araştırmalarını ‘siyasi’ olaylarla denk tutmuşlar ve Rus
yayılış politikasına hizmet etmişlerse de, bu tetkiklerin birçoğu Türk âlemini öğrenme
bakımından faydalı olmuştur.” (Kurat, 1987, 457)
1. 2. İlminskiy Metodu
Ortaya çıkışından bu yana siyasi gayelerle yürüyen Şarkiyatçılık Batı’nın Doğu
üzerinde hükmetmesini sağlayan bir araç hâlini almıştır. “Böl, parçala ve yönet” anlayışı
oldukça başarılı olmuş; milliyetçilikle beraber imparatorluklar dağılarak küçük devletlere
dönüşmüş, lehçe farklılıklarıyla milletler parçalanarak kabileler ortaya çıkarılmıştır. Osmanlı
Devleti’nin yerinde elliden fazla devletin ortaya çıkması, Arap devletlerinin sayısının
yirminin üzerinde olması bu duruma yalnızca iki örnektir.
İlmî metotlarla halkların bütün yönleri ele alınarak onların zaafları ve güçlü yanları
tespit edilmiştir. Toplumların gerek kendi içindeki yaşayışları ve gerekse başka toplumlarla
ilişkilerinin değerlendirildiği raporlar, eserler hazırlanmıştır. İlim adamlarının ulaştığı
bilgilerin siyasi otoritelerin hizmetine sunulmasıyla da işgal edilen toprakların elde tutulması
ve halklarının asimile edilmesi için sistemler geliştirilmiştir. Bu sürecin yaşandığı ve
sonuçlarının günümüzde dahi etkisini yitirmediği ülkelerden birisi Çarlık Rusyası’dır.
Çarlık Rusyası’nda komşuluk ilişkileri, ticaret ve savaşlar gibi olgularla gelişen Doğu
dillerinin ve Türkçenin pratikte öğrenilmesi süreci, I. Petro’nun bir dizi faaliyeti ve bunlardan
en önemlisi olan RAN’ın kurulmasıyla teorik sahadaki çalışmalarla sürmüştür. Diller üzerine
yapılan basit araştırmalar ve derlenen küçük materyaller zamanla Avrupa’daki Şarkiyat
çalışmalarıyla paralellik kazanmış, Rus araştırıcılar Türklük bilgisi çalışmalarında Alman
araştırıcılarla beraber önde giden taraf olmuşlardır.
Çarlık Rusyası’nın ideolojik Türklük bilgisi çalışmalarının belki de en önemli ismi
Nikolay İvanoviç İlminskiy’dir. Bir dil bilimci olan İlminskiy asıl ününe, etkileri günümüzde
dahi süren oldukça başarılı misyonerlik faaliyetleriyle kavuşmuştur.
20
1. 2. 1. İlminskiy Metodunun Temel Hususları
SMOMPK’nin ilk sayısının yayımlandığı 1881 yılı ve sonrası Çarlık Rusyası’nın
Türkistan, Kakfasya ve Kafkas Ötesi bölgelerinde egemenliğini tesis ettiği ve artık buralarda
kalıcı olmanın yollarını aradığı bir döneme denk gelir. 18. yüzyılın ikinci yarısında Çarlık
Rusyası; Rus olmayan halkları, bilhassa da gayrı Hristiyanları idare edebilmenin onların
eğitim kurumlarında Ruslaştırılmasıyla mümkün olacağına kanaat getirdi. Bu yöndeki
çalışmalara fikirleriyle yön veren isim ise Nikolay İvanoviç İlminskiy’dir (1822-1891).
Rusya’da yaşayan Rus olmayan halkları Ruslaştırma ve Ortodoks Hristiyanlaştırma
faaliyetleri İlminskiy’den önce de yapılmaktaydı. 1552’de Kazan Hanlığı’nı ele geçiren IV.
İvan, Ruslaştırma ve Ortodoks Hristiyanlaştırma çalışmalarına yönelerek 1555’te Kazan’da
Ortodoks başpiskoposluğunu kurmuş ve Guri isimli bir misyoneri piskopos tayin etmiştir.
Guri, bölgedeki Başkurt, Tatar, Çirmiş ve Çuvaş gibi hakların Ruslaştırılması ve
Hristiyanlaştırılması için ilk olarak içinde okulların olduğu üç manastır açmıştır. Bu okullara
çoğunluğu Müslüman ve Türk olan çocuklar; kandırılarak, kaçırılarak veya zorlanarak
getirilmekte ve hedeflenen maksat doğrultusunda eğitilmekteydi. IV. İvan’ın halka yönelik
uyguladığı ve daha sonra da uzun yıllar uygulanan cebri yöntemlerden birisi de Hristiyanlığı
kabul etmeyen ahalinin mallarına el konularak göç etmeye mecbur bırakılmasıdır. Daha sonra
Hristiyanlığı kabul edenlere malları geri veriliyor ve Tatar mirzaları “dvoryanlık” (soyluluk)
payesiyle taltif edilmekteydi (Maraş, 1998, 237-238).
16. yüzyıldan 19. yüzyılın ilk yarısına kadarki misyonerlik tecrübeleri, cebren yapılan
Ortodoks Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin istenen başarıyı sağlayamadığını ortaya koymuştur.
Eğitim yoluyla halkın Ruslaştırılması ve Ortodoks Hristiyanlaştırılması ise eğitimde Rusça ve
Kilise Slavcasının kullanılmasından dolayı yine istenen başarı yakalanamamıştır.
İlminskiy öncüllerinin tecrübesini iyi tahlil etmiş ve meseleye çözüm getirecek fikirler
üretmiştir. Onun geliştirdiği fikirler önceki faaliyetler gibi şiddet içermemekteydi. Aksine
Ruslaştırılmak ve Ortodoks Hristiyanlaştırılmak istenen halkların öz değerlerini çıkış noktası
kabul etmekteydi. Bu fikirler, görünürde bu halkların tepkisini çekecek ve onlarda direnç
uyandıracak hiçbir unsur taşımamaktaydı. İlminskiy’in geliştirerek bizzat kendisinin pilot
uygulamalarını yaptığı metot, Rus Eğitim Bakanlığı tarafından uygun görülerek 1860-1870
yıllarında eğitimde reformlar yapılmış ve bu reformlarla Ruslaştırma ve Ortodoks
Hristiyanlaştırma meselesinde hedeflenen başarıya ulaşılmıştır.
Kazan Üniversitesi Dil Tarih Fakültesinde Türk-Tatar dilleri kürsüsünde hoca olan
İlminskiy’in geliştirdiği ve ilim literatüründe kendi adıyla “İlminskiy Metodu” diye anılan
21
eğitim anlayışının temelinde “dil” vardır. İlminskiy’in çalışmalarını dil üzerinde
yoğunlaştırması, 19. yüzyılda “halk”ın ne olduğuna ilişkin ileri sürülen düşüncelerle
değerlendirilebilir. Alman romantizminden doğan ve 1917 devrimiyle Marksist içerik kazanan
düşüncelerde, “halk”ın tanımında en önemli unsur “dil”dir (Roy, 2000, 92). Gelişen bu
düşüncelerden harketle Çarlık Rusyası 19. yüzyılın ikinci yarısında siyasi egemenliğini tesis
etme ve sürdürmede “dil”i bir araç olarak kullanmıştır.
İlminskiy’in, “halk”ın en önemli unsuru “dil”i çıkış noktası kabul eden metodu dört
ana maddeden oluşur:
1. Ruslaştırma ve Ortodoks Hristiyanlaştırma için eğitimin halkların ana dillerinde
yapılması.
2. Ortodoks Hristiyan olmayan halklardan öğretmen yetiştirmek.
3. Rus olmayan halklar için Kiril esaslı alfabeler geliştirmek.
4. Başta dinî kitaplar olmak üzere eğitim materyallerinin halkların kendi dillerinde
hazırlanması (Pavlova, 2002, 3).
1. 2. 2. İlminskiy Metodu Uygulanması
Çarlık Rusyası’nın egemenliği altında bulunan Müslüman Türkler 19. yüzyılda eğitim
ve ilim sahasındaki bütün geri kalmışlıklarına rağmen tarihleri, edebiyatları, dinleri ve dilleri
yönüyle millet olma bilincine sahip halkardır. İslamiyet’i kabul etmeleriyle kullanmaya
başladıkları Arap harfleri, geniş coğrafyada birbirlerinden uzak medeniyet merkezlerinde
yaşamalarına rağmen uzun asırlardır hem yazı dili birliğini hem de İslamiyet’e bağlılıklarını
sağlamaktaydı. Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin başarıya ulaşması için
öncelikle Türk boyları arasında birliği sağlayan Arap harfleri terk edilerek Kiril harflerine
geçiş sağlanmalıydı. Ancak Türk halklarının uzun çağlar boyunca kullana geldikleri Arap
harflerini kolaylıkla terk etmelerini beklemek beyhude olduğu için alfabe değişikliğinin ince
tasarlanarak uygulamaya konulması gerekmekteydi. Alfabe değişikliği sağlanırsa bu halklar
arasındaki birlik bozulacak ve Türk boylarının süreç içerisinde kendiliğinden Ruslaşarak
Ortodoks Hristiyan olacağı ön görülmüştür.
İlminskiy’in geliştirdiği metot Eğitim Bakanı D. A. Tolstov tarafından ilgiyle
karşılanmıştır. Tolstov, İlminskiy’in metodunun Kazan bölgesinde Müslümanlar ve Rus
olmayanlar için açılan okullarda tatbik edilişini bizzat kendisi müşahede etmiştir. İlminskiy’in
çalışmalarında başarıya ulaştığını gören Tolstov, metodun Müslüman Türk ülkelerinde tatbik
edilmesinin yerinde olacağına karar vererek meseleyi Çar II. Aleksandır’a açmıştır. 1870
22
yılında Çar, İlminskiy metodunun Rus olmayan milletlerin yaşadığı bölgelerde uygulanmasını
emretmiştir (Saray, 2008, 31).
İlminskiy metodu çerçevesinde geliştirilen eğitim sistemi 26 Mart 1870’de “Rusya’nın
Güney Doğu ve Doğu Bölgelerinde Yabancıların Eğitimine Dair Tedbirler” başlığıyla
kanunlaştırılmıştır. Bu tarihten sonra yabancılar için açılan okulların sayısı hızla artmaya
başlamıştır. İrkutsk, Kazan ve Orenburg gibi şehirler eğitim kurumlarıyla bu anlamda bir
merkez hâline gelir. Buralarda yetişen öğretmenler köylerine dönerek okullar açmışlardır.
Köylerine dönen bu öğretmenler aynı dili konuştukları kendi insanlarına Hristiyanlığı ve Rus
kültürünü aşılamada zorluk çekmemişlerdir (Aça, 2013, 1471).
İlminskiy metoduna asıl şeklini veren ve onun başarıya ulaşmasını sağlayan tecrübeler
Kazan’da Kreşin Tatarları için açılan okullarda elde edilmiştir. Bu okullarda elde edilen
tecrübelerle İlminskiy metodunun temelleri atılmıştır.
İlminskiy’in Kazan Kreşin Tatarları Okulu yerli halktan öğretmenlerin yetiştirildiği ilk
kurumdur. 1867 yılı itibariyle buradan mezun olanlar köy okullarına öğretmen atanmışlardır.
Yerli halktan çocukların okuduğu çok milletli bu okula gönüllü Rus çocukları da kabul
edilmekteydi. 1863-1913 yılları arasında bu okulda 6000 kişi eğitim görmüş ve bunların da
900’ü öğretmen olmuştur. Okul, 1918’e değin 120 öğretmen daha çıkarmıştır (Pavlova, 2002,
23).
Kazan Rus Olmayan Halklar Öğretmen Semineri en çok rağbet gören öğretmen
yetiştiren eğitim kurumlarından biri olmuştur. Bu sebeple okula girmek isteyenlerin ancak
donanımlı olanları kabul ediliyordu. Ekserisi köy çocukları olan bu okulda farklı halkardan
çocuklar eğitim görmekteydi. Bu seminerin çatısı altında Çuvaş, Mari, Mordov ve Udmurtlar
için dört ilkokul hizmet vermiştir. Daha üst sınıflardaki öğrenciler bu ilkokullarda pratik
kazanıyordu. Buradan mezun olanlar görev yapmak üzere Çarlık Rusyası’nın faklı eğitim
okruglarına dağılmışlardır. Bu öğretmen seminerinde 1918 yılı itibariyle farklı milletten
1500’ün üzerinde öğretmen yetişmiştir (Pavlova, 2002, 23).
Yerli halk için hazırlanan eğitim kitapları hususunda yine en büyük başarı Kazan’da,
Kazan Eğitim Okrugu ve Ortodoks Misyonerlik Derneği tercüme komisyonlarının
çalışmalarıyla sağlanmıştır (Pavlova, 2002, 22).
Kazan Öğretmen Semineri’nin yanında öğretmen yetiştiren en önemli kurumlardan
birisi Simbir Çuvaş Öğretmen Semineri’dir. Bu seminerde İlminskiy’in en önemli
takipçilerinden bir Mari (Çirmiş) olan G. Ya. Yakovlev hizmet vermiştir. Bu okul binin
üzerinde öğretmen yetiştirmiştir (Pavlova, 2002, 23).
23
Çuvaş okulları öbür okullara nazaran daha başarılı olmuştur. Kreşin, Mari, Mordov ve
Udmurtlar için okullarda eğitim süresi üç yıl iken Çuvaş okullarında eğitim süresi dört yıldır.
İlk iki yıl ana dil eğitimine ayrılmıştır (Pavlova, 2002, 24).
İlminskiy’in insiyatifiyle Ufa İki Sınıflı Çirmiş Okulu ile Birsk Rus Olmayanlar İçin
Öğretmen Okulu açılmıştır. Bu okullara girenler ana dilde eğitim vermeleri için hususi
yetiştiriliyordu (Pavlova, 2002, 24).
Müslüman halkın eğitim gördüğü okullara öğretmen yetiştirmek için hususi eğitim
kurumları tesis edilmiştir. Buralarda din dışı derslere ve Rusçaya ağırlık verilmiştir (Pavlova,
2002, 24).
Zikredilen eğitim kurumları İlminskiy metodu doğrultusunda eğitim verecek
öğretmenlerin yetiştirilmesini sağlamıştır. Bu öğretmenler kendi halkları arasına
döndüklerinde Çarlık Rusyası’nın ekonomik, siyasi ve dinî gayeleri doğrultusunda Rus eğitim
anlayışını uygulamaya komuştur. Bu süreçte izlenen yöntem Ruslaştırma ve Ortodoks
Hristiyanlaştırmanın zamana yayılarak ve halkların tepkisini çekmeyerek yapılması üzerine
kuruluydu:
1. Rus eğitimi halkarın millî eğitimi görünümü altında yapılmalıdır. Bu eğitim
sisteminin savunucuları ve uygulayıcıları Çarlık Rusyası’nın yetiştirdiği ve Rus organlarıyla
iş birliğini sürdürecek yerli halktan aydınlar olmalıdır. Bu kişiler, yerli halk için açılacak millî
görünümlü okullara gönderilerek Rus eğitim sistemini uygulayacaklardır. Açılan Rus
okullarına halkın itibar etmemesi ve buralara “gâvur” okulu nazarıyla bakılması bunu elzem
kılmaktadır. Buna karşılık millî görünümlü modern okullara halk itibar ederek çocuklarını
gönderecek ve buralarda küçüklükten Rus eğitim anlayışı kalplere ve zihinlere işleyecekti. Bu
okulların en önemli silahı ise derslerin ana dilde verilmesi ve Rusçanın yalnızca bir ders
olarak okutulacak olmasıydı. Eğitim dilinin ana dilde olması halkın bu okullara itibar etmesini
sağlayacaktı. Ancak, ana dilin yazılışında Kiril alfabesi kullanılarak Rusçanın öğrenilmesi
kolaylaştırılacak idi. Rusçanın iyice öğrenilmesiyle beraber dersler Rusça verilmeye
başlanacaktır (Auelbekova, 2004, 2).
2. Kiril alfabesinin yaygınlaştırılması için Arap harflerinin Türkçe için yetersizliği
üzerinde propaganda yapılmalıdır. Kur’an yazısı olan Arap harflerinden Müslüman Türklerin
vazgeçmelerinin zor olacağını İlminskiy çok iyi bilmekteydi. Alfabe değişikliğini Rus
aydınların ifade etmesi yerli halkın tepkisini çekecektir. Bu yüzden yerli halklar arasından
aydın kişilerin Arap harflerinin konsonantları esas aldığından Türkçenin vokallerini
yansıtmakta yetersiz olduğunu dillendirmeleri gerekmekteydi. Arap harflerinin vokalleri değil
24
de konsonantları esas alması bütün Türk boyları arasında, yazıda dil birliğini sağılıyordu. Her
boy için geliştirilecek ve ses farklarının yansıtan Kiril alfabeleri kısa vadede yazıda Tatarca,
Çağatayca ve Osmanlı Türkçesinin birleştirici etkisinin kırılmasını sağlayarak dil birliğini
bozacak ve uzun vadede ise her boyu farklı bir etnisite hâline dönüştürecek idi.
3. Müslüman halklar Hristiyanlığı kendi istekleriyle severek kabul etmelidir. Geçen
asırlar zorla yapılan Orodoks Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin istenen neticeleri vermediğini
açıkça göstermiştir. Bu sebeple eğitim kurumlarında Rusçayı öğrenen ve Rus harflerini
kullanan hakların zamanla egemen Rus kültürüne sempati kazanacakları ön görülmekte idi.
Böylece halklar kendiliğinden Ruslaşarak Ortodoks Hristiyanlığı benimseyecektir. Bu süreçte
Arap harfleri yerine Kiril harflerinin kullanılması önemli bir rol üstlenmekteydi. Zira Kiril
harfleri Müslümanları Kur’an’dan ve İslamiyet’ten uzaklaştırmada tek başına önemli bir
silahtır.
4. Türkistan coğrafyasında hâkim olan “aracı dil”lerin etkisinin kırılması. Bu husus
Rusyayla Türkistan arasında kurulan ticari ilişkilerde elde ettiği ekonomik kazançlarla öbür
Türk boylarına nazaran daha müreffeh bir hayat süren Tatarların ve dillerinin etkisinin
kırılmasıyla ilgilidir. Hristiyan ve Musevilerin faal olamadığı pazarlara Tatarların gerek dil ve
gerkse de din avantajıyla çok kolay girmesi Tatarlar ve Ruslar arasında ekonomik ilişkilerin
gelişmesini sağlamıştır. Bu da Tatarları Türk boyları arasında ayrıcalıklı bir konuma
yükseltmiştir. Ekonomik zenginlikleri Tatarların aynı zamanda medeniyet ve din taşıyıcısı
olmasını da sağlamıştır. 19. yüzyılda Tatar aydınlarının başlattığı uyanış, din ve eğitim
alanlarında etkili olarak Türkistan’a yayılmaktaydı. Abdunnasır Kursavi ve Şehabeddin
Mercani gibi Tatar aydınların önayak olduğu reform hareketleri Tatar zenginleri tarafından
desteklenmiştir (Aça, 2014, 224). Daha sonraları bu hareketlerin Kırım Tatarı İsmail Gaspıralı
Bey’in bayraktarlığını üstlendiği “Cedid” hareketi ile kurumlaşması, İlminskiy’in
önderliğindeki reform hareketleri için büyük tehlike arz ediyordu. Cedidler’in faaliyetlerini
yakından takip eden İlminskiy ve destekçileri bu durumu bertaraf etmek için Türkçenin
Kazak, Kırgız, Özbek, Başkurt ve Türkmen gibi şivelerini Tatarcaya karşı müstakil diller
hâlinde öne çıkarmaya çabaladılar. Çünkü “Dilde, fikirde, işte birlik.” sloganıyla hareket eden
Cedid hareketi müşterek dil fikri üzerine kuruluydu. Türkistan halklarını birleşitirici bir vasfı
olan Tatarcanın etkisinin kırılması aynı zamanda İslamiyet’in yayılışının da engelleyecektir.
Çünkü Türkistan hakları İslamiyet’i Tatarlardan ve onların neşrettiği Tatarca yayınlardan
öğrenmektedir. Bunun için öbür boylara, Arap harflerinin ve onun getirdiği imlâ düzeninin
Araplara veya “Tatar”lara ve “Tatarca”ya ait olduğu, bu sebepten kendi dilleri ve yazıları için
25
millî yeni bir sistemin gerekli olduğu benimsetilmeliydi. Bu süreçte yine yerli halkın
aydınlarına iş düşmekteydi. Onlardan müşterek yazı dilini zayıflatmak için, etnisiteye dayalı
millî bir dil inşa etmek maksadı altında Arapça ve Farsça unsurların atılması gerektiği
yönünde ilmî propaganda yürütmeleri istenmiştir (Auelbekova, 2004, 5). Bu amaca hizmet
eden yerli aydınlar milliyetçi bir tutumla kendi toplumları için yararlı olmak hevesiyle hareket
ederken aslında bu mevzunun Çarlık Rusyası’nın Türkistan’da dil ve yazı birliğini bozma
gayesine hizmet etmek olduğunu fark edememiştir. Kiril harfleriyle oluşturlan yeni yazı
sistemlerinin Türkler arasında birer aracı dil olan Tatarca, Çağatayca ve Osmanlı Türkçesinin
birleştirici vasfını ortadan kaldıracağı ön görülmüştür. Bu maksatla bir aracı dil olan Tatarca
Tataristan’da millî dil olarak öne çıkarılırken başka yerlerde, örneğin Kazakistan’da
yasaklanmıştır.
5. İbadetlerde halkların ana dilleri kullanılmalıdır. Bu doğrultuda Rus olmayanlara
yönelik vaaz ve ayinlerin ana dilde yapılması fikri 1869 yılında uygulamaya konularak ilk kez
bir kilise ayini Tatarca yapılmıştır (Aça, 2013, 1472)
6. Çocukların karma eğitim veren okullarda okuması sağlanmalıdır. Gerek milliyet
yönünden Rus ve Türklerin gerek cinsiyet yönünden kızların ve erkeklerin aynı okullarda
eğitim görmesi sağlanmıştır. Böylece küçüklükten itibaren yerli halkın çocukları Rus kültür
dairesine girmiş olacak. Buralarda kız çocuklarının da eğitim alması yarının bireylerini
yetiştirecek anneler ve kadın öğretmenlerin misyonerlik faaliyetlerinde hizmet vermesini
sağlayacaktır (Aça, 2013, 1470). Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus Rus-Tatar veya
Rus-Kazak adını taşıyan okullara gidecekler yine yerli halkın kendisiyle sınırlıdır. Bu
durumda Rus dili, tarihi vb. dersler yerli halkın çocukları için işlenecek ve bu derslerde de
Rus milleti ve medeniyetinin yüceleştirilmesi söz konusudur.
İlminskiy metodu Rus aydınlar arasında bazı yönleriyle tepki çekmiştir. Onun
metodunu eleştirenlerin üzerinde en çok durdukları husus İlminskiy’in her halk için Kiril
esaslı ayrı alfabeler kullanmayı teklif etmesiydi. Onlara göre farklı alfabelerin kullanılması
Rus devletinin birliğini bozacak bir adımdır. İlminskiy’e yöneltilen eleştirilerden bir başkası
ise yine alfabe meselesiyle paralel değerlendirilebilecek bir mevzudur. İlminskiy ilk eğitim
kurumlarında eğitimin ana dilde yapılmasını istemektedir. Ana dilde işlenen derslerin yanında
Rusça yalnızca ders olarak okutulacaktır. İlminskiy bu yöntemi alfabe meselesinde olduğu
gibi Rus eğitim sistemindeki birliği bozacak endişesiyle tepki çekmiştir. Eleştirenler eğitimin
ana dilde yapılmasının halkların millî yönlerini canlı tutarak Ruslaşma ve Hristiyanlaşmaya
engel olacağını da savunmaktaydılar (Auelbekova, 2004, 108).
26
1. 2. 3. İlminskiy Metodunun Sonuçları
Müstakil Kiril harfleri ve ortaya çıkarılan “ana dil”lerle Türk boylarının her biri süreç
içerisinde farklı birer etnisiteye dönüşmüştür. Bu süreç, 19. yüzyılın ikinci yarısında başlamış
ve 1930’lu yıllarda Stalin’in “milliyetler politikası” adı altında uygulamaya koyduğu
“Sovyetleştirme” politikalarıyla devam ederek zamanla başarıya ulaşmıştır. Bu durum 21.
yüzyıla gelindiğinde de etksini sürdürmektedir. Türkistan, Kafkasya ve Kafkas Ötesi’ndeki
pek çok halk gibi Türk halkları da kendilerini ayrı bir millet olarak tanımlama yolunu tercih
etmektedir.
16. yüzyıldan 19. yüzyılın ilk yarısına kadarki ekseriyetle baskı ve şiddete dayalı
Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırmanın aksine, İlminskiy’in yalnızca dil ve alfabeye ilişkin
yöntemlerle uygulamaya koyduğu metot yerli halkların tepkisini çekmeyecek faaliyetlerle
yürütülüyordu. Metodun Çarlık Rusyası’nda başarıya ulaşması, İlminskiy’in fikirlerinin
Marksist ideoloji doğrultusunda Sovyetler Birliği döneminde de neredeyse hiç değişikliğe
gidilmeden uygulanmasını sağlamıştır. Aradaki fark, Çarlık Rusyası’ndaki Ortodoks
Hristiyanlaştırmanın yerini Sovyetleştirmeye bırakmasıdır (Aça, 2013, 1473).
İlminskiy’in her bir Türk boyunun dilini yazı dili hâline getirme teşebbüsünün
başarıya ulaşması, bu halkların birbirleriyle anlaşmasını zorlaştırarak Rusçanın bir “aracı” dil
hâline gelmesine sebep olmuştur (Aça, 2013, 1470). Farklı boyların birbirleriyle anlaşmak
için aracı dil Rusçayı kullanmaları ve Sovyetler Birliği’nde ana dillerin kullanılmasına ilişkin
yasaklarla ana diller giderek unutulmaya başlamıştır.
Çarlık Rusyası’nda etnik milliyetçiliğin körüklenmesi yöntemi, aynı millete mensup
halkları parçalamada başarıya ulaşılmasına karşılık ortaya bir başka sorunun daha çıkmasına
sebep olmuştur. Etnisitenin öne çıkarılması bu halklar arasında “bağımsızlık” fikirlerinin
yeşermesine sebep olarak etkisi 21. yüzyılda dahi süren etnik kökenli Müslüman milliyetçilik
hareketlerini doğurmuştur (Roy, 2000, 89-90). Kakfasya’da, Dağıstan ve Çeçenistan’da
yaşanan sorunlar bu hususun en belirgin örneğidir.
19. yüzyılda Türkistan’da görülen din ve eğitim alanlarındaki gerilik İlminskiy ve
takipçilerinin açtığı okulların başarıya ulaşmasında etkili olmuştur. Yerli okulların geriliği,
varlıklı ailelerin çocuklarını Rusların açtığı okullara göndermelerine sebep olmuştur. Bu
durum, yerli halklar arasında modern eğitim anlayışıyla yetişmiş, Avrupa medeniyetini
tanıyan bireylerin çıkmasını sağlamıştır.
Birçok dile hâkim bir dil bilimci olan İlminskiy’in üzerinde misyonerlik faaliyetleri
yürüteceği Türklerin arasında geçirdiği zamanlarda elde ettiği birikim ve yetiştirdiği misyoner
27
öğrencilerinin Türk dilleri üzerine ilmî tetkikleri Türklük bilgisi çalışmalarının gelişmesine
katkı sağlamıştır. İlminskiy’in öğrencileri ve onunla bağlantılı çalışan başta Katanov, Radlof,
Malov, Timofyev olmak üzere öbür misyoner Türkologlar Türklük bilgisi için hatırı sayılı
eserler ortaya koymuştur.
5
Okullaşmanın çok düşük olduğu bölgelerde İlminskiy ve takipçilerinin açtığı okullar
yerli halklar arasında okuryazar kişi sayısının arttırmıştır. Bununla paralel bir şekilde
ağızların, şivelerin müstakil dillere dönüşmelerini sağlamak için edebi eserlerin vücuda
getirilmesi bazı geri kalmış bölgelerde kültür ve sanatın gelişmesini sağlamıştır.
Sbornik Materialov Dlya Opisaniya Mestnostey İ Plemyon Kavkaza adındaki
“plemyon”, “plemya” (племя) kelimesinin ilgi hâli
6
olup kabile demektir. 1881 yılında
yayımlanmaya başlanılan SMOMPK’de halk anlamına gelen “narod”un ‘народ’ (İng. folk)
tercih edilmeyerek “plemya” (İng. tribe, clan) kelimesinin kullanılmasının üzerinde durulması
gerekir. 19. yüzyılda Alman romantikler tarafından temelleri atılan “halk” (Alm. volk) fikri,
Rus düşünürlerce geliştirilerek önce Çarlık Rusyası’nda kullanılmış, sonra da Marksist
görüşle Sovyetler’de ekonomik ve siyasi sistemin önemli unsurlarından biri olmuştur. Siyasi
gayelerle halkın kavramlaştırılması üzerinde önemle duran Rus antropolog ve etnografları,
Rus hâkimiyeti altındaki topluluklar etraflıca incelemiştir. Onların çalışmalarına, dil
bilimcilerin bu toplulukların dilleriyle ilgili tetkikleri de eklenince iç içe geçmiş hâlde
yaşayan bu toplulukları birbirinden ayırmaya, sınıflandırmaya yarayacak zengin materyal elde
edilmiş olmaktaydı. Sonraki zamanda yaşanan gelişmeler “plemya” yani kabile olarak
değerlendirilen bu toplulukların birer “narod” yani halka dönüştüğünü açıkça ortaya
koymuştur.
SMOMPK’de, coğrafi yapısı yönüyle zengin bir kültürel etkileşim alanı olan Kafkasya
ve Kafkas Ötesi halklarının ayrı ayrı incelendiği dil ve etnografya yazıları önemli yekûn tutar.
Bu yazılar, çalışmada Konu Dizini içerisinde Etnografya’da Dil başlığı altında sıralanmıştır.
Çarlık Rusyası’ndaki Rus etnograf ve dil bilimcilerin mesaileri neticesinde ortaya
çıkarılan etnisiteler, Sovyetler’de “milliyetler politikasıyla” ana vatanları olacak
“toprak”larına da kavuşmuş olmaktadır. Sovyet etnograf ve dil bilimciler ideolojik
maksatlarla belirlenmiş kıstaslarla halkları ve dilleri sınıflandırmışlar ve sonra da bu halklara
toprak atfetmişlerdir (Roy, 2000, 102-103). Böylece, Rus devletinde etnisitelerin iman edilişi
Çarlık Rusyası’nda başlamış ve Sovyetler’de tamamlanmış olmaktadır. Bu süreç bir bütün
5
İlminskiy’in öğrencilerinin ve onunla bağlantılı ilim adamlarının listesi için bk. Aça (2013).
6
Rusça ‘родительный падеж’ (İng. genitive).
28
kabul edildiğinde son iki sayı sayılmazsa (45. sayı 1925 ve 46. Sayı 1929) 1881-1915
arasında 34 yıllık yayın hayatına sahip SMOMPK dergisinin Rus hâkimiyeti altındaki
halkların idaresini sağlama ve bunun için de Ruslaştırma ve Ortodoks Hristiyanlaştırma
hususunda gördüğü vazife ele alınmalıdır.
SMOMPK dergisinin naşiri Çarlık Rusyası’nın bir kurumu Kafkas Eğitim
Okurugu’dur (KUO). Kafkasya ve Kafkas Ötesi’nin idari anlamda merkezi konumunda olan
Tiflis aynı zamanda KUO’nun da merkezidir. Bölgede eğitim verecek öğretmenlerin çoğu
Tifliste’ki öğretmen seminelerlerinde ders görmektedir. Erivan, Gori (Zakavkaz), Kutais ve
Kuban öğretmen seminerlerinin olduğu merkezlerdir. Bu öğretmenlerin ekserisi bölgenin yerli
halkıdır. Dergide neşredilen yazıların çoğunluğu yine bu seminerlerde eğitim alan
öğretmenlere aittir.
Azerbaycan’da Türkler için 1887 yılı itibariyle “Rus-Tatar” okulları açılmaya başlanır.
1917’de bu okulların adı adları “Rus-Müslüman” şeklinde değiştirilir. Adında geçen Rus
ibaresinin aldatıcılığına karşılık bu okullarda Türkler eğitim görmektedir. Dört yıl eğitim
veren bu okullarda dersler Rusça işlenir. Azerbaycan Türkçesi veya “yerli dil” ders olarak
haftada bir kez görülür. Bu okullarda okutulacak kitaplar Rus olmayan halklara yönelik
mahsus Moskova’da hazırlanmıştır. Rusça hazırlanan bu kitaplardaki konuların çoğunu yerli
halktan çocukların anlamasına imkân yoktur. Çarlık Rusyası’nın eğitimde böyle bir yola
yönelmesi yerli halkın ilmî manada gelişmesine engel olmak şeklinde değerlendirilmektedir
(Nazarli, 2008, 24-25).
7
KUO öğretmenlerden görev yaptığı yerlerle ilgili her türlü bilgi ve materyalleri
derleyerek göndermelerini istenmiştir. Gönderilen yazıları SMOMPK yazı kurulu tarafından
değerlendirilerek yayımlanması uygun görülenler SMOMPK sayfaları arasındaki yerlerini
almıştır. Gelen yazıların gelişi güzel yayımlanmadığını, bir tasnife tabi tutulduğunu ve
yazılardan birbiriyle alakalı olanların “özel sayı” veya “özel bölüm” şeklinde tabir
edilebilecek bir anlayışla yayımlandığı görülmektedir. Yine bazı sayıların ön sözlerinde ileriki
sayılarda ele alınacak konular zikredilmektedir. Bu durum SMOMPK yazı kurulunun elinde
epey yazının biriktiğini göstermektedir. Uzun soluklu bir yayın olan SMOMPK’ye bu kadar
çok yazının nasıl sağlandığı, yazarlara ücret ödenip ödenmediği, yazı kurulunun yayın ilkleri
gibi konular yapılacak araştırmalar ile ortaya konulmalıdır.
İlminskiy metoduna 1860-1870 yıllarındaki Rus olmayan halkların Ruslaştırılması ve
Ortodoks Hristiyanlaştırılması gayesini güden eğitim reformlarıyla ilgili araştırmalar daha çok
7
Çarlık Rusyası’nda Azerbaycan sahasındaki eğitim durumu için bk.: Süleymanlı (2006), ss. 64-72.
29
Kazan, Simbir, Samara, Saratov ve Astrahan’ı içine alan Volga bölgesine yönelmektedir.
İlminskiy metodunun Rus hâkimiyetine Volga bölgesinden çok sonra, 18. ve 19. yüzyıllarda
giren Kafkasya ve Kafkas Ötesi’indeki yansımalarının neler olduğu araştırılması gereken bir
başka konudur.
Bölgeyi bütünlükle ele alan bir yayın olan SMOMPK’nin muhtevasında 19. yüzyılın
ikinci yarısında bölgedeki eğitim durumunu tasvir eden yazılar mevcuttur. SMOMPK’deki
doğrudan eğitimi konu alan yazılar çalışmada Konu Dizini içerisinde Eğitime Dair Muhteva
başlığıyla sıralanmıştır. Bu yazılardan (99.) Tatar Okulları ve (100.) Kafkas Ötesi
Tatarlarında Halk Eğitimi başlıklarını taşıyan yazılar Müslüman Azerbaycan Türklerinde
eğitim konusunu ele almaktadır. İkisi de 1890’da yayımlanan bu yazılarda “Tatar” okullarının
umumiyetle geri kalmışlığı vurgulanmaktadır. 19. yüzyılda Türk halklarının eğitim alanında
epey geri kaldığı ve İsmail Gaspıralı’nın başlattığı “Cedid” hareketinin hiç de boş yere
olmadığı bir vakıadır. Ancak yukarıda zikredilen (99.) Tatar Okulları adlı yazının müellifi
Mir-Gaşim-Bek Vezirov’un “Tatar” okullarının vaziyetini bütün kötü yönleriyle aktardıktan
sonra yazısını şöyle bitirmesi oldukça ilgi çekicidir:
“Eğitim anlayışının belirtilen materyal şartları altında, bu kısıtlı hedeflerle pedagojik
ve öbür manalarda sonuçları itibariyle yararlı olmaktan çok zararlı ve en sefil neticeleri
vermesi beklenir.” (s. 6).
Ne kadar geri kalmış şartlarda yapılırsa yapılsın bir eğitim sürecinin, tabiatı itibariyle
yararlı sonuçlar vermesi beklenir. Yukarıdaki sözlerin sahibi Erivan Öğretmen Semineri 3.
sınıf öğrencisi Mir-Gaşim-Bek Vezirov’un yazısını 1888 yılında kaleme almış olduğu da göz
önüne alınmalıdır. İlminskiy metodunun Çarlık Rusyası’nda uygulamaya konulduğu bir
dönemde yayımlanan SMOMPK dergisinin Şarkiyatçılık açısından analizinin yapılmalıdır.
Çünkü SMOMPK, Eğitim Bakanlığının bir organı olan Kafkas Eğitim Okurugu tarafından
neşredilmiştir. SMOMPK’ye yazı gönderenlerin çoğu bölgede görev yapan öğretmenlerdir.
Bu öğretmenlerin eğitim gördüğü öğretmen seminerlerinde Çarlık Rusyası’nın farklı
bölgelerinde görev yapacak misyonerlerin yetiştirildiği bilinmektedir. İlminskiy de 1872
yılında bu seminerlerin en önemlilerinden biri olan Kazan Öğretmen Semineri’nin başkanı
tayin edilmiştir (Auelbekova, 2004, 108).
Kafkas Eğitim Okrugunun 1878-1901 tarihleri arasındaki yöneticisi olan Kirill
Petroviç Yanovskiy’in aynı zamanda Kafkaslarda Ortodoks Hristiyanlığı Canlandırma
Cemiyeti’nin bir üyesi olduğu bilinmektedir.
30
SMOMPK’nin 1902 tarihli 30. sayısı baştan sona Udince-Rusça İncil’e ayrılmıştır. Bu
İncil’de bir sütun Kiril esasına dayanan bir alfabeyle oluşturulmuş Udince metni ihtiva eder.
İkinci sütun ise Rusçadır. İlminskiy’in çalışmalarından birisinin Ortodoks Hristiyan olmayan
halkların Kiril harfleriyle din kitaplarının yazılması olduğu daha önce ifade edilmiş idi.
|