fiç
TÜRK-İSLAM MÜTEFEKKİRİ
İBN SİMA - EAHREDDİN RÂZÎ
MASİREDDİn TÛSÎ
DÜŞÜNCESİNDE VAROLUŞ
Hazırlayan
Yard. Doç. Dr. Fahrettin O LG U NER
K Ü LTÜ R V E T U R İZM B A K A N L IĞ I Y A Y IN L A R I: 593
K Ü LTÜ R ESERLERİ D İZİSİ: 40
Onay: 26.3.1985 gün ve 831X) — 1138 sayı.
Birinci baskı, Mayıs 1985
Baskı Sayısı: 10.000
Ongun Kardeşler Matbaası - A N K A R A
İ Ç
İ N
D
E
K
İ L E
R
Ö N S Ö Z
.................................
5
Üç Mütefekkirin Hayatını Dair
...........................................
9
Metinler Hakkında Birkaç Söz
...............................................
14
I. V A R L I K
.........................
16
A . Varlık Ta'biri ve Kavramı
16
II. V A R L IK 'I İD R A K
................
22
III.
V A R L IK S A H A L A R I
................
25
1. Hissedilen Alemde Varlık ..............
25
2. Hisötesi Alemde Varlık
.................
30
IV. V A R O L U Ş
____
37
A . Problemin Esası
......................................
37
B. Varoluşun Esasları
...............................................
39
1. Hak-Hakikat-Mahiyet ve Tahakkuk
...................
39
2. Hakikat-Mahiyet
......................................
40
3. Mahiyet ve Zât
.........................................................
43
4. Zât-Mahiyet ve Onun Unsurları
.................................
44
5. Zât-Mahiyet ve Varlık
.............................................
47
6. Varoluşun sebeplen ...........................................
53
a- Mahiyetin sebepleri
................................................
53
b- Varlığın sebepleri: Fail ve Gaye
............................
55
3
V .
V A R O L U Ş V E İ L K S E B E P .........
67
A. İki Türlü Varlık
...........................................................
67
B. Mümkünün Varoluşu
....................................................
72
1. Mümkünün Varoluşunda İmkânın A şılm a »
75
2. Sebep-Eser Münasebetleri
. . ,
.
81
V I. Z A R U R Î V A R L I K
83
A . Zarurî Varlığın Birliği
............................
83
1. Eşya Mürekkepdir
.............................................
83
2. Şeyin Kendi Unsurları Arasında
Sebep-Netice Münasebetleri
.........................................
84
3. Zarurî Varlığın Teayyünü
.............................................
89
4. Eşyanın Teayyünü
......................................................
95
B. Zarurî Varlık'ın Basit Oluşu
.................
98
1. Zarurî Varlık Mürekkep Değildir
.................................
98
2. Zarurî Varlık Cisim Değildir
........................................
101
C. ZarurîVarlık'a A it Kavramlar
(Zât-Mahiyet ve Varlık)
Bu Kavramların Birbirleriyle Münasebetleri
.................
101
1. Varlık (Varoluş) Bakımından Tanrı
............................
101
2. Z â t ve Mahiyet Bakımından Tanrı
..........
115
D. Tanrı'nın Öteki Varlıklarla Münasebeti
121
1. Cevher Oluş Bakımından Tanrı
....................................
121
2. Tanrı'nın Bir Zıttı Yoktur
...........................................
126
V II.
A L L A H ' I T A V S İ F
____ . . .
127
V III.
A L L A H ' I İ D R A K
. . .
128
IX. U M U M Î N E T İ C E L E R .
131
B İB L İY O G R A F Y A
135
4
Ö N S Ö Z
O
*
Teknik b ir terim olarak kullanılan
« tslam Felsefesinden
ne anlaşılması gerektiği üzerinde duracak değiliz■ Çünkü, bu
nun b ir din felsefesi olmadığı herkesin bildiği birşeydir. Ay
rıca bu terim in tslam dünyasındaki felsefe hareketlerini ifade
ettiği de bilinen b ir gerçektir. Burada akla hemen şu soru ge
lir : İslam dünyası, b ir dinin hâkim olduğu b ir saha demek ol
duğuna göre, dinin hüküm sürdüğü yerde felsefe olu r mu?
Birtakım tartışmalara girmenin herhangi b ir yararı yoktur. Na
zarî kanaat ve tartışmalar ne olursa olsun, vâkıayı değiştire
mez. Vâkıa şudur kı İslam dünyasında felsefe yapılmış, bir
çok kimse bu vadide fik ir yürütmüş, çeşitli yönlerde ve farklı
kıratta filozoflar yetişmiştir.
Şu da b ir gerçektir ki İslam dünyasında felsefe ve filozof
denince akla, (Fârâbî, tb n Sînâ... gibi) çok sınırlı sayıda bir
kaç isim gelir. Oysa, bize göre bu, tarih içindeki b ir realiteyi
yansıtmaz. Çünkü, isim ve sıfatları filozof olsun veya olmasın,
İslam dünyasında pek çok sahadaki ilim ve düşünce adamı
felsefe yapmış,
felsefe meseleleri üzerinde durmuş,
çeşitli
problem ler hakkında kafa yormuş, (başarı derecesi ne olursa
olsun), birtakım ürünler meydana getirm iştir. Ş iir ve edebi
yattan tasavvufa, kelâmdan, dinin en klasik ilim dallarından
olan fıkıha kadar,
çok çeşitli alanlara yayılmış
olan
bu ürünlerin gün ışığına çıkarılması elbette lüzumludur.
Fakat ,şu da ayrı b ir vâktadtr ki İslam dünyasında «felsefe ve
filo z o f» terim leri, her zaman güzel b ir sevgi ve sempati ile
karşılanmış değildir. Aksine, ztcman zaman bu, din dışı ve hat-
5
ta dinsiz, kimse ve cereyanların sembolü olarak görülür o l
muştur. Tarihi açıdan ve sosyolojik yönden bunun sebepleri
araştırılır ve araştırılmalıdır. Ancak, bizim üzerinde durmak
istediğimiz nokta şudur ki : Din dışı, ya da dinsiz olarak gö
rülüp «k iijü r » damgasını yiyen herkesin gerçekten bu sıfata
müstahak olup olmadığıdır. Bu hakikatin ortaya konulması
nın yolu da gerek o insanın kendi devrinde ve gerekse tarihin
başka devirlerinde o insan için söylenmiş sözlerin ve verilmiş
hükümlerin bulunup aktarılması değil, bize göre bunun tek
yolu, o insanın kendi sözlerinin, yani bizzat kendi eserlerinin
ele alınıp İlmî metotlarla değerlendirilmesidir.
İşte hakkında çok çeşitli sözler söylenen ve farklı hüküm
le ' verilen fik ir adamlarından b iri İbn S în a d ır
.
İslam dün
yasında «filo z o f» denince akla gelen isimlerin ilk i değilse bi
le İkincisi budur. B ir taraftan o; «Üstat, Allâme, E b u l-H u k e-
mâ-Filozofların Babası» olarak tanınırken, öbür tarafta da,
bilhassa rasyonalist felsefede küfrün sembolü hâlinde görü
lür. B ir insan için bunlardan yalnızca b iri doğru olacağına gö
re, hangisidir?
Felsefenin ve özellikle Fârâbt ve İb n Sina’nın anti-sempa-
tik görülmesinde Ebû Hâmid Gazzâlî’nin rolü büvüktür. Onun
( Türk okuyucusuna da güzel b ir tercüme ile sunulan) Tehâ-
fü t’ü, hu hareketin bayrağı olmuştur.
tbn Sînâ, acaba bu «k ü fü r» damgasını gerçekten haket-
miş m id ir? Bunun cevabının doğru yolu, bizce, İb n Sînâ’nın
eserlerinin içinden geçer. H er türlü baskıdan uzak olarak onun
kendi eserleri, ilm i b ir m etot ile incelenmeli ve ancak bundan
sonra b ir karara ve hükme varılmalıdır.
İşte bu düşünce ile biz, İbn Sînâ'yı ele almayı, onun fi
kirlerini, kendi eserlerine bağlt kalarak, sunmayı düşündük.
6
Bunun için de bu çalışmamızı onun düşünce sistemini aynen
yansıtan ana eserlerinden biri;
«
el-İşârât ve t-Tenbîhât
»
adlı
eseri (ve onun; F. Râzî ve N- Tûsî tarafından yapılan iki şer
hi) üzerinde yoğunlaştırdık. Eser, İb n Sınanın fik rî tekamü
lünün son merhalesinin mahsulüdür.
Bu sebeple İbn Sînâ
hakkında hüküm verebilmenin en sağlam ölçüsünü teşkil eder.
Ayrıca burada İb n Sınanın karşısında sünnî kelâmın büyük
temsilcisi Fahreddin Râzî vardır. Onun aksak ve eksik taraf
larını olduğu kadar, dinin çizdiği inanç sistemine aykırı olan
yönlerini de vukuf ve ehliyetle ortaya koyabilir.
Üstelik, F.
Râzî’nin bu çıkışlarının yerinde olup olmadığını da, İlm î eko
lün temsilcisi sıfatı ile Naşireddin Tûsî, aydınlığa kavuş tura-
bilir. İşte bu düşüncelerle İbn Sînâ’nın el-İşârât isim li eserini,
Fahreddin Râzî ve Nasireddin Tûsî şerhleri içinde tahlile ve
incelemeye giriştik. Klasik felsefede değerlendirmeler, gerek
takdir, gerekse hücum şeklinde olsun, umumiyetle ele alınan
filozofun metafiziği üzerine yapılır. Biz de öyle yaptık. İncele
memizi varlık ve varoluş meseleleri üzerine hasrettik. Ancak,
b ir sistem, b ir bütün teşkil eden eserin belli bölümünü ve bazı
meselelerini o bütünün içinden sıyırıp almanın mahzurlar do
ğurduğu ve doğuracağı şüphesizdir. Ümidimiz, ilerde, bu ese
rin tamamının takdimi olacaktır
Almanya'da M. H orten tarafından bizim yaptığımıza ben
zer b ir çalışma, 1912'de yayınlanan bir kitapla ortaya konmuş
bulunmaktadır. Aradan geçen şu kadar yıllık bir devre mev-
zûun yeniden ele alınmasına sebep teşkil etmeyebilir. Bunun
la beraber bizim yaptığımız şeylerle M. H orten ’inkiler arasın
da b ir isim benzerliğinden öte birşey yoktur. İncelememizin
içinde göstereceğimiz b ir misal de defalarca işlenmiş gözüken
mevzuların ve şahısların yine de yanlış anlaşılabildiklerini ve
ya anlaşılamadtklarım, dolayısıyla da tekrar tekrar incelen
melerinin fazla olmadığım ve olamayacağım gösterecektir.
7
Çalışmalarımızda bizi en çok uğraştıran güçlük d il mese
lesi oldu. Türkçemizin felsefe terim leri bakımından yetersiz
oluşu b ir gerçektir. Ayrıca düşüncesiz (veya kasıtlı) müdâha
leler Türk d ilini harp meydanına döndürmüştür. Biz kelime
taassubuna saplanmadık. Fikirlerim izi en rahat ve tam b ir ma
nâ içinde ifade edeceğine inandığımız kelime veya terim i kul
landık.
İncelememiz b ir metin neşri olmadığı içindir ki trans
kripsiyon kullanmadık■ Mütefekkirlerin kendi ifadelerini, keli
melerine sadık b ir tercüme ile vermeye çalıştık. Bununla be
raber manâyı ve Türkçe ifade güzelliğini ön planda tutmayı
tercih ettik. H acm i aşmama düşüncesiyle düşünürlerin kendi
cüm lelerini yer yer özet hâlinde vermek mecburiyetinde kaldık.
Burada, bu mevzuun işlenmesini tavsiye eden merhum
Ord. P rof. H ilm i Ziya Ülken’e, mevzuun şekillenmesinde sa
m im î destek ve yardımlarını görmüş bulunduğum Prof. D r.
Nihat Keklik beye derin teşekkürlerimi sunmayı borç telakki
ederim.
Dr. Fahrettin
O L G U N E R
8
ÜÇ M Ü T E F E K K İR İN H A Y A T IN A D AİR
I
—
İb n Sînâ (370-428 h,/980-1037 m .)
1
(2 ) *
Filozofların reisi, üstatların üstadı olarak anılır. İbn Sînâ
diye bilinir. Avrupa Avicenne şeklinde söyler. Asıl adı Ebû
Ali Hüseyin b. Abdullah İbn Sina’dır. Aslen Belhlidir. Buhâra'
nın Afşene köyünde doğmuştur.
1) 'Biz burada enine boyuna bir biyografi sunacak değiliz. As
lında önsözde de belirttiğimiz gibi, fikirlerini tetkik ede
ceğimiz her üç mütefekkir de çok tanınan ve bilinen ilim ve
düşünce adamlarıdır. Onlardan bahseden kaynaklar bir ya
na, haklarında yapılan araştırmaların isimlerini saymak cilt
leri dolduracak hacme ulaşır. Bilineni tarife kalkmayacağız.
Ancak münakaşalarım sunacağımız mütefekkirlerin, hüvi
yetlerinin de göz önünde bulunmasını düşünerek, kısaca h a-
hat hikâyelerinden bahsetmeyi uygun bulduk.
2) Onun hayat hikâyesini talebesi ve dostu CUrcâni verir. T a
nıştıkları güne kadarki hayatını
İbn Sinâ kendisi, ondan
sonrasını İse talebesi anlatıyor. Bu biyografi, Prof. M. Şera-
feddln Yaltkaya tarafından
Tilrkçeye tercüme edilmiştir.
İbn Sînâ’mn 900. vefat yılında (1937’de) çeşitli yazılan ihti
va eden ortak bir kitapta. Türk Tarih Kurum ünun baskısı
İle neşredilmiştir. Çeşitli blyograflann kaynağı da bu hâl
tercümesidir. Biz de faydalandık.
9
Milliyetine sahip çıkanlar olmuştur. Prof, Ş. Günaltay onun
Türk olduğuna dair çeşitli deliller ortaya koymaya çalışır (3).
Buhâra’da ilk tahsilini yaptı. Zamanının çeşitli ilimlerini
okudu. Çok genç yaşta büyük bir dâhi olarak göründü. Ken
disi «...onsekiz yaşıma geldiğim zaman artık bu ilimlerin hiç
birinde okuma ihtiyacım kalmamıştı» demektedir.
Taberan, Cürcan, Hemedan...ı dolaştı. Samanoğullan hü
kümdarlarının yakınlığını kazanmıştı- Hükümdar tabibi, ve
zir, siyasî mahkûm... olarak çeşitli hayat maceraları geçirmiş
ti.
Bir seferden hükümdar ile birlikte Hemedana dönerken
hastalığı nüksetti ve kısa zaman sonra vefat eyledi. Kabri daha
sonra İsfahan’a nakledildi.
Batı onu bilir. Şark dünyasında ondan bahsetmeyen yok
tur, denebilir.
Zamanının hemen her ilminde ihtisas derecesinde bilgiye
sahip idi. Bütün bu meşakkatli hayatının sıkıntıları içinde, in
sanı hayrete düşürecek fakat, ancak dehâsma uygun sayıda ve
çeşitte eserler vermiştir (4).
3) Prof. Ş. Günaltay, bir önceki (2 nolu) notta sözü edilen kol-
lektlf kitaptaki (İb n Sinâ-Milliyeti-Hayatı-Kültürü) adlı ma
kale, T. Tarih Kurumu, 1937 A N K A R A
4) Bundan önce (2 ve 3 nolu) notlarda zikrettiğimiz ortak ki
tapta M. Osman Erbin, mütefekkirimizin 223 eserini kaydeder.
10
Kendisi : «...benim îmânım gibi bir îmân kimsede yok tur.
Bu asırda benim gibi bir tek bulunsun... o da dinsiz olsun...
O hâlde yeryüzünde- hiçbir Müslüman yok demektir» der (5).
Bir şiirinde : Perde arkasında gizli kalmış ve bilinmemiş
hiçbir söz kalmadı. Sırlardan bilinmedik, anlaşılmadık pek az
şey kaldı. Rabbim! Seni bilmek hususunda şimdiye kadar elde
ettiğim ilim ve marifeti şöyle bir düşündüm, tahlil ettim. Bil
dim ve anladım ki hiçbir şey bilinmemiş ve anlaşılmamıştır*6'.
I I — Fahreddin Râzî (544-606 h./1150-1210 m .)
( 7 )
el-Fahrü’r-Râzî olarak anılır. Ibn Hatîbi'r-Rey diye bilinir.
Asıl adı Muhammed b. Ömer b. el-Hasan b. el-Hüseyn’dir. As
len Taberistanlıdır. Rey şehrinde doğmuştur.
Doğduğu şehirde ve Meraga'da şöhretli hocalar yanında
tahsil etti. Harzem, Buhâra, Semerkant, Gazne ve Hindistan
(Pencâp)’da dolaştı ve çalıştı. Harzem’de mûtezile ile mücadele
etti. Herat'ta yerleşti. Büyük talebe topluluklarına hocalık etti.
Harzem hükümdarları, vezirler, halk toplulukları... ken-
desine büyük hürmet gösterirlerdi. Emlaki bol, malî vaziyeti
iyi ve refah seviyede idi.
Kerrâmîler’in baskısı ile büyük bir tehlikeye maruz kaldı.
Söylentilere göre onların kışkırtması sonucu zehirlenerek He
rat'ta vefat etti.
5) V. B. Kurdoğlu. Şair Tabipler, sh 21.30
6) V. B. Kurdoğlu, a.g.e. sh. 21-30
7 )
Ibn Kesir, eLBİdâye,
X H I/55 -5 6.
H.el-Zlrlkll, eLA’lâm,
v n /
203, İslâm Anslkl. İlgili mad.
11
Çeşitli din ilimlerinde ve aklî bilgilerde üstün b ir kudreti
vardı. Kelâm âlimi ve din felsefecisidir. L. Gardet, isabetli bir
bakışla, pnu kelâmda yeni bir devrin mümessili olarak takdim
eder (8) 9
.
Eserlerini, İslam kültürünün müşterek dili olan Arapça ile
yazmıştır. Farsça kitapları da vardır
Devrinin çeşitli ilim dallarında birçok kitap yazmıştır. Biz,
isim benzerliğinden dolayı çoğu zaman birbirine karıştırılan
kitaplarına işaret edelim : el-Mahsûl f î llmi-Usûl onun İslam
hukukuna dair olan bir eseridir. el-Mülahhas felsefeyle ilgilidir.
Kısaca Muhassal diye anılan Muhassalu Efkâri'l-Mütekaddimîn
ve’l-Müteahhirîn mine’l-Ulemâ ve'I-Hukemâ ve'l-Mütekellimîn
ise onun, âdeta, b ir «m etafizik e l kitabı»dır. Lübâbü'l-lşârât
İbn Sînâ'nın el-lşârât'ma yapılmış bir özettir. Burada tetkikini
sunacağımız ise el-îşârât'm tenkitli bir şerhi; şerhu’l-îşârât'
tır.
Hayatının sonlarında : «K elâm yollarım, felsefe sistemle
rini... denedim. Susuzluğumu giderecek, derdime şifa verecek
birşey bulamadım. Gördüm k i yolların en güzeli Kur’an yolu
dur. Allah'ın varlığının ispatında; (Rahman arşı kaplamıştır,
Kur’an 20/5. Bütün yücelikler onundur.
Güzel sözler ona
yükselir, Kur'an 35/10) âyetlerini, onun şanına yakışmayan
şeylerin ondan uzak olduğu hakkında ise; (H iç ona benzer bir
şey b ilir misin Kur'an 19/65, onun benzeri hiçbir şey yok
tur. Kur'an 42/11) âyetlerini okurum» demiş, huzur ve sü
kûnu burada bulmuştur
12
B) L. Gardet, M. Anawati, Introductlon, sh. 166
9) İbn Kesir, eLBldâye, XHI/55-56
I I I
—
Nasîreddin Tûsî (597-672 h./1201-1274 m.)
( l 0 ) 1
1
Asıl ismi Muhammed b. Muhammed el-Hasan Ebû Câfer
Nasîreddin et-Tûsî’dir. Horasan'ın Tus şehrinde doğmuştur (U).
Önce Alamut Ismâilî emirleri hizmetinde bulundu. Sonra
onları mağlup eden M oğollar’dan Hülâgû'nun hizmetine girdi.
Hülâgû, onun bilgi ve dehâsmı farkederek onu maliye bakanı
ve vezir yaptı. Külâgû, onun tavsiyesiyle Meraga’da, önemli
âletlerle donatılmış, büyük bir rasathane kurdu.
Bilhassa felsefe, matematik ve astronomide dünya çapın
da bir bilgin idi. Bu alanlarda onun kıymetli eserleri vardır.
Felsefede Fahreddin Râzî’nin göründüğü her yerde onu
da görmek mümkündür.
10) Heinrich Suter, Dle Mathematlker. sb. 146.147
11) Nasîreddin Tûsi’nln milliyeti hakkında münâkaşa edilmiş ve
edilmektedir. Biraz önce (sh. 9, dipnot 2’de) de belirttiğimiz
gibi, burada ele aldığımız konu, sistematik bir felsefe prob
lemidir. Dolayısıyla, öteki düşünürler için yaptığımız gibi, bu
rada, Nasîreddin Tûsi’nin hayatına da temas ediyoruz. Bu
rada onun hayat hikâyesini detaylı bir şekilde vermemize,
onun milliyetini ispata girişmemize imkân yoktur.
'Ancak,
bize göre N. Tûsî de, öteki düşünürler; İbn Sinâ, F. Râzl gibi,
Türk'tür. Bu kanâatimize ortak olan yerli ve yabancı ilim
adamları vardır. Nitekim, Prof. Hamıt Dilgan, «Büyük Türk
Âlimi Nasîreddin Tûsi» adı ile bir eser (İ.T. Ünlversitesi-Mi-
marlık Fakültesi, 1968, İstanbul) neşretmiş bulunmaktadır.
Michigan
Üniversitesi matematik profesörlerinden L. Kar.
plnski (bak, The Mathematick of the orient, 1934, Müh. Mek.
tebi Mecmuası, no 74-76) de onun Türk olduğuna kânidir.
13
M E TİN LE R H AK K IN D A BİRKAÇ SÖZ
«el-îşârât ve’t-Tenbîhât» (1) isimli kitabı,
Ibn Sînâ'nın
fikri tekâmülünün son merhalesinin mahsûlü olan bir eserdir.
Bu bakımdan onun dehâsını ve felsefî düşüncesini en güzel, en
doğru olarak gösterebilecek bir eserdir. M. Goichon, bunu
onun fikrî gelişmesinin b ir ölçüsü olarak ele almaktadır ki
haklıdır (2).
Eser; mantık, tabiat, ilahiyat ve tasavvuf bölümlerinden
meydana gelmiştir. Çeşitli kütüphanelerde pekçok yazmaları
vardır. Yalnız olarak veya şerhleri ile birlikte defalarca basıl
mıştır. Tenkitli ve karşılaştırmalı bir metni Tahran'da (1339'
da) Mahmud Şehâbî tarafından neşredilmiştir.
Eser, yabancı dillere tercüme edilmiştir. Türkçe tercüme
si yoktur.
Eser çok kimse tarafından şerhedilmiştir. Biz burada onu
F. Râzî ve N. Tûsî şerhleri ile birlikte ele alacağız.
Gazzâlî'nin önce el-Makâsıd'ı, sonra da Tehâfüt'ü yazdığı
gibi, F. Râzî de, sanki onu taklit edercesine, önce «Lübâbü’l-
1)
«İşaretler ve Tembihler» demektir. Kitabın ismi budur. İçin,
deki küçük fasılların başında yerine göre «İşaret», «tembih»
ve «vehim ve tembih» tabirleri kullanılır. İşaret; açık, ke
Dostları ilə paylaş: |