RELAPS LENFOMALARDA TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
Relaps geliştiren hastalarda ilk tedaviye yanıt daha sonraki
adımlar açısından önem taşımaktadır. İlk tedaviye hiç yanıtı
olmayan olgularda salvage (hücum) tedavi protokollerinin
de şansı çok sınırlı kalmaktadır. İlk tedaviye parsiyel de olsa
yanıt veren hastalarda ikinci basamak tedavileri ile yanıt
şansı artmakla birlikte, hastalık progresyonu ve erken relaps
olasılığı oldukça fazladır. İlk tedaviye tam yanıt veren, özellikle
yanıt süresi bir yılın üzerinde olan olgularda ikinci basamak
tedavilerine yanıt genelde iyidir. Çoğu kök hücre nakli
protokolü için başlangıçtaki tedaviye tam veya en azından iyi
parsiyel yanıt alınmış olması istenmektedir. Bu protokollere
girebilmek açısından, ileri yaş, ciddi kronik obstruktif akciğer
hastalığı, ciddi renal veya kardiyak sorunlar, düşük performans
statüsü ve SSS tutulumu kontrendikasyon teşkil etmektedir. Bu
nedenle transplantasyona alternatif olabilecek yüksek yanıt ve
sağkalım oranı sağlayabilecek kemoterapi şeması arayışları
halen devam etmektedir.
Salvage (hücum) kemoterapi protokolleri, sisplatin, karboplatin,
ifosfamid, mitoksantron, etoposid, gemsitabin, Ara-C gibi
birinci basamak tedavilerinde sık olarak yer almayan ajanları
içerirler. B hücreli olgularda salvage kemoterapi protokollerine
rituksimab da eklenmektedir. Bu şemalar ile elde edilen
sonuçlar hastaların daha önceki tedavileri, bunlara yanıtları ve
risk faktörlerine göre farklı olmaktadır. Philip ve arkadaşlarının
çalışmasında deksametazon, yüksek doz Ara-C, sisplatin
(DHAP) tedavisine cevap veren hastalar, ek DHAP siklusları
veya kök hücre nakli koluna randomize edildiğinde, hastalıksız
yaşam oranının kök hücre nakli kolunda belirgin olarak daha
iyi olduğu bulunmuştur. Bu çalışma ile transplantasyonun
birinci jenerasyon bir sisplatinli şema olan DHAP’a üstünlüğü
gösterilmiştir.
25
Yıllar içerisinde lenfomalar, kök hücre naklinin
en sık uygulandığı hastalıklar haline gelmiştir. Relaps geliştiren
tüm olgularda bu seçenek artı ve eksileriyle tartışılmalıdır.
ÖZEL HASTA GRUPLARINDA LENFOMA TEDAVİSİ
Gebelik ve Lenfoma
Gebelik lenfoma tedavisi için bir kontrendikasyon teşkil
etmemektedir.
26
Ancak, konjenital anomaliye sebep olabilecek
ilaçların, özellikle antimetabolit ve alkilleyici ajanların ilk
trimestirde kullanılmaması daha emniyetli olur. İlk trimestir
sonrasında pelvis ve batın bölgesi korunarak diğer bölgelere
radyoterapi verilebilir.
Yaşlılık ve Lenfoma
İleri yaşlardaki olgularda en önemli prognostik faktör
remisyonun sağlanabilmesidir. Bu grup hastalara yan etkisi az
olan şemalar öneren çalışmacılar olduğu gibi, agresif şemalar
önerenler de vardır. Günümüzde genelde kabul edilen görüş bu
hastalarda sadece yaş nedeni ile doz redüksiyonu yapılmaması,
eldeki etkili şemaların gerekirse koloni stimüle edici faktörler
desteğinde ve mümkün olduğunca tam dozda kullanılmasıdır.
2006 Yılı American Society of Clinical Oncology (ASCO)
kılavuzunda kemoterapiye bağlı febril nötropeni riski %20’yi
aşan ve yaşı 65’in üzerinde olan olgularda profilaktik granülosit
koloni stimüle edici faktör kullanımı önerilmektedir.
27
Yaşlıların EBV Pozitif Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoması
Güncellenen WHO sınıflaması ile ayrı bir antite olarak
tanımlanan yaşlılardaki EBV pozitif DLBCL oldukça kötü bir
seyre sahiptir ve ortalama sağkalım 2 yıl civarında kalmaktadır.
AIDS ve Lenfoma
AIDS’li olgularda görülen lenfomalar immün yetmezliği
olmayan kişilere göre farklıdır. Olguların çoğunda B hücreli
agresif lenfomalar saptanır, SSS başta olmak üzere ekstranodal
bölgelerde tutulum sıktır, remisyon oranı nispeten düşüktür,
mortalite oranı ise yüksektir. Bu hasta grubunda, tam
dozda uygulanan standart kemoterapi şemalarının (CHOP
veya metotreksat, bleomisin, doksorubisin, siklofosfamid,
vinkristin, deksametazon [m-BACOD]), düşük doz kemoterapi
şemalarına bir üstünlüğü gösterilememiştir.
28
HIV zemininde
26
lenfoma gelişen olgularda, highly active antiretroviral therapy
(HAART) ile birlikte lenfoma tedavisi yapılmasının, hem
lenfoma tedavisinin başarısını hem de sağkalımı arttırdığı kabul
edilmektedir.
T lenfositlerin baskılandığı HIV pozitif olgularda gelişen
hematolojik kanserlerde tedavi için rituksimab veya rituksimab
içeren kemoterapi şemaları kullanıldığında, B lenfositleri
de baskılanmaktadır. Bu nedenle, özellikle CD4 sayısı düşük
olgularda rituksimab dikkatli kullanılmalıdır.
DR. İBRAHİM BARIŞTA
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, İÇ HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI, ONKOLOJİ ÜNİTESİ, ANKARA
PANEL - Jinekolojik Kanserlerin Güncel Tedavisi
K8
ENDOMETRİUM KANSERİNİN GÜNCEL TEDAVİSİ
Endometrium kanseri dünyada kadınlarda en sık görülen
kanserler arasında 6., jinekolojik kanserler içinde serviks
kanserinden sonra 2. sırada; gelişmiş ülkelerde 4., jinekolojik
kanserler içinde 1.sırada; gelişmekte olan ülkelerde 7.,
jinekolojik kanserler içinde serviks kanserinden sonra 2.
sırada ve ülkemizde ise kadınlarda meme, kolorektal ve tiroid
kanserlerinden sonra 4.sırada, , jinekolojik kanserler içinde
ise 1.sırada yer almaktadır. En sık postmenopozal kadınlarda
görülür, ortalama yaş @ 60, 40 yaş altında görülme oranı
≤%1. Olguların @ %90’ı sporadik, @ %10’u kalıtsaldır. Tip I
veya östrojene bağımlı , düşük gradlı ve prognozları iyi olan
endometrial karsinom, sporadik olguların %80’ini; genellikle
östrojenle ilişkili olmayan ve atrofik endometrium zemininde
ortaya çıkan yüksek gradlı ve çoğunlukla seröz veya nadiren
berrak hücreli olan Tip II endometrial karsinomlar ise %10’unu
oluşturur. Uterin sarkomlar, olguların %4-9’unu oluşturur.
Postmenopozal kanama nedeniyle olguların yaklaşık olarak
%75’i erken evrede tanı alır, bu nedenle 5 yıllık sağkalım oranları
%80-85 ve kanser spesifik sağkalım ise %90-95’tir. Pelvik veya
paraaortik lenf nodu tutulumu olan hastaların 5 yıllık sağkalımı
%44-52, evre IV’te ise %20-25’tir.
Tablo 1’de endometrium kanseri nin 2009’da yenilenen FIGO
evrelemesi tanımlanmaktadır.
Tablo 1. Endometrium Kanseri İçin FIGO 2009 Evrelemesi
Evre
Evre I*
IA*
IB*
Evre II*
Evre III*
IIIA*
IIIB*
IIIC*
IIIC1*
IIIC2*
Evre IV*
IVA*
IVB *
Tanımlama
Tümör uterula sınırlı
Myometrial invazyon yok veya ½’den az
Myometrial invazyon ½’eeşit veya daha fazla
Tümör servikal stromayı invaze etmiş ama uterus dışına
çıkmamış**
Tümörün lokal yayılımı veya lenf nodu tutulumu
Uterus serozasında ve/veya adnekste tümör
Vaginal veya parametrium tutulumu
Pelvik veya paraaortik lenf nodu tutulumu
Pozitif pelvik lenf nodları
Pozitif paraaortik lenf nodları, pelvik lenf nodları pozitif
veya negatif
Tümör mesaneyi invaze etmiş ve/veya bağırsak
mukozasında ve/veya uzak metastaz
Tümör mesaneyi invaze etmiş ve/veya bağırsak
mukozasında
Uzak metastaz, batın içi veya uzak lenf nodları dahil
*Tüm Gradlar G1, G2, G3
Pozitif sitoloji evreyi değiştirmeden ayrı olarak belirtilmeli
** Sadece endoservikal glandlar tutulmuşsa Evre I olarak kabul
edilmeli
Endometrium kanserlerinde primer tedavi cerrahidir. Prognostik
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
27
faktörler; FIGO cerrahi evresi, myometrial invazyonun derinliği
(>%50), histolojik grad (grad III) , lenfovasküler invazyon,
histolojik alt tip (seröz papiller ve berrak hücreli), tümör çapı (>
2cm), endoservikal stromal invazyon ve yaştır.
Evre I ve II endometrioid karsinomda adjuvan tedavi
uygulanması önerilen hasta grubu seçiminde NCCN’in
önerdiği faktörler; tümör gradı, histolojik tip, myometrial
invazyon oranı, hasta yaşı, tümör volümü, lenfovasküler
invazyon, servikal invazyon ve alt uterin tutulumu olup pelvik
radyoterapi ve/veya brakiterapi en sık kullanılan adjuvan tedavi
yaklaşımıdır. Yapılan çalışmalarda (PORTEC I,II ve GOG99) ve
metaanalizlerde lokal tümör kontrolü ve hastalıksız sağkalım
artışı bildirilmiştir, ancak genel sağkalım farkı yoktur. GOG122
çalışması ile evre III ve IV (postoperatif en fazla 2 cm rezidü
tümör) olgularda adjuvan tüm abdominal radyoterapi (RT) ile
kemoterapi (cisplatin 50mg/m
2
ve doxorubicin 60 mg/ m
2
, 3
haftadabir, 8 siklüs) karşılaştırılmış ve hem progresyonsuz hem
de genel sağkalım kemoterapi (KT) alan hastalarda anlamlı
olarak daha iyi saptanmıştır (HR 0.71 ve 0.68). İlk defa ileri
evre endometrium kanserlerinde adjuvan kemoterapinin
radyoterapiye üstün olduğu gösterilmiştir ve standart tedavi
olarak kullanılmaya başlanmıştır. Alt grup analizlerinde ise
seröz papiller ve berrak hücreli endometrium kanserlerinde
bu tedaviler arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür.
GOG184 çalışması ile evre III ve IV (postoperatif en fazla 2
cm rezidü tümör) olgular adjuvan RT’den sonra 2 farklı KT
rejimine (cisplatin ve doxorubicin [AP], 3 haftada bir 6 siklüs
veya cisplatin, doxorubicin, ve paclitaxel [TAP], 3 haftada bir 6
siklüs) randomize edilmişler ve rezidü hastalığı olan olgularda
TAP rejiminin hem yineleme riskinde hem de ölüm riskinde
%50 azalma sağladığı bildirilmiştir (95%CI: 0.26-0.92). NSGO-
EC-9501/EORTC 55991 ve MaNGO ILIADE-III çalışmalarında
yüksek riskli evre I, II ve evre III hastalarda adjuvan RT’e KT
eklenmesinin ek katkısı olup olmadığı araştırılmış ve kombine
tedavi modalitesinin relaps/ölüm riskinde %36 azalmaya
neden olduğu saptanmıştır [HR=0.64 (95%CI: 0.41-0.99),
p=0.04]. Kanser spesifik sağkalımda ise anlamlı farklılık vardı
ve adjuvan radyoterapiye ek olarak adjuvan kemoterapinin
yararını göstermiştir [HR=0.55 (95%CI: 0.35-0.88), p=0.01].
PORTEC III çalışmasında yüksek riskli ve ileri evre olgularda
(evre IB grad III+LVSI; evre IC-IIA grad III; evre IIB, evre III; evre
IB-III seröz papiller veya berrak hücreli karsinom) eş zamanlı
kemoradyoterapi ile tek radyoterapi karşılaştırılmakta ve lokal
yineleme, uzak metastaz, sağkalım ve yaşam kalitesi açısından
değerlendirilecektir. Yapılan çalışmalarda hastaların yaklaşık
olarak dörtte birinin planlanan tedavileri yan etkiler nedeniyle
tamamlayamadıkları bildirilmektedir. Hastalar bireysel olarak
değerlendirilerek tedavi planlamaları yapılmalıdır.
Seröz papiller karsinomlar ve Berrak hücreli karsinomlara
epitelyal over kanserlerine benzer bir cerrahi tedavi yaklaşımı
ve tüm evrelerde kemoterapi ve radyoterapi önerilmektedir.
Günümüzdeki kanıtlar Progestinlerin (hormonoterapi) adjuvan
tedavide kullanımını desteklememektedir.
Tablo 2’de evrelere göre cerrahi tedavi ve Tablo 3’te ise evrelere
göre adjuvan tedaviler tanımlanmaktadır .
Tablo 2. Endometrium Kanserinde Cerahi Tedavi Önerileri
Evre
Tedavi
Evre I IA, Grad I-II
IA, Grad III
IB, Grad I-II-III
Histerektomi + Bilateral Salpingoooferektomi
Histerektomi + Bilateral Salpingoooferektomi ±
Pelvik/Paraaortik
Lenfadenektomi
Histerektomi + Bilateral Salpingoooferektomi ±
Pelvik/Paraaortik
Lenfadenektomi
Evre II
Histerektomi + Bilateral Salpingoooferektomi +
Pelvik/Paraaortik
Lenfadenektomi
Evre III
Maksimum Cerrahi Sitoredüksiyon
Evre IV A
IV B
Anterior ve Posterior Pelvik Ekzenterasyon
Sistemik tedavi, Palyatif Cerrahi
Tablo 3. Endometrium Kanserinde Adjuvan Tedavi Önerileri
Evre
Tedavi
Evre I IA, Grad I-II
IA, Grad III
IB, Grad I-II
IB, Grad III
İzlem
İzlem veya Brakiterapi
[kötü prognostik faktör (+) ise pelvik radyoterapi ±
kemoterapi]
İzlem veya Brakiterapi
[kötü prognostik faktör (+) ise pelvik radyoterapi ±ke-
moterapi]
Pelvik radyoterapi
[kötü prognostik faktör (+) ise pelvik radyoterapi ve
kemoterapi]
Evre II
Pelvik RT + Brakiterapi
[grad I-II, myometrial invazyon <50%, LVSI (-), tam
cerrahi evreleme yapıldıysa, sadece brakiterapi]
[kötü prognostik faktör (+) ise radyoterapi ± kemote-
rapi]
Evre III
Kemoterapi + Radyoterapi
Evre IV
Kemoterapi , Palyatif Radyoterapi
Hastaların @ %4’ü tanıda metastatik iken, izlemde @ %25-
80’inde lokal-bölgesel relaps veya uzak metastaz gelişmektedir.
Bu durumda asıl amaç hastaların semptomlarını kontrol altına
almak ve yaşam kalitelerini arttırmaktır. Hastalar bireysel
olarak değerlendirilerek tedavi planlamaları yapılmalıdır.
28
Sistemik tedavi olarak hormonoterapi veya kemoterapi
uygulanır. Sadece endometriod histolojik tipte hormonoterapi
önerilmektedir; progesteron içeren ajanlar, tamoksifen veya
aromataz inhibitörleri kullanılabilir. Kemoterapötiklerden
platinum içeren ajanlar (cisplatin, karboplatin), antrasiklinler
ve taksanlar tek başına veya kombine tedavi olarak tercih edilir.
İlk sıra kemoterapide cisplatin/carboplatin- paclitaxel ; rezistan
veya refrakter hastalarda docetaxel, topotecan, ifosfamid,
pegile lipozomal doxorubicin, oxaliplatin ve ixabepilon klinik
yararı ve tolerabilitesi gösterilmiş ajanlardır.
Endometrium kanserlerinde hastalığın gelişim mekanizmaları
ve moleküler temelleri hakkında bilgiler arttıkça yeni hedefe
yönelik tedaviler ortaya çıkmaktadır. Olguların %56-100’ünde
VEGF expresyonu (anti-monoklonal antikorlar veya tirozin kinaz
inhibitörleri- bevacizumab, thalidomid, VEGF Trap, sorafenib,
sunitinib), %60-80’inde EGFR ekspresyonu (anti-monoklonal
antikorlar veya tirozin kinaz inhibitörleri- cetuximab, erlotinib,
gefitinib), %10-80’inde HER-2 (özellikle tip II endometrium
kanserlerinde)(anti-monoklonal antikor-trastuzumab), %80’inde
PI3K-PTEN-Akt-mTOR yolağı aktivasyonu (mTOR inhibitörleri-
temsiralimus, deforolimus, ridaforolimus) ve %16’sında FGFR2
ve FGFR3 germline mutasyonları (özellikle tip I endometrium
kanserlerinde) görülmektedir (FGFR’lerine etkili ajanlar-
PD173074, SU5402, AZD2171) ve bu hedeflere yönelik faz II-III
tedavi çalışmaları devam etmektedir.
Uterus sarkomlarında (Karsinosarkom-Malign Mikst Müllerian
Tümör, Leiomyosarkom ve Endometrial Stromal Sarkom)
primer tedavi cerrahidir. Endometrium kanseri için uygulanan
cerrahi evreleme önerilmektedir. Yaygın hastalıklarda yapılan
cerrahi, palyatif amaçlıdır. Adjuvan tedavinin yeri tartışmalıdır.
Endometrial stromal sarkomlar daha nadir görülmekte olup,
çoğu düşük gradlı ve hormon reseptörü pozitif oldukları için
kemoterapiden yararlanmamaktadırlar, antiöstrojen ilaçlarla
hormonoterapi uygulanabilir; ancak yüksek gradlı ve agresif
seyir gösteren olgulara kemoterapi (ifosfamid) , refrakter
olgularda trabectedin kullanılabilir. Leiomyosarkomda
ifosfamid ve doxorubicin, gemcitabine ve docetaxel önerilen
kombine kemoterapi rejimleridir. Leiomyosarkomların büyük
bir kısmında hormon aktivitesi gösterilmiştir. Antiöstrojen
ajanlar veya progesteron türevleri ile tedavi önerilebilir.
Tedaviye refrakter hastalarda ET-743 (Trabectedin) yeni bir
tedavi seçeneği olabilir. Karsinosarkomlarda tedaviye yanıt,
genellikle tümördeki epitelyal komponentin oranına göre
değişiklik göstermektedir ve kombine kemoterapide ise
cisplatin ve ifosfamid, ifosfamid ve paclitaxel, carboplatin ve
paclitaxel önerilmektedir.
DR. BİNNAZ DEMİRKAN
K9
OVER KANSERİ
Over Ca primer olarak postmenopozal kadınlarda görülür.
Vakaların çoğunluğunu 50-75 yaş arasındaki kadınlar oluşturur.
Kadın kanserleri arasında 8. sırada görülmesine karşılık,
kanserlere bağlı ölümlerde 4-5. sırada yer almaktadır. Cerrahi
ve ilaç tedavilerindeki gelişmelerle 5 yıllık sağkalım oranlarının
1970’lerde %37 lerde iken 2000’li yıllarda %46’lara ulaşması
sağlanmıştır. Epitelial over kanserleri tüm over tümörlerinin
%90’ını oluşturmaktadır ve seröz, musinöz, endometrioid,
şeffaf hücreli tümör, undiferansiye tümör, mikst epitelial tümör
ve intraepitelial tümör alt tipleri bulunmaktadır.
Etiyoloji tam olarak bilinmemesine rağmen hücresel düzeyde
multipl genetik defektler sonucunda geliştiği tahmin
edilmektedir. Over kanseri gelişiminde ve metastazında önemli
olan, anjiyogenez, hücre büyüme siklusu, intrasellüler sinyal
ileti yolları ve metastaz biyolojisi farklılıklarından hiçbirisi over
kanserinde predominant olarak saptanmamıştır. %5-10 vakada
BRCA1, BRCA2 ve HNPPC genlerinde defekt mevcuttur.
Erken evre over kanserlerinde tedavi sonrası kürabilite ve
uzun sağkalım süreleri sağlanabilmekle birlikte vakaların %70-
75’inde tanı evre III/IV’de konduğundan rekürrens olasılığı sıktır
ve PFS 10-26 ay ve 5 yıllık sağkalım oranı %45’lerle sınırlıdır.
Cerrahi, primer tedaviyi oluşturmaktadır. Optimal cerrahi
debulking sonrasında ileri evre hastalarda ve erken evre
hastaların da büyük bir kısmında platin ve taksan bazlı tedaviler
sağkalımda uzama sağlanmaktadır. Evre IA/IB, iyi diferansiye
histolojiler dışındaki tüm hastalarda adjuvan kemoterapi
standartdır. İki GOG çalışmasında sitoredüktif cerrahinin majör
sağkalım avantajı sağladığı hastalar, özellikle makroskopik
rezidüel hastalığın olmadığı hastalardır. Evre III/IV hastalıkta
neoadjuvan kemoterapi ile ilgili de yapılan çalışmalarda
adjuvan tedaviden elde edilen ile benzer sağkalım oranları
elde edilmiştir. Ancak bu tedavinin özellikle performansı düşük,
sistemik hastalıkları olan hastalarda yapılması, primer tedavinin
optimal cerrahi rezeksiyon olarak seçilmesi önerilmektedir.
Klasik intravenöz kemoterapiyle intraperitoneal kemoterapinin
karşılaştırıldığı çalışmalarda (GOG172) IP kemoterapi ile
sağkalım avantajı sağlanmasına rağmen IP kemoterapi ile
grade 3-4 hematolojik, metabolik ve gastrointestinal yan
etkiler nedeniyle uygulanması sadece deneyimli merkezlerde
sınırlı kalmıştır.
Adjuvan platin ve taksan bazlı rejimlerle hastaların %60’ında
sınırlı ve ileri evre durumuna göre değişen oranlarda rekürrens
gelişmektedir. Tümör büyümesi ve metastazında önemli olan
anjiyogenez, over kanserinde de önemlidir. Adjuvan tedavide
primer kemoterapiye bevacizumabın eklenmesi ile yapılan
çok merkezli faz III çalışmalarda (ICON7 ve GOG218) anlamlı
PFS avantajı sağlanmıştır ve Avrupa İlaç Dairesi Aralık 2011de
bevacizumabın kemoterapi ile kullanımını onaylamıştır.
Adjuvan tedavi ile cerrahi ve uygun adjuvan tedavilere
rağmen hastaların yarısından fazlasında rekürrens
gelişmektedir. Rekürrens durumunda cerrahi ve kemoterapi
kullanılabilmektedir. Kemoterapi seçeneğinin belirlenmesinde
hastanın tedavisiz intervali önemlidir Tedavisiz intervalin
6 aydan daha uzun olduğu hastalarda platin duyarlılığı
olduğundan platin içeren kemoterapiler seçilmelidir. Altı aydan
daha kısa sürede rekürrens gelişen hastalarda ise nonplatin
tek ajanlar seçilmelidir. Bu amaçla, lipozomal doksorubisin,
gemsitabin, topotekan, haftalık paklitaksel, oral etoposide,
hormonoterapi gibi seçenekler, hastanın genel durumuna,
hasta seçimine ve daha önceki tedavilerdeki toksisitlere
(nörotoksisite, myletoksisite gibi) göre kullanılabilir. İkinci
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
29
basamak tedavide uygulanım kolaylığı platinle kombine
edilebilmesi ve tolere edilebilir yan etkiler nedeniyle uzun yıllar
kullanılan lipozomal doksorubisin, üretilmemesi nedeniyle son
zamanlarda kullanılamamaktadır.
İdame ve konsolidasyon kemoterapi ile de sağkalım avantajları
gösterilememiştir.
BRCA mutasyonu olan hastalarda PARP inhibitörleri ile yapılan
preklinik ve faz I çalışmalarda kabul edilebilir yan etkiler
nedeniyle faz II çalışması planlanmış ve halen yürümektedir.
Ayrıca ilaç direncinde muhtemel rolü olan moleküler hedeflerin
bulunarak ilaç direncinin yenilmesi ile ilgili çalışmalar devam
etmektedir.
DR. ÖZDEN ALTUNDAĞ
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ, ANKARA
K10
SERVİKS KANSERİ
Serviks kanseri tüm dünyada kadınlarda 3. sıklıkta görülmekte
iken, kanser ölümlerinde 4. sırayı almaktadır. 2008 yılı kanser
verilerinde tüm kanserlerin %9’unu, kanser ölümlerinin %8’ini
serviks kanserinin oluşturduğu görülmektedir. Olguların %78’i az
gelişmiş veya gelişmekte olan toplumlarda ortaya çıkmaktadır.
Bunun nedeni gelişmiş toplumların aksine bu ülkelerde etkin
tarama yapılamamasıdır. Tüm dünyadaki serviks kanserlerinin
%27’inin görüldüğü Hindistan’da kırsal kesimde HPV-DNA
taraması ile ileri evre serviks kanseri riskinin %50 azaldığı rapor
edilmiştir. Serviks kanserlerinde %80 histopatoloji Skuamoz
hücreli kanser (SCC), %20 adenokanser olarak bildirilmektedir.
Özellikle gelişmiş toplumlarda etkin tarama ile invaziv SCC
insidansında azalma gözlenirken, adenokanser insidansında
artma kaydedilmektedir.
Serviks kanser gelişiminde en önemli etken faktör HPV
enfeksiyonudur. Özellikle 16 ve 18 no’lu sujlar kanser
gelişiminden sorumlu tutulmaktadır. Bu sujlara karşı geliştirilen
aşı programları ile gelecekte serviks kanserinin bir sağlık sorunu
olmasından çıkması umut edilmektedir.
Tanı sonrası evrelemede önerilen böbrek fonksiyon tesleri,
Akciğer grafisi, Abdomen BT veya PET/BT ve gerektiğinde
MRI görüntülemenin yapılmasıdır. Günümüzde evrelemede
gerekmedikçe invaziv yöntemlere başvurulmamaktadır. Lenfatik
metastazları ekarte etmek için cerrahi evreleme yapılması pek
çok merkezde yaygın kullanılmasına karşın standart yaklaşım
değildir. Çalışmalarda lenf nod disseksiyonunun ancak büyük
lenfadenopati varlığında sağkalım katkısı yaptığı gösterilmiştir.
Erken evre serviks kanserinde primer lokal tedavi cerrahi veya
radyoterapidir (RT). Evre IA-IB1 ve seçilmiş evre IIA1 hastalarda
genelde cerrahi yaklaşım seçilirken, Evre IB2-IVA olgularda
primer lokal tedavi şekli radikal RT’dir. Evre IB-IIA hastalarda
yapılan 3 faz III çalışmada radikal cerrahi ve radyoterapi
karşılaştırılmış, lokal kontrol ve sağkalım oranlarında anlamlı
fark saptanmamıştır. Cerrahi kolunda ek risk faktörlerinin
varlığına göre %54-84 hastada adjuvan RT gereksinimi bildirilen
Landoni ve arkadaşlarının çalışmasında kombine tedavi ile
toksisite oranlarında anlamlı artış gözlenmiştir. Günümüzde
erken evre serviks kanseri tedavisinde hasta genç ve aktif
seksuel yaşam söz konusu ise, preoperatif değerlendirme ve
biyopside adjuvan RT gereksinimi doğuracak derin stromal
invazyon, lenfovaskuler yatak tutulumu ve büyük tümör gibi
ek risk faktörleri yoksa primer cerrahi tercih edilmekte, aksi
taktirde RT cerrahinin yerini almaktadır.
Erken evre serviks kanserinde radikal cerrahi sonrası lenf nod
metastazı, pozitif cerrahi sınır veya parametrium tutulumu
varlığında adjuvan RT standart yaklaşımdır. Bu olgularda
konkomittan Sisplatin uygulaması ile anlamlı sağkalım katkısı
gösterilmiştir. Bu major risk faktörleri dışında derin stromal
invazyon, lenfovasküler yatak tutulumu ve büyük tümör
varlığında adjuvan RT ile progresyonsuz sağkalımda anlamlı
artış saptanırken, genel sağkalımda RT lehine artış gösterilmiştir.
Lokal ileri evre serviks kanseri klasik olarak Evre IIB-IV hastalığı
kapsamaktadır. Ancak günümüzde pek çok merkezde Evre IB2-
IIA2 hastalıkta bu grupta kabul edilmektedir. Bu olgularda
laparoskopik veya ekstraperitoneal Lenf nod disseksiyonunun
(LND) yeri halen tartışmalıdır. MRI ve PET/BT ile evreleme
pek çok merkezde cerrahi evrelemenin yerini almıştır.
Günümüzde LND özellikle >2 cm lenfadenopati (LAP) varlığında
önerilmektedir. Daha küçük LAP varlığında yoğunluk ayarlı RT
ile bu LAP bölgesine 10-20 Gy ek doz uygulamaları cerrahi
disseksiyona alternatif yaklaşımlar olarak benimsenmektedir.
30
Lokal ileri evre serviks kanserinde sadece RT ile sağkalım evre II
hastalıkta %65-70, evre III de %30-40 olarak bildirilirken bu oran
Evre IVA da %10’lara düşmektedir. Sadece RT ile yüksek dozlara
çıkılmasına karşın sağkalım ve kontrol oranlarının düşmesi lokal
ileri evre serviks kanser hücrelerinde hipoksi, hızlı repopulasyon
ve hasar tamir özellikleri ile açıklanmaktadır. Bu tümörde
RT’nin etkinliğinin arttırılmasının en önemli yolu konkomittan
kemoradyoterapi uygulamalarıdır. Özellikle 1990’lı yıllarda
başlatılan faz III çalışmalarda lokal ileri evre serviks kanseri
tedavisinde RT’ye eklenen Sisplatin bazlı kemoterapi rejimleri
ile genel sağkalımda net %12, progresyonsuz sağkalımda %16
kazanç gösterilmiştir. Sonraki yıllarda aynı faz III çalışmaların
uzun dönem sonuçlarını ele alan meteanalizler benzer sonuçlar
vermiş, ve konkomittan kemoradyoterapi sonrası adjuvan
kemoterapi ile etkinliğin arttığı vurgulanmıştır. Günümüzde
küratif RT sırasında standart olarak Sisplatin temelli konkomittan
KT standart kabul edilmektedir. GOG125 no’lu çalışmasında
haftalık Sisplatin vs PVI 5FU rejimlerini karşılaştırmış, 5FU
kolunda progresyon riskinde %35 artış gözlenmiştir. İki faz
III çalışmada konkomittan Sisplatin vs. Sisplatin+5FU kolları
arasında sağkalım farkı gösterilememiş, ancak kombine kolda
toksisite de anlamlı artış saptanmıştır. Günümüzde halen lokal
ileri evre hastalıkta RT esnasında haftalık 40 mg/m2 Sisplatin
standart yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Son yıllarda lokal
ileri evre serviks kanseri tedavisinde Taksan, Karboplatin,
Gemsitabin, Kapesitabin, Nedaplatin gibi yeni ajanlar ve
Celecoxib, Cetuximab, Bevasizumab, Erlotinib, Tripazamin gibi
biyolojik ajanlar ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.
Lokal ileri evrede neoadjuvan kemoterapi (NAKT) çalışmalarında
genelde NAKT-Cerrahi-RT vs RT karşılaştırılmıştır. Bu çalışmaları
içeren metaanalizlerde çalışmalardaki heterojenite nedeni ile
anlamlı sonuçlar elde etmek mümkün olmamıştır ve genelde
kontrol kolunda RT sırasında konkomittan KT olmaması bias
yaratmaktadır. EORTC 55994 no’lu çalışmada neoadjuvant
Sisplatinli KT ve radikal histerektomi vs konkomittan KT-RT
karşılaştırılmaktadır. Yürüyen diğer bir faz III çalışma ise 3TC
kemoterapisi sonrası radikal histerektomi, konkomittan KT-RT
ile karşılaştırılmaktadır. Bu çalışmaların sonuçları serviks kanser
tedavisinde NAKT yerini ortaya çıkaracaktır.
Sonuç olarak serviks kanseri tedavisinde cerrahi, RT ve KT
önemli yere sahiptir. Minimal komplikasyon riski ile yüksek kür
oranlarının elde edilmesi hasta tedavi planlarının multidisipliner
toplantılarda yapılması ile mümkündür.
Dostları ilə paylaş: |