T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
ANABİLİM DALI
İRAN’DA İSLAM, KİMLİK VE DIŞ POLİTİKA: KONSTRÜKTİVİST
BİR İNCELEME
Yüksek Lisans Tezi
Rafig Rustamov
Ankara-2004
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
ANABİLİM DALI
İRAN’DA İSLAM, KİMLİK VE DIŞ POLİTİKA: KONSTRÜKTİVİST
BİR İNCELEME
Yüksek Lisans Tezi
Rafig Rustamov
Tez Danışmanı
Doç.Dr.İlhan Uzgel
Ankara-2004
1
İÇİNDEKİLER
Giriş
........................................................................................................... 3
Birinci Bölüm: Kuramsal Çerçeve: Konstrüktivizm ve Dış Politika
Analizinde Kimlik Sorunsalı .................................................................. 6
I. İnşa Edilen Bir Dünya veya Konstrüktivizm ........................................................ 8
II. Konstrüktivist Uluslararası İlişkiler Kuramı...................................................... 11
III. Özneler Arası Analiz Düzeyinde Birim Olarak Norm, Kültür ve Kimlik....... 25
IV. Konstrüktivist Dış Politika Analizi Açısından Kimlik..................................... 29
İkinci Bölüm: İran’ın Siyasal ve Sosyo-Kültürel Yapısının Tarihsel
Analizi..................................................................................................... 32
I. İran ve İslam........................................................................................................ 32
A. İslam Devrimine kadar İran’ın Tarihsel Siyasal Geçmişine Genel Bakış ...... 32
B. Bir İslam Mezhebi olarak Şiilik ve İran......................................................... 34
1) Şiiliğin İçeriği ve Tarihsel Gelişimi........................................................... 34
2) İran Siyasal Tarihinde Şii Ulema ................................................................ 38
C. İran İslam Devrimi ve İslami Cumhuriyetin Kuruluşunu Hazırlayan Nedenler
............................................................................................................................. 43
II. İslamcı-Devrimci Perspektiften Din, Devlet ve Ulus ........................................ 49
A. Humeynizm veya Şiiliğin Yeniden Yorumlanması........................................ 49
B. İran Devletinin Örgütlenme Biçimi ............................................................... 55
C. İslami Ulusçuluk: Ümmetçi ve Halkçı Söylemlerin Sentezi mi? .................. 60
Üçüncü Bölüm: İran Dış Politikasında Kimlik Sorunsalı................. 66
I. İran Dış Politika Davranışlarını Etkileyen İç Siyasal Gelişmeler ve Etkenler... 66
A. Post-İslamcılık ve Muhafazakar Söylemin Aşınması..................................... 66
1) Post-İslamcılık ve Post-İslamcı Epistemoloji Nedir? ................................. 66
2) Dinsel Sivil Toplum veya İslami Demokrasi.............................................. 70
B. Hatemi ve Reformasyon Süreci ...................................................................... 73
II. Soğuk Savaşın Sona Ermesi ve İran Dış Politikasının Yeniden Yapılandırılması
................................................................................................................................ 79
A. Soğuk Savaşın Sona Ermesiyle Başlayan Değişim Süreci............................. 79
1) Humeynici Dış Politika Vizyonu ................................................................ 79
2
2) Yeni Komşular, Yeni Bölgesel Dengeler.................................................... 84
i) Geleneksel Dış Politika Yorumunun Evrimi ........................................... 84
ii) Tarihsel Bağların Yeniden İnşası veya Kimlik Krizi............................... 88
B. Farklı, Yeni bir Söylem: Medeniyetler Arası Diyalog ................................... 99
Sonuç .................................................................................................... 103
KAYNAKÇA
........................................................................................... 108
3
Giriş
Şubat 1979 devrimi sonucunda kurulan İran İslam Cumhuriyeti, tarihte daha
önce benzeri görünmemiş bir olgu idi. Bu devrimle İran, Şiiliğin devlet dini olduğu
ve devletin tam anlamıyla Şii-İslami ilkeler üzerine kurulduğu, cumhuriyet rejimli
tek ülke konumuna gelmiştir. Ayetullah Humeyni liderliğindeki yeni yönetim,
devrimin daha ilk günlerden itibaren dış politika hedeflerinin Pan-İslamcılık ve
üçüncü dünyanın devrimci hareketlerinin desteklenmesi yönünde oluşturulacağını
açıkça ifade ederek başta ABD olmak üzere iki kutuplu dünyaya meydan okumaya
başladı. Dış politikada İslamcılık faktörü daha önce bazı devletler tarafından
kullanılsa da (örneğin, Pakistan, Suudi Arabistan gibi) İran örneğinde olduğu gibi
resmi bir nitelik kazanmamıştır. İran, gerek jeoekonomik konumu (dünya doğal gaz
ve petrol rezervlerinin %65-68’nin bulunduğu bölgenin merkezinde yer alması),
gerek jeopolitik konumu (çevre ülkelerde Müslüman nüfusun yoğunlukta olması ve
dolayısıyla devrimin komşu ülkelere de sıçrama olasılığı, hem petrolün bulunduğu,
hem de ulaşım yollarının – körfez - merkezinde bulunması, Afganistan ve Pakistan’a
komşu olması, İsrail’in güvenliği için tehlikeli bulunması ) itibariyle süpergüçleri
alternatif bir güç odağının doğduğu konusunda ciddi bir şekilde endişelendirmiştir.
Bu endişe, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra da bölgesel ve küresel düzeyde
etkisini sürdürmüş, özellikle 11 Eylül terör olaylarından sonra İslami terörizm
kavramının gündeme gelmesiyle daha çok dikkat çekmeye başlamıştır.
11 Eylül olaylarına kadar İran’ın adı terör eylemleriyle sık sık birlikte anılsa
da, bu tarihten itibaren uluslararası terörizme, daha dar anlamıyla İslami terörizme
yataklık eden başlıca devletlerden biri olarak öne sürülmüş, sadece siyasi ve
akademik çevrelerin değil, dünya kamuoyunun da büyük ilgi odağı olmuştur. Hatta
4
ABD Bush Yönetimi daha da ileriye giderek İran’ı “Şer Ekseni”ne yerleştirmekten
çekinmemiştir. Buna karşılık İran’ın sergilediği tavır şimdilik muğlaklık arz
etmektedir. Bir taraftan Taliban yönetimini ve El Kaide eylemlerini sert bir dille
kınarken, öte yandan İslam devriminin ruhundan asla ödün vermeyeceğini ve bu
doğrultuda da ABD ve İsrail’le herhangi bir siyasal ilişkinin söz konusu
olmayacağını açık bir şekilde belirtmiştir.
Bu gelişmeler bağlamında İran İslam Cumhuriyeti’nin geniş anlamda Soğuk
Savaş’ın sona ermesinden itibaren, dar anlamda ise 11 Eylül saldırılarından sonra
uluslararası alanda önemli bir özne konumuna geldiğini göz önünde bulundurarak, bu
çalışmada İran’ın, dış politikada ulusal çıkarlar adına izlediği uygulamalar ile
siyasal-kültürel gelenekleri ve İslami devlet niteliğinden doğan tinsel ( ideational)
özellikleri arasındaki ilişki ele alınacaktır. Diğer bir deyişle, İran’ın bir eden ( agent)
olarak uluslararası yapıyla sürdürdüğü karşılıklı etkileşim sürecinde nasıl bir kimlik
stratejisi izlediği, bu stratejinin ulusal çıkar formülasyonundaki rolünün incelenmesi
bu çalışmanın odak noktasıdır. Bununla birlikte, bunu yaparken ulusal çıkar ve
kimlik arasındaki önceliği veya İran dış politikasında kimliğin amaç yada araç
olduğunu belirlemeyi amaçlayan bir yaklaşıma değil, kimliğin bağımsız bir değişken
olduğunu savunan konstrüktivist kriterlere dayanılacaktır. Ancak burada hemen
belirtmek gerekir ki bu araştırmanın içeriği, Konstrükvizmin açıklanması için
seçilmiş bir vaka çalışmasından ziyade, İran dış politikası açısından kimlik
faktörünün rolünü konstrüktivist yöntem ve yaklaşımlar çerçevesinde ele almayı
hedeflemektedir. Çalışmanın yapısal akışından kısaca söz etmek gerekirse, aşağıdaki
gibi özet bir tanımlama yapılabilir.
5
Çalışmada ilk olarak Kuramsal Çerçeve bölümüne yer verilmiştir. Burada bu
araştırmanın analitik perspektifini oluşturan ve aynı zamanda Uluslararası İlişkiler
disiplininin yeni yaklaşımlarından sayılan Konstrüktivizm ele alınacaktır
1
.
Konstrüktivizmin entelektüel köklerine değinilerek, Uluslararası İlişkiler’de ortaya
çıkışı, temel önermeleri, diğer yerleşik kuramlarla karşılaştırılması ve bu çalışma
kapsamında sağladığı kavramsal araçları açıklanacaktır.
İkinci bölümde konstrüktivist bir çözümleme için önem arzetmesi itibariyle
İran’ın siyasal ve sosyo-kültürel yapısının tarihsel analizi yapılacaktır. Burada İslam
Devrimi’ne kadar İran’ın tarihsel siyasal geçmişi kronolojik olarak kısa bir şekilde
değerlendirildikten sonra, İran siyaseti açısından Şiiliğin ve Şii ulemanın rolü
anlatılacak, İslamcı-devrimci perspektiften din, devlet ve ulus konularına
değinilecektir.
Üçüncü bölüm, İran dış politikasında kimlik sorunsalına odaklanmıştır.
Burada İran dış politika uygulamalarını etkileyen iç etmenlerden bahsedilerek, Soğuk
Savaş sonrası bölgesel ve küresel düzeyde ortaya çıkan değişimler ve İran’ın bu
değişimler karşısında sergilediği tutum ele alınacaktır. Üçüncü bölümü takiben
verilen Sonuç bölümünde ise araştırma kapsamında ulaşılan sonuçların kısa özeti
verilerek İran dış politikasındaki kimlik stratejisinin perspektifi ile ilgili genel
değerlendirmeler yapılacaktır.
1
Bu çalışmada Uluslararası İlişkiler, bir sosyal bilim dalı veya disiplinden bahsederken büyük
harflerle, belli bir sosyal ilişki biçiminden bahsederken küçük harflerle yazılmıştır.
6
Birinci Bölüm: Kuramsal Çerçeve: Konstrüktivizm ve Dış Politika
Analizinde Kimlik Sorunsalı
Uluslararası İlişkiler’in bir sosyal bilim dalı olarak doğuşundan itibaren,
çeşitli dönemlerde disiplini kuramsal açıdan geliştirme çabaları günümüze kadar
devam etmiştir. Çoğu Uluslararası İlişkiler yazarlarının ortak görüşüne göre,
disiplinin entelektüel tarihinde dört önemli kuramsal tartışma ( debate) yaşanmış ve
her bir tartışma, ortaya çıktığı döneme kendi damgasını vurarak disiplin içi çalışma
heyecanını daha da artırmış ve disiplinin gelişme sürecine önemli katkılarda
bulunmuştur. Bu çalışmanın odak noktasını oluşturan dördüncü tartışma,
Neorealizm ve Neoliberalizm gibi yerleşik kuramlar ile, entelektüel kökleri eleştirel
düşünce tarzına dayanan Konstrüktivizm arasında geçmektedir.
Uluslararası İlişkiler kuramını tarihsel olarak incelediğimizde, 1980’li
yılların ikinci yarısının Uluslararası İlişkiler kuramı için yeni bir dönüm noktası
olduğunu görmekteyiz. Bunun başlıca nedeni, eleştirel düşünce tarzı olarak
nitelendirilebilecek çalışmaların giderek artan bir sayıda ortaya çıkması ve böylece
kuramın tarihinde ilk defa, pozitivist yönteme ciddi bir alternatifin gündeme
gelmesidir. Eleştirel düşünce tarzının kapsadığı yaklaşımlar (Eleştirel Kuram,
Gramşiyan Eleştirel Kuram, postmodernizm, feminizm ve sömürge sonrası söylem
gibi) Uluslararası İlişkiler kuramına uyarlanarak bir yandan kuramın egemen
paradigması olan Realizm ve onun pozitivist yöntemini ciddi bir şekilde eleştirmiş,
diğer yandan yeni bir Uluslararası İlişkiler vizyonu kurma çabasına önemli bir
katkıda bulunmuştur. Bu gelişmeler doğrultusunda 1990’lı yıllar, eleştirel düşünce
tarzı ekseninde uluslararası ilişkiler teori ve analizleri açısından yeni bir yaklaşım
olan “Konstrüktivizm”in ortaya çıkışına tanıklık etmiştir.
7
İleride de görüleceği gibi, mevcut kaynaklardan elde edilen bilgilerden yola
çıkarak tek şemsiye altında toplanmış bütüncül bir konstrüktivist kuramdan söz
etmenin pek olanaklı olamayacağını şimdiden belirtmek gerekir. Bu bölümde,
Konstrüktivizmin kısa tanımına ve gelişim sürecine değinilerek, Uluslararası İlişkiler
disiplini ve dış politika analizi açısından önemi, vaat ettiği katkıları ve çözümleme
araçları, kuram içi farklı yaklaşımlardan doğan epistemolojik ve metodolojik
sorunları açıklanmaya çalışılacaktır.
8
I. İnşa Edilen Bir Dünya veya Konstrüktivizm
Sosyal Bilimlerin bilim olup olmadığı konusundaki tartışmalar giderek daha
sıkça yapılmaya başlamıştır. Özellikle sosyal olarak inşa edilme üzerine yapılan
ısrarlı sorgulamalar, bu konunun akademik gündemde kalmasını sağlamıştır. Eleştirel
düşünce tarzı doğrultusunda ontolojik olarak sosyal gerçekliğin inşası ve
epistemolojik olarak bilginin sosyal inşası sorunsalları, Konstrüktivizm diye
tanımlanan yeni yaklaşımlar çerçevesinde ele alınmıştır
2
. Erken konstrüktivist
araştırmalar sosyoloji alanında yapılmıştır. Bunlardan en önemlileri, Peter Berger ve
Thomas Luckmann’ın birlikte yazmış oldukları “ The Social Construction of Reality”
adlı yapıt ve Anthony Giddens’in yapılandırma ( structurationism) üzerine
çalışmalarıdır
3
. Bu nedenle olsa gerek, bir çok konstrüktivist Uluslararası İlişkiler
yazarları kendi yaklaşımlarını Sosyolojik Perspektif olarak tanımlamışlardır.
Konstrüktivizm’in temel özelliği, doğa ve sosyal dünyayı birbirinden
ayırmasıdır. Buna göre sosyal bilimler ve doğa bilimleri arasındaki en büyük fark,
özne maddesinin doğasında yatmaktadır. Ontolojik olarak bakıldığında
Konstrüktivizm, sosyal gerçekliğin inşasına ilişkin bir teoridir. Örneğin, bir doğa
biliminde çeşitli şekillerde temel özellikleri ve karşılıklı etkileşim biçimleri
değişmeyen gerçek maddeler ve enerji üzerinde çalışılır, kontrollü deney yapılır .
Burada özne maddesi öz fiziksel kurallara bağlıdır, sadıktır.
2
Chris Reus-Smit, “The Constructivist Turn: Critical Theory after the Cold War” ,
Dostları ilə paylaş: |