ESBÂB-I NÜZÛL RİVAYETLERİ VE NÜZÛL ORTAMINI
TESPİT ETMEDE YETERLİLİĞİ MESELESİ
Sabuhi SHAHAVATOV*
Özet: Nüzûl sebepleri nassın sosyal bağlamından, yani nüzûl ortamından farklı
bir şey değildir. Bu çerçevede Kur’ân’ın metinden çok söz, esbâb-ı nüzûlün de onun
anlaşılabilmesi için metinde yer almayan metin dışı bağlama muttali olmamıza
yardımcı olan önemli bir enstrüman olduğunu söyleyebiliriz. Kur’ân metninin ait
olduğu tarihle bağı inkâr edilemeyecek kadar açıktır ve esbâb-ı nüzûle verilen önem
de Kur’ân’ın nüzûl dönemiyle bu sıkı ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bu makale,
esbâb-ı nüzûlün Kur’ân vahyinin nüzûl ortamında cereyan eden hadiselerle
örtüşmesine ve ortamın şartlarına göre inzâl edilmiş olmasına dikkat çekmektedir.
Ayrıca esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin nüzûl dünyasını aydınlatmaya yeterli olup
olmadığını da incelemektedir.
Anahtar Kelimeler: Esbab-ı Nüzûl, Nüzûl Ortamı, Rivayetler; Bağlam.
Abstract: Asbab al-nuzul is not different from social context of Nass (Quranic
text) or Nuzul environment. In this case we can say that Quran is mostly a word the
text and asbab al-nuzul is the most important instrument that makes us deeply
understand the off-text context that doesn’t take part in the text. It is very obvious the
relation between Quranic text and the time that it belongs to and importance attached
to asbab al-nuzul is arisen from its close relations with nuzul (bringdown) time of
Quran. This article is attracting the attentions to the accordance of The Quranic
revelation with the happenings in the nuzul environment and it was sent (brought
down) related to the conditions of that atmosphere. Additionally, it is examined the
eligibility of tales of asbab al-nuzul to enlighten the world of Nuzul.
Key Words: asbâb al-nuzul, nuzul environment, tales, context.
Резюме:Асбаб аль-Нузуль (причины откровения) не являются нечто другое
чем социальный контекст «Насс» (стих Корана), то ест среда откровения.
Можем сказать, что Коран больще слово чем текст, и Асбаб аль-Нузуль очень
важный инструмент помогаюший нам понять контекст который не включено в
текст. Связь между текстю Корана и временем который принадлежит Коран так
ясно, что ее не возможно отрицать и значение Асбаб аль-Нузуль связано с этой
Sabuhi SHAHAVATOV
146
тесной взаимосвязью. Эта статья привлекает внимание на то что откровения
Корана дано при условиях окружающей среды и соответсвует событиями
произходящие в той среде. Также обсуждается вопрос о достаточности
рассказов причин откровения чтобы освещать мир откровение.
Ключевые слова: Асбаб аль-Нузуль, среда ниспослание, рассказы,
I. ESBAB-I NÜZÛL
Kur’ân-ı Kerim’in anlaşması için İslam âlimleri tarafından tefsir disiplini altında
birçok çalışma yapılmıştır. Ulûmu’l-Kur’ân olarak isimlendirilen bu çalışmalar
II/VII. yüzyıldan itibaren sistemleştirilmiş, müstakil olarak kitaplara konu edinilmeye
başlanılmıştır. Bu alanda en hacimli kitaplar İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1201), Zerkeşî (ö.
794/1392), İbn Teymiye (ö. 728/1328), Suyûtî (ö. 911/1505)’ye ait olup alanın en
önemli kaynaklarını teşkil etmektedir. Bu Ulûmu’l-Kur’ân bahislerinden olan Esbâb-
ı Nüzûl, ayetlerin izahı açısından çok önemlidir. Esbâb-ı nüzûl, müfessirler, hadis
âlimleri, fıkıhçılar ve ulûmu’l-Kur’ân müellifleri nezdinde Kur’ân’ı anlamanın
önemli bir disiplini olarak görülmüş ve tefsir sahasında ashabı alternatifsiz unsur
haline getiren nedenlerden birinin bu ilim
1
olduğu söylenmiştir.
Esbâb-ı nüzûl ilmi, metnin nüzûl ortamıyla ilişkisini ve diyalektiğini gösteren ve
bu ilişkiyi gözler önüne seren en önemli ilimlerden biri kabul edilmektedir. Bir ayet
veya surenin ne zaman, nerede, hangi konjonktürde ve hangi olaya binaen nâzil
olduğunu bilmek, hem o ayet ve surenin ilahi maksada uygun şekilde tefsir
edilmesine yardımcı olmakta hem de hükümlerin konulmalarına sebep olan
hikmetlerin kavranmasını sağlamaktadır.
2
Nüzûl sebepleri sayesinde Kur’ân-ı
Kerim’de emredilenlerin hikmeti anlaşılır, kastedilen manâ ortaya çıkar, muhtemel
hatalar önlenir ve anlayış kolaylaşır. İbn Dakîk el-Îd’in tabiri ile sebeb-i nüzûlün
beyanı Kur’ân’ın manasını anlamaya götüren kuvvetli bir yoldur.
3
A. Lügat ve Istilahî Anlam:
“Esbâb-ı nüzûl” şeklindeki izafet terkibini oluşturan kelimelerden ilki olan
“esbâb”, sebep kelimesinin çoğulu olup sözlükte “bağ, ip, dayanak, yol” gibi
anlamlara gelmektedir.
4
Istılahta ise sebep, hitaba sevk eden şey demektir.
5
Ancak
1
İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, Ankara, 1993, s. 116
2
Suyûtî, el-İtkân fi Ulûmi’l-Kur’ân, Beyrut, 1987, I/ 38; Mannâu Halil el-Kattan, Mebâhis
fî Ulûmi’l-Kur’ân, Beyrut, 1986, s.79
3
Suyûtî, İtkân, I/35
4
İbn Manzur, Lisânu’l-arab, Beyrut, 1997, III/1910-1911
5
Bkz: Şeylehânî, Mebahisu’t-tahsîs, Amman, 2000, s. 294
Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri ve Nüzûl Ortamını Tespit Etmede Yeterliliği Meselesi
147
usûl âlimleri sebebin şer’î hükme götüren yol olduğunu, onun kendisiyle şer’î hükme
ulaşılan bir şey olmadığını vurgulamışlardır. Örneğin bir ipin kuyudan su çıkarmak
için yol (sebep) olduğu, fakat suyu kuyudan çıkaran şeyin ip değil, insan olduğu
özellikle vurgulanmıştır.
6
Usûl âlimleri şer’î hükümlerin sebeplerini mecazî, mahza, illete benzer sebep ve
illet olmak üzere dört kısma ayırmışlardır. Örneğin Allah adına yemin etmenin
kefarete sebep olması mecazî bir sebeptir. Buna karşılık bir kimse bir hırsıza bir
başkasının malını gösterse ve hırsız da gidip o malı çalmış olsa, gösterme fiili mahza
sebep sayılır. Yolda bir kuyu kazan kimsenin, o kuyuya düşüp ölen birinin ölümüne
sebep olması, “illete benzer sebep” olarak nitelendirilmiştir. İllet anlamındaki sebebe
örnek olarak ise, kendi hayvanını bir başkasının ekinine sokan ve böylece o hayvanın
ekini telef etmesine sebep olan kişinin durumu verilmektedir.
7
Görüleceği üzere bir
olayın bir başka olaya sebep olması, çeşitli açılardan değerlendirilebilecek bir
durumdur. Kur’ân âyetlerinin nüzûlüne sebep olan olayların tasnifinde ise,
yukarıdakine benzer bir ayrım yapılmıştır. Buna göre bazı âyetlerde, nüzûle sebep
olan hususun âyetteki hükümde ifade edilmiş olması gibi bir durum söz konusu iken
diğer bazı âyetlerde bu hususun hükümde ifade edilmemiş olmasına rağmen sebep
dikkate alınmadan hükmün anlaşılmasında sorunların ortaya çıkması, yani hükmün
ancak sebep ile anlaşılabilir olması durumu söz konusudur. Yine bazı durumlarda,
sebep dikkate alınmadığı takdirde dahi müstakil bir mana ifade edebilecek olan bazı
nasların, esas itibariyle bir soruya cevaben inzal edilmiş olmaları ve bu soruda ifade
edilen hususu izah etmekten fazla (zâid) bir izah içermemeleri hali söz konusudur.
Son olarak, naslardaki lafızların müstakil (sebebinden bağımsız olarak okunduğu
takdirde dahi anlamlı) olması ve soruya cevap vermenin dışında başka (ziyade) unsur
da içermesi hali söz konusudur.
8
Ancak “esbâb-ı nüzûl” terkibindeki sebep kelimesi, Ferâhî’nin ifade ettiği üzere,
vahyin inzâline sebep teşkil eden olayları değil, o inzâl esnasında vahye muhatap
toplumun içerisinde bulunduğu durumu ifade eder.
9
Bu durumda nüzûl şartlarını
dikkate almak ifadesiyle kast edilen şey, usulde zikredilen sebep-nas ilişkisinden
daha kapsamlıdır.
6
Bkz: Serahsî, el-Muharrar fi Usûli’l-fıkh, Beyrut, 1996, II/218
7
Bkz: Serahsî, el-Muharrar, II/ 220-225
8
Serahsî, el-Muharrar, I, 203-204
9
Bkz: Abdülhâmid el-Ferâhî, Esbâbu’n-nüzûl, yazma nüsha, http://www.hamid-uddin-
farahi.org/index, Erişim tarihi, 30.11.2012
Sabuhi SHAHAVATOV
148
“Nüzûl” kelimesi “n-z-l” filinin mastarı olup, (لوزن) inmek
10
, hulûl ve yerleşme
anlamlarına gelir.
11
Daha çok “yüksek bir yerden aşağıya doğru inmek”
12
anlamında
kullanılmaktadır. Bundan başka sözlüklerde “falan kişi geldi” “نلاف لزن” cümlesinde
gelmek
13
anlamında, insanların başına gelen sıkıntı, felaket
14
gibi mecazî anlamlarda
da kullanıldığı vuku bulmuştur. Konaklamak anlamındaki nüzûl kelimesi ise,
herhangi bir yere konaklamak isteyen kimsenin devesini çökertmesinden kinaye
olarak kullanılmıştır.
15
Kur’ân’ın nüzûlünü yukarıdan aşağıya doğru bir “indirme” şeklinde
anlamaktansa, ilahî bir lütuf ve tenezzül olarak anlamak daha uygun ve doğru
gözükmektedir. Çünkü vahiy, somut bir “indirme” ile ifade edilemeyecek kadar
manevî-metafizik bir olaydır. Ayrıca Allah’ın insana hitap etmesi, onu muhatap
alması, ona doğru yolu göstermek için bir peygamberle mesajını iletmesi, kelimenin
tam anlamıyla bir lütuf ve tenezzül buyurmaktır. Kaldı ki nüzûl ve n-z-l kökünden
türeyen diğer kelimeler Kur’ân’ın birçok ayetinde, “indirme” anlamından ziyade
“lütuf” anlamında kullanılmıştır. Demirin nüzûlü,
16
elbiselerin nüzûlü,
17
hayvanların
nüzûlü,
18
sekînetin nüzûlü
19
gibi ifadeleri buna örnek olarak vermek mümkündür.
20
Kur’ân’ın nüzûlü, Hz. Peygamber’e ilk vahyin inzâlinden son vahyin inzâline
kadar geçen 23 senelik dönem boyunca bu inzâlin aralıklarla sürmüş olduğunu ifade
etmektedir.
İstilahî olarak “nüzûl ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz.
Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla
ayetin, hadiseyi/soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya
hükmünü açıklamak üzerine inzâl olunmasına vesile teşkil eden ve vahyin nâzil
10
Fîruzâbâdî, Kamusu’l-Muhit, Mısır, 1938, V/57
11
Fîruzâbâdî, Kāmûs, IV/56
12
Ragıp el-İsfahânî, Müfredat, s. 799
13
Ragıp el-İsfahânî, Müfredat, s. 488; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, IX/656.
14
Vâhidî, Esbâbu’n-Nüzûl, s.3
15
Râğıb, Müfredât, nzl mad.
16
Bkz: Hadid, 57/25
17
Bkz: A’raf, 7/26
18
Bkz: Zümer, 39/6
19
Bkz: Tevbe, 9/26
20
Nüzûl kelimesinin analizi için bkz: Mâturîdî, Tevilâtu’l-Kur’ân, XIV, 371; Râzî,
Mefâtîhu’l-ğayb, XIV, 54. Ayrıca kavramın detaylı bir analizi için bkz: Murat Sülün,
“Demirin İnzâlinden Kur’ân’ın İnzâline -Bir Nüzûl Analizi-”, Akademik Araştırmalar
Dergisi, Sayı 43, 2009-2010, ss. 155-176
Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri ve Nüzûl Ortamını Tespit Etmede Yeterliliği Meselesi
149
olduğu ortamı resmeden hadiseye esbâb-ı nüzûl denir.”
21
Yani “Esbâbu’n-Nüzûl”
olarak bilinen ve nüzûl sebepleri anlamına gelen tabir, Hz. Peygamber’in risâleti
döneminde vuku bulan ve Kur’ân’ın bir veya birkaç ayetinin yahut bir suresinin nâzil
olmasına yol açan olayı, durumu ya da soruyu ifade etmek üzere kullanılır. Bu ilim
tamamen sem’î ve naklî bir ilim olup, keşfi noktasında akıl ve istidlale yer yoktur.
22
C. Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin Sıhhati
Esbâb-ı nüzûl literatüründe sadece 500 kadar ayetin nüzûl sebepleri yer
almaktadır. İbn Teymiyye, bunların dışında kalan ve önemli bir kısmı geçmiş
peygamberlerin kıssaları ile ahirete dair haberlerden oluşan çok sayıdaki ayetin nüzûl
sebeplerini her hangi bir dış olayda değil doğrudan doğruya bu ayetlerin kendi
muhteva ve manalarında aramak gerektiğini belirtir. Buna göre ayetlerin büyük bir
kısmı özel bir olaya, konuya, dolayısıyla belirli bir sebebe bağlı olarak inzâl
edilmeyip genellikle insanları muhtaç oldukları hususlarda bilgilendirmek, eğitmek,
aydınlatmak, yönlendirmek ve uyarmak maksadıyla vahyedilmiştir. Böylece aslında
Kur’ân’ın her hangi bir ayetinin belirli bir sebebe bağlı olarak inzâl olması hakkında
“Esbâbu’n-nüzûl” tabiri kullanılmıştır.
23
Ancak bu yaklaşım, tikel olarak her ayete
bir nüzûl sebebi bulmak gibi bir düşünceye mebni olduğu için problemlidir. Nitekim
ilgili rivayetlerde sıklıkla rastlanan tutarsızlıkların nedeni bu olmalıdır. Cabirî’nin de
işaret ettiği üzere, Esbâb-ı Nüzûl müellifleri,
24
her ayete bir nüzûl sebebi bulmak
uğruna oldukça zorlama rivayetler nakletmişlerdir. Oysa nüzûle sebep olan olaylar,
tikel vakıalarda değil, nüzûl çağının genel koşulları, ihtiyaçları, tartışmaları ve Hz.
Peygamber’in davetinin seyri içerisinde aranmalıdır.
Tefsirin nakille başlamış olması nedeniyle, esbâb-ı nüzûl rivayetleri giderek
çoğalmış, zamanla sağlam olmayan rivayetler de bu kapsama girmiştir.
25
Kur’an-ı
Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzûl’un yetersiz kalmasının en önemli
nedenlerinden birincisi bu rivayetlerin bizzat kendileridir. Zira bu rivayetler merfu-
müsned, mursel, senetlerinin hazf edilmiş olması, rivayetlerinin tasnifinin dikkate
alınmaması, rivayet sigalarına dikkat gösterilmemesi
26
gibi sebeplerden dolayı
21
Ahmet Nedim Serinsu, “Kur’ân-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’ün Rolü” s.
68,
22
Bahauddin Hürremşahî, Kur’ân Bilimi, İstanbul, 1998, s. 82
23
Muhsin Demirci, “Esbâb-ı Nüzul”, DİA, XI/360
24
Muhammed Âbid Câbirî, Fehmu’l-Kur’ân, Beyrut, 2009, III/369 vd.
25
Serinsu, a.g.e., s. 174
26
Geniş bilgi için bkz: Serinsu, ., s.187-207
Sabuhi SHAHAVATOV
150
yetersiz kalmaktadır. Ayrıca, takdir edileceği üzere, esbâb-ı nüzûl rivâyetlerinden
anlaşılan mana ile âyetlerin metin içindeki bağlamlarının ifade ettiği mana arasında
çelişki olmamalıdır. Oysa hem tefsir kitaplarında hem de hususen bu alana dair
yazılmış eserlerde gördüğümüz esbâb-ı nüzûl rivâyetleri, çoğunlukla titiz ve dikkatli
bir okuyucuyu kuşkuya düşürecek niteliktedir. Bazen bu rivâyetler ilgili âyetleri
bağlamlarından büsbütün uzaklaştırmaktadırlar ki bu durumda insanın aklına, bu
rivâyetlerin gerçekten âyetlerin inzâline sebep olan olayları derlemeyi mi, yoksa her
âyeti ille de bir olayla irtibatlandırmayı mı hedefledikleri sorusunu getirmektedir. Bu
problemi çözmenin tek yolu da, âyetlerin metin içindeki yerlerine, bağlamlarına
öncelik vermek ve esbâb-ı nüzûl adı altında bu âyetleri bağlamından koparıp metni
parçalamamaya özen göstermektir.
27
Örneğin Buhârî (ö. 256/870) ve Müslim (ö. 261/875)’in Said İbnu’l-
Museyyib’den naklettiği şu rivayet, ilgili âyetlerin nüzûl dönemi açısından bağlama
uygun görünmemektedir;
“Ebu Talib ölüm döşeğinde iken Hz. Peygamber onun yanına geldi. Ebu Cehil
ve Abdullah b. Ümeyye de orada idiler. Hz. Peygamber; “ amcacığım, lâ ilâhe
illallâh de ki, Allah indinde seni savunayım.” dedi. Bunun üzerine Ebu Cehil ve
Abdullah ona: “Ey Ebu Talib, Abdulmuttalibin dinini terk mi ediyorsun?” dediler.
Ebu Talib buna cevaben, “Hayır, ben Abdulmuttalibin dini üzereyim,” dedi. Hz.
Peygamber de ona “Allah bana senin için dua etmemi yasaklamadığı sürece,
bağışlaman için dua edeceğim” dedi. Bu söz üzerine “
وُرِفْغَتْسَي نَأ ْاوُنَمآ َنيِذﱠلاَو ﱢيِبﱠنلِل َناَك اَم
ْا
ميِحَجْلا ُباَح ْصَأ ْمُھﱠنَأ ْمُھَل َنﱠيَبَت اَم ِدْعَب نِم ىَبْرُق يِلْوُأ ْاوُناَك ْوَلَو َنيِكِرْشُمْلِل
”
28
ayeti inzal oldu.
29
”
Aynı ayetle ilgili olarak Hâkim (ö. 405/1014) el-Müstedrek isimli eserinde İbn
Mesud’un şöyle dediğini nakletmiştir:
“Hz. Peygamber bir gün kabristana gitti ve bir kabrin başında oturup uzun süre
dua etti ve ağladı. Daha sonra da şöyle dedi: “bu, annemin mezarıdır. Rabbimden
27
Bk. Câbirî, Fehmu’l-Kur’ân, III, 371
28
Tevbe 9/113. (Ey elçimize iman edenler! İbrahim peygamberin vaktiyle müşrik babası için
dua etmiş olmasından yola çıkarak siz de müşrik akrabalarınızın affedilmesi için dua
etmeyiniz. Böyle yapacağınıza, onların şirki bırakıp tevhide dönmeleri için gayret ediniz.
Unutmayınız ki İbrahim’in babası için ettiği duanın sebebi, vaktiyle ona böyle bir söz
vermiş olması idi. Kaldı ki o, babasının şirkte ısrar ettiğini görünce dua etmekten
vazgeçmiş, çok yufka yürekli ve merhametli olmasına rağmen yine de ondan uzaklaşmıştı.
Şu halde, peygamberin ya da müminlerin yapacakları şey, müşrikler için dua etmek değil,
onları tevhide yönlendirmeye çalışmaktır. Bkz. H. Elik-M. Coşkun, Tevhit Mesajı, s. 466.)
29
Buharî , Tefsir/ 4675, 4772; Müslim, Tefsir, 39/24, s. 54
Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri ve Nüzûl Ortamını Tespit Etmede Yeterliliği Meselesi
151
ona dua etmek için izin istedim; fakat O bu izni vermedi ve bana “
يِذﱠلاَو ﱢيِبﱠنلِل َناَك اَم
َن
ِميِحَجْلا ُبا َح ْصَأ ْمُھﱠنَأ ْمُھَل َنﱠيَبَت اَم ِدْعَب نِم ىَبْرُق يِلْوُأ ْاوُناَك ْوَلَو َنيِكِرْشُمْلِل ْاوُرِفْغَتْسَي نَأ ْاوُنَمآ
” ayetini
vahyetti.
30
Suyûtî aynı âyetle ilgili olarak iki farklı nüzûl sebebi gösteren bu rivayetleri,
“ayetin mükerer inzâl edildiğini” söyleyerek uzlaştırmaya çalışmıştır.
31
Buharî ve
Müslim’de yer alan rivayete dikkatle bakıldığında, bu rivayetin ayetle irtibatlan-
dırılmasında bir zorlama olduğu dikkati çekmektedir. Çünkü Ebu Talib’in vefatı ile
bu ayetlerin vahyedildiği dönem arasında uzun yıllar söz konusudur. İlgili âyetin yer
aldığı Tevbe suresi Mekke’nin fethinden sonra inzâl edilmişken Ebu Talib’in vefatı
hüzün yılında, yani bi’setin dokuzuncu senesinde vuku bulmuştur.
32
Hüseyin b. Fazl
tarafından bu âyetin söz konusu olayla ilgili olma ihtimalinin zayıf bulunduğunu
nakleden Râzî, Hz. Peygamber’in amcası için dua etmiş olabileceğini, aradan yıllar
geçtikten sonra böyle bir yasağın konulmuş olabileceğini söyler.
33
Ancak bize göre
bu değerlendirme makul değildir, çünkü o kadar uzun bir zaman boyunca Hz.
Peygambere bu konuda izin verilmiş olması ve daha sonra bunun yasaklanmış
olması, harici bir izahı gerektirir ki, elimizde bu yönde bir izahı temellendirecek
herhangi bir bilgi mevcut değildir. Diğer taraftan ikinci rivayet Hz. Peygamber’in
annesinin kabrinin başına gidip ağladığını ve “onun azap görmesi” sebebiyle
üzüldüğünü ifade eden rivayetler ise bizzat bu ayetlerin peşinden gelen 115. âyet ile
çelişkilidir. Zira söz konusu ayette kendilerine gerekli açıklamalar yapılmamış
kimselerin sorumlu tutulmayacağı bildirilmektedir.
34
Ayrıca Hz. Peygamber’in
annesinin “ azap gördüğünü” iddia etmek büyük bir cürettir.
35
Bize göre ayetin nüzul
sebebi ile ilgili rivayetlerin en makulü Hz. Ali’den aktarılan rivayettir.
36
Tirmîzî (ö. 279/892)’nin Hz. Ali’den aktardığı rivayette şöyle denilmektedir:
“Ben bir adamın müşrik anne babasının bağışlanması için dua ettiğini işittim.
Ona “Müşrik ebeveynin için bağışlanma mı diliyorsun? diye sordum. Bunun üzerine
o “Hz. İbrahim müşrik olduğu halde babasının bağışlanmasını dilemiştir.” şeklinde
30
Ebû Abdullah İbnü'l-Beyyi Muhammed Hâkim en-Nisâburî, el-Müstedrek ale's-
Sahihayn, 2/336
31
Suyûtî, İtkân, I/33
32
İbn Hişâm, es-Siretu’n-Nebeviyye, thk. Ömer Abdusselam, I/237 vd.
33
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XVI/ 214
34
Bkz. Tevbe 9/115
35
Bkz. H. Elik-M. Coşkun, Tevhit Mesajı, s. 466
36
Maverdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib, en-Nüket ve’l-uyûn, Beyrut, 1992,
II/114
Sabuhi SHAHAVATOV
152
cevap verdi. Bu durumu Hz. Peygamber’e aktardım ve bunun üzerine mezkûr ayet
nâzil oldu.
37
Esbâb-ı nüzûl rivâyetleri Kur’ân âyetlerinin ve sûrelerinin inzâl ediliş
sıralamasına ve Hz. Peygamber’in siretinin seyrine uyumlu olmalıdır. Sûrelerin iniş
sıralamasını dikkate almak, bu problemin çözümü konusunda çoğunlukla yeterli
olacaktır. Kaldı ki bazı sûrelerin tek seferde inzâl edildikleri bilinmektedir ve bazı
âyetlerin içerikleri, bazı malum olaylarla birebir ilişkilidir. Ancak yine de hiç kimse,
Esbâb-ı Nüzûl rivâyetlerinin büsbütün faydasız olduğunu söyleyemez. Zira bu
rivâyetler her ne kadar fıkıh alanında çok faydalı olmasalar da, bu rivâyetlerin
Kur’ân’ı anlama ya da daha genel ifadesiyle tefsir alanında, inkâr edilemez ölçüde
faydaları söz konusudur.
38
Daha sonra Ahmed İbn Hanbel’in (ö. 241/885) söylediği, “üç şeyin aslı yoktur:
tefsir, melahim, megazi”
39
sözü de aslında bu rivayetlerin tenkidi mahiyetindedir. İbn
Teymiyye de İbn Hanbel’in bu sözünde, ilgili rivayetlerin senetlerinin kastedildiğini
ifade etmiştir.
40
Hanbelî âlimlerinden Tûfî (ö. 716/1316) müfessirlerin bu gibi her
rivayeti tefsirlerine almalarındaki amacın, daha sonraki dönemlerde bu haberlerin
kaybolmasından endişelenmelerine bağlamaktadır.
41
Görüldüğü gibi tefsir rivayetlerinin çoğu sahih temeller üzerinde oturmamak-
tadır ve bu nedenle ilk dönem İslam âlimlerinden başlayarak günümüze kadar bu
rivayetlere yönelik tenkitler olmuştur. Bu sebepten esbâb-ı nüzûl rivayetleri yeniden
hadis tenkitçilerinin değerlendirilmesine tabi tutulmalıdır.
Dostları ilə paylaş: |