|
|
səhifə | 14/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
ehyâun
|
: canlıdır, hayattadır, diridir
|
eimmeten
|
: imamlar, önderler, liderler
|
eimmeten
|
: imamlar
|
e'indehu
|
: onun yanında
|
eînû-nî
|
: bana yardım edin
|
eizu-ke
|
: sana öğüt veriyorum
|
eızu-kum
|
: size vaazediyorum, öğüt veriyorum
|
eizzete
|
: izzetli olanlar, izzet sahibi olanlar
|
ekâdu
|
: neredeyse (az kalsın) ben (kendim) olacağım
|
ekalle
|
: daha az
|
ekamte
|
: ikame ettirdin, kıldırdın
|
ekâmû
|
: ikame ettiler, hakkıyla yerine getirdiler
|
ekâmû es salâte
|
: namazı ikame ettiler (ederler, kılarlar)
|
ekbere
|
: daha büyük
|
ekberne-hu
|
: onu büyüttüler (çok beğendiler, hayran kaldılar)
|
ekberu
|
: en büyük, daha büyük
|
ekdâme-nâ
|
: ayaklarımızı
|
ekelâ
|
: ikisi yedi
|
ekele-hu
|
: onu yedi
|
ekfera-hu
|
: o çok nankör
|
ekfil-nî-hâ
|
: ona beni kefil kıl, onu bana ver
|
ekfuru
|
: küfür edeceğim, nankörlük edeceğim
|
ekim
|
: ikame et, kıyamda tut
|
ekımı
|
: ikame et
|
ekımı es salâte
|
: namazı kıl, ikame et
|
ekîmû
|
: ikame edin, yerine getirin, devam edin
|
ekinneten
|
: ekinnet, fıkıh etmeye mani olan engel
|
ekinnetin
|
: ekinnet, idrak etmeyi önleyen sistem
|
eklâme-hum
|
: kalemleri
|
ekmâmi-hâ
|
: onun tomurcukları
|
ekmehe
|
: doğuştan kör olanı
|
eknânen (kenn)
|
: barınılacak yerler (yağmur, rüzgâr, vs.'den koruyan şeyler, sığınaklar, siperler) (barınılan yer, sığınak)
|
eknentum
|
: örttünüz, gizlediniz
|
ekreme-hu
|
: ona ikram etti, şereflendirdi
|
ekreme-kum
|
: sizin en çok kerim olanınız
|
ekreme-ni
|
: bana ikram etti, şereflendirdi
|
ekrimî
|
: ikram et, kerim ol, güzel yap, özenle hazırla
|
eksere
|
: ekser, daha çok
|
eksere en nâsi
|
: insanların çoğu
|
eksere-hum
|
: onların çoğu
|
ekseren
|
: çoğu
|
ekseri
|
: çoğu
|
ekseri-him
|
: onların çoğu
|
ekserte
|
: sen çok oldun, çok ileri gittin
|
ekseru
|
: daha çok: çoğu
|
ekserû
|
: arttırdılar, çoğalttılar
|
ekseru en nâsi
|
: insanların çoğu
|
ekseru-hum
|
: onların çoğu
|
ekul
|
: ben dedim, söyledim
|
ekûlu
|
: ben söylüyorum
|
ekun
|
: ben olurum
|
ekûne
|
: olurum
|
ekvabun
|
: kadehler
|
el abdu
|
: kul
|
el a'cemîne
|
: Arap olmayanlar
|
el adâvetu
|
: düşmanlık
|
el âddîne
|
: sayan kimseler, sayanlar
|
el âdiyâti
|
: koşanlar
|
el âdûne
|
: haddi aşanlar
|
el aduvvu
|
: düşman
|
el âfâkı
|
: afak, ufuklar
|
el afve
|
: afv olan, ihtiyaçtan fazla olan mal, affedilen, vazgeçilen
|
el afve
|
: afv olan, ihtiyaçtan fazla olan mal, affedilen, vazgeçilen
|
el aglâlu
|
: halkalar
|
el agniyâi
|
: zenginler
|
el âharîne
|
: sonrakiler, diğerleri
|
el ahdari
|
: yeşil
|
el ahdu
|
: ahd
|
el ahi
|
: erkek kardeş
|
el âhıreti
|
: ahir, sonraki, ahiret, Allah'a (ulaşma)
|
el âhıretu
|
: son: ahiret, bundan sonraki
|
el âhıri
|
: ahir, sonraki
|
el âhırîne
|
: sonrakiler
|
el ahserîne
|
: daha çok hüsranda olanlar
|
el ahyâri
|
: hayırlılar, hayırlı olanlar
|
el ahyâu
|
: hayy, diri, canlı
|
el ahzâbe
|
: birlikler
|
el ahzâbu
|
: hizipler, gruplar, birlikler
|
el akabete
|
: akabe, sarp yokuş, dik yokuş, zor iş
|
el akabetu
|
: akabe, sarp yokuş, dik yokuş, zor iş
|
el akdemûne
|
: kadim, eski, geçmiş
|
el âkıbete
|
: akıbet, sonuç,
|
el âkıfu
|
: devamlı kalanlar, devamlı ikamet edenler
|
el akîme
|
: yok eden, akamete uğratan
|
el akrebîne (karib)
|
: en yakın (yakın)
|
el a'lâ
|
: en yüksek: üstün olan: âlâ, yüce
|
el alakate
|
: alaka (rahim duvarına bir noktadan bağlı olan), embriyo
|
el a'lâmi
|
: yüksek dağlar
|
el âlemîne
|
: âlemler
|
el a'levne
|
: en üstün kişiler
|
el âlihete
|
: ilâhlar
|
el alîmu
|
: (en iyi) bilendir: en iyi bilen
|
el alîmu el hakîmu
|
: en iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır
|
el âlîne
|
: âlî olanlar, yüce olanlar
|
el aliyyi
|
: çok yüce
|
el aliyyu
|
: âli, âlâ, çok yüce
|
el a'mâ
|
: âmâ, görmeyen
|
el âmilîne
|
: amel edenler, amel yapanlar
|
el âmilûne
|
: çalışanlar, amel edenler
|
el anete
|
: sıkıntı, fücur, günah
|
el ankebûti
|
: örümcek
|
el a'râbi
|
: Araplar, Bedevîler (Bedevî Araplar)
|
el a'râbu
|
: Bedevî Araplar
|
el a'raci
|
: topal, sakat
|
el arda
|
: yeryüzü: arz, yer, toprak
|
el a'reci
|
: aksak, topal
|
el arimi
|
: Arim (bir vadi adı)
|
el arşı
|
: arşa, arşın
|
el asfâdi
|
: bağlar, kelepçeler, zincirler
|
el asfâdi (el safedu)
|
: bukağı, kelepçeler, zincir : (kelepçe)
|
el asfi
|
: yaprak
|
el aşîru
|
: arkadaş
|
el asnâme
|
: putlara
|
el asvâti
|
: sesler
|
el asvâtu
|
: sesler
|
el âyâti
|
: âyetleri
|
el âyete
|
: âyet, mucize, delil
|
el a'yunu
|
: göz
|
el azâbe
|
: azap: azabı
|
el azâbi
|
: ikisinin ellerini: azap
|
el azâbi el hûni
|
: alçaltıcı azap
|
el azâbu
|
: azap
|
el azâbu el elîmu
|
: elîm (acı) azap
|
el âzifetu
|
: yaklaşan, yaklaşmakta olan
|
el azîme
|
: büyük, azîm
|
el azîmi
|
: azîm, büyük olan
|
el azîz
|
: azîz, yüce ve üstün, izzet sahibi
|
el azmu
|
: kemik
|
el bâbe
|
: kapı
|
el bagdâu
|
: kin ve öfke
|
el bagyu
|
: saldırı, tecavüz, haddi aşma
|
el bahra
|
: deniz
|
el bahrâni
|
: iki deniz
|
el bahre
|
: deniz
|
el bahreyni
|
: iki deniz
|
el bahri
|
: deniz
|
el baîdi
|
: uzak
|
el baîdu
|
: uzak
|
el bâise el fakîre
|
: muhtaç fakir
|
el bakara
|
: inek
|
el bakara
|
: inek
|
el bâkîne
|
: geride kalanlar, kalanlar
|
el basari (lemhi el basri)
|
: göz, bakış (göz kırpması, bir anlık bakış)
|
el basaru
|
: bakış
|
el ba'si
|
: beas edilme, yeniden dirilme
|
el basîru
|
: (en iyi) gören
|
el bâtıla
|
: bâtıl
|
el bâtile
|
: bâtıl
|
el bâtılu
|
: bâtıl, boş olan, yanlış olan
|
el batşete
|
: şiddetle yakalama
|
el belâgu
|
: tebliğ, bildirme, açıklama
|
el belâu
|
: belâ, imtihan
|
el beldeti
|
: belde, ülke
|
el beledi
|
: belde, şehir
|
el benâti
|
: kız çocukları, kızlar
|
el benûne
|
: erkek çocuklar, oğlanlar
|
el benûne
|
: erkek çocuklar, oğlanlar
|
el beriyyeti
|
: yaratılmış olanlar
|
el beriyyeti
|
: yaratılmış olanlar
|
el berka
|
: şimşek
|
el berku
|
: şimşek
|
el berri
|
: kara
|
el berru
|
: Berr olandır, Berr'dir, çok cömert, çok lütufkârdır
|
el be'sâu
|
: şiddetli belâ
|
el be'sâu
|
: şiddetli belâ
|
el be'se
|
: savaş, şiddet
|
el be'si
|
: şiddetli savaş
|
el beşîru
|
: müjdeci
|
el bevâri
|
: yok olma, helâk olma
|
el bey'a
|
: alışveriş
|
el beyâne
|
: beyan etme, açıklama, ifade edebilme
|
el beyte
|
: beyt, ev, yer
|
el bey'u
|
: alışveriş
|
el beyyinâti
|
: müşriklerden, şirk koşanlardan
|
el beyyinâtu
|
: beyyineler, deliller, ispat vasıtaları
|
el bihâru
|
: denizler
|
el bilâdi
|
: beldeler, ülkeler
|
el birre
|
: birr, ebrar yapan davranış biçimi
|
el birri
|
: birri
|
el buk'ati
|
: yer
|
el burûci
|
: burçlar, takım yıldızlar
|
el buşrâ
|
: müjde
|
el butûne
|
: karınlar
|
el butûni
|
: karınlar
|
el buyûte
|
: evler
|
el buyûti
|
: evler
|
el câhilîne
|
: cahilleri
|
el câhiliyyeti
|
: cahiliyye, cahillik
|
el câhilûne
|
: cahiller
|
el cahîmi
|
: cahîm, cehennem
|
el cahîmu
|
: alevli ateş, cehennem ateşi
|
el cebbâru
|
: cebreden, zorla yaptıran
|
el cehra
|
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|